Φ sardunyam Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 25 Ağustos , 2007 Şiirler ve şarkılar en iyi onlar anlatıyor... Yolcu Hali Hayrı yok kelimelerin ifade etmiyor aşk içimdekileri bir öksüz başı bulsam yer sofrasında arabaşı sonsuzluğu paylaşsam büyütüp bütün ufaklıkları bir arpa boyu yol alsam üç vakte kadar diyordu kararmış fincanın yüreği aşk kapıda çek kayıkçı usuldan usundan küreği sonra falcı kadın somurtup karşıma oturdu Tanrı her şeyi biliyordu giderken yol hali otobüslerin camlarına yasladığım başımı uzaktan parlayan evlerin yıldızlar kadar uzak ışıklarına usancımla yaslıyordum üşüyor düşüyor korkuyordum gelmez haberlerin bekliyordum meselem boynumun borcu mıh gibi çakılı alnıma yazım hatırımdan çıkmayan yalın ayak kavga sonrası yırtılan gömleklerim gibi param parça arkamda bıraktıklarım aklıma gelmez mi mola sonrası işte o zaman başlıyorum yazmaya yüreğime kendi mezarımı kazmaya Hayalayna Alıntı
Φ günışığı Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2007 sardunyam ne güzel şeyler yazmışsın öyle...tşk.ediyorum .. şimdi ben "hayat BAYAT " dicem.hayatı fırından yeni çıkmış sıcak ekmek gibi yaşayanlar alınacak bu sözüme. e o zaman "hayat güzel sımsıcak taptaze dicem" bu sefer diğerleri kızacakk "e tabii senin tuzun kuru sanırım "dicekler... AAAAAAhhhhh ,ahhhhhhhhh HAYATTTTTT !!!!!!! "P.......T....gibi.......i.........e, gibi bişi hayat"..... ama bu arada bişeyi yazmadan da geçemiycem : ne yalan söyleyim hayatı herşeye rağmen dolu dolu yaşayanlarada imrenerek bakıyorum ya...walla bravo..süperler... Alıntı
Misafir Sands Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 30 Ağustos , 2007 Ölmek anlatır hayat ancak o zaman anlamına ulasıyor onca yorum onca fikir onca mal onca sey hepsi topragın üstünde kalır sen cart diye asagıda solucanları bir yerlerine girmemesi için ikna edersin hayat bu işte. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 Kahraman ol ve bana bir dünya yarat Serin bir sonbahar akşamı , hoş sohbet gecelerden birindeyiz yavaş yavaş hava kararmakta . Dünya alabildiğine güzel, biz alabildiğine mutluyuz ,dalıyorum yine karşı penceredeki denize hep böyle akşamlarda eksiksiz bir hüzün yerleşir içime dünyada anlatılmaya değer hikayeler var diye . Anlar sarsıyor yine beni uyan diye . Anlatmaya başlıyorum . Seyre başlıyor kalpler , karşımda küçük bir kız yüzü , “ anlatmalı böyle güzel hikayeler’’ vuruluyorum. Yüzünde garip tanıdık bir hüzün , gözlerinde ıhlamur ağaçları var.İnce bir şarkı gibi inceden süzülüyor içime sanki saklı ve gizli ne varsa açıyor . Gözden anahtar olur mu ? Oluyor bazı aralık akşamları.Gecenin karanlığına salıyorum kendimi durmadan geçen bir şeyler içimde. Dürter bir ses yankılanıyor beynimde . Anlat diyor biri yıllardır tanımadığım bir yüzü anlat. Anlatılması sıcak bir şeyler var yüzünde bir dost selamı bir bekleyiş. Ağzımdan dökülüyor cümleler “ sen sevilmek için çıkardın sokağa , kimseleri bulamazdın. Bense o zamanlar bir buluta hapistim ve ne zaman sokak başında görsem seni yağmura tutuluyorum ve sen her şehirde aynı aşk kimliği ile yürüyorsun , her sinema koltuğunda aynı karede karşıma çıkıyorsun. Bense hep ağlamaklı oluyorum bu sahnelerde , hani filmlerde olur kız güzel ve alımlıdır ve hayat hiç ondan yana olmamıştır,kendini aradığı her karede , her sinema perdesinde,her sahnede her şiirde yitendir , görünmeyendir resimde hiçbir müzisyenin basmadığı notadır aslında. Sığar mı bir aşk kadraja ? Bilinmez değil mi? Kaç film izledik böyle, anlatılması gereken hikayeler vardır . Solluğumun bittiği yerde aşk vuruyor beni ve ben hayatın beyaz perdesine yansıyıp sahnesine atılıyorum bilinçsiz ve acemice ‘’hangi filme konu olurduk acaba yağmurla’’ diyor. Acemi kalakalıyorum ortada , tüm replikler karşılıksız geliyor sanki bana aklıma , yerçekimine aykırı düşüyor kim çekebilir bu filmi? Yada kaç kişi anlatır beni ? Diyelim ki bir tren istasyonu ve birazdan kalkıp gidecek tren ve tek şahit istasyon bu aşka , ne yazılabilir ki benim için ; bu şahidi kim konuşturabilir? Üzerime çivilenmiş gözleri ile bekliyor susuyorum ne desem ki ona inan bana ilk görüşte aşk doğru desem ‘’Türk filminden mi fırladın’’ der mi acaba? Susuyorum , ağzımdan dökülüyor birkaç mısra… Burada yağmur yağıyor … Aralıksız yağıyor günlerdir , Ama sen yinede şemsiyeni almadan gel ilk otobüsle.. …….. Özletiyor bu çılgın sağanak seni , Sırılsıklam özletiyor biliyor musun ? Belki olası böyle bir şiir bir tren istasyonuna yakışır ve sen gidersin ben kalırım bir bankta yağmur yağar belki ıslanırım . Bu gecede böyle biter belki kim bilir ? Sen gidersin ve ben tüm yarımlıklarla sana ilerlerim. Yüzüme bakan yüzde başka bir yaranın izi var her gün ki gibi değil , sabah programları işgalcileri değil , eli kanlı kahraman geçinen her bölümde aşk adına kafa kol kesen adamlardan değil. Bu filmi çekecek olanlar benim için diyorum.Bu filmi çekecek olanlar , ‘’Tabutta Röveşeta ‘’ atabilenler , bir aşığı yıllar sonra bir şehre ‘’Eşkiya’’ olarak anlatanlar , sevginin ne olduğunu sorgulayanlar al yazmasını başından eksik etmeyenlerdi galiba benim için. ‘’Gönül Yarası’’ taşıyanların yaptığı ‘’Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’’ asıl olan , o zaman ne yapmak gerekir diye düşünüyorum . Bu aşkta bu gece ne yapmak gerekir .Bütün yarımlıklara inat ‘’yazı-tura ‘’demek gerekir her halde sonu bir sokak arasında bitse de bu gece . Bütün bu anlatılanlara sesiz bakıyor gece , açıyor tüm yaralarımı ,yarım gözleri ile ‘’biz şanslı olanlardanız her halde ‘’ yaram gittikçe ağırlaşıyor bıraksalar sonsuz bir okyanus gece ve salmaya mani o kadar çok engel var ki. Bakıyor yüreğime ,hissediyorum söyle diyor ‘’neyim yarım ki ?’’ Keşke her yarımlık vücutta olsa ; aramayız yerini doldurma cabası hiç olmaz ‘’Herkes körlere acır . Ya her şeyi görenler? Onlara acıyan yok .Bazen bir yaprakta bir orman yaşar yavrum’’ Replikler hayat buluyor dudaklarımda .Gece yavaş yavaş sonlanıyor dayıyor dirseklerini masaya gerçekler, dokun bakalım dokuna bilirsen hayat perdene yansıyan ‘’Meleğin Düşüşü’’gözlerine , yapamam ki ellerin o kadar emektar analara benziyor ki. Işıklar beyaz örtülere yansıyor masanın üzerindeki şarap kadehinde hareleniyor ay ışı. Ne söylesem sana hayat , ne söylesem üzerime son cümlemi söylemeden kapatacaksın tüm perdelerini. Şarabın kızıllığı yeşil gözlerinde yansıyor ‘’kahraman ol ve bana bir dünya yarat ‘’ hep açık yanlarıma tuz basıyor zamanla gelen acı. Anlatmaya çalışıyorum düşmesin kalem diye. zulamdaki tüm silahlarımı salıyorum üstüne , ne yazık ki onunki kadar güçlü değil , böyle bir çift göze ne eyler bütün kitle imha silahları. Hiçbir tanım karşılık gelmiyor bu geceye , boşlukta bir soru ‘’kahraman ol ve bana bir dünya yarat’’ Sarılıyorum kaleme başka çare yok başlıyorum ölü doğan bir aşka yazmaya , beyaz bir evren ,kalem çiziyor gecenin makus kaderini….. Güzel hiç hikayem yok , su anda içime yarleşen tarifi imkansız acıların , tarifi imkansız çığlığı. Sana bilindik bir hikaye anlata bilirim ancak. Mevsim sonbahar konuşmaya başlar çocuk ‘’bu gün o kadar çok şey anlatmak istedim ki sana bazen buna Hayat izin vermiyor.Sıcaklığını hissedecek kadar yakınken , okyanuslar kadar uzak olmak zor ‘’ hiç sevmediğim bir replik dökülür ağzından .’’sana yüreğimi açarken ‘’ soruyu beklemez kız ve cevap tüm kesiciliği ile gelir ‘’ başka zaman başka bir yede karşılaşsaydık olabilirdi , şimdi olması mümkün değil sen daha iyilerine layıksın’’gece yıkılır , kız çeker gider çocuk ya bir parkta , ya bir tren garında , bir otobüs durağında ya da bir iskelede yapayalnız kalır , ne fark eder kız giderken yanında götürdüğünün farkında değildir , ömrünün en amansız fırtınasıdır beklide yanında götürdüğü . Ağzında ıslanır söylemek istedikleri belki de en büyük yarımlıkla başlar söylemeye …. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git. Gözlerin durur mu onlarda gidiyorlar. Gitsinler Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı, Sen yoksun biliyorum olmayacaksın ve güzel hikayeler olacak , benim hiç yok ve bu gece paltolar örtecek kalpleri ve dikkat et yine yağmur yağıyor ve ben yine bir buluta hapis edildim. Bu gece biterken bir beyaz sayfada yaşam buldu yine aşk . Başka bir zaman başka bir yerde ne mümkün , na mümkün ! Kubilay yıldız Alıntı
Φ LeylaM Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 15 Eylül , 2007 Hiçbir zaman senin umduğun gibi olmayacak! Tüm o yazarlar, şair ve düsünürlerin de umdugu gibi olmadı! Herkes düşlerini yazdi... Ve her sey düş olarak kaldı... Boşuna bunca gözyaşı, elem ve acı... Yarın tüm dünya uykuya daldığı yerde uyanacak! Kimsenin rüyasında kalmak gibi bir şansı yok. Boşuna üretilen tüm manevi hedefler... Daha zengin, daha güzel ve daha "bir şey" olabilirsin; ama, asla daha mutlu olmayacaksin. Çünkü "mutluluk" aslında o ütopik hedef... Ne yaparsan, nereye gidersen veya kiminle olursan ol; sen busun! Bundan baska var olmayacaksın. Hep anlaşılamadığını düsüneceksin. Oysa anlayacaklar seni ama umursamayacaklar. Çünkü gerek yok bunca hassasiyete... Durduk yerde "keske anlaşılmasaydım" diyeceksin. Bu daha cok acı verecek sana... Genel gecerin icinde bir çıkıntı olmak böyle bir şey! Sürtüneceksin durmadan, aşınacaksın... Bir şeyler boşlukta kırıntı gibi dağılıp gidecek... Her giden parçanın yasını tutmak icin zaman harcayacaksın. Sonra nerende boşluk kaldı diye bakınacaksın... Ve için tamamen boşalıncaya kadar düşlerine teslim olmakta inat edeceksin. Derken yeterince yaşlanmış olmayi ümit edeceksin ki... yetsin artık. Öyle ya, sen ölmeye degil yaşamaya programlandın en başında... Yaşayacaksın! Her kırıklığında yeni bir isim bulacaksın. Incinmişliğinin bir adı olacak daima... Hep haklı olduğunu düşüneceksin. "Doğrusu" budur ama "yanlış" anladı tüm evren... Kendini doğrulamak meramıyla "uzaylı" olduğuna hükmedeceksin. Ait olmadigin bir devranın çileleridir çekmekle yükümlü olduğun... tüm karmaşası budur hayatın... inanacaksın! Başka türlü yaşamak zor, katlanmak zül gelecek sana. Oysa sokakta senden bağımsız bir hayat varlık gösterecek. Hatta o kadar uzak bile değil... kimi zaman burnunun dibinde, sana sen kadar yakın oluverecek şaşırdıkların. Bir tek sen ağlayacaksın gizlice... utanarak... neden ağladığını