Gönderi tarihi: 22 Ocak , 2007 18 yıl Türkiye'nin son 30 yılına tanık oldum yaşım itibarıyla tanıdığım bütün liderler birbirine benziyordu? Seçim propaganlarında hitap ettikleri kesimin ihtiyacına göre vaadlerde bulunuyorlardı. Biz dinliyorduk, bize hep günü kurtaracak ya da ülkede kaos yaratacak ayrılıkçı kelamlar ederek kısa vadeli palavralar anlattılar biz dinledik... Ve bütün bunlar olurken bizler eğitilmedik, sorgulama yapamadık, analiz edemedik, ülkeyi yönetemeyenlere demokratik şekilde hesap soramadık, birini indirdik diğerini getirdik değişen hiç bir şey olmadı onlar anlattı biz dinledik... koltuklarına çivilenmiş liderler beceremedikleri yöneticiliği bırakamadılar, bırakmadılar bizde farkında olmadan parti liderlerini vazgeçilmez, değiştirilmez kişiler olarak kanıksadık... bizlere hiç bir hedef göstermediler geleceğe dair... nasıl bir gelecek bekliyordu bizi hiç düşünmedik biz sadece günü kurtarmalı ve aramızda siyasi geyikler yapmalıydık... son 30 yılın liderleri ve kendileriyle özdeşleşen cümleleri kaldı akıllarda... dün dündür, bugün bugündür, Kadayıfın altı kızarana kadar bunlar seslerini çıkartmayacaklar!, herkese iki anahtar, al ananıda git...ve daha aklıma gelmeyenler... benim canımı acıtansa "bize muassır medeniyet seviyesini" hedef gösteren lideri hiç anlamadık... bakınız geçmiş ve günümüz siyasilerinin enteresan gaflarıda aşağıda... bakalım ve siyasetimiz nasıl bir komedyaya dönüşmüş ve hiç bir hedefi olmayan, günün kahramanları neler söylemiş... siyasilerimizin unutulmayan gafları................... yedi yedi daha ne edeerr? ? kalabalik: - ondöört - haayyiiirr. . yedi yedi daha ne edeeer? kalabalik: ? ? kirkdokuuzz - haayiiirr. . bugün günlerden neee? kalabalik: cumartesiiii - haayiiirr. . bugün ayin kaçiii? ? kalabalik: yedisiii - aylardan neee? kalabalik: temmuuuuzz - yedi yedi daha ne edeerr? kalabalik: ? ? ? (tansu çiller, bir 7 temmuz günü yalovalilar'a 77. il olduklari müjdesini vermeye çalisiyor . . . ) ege bir yunan gölü deeldir, ege bir turk gölü de deeldir, binaenaleyh ege bir göl deeldir. (süleyman demirel) turkiye'de petrol vardi da, tankerlerin hortumuna agzimizi dayayarak biz mi ictik? (süleyman demirel) bir koyup üc alacagiz" (t. ozal - turkiye'nin korfez savaşı'na katilmasi babinda) - erken seçim olmasaydi 2084' e kadar iktidar' da kalacaktik. (bülent ecevit) "saadet partisi bir fabrikadir. müslüman'ı alııııır şuurlu müslüman yapar. nasıl şuurlu müslüman yapıyor? alıyor müslüman'ı basina üç tane çivi çakıyor. bir tanesi cihat çivisi, ikincisi haftalık toplantı çivisi, üçüncüsü de milli gazete çivisi. bir insanın başına cihat çivisi, haftalik toplanti çivisi, milli gazete çivisi çakilmissa bu insan artik şuurlu müslüman olmustur. . . " (necmettin erbakan) sevgili samsunlular, mübarek ramazan bayramınızı (kurban bayramıdır ve arkadan bir görevli "kurban bayrami efem" diye uyarır), . . . .. mübarek ramazan bayramınızı olmasa daaaaaaa en az onun kadar mubarek kurban bayramınızı kutlarıııııııımmm. . . . (tabi ki tansu çiller) gazeteci: efendim şehit anaları da asker anaları da ağlıyor, terör konusunda ne yapacaksınız (gibi bir soruydu) mehmet gölhan: benim oğlum da amerika'da, benim karım da aglıyor. . . sabretsinler! zamanin milli savunma bakanı mehmet gölhan 60'lı yıllarda kıbrıs meselesinden ötürü ingiltere'yle aramız iyi değilken ve ingiliz dişişleri bakanı'na kamuoyu acayip gicik olmakta iken ingiltere ziyareti donusunde gazetecilerle suleyman demirel arasinda geçen diyalog: - efendim neden ingiliz dişişleri bakanı'nin elini sıktınız? - neresini sıkacaktık kardesim "sayın öcalan. ..... . sayın değil tabii" tansu ciller "Füzelerle savaş kazanabilirsiniz, ama füzelerin üzerine oturamazsınız..." (Deniz Baykal) "Afrikalı zombiler gibi..." (Bülent Arınç) "Powell'ın ziyareti daha önce yapılsaydı daha iyi olurdu, ancak bu ziyaret tam zamanında yapılmıştır..." (Abdullah Gül) "Ben 1960'larda çalışma bakanlığı yapmıştım. Yani tam hatırlamıyorum ama 1995'e kadar sürdü bu görevim..." (Bülent Ecevit) “Cenab-ı allahı size emanet ediyorum..."(Tansu Çiller) "Mesut Yılmaz'a mecliste "Mesut Yılmaz iktidarsızdır..." (Tansu Çiller)
