Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Yanılıyorsam lütfen kırmadan, hakaret ve ironi boyutuna kaçmadan bilimsel verilerle haksız olduğumu kanıtlayınız.. bilimsel verilerle haklı olduğunu kanıtlayamadığın için haksız olabilirsin, tabi bizde senin haklı olduğunu bilimsel verilerle kanıtlayamadığımız için, bizde haksız olabiliriz. Teorisel boyutta herkes haklıdır zaten, daha doğrusu öyle sanılır. Yani şu ana kadar senin söylediklerinde doğru olabilir, bizim söylediklerimizde, ikisinide yanlışlayacak bir kanıt yok Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Ödül ve ceza yoktur demedim..İmtihan omadığımızıda söylemedim.. Aksine bu kodlarla imtihan ediliyoruz dedim ve ruh vardır madde yoktur dedim.. Duyu organlarımızla algıladığımız maddler yok, ama imtahan var, ödül ve ceza var, ruh var öyle mi? Saygılar. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Duyu organlarımızla algıladığımız maddler yok, ama imtahan var, ödül ve ceza var, ruh var öyle mi? İmtihan olguları maddesel değil.. Biz maddesel olarak algılıyoruz.. İmtihan elbette var ve karşılığında ödül ve cezada var.. Bunun en açık örneği rüyadır.. Eğer senin algı merkezine Mısır Piramitlerinin içinde olduğun kodları gönderilse, kendini orada bileceksin.. Bunun tersini hiç bir zamanda ıspatlayamayacaksın.. Yani aslında Piramidin içinde değilde evinde olduğunu asla bilemeyeceksin.. Çünkü algı merkezinde Piramidin içinde olduğunu algılıyorsun.. Saygılar.. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Neden ironi sevgili Gecekuşu..? İroni yapmadım sevgili sedat, Seni,beni, herkesi normal birer insan görerek yazdım o satırları.... Sana "en çok sen bilirsin" diye bir yaklaşımım da yok... Tartışmayı yürütüş şeklinden dolayı biran önce açılımın sağlanmasıydı düşüncem... o nedenle konuyu sen açtığın için Uzman sensin dedim.. *** Konuyu nereye taşımayı düşünüyorsun sen daha iyi biliyorsundur... Belki yamyamın dediği yere varacaktır... Yada başka... Ama sonuç nereye varırsa varsın bilimsel bir tartışma değil bu bana göre... Sonuçta bu da aynı yere varıyor... Hem bazılarımız inançlarının tartışılmasını istemiyor...Hem de Tartışmaya açılıyor... O zaman da birilerinin söyleyeceği şeyler de çıkıyor elbet... Senin varmaya çalıştığın nokta... "Maddeyi gördük...Tanrıyı duyduk...Var olduğunu kabullendik" gerçeğinin dışında... "aksine Allah var madde yokmuş.." ifadelerine dönüşünce... tartışma bilimsel olmaktan çıkıyor kendiliğinden ... Bu noktadan sonra her kim ne söylerse kişiselleşiyor ve alınganlıklar başlıyor... Üstelik "Bazı arkadaşlarımız normal insan anormal insan gibi sözler sarfetmeye başladılar.." gibi Çıkarımlara kadar gidilebiliyor... Durum bundan ibaret...Algıladığın gibi bir İroni ve ulaştığın çıkarımlar geçerli değil ... *tna Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 İmtihan olguları maddesel değil..Biz maddesel olarak algılıyoruz.. kaynak nedir ? İmtihan elbette var ve karşılığında ödül ve cezada var.. nerden belli ? bizde sana imtihan yok desek nasıl yanlışlayacaksın bizi ? Bunun en açık örneği rüyadır..rüya duyu organlarına bağlıdır, rüyanda gördüğün şeyler duyu organlarından kaynaklanır. Bunun tersini hiç bir zamanda ıspatlayamayacaksın.. sende düzünü ispatlayamacaksın, demekki durum nötr Yani aslında Piramidin içinde değilde evinde olduğunu asla bilemeyeceksin.. Çünkü algı merkezinde Piramidin içinde olduğunu algılıyorsun.. duyu organlarından alınan bilgilerden dolayı pramidin içinde olduğun algılanır, aksi halde duyu organların olmadan pramidin ne olduğunu bile bilmezsin, ve pramidin ne olduğunu hiç kimse sana herhangi bir yöntemle duyu organların olmadan algılatamaz. Mutlaka daha önceki duyu organlarının algıladığı verileri beyinde biriktirmen gerekiyor. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 "aksine Allah var madde yokmuş.." ifadelerine dönüşünce... tartışma bilimsel olmaktan çıkıyor kendiliğinden ... Sevigli gecekuşu.. Elbette herhangi bir yere varmak için açtım bu topici.. Materyalist felsefenin maddesinin aslında olmadığını, yani mutlak madde var derken, bu salt fikrin değişebileceğini göstermeye çalışıyorum.. Yamyamın yada bir başkasının söylediği yerede varabilir.. Bu mesleyi halogram beyin bahsindede okumuş olabilirm yada H.Y bahsindede.. Kişilerle yazarlarla hiç işim omaz.. Sokakta duvara bir şey yazsalar yazarı kimdir bunun demem, o yazıyı okurum.. Mantığıma yatarsa alırım yatmassa bırakırım.. Şimdi.. Maddenin gerçekten var olduğunun kanıtlarını arıyorum.. Başlık, işi karıştırmasın.. Konuya bir başlık gerekiyordu bende o başlığı koydum... Sadece, madde var mıdır diye başlık atsam, bilimsel tartışmalar kategorisine gidecek ki, amacım sadece maddenin varlığı yada yokluğu değil, buradan Kur'an-ı Kerim'in bazı işaretlerine varmak yada o işaretleri doğrulamak.. Hal böyle olunca yanınada Allah var yazdım.. Evet konuya dönecek olursam.. Dünyaca ünlü bir bilim adamı diyorki.. "Elimizle bir cama dokunduğumuzda, camdan gelen bilgi beynimizde bir yerlere iletilir, eğer oradan gelen aynı bilgi bir başka kaynaktan gönderilse, camın olmadığı yerde cam varmış hissi hasıl olur" diyor.. Bu açılımla.. Burada algıyla gerçekliği ne ile bilebiliriz.. Saygılar.. Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Dünyaca ünlü bir bilim adamı diyorki.."Elimizle bir cama dokunduğumuzda, camdan gelen bilgi beynimizde bir yerlere iletilir, eğer oradan gelen aynı bilgi bir başka kaynaktan gönderilse, camın olmadığı yerde cam varmış hissi hasıl olur" diyor.. Bu açılımla.. Burada algıyla gerçekliği ne ile bilebiliriz.. Tek bir duyu organımızla bilemeyiz... Cam örneğini ele alırsak... Dokunduğumuz da deniyor... Yani sadece dokunarak anlamaya çalışıyoruz... Gözümüzü... kulağımızı... başkaca duyu organlarımızı kullanmıyoruz... Kör ve sağır bir insana daha önce hiç bilmediği, algılayamadığı cam kavramının kavratılıp, öğretilmesinine benzemiş... Oysa yine normal bir insan beş duyusunu kullanarak yaşamı algılar... Normal bir insana da olmayan bir camı varmış gibi algılatmak isteniyorsa... Ve O' da öyle kabulleniyorsa... Bu illizyon yada onun yaşadığı halisinasyon dur... Alıntı yaptığın "camın olmadığı yerde cam varmış hissi hasıl olur." ifadesi bir hipotezdir... Bilimsel bir veri, sonuç ve ispatlanabilmiş durum değildir... *** Sevgili sedat; Söylemek istediğim bir şey daha var... Baştan ön kabullerle bilimsel bir araştırma yada tartışma yapılamaz... "Maddenin gerçekten var olduğunun kanıtlarını arıyorum.." diyorsun ama.. Senin aradığın ifadende geçen maddenin gerçekliği değil.. Aslında yanıtını da yine kendin vermişsin... "Amacım sadece maddenin varlığı yada yokluğu değil, Buradan Kur'an-ı Kerim'in bazı işaretlerine varmak yada o işaretleri doğrulamak.." Bu yöntem ve yaklaşımlarla varacağın nokta... Gerçekler değil senin olmasını istediğin varsayım yada ön kabullerine kılıf olacaktır... Bu da senin gibi herşeyi merak eden ve kavramaya çalışan biri için... Eğer doğru, gerçek değer ve bilgilere ulaşmak istiyorsan... Üzerinde düşünüp düzeltmen gereken bir yöntem ve yaklaşım... Bu yaklaşımla varacağın sonuçlar yaşamın gerçekleri, gerçek bilgiler değil olmasını istediğin sonuçlar olacaktır... Bu mantık altın elde etmek isteyen simyacıların bilimsel bakış açısıdır... Ve bir sonuç vermemiştir... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Kralx ne yaparsan yap ama söylediklerinin bilimsel olduğunu iddia etme... Bu söylediklerin H.Y'nın seçme safsatalarının içerisinde yer alıyor. Hatırlamıyor, ya da dürüst davranmıyor olabilirsin. Benim için önemi yok... Gelelim bu söylediklerinin neden safsata olduğuna... 1- Beynin elektrik sinyalleri vasıtası ile algıladığını, algılanan şeyin gerçekte varolmadığını ve yalnızca bir algıdan ibaret olduğu iddiasını destekliyorsun. Böylesi bir durumda beynin kendisi de gerçekte varolmayıp yalnızca bir algıdan ibaret olması gerekir. Peki gerçekte varolmayıp yalnızca algıdan ibaret olan bir beyin, nasıl oluyorda gerçekte varolmayan sinyalleri alarak olmayan bölümlerinde yorumluyor? Bir şeyin etki-tepki ilişkisine konu olabilmesi için varolması gerekir. Oysa ki sen, yukarıdaki hikayenin baş aktörünün, yani beynin de gerçekte varolmadığını söylemiş oluyorsun. Varolmayan bir şeyin etki-tepki ilişkisinde ne gibi bir payının olduğunu söyleyebilir misin? 2- Beyin sinir sisteminin bir parçasıdır ve tek başına yetkin değildir. Peki nasıl oluyor da, olmayan sinir sistemi üyeleri olmayan sinyalleri olmayan bir beyne ulaştırabiliyor? 3- Beyin tek başına yetkin olmadığı gibi, tek bir bölüm de değildir. Beynin farklı işlemlerden sorumlu farklı bölgeleri de vardır. Örneğin beyin sapındaki bazı bölgeler kan basıncı, kalp hızı ve solunum gibi hayati fonksiyonları düzenliyor. Peki beynin algı merkezi çeşitli durumlarda kapalı iken, olmayan bu bölge nasıl oluyor da olmayan kanın basıncını ayarlıyor, ya da olmayan havanın solunmasına ihtiyaç duyuyor? 4- Rüyaları örnek olarak sunmuş ve bunların da birer algı olduğunu söylemişsin. Peki olmayan bir beyin nasıl oluyor da rüyada algıladığı bir durumu gerçeğe dönüştüremiyor ? Örneğin rüya sırasında ciddi bir yaralanma algılayan beyin neden ağrı hissetmene neden olmuyor? Uyandığında neden acı hissetmiyorsun? Ne de olsa ağrı hissetmenin nedeni de vücutta bir sorun algılayan beynin buna tepkisidir. Peki rüyada da olsa bir yaralanma algılayan beyin, uyandıktan sonra neden ağrıya neden olmuyor? İnan sorular daha onlarca çoğaltılabilir. Ancak yalnızca bunlar bile bu safsatalara cevap olarak yeter de artar bile... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2007 Dünyaca ünlü bir bilim adamı diyorki.."Elimizle bir cama dokunduğumuzda, camdan gelen bilgi beynimizde bir yerlere iletilir, eğer oradan gelen aynı bilgi bir başka kaynaktan gönderilse, camın olmadığı yerde cam varmış hissi hasıl olur" diyor.. Bu açılımla.. Burada algıyla gerçekliği ne ile bilebiliriz.. Saygılar.. Halüsünasyon ile gerçek hayatı ne şekilde ayırt edebiliyor isen, bu durumu da o şekilde ayırt edeceksin. Halüsünasyon esnasında aldığın bir darbe vücuduna fiziksel zarar vermiyor ise, bu gerçekte varolmayan bir algıdır. Eğer vücudun fiziksel bir zarar görmüş ise, bunun gerçek olduğunu anlayabilirsin. Alıntı
Φ demirhan123 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Bilimsel olarak madde tanımı boşlukta yer kaplayan,kütlesi,eylemsizligi ve ağırlığı olan her şeydir. felsefi olarakta:( Genellikle, insanlar, maddenin, kendisine dokunulabilen, dayanıklı ve katı bir şey olduğunu düşünürler. Eski Yunan'da da madde, bu biçimde tanımlanıyordu. Bugün, bilimlerin yardımıyla, biliyoruz ki, bu tanımlama tam değildir.)(alıntı) ama ben senin konuyu nasıl baglayıcanı tahmin edebiliyorum Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 "Elimizle bir cama dokunduğumuzda, camdan gelen bilgi beynimizde bir yerlere iletilir, eğer oradan gelen aynı bilgi bir başka kaynaktan gönderilse, camın olmadığı yerde cam varmış hissi hasıl olur" diyor.. xlark tades konuyu iyice okumadan tartışma başlatmışsın. yani eksik bilgilerle, bir bilim adamından örnek vermişsin bak şimdi gerçek nedir ? duyu organlarımızla algıladığımız herşeye GERÇEK denir eğer bir şeyin gerçek olduğunu bilmek istiyorsak onu duyu organlarımızla algılamalayız bak ne diyorsun "elimizle bir cama dokunduğumuzda, camdan gelen bilgi beynimizde bir yerlere iletilir" demekki duyu organlarımız olmadan algı olmaz, duyu organlarımızla algılamadığımız bir şey gerçek olamaz duyu organlarımızla daha önce algılamadığımız birşey beyinde yorumlanamaz eğer algı merkezine duyu organları dışında bir bilgi gönderilirse, sonuç yine duyu organlarının daha önceki algı verileriyle değerlendirilecektir ve bu karşılaştırma sonucunda cama dokunma hissi oluşacaktır. bak şimdi biz şu anda monitöre dokunmadan, nasıl bir algıyla karşılaşacağımızı biliriz, yada bir limonu yemeden koklamadan önce nasıl bir tatla karşılaşacağımızı biliriz neden çünkü bunu duyu organlarımızla defalarca tecrübe edip beyinimizdeki algı merkezinde defalarca depoladık konu çok daha uzun ama ben yer yer bu konuya devam edebiliriz. ama asıl olan şu ki GERÇEK demek duyu organlarımızla algıladığımız yaşamın ve materyallerin kendisidir. eğer sen bir şey söylüyorsan ve biz onu duyu organlarımızla anında veya daha önceden bilmiyorsak, o gerçek değil iddiadır. İnsanlar duyu organlarının algıları dışına çıkamazlar, çünkü insanların gerçeği duyu organlarıyla sınırlıdır. Örneğin rüya gerçek değildir, çünkü duyu organlarıyla algılanamıyor, ama duyu organlarının daha önce algı merkezinde oluşturduğu yorumlamalarla oluşuyorr, yani hayaldir. Örneğin klavyede www.turkish-media.com yazmadan , yazdığınızı ve karşınıza ne çıkacağını rahatlıkla hayal edebilirsiniz, ama bu gerçek midir hayır !!! sadece daha önceki duyu organları vasıtasıyla tecrübelerinizin beyninizde yansımasıdır. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Tek bir duyu organımızla bilemeyiz...Cam örneğini ele alırsak... Dokunduğumuz da deniyor... Yani sadece dokunarak anlamaya çalışıyoruz... Gözümüzü... kulağımızı... başkaca duyu organlarımızı kullanmıyoruz... Kör ve sağır bir insana daha önce hiç bilmediği, algılayamadığı cam kavramının kavratılıp, öğretilmesinine benzemiş... Oysa yine normal bir insan beş duyusunu kullanarak yaşamı algılar... Sevgili Gecekuşu ve Yamyam.. Öncelikle şunu ifade edeyim, bunlar mutlak ve kesin yargılarımdır demiyorum.. Kullandığım üslup, konunun iddalı ve ciddi tartışılmasını istememden kaynaklanmadır.. Bakın beş duyudan bahsediyorsunuz.. Yani kısaca duyulardan bahsediyorsunuz.. Şimdi beş duyu organıyla algılayalım.. 1- Dokundunuz, beyninize camın sertliği kayganlığı vs gibi bilgiler gitti.. 2- Gördünüz, lens ve iristen ışık geçti beynin arka bölümünde elektirik sinyaline dönüştü.. 3- Duydunuz, yani cama tıkladınız cam sesi geldi..NBasıl geldi; Kulak-örs, üzengi vasıtasıyla beyne elektrik sinyali gitti.. 4- Tat, camı yaladığınızıda farzedelim, dildeki almaçlarla beyne elktirik sinyali gitti.. 