Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

IRAK’DA İNSANLAR KUŞLAR GİBİ ÖLÜRKEN…


VAKANA

Önerilen İletiler

IRAK’DA İNSANLAR KUŞLAR GİBİ ÖLÜRKEN…

 

ÂŞK OLSUN SANA BAĞDAT!

 

Merhameti, şefkati, insan canını unuttuk gitti. Ruhumuz,

 

“popstar”larda gezinen bezgin bir zebanidir artık...

 

 

 

Irak’ta tecavüz edilen kadınların korkusuyla uyanıyorum her sabah, Saddam’ın napalm bombalarıyla tutuşan Kürtlerin türküleriyle yanıyor içim ve hapishanelerde kokuşmaya bırakılan asiler kadar inatla büyüyor anlımdaki sebat!..

Bağdat, Bağdat, Bağdat!!!

 

Bombalar yağıyor, “Binbir gece Masalları”nın üzerine. Leyla ile Mecnun, Hayyam ile Nesimi, Hallacı Mansur ile İbn Arabi gelip oturuyor her gün, her saat kuşlar gibi ölen Bağdatlı kardeşlerin donuk gözlerine.

 

Doğu, yaralı âşık …

Şiir miydi, felsefe miydi, bilgelik ve kutsal söz müydü, neydi Doğu?

Allahım neydi bizi bu Doğuya yabancılaştıran? Bizi buhurlar, sisler arasında bir orta doğu rüyasına sokan?

Oryantalizm bu mudur? Doğuya dandik bir filmin platosu olarak bakan göz bu muydu? Savaşları, ölümü, diktatörleri borsa endeksiyle yasallaştıran şey bunu mu müjdelemişti!

İşte Amerikalılar! İşte Avrupa!...

Kahramanlarım, firavunlarım, efendilerim benim…

Kokmuş hayvanlara kültür götürmeye meraklı “Kibir”, petrol için yalan söyleyen hırsız ve aşağılanmış ırkları öldüre, öldüre eğitmeye kararlı “Müfredat”!

Kibirli bir müfredat. Arka sıralardan parmak kaldıran “yoksul çocuklara” haddini bildiren bir sadizim! Zalim. Zalimin, yeni başlayanlar için hızlandırılmış kan kursu…

 

Ne kimlik kaldı ne bir şey…

Peki neden ben, dünyanın her yerindeki mazlumlara “oh be” dedirten bir ayaklanmayla kurulan, güneşli bir ülkenin çocuğu olarak yılların içinden, kendi kimliğimi bile tanımlayamadan geçtim?

Peki neden ben, kendi yurduna bir Holivud platosundan bakan set işçisi olmayı seçtim.

Yönetmene özenerek! Yönetmenin dedikodusunu yaparak ve yönetmeni arka sokaklarda taklit ederek ve onun kadar ahmak, onun kadar faşist olmaya çalışarak ve yönetmen filmden kovar diye de korkarak ve korkudan gittikçe daha çok yalakalaşarak, yalamalaşarak ve parçalanarak ve psikopatlaşarak ve…

Onun içindir, herhalde bilemiyorum, bu vurdumduymazlığım. Orada, hemen yanı başımda infilak eden, paramparça olan hayatlara duyduğum bu akıl almaz iki yüzlü katılık.

Bir zamanlar kendi ülkemin doğusunda olan bitene nasıl kapadıysam gözümü, şimdi de Doğulu kadınlara yapılan işkencelerin fotoğraflarıyla ayaklanıyor içimdeki nekrofili…

Türk ili, Türk ili, Türk ili…

Kalbi nasır tutmuş tilkiler cenneti. Yüreği kilitlenmiş köşeyi dönücülerin, aldatmayı ahlak edinmiş kurnaz tacirlerin cenneti.

Türk ili!...

Dar kafalı çekişmelerin, dedikodunun, karalamanın, ayağını kaydırmanın, yumruğu tepesine indirmenin, derin şiddetin ili.

Ah canımın içinin ili! Türk ili…

Seni gidi “abaza” ego! Seni gidi yarık depresyon! Şizofreninin önde gideni seni!...

 

Simge, neyin simgesi?