Gönderi tarihi: 22 Ocak , 2007 18 yıl Yazar Onurunu yitiren siyaset Türkiye'de siyaset, her geçen gün onurunu biraz daha yitirir hale geldi. Siyasi ahlak, çoktan dibe vurmuş durumda. Bir kangren gibi tüm topluma yayılmadan bu yozlaşmanın önüne geçmek gerekiyor. Oysa siyasetçilerln çoğunun en önemli gündemini, Türkiye'nin sorunlarını çözmek değil parlamentoya girip girmemek oluşturuyor!!! Büyük bir depreme sahne olan Japonya'daki Kobe şehrinin belediye başkanının, kentin imarını, söz verdiği tarihte gerçekleştiremediği için intihar ettiğini henüz unutmuş değiliz. ABD ordusundaki bir generalin, hakkında çıkan bazı dedikodular yüzünden -bir intihar olarak tasvip edilir veya edilmez- başına dayadığı tabancasının tetiğine kolaylıkla basabildiği hafızalarımıza kazındı. Bosna dramının iyice ağırlaştığı dönemlerde ülkesinin politikasını beğenmeyen Amerikalı S bürokratın peşisıra istifa haberleri de hafızamızdaki tazeliğini koruyor. Dünyanın her yerinde devlet gücünü kullanan yöneticilerin istismar ve şahsi menfaat temini gibi gayri meşru yollara saptıklarını görüyoruz. Bu sapmalardan aklımızda kalan şey ise hemen ardından gelen istifa ya da intiharlar. Sadece Japonya ABD değil, Fransa da yakın zamanda eski bir başbakanın intiharı ile sarsıldı. İstifa ve intiharlarda siyasetçilerin demokrasi kültürü kadar sistemin tavizsizliğinin etkili olduğunu da tesbit etmek gerekir. Yani sistem, kirlenen siyasetçinin yakasına öylesine yapışıyorki; başka seçenek bırakınıyor. Madalyonun bizdeki yüzü ise çok farklı. Skandallar, yolsuzluk iddiaları peşpeşe patlıyor. çıt yok. Şok belgeler elden ele dolaşıyor, aldıran yok. Topluma büyük umut olarak sunulan ve S yıl ömür biçilen politik modeller, yarım seneyi bile bulmuyor. Kimsenin umurunda değil. Seçim sandıklarından çıkan sonuçlar siyasi politikanın bir kaosa sürüklendiğini ihtar ediyor, sorumluluğu üstlenen yok... Politik yozlaşma içinde bulunan Türkiye'de siyasi ahlakın dibe vurduğu tesbitini bugün herkes yapmış durumda. Siyasetteki yozlaşma, radyasyon gibi dalga dalga toplumun her kesimine yayılıyor ve sonuçta Türkiye için hiç de iç açıcı olmayan manzaralar karşımıza çıkıyor. Siyasetçinin gündemi ise çok farklı. çoğu siyasetçi muhtemel bir seçimde, mensubu bulunduğu partinin, kendisini parlamentoya taşıyacak kadar oy kazanıp kazanamayacağını düşünüyor; Türkiye'nin meselelerinin çözülüp çözülmeyeceğini değil. Partisinin genel başkanının geleceğini Türkiye'nin geleceğinden daha önemli görebiliyor. Ülkenin önünü açması gereken liderlerin ne yaptıkları ise herkesin malumu. SIYASI AHLAK VE IŞLEMEYEN ISTİFA MÜESSESESI Halk nezdinde politikaya ve siyasetçiye bakışın her geçen gün olumsuz olarak değişmesinde en önemli etken, siyasi ahlakın ve ilkesizliğin en alt seviyeye inmiş olmasıdır şüphesiz. Bunun sonucu olarak Batı ülkelerinde 'rahatlatma aracı' olarak işleyen istifa kurumunun Türkiye'de hiç kullanılmaması, politİkadaki yozlaşmayı gösteren unsurların başında geliyor. İtalya'da 'temiz eller' fırtınasıyla savcı, istediği herkesi sorgulayabilmiş ve şaibe altında kalan bakanlar, başbakanlar görevlerinden ayrılarak temiz