değil, asla ağlamadığını savunarak! Herkes seninle benzer seyler okuyup, ümit edecek... Ama onların düşlerini nereye sakladıklarını merak edeceksin. Oysa sadece senin dokunmana izin vermedikleri köşelerine gizlediklerini fark ettiginde daha da cok acıyacak yüreğin... bunca hesapsız, çırılçıplak durduğun icin hayıflanacaksın. Birilerine benzediğini düşünerek onardığın yalnızlık hissin, yalancı çokluklarda kimsesizliğine karışacak... sen sadece ağlayacaksın! Şimdi, gecenin bir yarısı uyku ne kadar uzaksa, düşlerinde o kadar uzak olacak sana... Sen umarak yasayacak ve kendi hesapsızlığının saf akışında kendine boğulacaksın. Kollarına sığamadıklarin nasılsa birer yafta bulup yapıştıracaklardır; En azından, kendine isim bulmaya yorulmayacaksın. Neyi onarmaya çalışıyorsun ki? Devran kendi kurgusunda tüm duyarlılıklara ipotek koymuş bile. Uzun uzun yalnız kalınca her şey teklikle anlamlanıyor işte. Birilerinin paylaşmaya çabalaması anlamlı olmuyor artık. Neyse o! Görüntüde tamamladığın hiçbir durum tamamlanmıyor seninle... Yetmiyorsun! Eksiksin! Ve asla onaramayacaksın kendinle. Bu böyle anla artık! Ağlama demiyorum sana... biliyorum, baska çaren yok! Sadece ağlayarak anlatabiliyorsun ne kadar dürüst olduğunu... Hem de kimselere değil, sadece kendine... Çünkü başka kimse, ağlamandan bir anlam çıkarmıyor. Onlar daima gülümser görmek istiyor seni... Birilerini yüreğinde duyumsamak zor. Büyük emek! Üstelik neye yarar ki... Bak! senin boğuldugun su, o hissettigin akış değil mi? Alış artık. Yıllardır içinden atmaya çalıştığın o acı senin bir parçan. Ne bir beyaz atlı, ne de bir romeonun çözmeyi istemeyeceği kadar çileli bir düğüm bu. Ne kadar kolaysa da seni kazanmak, bunu kim, neden istesin? Seninle artmak kimi çogaltir ki... Artmak matematikten sıyrılıp, kimin yüreğini kaplar ki... Simdi git! Yeterince ağladın. Git ve dolu yataklarin köşelerinde sığabileceğin köşeler ara kendine... Unut kendine dair ne varsa... Hayat bundan ibaret, gerisi düş! Uyumaya calış, bir gün uyanmamayı dilemeye devam ederek. Hani, yaşamaya koşullusun ya sen... yaşa, yanlışsa bile. Alıntı
Φ kız kurusu Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2007 çenesi düşük olanlar Alıntı
Φ egzorsist Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 16 Eylül , 2007 anlamını yitirmesine izin vermediğimiz değerlerimiz anlatır.. Alıntı
Φ günışığı Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2007 ya sarhoş kal ,ya rüyada.....hayat uyanmaya değmez ! Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Hayatı çok şey anlatır ama hepsi eksik anlatır. Hayatın bize ne verdiği, bizim ne aldığımız ve nasıl biteceği. Bütün bunlar hayatın sadece bir kısmı. Oysa hayat daha fazlası olmalı. Mesela ne için yaşadığımız.! Ne için yaşamaktasınız kendinize bunu sordunuzmu? Ölüm kaçınılmaz son ve çok önemli değil, zaten elimizde değil ama yaşam ellerimizde ve onu şekillendirende biziz. Yaşamımızın kalitesi nasıl yaşadığımızda gizli. Yaşamımızın bize sunduğu mutlulukla bizim hedefimiz tutarsız. Çünkü yaşam cimri. Daha fazlası için emek sarfetmemiz, bedel ödememiz, cesaret göstermemiz gerek. Yada bize sunulanla yetinmek. Marslı değiliz, Dünya'lıyız. Bu dünyanın gerçeklikleri seni tatmin ediyormu? Hayatın sana yetiyormu? Ne için yaşıyorsun? Amacın ne ve sana ne kadarı verildi? Benim cevaplarım. Dünyanın gerçekleri beni tatmin etmiyor. Ben riya ve gerçekliğin dengede olmadığını görüyorum. Çoğunluk kendini ve diğerlerini kandırmayı yani kolay olanı tercih eder. Riyada bundan doğar. Hayatım bana yetmiyor içimdeki boşluğu ve hiçliği dolduramadım. İnançlarım ve gördüklerim birbirini tutmuyor. Bana öğretilenler ve gerçekler taban tabana zıt. Ve bunu kendime itiraf ediyorum. Bu bile benim için başlangıç sayılır. Ne için yaşıyorum, tatmin olmak için. Hayatın bana sunduğu ile yetinmek zorunda değilim. Ben dala uzanmadan elmayı koparamam. Öyleyse uzanacak ve elmayı koparacağım zor olsada. Ağacın altında oturup elmanın düşmesini beklemem zaman kaybıdır. Elma gelene kadar hayat benden vazgeçmiş olabilir. Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 "Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın Gözleri Elsa’nın gözleri Elsa’nın gözleri." Bu mısraların bile dolduramayacağı o boşluk nasıl yerleşir bir insanın içine? Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Hayatı çok şey anlatır ama hepsi eksik anlatır. Hayatın bize ne verdiği, bizim ne aldığımız ve nasıl biteceği. Bütün bunlar hayatın sadece bir kısmı. Oysa hayat daha fazlası olmalı. Mesela ne için yaşadığımız.! Ne için yaşamaktasınız kendinize bunu sordunuzmu? Ölüm kaçınılmaz son ve çok önemli değil, zaten elimizde değil ama yaşam ellerimizde ve onu şekillendirende biziz. Yaşamımızın kalitesi nasıl yaşadığımızda gizli. Yaşamımızın bize sunduğu mutlulukla bizim hedefimiz tutarsız. Çünkü yaşam cimri. Daha fazlası için emek sarfetmemiz, bedel ödememiz, cesaret göstermemiz gerek. Yada bize sunulanla yetinmek. Marslı değiliz, Dünya'lıyız. Bu dünyanın gerçeklikleri seni tatmin ediyormu? Hayatın sana yetiyormu? Ne için yaşıyorsun? Amacın ne ve sana ne kadarı