Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Satılan ÜLKEMİN ve HALKIMIN geleceğidir !


UMUDA TÜRKÜ

Önerilen İletiler

:angry: Satılan ÜLKEMİN ve HALKIMIN geleceğidir

 

1980’lerle birlikte gündemimize giren “küreselleşme”, “yeni dünya düzeni”, “neoliberalizm” gibi bir dizi kavramlar ideolojik bir hegemonya mücadelesinin de başladığını işaret eder gibiydi. Öyle ya tarih, sınıfların mücadelesi ise ve tarihi de yazan hep egemenler ise gerçekleri maniple etmeleri, kavramları masumlaştırmaları da normaldi.

 

Bu masumluk yüklenmiş kavramlardan toplum olarak ilk “sempati” ile baktığımız sanırım “özelleştirme” kelimesiydi.

 

Özelleştirmelerin sonuçları yavaş yavaş meydana çıkarken, bu kelimenin hiç de sempatik olmadığı, masumluk yüklenmiş bu kavramın aslında kamu kaynaklarının talanı olduğu gibi söylemler de toplumda yaygınlaşıyordu. Oysa kelimenin etimolojisini incelemek zahmetine girişilse hiç de özelin güzel olduğunu düşünmeyecektik. “Özelleştirme, sözlüklere devlete ait taşınır ve taşınmazların teklif alma ya da ihale yoluyla satışını yapma anlamında girmiştir. Privatization (özelleştirme) Latince privo sözcüğünden türüyor .Bu da yoksun bırakmak anlamına geliyor. Yani bir şeyi özel kılmanın gerçek anlamı, diğer herkesi ondan yoksun bırakmak. İngilizce Fransızca anlamları da aynı.

 

Kapitalizm doğası gereği krizler üretip her defasında da bu krizleri aşarak sistemi yeniden üretmiştir. Tarih boyunca kapitalizm krizlerini, krizi meydana getiren dinamikleri yok ederek, sistemi yeniden üretmiş ve bir sonraki krize kadar devam etmiştir. Üretim araçlarının bireysel mülkiyeti ile üretimin kolektif karakteri arasındaki çelişki kapitalizmin bitmeyecek krizlerinin ana nedenidir..

 

 

Kapitalizm, en önemli devre-i krizlerinden biri olan 1929 ekonomik krizini “sosyal devlet” ve “refah toplumu” politikalarıyla aşmıştı. Keynesci ekonomik politikalar olarak da nitelendirilen bu politikalarla, eğitim, sağlık, ulaştırma, haberleşme, sosyal güvenlik sistemleri devletin görevleri arasına alınmıştır.

 

1970’li yıllara kadar devam eden Keynesyen politikalar, petrol krizine çözüm üretememiş ve reel sosyalizmin çözülmesiyle de yerini parasalcı-moneterist yaklaşıma ve neoliberal ekonomi politikalara bırakmıştır.

 

Bu yaklaşımla sosyal devlet ve refah toplumu anlayışı sona ermiş, devlet kamusal alandan çekilmeye başlamıştır. Reel sosyalizmin çöküşü bu politikaların daha bir fütursuzca uygulanmasını sağlamış öyle ki sosyalizmin çözüldüğü ülkelerde bile uygulamaya konulmuştur.

 

 

Bu politikaların Türkiye’ye yansıması ise 24 Ocak kararlarıyla başlamış 12 Eylül cuntası ile de oluşturulan ortamda derinleştirilerek günümüze kadar devam etmiştir.

 

Bugün ülkemizde kamunun yeniden tanımlanması amacıyla çıkarılan yasalardan AB’ye uyum adı altında çıkarılan tüm yasalar, sermayenin neoliberal politikalarını kapitalizmin kurumları olan, Dünya Bankası (DB), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Ticaret Örgütü (WTO-DTÖ) aracılığı ile uygulamaya koyduğu talanının yasal altlıklarıdır.

 

 

Küreselleşme ve neoliberal politikaların uygulanmasında ise liberalizasyon, özelleştirme ve kuralsızlaştırma önemli kavramlar olarak ortaya çıkmaktadır. Liberalizasyon, yani serbestleşme, sermayenin dünya üzerinde önünde hiçbir engel bulunmadan serbest dolaşmasıdır. Bugün kapitalist sistemde sermaye hareketlerinin önündeki en önemli engeller ulusal koruyucu yasalardır. Bu anlamda sistem çevre ülkelerde sermayenin serbestce dolaşımına engel tüm yasaları ortadan kaldırmakta ya da yeni yasal düzenlemelere başvurmaktadır. Bu düzenlemeleri borç sarmalı içindeki ülkelerin hükümetlerine yaptırtmak hiç de zor değildir. Sermayenin serbest dolaşımının önünde engel olarak görülen iç hukuk da uluslararası tahkim olarak adlandırılan hukukla çözümlenecektir.