bir toplum ve yönetim için ülkenin önünü açmışlardı. Türkiye'de ise skandallar, yolsuzluklar, suiistimaller ancak bir 'haber' olarak değer taşıyor veya daha büyük yolsuzluk skandalların önünü perdelemek için günyüzüne çıkarttlıyor. Zan altında kalanlar kendini ibra edecek yollardan kaçıyor, iddiaların büyüklüğü karşısında istifa kurumunu işletmeyi düşünmüyor, 'tuzak, komplo' gibi gerekçelerle görevlerinin başında kalmayı sürdürüyorlar ve gayrimeşruluklar meşru görüntüye bürünüyor. İstifa dışında toplumu rahatlatacak bir yol bulunamadığı için, kirli görüntü bir karabulut gibi toplumun semasını kaplıyor. Siyasette yaşanan yenilgilerin bedeli ödenmiyor Türkiye'de. Uzun yıllar İngiltere'yi yöneten Margaret Thatcher'ın ka muoyu yoklamalarında başkanı olduğu Muhafazakar Parti'nin oyları düşük görüldüğü için seçimlerden hemen önce istifa etmesi hala unutulmuş değiL. Seçimlerde ise Muhafazakar Parti yine iktidara geldi ama Thatcher'ın aklına görevine geri dönmek gelmedi. Türkiye'de ise bunun örneklerini görmek mümkün değiL. Hayatı boyunca girdiği seçimleri kaybedenler tekrar tekrar seçmenlerin karşısına çıkabiliyor. PARTI ÇIKARI, ÜLKE ÇİKARININ ÖNÜE GEÇEBİLİYOR Devlet adamlığı vasfına uygun politikacı sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bir daha seçilme isteği ve parti menfaati ülke çıkarının önüne kolaylıkla geçebiliyor. Bunun açık şekilde açıklanmasında bir sakınca görülmüyor. 'Partim şu partiyle hükümet olursa erir, oy kaybeder' tipi sözleri her zaman duymak mümkün. Muhtemel bir hükümet modelinde 'Türkiye'nin ne kazanacağı' hiç önemsenmiyor ve bu da tabii bir durum olarak algılanıyor. Seçim kanunu ve siyasi partilerdeki yapı, nitelikli isimlerin Mec1is'e taşınmasını engelliyor. Siyasi partilerde liderlerin konumu ve milletvekillerinin genel başkanlarına rağmen hareket edememeleri, yozlaşmayı hızlandıran başka bir etken. Milletvekilliği aday listelerinin liderlerin tekelinde olması, 'bağımsız davranışları ve temsili' olumsuz etkiliyor. Milletvekili, vekaletini üstlendiği seçmenine karşı sorumluluğu ile genel başkana karşı duyması gereken sorumluluk arasındaki dengeyi kuramıyor veya sadece genel başkanını dikkate alıyor. Temsil özelliğinin kaybolması, halkın siyasete bakışına olumsuz yönde tesir ediyor. FARKLILAŞMA MI BÖLÜNME Mi? Siyasi partiler arasında farklılaşma ve bölünme dengesinin iyi kurulamadığınının örnekleri her gün sahneleniyor. Partiler, aralarındaki ilişkilerin farklılaşma çizgisini oturtmaları gerekirken, çoğunlukla bölünme mantığıyla hareket ediyorlar. Bu, özellikle seçimlerden önce çok sık görülüyor. Siyasi partiler rakip durumdaki partilere en ağır eleştirileri getiriyorlar. Daha sonra ya bu eleştiriler unutulup, büyük ilkesizlik ve seçim kampanyalarında ahlaki düstur tanımama örnekleri sergileniyor veya daha sonra uyumlu bir hükümet oluşturmak gerektiğinde sağlıklı sonuçlar alınmıyor. Seçim öncesi ve seçim sonrası farklı tavırların ortaya konması toplum nezdinde politikaya olan güvenin sarsılmasına sebep oluyor. ANAYOL hükümeti bunun en iyi örneği. Seçim öncesi propagandayı birbirlerini yok etme üzerine kuran Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller, etrafa gülücükler dağıtıp el sıkıştıktan kısa bir süre sonra, eski rollerine kolaylıkla geri dönebiliyorlar. RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, seçim öncesi siyasi partilerle arasına kalın çizgiler çizmesine rağmen muhtemel bir koalisyon modeline karşı tam tersi tutumun örneklerini veriyor. Bu tablo karşısında toplumun vicdanında şu sorular oluşuyor: Siyasilerin gerçek görütüntüleri hangileri? İki tavırdan birinin yanlış olduğu ortada iken niye ikisi de doğru olarak lanse ediliyor? Türkiye'de iki partinin biraraya gelmesi mümkün olmuyor; olsa da sağlıklı sonuç vermiyor, ömrü uzun olmuyor. 1991 seçimlerinden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonu uzun ömürlü oldu; ancak krizler içinde güçlükle çalışabildi. Siyasi sistemdeki dağınıklığın Türkiye'yi koalisyona mecbur etmesi, hoşgörüye Türk politikasının duyduğu ihtiyacı daha da artırıyor. Mücteba Enes