verildi? Benim cevaplarım. Dünyanın gerçekleri beni tatmin etmiyor. Ben riya ve gerçekliğin dengede olmadığını görüyorum. Çoğunluk kendini ve diğerlerini kandırmayı yani kolay olanı tercih eder. Riyada bundan doğar. Hayatım bana yetmiyor içimdeki boşluğu ve hiçliği dolduramadım. İnançlarım ve gördüklerim birbirini tutmuyor. Bana öğretilenler ve gerçekler taban tabana zıt. Ve bunu kendime itiraf ediyorum. Bu bile benim için başlangıç sayılır. Ne için yaşıyorum, tatmin olmak için. Hayatın bana sunduğu ile yetinmek zorunda değilim. Ben dala uzanmadan elmayı koparamam. Öyleyse uzanacak ve elmayı koparacağım zor olsada. Ağacın altında oturup elmanın düşmesini beklemem zaman kaybıdır. Elma gelene kadar hayat benden vazgeçmiş olabilir. Hayatın bana sunduğu ile yetinmek zorunda değilim. Ben dala uzanmadan elmayı koparamam. Öyleyse uzanacak ve elmayı koparacağım zor olsada. gerçekleri görebilmek.. Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 "Kainat paramparça oldu bir akşam üzeri Her kurtulan ateş yaktı üstünde bir kayanın Gördüm denizin üzerinde parlarken Elsa’nın Gözleri Elsa’nın gözleri Elsa’nın gözleri." Bu mısraların bile dolduramayacağı o boşluk nasıl yerleşir bir insanın içine? İnsanın içindeki boşluğu hiç bir şey tam manasıyla dolduramıyor Sayın ErdalAktaş, İnsan o boşlukla doğar ve hayatta karşılaştıkları inanmayı seçtikleri dolduruyor sanar. Oysa için için boşluktadır. Bunu kendine itiraf etmekse en zor itiraf. Sen sorulara cevap buldunmu? Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 23 Eylül , 2007 hayatı en iyi yine kendisi yani hayat anlatır.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 24 Eylül , 2007 Hayat dilsizdir... Ne anlatırsa konuşmadan anlatır gözünü üstünden ayırmadan gözlerinin içine bakacaksın... Tek bir harfini kaçırmadan takip edeceksin... Dünyada gerçek olanı bulamadım. Yetmesi mümkün değil... Neye baktıysam yalandı... Yaşıyor olduğum bile belkide... Bana yetti fazla bile geldi... Kendinemünhasır şeyler yaşadım... Dahasından umutlu değilim... Yaşamaya değer ne kaldığını merak ediyorum belki diyorum değecek birşey vardır... Belki bu hayat o kadarda boş değildir... Herşeye rağmen soluk alıyor olmak güzel... Her türlü sevginin içi boşalmışken içimde kalan en temiz sevginin varlığı bile yaşamaya değer... Beni yalnız bırakmayan ALLAH sevgisi... Dualarıma çoğu zaman anında karşılık verene hamd olsun... Alıntı
Φ ErdalAktas Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2007 İnsanın içindeki boşluğu hiç bir şey tam manasıyla dolduramıyor Sayın ErdalAktaş,İnsan o boşlukla doğar ve hayatta karşılaştıkları inanmayı seçtikleri dolduruyor sanar. Oysa için için boşluktadır. Bunu kendine itiraf etmekse en zor itiraf. Sen sorulara cevap buldunmu? ****************************** Sayın KesKİNkAleM... ben bulamadım .. cevap aramakla geciyor yaşamımız.. itiraf edebilmek en büyük bilgelik.. herzaman heran bir boşluktayız.. düşünürsek gerçekleri görebiliriz.. saygılar.. Alıntı
Φ BlackCADY Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2007 ****************************** Sayın KesKİNkAleM... ben bulamadım .. cevap aramakla geciyor yaşamımız.. itiraf edebilmek en büyük bilgelik.. herzaman heran bir boşluktayız.. düşünürsek gerçekleri görebiliriz.. saygılar.. evet içinde bulunduğumuz kainatta bir boşluğun içinde inandığımız değerler bizim için yaşamı anlamlı kılıyor bunun ne kadar inandırıcı olduğunu düşünmek insanlar için zor. o değerler sayesinde umutlarımız var öteki dünya yada yaşama nedenimiz herneyse onların doğru olmayabileceğini düşünmek inanan insanları daha bir boşluğa iteceğinden bundan kaçıyorlar. hiç kimsenin aradığı cevapları bulacağını sanmıyorum sadece varsaydıklarına inanmaya devam edecekler. ama aklının bir köşesinde kendisine bile itiraf edemediği yüzlerce soru vardır. yoksa herkes çıldırırdı. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Geçen gün bir akrabamızın 40 mevliti için Bahçelievler'de bir camiye gittik... İftar yemeğinin ardından okutulan mevlidi dinledik... Allah kabul etsin ve rahmet etsin... Teravi namazı bitiminde cami cemaati dağılırken kapı önlerine bir kaç adam geldi ve Kuran Kursuna yardım için para topladılar... Camiden çıkan boş geçmiyor herkes ama az ama çok bişeyler veriyordu... Ben Kuran Kursunun faydasına inanmıyorum çocukken benide gönderdiler ve hiç bir faydasını görmedim... Aklıma sokulan bir dünya hurafe dışında herhangi bir dua kitabından öğrenebileceğim bir kaç dua öğrendim bildiğim diğer duaları babannem öğretmişti zaten... Birde Arab Alfabesiyle Kuran okumayı öğrendim... Tabi anlamadan okuduğun zaman ne oluyor bunu bilmiyorum... Şimdi sadece Türkçe Meallerini okuyorum... Eğer Kuran dinlemek istersemde internette bir sürü kayıt var açıyor ve güzel sesli bir hatipten dinliyorum... Ama anlatmak istediğim bu değil... Ben cami çıkışında başka şeylere takıldım... Caminin kapısının önünde ilkokul öğrencisi kız çocuğu, bir kadın ve kucağında 2 yaşında yavrusu, bir başka kadın yanında ufak çocuğu ellerinde kalem, silgi, mendil satıyorlardı... Kadınlar çok gençti bir tanesi en fazla 24 yaşında küçük çocuğu