Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Sayın yam_yam, bu sorularımı direkt olarak kendi üzerinize alınmayınız. Sizin nezdinizde herkese soruyorum... Bu açıdan bakıldığında sorularınız son derece haklı... Ben bu yüzden diyorum ki; *Bir ebeveyn inanıyor mu Tanrı'ya? Eğer çocuğuna bu bilgileri aktarmak istiyorsa; onu korkutmadan, incitmeden ve sorgulama yeteneğini kaybettirmeden yapmalı... Doğmatik bilgiler aşılamamalı. -Elbette ki Ateist olsun yada Dindar olsun her ebeveyn kendi bilgilerini çocuğuna katarmak ister. Ama yadsıdığım şey bu değil... *Bir ebeveyn'de Ateist ise eğer, çocuğunun bir inanca yönelebilme ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. -Ebeveynler sadece bilgi aşılamalı ve çocuğun nasıl bir hayat felsefesine sahip olacağına etki etmemelidir... Böyle mi düşünüyorsunuz sayın yam_yam sizde? Konunun gelişimi ve devamı, verilen cevaplar neticesinde olacaktır. Saygılarımla... Sayın boşiq, Demokrat olmak istiyorsun ama olamıyorsun. Daha demokrat daha samimi olmalısın. Yapmacık olduğu hemen belli oluyor. Yukarda kırmızıladığım cümlelerde hangisinde öğretim engeli var. Tahlil edermisin ? Cevap bekliyorum sayın boşiq ? Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Dünya görüşü nedir? Haydi bakalım çık işinden.. Ama mucadeleye değer bir sorgu... Bu nedenle bizde nacizhane birşyeler yazabiliriz sanıyorum... Şimdi... Yıl ''1960, dünya nüfusunun en zengin yüzde 20'sinin geliri, en yoksul yüzde 20'sinin gelirinin 30 katıydı.. 1997'de 225 katı oldu. En zengin 200 kişinin toplam geliri, dünya nüfusunun yüzde 47'sinin gelirine; en zengin üç kişinin geliri ise en yoksul 48 ülkenin toplam gelirine eşit...'' oldu Diğer tarafta yakın zamanda 11 Eylül, ABD'nin GOP niyetlerini açıkça dillendirmesine de neden oldu. İkiz kuleler devrilirken Bush 'un güvenlik danışmanı olan Condoloezza Rice, şunları söylüyordu: ''Fas'tan Çin sınırına kadar 22 ülkenin siyasal ve ekonomik coğrafyasını değiştirmeyi amaçlıyoruz.'' Bu amaçla Irak bombalanmaya başlandığında Bush da ''Tanrının bana verdiği kutsal görevi yerine getiriyorum'' diyordu. Allah allaaa... Shakespeare 'in şu sözünü unutmamak gerekir: ''Şeytan bir günah işleyeceği zaman, bu günaha kutsallık zırhını geçirmekle işe başlar'' ve ardından ekliyor: ''ABD de bu projeye kutsallık kazandırmaya çalışırken, Ortaçağ'ın Haçlı Seferleri'ne benzer girişimlere hazırlanmakta...'' Bir siyasetçi ''Her savaştan sonra, kurtarılacak daha az demokrasi kalır'' demiş. Biz ise şunu iddia ediyoruz... Bu söz size yabancı gelmez umarım... ''Dünya ulusları, açgözlülük ve ihtiraslarını denetleyemedikleri sürece, insanlık için huzur ve güven var olmayacaktır. ...Bir gün yeryüzünde, emperyalizm ve kapitalizm yok olacak; onun yerine, ırk, dil ve din farkı gözetmeyen yeni bir dünya görüşü egemen olacaktır.'' Dünya görüşü bu değil de nedir sevgili dostlar... Sevgiyle kalın.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Sayın boşiq,Demokrat olmak istiyorsun ama olamıyorsun. Daha demokrat daha samimi olmalısın. Yapmacık olduğu hemen belli oluyor. Yukarda kırmızıladığım cümlelerde hangisinde öğretim engeli var. Tahlil edermisin ? Cevap bekliyorum sayın boşiq ? Bakın Sayın Bilimselci, beni Demokratik bulmayabilirisiniz. Samimiyetsizde bulabilirsiniz... Ancak anlamış olmalıydınız, ben herşeyden önce insanların "Huzurlu" olmasına inanırım. Bir aile Ateist olabilir, çocuğuna belli bir eğitim verebilir... Ancak çocuğuna bu bilgileri dikte etmemelidir... O çocuk ileride inanabilirde, inanmayabilirde... Bunu aile belirlememelidir. Çünkü "Bağımsız" ve "Özgür" düşünebilmektir önemli olan. Çocuk kendi dünya görüşünü kendisi oluşturabilecek olgunluğa erişebilmelidir. Yine bir aile çok inançlı olabilir. Lakin o ailede "Doğmalarını" çocuğa empoze etmemelidir. Çünkü o çocuk ileride "İnanmamayı" seçebilir ancak çok küçük yaşlardan itibaren beynine çivi gibi çakılırsa bu öğretiler, o kişi aşamadıkça bu doğmaları, kişilik bozukluğuna yol açar bu... Aynı şey yine Ateist aileler içinde geçerli. Bir bireyin nasıl bir Dünya Görüşüne sahip olacağını, ancak ve ancak kendisi belirlerse olgun bir kişiliğe sahip olur o kimse... Yani siz Ateist olabilirsiniz. Elbette ki çocuğunuza Materyalist öğretileri öğreteceksiniz, ancak çocuğunuz belli bir yönelim içine, içsel olarak girerse onda kişisel bir bozukluğa neden olmamalısınız. Çocuğunuz size ve sizin öğretilerinize bağımlı değil "Özgür" olmalıdır. Sağlıklı bir kişisel gelişim için bu şarttır. Bakın öğrencilerin ailelerinin inançlarına bakmaksızın şu öğütleri veriyoruz: Çocukların bu konularda soracakları soruların bile ailelerce kesin bir şekilde cevaplanmamalarını, çocuklarının sorularına sorularla kaşılık vermelerini ve onları "Sorgulamaya" yöneltmelerini öğütlüyoruz. Yani bir çocuk ailesine "Allah Nedir?" diye bir soru sorduğunda, o aile dindar ise "Allah Tektir" yada Ateist ise "Allah diye bir şey yoktur" gibi cevaplamaları kesinlikle uygun değildir. Çocuk yine sorularla yönlendirilmeli ve kendisi kavramalıdır. Ne siz bir Materyalist olarak, ne de bir Dindar aile kendi çocuğuda olsa eğer Kişilikli bir Birey yetiştirmek istiyorsa, bu kurala uymak zorundadırlar. Yoksa çocuğunuz size bağımlı bir kişilik sergiler. Yani her zaman çocuğunuza açık bir kapı bırakmalısınız. Sizin "Samimiyetsiz" ve "Demokraitk Olmaya Çalışmak" olarak gördüğünüz söylemlerim "Eğitim Felsefesi"nin, "Öğretim Psikolojisi"nin, "Gelişim Psikolojisi"nin temelini oluşturmaktadır. Bakın Sayın Bilimselci, siz sanıyorum ki insanların İnançlı olup olmamalarını fazlasıyla önemsiyorsunuz. Yani tepkinizden bu belli oluyor... Ancak Bir bireyin gelişimi için bunun hiç bir önemi yoktur. Önemli olan bireyin yetişme döneminde Materyalist yada Dinsel Doğmalara saplanmamış olması yani belli bir dönemden sonra kendi Benliğini oluşturabilecek yapıda bir gelişim göstermesidir. Bence insanlara İnançlı/İnançsız ayrımı ile değilde, "İnsan" gözüyle bakmalısınız önce, tabii ki bu gözle bakmıyorsanız eğer. Kimin neye inandığı önemli değil, önemli olan bireyin "Huzurlu olup olmadığıdır". Dikkat ederseniz siz "Mutlu" olduğunuzu ifade etmiştiniz ve bende önemli olanın bu olduğunu söylemiştim... Kırmızıladığınız yerlerin hiçbirisinde Öğretim Engeli yoktur... *Bir ebeveyn'de Ateist ise eğer, çocuğunun bir inanca yönelebilme ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. Bu tümcemin açılımı şöyle: Sizi rahatsız eden şey oradaki "İnanç" ibaresi ise onu atabiliriz. Bundan rahatsız olduğunuz çok belli... Ben bir çocuğun dünya görüşü edinmesinde tek bir koşula uymasının yanlış olduğunu ifade etmek istemiştim, ki doğru olanda budur zaten... Siz çocuğunuzu bir Materyalist olarak yetiştirme hakkına sahip değilsiniz. Her ne kadar Bilimsel olsada düşünceleriniz bu Bilimselliği çocuğunuz kendisi kavramalıdır. Bunu siz öğretemezsiniz. Bir dindar ailede çocuğunu "Doğmatik" bir insan olarak yetiştirme hakkına sahip değildir. Ne kadar inançlarında samimi olsalarda, eğer çocukları inanacaksa kendi sorgulaması ile inanmalıdır. Siz beni "Yapmacık" bulabilirsiniz ancak, kusura bakmayın ki bunlar benim söylemim değil, yukarıda saydığım Bilimlerin tespitleridir. İnançlı ailelere ve Ateist ailelere verilen tavsiyeler ve yapılan önerilerdir bunlar. Bireylerin sağlıklı gelişimleri ve özgür bir benlik kazanabilmeleri için gerekli şartlardır bu uygulamalar... Diğer kırmızıladığınız iletimde de, Ailelerin "Doğmatik Bireyler" yetiştirmemeleri gerektiğini söylemişim... Yanlış mı bu? Yetiştirmeliler mi? Saygılarımla... Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2007 Sayın boşiq'in normal halidir bu sevgili yam_yam. Bizler alıştık.Bu tanımınız beni çok hoşnut etti... Kırılmam mı gerekiyordu bilmiyorum ama kırılmadım... Sadece hala sizin anlamlandıramadığınızı düşünüyoeum o kadar... Sayın boşiq, Bu kez de bir "tebliğ" dir tutturdun gidiyorsun. TDK dan Tebliğ'e baktım : Arapça bir terim Bildirme, haber verme anlamında. Bakın "Tebliğ" kelimesini "Gerçek" anlamı dışında kullanmak istedim. Diğer anlamlarını biliyorum, merak etmeyin Sayın arkadaşım. Kelimeyi anlamlandıracak kadar Arapça bilgim var... Şöyle bir anlama büründürmek istedim: Düşüncelerini (Felsefesini/İnancını) tek meşru ve doğru bilgi olarak kabullendirmeye çalışmak, bu amaçla koşullamak, şartlandırmak ve anlatmak... Belki TDK'nın tanımının birebir karşılığı değil ancak ben bu manada kullandım ve bu manada kullanımına forumda rastlayabilirisiniz. Yazının bütünlüğünden bu anlam çıkıyor kanımca... Yada bu anlama uyan başka bir kelime varsa bildirirseniz sevinirim ve onu kullanırım bundan sonra önemli değil... Saygılarımla... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sayın Boşiq, İşte dünya görüşlerinin farkı burada. Çelişkiler içerisinde yüzüyorsun. Sana çelişkilerini gösterip altını çizince de; Hayır "sizler anlamlandıramıyorsunuz" oluyor. Tartışmanın amacı, kişilerin arsında çelişkiler varsa onları açığa kavuşturup, varsa iyi niyet uzlaşmak. Amaç çarpıtmak ise eğer, taraf meseleyi çarpıtıp dikkati başka yöne çekmeye çalışıyor. Söylediklerini tekrar irdeleyilim. Boşiq: Küçükken yaşadığımız bir çok olay, bizim geleceğimizi ve gelecekteki görüşlerimizi de etkileyebilmektedir. Bu yüzdende bence kendimizi illa ki bir kalıba ait hissedemeyiz tam olarak. Burada iki cümle var ikiside birbiriyle çelişiyor.Hem küçükken algıladıklarımız bizi (görüşlerimizi) etkiler diyorsun, hemde bunu hissedemeyiz diyorsun. Ve devam ediyorsun; Boşiq: Ve bu süreç sonucunda oluşan "Benlik" ancak herhangi bir Felsefeye yakınlık gösterebilir. Bir sürü çelişki. Yani kısaltarak söylemek gerekirse; Küçükken olaylar (öğretiler, algıladıklarımız) etkiler ama farkına varamayız. Fakat geleceğimizi etkiler. Bu süreç sonucunda (büyüyünce) ancak görüşlerimiz olur. Arkadaşımız Yam_yam burada çelişkini gösteriyor: Yam_yam: Küçükken maruz kalıp da, yaşamımız boyunca bizi etçok etkileyen faktör, daha konuşmayı öğrenemeden tanrı fikrinin ve dinsel öğretilerin empoze edilmesidir sayın boşig. İnsanlar belirli bir olgunluğa eriştiğinde kendi felsefelerini kendileri belirlemeye çalışsalardı, bugün herşey çok daha farklı olurdu. Maalesef belirli bir olgunluğa gelince iş işten geçmiş oluyor. Senin cevabın ise sadece.Aksi bişey söylediğimi hatırlamıyorum... ... Demekki eğitim, insanlara küçükken farkına varamadıkları için veriliyor. (!) Ve sık sık ta farkına varamadıkları/anlamadıkları için, haksız yere sınavdan geçiriliyorlar. (!) Ve bizler söylediklerini anlamlandıramıyoruz... Yine bir çelişkin. İrdeleyelim: Boşiq: *Bir ebeveyn inanıyor mu Tanrı'ya? Eğer çocuğuna bu bilgileri aktarmak istiyorsa; onu korkutmadan, incitmeden ve sorgulama yeteneğini kaybettirmeden yapmalı... Doğmatik bilgiler aşılamamalı.