Ah! Ağrıyor elimde kalan son vicdan. Ah, dünya Bağdat’tan bağırıyor bana: “Yuh olsun sana! Yuh olsun senin o gardırop insanlığına!...”

Ne zaman düştüm bu duruma?...

Kimim ben? 1930’ların sararmış gazetelerinden sırıtan burnu büyük bir ahmak karikatürü müyüm? Esmerliğinden utanan ve çocukları sarışın olsun diye yırtınan zavallı bir zibidi mi? Gittikçe kanser renginde Beyazlayan bir Michael Jackson? Deterjan müptelası deli bir ev kadını?... Kimim ben?...

Bir tarafım “Popstar”larda, “Türkstar”larda, “Akademi Türkiye”lerde, bir tarafım “deep blue”larda, Cengiz Abaz(a)oğullarında…

Ülkemin kızları, oğlanları geçiyor televizyondan. Çocukluğumun Liselerarası Müzik, Tiyatro yarışmalarının eğlencesi sarıyor ülkeyi. Küflenmiş sözde starlardan kafayı yeme raddelerine gelmiş insanlar, genç şarkıcıların sallapatiliğinde samimiyeti buluyor, heyecanla taraf oluyorlar. Bir bakıyorsun Bayhan’ı Deniz Seki ve şürekasına karşı patlatıyorlar. Bir bakıyorsun Simge’yi, Türkstar’da havalara uçuruyorlar.

En zenciler dipten geliyor, etrafı paramparça ediyorlar. Her tarafta böyle bu! Bütün yarışmalarda yeraltından notlar uçuşuyor havada. Dip patlıyor. Mütevazı, olgun, ezik, terbiyeli amma tehlikeli.

Kiminin cinayeti var kemiksiz, kiminin protesto krallarından bir amcası! Kimi yanık sesiyle yaşlanmış, kimi Türkiye gibi tombiş!

Ama beyazlar; sağlık dergilerinden doğmuş oldukları için,

- bunların anaları da mankendi çünkü-, evet, zencileri sevmiyor, esmerleri itekliyor, şişmanları dürtüyor, parlak olmayanları reddediyorlar. Çünkü imaj zedelenmemeli. Çünkü, Türkiye sarışındır, beyazdır, parlaktır, zayıftır, sizin gibi giyinir, suç işlemez, çişini söyler, altını bağlar…

Deniz Seki bunu temsil ediyor orada, burada Ercan Saatçi sinirleniyor onun yerine. Sen, diyorlar Simge’ye, hem şişmansın herkesten, hem de bize arka bahçeye gömdüğümüz cinayetlerimizi hatırlatıyorsun!

Kafasına çatal bıçak atarak, üstüne bir onuncu yıl marşı söyleyerek, arkasından dedikodular, karalamalar yazarak linç ettiğimizin, Ahmet Kaya’nın nasıl yakını olursun? Nasıl oldu da sağ bıraktık seni? Affeder mi bizi Kuyucu Murat Paşa atamız? Asi şairlerin kellelerinden saraylar yapmış bir eğilimin ahfadıyız çünkü biz!

Pes diyor insan! Pes! Nedir bu öfke, nedir bu parayı, pulu bulmuş insanlardaki bitmez kin!

Astıkları Deniz Gezmiş’lere hala dişlerini gıcırdatıyor, asilere, devrimcilere, romantik solculara, eşitlikçi şairlere, özgürlükçü yazarlara kızıyorlar. Ahmet Kaya’ya, bu sisteme itirazı olanların yedi göbek sülalesine kan davası sürdürüyorlar.

Oysa diğerleri barışmak istiyor be kardeşim. Devlete danışman olmayan asiler, kendi halinde dervişler, evlerinin kapısına “bismillahirrahmanirrahim mal biriktirmek günahtır” yazan kalenderler, televizyona, süre giden bu pop gericiliğe anlamak için tecessüsle bakıp, oradan bir ışık, bir bal çıkarmaya çalışan aydınlar barışmak istiyorlar herkesle.

Ama yok! İşkenceciliği, baskıcılığı tescil edilmiş bir zihniyet saçlarını sarıya boyatarak içindeki usturayı bilemeye devam ediyor. İkide bir usturasını açıp gösteriyor bize.