kucağında uyuyakalmış kadın yere çömelmiş bacakları yorgunluktan titriyor Kuran Kursu için 20 ytl, 10 ytl, 5 ytl veren insanların hiç biri 50 ykr verip o kadınlardan ve kız çocuğundan hiç birşey almadılar... Gerçekten anlamıyorum bir insanın yaşamak için kucağında çocuğu ile geç saatlerde kadın başına geçimini sağlamak için çıktığı sokakta hiç kimse önemsemiyor... O kadınlar ihtiyaçları olmasa sıcak yuvalarında çocuklarıyla otururlardı... Ama insanlar Kuran Kursuna yardım etmenin daha önemli olduğunu düşünüyorlar... Sonra bazı kendini bilmez din yobazları çok eşliliği eleştiren aydınlara "siz önce genelevleri kapatın" diyebiliyor... Oraya düşenlerin neden ve nasıl düştüğünü düşünmeyip göstermelik ve sözde Allah adına yapılan mabetlere milyonlarca lireyı heba ederken bir kadından bir adet kalemi almayacak kadar kör olabiliyorlar... Yaşlıca bir kadın camiden çıkarken torununa para verdi git Kuran Kursuna ver dedi çocukta babanne o kıza versem daha iyi olmazmı dedi, kadın kapa çeneni git dediğimi yap dedi... çocuk dediğini yaptı... parayı kursçulara verdi ve kursun sahibi Fethullah Gülen... Türkiye'de her geçen gün geçim sıkıntısı yüzünden onlarca kadın kötü yola düşüyorken sokak aralarında açılan kuran kurslarına milyonlarca lira yağıyor... bu ne tezatlık din bunun neresinde...? ben anlamakta zorlanıyorum... bir okul yaptırmak bir cami yaptırmaktan yüzlerce kez daha sevaptır... ve ben çocuklarımı kuran kursuna göndermeyi hiç düşünmüyorum... bildiğim duaları onlara öğretiyorum namazıda öğretiyorum ama ben bir öğretmenin verebileceğini veremem... Fen, Matematik yani ilim öğretemem... İlim öğrenmeyen kız çocuklarını kuran kursuna gönderip başlarını daha çocukken kapatmalarını doğru bulmuyorum... cami 3 kişinin bir araya gelip ibadet ettiği heryer olabilir... heryerde namaz kılınabilir, dua evdede öğrenilebilir... ama okul yetersizliği cahil olan toplumumuzu dahada büyük sıkıntılara sokuyor... çocuklar 60/70 kişilik sınıflarda istifleme okumaya çalışıyor camiden çıkan cemaate birde okul için yardım edermisiniz desek kaç tanesini yardım ederdi hiç bilmiyorum... ve gerçekten anlamıyorum... hayat gün geçtikçe göstermelik yaşanıyor... samimiyetin yerini gibi yapmak alıyor... dinin içi boşaltılıyor kafaların içi hurafelerle doluyor... Caminin içinde bir kadın kızıma dizlerinin üzerinde otur burası Allah'ın evi dedi... Oysa benim inandığım Allah heryere sahip camilere sığmaz... Bende ona aitken ve dünyada hiçbirşeye sahip değilken insan yapımı duvarların içine sığmaz benim Allah'ım... Mabetlere ihtiyacı yok, tapınaklar istememiş... Kainata sahip olan "Beni yan yatarkende anabilirsiniz" derken dini hoca efendilerden öğrenen teyzelerimiz dizlerinin üzerine çökmeden Allah'a saygısızlık ettiğini sanıyor... Kuran kurslarında ilim anlatılmadan Allah anlatılmaz... Orada anlatılan sadece günah ve sevap... ne kadar yazık... Alıntı
Misafir rua Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2007 Geçen gün bir akrabamızın 40 mevliti için Bahçelievler'de bir camiye gittik... İftar yemeğinin ardından okutulan mevlidi dinledik... Allah kabul etsin ve rahmet etsin... Teravi namazı bitiminde cami cemaati dağılırken kapı önlerine bir kaç adam geldi ve Kuran Kursuna yardım için para topladılar... Camiden çıkan boş geçmiyor herkes ama az ama çok bişeyler veriyordu... Ben Kuran Kursunun faydasına inanmıyorum çocukken benide gönderdiler ve hiç bir faydasını görmedim... Aklıma sokulan bir dünya hurafe dışında herhangi bir dua kitabından öğrenebileceğim bir kaç dua öğrendim bildiğim diğer duaları babannem öğretmişti zaten... Birde Arab Alfabesiyle Kuran okumayı öğrendim... Tabi anlamadan okuduğun zaman ne oluyor bunu bilmiyorum... Şimdi sadece Türkçe Meallerini okuyorum... Eğer Kuran dinlemek istersemde internette bir sürü kayıt var açıyor ve güzel sesli bir hatipten dinliyorum... Ama anlatmak istediğim bu değil... Ben cami çıkışında başka şeylere takıldım... Caminin kapısının önünde ilkokul öğrencisi kız çocuğu, bir kadın ve kucağında 2 yaşında yavrusu, bir başka kadın yanında ufak çocuğu ellerinde kalem, silgi, mendil satıyorlardı... Kadınlar çok gençti bir tanesi en fazla 24 yaşında küçük çocuğu kucağında uyuyakalmış kadın yere çömelmiş bacakları yorgunluktan titriyor Kuran Kursu için 20 ytl, 10 ytl, 5 ytl veren insanların hiç biri 50 ykr verip o kadınlardan ve kız çocuğundan hiç birşey almadılar... Gerçekten anlamıyorum bir insanın yaşamak için kucağında çocuğu ile geç saatlerde kadın başına geçimini sağlamak için çıktığı sokakta hiç kimse önemsemiyor... O kadınlar ihtiyaçları olmasa sıcak yuvalarında çocuklarıyla otururlardı... Ama insanlar Kuran Kursuna yardım etmenin daha önemli olduğunu düşünüyorlar... Sonra bazı kendini bilmez din yobazları çok eşliliği eleştiren aydınlara "siz önce genelevleri kapatın" diyebiliyor... Oraya düşenlerin neden ve nasıl düştüğünü düşünmeyip göstermelik ve sözde Allah adına yapılan mabetlere milyonlarca lireyı heba ederken bir kadından bir adet kalemi almayacak kadar kör olabiliyorlar... Yaşlıca bir kadın camiden çıkarken torununa para verdi git Kuran Kursuna ver