Misafir şevval Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 31 Ekim , 2005 seni seviyordum/ Sana uzak kentlerden birinde, Zamanın bir yerinde, Seni ve senli günleri anımsattı, Akşam güneşi. Onca zamanın üstünde Eskimeyen bir düşüncesin şimdi İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri? Seni seviyordum ve senin haberin yoktu. Saçlarını izliyordum uzaktan, Kalağının arkasına düşmüş ve burnun Herkesten başkaydı işte. Güldüğün zaman yukarıya bakardın. Yukarı kalkan başın Ve gülen gözlerin vardı, Ne güzeldiler. Sen bilmiyordun, Ben seni seviyordum. Kalbime sığmıyordum aklımdan geçenler. Duvarlara, vitrin camlara, kaldırımlara çarpıyordu. Geri dönüyordu çoğalarak. Senin sesini duyduğum masalarda erteliyordum her şeyi, Her şeyi erteleyişim oluyordun. Mevsimler değişiyordu Ve büyüyorduk. Dönemler geçiyor, Köprüler göze alıyor Ve bazen tekin olmayan suların üzerinden atlıyorduk. Cesurduk... Ufuk çizgisi maviydi, Gün batımı hep turuncu Ve kırmızıydı bütün karanfiller. Ben seni seviyordum, Sen bilmiyordun. Sevinmelerim oluyordun ara sıra, Sen hiç bilmiyordun. Sonra herhangi biri oldun. Bütün sevinçlerim bittikten sonra Yağmurlar yağdı serin haziran akşamları... Derken bir gün uzaktan gördüm seni. Saçların bana inat, Başın her şeye meydan okuyarak. İşte yine aynı... Kalbimi acıttın. Her zamanki gibi. Değiştik sanıyordum. Ve sen yine bilmiyordun. Şimdi bunları anlatsa sana birileri Kim bilir? Ya da boş ver... iclal AYDIN/ Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ karçiçeği_m Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 YAĞMUR Yağmur yağıyor. Mutfak camındayım. Nasıl üşüdüğümü bilemezsin. Menekşelerim çiçek vermiyor artık anne. Söylediğin gibi hep dibinden su verdim ama… Şimdi telefon açsam sana, sesini duymak da yetmiyor ki. Hep aynı cümleler; “Babamlar nasıl, ilacını aldın mı?” Nedenini bilmediğim bir ağlamak var içimde. Bir yerlere sığdıramıyorum yüreğimi. Bazen mutfakta dalıp giderdin yemek yaparken, tahta kaşıkla tencerenin başında öylece ne düşünürdün acaba? Özlemek çok fena anne. Anlamak seni; daha da fena… Omuzlarım ağrıyarak uyanıyorum sabahları. Benim kızımın omuzlarımı ovmasına daha çok var. Gittikçe sana mı benziyorum ben, ya da “Annenin kaderi kıza” dedikleri doğru mu? “Baban eskitir her şeyi kızım” demiştin bir kez, anlamamışım meğer, eskiyormuş anneciğim. Omzunu ovacak kalmıyormuş meğer aynı evin içinde. Şimdi duysan bunları ne üzülürsün; mutsuz mu kızım diye, çoktan kendinden vazgeçmiş bir sesle. Mutsuz değilim de anne, yağmura ve mutfağımdaki kedere çare bulamıyorum. Evimi topluyor, toz alıyor, patlıcan kızartıyor, televizyon seyrediyor, akşam çalan kapıyı açıyorum, açtığımı gören olmuyor. Pişirdiğim yeniyor da, güzel olmuş denmiyor. Çay demleniyor, demleniyor, demleniyor… Kederim mutfağımın her yerine yerleşiyor. Ah nasıl eskiyor her şey anne, nasıl eskiyor. Eskilerimi de atmaya kıyamıyorum. Seni çok özlüyorum. Bana yasakladığın bahçeler, sana da mı uzaktı hep? Gidemeyişine ağladın mı sende? Ne zaman eskiyor sevgiler? Ödenen bedellerin acısı geçince mi? İşte böyle, kalbimde bir acı. Şarkılar seni söyler. İclal AYDIN Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 SEVMEK BİR STANDART KÜMESTİR "Oysa kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek diğerlerinden. Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık olur. Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini çeken. Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası: Kahkahası, durgunluğu, düşünce biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği veyahut çocuksuluğu hoşuna gitmeye başlar... Derken kokusunu keşfeder. Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever... Evet, o asla başkaları gibi değildir. Bu yüzden "erkeğin sevdiği" kadın olur. Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden sevmeye başlar kadın erkeği. Sevilmenin tadını da alır erkek böylece... Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten... Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi... Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz. Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder... Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar. Başlangıçta erkek için de hoş bir durumdur bu. Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe. Muhtemel bir savaş alanından ne kadar da uzak görünmektedir o konforlu ilişki başlangıçta. "Seni çok seviyorum" diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle çıkıp gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili karşısında "sevmeyi" abartır kadın. Adamın gardırobunu düzenleyerek başlar işe; sonra beynini, yıllık plânını, arkadaş ilişkilerini düzenleme isteğiyle devam eder... Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkar gibi erkeğin telefon defterinde de bir temizliğe girişme isteğiyle dolup taşar... Çünkü bu arada karşılıklı tavizler verilmiştir. Erkek o sıra dışı güzellikten rahatsızlık duymaya başlamıştır. En azından saç renginin daha "normal", tırnak boyasının kırmızı olmamasını, mümkünse pantolonların bol, eteklerin uzun olmasını ister. Mesai saatlerine, iş yeri başarılarına, bazı dul ve bekâr kız arkadaşlara, eski dostluklara, geleceğe dair kişisel plânlara gıcık olmaktadır. Kısa küskünlükler, uzun suskunluklara dönüşür... Uzun suskunluklar küçük arızaların büyümesine sebep olur. "Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir bozukluk var" sorusu hep havadadır artık. Beraberlik standart bir kümese dönüşür. İki taraf da birbirlerinin güzel, farklı, olağanüstü her özelliğini yolup atmak ve bu standart kümeste iki büklüm yaşamak için dövüşmeye başlar. Dövüşürler, didişirler ve kümesin tellerinde bir delik açabilen dışarı kaçar... Sonrası ise hepinizin bildiği hikâye... Sevmenin bir zamanı, stili ve standardı yok. Artık biliyorum! Bence çıkarılıp bırakılmış bütün renkli tüyleri, taşları yeniden takıp takıştırıp, sıra dışı delilikler yaşamanın zamanıdır... Bir daha kimsenin hayatını ele geçirmeye kalkmadan sevmeyi öğrenmenin ve de... iclal aydın" Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2005 SEVMEK BİR STANDART KÜMESTİR "Oysa kadını kendisine sıra dışı gelen güzelliği yüzünden ayırır erkek diğerlerinden. Bir şekilde başkası gibi değildir ve bu yüzden ona âşık olur. Burnu, göz kapakları, elleri, dişleri ya da belki ten rengidir ilgisini çeken. Sonra kişisel özelliklerine takılır kafası: Kahkahası, durgunluğu, düşünce biçimi, becerisi ya da beceriksizliği, dişiliği veyahut çocuksuluğu hoşuna gitmeye başlar... Derken kokusunu keşfeder. Banyodan yeni çıkmış ıslak halini, sabah uykudan kalktığında gülen şiş gözlerini, makyajsız cildini, ojesiz tırnaklarını sever... Evet, o asla başkaları gibi değildir. Bu yüzden "erkeğin sevdiği" kadın olur. Sonra kendisine gösterilen minicik, küçücük güzel şeyler yüzünden sevmeye başlar kadın erkeği. Sevilmenin tadını da alır erkek böylece... Sevdiği tarafından sevilmek gibisi yoktur zaten... Ama sevilmeye, çok sevilmeye başlayınca tuhaflaşır insan bünyesi... Her ruh çok sevilmeyi kaldıramaz. Ve kadın sevmeye başladı mı, kendini kaybeder... Sevdiği erkeğin hayatını ele geçirmeye başlar. Başlangıçta erkek için de hoş bir durumdur bu. Üstünü başını toparlayan, evini çekip çeviren, önüne düzenli olarak yemekler koyan, kusursuz bir huzur sunan kadının bu sahiplenmesi muhteşem gelir erkeğe. Muhtemel bir savaş alanından ne kadar da uzak görünmektedir o konforlu ilişki başlangıçta. "Seni çok seviyorum" diyen, hastayken ateşine bakan, bir demet çiçekle çıkıp gelen, gün içinde arayıp soran erkeğin bu ekonomik sevme stili karşısında "sevmeyi" abartır kadın. Adamın gardırobunu düzenleyerek başlar işe; sonra beynini, yıllık plânını, arkadaş ilişkilerini düzenleme isteğiyle devam eder... Mutfakta birikmiş bulaşıkları yıkar gibi erkeğin telefon defterinde de bir temizliğe girişme isteğiyle dolup taşar... Çünkü bu arada karşılıklı tavizler verilmiştir. Erkek o sıra dışı güzellikten rahatsızlık duymaya başlamıştır. En azından saç renginin daha "normal", tırnak boyasının kırmızı olmamasını, mümkünse pantolonların bol, eteklerin uzun olmasını ister. Mesai saatlerine, iş yeri başarılarına, bazı dul ve bekâr kız arkadaşlara, eski dostluklara, geleceğe dair kişisel plânlara gıcık olmaktadır. Kısa