Gönderi tarihi: 22 Ocak , 2007 18 yıl Yazar ATATÜRK DİYOR Kİ! Siyaset ve Barış Milletimizin, güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen milli bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lâzımdır. Millî siyaset dediğim zaman, kastettiğim mâna ve anlam şudur: Millî sınırlarımız içinde, her şeyden evvel kendi kuvvetimize dayanıp varlığımızı koruyarak millet ve memleketin gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak... Genel olarak erişilemeyecek hayalî emeller peşinde milleti uğraştırmamak ve zarara sokmamak... Medenî dünyadan, medenî ve insanî davranış ve karşılıklı dostluk beklemektir. 1920 (Nutuk II, S. 436) Dış siyaset bir toplumun iç kuruluşu ile sıkı şekilde ilgilidir. Çünkü iç kuruluşa dayanmıyan dış siyasetler daima mahkûm kalırlar. Bir toplumun iç kuruluşu ne kadar kuvvetli, sağlam olursa, dış siyaseti de o nisbette güçlü ve dayanıklı olur. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S.162) Dış siyaset, iç kuruluş ve iç siyasete dayandırılmak zaruretindedir, yani iç kuruluşun tahammül edemeyeceği genişlikte olmamalıdır. Yoksa hayalî dış siyasetler peşinde dolaşanlar, dayanak noktalarını kendiliğinden kaybederler. 1923 (Atatürk'ün S.D. II, S. 101) Türkiye'nin güvenliğini gaye tutan, hiçbir milletin aleyhinde olmayan bir barış istikameti bizim daima prensibimiz olacaktır. 1931 (Atatürk'ün S.D. I, S. 356) Türk Cumhuriyetinin en esaslı prensiplerinden biri olan yurtta barış, dünyada barış gayesi, insaniyetin ve medeniyetin refah ve ilerlemesinden en esaslı etken olsa gerektir. Buna elimizden geldiği kadar hizmet etmiş ve etmekte bulunmuş olmak bizim için övünülecek bir harekettir. 1933 (Atatürk'ün T.T.B. IV, S. 560) Yurtta barış, dünyada barış için çalışıyoruz. 1931 (Atatürk'ün T.T.B. IV, S. 551) Barış yolunda nereden bir çağrı geliyorsa, Türkiye onu gönülden karşıladı ve yardımlarını esirgemedi. 1937 (Atatürk'ün S.D. I, S. 388) Biz, milletlerarası münasebetlerde karşılıklı emniyet ve riayeti hedef tutan açık ve samimi politikanın en ateşli taraftarıyız. Hassasiyetimiz, bu yolda kendisini gösteren hazırlıklara ve uğraşmalara karşı, bunların bizim için de fiilî ve hakiki bir güven vücuda getirip getiremeyeceği noktasındadır. 1926 (Atatürk'ün S.D. I, S. 336) Dış işlerinde dürüst ve açık olan siyasetimiz bilhassa barış fikrine dayalıdır. Beynelmilel herhangi bir meselemizi barış vasıtalarıyla çözümlemeyi aramak bizim menfaat ve anlayışımıza uyan bir yoldur. Bu yol dışında bir teklif karşısında kalmamak içindir ki, güvenlik prensibine onun vasıtalarına çok ehemmiyet veriyoruz. 1929 (Atatürk'ün S.D. I, S. 347) Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daimî bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister. 1938 (Atatürk'ün S.D. I, S. 396) Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasî güvenliğin gelişmesi için, ilk ve en mühim şart, milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde, samimî olarak birleşmesidir. 1932 (Atatürk'ün S.D. I, S. 357) Şuna da inanıyorum ki, eğer devamlı barış isteniyorsa, kütlelerin vaziyetlerini iyileştirecek beynelmilel tedbirler alınmalıdır. İnsanlığın bütününün refahı, açlık ve baskının yerine geçmelidir. Dünya vatandaşları, kıskançlık, aç gözlülük ve kinden uzaklaşacak şekilde eğitilmelidir. 