*Bir ebeveyn'de Ateist ise eğer, çocuğunun bir inanca yönelebilme ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. Anlamı:Anne baba inançlı ise inançlarını çocuğa korkutmadan vermeli. Eğer, anne baba ateist ise: Buradaki çarpıtmayı biraz açıklamak gerekecek; Eğer anne baba ateist ise, öğretileri, inançlılığa yönlenmeyi ortadan kaldıracağı için bunu yapmamalı. Bunu söylemek istiyorsun ama yine bir sürü çelişki. Üstelik devam ediyorsun... Boşiq: Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. Galiba, öğreti olmadan vahiy gelip şekillenmesini bekleyecek. Yada çocuğu yönlendirmamak için hiç bir öğreti verilmeyecek. Bu günkü laik eğitimde (olması gereken) zaten bilimsellik verilmektedir. Aslına bakarsan inançlar verilmemelidir. İnançların verilebilmesi için tüm inançların aynı ağırlıkta verilmesi gerekir. Bu mümkünmü ? Ve biz anlamlandıramıyoruz..... Sayın boşiq, Galiba Laiklik, dogma, ateizm, bilimsellik, dünya görüşü, çelişki ve tebliğ'in anlamlarını tam olarak bilmiyorsun, yada cümleler içinde yanlış kullanıyorsun. Kısaca açıklayayım: (eğitimde ve öğretim müesseselerinde olması gereken) Laik eğitim: İnançlar verilmemeli verilecekse eşit ağırlıkta verilmeli. (ben verilmemesi yanlısıyım) Dogma: Bilim dışı tüm fikirler/öğretiler. Ateizm: Bir öğreti değildir. İnançlı olmayan bir kişinin tanrıyı yok saymasıdır. Bilim de tanrıyı algılayamadığı için yok sayar. Bilimsellik: Kısaca, yöntemlerle doğayı (maddeyi) tanıma ve anlamlandırma. Dünya görüşü: Yaşama bilimsel veya hayali bakış. Çelişki: Kişinin bir söylediğinin diğerini yanlışlaması. Tebliğ:Tanrı hükümlerinin, bir elçi tarafından insanlara bildirilmesi(inananlar için). Eğitim, öğretim ve tartışma amaçlı kullanılmaz. Selam. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Farklı dünya görüşlerinin insanlarda ve toplumlarda oluşturduğu yapı. Bilimsel görüş. İdealist görüş. Bilimsel düşünür. Dogmatiktir, kurgucudur. Gelişimcidir. Gelişime kapalı, gelenekçidir. Yenilikçidir. Eskiyi savunur. Laiktir. Kendi inancından başkası yanlıştır. Objektiftir. Kendi değerleri vardır. Demokratiktir. Kurallarından taviz vermez. Doğrulara inanır. Çoğunluğa inanır. İnsani değerlere önem verir. Kendini kurtarmaya çalışır. Evrensel kültüre açıktır. Bölgesel kültürü benimser. Bilimsel eğitimi savunur. İnançsal eğitimi savunur. Emeğe önem verir. Sermaye yanlısıdır. Sosyaldir. İçine kapanıktır. Aydındır. Tutucudur. Korkusuzdur. Çekingendir. Şüheci, araştırıcıdır. Kabulcüdür. Sosyal adaletçidir. (sosyal eşitlik) Farklı yaratılış kavramı vardır. (sosyal farklılık) Anti emperyalisttir. Emperyalizme kendisini kullandırtır.(bilinçli, bilinçsiz) Elbetteki insanlarımızda, bilimsel ögelere tutunan idealistler, idealizmden kopamamış, bilimsel görüşü kabullenmiş, sempati duyanlar vardır. Anack, bu iki temel farklı dünya görüşü, belirttiğim farklı kişiliklerin oluşumuna nedendir. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sayın yam_yam, bu sorularımı direkt olarak kendi üzerinize alınmayınız. Sizin nezdinizde herkese soruyorum... Bu açıdan bakıldığında sorularınız son derece haklı... Ben bu yüzden diyorum ki; *Bir ebeveyn inanıyor mu Tanrı'ya? Eğer çocuğuna bu bilgileri aktarmak istiyorsa; onu korkutmadan, incitmeden ve sorgulama yeteneğini kaybettirmeden yapmalı... Doğmatik bilgiler aşılamamalı. -Elbette ki Ateist olsun yada Dindar olsun her ebeveyn kendi bilgilerini çocuğuna katarmak ister. Ama yadsıdığım şey bu değil... *Bir ebeveyn'de Ateist ise eğer, çocuğunun bir inanca yönelebilme ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. -Ebeveynler sadece bilgi aşılamalı ve çocuğun nasıl bir hayat felsefesine sahip olacağına etki etmemelidir... Böyle mi düşünüyorsunuz sayın yam_yam sizde? Konunun gelişimi ve devamı, verilen cevaplar neticesinde olacaktır. Saygılarımla... Anlaşılıyor ki, çocuklarımızı her türlü dogmadan uzak yetiştirmemiz gerektiği konusunda mutabıkız. Gelelim diğer konuya... Ben bir ateistim sayın boşig. Ateizm bir öğreti olmadığı için bir tebliğ misyonum yok. Ancak bu demek değildir ki, kendi hayat felsefemi açıklamayacağım, ya da karşımdaki kişinin felsefesinde gördüğüm yanlışları eleştirmeyeceğim, ya da kendi hayat felsefeme yapılan eleştiriler için savunma yapmayacağım. Siz bunları bir tebliğ olarak addedecekseniz, evet bu anlamı ile ben bir tebliğci (!) sayılabilirim. Siz hala (arayış içinde olsalar da) yetişkin bireyler ile çocukları aynı kefeye koyuyorsunuz. Bu yaklaşımın doğru olmadığını düşünmem bir yana, oldukça da zararlı bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim. Aynı yaklaşımdan yola çıktığımız zaman, kişilerin kendi hayat felsefelerini anlattıkları kitapları bile demokratik olmadıkları gerekçesi ile yasaklamak gerekir. Zira arayış içerisindeki yetişkin bir birey bu kitapları okuyabilir ve bu kitaplar sayesinde hayat felsefesine müdahale edilmiş olunabilir. Bu tür kitapların benim tebliğcilik (!) yapmamdan bir farkı var mı sayın boşig? Sap ile samanı karıştırdığınız kanaatindeyim... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 İnsanın sıfırdan bir dünya görüşü oluşturması zordur. Bunun için evreni, dünyayı ve toplumu tanıması gerekir. Ancak genelde insanlar bu saydıklarımı da kendileri için hazırlanmış öğretilerden tanıyorlar. "Dogma" denilmesinin nedeni de budur aslında. Çeşitli sebeplerle bu öğretilerin doğruluğu tartışılmaz. Ancak bu öğretiler zamanla bilinenlerle tezat oluşturmaya başladığında, ana fikir değişmeksizin tezatlarda revize yoluna gidilir. Ancak bunlar revize edilirken göz önüne alınan nokta, tezatların öğretilerden değil, insanların anlamlandırmasından kaynaklandığı iddiasıdır. Bu şekliyle öğretinin geçerliliğinin devamı da sağlanmış olur. Sevgili yam_yam bir önceki iletinde belirttiğin noktalara da katılıyorum burada söylemiş olduklarında doğru tespitler. Sıfırdan bir dünya görüşü oluşturmak zordur hatta belki imkansızdır. Bir arada yaşayan sosyal insanlar mutlaka birlikte yaşamanın getirdiği "düşünce ve fikirlerden" etkilenmeye maruz kalırlar. Bir insanın sıfır etki ile dünya görüşü meydana getirmesi için onun toplumdan bağımsız yaşamasını gerektirir. Söylemiş olduğun gibi fikir oluşturulurken geneli benimsenmiş (görüş) olsada fikirlerde ufak değişikliklerle "dünya görüşünü belirleyici giysiyi" kişinin üzerine uydurması sonucunu doğurur. Zaman içerisinde bulunduğu topluluktan başka topluluklarlada etkileşim içerisine giren bireyler ya da başka dünya görüşleri hakkında bilgi sahibi olanlar doğdukları andan itibaren sahip olmaya başladıkları görüşü değiştirmeye başlarlar. Tabi bu insanların bütünü için imkansızdır çünkü genelde insanlar bir görüşü benimserler ve üzerine ne düşünürler ne de tartışırlar. Tartışmalara giren bütün insanlar gelişime ve değişime açık olanlardır. Kendi dünya görüşlerini benimsetme çabasında görünseler bile iç dünyalarında var olan kozmolojik sorular sorma dürtüsü ile farklı görüşleri merak ederler ve zamanla değişirler. Bu sağlıklı düşünen insanlar için olağandır ve gereklidir. Gelelim materyalist ve teolojik felsefelerin insan yaşamındaki durumuna. Bunun için bir örnekle başlamak istiyorum. 29/64- Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi! Yukarıdaki öğretiyi benimsemiş olan insan için dünya hayatının önemi yoktur. Bu tipte bir insan için yukarıdaki alıntının kaynağı olan öğretide kendisi için biçilmiş olan yaşam şekli seçilecektir. Öteki dünyada rahat etmenin yolu budur. Ancak savunma biçimleri oldukça ilginçtir; "ben inanarak bir şey kaybetmem" denir. Acaba bir şey kaybetmiyorlar mı? İnsanın ortalama 70 yıllık yalnızca bir hayatı olduğuna göre, acaba gerçekten kaybedeceği bir şey yok mu? Tabii kendilerinden bunun sağlıklı bir değerlendirmesini beklemek ne derece doğru olur o da tartışılır. Yalnız burada belirttiğin ayette geçen bu dünyanın eğlence ve oyundan ibaret olduğu sözünü yalanlayamayız. Günümüz dünyasında bu yüzyılda hala insan tacirleri mevcutsa bunca bilimsel düşünce ve görüşe rağmen insan bu dünyanın nimetlerinden yararlanmak için her türlü kötülüğü yapabiliyorsa bu demek oluyor ki bu dünya insanlar için eğlenceden ibarettir. İyi yemekler yemesi, iyi giyinmesi, güzel kadınlarla/erkeklerle beraber olmayı istemesi, şehvet, hırs eğer kontrol edilebilirlikten çıkmışsa demek ki insanların çoğunluğu için dünya eğlenceden ibaret demektir. Yukarıdaki öğretiyi benimsemiş biri olarak benim için dünya hayatının önemi vardır ama bu benim için kontrol edilebilirdir yani dünya hayatında kendi egolarımı tatmin için başka canların yanmasını istemem. Ve biliyorum ki böyle olması için bir inanca sahip olmak gerekmiyor dünyada kontrol edilemez hırsa sahip inançlılar olduğu gibi ateistler de var. O yüzden ben genelmeme yapmıyorum. İnanarak birşey kaybetmeyiz sahidende inanmayarak birşey kazanmayacağımız gibi. 70 yıllık hayatımızda yani sınırlı yaşantımızda varoluş sebebimi bilmeksizin salt dünya zevki için yaşayamam. Ancak bu benim bu dünyadan alacağım ve öğreneceğim hiç bir şey yok demek değildir. Selamlar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 O yüzden ben genelmeme yapmıyorum. İnanarak birşey kaybetmeyiz sahidende inanmayarak birşey kazanmayacağımız gibi. Farklı dünya görüşlerinin insanlarda ve toplumlarda oluşturduğu yapı. Bilimsel görüş. İdealist görüş. Bilimsel düşünür. Dogmatiktir, kurgucudur. Gelişimcidir. Gelişime kapalı, gelenekçidir. Yenilikçidir. Eskiyi savunur. Laiktir. Kendi inancından başkası yanlıştır. Objektiftir. Kendi değerleri vardır. Demokratiktir. Kurallarından taviz vermez. Doğrulara inanır. Çoğunluğa inanır. İnsani değerlere önem verir. Kendini kurtarmaya çalışır. Evrensel kültüre açıktır. Bölgesel kültürü benimser. Bilimsel eğitimi savunur. İnançsal eğitimi savunur. Emeğe önem verir. Sermaye yanlısıdır. Sosyaldir. İçine kapanıktır. Aydındır. Tutucudur. Korkusuzdur. Çekingendir. Şüheci, araştırıcıdır. Kabulcüdür. Sosyal adaletçidir. (sosyal eşitlik) Farklı yaratılış kavramı vardır. (sosyal farklılık) Anti emperyalisttir. Emperyalizme kendisini kullandırtır.(bilinçli, bilinçsiz) Elbetteki insanlarımızda, bilimsel ögelere tutunan idealistler, idealizmden kopamamış, bilimsel görüşü kabullenmiş, sempati duyanlar vardır. Anack, bu iki temel farklı dünya görüşü, belirttiğim farklı kişiliklerin oluşumuna nedendir. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sevgili bilimselci İşte aramızda ki farklılıklardan birisi de bu senin için 2 çeşit dünya görüşü mevcut ve bu görüşlere göre tespitlerin var ve o tespitlerde çok ısrarcısın "önyargılısın" ve bunu aşman imkansız gibi birşey. Sevgili yamyamında söylediği gibi görüşlerini benimsetmek için tebliğcilik yapmaktasın. Aslında bu bana göre olağan ama nedense şu belirlemiş olduğun sınırları asla değiştirmiyorsun. O yüzden eleştirmiş olduğun "idealist" düşünceye sahip olanlardan farklı bir görüş ortaya çıkmıyor. Selamlar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sevgili bilimselci İşte aramızda ki farklılıklardan birisi de bu senin için 2 çeşit dünya görüşü mevcut ve bu görüşlere göre tespitlerin var ve o tespitlerde çok ısrarcısın "önyargılısın" ve bunu aşman imkansız gibi birşey. Sevgili yamyamında söylediği gibi görüşlerini benimsetmek için tebliğcilik yapmaktasın. Aslında bu bana göre olağan ama nedense şu belirlemiş olduğun sınırları asla değiştirmiyorsun. O yüzden eleştirmiş olduğun "idealist" düşünceye sahip olanlardan farklı bir görüş ortaya çıkmıyor. Ben bir ateistim sayın boşig. Ateizm bir öğreti olmadığı için bir tebliğ misyonum yok. Ancak bu demek değildir ki, kendi hayat felsefemi açıklamayacağım, ya da karşımdaki kişinin felsefesinde gördüğüm yanlışları eleştirmeyeceğim, ya da kendi hayat felsefeme yapılan eleştiriler için savunma yapmayacağım. Siz bunları bir tebliğ olarak addedecekseniz, evet bu anlamı ile ben bir tebliğci (!) sayılabilirim. ??????????????? Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sevgili güzel dost sevgili yam_yam'ın tebliğciliğe işaret ettiği ünlemi soruyorsan benim anladığım arkadaşım kendisini bir tebliğci olarak adlandırmıyor ama kendi hayat görüşünü anlatmanın ve bu görüşü savunmanın tebliğcilik olarak kabul edilebileceğini söylüyor. Tebliğ: bildirmek, haber vermek... kelime anlamı olarak budur. toplumda anlam itibarıyla tebliğ etmek fikrini söylemek, benimsetmek ve öğretmek demektir. ve burada bir kavram kargaşasıda yoktur... selamlar Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sevgili güzel dost sevgili yam_yam'ın tebliğciliğe işaret ettiği ünlemi soruyorsan benim anladığım arkadaşım kendisini bir tebliğci olarak adlandırmıyor ama kendi hayat görüşünü anlatmanın ve bu görüşü savunmanın tebliğcilik olarak kabul edilebileceğini söylüyor. Tebliğ: bildirmek, haber vermek... kelime anlamı olarak budur. toplumda anlam itibarıyla tebliğ etmek fikrini söylemek, benimsetmek ve öğretmek demektir. ve burada bir kavram kargaşasıda yoktur... selamlar Umarım kendisi anlatır ne söylemek istediğini.. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Sayın Boşiq, İşte dünya görüşlerinin farkı burada. Çelişkiler içerisinde yüzüyorsun. Sana çelişkilerini gösterip altını çizince de; Hayır "sizler anlamlandıramıyorsunuz" oluyor. Sevgili Bilimselci şunu ifade etmek isterim ki, gerçekten ne demek istediğimi HİÇ anlamamışsınız. Ve yine önceki tartışmalarımızda olduğu gibi, nasıl anlamlandırmak istiyorsanız öyle anlamlandırmışsınız... Bakın size şöyle ispat edeyim... -Dünya Görüşünün oluşumundaki en temel etken ise Çevresel faktörler ve Gelişim Dönemlerimizde maruz kaldığımız olay ve olgularımızdır. Küçükken yaşadığımız bir çok olay, bizim geleceğimizi ve gelecekteki görüşlerimizi de etkileyebilmektedir. Bu yüzdende bence kendimizi illa ki bir kalıba ait hissedemeyiz tam olarak. Burada iki cümle var ikiside birbiriyle çelişiyor. Hem küçükken algıladıklarımız bizi (görüşlerimizi) etkiler diyorsun, hemde bunu hissedemeyiz diyorsun. Arkadaşım, bakın "Hissedemeyiz" kelimesini beni sizin anlamak istediğiniz anlamdan kullanmadım. Maddeleyelim: -Kişilerin Dünya görüşlerinin oluşumunda Çevresel Faktörler önemli ölçüde etkilidir. -Gelişim Dönemlerimizde maruz kaldığımız etkiler, başımıza gelen olay ve olgular bizim kabullerimizi ve dünya görüşümüzü etkiler. -Küçükken yaşadığımız olaylarda gelecekte oluşacak olan kişiliğimizi etkiler. -Bu farklılıklar (yani kişisel yaşantılar) insanların farklı farklı Dünya Görüşlerine sahip olmalarına neden olur. Ve bu yüzden aslında herhangi bir kalıba ait "hissedemeyiz" kendimizi. (Bunlar Rsikoloji Biliminin Tespitleridir.) *Yani bakın Materyalist Felsefe, İnançlar, Diğer Felsefeler hep birer kalıptırlar. Ve özellikle "Doğmatik" insanlar ve bilgilerini "Eleştirilemez" "Tek Doğru" olarak kabul eden insanlar bu Felsefelere "Bağımlılık" oluştururlar. Ama aslında Bireysel Farklılıklar vardır. Her Ateist veya her İnançlı bile aynı şekilde kavrayamaz. Farklı anlamlar yükler. Söylemek istediklerimle, sizin ve diğer arkadaşımızın anlamlandırması arasında pekte bir ilgi ve alaka yoktur. Ve devam ediyorsun; Boşiq: Ve bu süreç sonucunda oluşan "Benlik" ancak herhangi bir Felsefeye yakınlık gösterebilir. Bir sürü çelişki. Ve bu sizin "Çelişki" olarak gördüğünüz düşüncemde bu söylediğimi tamamıyla niteleyen bir söylemdir. Şöyle ki: -İnsanlar kişisel farklılıklardan ve anlamlandırmalardan dolayı, bir Felsefeye tamamıyla ait olamazlar. Tabi bu "Benlik" duygusu gelişmiş, yani "Bağımlı Kişilik" yapısını aşmış ve "Bağımsız Kişilik" oluşturmuş insanlar için geçerlidir. O yüzden "Benlik" duygusuna sahip insanlar bir Felsefeye ait olamazlar, en fazla "Yakınlık" gösterebilirler. Kendilerine has bir dünya görüşleri olur. Kendilerini bir isimle adlandırsalarda o Felsefeden "Bağımsız" yargıları, kabulleri ve ideaları vardır. Kendilerini adlandırdıkları Felsefe'nin "Kayıtsız şartsız" adamı değillerdir. Sadece yakınlıklarından dolayı kendilerini o adla adlandırırlar ve öznel olarak Bağımsızdırlar o Felsefeden... Bakın iddia ediyorum ki siz: -ya bu konulara pek eğilmediğiniz için kendinizce farklı bir anlam çıkarıyorsunuz hep. -ya "Doğmatik" ve "Bağımlı Kişilik" özelliğine sahipsiniz ve yanlış anlamlandırıyorsunuz. -ya art niyetlisiniz ve kasten yanlış anlamlara sokmaya çabalıyorsunuz (öyle değilseniz, ithamım için kusura bakmayın). -yada gerçekten ne demek istediğimi hiç anlamıyorsunuz... Yani kısaltarak söylemek gerekirse; Küçükken olaylar (öğretiler, algıladıklarımız) etkiler ama farkına varamayız. Fakat geleceğimizi etkiler. Bu süreç sonucunda (büyüyünce) ancak görüşlerimiz olur. Arkadaşımız Yam_yam burada çelişkini gösteriyor: Yam_yam: Küçükken maruz kalıp da, yaşamımız boyunca bizi etçok etkileyen faktör, daha konuşmayı öğrenemeden tanrı fikrinin ve dinsel öğretilerin empoze edilmesidir sayın boşig. İnsanlar belirli bir olgunluğa eriştiğinde kendi felsefelerini kendileri belirlemeye çalışsalardı, bugün herşey çok daha farklı olurdu. Maalesef belirli bir olgunluğa gelince iş işten geçmiş oluyor. Benim cevabım ise yine aynı: "Farklı bir şey söylemiyorum..." Sevgili Yam_yam "Çelişkili" olduğumu iddia etmemiş ki -o yazısında-, siz niye bu kadar heyecan yaptınız bilmiyorum ama, yam_yam arkadaşım kendi felsefesinden ziyade sadece "Dinleri" ele almış ve benim söylediğim şeyi "Dini Öğretiler" ile birlikte nitelemiş ve bana ve diğer inananlara kinaye yapmış. Biraz Türkçe bilginiz varsa anlamlandırmada zorlanmazsınız sanıyorum. *Küçükken "Dikte" edilen, Korkutularak kabul ettirilen ve doğmalaştırılan bir "Tanrı" fikri de insanların gelecekte "Bağımlı Kişilik" oluşturmalarına neden olur. İşte "Doğmatik" olarak kastettiğim insanlar böyle insanlardır. Sorgulayamazlar ve eleştiremezler. Sadece kabul ederler. Dini bir olayda yada yargıda bulunulacağı zaman mutlaka ya "Bilen" birine yada dini öğretilere sarılırlar, kendileri bir yargıda bulunamazlar. Yada Ergenlik döneminde, yalnızlıktan yada bir arayış içindeykenki muhtaçlıklarından dolayı, kendilerini tatmin ettiğini düşündükleri Felsefeleri kabullenen kimselerde "Bağımlı Kişilik" sergileyen "İnançlı" insanlar gibidir. Söylediğimde tek bir çelişki dahi yoktur... Siz yanlış anlamışsınız diyebilirim en fazla... Ve yine aynı şekilde, küçükkenden bir Öğreti yada Felsefe benimsetilmiş insanlarda yine o Öğreti ve Felsefelere "Bağımlı Kişilik" oluştururlar. Buda o Felsefeyi yada Öğretiyi "Doğma" haline getirir. Eleştirilemez, sorgulanamaz... "Tek Meşru Gerçek" olarak algılanır o kişilikçe... İhtiyaç olunduğunda tek başvuru kaynağı olur... Yine bir çelişkin. İrdeleyelim: Boşiq: *Bir ebeveyn inanıyor mu Tanrı'ya? Eğer çocuğuna bu bilgileri aktarmak istiyorsa; onu korkutmadan, incitmeden ve sorgulama yeteneğini kaybettirmeden yapmalı... Doğmatik bilgiler aşılamamalı.*Bir ebeveyn'de Ateist ise eğer, çocuğunun bir inanca yönelebilme ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. Anlamı: Anne baba inançlı ise inançlarını çocuğa korkutmadan vermeli. Eğer, anne baba ateist ise: Buradaki çarpıtmayı biraz açıklamak gerekecek; Eğer anne baba ateist ise, öğretileri, inançlılığa yönlenmeyi ortadan kaldıracağı için bunu yapmamalı. Bunu söylemek istiyorsun ama yine bir sürü çelişki. Üstelik devam ediyorsun... Boşiq: Çocuk ileride nasıl huzurlu olacaksa ona yönelmelidir. Kendisini o şekilde yapılandırmalıdır. Galiba, öğreti olmadan vahiy gelip şekillenmesini bekleyecek.Yada çocuğu yönlendirmamak için hiç bir öğreti verilmeyecek. Bakın, diğer söylediklerimi göz ardı etmeyin lütfen... Ben şunu söylemek istedim: -Bir bireyin "Bağımsız Kişilik" oluşturabilmesi için, yani kendisine has, özgür bir "Dünya Görüşü" oluşturabilmesi için, aile kesinlikle "Kesin Bilgiler" vermekten kaçınmalıdır. İnançlı bir aile, çocuğun "İnanmama" ihtimalini ortadan kaldırmamalı ve kesin bir set çekmemelidir, çocuğu sorgulayabilmelidir inancı. Ateist bir ailede "İnanma" ihtimalini ortadan kaldırmamalıdır. Bakın asıl söylemek istediğim, ailelerin çocuklarının eğitiminde "İnanmak/İnanmamak" kaygısını taşımamaları gerektiğini nitelemekti ve o yüzden o tanımlamaları verdim. Siz çocuğunuza, kendi öğretilerinizi Dikte ederseniz yada inançlı bir aile bunu yaparsa, o çocuk asla ve asla Verimli ve Sağlıklı bir Kişilik oluşturamaz. Ailesine bağımlı bir kişilik oluşturur. Eğer bunun yerini ailesi almazsa, o kimse herhangi bir "Felsefeye" yada "İnanca" Bağımlı bir Kişilik oluşturur. Aynen kendisinden başka hiç bir fikri Meşru ve Bilimsel görmeyen Felsefeler ve aynı kendisinden başka hiç bir insanı İyi ve Ahlaklı olarak göremeyen "Doğmatik İnançlar"a bağımlı kişiler gibi... Çocuğunuza "Vahiy" gelmesini beklemeyeceksiniz. Çocuğunuz büyüdükçe, sizin verdiğiniz bilgileri "Anlamlandıracak". Çocuğunuzu siz bir kalıba sokmayacaksınız yani, o kendisi bir Kişilik oluşturacak, hemde bu "Bağımsız" bir kişilik olacak... Kendisine özgü bir kişilik olacak... "Huzurlu" olmaktan kastım ise "Bir Dine İnanmak" değildir. Bundan kastım "Dünyayı Anlamlı Kılmaktır". Yani sahip olduğu görüşün, kişiye dünyayı anlamlı kılmasıdır. Buna örnek olarak ta özellikle sizin "Ben Mutluyum" deyişinizi örnek vermiştim ve bunu kastetmiştim. Ancak daha önce söylediğim gibi yine nasıl anlamak istiyorsanız öyle anlıyorsunuz ve yanlış itham ediyorsunuz. Ve sizin en büyük saplantınız, görüyorum ki "İnanç"... Oysa bir insanın Huzurlu olması çok daha önemlidir. İnanıp inanmamasının hiç bir önemi yoktur. Bu seferde "Bağımlı Kişilik" kavramına saplandığımı söyleyeceksiniz ancak eğer tartıştığımız şey "Dünya Görüşleri"nin nasıl oluşabileceği ve nasıl oluşması gerektiği ise, aslında eğilmemiz gereken en önemli kavramlardan birisi de budur. Bu günkü laik eğitimde (olması gereken) zaten bilimsellik verilmektedir. Aslına bakarsan inançlar verilmemelidir. İnançların verilebilmesi için tüm inançların aynı ağırlıkta verilmesi gerekir. Bu mümkünmü ? Bencede eğitim kurumlarında ya dini eğitim hiç verilmemeli yada tüm diğer inançları da kapsamalıdır. Tabi bunun yanında diğer Felsefelerde öğretilmelidir. Mümkün mü bilmiyorum ama ideal olanı budur. Laik eğitim: İnançlar verilmemeli verilecekse eşit ağırlıkta verilmeli. (ben verilmemesi yanlısıyım) Ben aynı zamanda tüm Felsefelerinde verilmesi yanlısıyım. Dogma: Bilim dışı tüm fikirler/öğretiler. Durağan ve Eleştirilemez her türlü Fikir ve Felsefe... Özellikle Dinler Doğmalaştırılmış olmakla birlikte bir çok Felsfede "Doğmatiktir". İnsana dayalı ancak "Kesin" yargılar içeren her "Fikir/Düşünce" (Felsefelerin yargı olarak "Kesinleştiridiği" bilgiler, düşünceler, yargılar) birer "Doğma"dır. Bilim biliyorsunuz ki "Devinim" içersidedir. Durağan değildir ve bu yüzden "Doğma" değildir. Ancak kendisinden başka hiç bir bilgiyi "Meşru" görmeyen ve hatta bir tek kendisini "Bilimsel" olarak gören Felsefelerde "Doğmatik"tir. Şimdi burada Materyalizm'in "Bilimsel" olduğunu söyleyeceksiniz yine ancak bunu tartışmıştık ve tekrar aşağıda açıklamaya çalıştım. Ateizm: Bir öğreti değildir. İnançlı olmayan bir kişinin tanrıyı yok saymasıdır. Bilim de tanrıyı algılayamadığı için yok sayar. Bilim Ateist değildir. Bilim eğer bir Felsefeye ait olacaksa daha çok Agnostist olmalıdır (ki Bilim Felsefelerden sıyrılır, Felsefelere bağlanmaz aslında). Bakın, "Doğal Ölümü" gerçekleşmiş bir hasta için Bilim tek bir yargı bildirir: "Kalp Yetmezliği". Doğmatik Öğretiler "Eceli ile öldü" der... Bilim'in yargısı şöyle değildir: "zaten Tanrı olmadığı için Biyolojik Yaşamı Sona Erdi" demez. Bilim'in hiç bir tespitinde, bulgusunda Tanrı'nın varlığı veya yokluğu ile ilgili tek bir Veriye rastlayamazsınız. "Tanrı'nın yokluğunu" iddia eden Materyalist Felsefedir. Bilimin verilerini kullanır ve bu sonuca varır. Ancak yine Bilim'in verilerini kullanan Agnostisizm "Tanrı'nın Varlığının Bilinemeyeceğini"de söyler. Yine Bilim'in verilerini kullanan Deizm, Panteizm, Panenteizm (Enkas adlı Arkadaşım sanıyorum ki Panenteisttir, ona sorabilirisiniz) ise "Tanrı'nın Varlığını" kabul eder... Sanıyorum ki, sizde bir tek Materyalizm'i "Meşru" ve Bilim ile Materyalist Felsefeyi "Aynı" görmek suretiyle Materyalizm'i "Tek Meşru Doğru" olarak kabul ederek "Doğmatik" bir yapı sergiliyorsunuz. Ve biz anlamlandıramıyoruz..... Evet, o kadar ki hala anlamlandıramıyorsunuz... Diğer kavramları açıklamama lüzum dahi yok, ancak belki şu kavramları ekleyebiliriz: Önyargı: Kişinin; bir düşünceyi, anlatılmak istediği şekilde değilde, görmek istediği şekilde anlamlandırması. Art Niyet: Karşıdaki kişinin anlatmak istediğini anlamış olduğu halde, anlamazlıktan gelip farklı ve olumsuz bir anlama sokmak, ve kasıtlı olarak "Çelişki" olarak nitelemek (üstünüze alınmayabilirsiniz). Bağımlı Kişilik: Başka birinin desteği yada yardımı olmadan hiç bir şey yapamama. Bu kimseler yalnız kaldıkları durumlarda bir İnanca yada Felsefeye veya yönlendirildikleri bir Fikire ve Düşünceye "Bağımlı" hale gelirler. Genellikle ilerleyen dönemlerinde, sahiplendikleri inançları veya bilgileri "Doğma"laştırırlar ve tek meşru kaynak olarak görürler. Diğer bilgileri yadsırlar veya suçlarlar. İhtiyaç halinde sarıldıkları tek kaynak bu Doğmalar olur. Kendi yargılarını oluşturamazlar, o inançtan yada felsefeden bağımsız eylemler ve düşünceler gerçekleştiremezler. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Anlaşılıyor ki, çocuklarımızı her türlü dogmadan uzak yetiştirmemiz gerektiği konusunda mutabıkız. Gelelim diğer konuya... Ben bir ateistim sayın boşig. Ateizm bir öğreti olmadığı için bir tebliğ misyonum yok. Ancak bu demek değildir ki, kendi hayat felsefemi açıklamayacağım, ya da karşımdaki kişinin felsefesinde gördüğüm yanlışları eleştirmeyeceğim, ya da kendi hayat felsefeme yapılan eleştiriler için savunma yapmayacağım. Siz bunları bir tebliğ olarak addedecekseniz, evet bu anlamı ile ben bir tebliğci (!) sayılabilirim. Siz hala (arayış içinde olsalar da) yetişkin bireyler ile çocukları aynı kefeye koyuyorsunuz. Bu yaklaşımın doğru olmadığını düşünmem bir yana, oldukça da zararlı bir yaklaşım olduğu kanaatindeyim. Aynı yaklaşımdan yola çıktığımız zaman, kişilerin kendi hayat felsefelerini anlattıkları kitapları bile demokratik olmadıkları gerekçesi ile yasaklamak gerekir. Zira arayış içerisindeki yetişkin bir birey bu kitapları okuyabilir ve bu kitaplar sayesinde hayat felsefesine müdahale edilmiş olunabilir. Bu tür kitapların benim tebliğcilik (!) yapmamdan bir farkı var mı sayın boşig? Sap ile samanı karıştırdığınız kanaatindeyim... Öncelikle Sevgili yam_yam: Çocuk Eğitimi ile Yetişkin Eğitiminin ayrımını biliyorum. Kendi düşüncelerinizi anlatmanız değil benim kastettiğim. Bakın konumuz "Dünya Görüşleri". Yani dünya görüşlerinin nasıl edinilebileceği yada oluşturalabileceği. Bir Dünya görüşünün en önemli özelliği "Öznel" olmasıdır. Yani kişinin kendi kendisine oluşturduğu... Burada "Bilgi"nin verilmesini kast etmiyorum... Yada öğretimin ve eğitimin verilmemesini kastetmiyorum. Eğitim ve Öğretim tabii ki verilmelidir insanlara, ancak Öğrenmelerini "Anlamlandırma" yani "Dünya Görüşü Edinme" aşaması, kişinin kendisince yapılmalıdır. Yani başkalarının görüşleri ve inançlarının baskısı altında kalmamalıdır. Çocuklar bu konuda çok hassastırlar, mutlaka büyüklerinin, babalarının, annelerinin, öğretmenlerinin Dünya Görüşlerini taklit ederler ve benimserler. İşte bu aşamada çocuklar etki altına alınmamalı. Özgür bırakılmalı. Çocuğun örnek aldığı kişi, kendi Dünya Görüşünü benimsetmemelidir zorla. Çünkü o çocuk yetişkin olduğu zaman çok büyük bir kimlik bunalımı yaşar. İşte Çocuk Eğitiminin, Yetişkin Eğitimi ile olan alakası buradan doğar. Siz böylelikle "Kimlik Bunalımı"na düşmüş bir yetişkini, diğer iletilerimde bahsettiğim şekilde "Yönlendirme" yapıyorsanız eğer, herhangi bir dinin tebliğcisinden hiç bir farkınız yoktur. Amaç "Ateizm"i anlatmak değil "Benimsetmek" olmuştur. Tıpkı bir Dine mensup "Tebliğci" yada "Misyoner" insanların yapmak istedikleri gibi... Öğreti olup olmaması değil demek istediğim, sizin benimsetme niyetinde lup olmamanızdır... Yetişkinde olsa, her insan bir arayış içersine her yaşta girebilir... Bocalama dönemleri olabilir. Küçüklüklerinden kalan bastırılmış fikirler belli bir yaştan sonra ortaya çıkmak isteyebilir. İşte bu tür Yetişkinlerde, aynen çocuklara yaptığımız gibi "Doğmalardan" ve "Yönlendirmelerden" uzak olmalıdırlar. Her yetişkin doğruyu bulmada elbette ki bir çocuktan daha yetkindir ancak şu da varki yine de "Bocalama" yada "Kararsızlık" durumundaki yetişkinler, bir çocuk gibi çok kolay av olabilmektedir kimi Felsefeleri yada İnançları temsil eden kimselere. Bir arkadaşınız böyle bir dönemde olabilir ve o arkadaşınız Yetişkin olabilir. Diyelim ki Eşiniz hatta bu kişi... Yapmanız gereken, onun kendi Dünya Görüşünü oluşturmasına olanak tanımaktır. Kendi Düşüncelerinizi anlatmanızda sakınca yoktur ancak bir "Yönlendirme" yapmamalısınız. Eğer sizin "Koşullama"nız ile sizin felsefenize yada inancınıza sahip olacaksa, o inancı yada felsefeyi kabullenmesinin hiç bir önemi yoktur... Ben "Dünya Görüşü"nün oluşturulması açısından, insanları tamamen Felsefe yada İnanç seçiminde "Özgür" olmalarının gerektiğine inanıyorum. Hiç bir Felsefe ve İnanç, kişi Yetişkinde olsa "Dikte" edilmemelidir. Kabule koşullandırılmamalıdır kişi. Buna şöyle bir örnek vermek hoşuma gidiyor: Biliyorsunuz ki kurbağayı sıcak suya attığımızda, anında sıçrar ve haşlanmaktan kurtulur. Ancak kurbağayı ılık suya koyup suyu yavaş yavaş ısıttığınızda, kurbağa piştiğini anlayamaz ve haşlanır... İşte insanlara bunu yapmamak lazımdır. Yoksa insanlar aynen kurbağa gibi Av olmaktan kurtulamıyor. İşte haşladığımız kurbağaya saygımız ne kadarsa, Yönlendirdiğimiz ve Av ettiğimiz insana da saygımız o kadardır bence... Sanırım sap ile saman iyice anlaşılır olsu Sevgili yam_yam. Bu soruları size sormamın kişisel bir nedeni yoktu. Sadece konuya çok iddialı girmiştiniz ve sizin "Tarafsız" olabileceğinizi düşündüm. O yüzden öncelikle sizin tam olarak hangi konumda olduğunuzu tesbit etmek ihtiyacı hissettim. Siz kişileri Dünya görüşü edinmelerinde "Yönlendirme" yada "Suyu yavaş yavaş kaynatma" gibi bir misyon yüklenmiyorsanız yazılarınızda ve tarafsız olacaksanız, sizinle hiç bir ayrılığa düşmemiz söz konusu olmayacaktır. Saygılarımla... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 9 Ocak , 2007 Çocukken ailelerimizden aldığımız eğitim ve öğretimin ilerleyen zaman içerisinde değişime uğradığını düşünüyorum. Ailelerde çocuklarına kendi doğrularını ve inançlarını empoze eden kişilerde vardır mutlaka. Ama kişi kendi dünya görüşünü geliştirirken bunlardan sıyrılmasını bilir. sayın boşig'inde söylediği gibi çevresel faktörlerde devreye girer ve kişiler birbirlerinden ve okumuş oldukları kitaplardan etkilenirler... herhangi bir inanca mensup ailelerin evlatları yetişkin olduklarında onlara öğretilenlerin doğruluğunu/yanlışlığını sorgulamaya başlar ve kendi yolunu çizer. çocuklarına dini bilgi vermemeli demek hiç kimsenin hakkı değildir. Yada aksi... Zaten bu önüne geçilebilir bişey de değil. Öyle ya da böyle bireyler kendi himayeleri altındaki çocuklara bildiklerini anlatırlar. Çevremizde gördüğümüz küçücük çocuklara cübbe, çarşaf giydiren ailelerde var bunu değiştirmek mümkün olsada o insanlarda bulunan tabuları yıkmak ve görüş açılarını genişletmek çok zor. yiğenim 11 yaşında ve 5. sınıf öğrencisi akranı olan bir arkadaşı ona ailesinin onu ortaokula göndermeyeceğini söylemiş ve bunun günah olduğunu anlatmış nedeni malum erkek/kız birlikte okuyacaklar ve bunun sakıncaları var.(!) gelin görünki bu tür ailelerin içine girip bunun yanlış olduğunu anlatmak zor. o kadar önyargılılar ki, o kadar ezberciler ki... dini öğretmek çocukları Kuran kursuna gönderip arabça okumayı öğretmek demek değildir din bir bilgi bütünüdür ama herşeyden önce dini öğretiyi benimseyen için onun felsefesini, derinliğini yani yaşamı anlamlandırmasını öğrenmek gerekir. ateizmi benimseyen insanlarında aynı şekilde çocuklarına herhangi bir müdahale de bulunmadan temel doğruları öğretmesi ve kendi seçimiyle araştırmaya yönlendirilmeleri gerekiyor. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Açılan bu başlığın asıl amac’ı "dünya görüşleri" konusunu irdeleyerek görüşler arsındaki çelişkilere açıklık getirmekti. Temel olan her iki dünya görüşünü(bilim-metafizik(idealizm ve din)) irdeleyerek, benimsemek zorunda kalmış kişilerin de kendi içerisinde ve toplumsal ilişkilerindeki uyuşmazlıklarına değinmekti. Ama yine gördüm ki; arkadaşların konuya olan yaklaşımları, bu iletimle ve daha önce anlattığım iki dünya görüşünün(bilim-metafizik(idealizm ve din)) çelişkilerini de aynen içlerinde taşıyarak ve yine aynı davranış üslupları ile cevaplıyorlar. Hatta daha da ileri giderek, inançsız insanların fikirlerini de kendilerine destek yapmak gibi “uyanık davranışlar” sergilemeye başladılar. Bariz çelişkilere değinmeme rağmen, beni de “art niyetli” olarak niteleyecek kadar, hiçte etik olmayan, kendi dünya görüşlerinden kaynaklı üsluplarını sergilemek zorunda kaldılar. Bu şekildeki yanlış bir üsluba, istemeyerek zamanla bende alet olmamadan dolayı rahatsız oldum. Karşılıklı, entellektüellik içeren bir başlık ve tartışma olmadı maalesef. Ve bir karar verdim. Tartışma üslubunda değişiklik olmaz ise eğer, bu başlıktaki asıl yazmak istediğim önemli görüşlerimi yazıp, konuyu kapatmak amacındayım. Neyse biz konumuza devam edelim. Metafizik görüşün, insanların doğayı anlama ve tanıma isteğine yeterli olamadığını, dogmatik yapısını gören, insanların bu arayışları duyumlara ve deneysel destekli akılcılığa yönelerek bilimi oluşturmuşlardır. Bilim, gelişme döneminde teolojik saldırıların çarpıcı örnekleriyle doludur. Yüzlerce bilim adamı asılmış, kesilmiş ve hapislerde çürümüştür. Bu gelişmeye engel olan metafizik kaynaklı teoloji(din-inanç)dir. Metafizik kaynaklı Teoloji (Din), insanın doğa karşısındaki bu yetersizlik ve korku, psikolojik yapısından gelen korunmak amaçlı sığınma ve tapınma gereksiniminden oluşmuştur. Din değindiğimiz ihtiyaç/etkinlik, bilim dışıdır. Bilimin hedefi, alternatifi değildir. Ancak, daha sonra bu işten rant sağlamak amaçlı bazı “uyanık insanlar” emperyalist amaçlarını sağlamlaştırmak amacıyla, bilim gibi göstererek metafizik dünya görüşü içerisinden teoloji (tanrı-bilimi,din) isimli bir öğreti oluşturmuşlardır. Bu öğreti, güya doğayı anlama ve onunla olan ilişkilere anlam vermek için bir bilimsellik (!) içerir. Bilim’in dili, felsefesi olan materyalist görüş buna karşıdır. “Din’in (teoloji) metafiziksel bir dünya görüşü olduğunu, asla bilimsellik içermediğini vurgular. Der ki: “Din, evrensel doğruları içeren bir disiplin olsa idi, ona ve hükümlerine ters düşen bilim'in doğmasına olanak sağlarmı idi ? Din’in(teoloji) bilimle geçimsizliği aslında tek yönlüdür. “Genel doğruları” elinde tutma ve bilim kaynaklı evrensel doğrulara kaptırmama kaygusunu taşımaktadır. “Bilimsel görüş”ün oluşturduğu her genel doğru, tarihte uzun süre teolojik saldırıların hedefi haline gelmiştir. Çıkmazın içerisinde olduğunu anlayan teoloji(din)kendisine “akılcılık” gibi bir çıkış yolu bulmuştur. Akılcılık madde ve deney dışı olduğunda kurgu ve hayalcilikten öte gidemez.