küskünlükler, uzun suskunluklara dönüşür... Uzun suskunluklar küçük arızaların büyümesine sebep olur. "Neden herkes sıradan bir huzur yaşarken bu ilişkide sıra dışı bir bozukluk var" sorusu hep havadadır artık. Beraberlik standart bir kümese dönüşür. İki taraf da birbirlerinin güzel, farklı, olağanüstü her özelliğini yolup atmak ve bu standart kümeste iki büklüm yaşamak için dövüşmeye başlar. Dövüşürler, didişirler ve kümesin tellerinde bir delik açabilen dışarı kaçar... Sonrası ise hepinizin bildiği hikâye... Sevmenin bir zamanı, stili ve standardı yok. Artık biliyorum! Bence çıkarılıp bırakılmış bütün renkli tüyleri, taşları yeniden takıp takıştırıp, sıra dışı delilikler yaşamanın zamanıdır... Bir daha kimsenin hayatını ele geçirmeye kalkmadan sevmeyi öğrenmenin ve de... iclal aydın" Ah Şu Kadınlar ..... Her sıkıntıya katlanan ,tüm yükü omuzlayan ama bir eksiklik olduğunda,birsuçlu arandığında hemen gözden çıkarılan kadınlar.Bu kadar itip kakmalar olmasaydı neler yapabilirlerdi diyede merak ediyor insan. Kolay Gelsin Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 7 Kasım , 2005 uçak, babama selam söyle… karlı bir akşamdı ankara’da, son kez el ele yürümüştük. bitmesin istediğim yola, kısacık beraberliğimizin bütün anılarını sığdırmıştık. ‘‘yazarsın bana,’’ demiştin. ‘‘ben de yazarım sana sık sık.’’ ağlıyordum… sen görmeyesin diye kaldırmıyordum başımı. elimi daha sıkı tuttun. anlıyordun, bu ayrılığa dayanmıyordu kalbim. ‘‘Öğrettiğim çiçek adlarını unutma,’’ dedin. ‘‘kelebekleri kitap arasında kurutma. sık sık fotoğraf çektir, yolla bana. kitaplarım sana emanet. İncitme kimseyi, kin büyütme kalbinde. beni bekle…’’ yol bitti. gidiyordun artık. gittin. sokakta gördüklerimi, filmlerdeki aktörleri sen sandım bir süre. kin büyütmedim kalbimde, söz vermiştim sana diye, kitaplarını okudum, kelebeklere dokunmadım. Öğrendiğim çiçek adlarına yenilerini ekledim. en çok fesleğeni, çoban heybesini, akşamsefasını sevdim. seni beklerken çok şey öğrendim. yolunu gözlediğim, sevdiğim ilk adam… nasılsa bulacaktır seni diye, her görüşümde aynı güçle seslendim. ‘‘uçak babama selam söyle!’’ beni kötü rüyalardan uyandıran, sevdiğim ilk adam… bir bilsen, seni nasıl özledim… kar yağıyor şimdi. otuz yaşım bitti. kitapların bende, kelebek gibi kar taneleri. kendi yolumda yürürken hiç unutmadım o cümleyi… selamını aldım babacığım. kin büyütmedim kalbimde. küçük kızının gözleri hala senin çiçeklerinde… uçak, babama selam söyle… Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Misafir şevval Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Paylaş Gönderi tarihi: 22 Aralık , 2005 Ne Olacak Halim Sen bu satırları okurken ben cok uzaklarda olacağım... Böyle başlardı bütün bildiğimiz mektuplar, Biliyormusun? Bu ikimizin hikayesi, Şu anda nerdesin, ne yapmaktasın; Bildiğim yerlerdemisin yoksa hiç görmediğim bir evin penceresinde mi, Sevdiklerin özlemi sardımı nicedir kalbini, Pişman mısın başlamadıkların için, iç cekiyorsundur şimdi Düşünüpte yazmadığın yazıpta yollamadığın mektupları saklıyormusun hala, Kafanda hep aynı cümle biliyorum ne olacak halim, Ah, biriktirdiğimiz bütün hevesler nasılda hızla tükendiler. En çok kimi özledin, en çok neyi bekledin? Şimdi düşlediklerimin neresindesin... Dedim ya. Bu ikimizin hikayesi... Islandımız bütün yağmurları, dudak kanatan kalpli sızı aşklarımızı, Bizi buluşturan kaldırımları, İşte bütün bunları bütün bunları yazıyorum. Ben unutmadım diye Hatırlıyormusun sonunu değiştirmediğimiz filmleri Hayatın gerceğidir sandığımız kabullenilmiş yenikliği Bir ağızdan söylediğimiz en kahraman cenkliği, Büyürken vazgectiklerimizi yada vazgeçittirdikleri seyleri, Ne Olacak Halim... Çabuk mu büyüdük dersin Biliyorum.. NE Olacak Halim... Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir. Neleri bırakmış olacağım birde, Ne aşkları Ne başlangıçları Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi. Biliyormusun... Tek sorum var kendimle şimdi Ahhh Ne Olacak Şimdi Halim.... İCLAL AYDIN Alıntı Yoruma sekme Diğer sitelerde paylaş Daha Fazla Paylaşım Siteleri
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.