1935 (Aynı Tarihi, Sayı: 19, 1935) Askerî hareket, siyasî faaliyetin ümitsiz olduğu noktada başar. Ümidin güven verici bir şekilde geri gelmesi orduların hareketinden daha hızlı, hedeflere varışı temin edebilir. 1922 (Atatürk'ün S.D. III, S. 40-41) Bu sözler, Fransız Büyük Elçisine sohbet esnasında söylenmiştir: Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak antlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam, edemem. Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım... Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem; yenilirsem bir dakika yaşayamam. Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lûtfen bildiriniz ve doğrulayınız, ekselâns Ambasadör... (1937)
Gönderi tarihi: 22 Ocak , 2007 18 yıl siyasilerimizin unutulmayan gafları................... yedi yedi daha ne edeerr? ? kalabalik: - ondöört - haayyiiirr. . yedi yedi daha ne edeeer? kalabalik: ? ? kirkdokuuzz - haayiiirr. . bugün günlerden neee? kalabalik: cumartesiiii - haayiiirr. . bugün ayin kaçiii? ? kalabalik: yedisiii - aylardan neee? kalabalik: temmuuuuzz - yedi yedi daha ne edeerr? kalabalik: ? ? ? (tansu çiller, bir 7 temmuz günü yalovalilar'a 77. il olduklari müjdesini vermeye çalisiyor . . . ) ege bir yunan gölü deeldir, ege bir turk gölü de deeldir, binaenaleyh ege bir göl deeldir. (süleyman demirel) turkiye'de petrol vardi da, tankerlerin hortumuna agzimizi dayayarak biz mi ictik? (süleyman demirel) bir koyup üc alacagiz" (t. ozal - turkiye'nin korfez savaşı'na katilmasi babinda) - erken seçim olmasaydi 2084' e kadar iktidar' da kalacaktik. (bülent ecevit) "saadet partisi bir fabrikadir. müslüman'ı alııııır şuurlu müslüman yapar. nasıl şuurlu müslüman yapıyor? alıyor müslüman'ı basina üç tane çivi çakıyor. bir tanesi cihat çivisi, ikincisi haftalık toplantı çivisi, üçüncüsü de milli gazete çivisi. bir insanın başına cihat çivisi, haftalik toplanti çivisi, milli gazete çivisi çakilmissa bu insan artik şuurlu müslüman olmustur. . . " (necmettin erbakan) sevgili samsunlular, mübarek ramazan bayramınızı (kurban bayramıdır ve arkadan bir görevli "kurban bayrami efem" diye uyarır), . . . .. mübarek ramazan bayramınızı olmasa daaaaaaa en az onun kadar mubarek kurban bayramınızı kutlarıııııııımmm. . . . (tabi ki tansu çiller) gazeteci: efendim şehit anaları da asker anaları da ağlıyor, terör konusunda ne yapacaksınız (gibi bir soruydu) mehmet gölhan: benim oğlum da amerika'da, benim karım da aglıyor. . . sabretsinler! zamanin milli savunma bakanı mehmet gölhan 60'lı yıllarda kıbrıs meselesinden ötürü ingiltere'yle aramız iyi değilken ve ingiliz dişişleri bakanı'na kamuoyu acayip gicik olmakta iken ingiltere ziyareti donusunde gazetecilerle suleyman demirel arasinda geçen diyalog: - efendim neden ingiliz dişişleri bakanı'nin elini sıktınız? - neresini sıkacaktık kardesim "sayın öcalan. ..... . sayın değil tabii" tansu ciller "Füzelerle savaş kazanabilirsiniz, ama füzelerin üzerine oturamazsınız..." (Deniz Baykal) "Afrikalı zombiler gibi..." (Bülent Arınç) "Powell'ın ziyareti daha önce yapılsaydı daha iyi olurdu, ancak bu ziyaret tam zamanında yapılmıştır..." (Abdullah Gül) "Ben 1960'larda çalışma bakanlığı yapmıştım. Yani tam hatırlamıyorum ama 1995'e kadar sürdü bu görevim..." (Bülent Ecevit) “Cenab-ı allahı size emanet ediyorum..."(Tansu Çiller) "Mesut Yılmaz'a mecliste "Mesut Yılmaz iktidarsızdır..." (Tansu Çiller) Ağlasammı gülsemmi diye bir anonim vardı ya hani..... Ben ne ağlamak, nede gülmek istiyorum aslında... Hakikaten çok kızgınım.. Kahretsin...
Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2007 18 yıl önümüzde seçimler var ama ben güvenipte oyumu verebileceğim tek bir parti göremiyorum... bu düşünce değilmiydi zaten akp yi iktidara getiren..ama malesef tablo hala aynı.... al birini vur ötekine..... ''gazeteci: efendim şehit anaları da asker anaları da ağlıyor, terör konusunda ne yapacaksınız (gibi bir soruydu) mehmet gölhan: benim oğlum da amerika'da, benim karım da aglıyor. . . sabretsinler! zamanin milli savunma bakanı mehmet gölhan''
Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2007 18 yıl Sevgili sardunyam vatandaş olarak bizde suçluyuz.. Diyeceksin ki neden ? Suçuyuz çünkü birilerini seçerken iktidara getirirken neden siyasi ahlak kurallarına uyan kişileri getirmiyoruz neden bu kurallara uyacak şekilde hareket etmelerini önermiyoruz.? Bunun 2 cevabı var ya bizde bilmiyoruz yada illa birileri çıkar söyler banane mantığıyla hareket ediyoruz. Bizlerin şu anda yapacağı tek şey var çevremizde bulunan her bakımdan kaliteli insanları ikna edip siyasete girmesini sağlamak onları teşvik etmek aksi takdirde siyasetçiye olan güven azalmaya devam eder.
Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2007 18 yıl gerıde kalan 60 yıllık surecte mıllı devletımızı mıllı bırlıgımızı toprak butunlugumuzu kamu cıkarlarımızı ve cagdas degerlerımızı kaybedıyoruz.emperyalıst sısteme bagımlılık bıreycılık ozel cıkarcılık bızım ıcın hıcbır zaman bır cozum deıl yıkımdır.cozume ulasmak ıcın cok gerıye gıtmeye gerek yok.denenmıs porgramlarımız var.bu program turk devrım programıdır.mılletımızın bagımsızlık ozgurluk ve cagdaslasma ıhtıyaclarına cevap veren mıllı bır olusumdur.turk devrımının actıgı vadıde ılerlemek bızım ıcın tek cozumdur. yenı gelecek hukumetın kısaca yapması gerekenler mıllı devletı bagımsızlık ve halkcılık temelınde yenıden yapılandırmak cagdas refaha ulasmıs aydınlanmıs bır toplum kurmaktır turkıyenın turkıyeden yonetılmesı gerekır.turkıye uzerındekı yabancı denetım ve mudahalenın yok edılmesı gerekır. turkıyeyı ab kapısına baglayan mıllı devletımızı ve ataturk devrımını tavsıye eden ab aday uyelık surecıne son verılmesı gerekır ve ayrıca gumruk bırlıgınden de cıkılması gerekır. ulkemızdekı ıc barısı butunlugu ve kardeslıgı saglamak ıcın yapmamaız gereken emperyalıst mudahaleye karsı bırlesmek ve dırenmektır. yolsuzluga batmıs pahalı verımsız hantal yonetım yapısının deıstırılmesı gerekır.halka guven veren denetıme acık basıt ucuz hızlı kamu yonetımı kurulması gerekır. ataturkun yurtta barıs dunyada barıs ılkesını hayata gecırerek dunyanın butun devletlerıyle esıtlıge bagımsızlıga toprak butunlugune karsılıklı saygı ve cıkar temelınde barıs ıcınde bır ısbırlıgı polıtıkasınını ızlenmesı gerekır. topraklarımızı uzerınde bulunan yabancı us ve asker bulunmasına ızın verılmemesı gerekır.bunları dahada cogaltmak mumkun.