Irkçılar, ırkçılar, ırkçılar…

Pastörize Solcuları teslim aldılar doymadılar. Hepimizi istiyorlar. Bütün halkı istiyorlar. Ama, tek tip, ama “hazır ol”da istiyorlar herkesi.

Olmuyor tabii…

“Pili bitmiş televizyon mongolları” muamelesi gören halk, tırak diye zencilere oy veriyor, şırak diye tokat içinde bırakıyor medya prenslerini, prenseslerini.

Bir zamanlar “Vitamin” grubunun, Silivri’de, küçük bir otelin havuz başında, “tamburamın telleri, öptüm bütün kelleri” diye bağıran huysuz çocuğu, “sakıncalılar” listesi tutmaya devam ediyor kolesterol jürilerinde.

Onun listesi, onun yerine benim içimi karartıyor. “Kafama sıkayım gideyim” diyorum…

Bu sefer de Abaz(a)oğluna yakalanıyorum. Bütün elektronik aygıtlardan onun adı söyleniyor. Modernleşmenin yüzü deniyor. Deniz, özgürlük, Batı, matı deniyor. Sonunda defile görkemle açılıyor.

(Defile mi dedim? Pardon, strip-defile diyecektim.)

Gariban mankenlerin tümü “Playboy”a aynı işi yapsalar zengin olacaklarken, podyumda üç kuruşa göstermedik yerlerini bırakmıyorlar, 70’lerin Türk Seks filmlerine “parça” oluyorlar. Çırılçıplak, tüllerle dolaşınca modern ve Batılı bir “gösteri” oluyorlar. Modayla, tasarımla, yaratıcılık ve kutsal “terzilik” zanaatıyla hiçbir ilgisi olmayan bir mastürbasyon oluyorlar.

O da bir hizmet de… Nedir bu?

 

Estetik? Özgürlük? Sanat?..

Akademi Türkiye’de kasıklarına kadar soyulan kızların endişesi nedir? İnsanın çıplaklığını kutsayan bir zevk kültüründen gelmeme rağmen midemdeki bulantı neden? Yaşlandık mı? Muhafazakar mı olduk? Gizli andropozların dine dönüş hezeyanlarında mıyız? Bu kadar hormon kafa yapıp kendimizi kör mü olduk olan bitene? Neler oluyor bize?...

En büyük Türk’ün sporcu, en büyük yıldızın klonlanmış popçu, en büyük gazetecinin rüşvetçi olduğu bir düzlemde, huysuz. uyumsuz ve uygunsuz bir hasede mi düştük yoksa?

Irak’ta olan biten yalnız biz hastalıklı muhaliflerin mi canını acıtıyor sadece? Birkaç milyon Arap ölsün, birkaç milyon Müslüman kızarsın, medyalar ***** olsun ne çıkar, diyen “Uluslararası Tikiler”in akılcılığı karşısında yerimiz, bu toplumun hurdalıkları mıdır gerçekten?

Ama o zaman Mevlana’yı da, Yunus Emre’yi de, Ömer Hayyam’ı da, Geylani’yi, Mustafa Kemal’i, Aziz Nesin’i, Yaşar Kemal’i, Aşık Veysel’i, insan aşkıyla yanan, insan aşkından kainat aşkına yürüyen aşıkları da atın hurdalıklara…

Aşkı da atın…

Aşkı. Taze et peşine düşen neo-kasapların bittiği yerde başlayan aşkı da atmak gerek ama…

 

Aşk o zaman, her yerde aşk!

Gerçek aşk, ya da düz söylemeyle aşk, uzatmaya gerek yok, biz biliyoruz, bütün kainata duyulan aşktır. Bütün yaratılana, olan bitene, kurda, börttü böceğe, bu büyük Mucizeye duyulan aşk. Yunus Emrelerin, Mevlanaların hikayesi budur.