5- Kokladınız, yine burun içindeki tüycükler molekülleri yakaladı bunun bilgisini sinirlerle beyne gönderdi yine elektrik sinyali.. Evet gördüğünüz gibi cam'a ait bütün bilgileri siz birer elektirik sinyali olarak gördünüz.. Bütün bu sinyaller bir veri kaynağından herhangi bir teknolojiyle beyninize iletilse yine cam görecektiniz.. Rüyada cam olmamasına rağmen cam görmeniz bunun delilidir.. Örneğin bazı deneklere ağrı olmaksızın, ağrı hissi verilebiliyor.. Bir arkadaşımız beyin sinirler ve gerisi nedir demiş.. Şuan için beyin ve sinirleri vücut dışı algıların algısının ifadesi için sembolik kullanıyoruz.. Aslında iş ruha gelecek, ama aşama aşama.. Yani sinirlerde yok beyinde yok hepsi algı.. Direkt muhatap ruhtur.. Bunun kanıtıda, halisülasyonlardır, rüyalardır.. Sinirlerden her hangi bir veri geçmediği halde bir şeyler görebiliyoruz.. Şimdi bu veriler ışığında tekrar soruyorum, madde var mıdır..? Saygılar.. Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 biz şu anda monitöre dokunmadan, nasıl bir algıyla karşılaşacağımızı biliriz, yada bir limonu yemeden koklamadan önce nasıl bir tatla karşılaşacağımızı biliriz neden çünkü bunu duyu organlarımızla defalarca tecrübe edip beyinimizdeki algı merkezinde defalarca depoladık işte rüyalarda böyledir, duyu organlarımızla algılamadan rüya görülmez, rüyada gördüklerimiz duyu organlarımızdan algıladıklarımızn beyinde bütün yaşadılarımızla karşılaştırılarak yorumlanmasıdır. eğer beynimize duyu organlarının görevini görecek şekilde bir sinyal gönderilirse, beynimiz bu defa o sinyalleri depolayıp yorumlayacaktır. Örneğin bir cam görüntüsünü gözlerimiz dışında beynimize algılatılırsa, o cam görüntüsü her zaman sırası gelince bir düşünce veya yorumlama oluşturacaktır. Demekki rüyalar gerçek değil, rüyasında havaya uçan bir adam, gerçekte havaya uçmamıştır. Sadece daha önceki duyu organlarıyla kazandığı tecrübeleri beyinde yorumlayarak yansıma şeklinde yaşamıştır. Uyanınca ise o gördüğü şeylerin sadece algı depolaya depolaya beyinde yorumlanan hayal olduğunu bilmektedir. Netice itibariyle, ha duyu organlarımızla algılamışız, ha duyu organlarımızın görevini gören cihazlarla(böyle cihazyok sanırım) beynimize sinyaller gönderilerek algılamışız ikiside aynı şey. Sonuçta ikisininde görevi duyuların beyne aktarılmasıdır. Yani gerçeğin algılanmasıdır. Gerçek = Duyu Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Şuan için beyin ve sinirleri vücut dışı algıların algısının ifadesi için sembolik kullanıyoruz..Aslında iş ruha gelecek, ama aşama aşama.. Yani sinirlerde yok beyinde yok hepsi algı.. Direkt muhatap ruhtur.. Bunun kanıtıda, halisülasyonlardır, rüyalardır.. Sinirlerden her hangi bir veri geçmediği halde bir şeyler görebiliyoruz.. Şimdi bu veriler ışığında tekrar soruyorum, madde var mıdır..? Saygılar.. Hah işte... Konunun ne kadar bilimsel olduğu anlaşıldı... Konunun başında beynin sinyaller aldığından dem vurularak bilimsel bir giriş yapılıyor, sonra da "beyin de, sinyal de" yoktur denilerek u dönüşü yapılıyor ve konu ruh ile bağlanıyor. Armutlar ile elmalar toplanamaz kralx... "Bir elma, bir armut daha ne yapar" sorusunun cevabı "bir elma ve bir armut" tur... Peki beyin yok ise, tüm bu söylediklerinin ne anlamı kalıyor kralx? Olmayan bir şey, olmayan şeyleri nasıl algılayacak? Hala rüya ve halüsinasyonlardan bahsediyorsun. Sana yukarıda bazı sorular sordum. Konunun devam etmesini istiyor isen, cevap üretmen kaçınılmaz. Halüsinasyon ve rüyalar ile, gerçek hayattaki algılar bir değildir. Halüsinasyon esnasında içtiğin suyun sana hiç bir faydası yoktur. Beyin o esnada su içildiğini algılayarak susuzluk hissini gidermene neden olmaz. Gerçek ile hayalin farkı budur. Senin dediğin gibi olsaydı, beyin su içildiğini algılayarak susuzluk hissinin kaybolmasına neden olmalıydı.. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Peki beyin yok ise, tüm bu söylediklerinin ne anlamı kalıyor kralx? Olmayan bir şey, olmayan şeyleri nasıl algılayacak? Hala rüya ve halüsinasyonlardan bahsediyorsun. Sana yukarıda bazı sorular sordum. Konunun devam etmesini istiyor isen, cevap üretmen kaçınılmaz. Halüsinasyon ve rüyalar ile, gerçek hayattaki algılar bir değildir. Halüsinasyon esnasında içtiğin suyun sana hiç bir faydası yoktur. Beyin o esnada su içildiğini algılayarak susuzluk hissini gidermene neden olmaz. Gerçek ile hayalin farkı budur. Senin dediğin gibi olsaydı, beyin su içildiğini algılayarak susuzluk hissinin kaybolmasına neden olmalıydı.. Tek kelimeyle örnek harika. Saygılar. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Peki beyin yok ise, tüm bu söylediklerinin ne anlamı kalıyor kralx? Olmayan bir şey, olmayan şeyleri nasıl algılayacak? Hala rüya ve halüsinasyonlardan bahsediyorsun. Sana yukarıda bazı sorular sordum. Konunun devam etmesini istiyor isen, cevap üretmen kaçınılmaz. Halüsinasyon ve rüyalar ile, gerçek hayattaki algılar bir değildir. Halüsinasyon esnasında içtiğin suyun sana hiç bir faydası yoktur. Beyin o esnada su içildiğini algılayarak susuzluk hissini gidermene neden olmaz. Gerçek ile hayalin farkı budur. Senin dediğin gibi olsaydı, beyin su içildiğini algılayarak susuzluk hissinin kaybolmasına neden olmalıydı.. Bunu iki kez açıkladım yamyam.. Konun mantığının bilinmesi açısından, sinirlerin ve beynin anlatım içerisinde yer alması gerekiyor.. Ve acele yok beyin ve sinirleride geçeceğiz demiştim.. Sinirler ve beyin onlarda gerçekliği örten algılardır.. Yani hepsi imtihan gereci.. Bütün herşeyin toplanıp bilindiği müşahede edildiği yer ruhtur.. Bugün değişik tekniklerle bedene ihtiyaç olmadan ruhunla bilmediğin bir yere gidebiliyorsun.. Kulağa ihtiyaç olmadan duyabiliyorsun.. Beyin ve sinirler sadece maddesel dünyada yaşadığımızın algılanmasının istenmesi ve hakkatlerin perdelenip insanların kendi çabalarıyla hiçliğin yokluğun bilinmesi, ancak ve ancak Allah'ın kudret sahibi olduğunun bilinmesidir.. Yaralanmalar ölümlerde aynıdır.. Her biri ruhun algısıdır.. Öldükten sonra ise artık dünyevi bir algı yoktur.. Herşey ayan beyan ruhun önündedir.. Sorguya çekilecek olan ise ruhtur.. Örneğin rüyada elimiz kesildi, gerçekten acı çekiyoruz, bu durum ancak uyandığımızda sona eriyor.. Ama elimizde herhangi bir kesiklik belirtisi yok.. Çünkü algı direk ruha gönderiliyor, el vasıtasıyla değil, direkt olarak gönderiliyor.. Eğer el vasıtası ile gönderilse aynı sinyallerin aynı oranda ruha iletimi için elin kesilmesi gerekiyor.. İşte bize gönderilen seri algılar elin kesilme anının sinyali, elden akan kanın görülme sinyali gibi sinyallerdir.. Su örneği vermişsin.. Suyu içmendeki hislerde, yutmandaki hislerde hepsi algıdır, hatta vücuda faydasıda algıdır.. Düzenin bu şekilde işlemesi murad edilmiştir.. Söylemek istediğim tek vurgu algıladılarımızın aslını asla bilemeyecek olmamızdır.. Belkide hepsi Pc ye gelen veriler gibi, veri halinde geliyor.. Saygılar.. Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Beyin ve sinirler sadece maddesel dünyada yaşadığımızın algılanmasının istenmesi ve hakkatlerin perdelenip insanların kendi çabalarıyla hiçliğin yokluğun bilinmesi, ancak ve ancak Allah'ın kudret sahibi olduğunun bilinmesidir..değildir Hiçbirşekilde, Allah'ın kudret sahibi olduğunu senin anlattığın şekilde bilemeyiz. Sen öyle inanıyorsan diyeceğimiz tek şey, "yanılıyor olabilirsin" Peki beyin yok ise, tüm bu söylediklerinin ne anlamı kalıyor kralx? Olmayan bir şey, olmayan şeyleri nasıl algılayacak? yam yam, konuyu çok iyi değerlendiriyorsun bize katkı sağladın pek fazla karışmama gerek kalmayacak bu konuya, sayende Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 ÖNMEMLİ AÇIKLAMA..!! Belki Müslüman kardeşlerimde böyle bir konuyla ilk kez karşı karşıyalar.. Belki içinde bulundukları fiziki alemle (aslında hayal alem) doğuştan aşina ve ilişkili olduklarından bu konu çok uçuk yada garip gelebilir.. Topic konusu yaptığım " Madde Yok, Allah Var" başlığı ve içeriği hakkında, büyük islam alimlerinden İmam-ı Rabani ve Muhyittin-i Arabi nin sözlerini yazacağım.. Yorum sizindir.. İmam- Rabbani.. "Var olan Allah idi, onunla bir şey yoktu. Vaktaki, saklı kemalatının zuhura gelmesini murad etti(açığa çıkmasını istedi); isimlerinden her birine bir mazhar (görünme yeri) talep etti. Ta ki, o mazhara, kemalatını tecelli ettire. Onun vücud mazhariyetini ve tevabiini ise, ademden (yokluktan) başka bir şey kabul etmedi. Çünkü... vücudun (varlığın) mukabili ve mübayini (tersi), yalnız ademdir (yokluktur). Mana üstte anlatıldığı gibi olunca, Sübhan Hak, kemal-i kudreti ile, adem (yokluk) aleminde isimlerden her bir isim için mazharlardan bir mazhar tayin etti. Ve onu, his ve vehim mertebesinde yarattı. Hem de dilediği vakitte ve istediği şekilde... Alemin sübutu (sabitliği), his ve vehim mertebesinde olup hariç mertebede değil dir... Hariçte (dışarıda) dahi, yüce Vacib Zat'ın (Allah'ın) zat ve sıfatlarından başkası da sabit ve mevcud olmaya..." (Mektubat-ı Rabbani, 470. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 517-18) "Yukarıda şöyle bir cümle kullandım: 'Sübhan Hak'kın halkı (Allah'ın yaratışı), his ve vehim mertebesindedir.' Bunun manası şu demeye gelir: 'Allah-u Teala, eşyayı öyle bir mertebede yaratmıştır ki, o mertebede eşya için his ve vehimden gayrı bir yerde sübut (sabitlik) ve husul (varlık) yoktur." (Mektubat-ı Rabbani, 357. Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 163) "Hariçte Yüce Hak'tan başka mevcut değildir... Belki de şanı büyük Allah'ın yaratması ile vehim mertebesinde sübut (sabitlik) bulmuştur.... Eşya, hariçte nasıl kendisinin vücudu olmayan bir şey ise, hariçte onun gözükmesi dahi, kendi renksizliği iledir... Eğer onun için bir görüntü sabit olur ise, o vehim mertebesindedir. Eğer onun bir sübutu (sabitliği) var ise, o dahi, yüce Allah'ın vehim mertebesindeki sanatı iledir. Hulasa, onun sabitliği ve görüntüsü tek mertebede olmaktadır. Sübutu bir yerde, görüntüsü dahi ayrı bir yerde değildir... Onun hariçte bir nişanı yoktur ki, orada görünür ola..." (Mektubat-ı Rabbani, 470.Mektup, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 519) Muhyittin-i Arabi.. Biz diyoruz ki, bilmelisin ki, Hak'tan başka varlıklar, yahut alem adıyla anılan şey, Hak'ka nispetle bir şahsın gölgesi gibidir. Böyle olunca masiva, yani Allah'tan başka olan varlıklar, Allah'ın gölgesidir... Gölge şüphesiz histe mevcuttur. (Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gencosman, İstanbul 1990, s. 117-18) İş benim sana anlatttığım gibi olunca alem, mefhumdur. Onun gerçek bir varlığı yoktur. Bu ise hayalin manasıdır. Yani sen kendi nefsinde zannettin ki alem zait bir şeydir. Kendi nefsi ile varolmuştur. Hak'tan hariç bir varlıktır. Halbuki kendi nefsinde böyle değildir. Görmez misin ki, gölge sahibinden peyda olmuş ve ona bitişik olduğu halde zahiri görünüşte sahibinden ayrılması imkansızdır.... Mesele sana anlattığımız gibi olunca bil ki, sen hayalsin. Bütün idrak ettiğin ve "o Hak'tan ayrıdır" yahut "o ben değilim" dediğin varlıklar da hep hayaldir. Şu varlığın hepsi de hayal içindedir. Gerçek varlık, zatı ve aynı itibarıyle ancak Allah'tır. (Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gencosman, İstanbul 1990, s. 120-22) Hazret-i Muhammed Aleyhisselam "insanlar uykudadır, öldükleri vakit uyanırlar" buyurmuştur. Demek ki, dünya hayatında gördüğü şeyler uyuyan kimsenin rüyasında gördüğü şeyler gibidir. Yani hayaldir. (Fusus-ül Hikem, çev. Nuri Gencosman, İstanbul 1990, s. 220) "Alem için 'mevhum' sözümüz, şu manaya değildir: 'O vehmin yapması ve yontmasıdır.'... Elbette, o sözümüzün manası şudur: Sübhan Hak, alemi vehim mertebesinde yarattı... Vehim, oluşu olmayan bir zuhurdan ve vücuddan ibarettir. Bir noktanın cevelanla (hızla) dönmesinden doğan bir daire misalidir.Onun da zuhuru vardır, amma vücudu yoktur.... Bu arada, mecnunlar güruhu sofestaiyenin (felsefecilerin) kail olduğu (söylediği) mevhum ise, bir başkadır. Bunların kail oldukları (söyledikleri) vehmin icadı ve hayalin yontmasıdır. İki mana arasında çok fark vardır. (Mektubat-ı Rabbani, 480. Mektub, çev. Abdulkadir Akçiçek, Çile yayınevi, 1983, s. 543, 545) Saygılarımla.. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 ÖNMEMLİ AÇIKLAMA..!!Topic konusu yaptığım " Madde Yok, Allah Var" başlığı ve içeriği hakkında, büyük islam alimlerinden İmam-ı Rabani ve Muhyittin-i Arabi nin sözlerini yazacağım.. Yorum sizindir.. Adıgeçenler Vahdet-i Vücut düşüncesinin savunucularıdır. Arabi "herşey O'dur" derken, Rabbani "herşey O'ndandır" demiş, tek farkları bu. Panteisttirler. Biri herşey tanrıdır der, diğeri herşey tanrının gölgesidir/yansımasıdır der. Panteist (Vahdet-i Vücut) düşüncesinde öbürdünya/ahiret inancı yoktur. Herşey bu dünyadır. İslam'ı ve diğer semitik dinleri reddederler. Öte yandan, Panteizm (Vahdet-Vücut veya Rabbani'nin tanımıyla Vahdet-i Şühud) son tahlilde bir çeşit ateist düşüncedir. Şöyle ki: - Vahdet-i Vücutçular: Herşey Tanrı'dır derler. Bu nedenle herşeyin eylemleri de yaratılıştır. Evren bütünüyle, börtüsüyle, böceğiyle, elektiğiyle, insanıyla, radyasyonuyla Tanrı'dır. Ateistler: Tanrı yoktur. Herşey kendi kendine varolmuştur. Yaratıcı olan Doğadır/evrenin kendisidir. Tanrı aramaya gerek yoktur. Doğa, Evren herşeydir. Bu iki düşünce de sonuçta aynıdır. Aynı yere varır. Bu iki düşüncenin de ortak özelliği doğaya, insana, bütün mevcudata saygılıdırlar. Çünkü Vahdet-i Vücutçu da Tanrı'nın parçasıi olarak gördüğü mevcudata "tanrı" olduğu için saygı duyar. Ateist de "Doğa" herşeyin olduğu için, bütün varlığın kendisi/kaynağı olduğu için saygı duyar. Mevlevilik, Bektaşilik, Melamilik Vahdet-i vücutçu inanışa yakın anlayışlardır. Türkiye'nin yetiştirdiği büyük din adamları, ilginç bir "rastlantı mı" desek bilemiyorum, hepsi Vahdet-i Vucutçudur. Öbür dünya ile ilgilenmeyen, bu dünyada sevgi ve barış ortamının tesisi için mücadele eden insanlardır. Hepsi Vahdet-i Vücutçudur: Mevlana, Yunus Emre, Şeyh Bedrettin, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan. Saygılar. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Tanrı Var, Madde Yok... Rene Descartes şöyle gidiyor: "Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgilerden çıkarabilirim." "Puslu Kıtalar Atlası" adlı kitabın arka kapağında şu yazıyor: "...Düşünüyorum, öyleyse varım.. Oldukça makul... Fakat bundan tam tersi bir sonuç, Varolmadığım, Bir düş olduğum sonucu da çıkar: Düşünen bir adamı düşünüyorum... Düşündüğümü bildiğim için; ben varım... Düşündüğünü bildiğim için, düşlediğim bu adamında var olduğunu biliyorum... Böylece o da benim kadar gercek oluyor... Bundan sonrası çok daha hüzünlü bir sonuca varıyor... Düşündüğünü düşündüğüm bu adamım beni düşlediğini düşünüyorum... Öyleyse gerçek olan biri beni düşlüyor... O gerçek ben ise bir düş oluyorum..." Öyleyse, biz yani madde yok... Oysa ki Kant ne kadar gerçektiyse, bizde o kadar gerçeğiz... Yani sonuçta "Madde" denen şey var... Ama ben inanıyorum ki: Tanrı'da var... Maddenin varlığını ispatlayabilirim herkese ancak, Tanrı'nın varlığını ancak kendime, kendimde ve kendimce ispatlayabilirim... Peki Tanrı'nın varlığı kendime ispatlayabiliyorsam, Ve tüm Tanrı'ya inananlarda kendilerine ispatlayabiliyorlarsa ancak!? Tanrı'ya inanmayanlar da bana yokluğunu ispatlayamıyorlarsa!? Yani ne hissettiğimin tanımını onlarda bilmiyorlarsa, hiç tanımıyorlarsa!? Bildiğimiz Tanrı'yı, bildiğimiz hali ile, Bilmediğini yada bizim kadar bilmediğini düşündüğümüz Bir "Tanrı'ya İnanmayan"a yada "İnanan"a anlatamıyorsak!? Yani "Tanrı"yı sadece herkes kendi içinde yaşayabiliyorsa; Veya "Yaşayamıyorsa"!? Neden "Tanrı" biz olmayalım? Yada, ya Tanrı Bende ise ve her canlıda ise... Yada, sadece her canlı ile yetinmeyip, tüm yarattıklarının özüne yerleşmişse? Yada, tüm yaratılanlar, Tanrı'dan gelmişse? Yada, Tanrı herşeyde ise ve herşey Hakk ise? Tanrı: "Canlı"ya yerleşip; adına "Ruh" demişse? "Doğa"ya yerleşip; adına "Melek" demişse? "Kötülük"e yerleşip; adına "Şeytan" demişse? "İyilik"e yerleşip; adına "Hakk" demişse? "Ölçüler"e yerleşip; adına "Kader" demişse? "Benlik"e yerleşip; adına "İrade" demişse? "Kainat"a yerleşip; adına "Levh-i Mahfuz" demişse? "Hallac-ı Mansur"a yerleşip; "Ene'l Hakk" demişse? "Hz. Muhammed"e yerleşip; "Ben Sonuncuyum" demişse? "yam_yam"a yerleşip; "Ben Yokum" demişse? "BrainSlapper"e yerleşip; "Var mıyım, yok muyum bende bilmiyorum" demişse? "xlark tades"e yerleşip; "Varım Ben" demişse? "Tengeriin boşig"e yerleşip; "Ene'l Hakk" demişse? Yani "Tanrı Herşeyde" ve "Herşey Hakk" ise... Ne olacak? Tanrı vardı, bilinmek istedi... Bilebilenlerin bilmesini istedi... Sır oldu ama ipucu bıraktı... Herşeyi kendisinden var etti, Herşeyin özüne yerleşti... Kimisinde varlığını zevketti, Kimisinde yokluğunu zevketti... Felsefeye mi kaçtı, Tasavvuf'a mı kaçtı, Din'e mi kaçtı bilemiyorum... Belki biraz fantastik bişii oldu... Ama; Düşünüyorum, öyleyse vurun... :lol: Tanrı ve Madde... Hepsi Bir, Hepsi Hakk'tan... Saygılarımla... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Adıgeçenler Vahdet-i Vücut düşüncesinin savunucularıdır. Arabi "herşey O'dur" derken, Rabbani "herşey O'ndadır demiş" tek farkları bu. Panteisttirler. Biri herşey tanrıdır der, diğeri herşey tanrının gölgesidir/yansımasıdır der. Panteist (Vahdet-i Vücut) düşüncesinde öbürdünya/ahiret inancı yoktur. Herşey bu dünyadır. İslami ve diğer semitik dinleri reddederler. Öte yandan, Panteizm (Vahdet-Vücut veya Rabbani'nin tanımıyla Vahdet-i Şühud) son tahlilde bir çeşit ateist düşüncedir. Yapmayın Sayın BrainSlapper... Bunları zamanında çok tartıştık, biliyorsunuz... Muhiyiddin Arabi'ye ve Nurul Arabi'ye Mevlana ile beraber Panenteist'te diyorlar... Lakin Panteist yada Panenteist olmadıklarını hatırlarsanız ki çok tartıştık sizinle... Geçmiş iletileri tekrar okumanızı rica edeceğim... Mevlana'nın Mesnevi'si Kur'an-ın açıklamasıdır, kendi söylüyor... Nasıl olurda İslam'ı yadsırlar? Hallac-ı Mansur'un öğrencisi diyor, ölmeden önceki gece namaz kılmış olduğunu... Yunus Emre, açık açık namaz kılmayı öğütlüyor, Müslümandır ki namazıyla bilinir diyor... Neyse, çok yazdık bu konuda zamanında, Ancak görüyorum ki hala aynı yerdeyiz... Bırakın, siz adlandırmayın o adamları... O adamlar kendilerini adlandırsınlar... Ve onların kendilerini nasıl adlandırdıkları ortadadır... ------------------------------- Sayın xlark tades... O isimlerini saydığınız kimseler; Madde Yoktur, Tanrı Vardır dememişlerdir kesinlikle... O kimseler, deyişleriyle her şeyin özünde Tanrı'nın olduğunu söylemişlerdir... Yani Madde'nin özünde... Yani "Hakikatin/Gerçeğin/Özün" "Tanrı" olduğunu söylemişlerdir... Özü nitelemişlerdir... -------------------------------- Bu anlayış öyle "yav bu panteizm... yok beeee panenteizm bu, yok yok bu kesin ateizm" denilecek kadar basit bir anlayış değildir... Ve kesinlikle bu adlandırmalarla adlandırılamazlar... O kimseler ne olduklarını söylemişlerdir çoktan... Açık açık ortadadır... Saygılarımla... Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 - Vahdet-i Vücutçular: Herşey Tanrı'dır derler. Bu nedenle herşeyin eylemleri de yaratılıştır. Evren bütünüyle, börtüsüyle, böceğiyle, elektiğiyle, insanıyla, radyasyonuyla Tanrı'dır. , Ateistler: Tanrı yoktur. Herşey kendi kendine varolmuştur. Yaratıcı olan Doğadır/evrenin kendisidir. Tanrı aramaya gerek yoktur. Doğa, Evren herşeydir. Sayın Brain; Bu eşleştirmeniz bir çok yönden isabetli değildir.. 1- İnaçlılar irade sahibi ve kudret sahibi bir yaratıcıyı bilirler, doğa irade sahibi olamaz, irade edecek mekanizması bütün yada tekil olarak yoktur.. 2- Doğa kitap gönderemez, hiç bir islam alimi Kur'an-ı Kerim'i reddetmez, özetle doğa kitap gönderemez.. 3- Doğa bozunuma yatkındır ve bozulur değişir mesela galaksimiz vega yıldızına doğru çok süreatli bir şekilde ilerlemektedir ve belkide bir gün çarpacak yok olacaktır. Böyle olunca yaratıcı yok olmuş olur ki, bu abestir, yaratıcı yok olmaz.. Her yönden ve her bakımdan Ateizimle diğer izmler eşleştirilemez.. Ve ayrıyeten sayın Boşig kardeşim doğru söylemektedir.. Panteizmle Fenafillah'ı karıştırıyorsunuz.. Boşig in dediği gibi bırakın kendileri, kendilerini anlatsınlar.. Bak nediyor Hz. Mevlana.. "Ben Yaşadıkça Kur'an'ın Bendesiyim Ben, Hz. Muhammed Mustafa'nın Yolunun Tozuyum Biri Benden Bundan Başkasını Naklederse Ondan Da Bizarım, " Saygılar.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 - Vahdet-i Vücutçular: Herşey Tanrı'dır derler. Bu nedenle herşeyin eylemleri de yaratılıştır. Evren bütünüyle, börtüsüyle, böceğiyle, elektiğiyle, insanıyla, radyasyonuyla Tanrı'dır. Vahdet-i Vücutçular "Tanrı Herşeydedir" derler... "Tanrı Özdedir" derler... "Herşey Tanrıdır" demekten çok farklıdır bu... Dağlar kadar fark vardır... Ben kendim "Vahdet-i Vücut"a inanıyorum, Kimseden iyi bildiğimi iddia etmiyorum ama Panteizm yada Panenteizm veyahut Ateizm olmadığını çok çok iyi biliyorum... Saygılarımla... Alıntı
Φ enes.34 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 .Mevlevilik, Bektaşilik, Melamilik Vahdet-i vücutçu inanışa yakın anlayışlardır.Türkiye'nin yetiştirdiği büyük din adamları, ilginç bir "rastlantı mı" desek bilemiyorum, hepsi Vahdet-i Vucutçudur. Öbür dünya ile ilgilenmeyen, bu dünyada sevgi ve barış ortamının tesisi için mücadele eden insanlardır. Hepsi Vahdet-i Vücutçudur: Mevlana, Yunus Emre, Şeyh Bedrettin, Hacı Bektaş Veli, Pir Sultan.[/b] Saygılar. Adı geçen düşünürler Vahdet-i Vucutçu olarak degerlendirilse de, ateist düşünce içinde anılmaları, sonuçta ikisi de aynı kapıya çıkar demek, çok zorlama, epey bir zorlama yorumu seçmek demektir. İslamda 'din adamı' diye bir adlandırma her ne kadar birileri ifade buyursada yoktur. Bu olsa olsa Hıristiyanlıktan aşırmanın bir sonucudur. Dogru ifade müslüman düşünür demektir. saygılar. Alıntı
Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 9 Şubat , 2007 Vahdet-i Vücutçular "Tanrı Herşeydedir" derler... "Tanrı Özdedir" derler... "Herşey Tanrıdır" demekten çok farklıdır bu... Dağlar kadar fark vardır... Ben kendim "Vahdet-i Vücut"a inanıyorum, Kimseden iyi bildiğimi iddia etmiyorum ama Panteizm yada Panenteizm veyahut Ateizm olmadığını çok çok iyi biliyorum... Saygılarımla... Konu dışına çıkıyoruz ama, birkaç şey eklemek istiyorum. "Tanrı herşeydir" ile "Tanrı Herşeydedir" senin de dediğin gibi farklı anlama gelir. Tanrı Herşeydedir demek Vahdeti Vücutçuluk düşüncesi değildir. Zira Tanrı Herşeydedir dediğiniz zaman, ikinci söylediğiniz şey ortaya çıkar "Tanrı Özdedir" Bu da Şu sonuca götürür. "Öz"in dışanda da "birşeyler" vardır anlamına gelir ki, öz ve özden gayrıları gibi bir ikili yapı ortaya çıkar, varlığın birliği (vahdet-i vücut) iddiası ortadan kalkar. Öz de, özden gayrısı da, "vahid/tek/birlik halinde" olmalıdır ki "Vahdet-i Vücut" inanışı olabilsin. Bu da ancak Herşey Tanrı'dır veya Tanrı herşeydir felsefesi ile mümkündür. *** kralx'in iddiası islam dinini kökünden dinamitler. Dumur olmamın nedeni de budur. Zira müslüman bir kişi madde yoktur diyemez. Dediği an islamı reddetmiş olur. Çünkü madde, islami inanca göre "yaratılanlar"dır. Yaratılanlar "hayal" olunca Allah'ın yaratma eylemi de "hayal" olacaktır. Halbuki İslami inanca göre Allah'ın en büyük özelliği yaratmasıdır, yoktan var etmesidir. kralx'in madde yoktur demesi, İslam'in Allah'a atfettiği yaratıcılık sıfatını hayale dönüştürür. Saygılar. Saygılar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.