Gönderi tarihi: 23 Ocak , 2007 18 yıl Yazar Sevgili sardunyam vatandaş olarak bizde suçluyuz..Diyeceksin ki neden ? Suçuyuz çünkü birilerini seçerken iktidara getirirken neden siyasi ahlak kurallarına uyan kişileri getirmiyoruz neden bu kurallara uyacak şekilde hareket etmelerini önermiyoruz.? Bunun 2 cevabı var ya bizde bilmiyoruz yada illa birileri çıkar söyler banane mantığıyla hareket ediyoruz. Bizlerin şu anda yapacağı tek şey var çevremizde bulunan her bakımdan kaliteli insanları ikna edip siyasete girmesini sağlamak onları teşvik etmek aksi takdirde siyasetçiye olan güven azalmaya devam eder. Evet sevgili Honest çok suçluyuz Hala ders alamadığımız için, boç laflara inandığımız için, particilik, adam kayırmacılık, zihniyetleri değiştirememek, gelişememek, üretim toplumu olamayıp, tüketim toplumu olarak, gruplaşarak, aydın yetiştiremeyerek suçluyuz... dahada artar bu hatalar tavır koyamazsak... ne istediğimizi bilemezsek, yönetici olarak seçtiklerimizi denetlemezsek, topu başkalarına atarak kurtulamayız. milli birlik ve beraberliğimizi koruyarak artık gözümüzü açmamız gerek... medeni olamayan toplumlar, medeni olanların kuklası olur... bu millet kukla olacak bir millet değil...
Gönderi tarihi: 24 Ocak , 2007 18 yıl bu ülke gerçektende müthiş bir ülke imiş bu kadar beceriksizin elinde bile hala yıkılmamış......... arkadaşlar biz bu konuda ne yapa biliriz sesimizi nasıl duyura biliriz bazı şeyleri gerçekten değiştirebilirmiyiz ben 2007 seçimlerinde hiç bir siyasi partiye oy vermemeyi düşünüyorum ne kadar doğrudur......
Gönderi tarihi: 25 Ocak , 2007 18 yıl Yazar HEDEFİMİZ AVRUPA DA, YA AVRUPA'NIN HEDEFİ NEDİR? İlginç olan Batı kapitalizmi kendi içinde ''bütünleşirken'' dışarıdakilere ''çözülmeyi'' öneriyor ve çözmeye zorluyor. Küreselleşme öneren Batı kapitalizminin kendi içinde daha ulusalcı bir gelişme içine girmeğe başlamıştır. Bu arada Avrupa Birliği'nin Türkiye hedeflerine bakarak, ya da en azından son 15 yılda neler yapmış olduğuna bir göz atmakta yarar vardır : * 1989'da doğru dürüst bir gerekçe gösterilmeden Türkiye'nin tam üyelik başvurusu geri çevrilmiş ve zaman zaman ''Seni almıyorum, geleceğin Avrupa Birleşik Devletleri'nde Türkiye'ye yer yok'' denmiştir. * Güneydoğu'da terörü yıllarca desteklenmiş. Önce PKK'nin, sonra KADEK'in baş savunucusu olunmuştur. Para, silah ve yayın olanakları sağlanmış. Şimdi de Güneydoğu'ya özerklik istemeye cüret edilmektedir.. * Apo’nun serbest bırakılma önkoşulları ise aşama aşama uygulanmaya konmaktadır: O da büyük bir olasılıkla yoğunlaşacak olan “yeni PKK saldırıları”nı durdurup, "kan dökülmesini" engelleyerek "barışı sağlamak" üzere serbest bırakılacaktır. * Avrupa Parlamentosu, ''Türkler Ermenilere soykırım uyguladı. Bunu kabul ederlerse ilikşiler gelişir'' diye kararlar çıkartmıştır. Yani, ''Büyük Ermenistan'ın'' altyapısı hazırlanmaya çalışılmaktadır. * 2003'te Irak, ABD ve İngiltere tarafından işgal edilirken Kuzey Irak'a Türkiye'nin müdahalesine ABD ile birlikte karşı çıkılmıştır. Kuzey Irak'ta Türkiye'ye rağmen bir Kürt devleti kurulmasına yardım edilmiş, edilmeye de devam edilmektedir. * 1995'te, Türkiye içindeki gayri milli sermaye çevreleri ile birlikte kotardığı 6 Mart 1995 Gümrük Birliği belgesi ile Türkiye'yi tek yanlı AB'ye bağlamıştır. * Avrupa Birliği çevreleri, kurumları