 

Sermayenin serbest dolaşımının yanında sisteme entegre edilen ülkeler mal ve hizmetlerin de serbest dolaşımını sağlayacak yasal düzenlemeleri sağlamaktan sorumlu tutulmuşlar ve bu sorumluluk yapılan anlaşmalarla kayıt altına alınmıştır (MAİ MİGA). Bu anlaşmalar, Tarifeler ve Ticaret Genel Anlaşması (GATT) Hizmet ve Ticareti Genel Anlaşması (GATS) Fikri Mülkiyet Haklarıyla Bağlantılı Ticarete İlişkin Anlaşma (TRIPS) Ticaretle Bağlantılı Yatırım Tedbirleri Anlaşması’dır (TRIMS).

 

Bu anlaşmalara uygun davranışlar olup olmadığını denetleyen ve serbest mal ve hizmet ticaretini teşvik eden örgüt de 142 devletin üye olduğu (WTO) Dünya Ticaret Örgütüdür.

 

Kamu hizmetleri açısından en önemli anlaşma GATS anlaşması olup özellikle mesleki açıdan baktığımızda MİMARLIK VE MÜHENDİSLİK hizmetlerinin serbestleşmesi ya da serbest dolaşımının önündeki engellerin kaldırılması anlamına gelmektedir. GATS anlaşmasıyla, gündeme gelen kamu hizmetlerinden diğerleri ise telekomünikasyon, eğitim, sağlık, ulaşım, enerji ve bankacılık, turizmdir. Kamunun sunduğu bu hizmetler özelleştirilerek yurttaş pahalı hizmet alacak müşteri durumuna düşürülmüş ve kamu kaynakları çokuluslu şirketlerin kâr hırslarına terk edilmiştir.

 

Özelleştirme

 

Kamunun sunduğu eğitim, sağlık, haberleşme, enerji, ulaşım vb gibi hizmetlerin kâr amaçlı bir biçimde yeniden yapılandırılması ve sermayeye devrini esas alan ve neoliberal politikaların en önemli ayağı özelleştirmedir. Özelleştirme politikalarıyla devlet yukarıda belirtilen sektörlerden çekilerek sermayeye yer açmaktadır. Bunun sosyal alana yansıması ise daha çok işsizlik, toplumsal eşitsizlik, yoksulluk, çalışanların sosyal güvencelerinin ortadan kaldırılması, taşeronlaştırma ve sendikasızlaştırma şeklindedir.

 

 

Bugün ülkemizde haraç mezat satışa çıkarılan Seydişehir Alüminyum, Erdemir, Tüpraş, Telekom, TEKEL’i vb. yukarıda belirtilen politikalar ışığında düşündüğümüzde durumun ne kadar vahim olduğu da ortaya çıkıyor. Sadece Tüpraş ile ilgili olarak özelleştirme idaresine teklif veren şirketlerin kârlılığının Tüpraş’tan daha az olması sanırım her şeyi anlatıyor.

 

Geçen günlerde 305 milyon dolara satılan Seydişehir Alüminyum tesislerinin yanında bedava verilen mühendislik harikası Oymapınar Barajı ve 36 milyon tonluk boksit rezervlerinin bugünkü değeri milyar dolarlarla ifade edilmekte. Bugün Oymapınar Barajı’nın zemin etüdünü anılan miktarlarla yapılamıyacağı açıktır.

 

İstanbul’da Kadıköy yakasından Karaköy yakasına vapurla geçenler anımsar, yolcular arasında ortaya çıkan biri bir tarak alana yanında bir aynanın bedava olduğunu belirtir, yani batan geminin mallarıdır satılanlar… Bugün Seydişehir’de olan budur. Batan bir geminin olmasa da emperyalizme peşkeş çekilen bir ülkenin varlıklarıdır satılan tesisler.