Sufi bunu söyler. Bunun için tanrının kendini gösterdiği cemale, insana aşık olur. Çünkü insan büyük mucizenin ispatıdır. Öyle olmalıdır. Çünkü sen kendini bildiğin ölçüde kainatı bilirsin. Çünkü, sen buna ister Allah de, ister varlık, onun bir tecellisisin. Madde de sana bunu söyler, ruh da. Tamamlanmış, aşkla yürüyen bir insanı hayal eden batılı ütopyalarla; sufinin kamil insanı aynı sofraya oturur bu Anadolu’da, onun için. Bilen insan onun için, aynı kadehten, varoluşun zevkine kaldırılan şarabı içer. Şarkı hep aynıdır: “İnsan mucizedir, insan mucizedir, insana selam olsun. Aşk imanım olsun.”

Tamamlanmak aşkla dolmaktır işte. “Yaratılana aşığız yaratandan ötürü. Ve kendini bilen aşkı da bilir…”

Böyle konuşmuş ders kitaplarına sıkıştırdığımız büyük dehalar. İktidar peşinde sersem olmuş züppelerin kibrine inat, yoksulla, zenciyle, köleyle, mecnunla, yani itilmişlerle ve kakılmışlarla birlikte söylemişler sözlerini.

Bu zamanlara yakın, bir deli bilge vardı, belki unutmuşsunuzdur, adı Can Yücel’di. Romantik bir ideal için ölüme atlayanların en yakışıklısına, Deniz Gezmiş’e şöyle seslenmişti o:

“acıyorsam sana anam avradım olsun ama sana aşk olsun çocuk, aşk olsun!”…

Eurovision yarışmasında bile kendi dilinden, kendi halinden utanmış bir halkın ıstırabıyla; Doğunun büyük felsefelerine kendini “âşık” etmiş bir çırağın coşkusuyla; ben de, kendime Bağdat’ı soruyorum. Bağdat’ı!…

Ve Bağdat’ın yoksul isyancılarına tedbirsiz iman ediyorum:

Size AŞK olsun be kardeşler, AŞK olsun!...

 

cem sancar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Estetik? Özgürlük? Sanat?..

Akademi Türkiye’de kasıklarına kadar soyulan kızların endişesi nedir? İnsanın çıplaklığını kutsayan bir zevk kültüründen gelmeme rağmen midemdeki bulantı neden? Yaşlandık mı? Muhafazakar mı olduk? Gizli andropozların dine dönüş hezeyanlarında mıyız? Bu kadar hormon kafa yapıp kendimizi kör mü olduk olan bitene? Neler oluyor bize?...

En büyük Türk’ün sporcu, en büyük yıldızın klonlanmış popçu, en büyük gazetecinin rüşvetçi olduğu bir düzlemde, huysuz. uyumsuz ve uygunsuz bir hasede mi düştük yoksa?

Irak’ta olan biten yalnız biz hastalıklı muhaliflerin mi canını acıtıyor sadece? Birkaç milyon Arap ölsün, birkaç milyon Müslüman kızarsın, medyalar ***** olsun ne çıkar, diyen “Uluslararası Tikiler”in akılcılığı karşısında yerimiz, bu toplumun hurdalıkları mıdır gerçekten?

Ama o zaman Mevlana’yı da, Yunus Emre’yi de, Ömer Hayyam’ı da, Geylani’yi, Mustafa Kemal’i, Aziz Nesin’i, Yaşar Kemal’i, Aşık Veysel’i, insan aşkıyla yanan, insan aşkından kainat aşkına yürüyen aşıkları da atın hurdalıklara…

Aşkı da atın…

Aşkı. Taze et peşine düşen neo-kasapların bittiği yerde başlayan aşkı da atmak gerek ama…

 

 

:clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Zaten çok az kalmıştı aklımız fikrimiz.Helal olsun ya sana vakana onu da benden aldınız.

Nasıl içim karardı.

kelimelerin ahengi midir yoksa kafalarımızı koparıp içindekilerden karışık bir devinim çorbası mıdır bilemedim ki?

Ellerimi başıma koyacaktım ki baktım onu vakana almış.İnsan önceden söyler değil mi?

Artık senin yazılarını nasıl okuyacağım.?

Sevgili marti_name senin kafa hala duruyor mu bir bakıver. :)

Düşüncene sağlık vakana :clover::clover::clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.