İşte teoloji(din) bu tarzda soyut akılcılığın/bilgilerin desteğini alır. Teolojinin(din) bilimsel olduğu savı doğru değildir. Hiçbir argümanını bilimsellik ilkeleri algılayamaz. Bu durumda bilimsel dünya görüşü “tek doğru” dünya görüşü olmaktadır. Daha önce ki iletimde belirlediğim iki dünya görüşüne has insan davranışları, insanların toplum içerisindeki kişisel farklı davranışlardır. Her iki dünya görüşünü birlikte yürütmeye çalışan anlayış, toplum içerisinde bu farklı yapıyı sergilerler. Çelişkili davranışları vardır. Bu çelişkili davranış örneklerini, toplum içerisinde her an görmek olasıdır. Bu iletimle, konudaki yazılarımı sonlandırmış bulunuyorum. En iyi dileklerimle Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Sayın boşig ; Size tek bir soru soracağım. Cevaplarsanız sevinirim. Mevlana kendi felsefesi ile dünyada pek çok insanı etkilemiş biridir. Bu insanların içinde de pek çok arayış içinde olan insan da vardı. Sizce Mevlana yanlış mı yaptı? Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Sayın boşig ; Size tek bir soru soracağım. Cevaplarsanız sevinirim. Mevlana kendi felsefesi ile dünyada pek çok insanı etkilemiş biridir. Bu insanların içinde de pek çok arayış içinde olan insan da vardı. Sizce Mevlana yanlış mı yaptı? Sayın yam_yam... Mevlana bazı kimselerce "İslam Misyoneri" olarak gösterilmektedir. Ancak bir çok kimselerde kendisini Panteist yada Panenteist olarak görmekte ve her nasılsa Müslüman olmadığını niteleyebilmektedir. Ancak benim gördüğüm kadarıyla Mevlana kimseye böyle bir yaptırımda yada yönlendirmede bulunmamış. Mevlana gibi mutasavvıfların şöyle bir anlayışı var ki: Kişi yolu kendi buluyor. Yani eğer bir insan Tanrı'ya yönelmişse, zaten kendisi gelecektir. O yüzden Misyonerliği yoktur diyebilirim. Lakin yukarıda sorduğunuz bir başka soru vardı: "Kitapta mı okumayalım...?" İnsanların düşüncelerii kitaplara aktarmasında bir sakınca yoktur. Yada insanların bunları okuyup bir şeylere yönelmesinde bir sakınca yoktur. Ben kişinin çevresinden söz etmek istemiştim. Yani arkadaşlar, öğretmenler, aile vs... Öncelikle bu çevre önemlidir Dünya Görüşünün oluşmasında. Bakın benim bir akrabamda bir şekilde bir kesime kurban oldu gitti. Yeğeni olan "ben"im bile elimi sıkmak günah gibi geliyor kendisine. İşte ben bu tür yönlendirmelere karşıyım. Beyin yıkamalara karşıyım. Bir çok Ateist arkadaşım var ve hepsini kazanmakta çok zorlandım. Öyle bir "Tabu" oluşturmuşlar ki kafalarında inançlı olduğunuzu öğrendiklerinde "öcü" gibi bakıyorlar. Nedenini sorguluyorsunuz, altından yine kendisi gibi düşünen insanların yönlendirmeleri çıkıyor. Tüm inançlılar aynı kefeye konmuş... Yine inançlılarda inanmayanlara aynı yaklaşıyorlar. Tabi buda insanlar arasına duvar örüyor. Ben kişinin Dünya Görüşlerinin şekillenmesinde bu faktörün karşısındayım. Yoksa kimsenin kitap yazmasına ve bunların okunmasına karşı değilim eğer Mevlana sorunuz bu açıdan ise... Ama yine gördüm ki; arkadaşların konuya olan yaklaşımları, bu iletimle ve daha önce anlattığım iki dünya görüşünün(bilim-metafizik(idealizm ve din)) çelişkilerini de aynen içlerinde taşıyarak ve yine aynı davranış üslupları ile cevaplıyorlar. Hatta daha da ileri giderek, inançsız insanların fikirlerini de kendilerine destek yapmak gibi “uyanık davranışlar” sergilemeye başladılar. Bariz çelişkilere değinmeme rağmen, beni de “art niyetli” olarak niteleyecek kadar, hiçte etik olmayan, kendi dünya görüşlerinden kaynaklı üsluplarını sergilemek zorunda kaldılar. İnsaf diyesim geldi yani. İnançsızların düşünceleri "Bilimsel" ve buna bağlı olarak "Ahlaki" olarak nitelendirildi. Aksini söylemeden "Bilimsel" (Psikoloji) tespitlerde bulunduk... Bu seferde "Uyanık" olduk... Aşağı tükürsem... Doğmatik cevaplar verseydim çok mu hoşunuza gidecekti? Takdir Edemeyişinizi anlıyorum ama Önyargılarınızı anlayamıyorum... Ayrıca "Art Niyetli" nitelemesi yok bir tek orda. 4tane tespit var, hangisi sizin açınızdan uygunsa, onu alın... Ayrıca şu var ki, konu dağılıyorsa, bir yerlere gidiyorsa benim zoraki bir çabamdan değil. Eksik yada hatalı gördüğüm noktalara değiniyorum, sizde ordan yola çıkarak eksik ve hatalı noktalarıma değiniyorsunuz. Başkalarıda bu şekilde müdahil olarak laf lafı açıyor. Bunun "Konuyu Çekmekle" falan bir alakası yok. Metafizik görüşün, insanların doğayı anlama ve tanıma isteğine yeterli olamadığını, dogmatik yapısını gören, insanların bu arayışları duyumlara ve deneysel destekli akılcılığa yönelerek bilimi oluşturmuşlardır. Bilim, gelişme döneminde teolojik saldırıların çarpıcı örnekleriyle doludur. Yüzlerce bilim adamı asılmış, kesilmiş ve hapislerde çürümüştür. Bakın arkadaşım Dinlere karşı olmanızı anlıyorum ancak Bilimsel olduğunuzu iddia ediyorsanız eğer Sosyolji, Tarih ve Psikoloji Bilimlerinde de "Bilimsel" olmalısınız. Tarih Biliminin en temel tespitidir: Dünyadaki hiç bir savaş ve mücadele "Din" yüzünden yapılmamıştır. En temel nedenleri "Ekonomik" ve "Sosyal" nedenlerdir. Bunu İbn-i Haldun bile beilrtir... Şöyle ki: Eski Helen ve Roma (paganizm olduğu dönemlerde) dönemlerinde halk "Helenlilik" ve "Romalılık" bağı ile bağlıydılar devlete ve savaşları meşru kılan, halkı yönlendiren "Vatandaşlık" bağı idi. Ancak zaman içinde bu yapı bozulmuş ve "Vatandaşlık" bağının yerini "Hıristiyanlık" yani din bağı almış ve "Din" kullanılmıştır. Daha sonra ise "Milliyetçilik" akımı doğmuş ve Dinin yerini almıştır. Yani Tarih bize diyor ki; "Din" ve "Milliyetçilik" fikirleri yönetimlerin mücadelelerde insanları savaşlarda yönlendirmek, desteklerini alabilmek için kullandıkları mefhumlardır. Ne Galileo "Hıristiyanlık" için yargılanmıştır, ne Mezhep Savaşları, Yüzyıl Savaşları, Haçlı savaşları Din için olmuştur, ne Osmanlının Cihat anlayışı İslam'dan gelmektedir, ne de Yavuz Selim ile Şah İsmail'in yüzlerce (Alevi-Sünni) Türk'ü katlettiren mücadeleleri "Din" uğruna olmuştur. Ve ne de İspanya Yahudileri Katliamları ve Hitlerin Yahudi Katliamı Din yüzünden olmuştur... Bugün yine ABD'nin yada Hıristiyan devletlerinin "Doğu" politikası "Din" amaçlıdır... Hıristiyanlık bu konuda sadece bir Maşa'dır ve aksi "Komplo Teorileri" sadece gerçeği perdeleyip, dikkati başka yere çekmek içindir. Bilim adamlarının "Din" adına yargılanmaları ise "Din Adı Kullanılarak" yapılmıştır. Amaç yönetimin elinde bulunan "Din Bağı"nın sorgulanmasını önlemektir. Gerek Emeviler döneminde olsun, gerek Hıristiyan dünyası için olsun bir çok örneğini verdik. Bu konuda da Bilimsel olabilmenizi tavsiye ederim. Dinler, Milliyetçilik, Vatandaşlık Bağları sadece "Kullanılmışlardır". Napoleon ne kadar Fransız Milliyetçisiydi sizce? Yada Haçlı savaşları adını aldığı Haç'ı ne kadar temsil ediyordu? Bilim uğruna "Din" adına yargılamaların asıl amaçları ve niyetleri çok çok farklıdır. Bu benim değil, Tarih Bilim'inin bir tespitidir. Gerçi yine bu seferde "Uyanık" olarak nitelendirileceğim, çünkü Bilim'in ağızından konuştum. Oysa bir inançlı olarak Din Adına Katliamların Meşru olduğunu savunmam gerekirdi öyle değil mi? O zaman dürüst olacaktım... Bu gelişmeye engel olan metafizik kaynaklı teoloji(din-inanç)dir. Metafizik kaynaklı Teoloji (Din), insanın doğa karşısındaki bu yetersizlik ve korku, psikolojik yapısından gelen korunmak amaçlı sığınma ve tapınma gereksiniminden oluşmuştur. Din değindiğimiz ihtiyaç/etkinlik, bilim dışıdır. Bilimin hedefi, alternatifi değildir. İlk yargınız hakkında yorum yapmıyorum, zira çok göreceli bir tespittir bu. Yani bu inanç olgusunun "Doğa karşısındaki yetersizlikten" mi kaynaklandığı, yoksa kişisel olarak Bireylerin içsel duygu ve hisleri mi olduğu hala tespit edilebilmiş değildir. Kişisel olarak İçten de gelmektedir bu. Ancak siz yine Materyalizm'e yakışan "Kalıbınızı" sunmuşsunuz ve tek nedenini "Doğa Karşısındaki Çaresizlik" olarak nitelemişsiniz... Şaşırmadım... Din elbette ki Bilisel değildir. Bilimsel olduğunu hiç bir zaman nitelemedim zaten. Bilim'in hedefi de değildir, Alternatifi de değildir. Bilim olmazsa Din, Din olmazsa Bilim olacak diye bir koşul yoktur. Birbirlerini Nitelemezler... Bu öğreti, güya doğayı anlama ve onunla olan ilişkilere anlam vermek için bir bilimsellik (!) içerir. Din asla ve asla Bilimsellik içermez... Kimse bunu savunamaz... Bilim’in dili, felsefesi olan materyalist görüş buna karşıdır. “Din’in (teoloji) metafiziksel bir dünya görüşü olduğunu, asla bilimsellik içermediğini vurgular. Der ki: “Din, evrensel doğruları içeren bir disiplin olsa idi, ona ve hükümlerine ters düşen bilim'in doğmasına olanak sağlarmı idi ? Bilim'in tek amacı "Felsefelerden" soyutlanmaktır. Dili, kendi verileridir. Bilim'i anlatan ve niteleyen şey kendi bulgularıdır. Asla bir Felsefeye hizmet etmeyi yada bir felsefeyi kullanmayı amaçlamaz. Matematik ile ilişkisi açısında bunu açıkladık kaç kere. Sizin düşüncenizi tek niteleyen şey "Materyalist Felsefe"nin "Kalıpları"dır. Sadece kendisini Bilim'in Meşru Dili olarak olarak görür, ancak Bilim bunu umursamaz bile. Tarihsel olarak Felsefe Tarihi ve Bilim Tarihi açısından Bilim'i Materyalizm'in doğurduğu yadsınamaz ancak artık yolları ayrılmıştır. Panteizm, Paganizm (aynştayn), Panenteizm, Deizm, Agnostisizm gibi Bilimsel Felsefelerde Tanrı'yı ve Bilim'i nitelerler. "Bilimin Dili Materyalizm"dir sanrısı Materyalizm'in kuruntusudur. Bunları da açıklamıştık. Din’in(teoloji) bilimle geçimsizliği aslında tek yönlüdür. .... Bilim ile Metafiziğin (Din değil) ayrımından söz edebiliriz ancak, çünkü dinler Bilimsellikle ilgili bir yargıda bulunmazlar, Metafizik Felsefe bir yargıda bulunur ancak... Bilim ile Metafizik ayrımının en temel nedeni de, Bil'in ulaşmak istediği "Kontrol" sürecidir. Metafizik ise hertürlü "Kontrolün" sadece bi Tanrı elinde olduğunu sanır ve Bilim'e karşı çıkar. Ayrımlarının temel nedeni budur. Bilimlerin sınıflandırılması, Metafizik Felsefenin Yapısı, bilim'in özelliği, Bilim Felsefesi hep bunu göstermektedir bize... Bu durumda bilimsel dünya görüşü “tek doğru” dünya görüşü olmaktadır. Daha önce ki iletimde belirlediğim iki dünya görüşüne has insan davranışları, insanların toplum içerisindeki kişisel farklı davranışlardır. Her iki dünya görüşünü birlikte yürütmeye çalışan anlayış, toplum içerisinde bu farklı yapıyı sergilerler. Çelişkili davranışları vardır. Bu çelişkili davranış örneklerini, toplum içerisinde her an görmek olasıdır. Bu iletimle, konudaki yazılarımı sonlandırmış bulunuyorum. En iyi dileklerimle Bir insan hem Materyalist (Materyalizm ile Bilimsel Dünya Görüşü aynı anlamda) hemde İnançlı elbette ki olamaz. Ancak bir insan hem inanabilir, hemde bilimsel kanıtları, verileri ,bulguları ve bilim'i kabul edebilir. Bilimsel olabilir. Bilimsel olmak, Dünyayı anlamlandırmada Bilim'i kullanmak İnançlı olmaya engel değildir. İnanç "Soyut" bir dünyayı niteler. Bilim ise "Somut" bir dünyayı. Bunları açıkladık hep, tekrara gerek yok... Önyargılardan ve Kalıplardan kurtulmak dileğiyle... Saygı Duyarım... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2007 Bilim'in tek amacı "Felsefelerden" soyutlanmaktır. Dili, kendi verileridir. Bilim'i anlatan ve niteleyen şey kendi bulgularıdır. Asla bir Felsefeye hizmet etmeyi yada bir felsefeyi kullanmayı amaçlamaz. Matematik ile ilişkisi açısında bunu açıkladık kaç kere. Sizin düşüncenizi tek niteleyen şey "Materyalist Felsefe"nin "Kalıpları"dır. Sadece kendisini Bilim'in Meşru Dili olarak olarak görür, ancak Bilim bunu umursamaz bile. Tarihsel olarak Felsefe Tarihi ve Bilim Tarihi açısından Bilim'i Materyalizm'in doğurduğu yadsınamaz ancak artık yolları ayrılmıştır. Panteizm, Paganizm (aynştayn), Panenteizm, Deizm, Agnostisizm gibi Bilimsel Felsefelerde Tanrı'yı ve Bilim'i nitelerler. "Bilimin Dili Materyalizm"dir sanrısı Materyalizm'in kuruntusudur. Bunları da açıklamıştık. Bilim ile Metafiziğin (Din değil) ayrımından söz edebiliriz ancak, çünkü dinler Bilimsellikle ilgili bir yargıda bulunmazlar, Metafizik Felsefe bir yargıda bulunur ancak... Bilim ile Metafizik ayrımının en temel nedeni de, Bil'in ulaşmak istediği "Kontrol" sürecidir. Metafizik ise hertürlü "Kontrolün" sadece bi Tanrı elinde olduğunu sanır ve Bilim'e karşı çıkar. Ayrımlarının temel nedeni budur. Bilimlerin sınıflandırılması, Metafizik Felsefenin Yapısı, bilim'in özelliği, Bilim Felsefesi hep bunu göstermektedir bize... 19. yüzyılın ikinci yarısında oluşan diyalektik materyalist felsefe, felsefesel düşünceyi tümüyle bilimselleştirmiştir. Artık felsefe yapmak demek, bilimsel veriler üstünde düşünmek demek onlardan uygulama, eylem sonuçları çıkarmak demektir. Bütün tarih insanın maddeden çıkan bilincinin konusu haline gelmesine ve insanın insan olarak daha yüksek ihtiyaçları gerçek ihtiyaçlar haline gelecektir. Bizzat tarih, doğa tarihinin, doğadan insana doğru gelişiminin bir parçasıdır. Zamanla doğa bilimi insan bilimini içine alacak aynı biçimde insan bilimi de doğa bilimini içine alacaktır. Yani ancak bir ve tek bilim var olacaktır. Görüldüğü gibi çağımızın evrensel bilim’ini içeren ve bundan dolayı da tek geçerli felsefesi olan diyalektik tarihsel materyalizm, kendinden önceki bütün felsefelerin tersine dünyayı açıklamak için değil,dünyayı değiştirmek için gerçekleşmiştir. Felsefe evrensel bilimdir. Gerçekliğin özel bölümlerinin bilgisini sağlayan bilimlerin hiç biri böylesine bir evrensel bilim olamayacağı gibi, tüm bilimlerin toplamı da böylesine evrensel bilim olamaz. Felsefe insanın düşüncesi ve toplumu da dahil olmak üzere evrenin tüm olgularının da temeli olan yasaların bilimidir. Ayrı ayrı hiçbir bilim bu temel yasaları çözümleyemeyeceği gibi bilimlerin felsefesiz mekanik toplamları da temel yasaları çözümleyemez. Çağdaş felsefe sadece bilimsel değil, aynı zamanda bilimin vazgeçilmez koşuludur da. Doğa bilimlerinin gelişmesi, ancak çağdaş felsefeye dayanması ile olanaklıdır. Doğa bilimci Ludwig Feuerbach şöyle demiştir: “Felsefe doğa bilimleriyle, doğa bilimleri de felsefeyle sürekli olarak bağlı kalmak zorundadır.” Felsefe Sözlüğü - Orhan HANÇERLİOĞLU Alıntı
Φ Evrensel Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2007 Metafizik, metafizik, metafizik. Şimdi şu metafiziğin meta tag'larını takalım bakalım ne olacak? İlkönce şu meta neymiş ona bakalım; meta=üst , yani birşeyin üstü. Örneğin Metapilav=Pilav üstü , metadiz=Dizüstü , metamasa=Masa üstü , metagelmeyin=üstüme gelmeyin, metakalsın=üstü kalsın. Dolayısıyla metafizik=Fizik üstü. Yani fiziğin bir üstü, yani bilim üstü, yani doğa üstü. Bilimin üstü, üst katı 8 numara. Peki bu ne işe yarar? Onu anlatayım: Bilimi aşmış kişiler bir üst kademeye geçerler ve vesilesiyle bilimdadamları onların ne demek istediğini çözecek kapasitede olamazlar. Hal böyle olunca, bilimadamları ile metafizikçiler arasında şiddetli geçimsizlikten dolayı boşanmalar yaşanır. Bunun üzerine metafizikçiler daha üst seviyeden oldukları için, bir üst kata 8 numaraya yerleşirler. Ordada kendi aralarında metafizik yaparlar. Üst katta meta malzemeler üretirler. Aslında üst kattakiler olarak imalat halindeyken pek gürültülü olmazlar çünkü onlar cinler, periler, tanrılar, ruhlar gibi sessiz sedasız malzemeler üretirler. Koku filanda yaymazlar, onların ürettikleri malzemeleri onlardan başkasıda göremez. Fakat gel görki, kıyamet bundan çıkar. Ürettikleri cinleri, tanrıları bilime göstermeye çalışırlar fakat cahil bilim, onları bir türlü göremez. Bu yüzden de metafizikçiler sinirle üst kattan tepinip bilim adamlarını rahatsız etmeye çalışırlar. Bilim sürekli gözle görülür birşeyler üretirken, bir yandanda bu metafizikçileri kendinden uzak tutmaya uğraşır. Metafizikçiler üst katta kendi aralarında metafizik yaparlar. Biri ona anlatır öbürüde ona. Genelde boş vakti boldur metafizikçilerin. Bu benim yorumum. Metafizikçiler için tabiki yorum farklı olacaktır. Ama metafizikçi olmayanlar için yorum aynen benimkine benzerdir. Örneğin şu adresteki 23 nolu cevaplamaya bakınız: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=metafizik Ne demiş? meta=********* fizik=tayyare . yani, selam söyle o yare. Şimdide bilim neye inanır? metafizik neye inanır ona bakalım. Bilim, doğada var olan gerçeklere yönelmiştir, sadece gördüğüne ve bildiğine inanır. Bilim inandıklarına yaptığı zor zahmetli araştırmalar sonucunda inanır. Metafizik ise sezgi yoluyla ortalığı karıştırmalar sonucunda inanır. Yani araştırmacı gazeteciyle, karıştırmacı gazeteci arasındaki fark gibi birşey. Kısaca bilimciler bilir inanır, metafizikçiler ise sezer inanır. Tıpkı Sezer İnanoğlu gibi. Sayın boşig, Yukarda metafiziği hem size hemde diğer arkadaşlara anlattım. bence sizde bir an evvel şu metafizik olayını bırakıp kendinize başka bir hobi bulsanız iyi olur. Çünkü metafizik sizin dininize de aykırı. En azından birinden birini bırakmanız mutluluğunuz açısından daha iyi olacaktır. Zira dininize göre metafizik yapmak günahtır. İnanç bakımından sizin bir şablonunuz olması şarttır. şablonunuz ise kurandır. Siz eğer allaha inanıyorsanız, buna Kuran yoluyla inanmanız gerekir. Kuranın yarısına inanıyorum, yarısınada inanmıyorum olmaz. Kuran metafizikde yapar fizikde yapar bilimde yapar. Bunlar kuranın iddialarıdır. ve sizde Kurana inanıyorum diyorsanız, bilimede, metafiziğede Kuran yoluyla inanmanız gerekir. Yoksa günaha girersiniz, benden söylemesi, yinede siz bilirsiniz. Sizi anlıyorum, sıradan din inancı pek entellektüel olmuyor ama, öbür türlüsüde biraz tuaf oluyor. Aslında sizin yakın zamanda ateistliği de deneyeceğinizi sanıyorum ama bu forumda bu kadar çok din lehine yazdığınız için ateistliğinizi burada göstereceğinizi sanmıyorum. Bence emeklerinize yazık. Netten hiç çıkmadan, yüzlerce ileti göndererek büyük bir MetaNet gösteriyorsunuz ama, bu söylediklerimi bir kere düşünseniz iyi olur diye düşünüyorum. Böyle devam ederseniz ne ateist arkadaşlardan ve nede benden cevaplar alamayacaksınız bir haber vereyim dedim. Gerisi size kalmış. Saygılarımla. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Metafizik, metafizik, metafizik.Şimdi şu metafiziğin meta tag'larını takalım bakalım ne olacak? İlkönce şu meta neymiş ona bakalım; meta=üst , yani birşeyin üstü. Örneğin Metapilav=Pilav üstü , metadiz=Dizüstü , metamasa=Masa üstü , metagelmeyin=üstüme gelmeyin, metakalsın=üstü kalsın. Dolayısıyla metafizik=Fizik üstü. Yani fiziğin bir üstü, yani bilim üstü, yani doğa üstü. Bilimin üstü, üst katı 8 numara. ..... Ne demiş? meta=******** fizik=tayyare . yani, selam söyle o yare. Aman Yarabbim, başımıza taş yağacak :P ... peh peh peh... İlla ki "Depremleri Tanrı İnsanları Cezalandırmak İçin Yaratıyor" dediğimde beni meşru kabul etcekler... Yada illa ki senin olmadığını söylediğimde... Ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamıyoruz zaten... 99yaşınıza rağmen bu kadar mesnedsiz bir yazı mı yazabildiniz? Doğmatik olsaydım daha mı takdir toplayacaktım gözünüzde? Bu yazı yerine, tespitlerimi çürütseydiniz daha yerinde olurdu... İlla ki kafanızda yarattığınız bir kefeye uymak mı gerekiyor? İnsanlar inandıklarını söylememeli mi? "İnsanlar Birbirlerini Din Yüzünden Öldürürler" dendi, açıklamaya çalıştım bir Tarihçi olarak ve Tarih Biliminin tespitlerine uygun olarak... "Savaşların nedeni Ekonomik ve Sosyal nedenlerdir, çıkarlardır" dedim, bunu Bilim söylüyor, ispatladım... Ama kıramadınız bu önyargınızı, hemde Bilim'i savunduğunuzu iddia ederek... Kalıplaşmışsınız... "Din'in Bilimsel Olmadığını" söyledim, "Bilimsel veriler içermez" dedim... "İçerir" diyen Müslümanlara ve hatta ayetleri kanıtlamaya, yordamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu seferde bana karşı çıktınız... Niye? Çünkü işinize öyle geldi... "Yok yok Bilimde yapar, Fizikte yapar" dediniz... Yoksa bana da mı en baştan "Bu Adam Yanlış" diyerek yaklaşıyorsunuz? "Bilim'in; Dini Algılamadığını, İncelemediğini, Ele Almadığını; Dinin Soyut Kavramlarını Umursamadığını" söyledim, Allah'ı Bilim ile açıklamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu sefer yine bana karşı çıktınız, sadece gülüyorum... "İnanç Bireyseldir. Kerkes Tanrı'yı Farklı Algılar, Kimin Neye İnandığı Önemli Değil Bu Yüzden; Önemli Olan İnsan Olmak" dedim, Ümmetçilere, insanları İnançlı/İnançsız ayrımına tutan öğretilere karşı çıktığınız gibi bana da karşı çıktınız, tuhaftır... Tuhaftır ki "İnançlıları" "Ümmetçilikle" suçlarken, İnançsızlarda kendi arasında bir ümmet oluyor... Her iki tarafa ait olmayan da benim gibi oluyor... İkisinden biri olmak şart yani... İnsan olmak en sonlarda... Hemde bunu "Ahlak"ı savunduğunuzu söyleyerek sizler yapıyorsunuz... Ciddi olun, buradaki hiç bir inançlıya "İnsan" olarak yaklaştınız