 

Aymazlığın sınırı yoktur; ya Avrupa çelik üreten kuruluşlar arasında 5. olan ya da dünyada 12 olan ERDEMİR için ne demeli. Dünya çelik üreten devlerle yarışan bu kuruluşumuzla baş edemeyenler çareyi onu bünyesine katmakta bulmuşlardır. Bu sefer ülkemizin 3 stratejik limanı yani, İskenderun, Yarımca ve Ereğli limanları bedavadır… Sakın unutulduğu sanılmasın, ülkemiz demir rezervlerinin yüzde 76’sını oluşturan 14 demir yatağımız da satışın yanında bonus olarak verilmektedir…Oysa MTA Genel Müdürlüğü’nün son yıllarda yaptığı çalışmalarda bu 14 yatak arasında yer alan Hasançelebi yatağında Altın ve Bakırın da varlığı tespit edilmişken.

 

Sadece 3 yıllık kârı karşılığı özelleştirilmek istenen kuruluşumuz TÜPRAŞ, gündemde olan petrol yasası ile ilişkilendirildiğinde bu özelleştirmenin, önemli bir yeraltı kaynağımız olan petrol yataklarımızla birlikte entegre bir satış olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

Türkiye halkı, taammüden ülkenin doğal ve beşeri kaynaklarını satanları, emperyalist yağmaya ve talana göz yumanları, bilmektedir.

 

Halkın “kutsal değerleri!” adına linç kampanyasına girişenlere, kutsal değerler adına bir bardakta fırtına koparanlara sormak gerekiyor: ERDEMİR, TEKEL,TÜPRAŞ SEYDİŞEHİR, TELEKOM daha mı az kutsaldır?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yıllarca bütün kaynaklarını borç faiz ödemelerine ayıran, çalışan emekçisine, emeklisine, sağlığına, eğitimine bütçe ayırmaktan yoksunlaşmış, bütün iktisadi politikalarını borçlandığı IMF’nin belirlemekte olduğu, dış politikası bu kuruluşun hakim durumundaki ABD’nin belirlediği ülke böylesi bir tablodan nasıl övünç duyabilir ki?

 

Türkiye’ye “övgüde” bulunan IMF, Arjantin ve Brezilya’yı örnek almasını önlemek için “siz onlara bakmayın, iyi yoldasınız devam edin” imasında bulunarak, fırsatlar ülkesi olma görevini sürdürmesini telkin etmektedir. Tekelci sermaye için fırsatlar ülkesi haline getirilmek istenen Türkiye, elindeki bütün Kamu İktisadi Teşekkülleri’ni (KİT) yağmalamakta, sosyal güvenlik sistemini değiştirmekte vergi indirimlerini sürdürerek bu bağlılığını kanıtlamaktadır!

 

Peki Türkiye IMF’ye olan borcunu erken kapatabilir mi? Erken kapatmak bir yana, bu bağlılığını sürdüreceğini kanıtlamak ve yeni borç almak için IMF’ye mektup üzerine mektup vermektedir. 24 Kasım 2005 tarihli mektup, bu derin bağlılığı sürdürüleceğine kanıttır. Bu mektupta verilen taahhütler bildik ve endişe verici. Bir paragrafı şöyle; “2006 bütçe hedeflerine ulaşılması önemli ölçüde sosyal güvenlik sistemi açığının kontrol altına alınmasına bağlıdır. (…) Sağlık harcamalarının kontrol altına alınmasının, sağlıklı bir bütçe pozisyonun korunması açısından anahtar öneme sahip olduğu bilinmektedir…”

 

Görüldüğü gibi kendi halkını sağlık hakkından yoksunlaştıracak kadar kararlı olan siyasi “ikitidar”, IMF’ye bağlılığın derecesini de göstermektedir. Bütçenin ve kaynakların yetmemesini, sosyal güvenlik harcamalarına bağlarken, bütçenin yaklaşık yarısını faiz ödemelerine ayrılmasına hiç değinilmemektedir.

 

Krueger’in övgüsünü almak, ülke çıkarından ve halkın sağlık hakkından daha mı önemli? İşbirliğini sürdürenler için önemli olacak ki, sosyal güvenlik sistemi IMF’nin talepleri doğrultusunda değiştirilmek istenmektedir.

 

Arjantin ve Brezilya’nın gösterdiği bu tutumu, IMF’ye teslim olmuş işbirlikçilerin örnek almasını beklemek safdillik olur. Ancak bu ülkenin emekçileri, işçileri, işsizleri, köylüleri, onurlu aydınları örnek alarak tepkilerini ortaya koyabilirler.

 

Seçim tartışmalarının yaşandığı şu günlerde bu tablonun bir kez daha değerlendirilmesi, halktan ve emekten yana mücadeleci bir platformun oluşturulması ile IMF ve onun işbirlikçisi hükümetlerden kurtulmak mümkün olacaktır.

 

YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ VE GERÇEKTEN DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.