ve Türkiye raportörleri sürekli olarak; "- Biz Atatürk fikrinden rahatsızız." ; " Cumhuriyet ilkeleri ile Türkiye kabul edilemez"; "Türkiye'nin önündeki en büyül engel Kemalizm" demeye başlamışlardır.. Bütün bu saydıklarımız işin bir kısmıdır. Bizim AB sevdamız, öyle bir dış politika seçeneği olarak yürümemektedir ki, AB bu sevdamızı kullanarak Kıbrıs'ı, Ege meselesini, Patrikhane meselesini, Heybeliada Ruhban Mektebi'ni Hıristiyan dünyanın keyfine göre hallettikten ve uyum yasaları adı altında Atatürk ve laikliği iyice örseledikten sonra "Bu iş olmaz" derlerse fazla şaşırmamak gerekir. AB bizimle ilişkilerini bir tür Sevr'e boyun eğdirme şeklinde sürdürüyor. Adeta örtülü bir Sevr imzalatıyor. Ne var ki bunu Kopenhag Kriterleri adıyla, özellikle Ortak Katılım Belgesi ve İlerleme Raporları denen hakaret ve küstahlık belgeleriyle yürütüyor. Unutmayınız ki Sevr Antlaşması'nın 62. Ve 64. Maddeleri Kürtlere devlet kurma hakkının güvencesini üç devlete tanımıştı : Fransa, İngiltere ve İtalya. Bu arada gelişmeleri büyük bir dikkat ve iki yüzlülükle izleyen ABD. Kurtuluş Savaşı Sevr' i tarihin çöplüğüne atmış, yerine Lozan Antlaşması'nı getirmiştir.. ''Atatürkçü ve Cumhuriyetçi geçinenlerin'' hedefimiz Avrupa demesi.. Avrupa Parlamentosu'nun kararlarına destek anlamına gelmiyor mu ? - Gümrük Birliği ile kurulan ve Türkiye'yi batırmakta olan tek yanlı düzenin savunuculuğu olmuyor mu? - AB'nin Türkiye'de desteklediği bölücülüğe arka çıkmak olmuyor mu? - Ve nihayet Türkiye'nin bütünlüğüne, Cumhuriyet ilkelerine ihanet etmek anlamına gelmiyor mu? Sanki Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ilişkiler diğer aday ülkelerde olduğu gibi normal bir seyirde gidiyormuş gibi davranmak ve AB'nin sömürgeci ve dayatmacı politikalarını görmemek, Türkiye'nin sömürgeleşmesine hizmet etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Bugün ''milli cephe ile gayri milli cephe arasında'' bir çatışma yaşanmaktadır. Batı kapitalizminin içimizdeki uzantıları gayri milli cepheyi oluşturuyorlar. - Bunlar toplumsal haklar istemiyorlar. Sadece bireysel haklar, etnik haklar, bölgesel haklar görmek istiyorlar. - Ulusal bütünlük yerine ''bir mozaik'' oluşturmak amacındalar. - Milli bütünlüğün yerine bireysel, etnik, kültürel, bölgesel bölünmüşlükler istiyorlar. O zaman şirketleri (ve egemenlikleri) daha kolay gelmiş ve yerleşmiş olacaktır. İç ve dış ilişkiler dengelendiği zaman, iktisadi, siyasi, askeri ve kültürel dengesizlikler de ortadan kalkmaya başlar. Tarih hep bu gerçeği doğrulamıştır. Biz bu gerçeği Mustafa Kemal 'in sağlığında en iyi gören ve yaşayan bir milletiz, bunu hiç unutmayalım. Türkiye artık kendi iç sorunlarını, AB ipoteği altına girmeden çözmek zorunda olduğu gerçeğini anlamalıdır. Demokratikleşme, ekonomik gelişme, sosyal reformlar ''AB'ye üyelik perspektifi'' ipoteğinden ayrılamadığı sürece Türkiye, ne iç dengelerinde ne de AB ve diğer ülkelerle olan ilişkilerinde, milli çıkarlarını gözetme perspektifini sağlayabilir. Dışardan önerilen yol haritaları ve ev ödevleri ile yeryüzünde, gelişmesini başarı ile sürdürebilen bir ülke yoktur, olamaz da. Çünkü her toplum, her ülke, her topluluk (AB) karşısındakinin çıkarını değil, önce kendi çıkarını düşünür. Bu da çok doğaldır. ALINTI
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.