dedi çocukta babanne o kıza versem daha iyi olmazmı dedi, kadın kapa çeneni git dediğimi yap dedi... çocuk dediğini yaptı... parayı kursçulara verdi ve kursun sahibi Fethullah Gülen... Türkiye'de her geçen gün geçim sıkıntısı yüzünden onlarca kadın kötü yola düşüyorken sokak aralarında açılan kuran kurslarına milyonlarca lira yağıyor... bu ne tezatlık din bunun neresinde...? ben anlamakta zorlanıyorum... bir okul yaptırmak bir cami yaptırmaktan yüzlerce kez daha sevaptır... ve ben çocuklarımı kuran kursuna göndermeyi hiç düşünmüyorum... bildiğim duaları onlara öğretiyorum namazıda öğretiyorum ama ben bir öğretmenin verebileceğini veremem... Fen, Matematik yani ilim öğretemem... İlim öğrenmeyen kız çocuklarını kuran kursuna gönderip başlarını daha çocukken kapatmalarını doğru bulmuyorum... cami 3 kişinin bir araya gelip ibadet ettiği heryer olabilir... heryerde namaz kılınabilir, dua evdede öğrenilebilir... ama okul yetersizliği cahil olan toplumumuzu dahada büyük sıkıntılara sokuyor... çocuklar 60/70 kişilik sınıflarda istifleme okumaya çalışıyor camiden çıkan cemaate birde okul için yardım edermisiniz desek kaç tanesini yardım ederdi hiç bilmiyorum... ve gerçekten anlamıyorum... hayat gün geçtikçe göstermelik yaşanıyor... samimiyetin yerini gibi yapmak alıyor... dinin içi boşaltılıyor kafaların içi hurafelerle doluyor... Caminin içinde bir kadın kızıma dizlerinin üzerinde otur burası Allah'ın evi dedi... Oysa benim inandığım Allah heryere sahip camilere sığmaz... Bende ona aitken ve dünyada hiçbirşeye sahip değilken insan yapımı duvarların içine sığmaz benim Allah'ım... Mabetlere ihtiyacı yok, tapınaklar istememiş... Kainata sahip olan "Beni yan yatarkende anabilirsiniz" derken dini hoca efendilerden öğrenen teyzelerimiz dizlerinin üzerine çökmeden Allah'a saygısızlık ettiğini sanıyor... Kuran kurslarında ilim anlatılmadan Allah anlatılmaz... Orada anlatılan sadece günah ve sevap... ne kadar yazık... ben bu yazıya ancak çiçek gönderirim. gerisi boş olur. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 6 Ekim , 2007 Notaları Kurşunlanmış Bir Şarkıdır Yalnızlık “le bruyere, bir yerlerde, ‘yalnız olmamak gibi büyük bir mutsuzluk!’ der. kendi kendilerine katlanamamaktan korkarak kalabalıkta kendilerini unutmaya koşanları uyandırmak ister sanki. bir başka bilge, yanılmıyorsam pascal da, ‘neredeyse bütün dertler odamızda kalmayı bilmememizden geliyor başımıza’ der; böylece, içekapanış hücresinde, mutluluğu devinmede, bir de yüzyılımızın deyimiyle kardeşcil diye adlandırılabileceğimiz bir fuhuşta arayanları getirir usumuza.” -Baudelaire-yalnızlığın atlası: hayat, çarpar ya ağırlığını camlarına evlerin, ışıklara aldanmayın, evler de yalnızlıktır, evler de... siz çekersiniz gece büyür, gece çeker de bazen siz küçülürsünüz; geceler yalnızlıktır... yalnızlığın tablosunu çizer ufukta biri, atlasını yalnızlığın uzak sularda bir gemici; birileri sınırlar koyar, haritalar basar biri; oysa harita basan bütün matbaalar suçlu, bütün silgiler yalancıdır haritalar yalnızlıktır... kaç bin ışık yıl uzağız belki de en uygar gezegene... ay tutulur- sa ay orda bir yalnızlıktır yalnızlıktır emzirdiğimiz göz göre göre... yerkürenin son jesti insanın dehşet yalnızlığı olacak. biz yine de çiçekleri sulamayı unutmayalım, ama yalnızlığımız çiçeklere de kalmayacak... bu gezegen her gün milyonlarca ton ağırlaşıyor; her gün aşksız, azıksız azalıyoruz... azalıyoruz, çoğalıyoruz: ikisini birlikte tartsak azlığımız çok gelecek. yerkürenin son jesti insanın dehşet yalnızlığı olacak! bunu bilmek için kutsal kitaplara gerek yok; işte hiç de kutsanmayan bir kitap bile bunu söylüyorsa, inanın, yalnızlığımız kitaplara da sığmayacak... bir ölüdenizdir yalnızlık... bir çınarın upuzun gölgesidir çınar boylu yalnızlık; atlasına akbabalar, haramiler tüner de kendi olmakta diretir yine... her insanda birden doğan, ama can çekişip ölemeyen yalnızlık. herkes bir evrede anlar bunu; kimileri de menapozlarda, antropozlarda, bir gözaltında, uzun bir yolculukta ya da. dal değil, köktür yalnızlık; kurumuş olmalıdır ve bir daha yeşermez... okyanuslar analarıdır denizlerin; gökyüzünün anası yok: gökyüzü yalnızlıktır. kurt dağında, kuzu sürüsünde, çoban kavalında yalnız. kalabalık, kabarık verirsin kavgalarını; bin yumruğun tek olup göğe doğrulduğu günlerde de, akşam, dönerken evine ekmeğin kadarsın... yazıyorsan duyarlığınla yalnızsın kendi derininde; duyarlığınla: suya yazılan sözlerle... en az yalnızlık çeken şairlerdir yine de; bölüşürler seslerini birlerle, ikilerle, beşlerle, ama beşlerle... o, sevgiyi kendi için istiyor; sevgisiyle yalnız. onu değil, ben sevgimi seviyorum, sevgimle yalnız... yalnızlığı deşiyorum: yapayalnız, yapayalnız! sonra bölüyor, bölüşüyor, topluyor, çarpıyor ve çıkarıp giysilerimizi birer birer sevişiyoruz; susup kalıyoruz belki, çekip gidiyoruz. geride kalanın adını yalnızlık koymaktan hep ürküyoruz... işte kadınlar da, erkekler de doymaz uzuvlarıyla birer yalnızlıktır... doğasının insana ihanetidir yalnızlık; özünde yaşamın da, ölümün de birer ihanet olduğunu kavradığımızda sorun yok... tek kişilik