mı? Hayır... Oysa yukarıda söylediğin niteleme, psikolojideki "İnsancıl Yaklaşım"ın nitelemesidir... "İnsanlar Herşeyi Farklı Farklı Algılar"... Ve bu yaklaşım Varoluşçudur, Materyalisttir, Bilimseldir. Ancak buna rağmen arkadaşımız, diğer bir tartışmamızda benim bu söylediğimi "Yadsıdı", "Olamaz" dedi ve sonuna kadar da cebelleşti... Oysa ki bu da kendi inandığı Bilimsel değerin bir yargısıdır... İletileriniz her zaman sizi ele verir, unutmayın... "Bilim Tanrı'yı Açıklamaz, Açıklama Gayretine Girmez/Giremez Çünkü Algılamaz; Ayrı Dünyaların İnsanlarıdır" dedim, İkisini aynı dünyada niteleyenlere karşı çıktığınız gibi, buna da karşı çıktınız... "Din Sadece İnançtır, Kişinin Huzurlu Olmasıdır Önemli Olan, İnsan Ateistte Olabilir, İnançlı da... Normaldir" dedim, "Torpilci" olduğunu iddia ettiklerinize karşı çıktığınız gibi buna da karşı çıktınız, kendinize ve inançsızlara Torpil yaptınız... bilmem ki ne desem... "Bilimlerin, Materyalizm'den Doğduğunu Ancak Uzun Yıllar Önce Felsefelerden Bağımsız Olma Çabasına Girdiğini, Felsefelerden Bağımsızlaştığını, Kendi Yasalarını Koyduğunu, Feslefeler Bilim'i Kendilerine Mal Etselerde, İnançlar Bilim'i Kendilerine Mal Etselerde Bilim'in Onları Amaç Edinmediğini ve Bu Yönüyle Matematiğin Özgürlüğüne Öykündüğünü" -Bilimlerin Sınıflandırılmasına- dayanarak, ki bu sınıflandırmayı ne yazık ki ben yapmadım, açıkladım... Ama ne siz ne de arkadaşlarım kendi Materyalist Kalıbınızdan çıkamadınız... "Felsefe Bilimlerin Toplamıdır" dendi, aksini söylemedim, tek bir Fark olarak Felsefelerin bir "Tanrı" anlayışına değindiklerini (Var-Bilinemez-Yok) ortaya koydum, "Metafizik Hariç Diğer Felsefeler Bilimseldir" dendi, Bilimsel olan Felsefelerin (Agnostisizm, Panteizm, Deizm, Panenteizm) "Tanrı" (Var, Bilinemez, Maddenin Özüdür) anlayışlarını da ortaya koydum, bu sefer yine kabullenilmedi ve hatta bunlar geçiştirildi... Ama siz yine buna karşı çıktınız... Hemde Deizm'in Bilim'in Kilisenin hakimiyetinden özgürleşmesini sağladığını önceki yazılarımda ortaya koyduğum ve Deizm'in bu manada Bilim'e en çok katkısı olan Felsefe olduğunu belirttiğim halde... Deizm'de bir Tanrı mevcuttur, biliyorsunuz... Ama ne yazık ki, işinize geldiği gibi yani kalıbınıza sığdığı gibi algıladınız yine, sizden başka meşru görmediniz kimseyi... "Tanrı'yı Bilim İle Açıklamaya Çalışmak Mantıksızlık" dedim, açıklamaya çalışanları küçümsediniz ve nasıl bir tezattır ki beni de küçümsediniz... En önemlisi "Ben Hiç Bir Dini Savunamam, Dinler Ortadadır ve Savunulmaya İhtiyaçları Yoktur, Ben Sadece Ne Anlıyorsam Onu Savunabilirim Ancak" dedim ve "Doğmatiklere" karşı çıktığınız gibi buna da karşı çıktınız, e insaf yani... Bunlar bir yana "Kimsenin İnancı Beni İlgilendirmez, İnsandır Önemli Olan" dedim HER YAZIMDA... Ama siz Beni İnancıma göre yargıladınız... Söyleyin Sayın Evrensel o kadar sempatiksiniz, bu kadar da Dürüst müsünüz? Aksini mi söyleseydim Sayın Evrensel? Yanlış mı söylediklerim? İnanmadıklarımı mı savunsaydım? Başkalarının oluşturduğu kalıplara mı sığdırsaydım kendimi sizin gibi? İnandığım Tanrı "Benliğinizi Aşın" diyor, Kalıplarınızı kırın... Kendiniz olun diyor... Kendim olmasamıydım... İlla ki üzerimde bir etiket olması mı gerekiyor? Sizi siz yapan Ateizm yada Agnostisizm mi, yoksa kendiniz misiniz sizi siz yapan? Ateizm yada Agnostisizm sizi siz yaptıktan sonra "Ben Evrensel"im diyebiliyorsunuz öyle mi? Oysa ben Kendim olduktan sonra "Müslümanım" diyebildim. Başkasına öykünmedim, kendime yöneldim... Bencillik değil bu... Öz... Şimdide bilim neye inanır? metafizik neye inanır ona bakalım.Bilim, doğada var olan gerçeklere yönelmiştir, sadece gördüğüne ve bildiğine inanır. Bilim inandıklarına yaptığı zor zahmetli araştırmalar sonucunda inanır. Aksini söyledim mi hiç Sayın Evrensel? Bundan farklı bir şey söyledim mi? Hala neye yoruyorsunuz söylediklerimi? Bilim; Gördüğüne, Algıladığına, Araştırabildiğine inanır demedim mi hep? Hala neyi anlatmaya çalışıyorsunuz? Sırf yazmış olmak için mi yazdınız... Bunları ben defalarca anlatmadım mı? Bilim Algılamadığı, görmediği, bilmediği, hissetmediği için "İnançları Nitelemez, Niteleyemez..." demedim mi? "Tanrı"yı yok sayan "Materyalizm'dir... Ve tek Felsefe "Materyalizm" değildir... Diğer Felsefeler Bilim'i nasıl niteliyor ona bakın... Tanrı'yı nasıl niteliyor ona da bakın... Bilim'in sonuçlarını kullanarak "Tanrı Yoktur" yada "Vardır" diyen "Felsefeler"dir. Yani İnsanlardır... Kişilerdir... Bilgiyi Yorumlayan Kimselerdir... Yani Sizsiniz... Oysa Bilim'in amaçladığı şey, zaten maddece var olanı iyice açığa vurmaktır, yorumlamak Felsefenin işidir... Bilim Ölçer, Felsefeler Değerlendirir... Bunun özeti budur... Gidip zaten Materyalist olan kimseleri örnek vermemelisiniz... Kendiniz olmalısınız... Bilim'in Tanrı ile ilgili, Ruh ile ilgili tek bir araştırması dahi yoktur ve olamaz... Her Felsefeye "Bilimseldir" diyeceksiniz, Bilimsel Felsefelerin "Tanrı" anlayışlarını ortaya koyunca da "Onlar Tanrı İle Bağ Kurmaya Çalışıyor" diyeceksiniz ve reddeceksiniz, sonra da "Ahlakı" kendinize mal edip oturacaksınız... Ooldu... Başka? Daha ne kadar işinize geldiği gibi anlayacaksınız herşeyi? Oysa size Tanrı'yı ispatlamaya çalışmadım hiç bir zaman ve çalışamazdım... "Niye inanmıyorsunuz?" diye hesabını da sormadım ve soramazdım... İnançlarınızı yargılamadım hiç ve yargılayamazdım... Bilgilerinizi küçümsemedim ve küçümseyemezdim... Saygı duydum ve duymam gerekliydi... Siz ne yaptınız? Saygı duydunuz mu? Ben görmedim, göremedim... Metafizik ise sezgi yoluyla ortalığı karıştırmalar sonucunda inanır. Yani araştırmacı gazeteciyle, karıştırmacı gazeteci arasındaki fark gibi birşey.Kısaca bilimciler bilir inanır, metafizikçiler ise sezer inanır. Tıpkı Sezer İnanoğlu gibi. Yazık!!! Hala da göremiyorum... Kara Mizah... Türkçesi: "Gülerim Ağlanacak Halime..." diyorsun yani!!! Sayın boşig,Yukarda metafiziği hem size hemde diğer arkadaşlara anlattım. bence sizde bir an evvel şu metafizik olayını bırakıp kendinize başka bir hobi bulsanız iyi olur. Çünkü metafizik sizin dininize de aykırı. En azından birinden birini bırakmanız mutluluğunuz açısından daha iyi olacaktır. Zira dininize göre metafizik yapmak günahtır. İnanç bakımından sizin bir şablonunuz olması şarttır. şablonunuz ise kurandır. Siz eğer allaha inanıyorsanız, buna Kuran yoluyla inanmanız gerekir. Kuranın yarısına inanıyorum, yarısınada inanmıyorum olmaz. Kuran metafizikde yapar fizikde yapar bilimde yapar. Bunlar kuranın iddialarıdır. ve sizde Kurana inanıyorum diyorsanız, bilimede, metafiziğede Kuran yoluyla inanmanız gerekir. Yoksa günaha girersiniz, benden söylemesi, yinede siz bilirsiniz. Sizi anlıyorum, sıradan din inancı pek entellektüel olmuyor ama, öbür türlüsüde biraz tuaf oluyor. Aslında sizin yakın zamanda ateistliği de deneyeceğinizi sanıyorum ama bu forumda bu kadar çok din lehine yazdığınız için ateistliğinizi burada göstereceğinizi sanmıyorum. Bence emeklerinize yazık. Netten hiç çıkmadan, yüzlerce ileti göndererek büyük bir MetaNet gösteriyorsunuz ama, bu söylediklerimi bir kere düşünseniz iyi olur diye düşünüyorum. Sayın Evrensel, bence siz kibiriniz bir yana bırakın... Ben Metafizikçi değilim... Metafizik Bilim'e inanmaz... Ben inanırım... Kur'an tek başına değildir... Dediğiniz gibi İnanç "Metafizik Değildir" zaten... Anlamlandıramıyorsunuz... Tek bir kelimemi dahi anlamamışsınız... Şu yazınız çok boş ve mesnedsiz olmuş... Sadece yazmışsınız, o kadar... Yalnızca konuşmuş olmak için... "Burda Evrensel Var, Bakın Bakın Ahanda Burada Ya İşte Bakın..." demek için... Ben Ateistliği çoktan geçtim... Yeniden Ateist olursam hiç şaşmayın ki, göstermekten de utanmam... Ne olduğumdan utanacak bir insan değilimdir... Başka insanlar gibi "Sahtecilik"te oynamam... Dindarlara yada Ateistlere yaranmak gibi bir kaygımda yoktur... Ben sadece nasıl anlıyorsam, onu söylüyorum... Çokta söyledim; belki aklım ermiyor, belki yanlış anlıyorum, belki kafayı bile sıyırdım ama hissettiğim şeylere hissetmiyorum diyemem... İçimden geliyor, yadsısa mıydım? Bunu psikolojik bir takım açıklamalarla yordayacaksınız, biliyorum ama merak etmeyin Psikoloji ile ilgiliyim ve kavramları gayet iyi bildiğimi düşünüyorum... Ayrıca ben Metanet göstermiyorum, yazmaktan sıkılmam ve bildiklerimi yazma hoşuma gidiyor... Entellektüellik zerre kadar umrumda değil... Sizden yada Ateist arkadaşlardan cevap almak gibi bir kaygımda yok, kuruntumda yok... İsterseniz hiç cevap yazmayın, sizin güzel tercihinize kalmış... Yazdıklarımın hiç bir değeri de olmayabilir, benim için değerliler ve bu bana yeterli... Başkasının ne dediği de umrumda değil, çünkü bana onlar anlamlı kılmıyor dünyayı, ben kendim anlamlandırıyorum... Ben sadece inandıklarımı yazıyorum, size batabilir, bilmiyorum... Hep söyledim, kimsenin inanmasını beklemiyorum, kimsenin ciddiye almasını beklemiyorum, kimsenin benimsemesini beklemiyorum, kim ne der umursamıyorum... Ben nasıl anlıyorsam, neyden ne anlıyorsam onu yazıyorum... Yalnız şunu söylemek isterim, keşke sizde biraz daha Kendiniz olabilseydiniz... Böyle devam ederseniz ne ateist arkadaşlardan ve nede benden cevaplar alamayacaksınız bir haber vereyim dedim.Gerisi size kalmış. Saygılarımla. "Siz" yani "Ateistler"... "Biz" yani "İnançlılar"... İşte ben bu ayrımdan nefret ediyorum Sayın Evrensel... Bizi Biz yapan İnsan olmamız... Yok böyle Siz/Biz ayrımı... İnsansınız, İnsanız... Gruplaşmak mı? İnsanları Ayırmak mı İnançlı İnançsız diye? İslam'ın bu ayrımı yaptığını söylediniz değil mi? Siz yukarıda ne yaptınız Sayın Evrensel? Aynı ayrımı yapmadınız mı? Ateist arkadaşlar sizden izin mi alıyor yoksa yazmak için? Kimsenin yazması umrumda değil ancak siz mi izin veriyorsunuz yazacakları zaman? İbareniz "Gruplaşmanın" dik alası değil mi? "ÖnGörü" meselesindeki tartışmamızı da "Kişiselleştirdiğimi" iddia edip orada bırakmıştınız, oysa ben sizin Müslümanlara yaptığınız ithamların aynısını yaptığınızı göstermek istemiştim... Burada da muhtemelen aynısını yapcaksınız, kestirip atacaksınız... Cevap vermeniz umrumda değil ve vermeyin de zaten... Hayat felsefesini bir yana bırakın, Dünya Görüşünü bir yana bırakın, İnançlı olup olmamayı bir yana bırakın ve bunların çelişkilerini bir yana bırakın... Kimlik olarak çelişkide iseniz verecek net bir cevabınız pekte yok zaten... Çelişkileriniz tüm iletilerinizde açıktır... Merak ediyorum Sayın Evrensel, bu "Yalnız Kalmak" korkusu, yazdıklarınızın desteklenip desteklenmediğini aratışmaya, sorup soruşturmaya itiyor mu sizi? Anladığım kadarıyla Kitle Psikolojisine sahipsiniz, onaylanmanız gerekiyor mu? Hala Kendiniz olmadınız mı? Oysa görüyorsunuz, demiştik iletilerimde; "Beni Müslüman Olarak Değil, İnsan Olarak Tanımlayın"... Sizin için birşeyler feda edebilecek kaç İnançlı arkadaşınız var Sayın Evrensel... Beenim için çok şeylerini feda edebilecek ve uğurlarına çok şeylerimi verebileceğim bir çok Atest arkadaşım var; çünkü onlar İnsan... Yazınızı ağırda yazabilirdiniz sanıyorum, zira okunuştaki gidişat onu gösteriyor ama unuttuğunuz birşey var Sayın Evrensel, bu yazıyı okuyanda bir İnsan... Ben kırıcı olmam Sayın Evrensel, size bile değer veriyorum çünkü... Size kızmıyorum Sayın Evrensel... Aksine bu yazınız bir şeyler göstermeme neden olduysa ve kalıcı bir etki yaratırsa ne mutlu bana... Umarım ileride sizin ve size öykünenlerin tüm Önyargılarınızı ve Doğmalarınızı bir konuda göstermek için vaktim olur... Zira o kadar çok ki... (ki kişiliğe saldırı olarak algılamazsanız eğer) Herşeyden önce bir İnsansınız ve beni ne kadar ki İnancımla yargılasanızda, ben yine de sizi İnsan olarak seviyorum... Ben inandıklarımı ve anlamlandırdıklarımı savunmaktan başka bir şey yapmıyorum... Hazır bir Felsefe ve Din/İnanç üzerine yerleşmedim... Gördüm ve gördüklerimi anlamlı kıldım, başkabir Felsefenin anlamlı kılmasına ihtiyaç duymadım... Saygılarımla Sayın Evrensel... İnsan Olabilmek Dileğiyle... Yazının uzunluğundan dolayı rahatsız olan tüm arkadaşlarım kusuruma bakmasın... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 tespitlerimi çürütseydiniz daha yerinde olurdu... .............. Doğmatik olsaydım daha mı takdir toplayacaktım gözünüzde? Bilim dışı tüm görüşler dogmatiktir. Bilim felsefesi Tasavvuf'a inanıyorum ama Metafizikçi değilim. Bilim dışı tüm görüşler ruh kaynaklı olduğu için metafiziktir. Bilim felsefesi "İnsanlar Birbirlerini Din Yüzünden Öldürürler" dendi, açıklamaya çalıştım bir Tarihçi olarak ve Tarih Biliminin tespitlerine uygun olarak... "Savaşların nedeni Ekonomik ve Sosyal nedenlerdir, çıkarlardır" dedim, bunu Bilim söylüyor, ispatladım... Ama kıramadınız bu önyargınızı, hemde Bilim'i savunduğunuzu iddia ederek... Kalıplaşmışsınız... [/color] [/size] Emperyalizm ekonomik kavgaları haklı kılmak için sosyal bir sürtüşmeye dönüştürür. Din, mezhep ayrıcalığı (sosyal kimlik) buna çok müsaittir. Kılıf olarak birincildir. Bilim felsefesi "Din'in Bilimsel Olmadığını" söyledim, "Bilimsel veriler içermez" dedim... "İçerir" diyen Müslümanlara ve hatta ayetleri kanıtlamaya, yordamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu seferde bana karşı çıktınız... Niye? Çünkü işinize öyle geldi... "Yok yok Bilimde yapar, Fizikte yapar" dediniz... Yoksa bana da mı en baştan "Bu Adam Yanlış" diyerek yaklaşıyorsunuz? Bilimi kabullenmek te bir metafizikçi için bir kılıftır(savaşlar gibi). Bilimi, ruhsal (kurgu) dünyası ile örtüştürmeye çalışır. Bilim felsefesi "Bilim'in; Dini Algılamadığını, İncelemediğini, Ele Almadığını; Dinin Soyut Kavramlarını Umursamadığını" söyledim, Allah'ı Bilim ile açıklamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu sefer yine bana karşı çıktınız, sadece gülüyorum... Yaratıcıyı mantıkla izah etmeye çalışanlar da aynı hataya düşerler. Mantık kurmak madde kaynaklı olmadığında, kurgu ve hayaldir. Bilim felsefesi "Bilim'in; Dini Algılamadığını, İncelemediğini, Ele Almadığını; Dinin Soyut Kavramlarını Umursamadığını" söyledim, Allah'ı Bilim ile açıklamaya çalışan Müslümanlara karşı çıktığınız gibi, bu sefer yine bana karşı çıktınız, sadece gülüyorum... Metafizik felsefe bilimsel gelişmeyi engellemek için başka görünümlerde ortaya çıkar. Özünde yine ruhsaldır.(kurgu) Bilim felsefesi "İnanç Bireyseldir. Kerkes Tanrı'yı Farklı Algılar, Kimin Neye İnandığı Önemli Değil Bu Yüzden; Önemli Olan İnsan Olmak" dedim, buna da karşı çıktınız... Metafiziğin farklı görünümleri/tanımları ile bilim ilkelerine karşı olmayı, bilim dışı bir felsefe oluşturmayı "insanlık" olarak nitelemek yanlıştır. İnançların bireysel olduğu yanlıştır. Toplumsaldır.. Hükümleri ile toplumları olumsuz yönde etkilemektedir. Bilim felsefesi "Felsefe Bilimlerin Toplamıdır" dendi, aksini söylemedim, tek bir Fark olarak Felsefelerin bir "Tanrı" anlayışına değindiklerini (Var-Bilinemez-Yok) ortaya koydum, "Metafizik Hariç Diğer Felsefeler Bilimseldir" dendi, Bilimsel olan Felsefelerin (Agnostisizm, Panteizm, Deizm, Panenteizm) "Tanrı" (Var, Bilinemez, Maddenin Özüdür) anlayışlarını da ortaya koydum, bu sefer yine kabullenilmedi ve hatta bunlar geçiştirildi... Ama siz yine buna karşı çıktınız... Hemde Deizm'in Bilim'in Kilisenin hakimiyetinden özgürleşmesini sağladığını önceki yazılarımda ortaya koyduğum ve Deizm'in bu manada Bilim'e en çok katkısı olan Felsefe olduğunu belirttiğim halde... Deizm'de bir Tanrı mevcuttur, biliyorsunuz... Ama ne yazık ki, işinize geldiği gibi yani kalıbınıza sığdığı gibi algıladınız yine, sizden başka meşru görmediniz kimseyi... Adı "a" yada "b", açıklamaları maddesel olmayan her görüş metafizik ten kopamaz. Bilim felsefesi Siz ne yaptınız? Saygı duydunuz mu? Ben görmedim, göremedim... Saygı duymak= değer verme, benimseme, kabullenme, yüceltme. İnasanın yanlış bulduğu görüşe/değerlere saygı duyması, ilginç bir yorum.... "Siz" yani "Ateistler"... "Biz" yani "İnançlılar"... İşte ben bu ayrımdan nefret ediyorum Sayın Evrensel... Bizi Biz yapan İnsan olmamız... Yok böyle Siz/Biz ayrımı... İnsansınız, İnsanız... Gruplaşmak mı? İnsanları Ayırmak mı İnançlı İnançsız diye? İslam'ın bu ayrımı yaptığını söylediniz değil mi? Siz yukarıda ne yaptınız Sayın Evrensel? Aynı ayrımı yapmadınız mı? Ateist arkadaşlar sizden izin mi alıyor yoksa yazmak için? Kimsenin yazması umrumda değil ancak siz mi izin veriyorsunuz yazacakları zaman? İbareniz "Gruplaşmanın" dik alası değil mi? İnsanları guruplara ve sınıflara bölen maalesef emperyalizmdir. Sömürü zihniyettir. Bunu insani değerleri açığa çıkartarak pek kurnazca yapmaktadır. Doğru olan, emeryalizmin oyununa gelmeyip, insani değerlere, emperyalizme karşı olan dünya görüşüne (bilimsel görüş) sahip çıkmak. Vs. vs. vs........ Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Metafizik, metafizik, metafizik.Şimdi şu metafiziğin meta tag'larını takalım bakalım ne olacak? İlkönce şu meta neymiş ona bakalım; meta=üst , yani birşeyin üstü. Örneğin Metapilav=Pilav üstü , metadiz=Dizüstü , metamasa=Masa üstü , metagelmeyin=üstüme gelmeyin, metakalsın=üstü kalsın. Dolayısıyla metafizik=Fizik üstü. Yani fiziğin bir üstü, yani bilim üstü, yani doğa üstü. Bilimin üstü, üst katı 8 numara. Bu yüzden de metafizikçiler sinirle üst kattan tepinip bilim adamlarını rahatsız etmeye çalışırlar. Bilim sürekli gözle görülür birşeyler üretirken, bir yandanda bu metafizikçileri kendinden uzak tutmaya uğraşır. Metafizikçiler üst katta kendi aralarında metafizik yaparlar. Biri ona anlatır öbürüde ona. Genelde boş vakti boldur metafizikçilerin. Bu benim yorumum. Metafizikçiler için tabiki yorum farklı olacaktır. Ama metafizikçi olmayanlar için yorum aynen benimkine benzerdir. Örneğin şu adresteki 23 nolu cevaplamaya bakınız: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=metafizik Ne demiş? meta=***** fizik=tayyare . yani, selam söyle o yare. Bence emeklerinize yazık. Netten hiç çıkmadan, yüzlerce ileti göndererek büyük bir MetaNet gösteriyorsunuz ama, bu söylediklerimi bir kere düşünseniz iyi olur diye düşünüyorum. Böyle devam ederseniz ne ateist arkadaşlardan ve nede benden cevaplar alamayacaksınız bir haber vereyim dedim. Gerisi size kalmış. Saygılarımla. Böyle bir iletiyi herhangibir inançlı gönderseydi ve fiziki kuralları tanrılaştıranlar için ******** bahsetseydi ilk önce evrensel atlardı üstüne ama gel gör ki çok sayın evrensel o üstün espiri yeteneğiyle, ve engin bilgileriyle bizi nasıl aydınlatıyor... evrensel arkadaşım, doğa dostu arkadaşım sen bir yeteneksin bence bizimle harcanma... Ve sevgili güzel dostum bilimselci bu topici açarken böyle bir ileti bekliyor muydu, sanmıyorum... sevgili boşig arkadaşımın verdiği cevaplarda böyle bir üsluba hiç rastlamadım o kadar hümanist ki karşısında ki muhatabın niyetini kavramış olsada yine de "kendisine ve karşısındakine" olan saygısından ya da en azından bilime ve tartışmaya olan saygısından gayet düzgün ve akılcı cevaplar veriyor ama bu sanıyorum ki yetmiyor. Kalkıp düşüncesizlikle suçlanabiliyor. Diğer ateist arkadaşların adına da karar vermişsiniz sevgili evrensel siz basın sözcüsümüsünüz? (bende espiri yapayım dedim umarım kızmazsın) kal sağlıcakla Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Tolkien'in "Yüzüklerin Efendisi" serisinde ortaya koyduğu mitik temalar ile, diğer mitler arasında ne fark vardır biliyor musunuz? Aradaki fark şudur: İnsanlar Yüzüklerin Efendisi serisinde anlatılan mitik temalara kurgusal gözle bakmadıkları ve onlar ile gerçek hayatta bir bağ kurmadıkları sürece bu temalar mit olarak tanımlanamaz. Demek ki aradaki fark, bunlara inananların olup olmamasıymış. Eğer Muhammed'in ortaya koyduğu öğretilere de inanan birileri çıkmasaydı, bu öğretilerde ortaya konan ilahi varlıklar da birer kurgu olarak kalacaklardı. Gerçi her ne kadar o dönemde Hristiyanlar ve Museviler olsa da ve bunların inançları Muhammed'in anlattıkları ile benzerlik gösterse de, özellikleri bakımından diğer inançlardaki ruhani varlıklarla temelde farklılık gösterirler. Örneğin yahudilerin tanrısı ile İslam'ın tanrısı özellikleri bakımından aynı değildir. Şimdi buraya kadar anlattıklarımdan "din ile mitoloji aynı şeydir" demek istediğim anlamı çıkmasın. Temelde bunlar farklıdır. Ancak yadsınamayacak olan , dinlerin büyük oranda mitolojik temalar içerdiğidir. Şimdi bir örnekle devam etmek istiyorum... Eski Roma'da volkan konilerinin, tanrıları yenilmez kılan silahları yapan usta ve ateş tanrısı Vulcan'ın yer altındaki atölyesinin bacaları olduğuna inanılırdı. Şimdi Vulcan mitolojik bir varlıktır; ancak aynı zamanda da bir tanrıdır. Şimdi bırakalım İslam inancındaki ruhani varlıkları sorgulamayı, bir volkanbilimciye Roma mitolojisindeki Vulcan'ı soralım. Bize vereceği cevap ne olacaktır sizce? Eğer yalnızca bilim adamı kişiliği ile bir cevap verecek olsa, Vulcan'ın varlığını ya da yokluğunu tartışmayacak, ancak volkanların o dönem insanlarının zannettiğinden çok daha farklı bir yapısının olduğunu söyleyecektir. İşte bilim burada felsefe için bir araçtır. Volkanbilimcinin verdiği bilgilerden yola çıkarsak, aslında Vulcan diye bir varlık olmadığını, Vulcan'ın eski çağ insanlarının bilinmeyene karşı gösterdikleri bir yaklaşımın sonucu olduğunu kavrayabiliriz. Evet bilim bize Vulcan vardır ya da yoktur dememiştir. Ancak bilimin ortaya koyduğu veriler Vulcan diye bir varlık olamayacağını anlamamıza yetmiştir. Ancak Vulcan inancına sahip birisi size şöyle de diyebilir : "Yerçekirdek esas olarak demir ve nikelden oluşur (Bilimsel bir iddia. Şu an öyle olduğu sanılmaktadır). Vulcan'da demirci bir tanrıdır ve Etna yanardağı'nın altında, Dünya'nın merkezine yakın bir yerde demirci faaliyetini sürdürür. Yerçekirdeğin de kısmen demirden oluştuğunu bildiğimize göre, Vulcan'ın bulunması gereken en uygun yerin, bir yanardağın altı olduğu ortaya çıkar. Bilim Vulcan'ı yalanlamıyor, bilakis bunu doğruluyor" Diğer taraf da bilimsel verilerden yola çıkarak mitolojik bir varlığa delil sunmaya çalışabilir. Ama ne kadar inandırıcı olur? Şu an teist arkadaşlarımızın yaptığı da, tıpkı Vulcan'ı bilimsel verilerle doğrulamaya çalışan birinin durumu gibidir. Kendilerine göre bilim Vulcan'ı doğruluyordur. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.