kalabalıktır aşk. aşk tek kişiliktir; ikinci kişiye bilet yoktur. kendinin yayasıdır aşkta ikinci kişi, kendinin mayası; herkes kendi sevgisini sever... aşk nedir incil’e göre? nedir tevrat’a, zebur’a, kur’ân’a göre? bu kitaplardaki aşklar, küfürler neyin rengine göre? insandır, insan aslolan: insana göre! bir bedeni o kıyısızlığa bırakma saati geldiğinde gitmek bir yalnızlıktır. bütün gitmeler yalnızlıktır. kalmaya göre... sevginin ve cesaretin cesetleriyle günler ağır ve kirli, tortusunu bırakırken ömrümüze; günler, düşlerimize, özlemlerimize... uzaklığın şakağında kaç namlu kim bilir yakın olmasın diye? sonra biz, burada uçurumlara teslim gençliğimizle... en rezil parayla insan arasındaki yalnızlıktır; hiçbir inanç, hiçbir ideoloji, hiçbir aşk, hiçbir kitap bu yalnızlığın kurallarını bozamıyor. bu da bir yalnızlıktır... “yalnızlık bir yağmura benzer...” yağmurdan önce biz, bütün çılgınlıkları bir bir bölüştük. bir bir türküleri, telaşlı koşuşları; silahları, tabuları, ayrılıkları; çoğaltıp yalnızlığımızı feodal tekkelerde, ellerimizin üzerinde bir el bile yokken bölüştük vuruşları. sonrası geceydi ve yalnızdık: çoğalttık susuşları... yağmura yakalandığımız gece- ye çarptık; geceye hiçbir şey olmadı, ama biz paramparçaydık! ve hayat gaspetti o vakur duruşları... hâlâ dağların üstünde, zambakların içinde işte şu hayat; destan ve yalnız hayat! yalnızlığa halay halay ellerim; kırılası, kırılası ellerim! benim ellerim, yuh ellerim, şair ellerim... kalemini silahıyla koruyan, kalemi de, silahı da yalnız ellerim; “yalnızlık bir yağmura benzer” yağmurlarda sırılsıklam ellerim... daha birileri bir yerlerde yaralardan söz ediyor; sonra binlerce ses o bir sesin üstüne, belki de yüzbinlerce... ama kime anlatılır ki yara, orada yara olarak yalnız. yarayı anlatan, anlatırken; yara ise yara olarak yalnız destan ve yalnızdır hayat kırılası ellerim herkes kendine göre bir yalnızlıktır... iyi ki doğmadınız hiç doğmayanlar ya da doğması olasılık kalanlar. doğarken biz de spermdeki olasılık kadardık; o olasılıkla doğmak veya doğmamak üzere yalnızdık. şimdi de yaşamak ve ölmek hâlâ bir olasılıktır. her mengenede, kederde en çok da yaşamak bir olasılıktır. sevişmek ey, yaşamak bir olasılıktır! yalnızlığı sevişirken eksiltiyor, eskitiyor ve eskiyoruz... seviştiğim gece emzirdiğim gecedir. özümü katarım ona; geceyi kanatırım, gece beni kanatır... geceyi kanatırız, gece bizi kanatır. geceler insanlığımız insanlığımız yalnızlıktır... giderek insanlaşıyor, uygarlaşıyor ve insansızlaşıyoruz... “görgü tanıklarının ifadelerine göre” dağınık yüzü günlerin ter ve keder içinde; zanlıları her sabah o resmi geçitlerde... işte hayatlarımız intiharların ve cesaretlerin sustuğu yerde; hayatlarımız diğer hayatların da cesetleriyle... hayatlarımızda kimselerin bilmediği yalnızlıklar; ama kimseler bilse de, bilmese de yalnızlık var ey bütün yalnızlıklar! şimdi travestiler kalçalarında ve slikon göğüslerinde biriken yorgunlukla dante’nin “ilahi komedya”sını konuşuyorler sperm kokan duvarlarla... o yırtık, yamalı ve yaralı sevgilerden, o kaypak sevgililerden, servetlerden geride hep namuslu bir o...pum oldu benim de; tünediler yalnızlığıma hüzünlü bir yüzle o gecelerde... sonra günlerin de üzerinde bir hayat; sürgit yoğunlukların, yorgunlukların, öfkelerin üstünde... şimdi güzel bir deniz karşımda; korkunç çırpıntılı, dehşetli mavi bir deniz tutmuş da bir ucundan b(akıyor) uzaklara... uzak, uzaklığında ben kendi yakınlığımda yalnızım ortalarda olsam da ortalı yalnızlıktır... böyle yakın uzaklıklarda hep yalnızlıklar ve “yalnız değiliz” derken de yalnız! işte cesetler ve cesaretler içinde aynadaki suretimi tuzla buz ediyorum; keder ırmakları akıyor ortasından... birden bir kırlangıç sürüsü kanat çırpıyor uzaklara; yollara ve yolculara bakıyorum da, şarkıların kırık dökük notaları saçılmış sokaklara. herkes kendine göre bir şarkıyı tutturmuş yangınlar ortasında! /yangınlar ortasında: notaları kurşunlanmış bir şarkıdır yalnızlık.../ YILMAZ ODABAŞI Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 18 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ekim , 2007 Evimi misafirlerim gidince temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam bir çok arkadaşım var demektir... Faturalarımı zorlukla da olsa ödeyebiliyorsam, bir işim var demektir. Pantolonum biraz sıkıyorsa, aç kalmıyorum demektir... Gölgem beni izliyorsa, güneş ışığını görüyorum demektir... Park ettiğim yerden is yerime kadar yolu uzun buluyorsam, iyi yürüyebiliyorum demektir... Metro beklerken yanımdaki adam anahtarlarıyla oynuyor ve bu sesten o rahatsız olmuyorsa, ben iyi duyuyorum demektir... Camları silmem, musluğu onarmam gerekiyorsa, bir evim var demektir. Doğalgaz faturam yüklü geliyorsa, ısınıyorum demektir... Yığınla ütülenecek ve yıkanacak çamaşırım varsa, yığınla giyeceğim var demektir. Çalar saatimin sesiyle, sabahın köründe uyanıyorsam, yasıyorum demektir... Aksamları kendimi yorgun hissedebiliyorsam ve bacaklarım ağrıyorsa, o gün ben üretici olmuşum demektir... Ev telefonum sık sık çalıyorsa, beni seven insanlar var demektir... Ve tüm bunların ayrımını yapabiliyorsam, ben MUTLUYUM demektir... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 En Büyük Kaçış (?) Büyük aşklar yaşamak için çok mu sıradandı? Bunu hep merak eder. Deniz seviyesinde mesela bir atmosfer basınçta ne kadar yükselebilir? Bu da soru mu şimdi, Allah kahretsin ! Bir türlü, bir türlü.... Türlü türlü düşünceler düşünmesini engeller böyle. Sıradan mı, sıradanlaşmış mı, sırlaşmış. Sırası mı değil? Sırası karışmış, sırasını şaşırmış... Kim bilir? Evet, sıradışılaşmış. Bunu da o söylüyor kendine. Ölçüleri böyleydi ya. Şimdiki değişim ona bunu söyleten. Ne değişmiş, kabuğunu mu kırdı? Kırılan bir şey yok henüz kalbi dışında. O da zaten kırıktı. Buna sebep aramayı çoktan bıraktı o. Şimdi neyi arıyor öyleyse, kendini mi? Bulursa bilecek, bulduğunda görecek. Zaman? Evet, zaman. Bir şeylerin değiştiğinin farkında. Değişmeye karar vermesi değil önemli olan, bunu önceden de yapmıştı. Bu yönde iradesini kullanıyor şimdi. Yok canım, bir şey becerdiği falan yok! Yani tek başına becereceği bir iş değil bu. Karşıdan yardım aldı mı? Öyle, aldı, ama ya yeterli olmadı ya da yarım kaldı. Şimdi yine zaman, o en amansız düşman. Onun kollarına mı bırakacak kendini? Ne sandın, kimin kollarını isterdin? Efendim? Olur ! Hak ettin mi? Çalış önce çalış bakalım, sonra bakarız. Evet bu sözler tanıdık ve hiç inandırıcı değiller şimdi de. Sen bilirsin oğlum, senin hayatın. Tamam bunu biliyor. Bu onu en çok acıtan gerçek zaten. O’nu nasıl katacak bu hayata, kolay mı? O kadar zor geliyor ki. Sadece şartlardan mı zorluk? Elbette değil. Burada da irade. Zor olanı bu sefer iki kişinin iradesinin gerekli olması. Davet, icabet... iradelerin tükendiği aralık bu. Yine karamsar. Kendiyle konuşurken hep böyle. O’ nun hayatına dair iyimserdi oysa. Öyle olmasını istiyordu. Dilekleriydi ağır basan. Kendi karamsarlığı O’nu davetini engelliyor şimdi. Kötülük edecek gibi geliyor. Bunu yapamaz oysa. Bu düşünceyi aşmalı, zarar vereceğini düşünmemeli, istese de yapamaz. Tamam, bunu anladık, zarar vermeyeceksin, başka? Ne başkası? Ne katacaksın, neyi değiştireceksin, üreteceksin, çoğaltacaksın? İradeymiş, hadi bakalım anlat şimdi bu irade ne iş yapacak? Bilmiyor. Strateji? Kaç hamle sonrasını göremiyorsunuz? Çok! Peki, tüm bunları yaptın, ne işe yarayacak? Mutluluk? Kim mutlu olacak? Sen, o? Ya olmazsa? O zaman bütün bunlar niye? Sen sor diye! Yeter ama! Kalktı, hızlı hızlı yürüdü. Lanet olsun! İnsan kendinden nasıl kaçar? Nasıl? Yok, hayır, bu değil. Bu olmaz! Neden? O’nu seviyorum, O’nu seviyorum, O’nu seviyorum, O’nu...... Daha da hızlandı. Ali Öztürk Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Gönderi tarihi: 23 Ekim , 2007 Sende de bir ben varmı? Bir türlü üstüne kapıyı çekip çıkamadığın içinden… Bilmiyorum neden ama sanki unuttuğum bir şey var içimde. Duruyorum kapının önünde öylece. Acaba musluklarımı açık unuttum. Yoksa ütüyü fişte mi unuttum hatırlayamıyorum. Bir şeyler eksik, nerde neyi bitireceğimi bilemiyorum. Tekrar tekrar başa dönüp hep aynı sonları yaşıyorum. Ne bir arpa boyu; kıpırdayamıyorum bile. Anahtarı yerleştiremiyorum hep bir şey oluyor. Ne unuttuğumu hatırlamıyor, neler oluyordu anlamıyorum. Üstelik uymuyor da hiçbiri kapıya. Beni hiç gördüm mü ağlarken ya da karanlıkta yazı yazarken. Ben kendimi gördüm öyle çaresiz ve yalnızdım ki. Sanki kimse görmüyordu beni. Sesleri dinliyordum, hatta sessizliği, önce korkunçtu sonra müthiş bir alışkanlık oldu. Son zamanlarda nerdeyse saati bile duymaz oldum. Öyle çabuk geçiyor ki; yetişemiyorum zamana. Sahi koşmuyorum da zaten koşamam ki ayaklarım ağrıyor benim. Belki psikolojiktir diyorum. Yaşlanınca hep böyle olmaz mı ? Büyüklerimizden biliyorum. Aksi benim ayaklarım yaşlanmayınca ağrıyor ya oda bir garip. Bu garipliklerimde olmasa hiç çekilmem hayatta. Nasıl olsa zamana yenileceğim ve birgün zaman bende yenilecek, o zaman hesaplaşırız. Kimseden alınacak bir hıncımda yok. Şimdi hatırlıyorum muslukları kapatmıştım. Peki ya ütü galiba o hala fişte. Ne zaman unuttuklarım yanar, eksikliklerim kül olursa o zaman kapıyı çekip çıkacağım, zaten kapıda kalmaz ya neyse. Elimde anahtar kapılar önündeyim şimdi. İsmim okunduğunda gelip tek tek açacağım kapıları. İçeride seni bulurum umuduyla, üzerine kapıyı çekip çıkarkenki gibi çıkacağım karşına. Eğer sen hala oradaysan, ki sen hiçbir yere gitmezsin hele de beni bırakıp, işte ben yine geldim der; noktalarım… Nereye koyacağımı bilemediğim noktayı koyar bitiririm her şeyi… Alıntı
Misafir mtmtk5 Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2007 hepsi anlatabilir ama hiçbiri hayatın "bütününü" anlatamaz sadece bir parçasını anlatabilir hayat en kolay yaşayarak ve tecrübe ederek anlaşılır bir filim ya da bir şiir, şarkı vs, hayatın bir bölümünü anlatsa bile asla hissettiremez bile, biraz hissettirse bile, bu hissiyat sinema çıkış kapısına ya da eve kadar olur vs. vs... Alıntı
Φ freak Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2007 Gönderi tarihi: 13 Kasım , 2007 ölüm ben bunu bi yere daha yazmıştım sanki! Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.