Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Yine Dağdır Dağ

 

I

Fırlatmıştım kalbimi uzağa, en uzağa

denk gelir de rastlar diye bir yıldıza;

yanılıp susturdum ağrımın çağrısını

çağrımın köhnemiş ağrısını

ve “aldırma! ” dedim oğlum,

yine dağ’dır dağ…

 

Yine dağ’dır dağ!

Konup göçen kurdun kuşun rağmına

ayazda da, güneşte de

yine dağ...

 

Yazılırken

ayrılık

şehrin küskün ağaçlarına;

yazılırken

kederlerin pasına,

bazen şarap tadına,

aşkların büyülü şarkısına,

ihanetin hiç dinmeyen yasına

ve bir ömür bakılırken

üç saniyede çekilen fotoğraflara,

“aldırma! ” dedim, yumruğum vurup omzuma:

Yine dağ’dır dağ,

ezberinde kaç mavzerin masalı,

kaç kurşunun, kaç çığlığın hüsranı?

Yine dağ…

 

Yeter ki düşürme yüzünü kahrın inzivasına;

bak, bir yüzü kararırken dünyanın,

şafak söküyor öbür yanında...

 

 

Dağsın, dağ!

Bırak acemi kuşlar konsun sınanmış heybetine;

aşağıda iklimlere yenik ovalar,

yanmış ve yanılmış hayatlar…

Burada yatıyorsun, burada…

Vakur, kırgın

ve dağ!

 

II

Yazılırken

ayrılık

şehrin küskün ağaçlarına;

burada yatıyorum,

bir aşkla öldüm,

bir aşka öldüm,

aşktım ben, öldüm!

Dağa

ve aşka gömüldüm...

 

Lakin ölü dağlara kim yanar?

Burada yatıyorum, burada…

Uzaklarda beni evli bir kadın anar;

O kadın, mağlup ve zamana mahçup;

dağa bakıyor

daha bakıyor

akıp geçen yılların şaşkın sarhoşluğunda

 

O beni anar, o anar;

efkârı geceyi yarar

da sorarım:-Nasıldır evli bir kadını ölü bir dağın sevmesi?

“Ey dağ, o da bir şey mi” dedi:

“Ne zordur ölü bir dağla rüyada sevişmesi...”

 

Yanılıp susturduğum ağrımın çağrısını,

çağrımın köhnemiş ağrısını;

Yine dağ mı dağ?

 

IV

Yazılırken

ayrılık

kederlerin pasına,

ölü dağlar rüyalarla sevişir

sökülürken düşlerin de çadırları

neye yarar mezarlıklarda çigan?

 

Sussam artık yıllarca, bin yıllarca,

ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam

sussam, yitsem artık bu aşka koşturmasam!

Mezarlıklarda çigan... Mezarlıklarda çigan..

V

Yazılırken

ayrılık

aşkların büyülü şarkısına

alnım kar, başım duman, kirpiklerim çiğ,

burada yatıyorum, burada!

 

Uzaklardan o kadın gülümsüyor

kalbi buruk anılarda...

“kal” diyorum yamacında;

yenilme-sen,

düşürme-sen yüzünü kahrın inzivasına...

 

VI

Yazılırken

ayrılık

ihanetin hiç dinmeyen yasına

burada yatıyorum, burada!

Ellerime benzeyen eller, gözlerime benzeyen gözler

ve aşkıma benzemeyen aşkların arasında…

 

Burada yatıyorum boylu boyunca

bakarak naçar bir aşkın büyüyen yarasına...

 

VII

Sussam artık yıllarca, bin yıllarca,

ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam;

ölsem, yitsem ben artık bu aşka koşturmasam…

Kuraklığım arttıkça sulardan uzaklaşsam;

sonra yangınımın alazından kül çalsam,

toplayıp o külleri kalbime bin yıllarca ağlasam...

 

Sussam yıllarca, bin yıllarca

hasret kalsam uzak, uzun sulara

yine, yine yumruğum vurup omzuma

“aldırma oğlum! ” desem:

“Sermayen âşık değil, aşk olsun...”

Ve yeniden kendimi bağışlasam o aşka…

 

Yine dağ, yine dağ!

Toplayıp kendimi bağışladım bir aşka...

 

Yılmaz Odabaşı

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sus Söyleme

 

Sus söyleme

Bir şey söyleme artık

Sus söyleme

Her şey gereksiz artık

Bana düşen dönüp de gitmek

Sonunda elimde kalan

Bir avuç hüzün ve keder

 

Yeter yeter söyleme artık

Kelimeler kanatır yarayı

Gözlerin anlatıyor

Mutlu aşk yoktur

 

Oysa ben sana neler adamıştım

İçli şarkılar, kırık ezgiler

Yüreğimden süzülüp gelen

Bırakıp gittin beni

Bir gün yollarda

 

Yeter yeter söyleme artık

Kelimeler kanatır yarayı

Gözlerin anlatıyor

Mutlu aşk yoktur

Sus söyleme her şey ortada artık

 

Zülfü Livaneli

Gönderi tarihi:

Makiler

 

bir an önce görülsün diye akdeniz

toroslarda agaçlar

hep çocuk kalır

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim

 

Şimdi git..

Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik..

Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik..

Sen git..

Ben gelemem bu yürekle..

Ya da kal..

Eylül yağmurlarını bekle..

 

Seni yağmurdan sonra seveceğim..

Saçlarıma ak düşmemiş halimle..

Sen yaşlardayken..

Onsekizimde, yirmimde..

Seni yağmurdan sonra seveceğim..

Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle..

Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle..

Seni yağmurdan sonra seveceğim..

Aşksız geçen onca yılı yakacağım..

Sevda alevinde kendi ellerimle...

 

Şimdi git..

Say ki, seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik..

Say ki, oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı..

Ve sevdadan hiç söz etmedik..

Say ki, hiç gülmedik..

Aynı şeyleri sevmedik..

Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik..

Seni yağmurdan sonra seveceğim..

Kimse bilmeyecek, herkesten gizleyeceğim..

Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada..

Seninle gökkuşağının altından geçeceğim..

Seni yağmurdan sonra seveceğim..

Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim..

Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak..

Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim..

Ben seni yağmurdan sonra seveceğim..

Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim.....

 

Uğur Arslan

Gönderi tarihi:

Yine de Seviyorum

 

sevmek acı sevmek acı...gözlerin ah..ne mazi kaldı ne fani...hayatın tamamı acı..sevmek benim işim...yine de seviyorumn seni yinede büyüyor göz bebeklerim..işte sevmek benim işim..işte sen işte ahh

 

Nazım Hikmet Ran

Gönderi tarihi:

Bu Aşk Burada Biter

 

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim

Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim

Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

 

Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir

Solarken albümlerde çocuklar ve askerler

Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner

Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir

 

Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler

Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı!

Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı

Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler

 

Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim

Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver

Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim

Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider

 

Ataol Behramoğlu

Gönderi tarihi:

Altı

 

Geçen gün görüşe gelenlerin isimleri okunurken hoparlörde,

Otobüs Terminalleri düştü aklıma;

Aynı çatlak ses, aynı nalça ağız:

Adana'dan İstanbul istikametine gitmekte olan

Gazanfer Bilge Turizm Otobüsü Yolcuları

Otobüsünüz hareket etmek üzeredir...

A, baktım, şaka maka derken, daldırıp gidiyorum

İstanbul istikametine!..

Tıp! Tıh! Tıh! Tıh! Tıh!

S...mışım ben böyle 1930 model ranzayla çıkılan

İstanbul seyahatinin içine!

 

Can Yücel

Gönderi tarihi:

Ankarada

 

I

 

Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman

Kale'ye rast vaktinde çıkılırdı

Gariptir, Sezenlerdeki hanende

Çekip gitti Sarguttan bir ay önce

 

 

II

 

Posta caddesi, Taşhan, Kar**** ve diğerleri

Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara'da

Belki bundandı Cemal Süreya'nın Kızılay'da

Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması

 

Ahmet Telli

Gönderi tarihi:

Aşklar Mı - 2

 

Biten bir aşk için

Söylenecek söz şu olmalı:

- Güzeldi yine de

 

Ahmet Telli

Gönderi tarihi:

Dr. CHE

 

Dünya böylesine güzel

olur muydu yine

diplomasını çerçeveleyip

para kazanma derdine

düşseydi Dr. Che

yüreğini dağlara asmak yerine

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

I

 

düşen bir yaprağa bağladım hayatımı

olsun artık diyorum ne olacaksa

paralı bir asker miyim neyim

ekleyip duruyorum sabahları akşamlara

ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor

gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta

aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim

nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim

hem de mayhoş elma tadında.

 

sorma,

elim kırılsın bir daha

dokunursam güneşe.

 

II

 

kendimi de koysam ayağımın altına

yine de yetişemiyorum ey aşk,

omzunun hizasına.

çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu

ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle.

budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin

nereye konsam geri sayım başlıyor

kurcalıyor beni bir çırağın elleri

ah, unufak olsam ve desem ki

ağzın tat görmesin hayat

kandırdın beni.

 

sorma,

üstü açık araba

dünya dediğin.

 

III

 

kılpayı kaçırılmış bir şeyin

bıraktığı ardında

neyse oyum ben.

yaralı serçe, benim için dua et:

gök bir kayalık gibi şimdi üstümde

dr şükrü öncüoğlu’ndan üç ayda bir reçete.

 

sorma,

yangın sönseydi suyla

denizler her akşam böyle yanmazdı.

 

IV

 

acıyan bir şeyim ben buradan çok uzaklarda,

ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla

çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması

bir yastık arıyorum kuş seslerinden

mühim değil sonrası.

 

sorma,

siliniyor her şey, hatta uçurtma

takılıp kalıyor göğe.

 

V

 

yakar top oynayan melekler gördüm güneşle

ve büyük çiftçiler, dağları biçen

yolundaydı her şey ben bile yolundaydım

ama

kıyıya vardığımda kendimi unuttuğumu anladım

karşı kıyıda.

 

sorma,

kaldım altında

devirince kitabı.

 

VI

 

şiirler söyledim belki duyarsın diye

çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin

sana seslendim durdum bu küçük odadan

acımı duy, sensin pusulam benim

ki dünya

silinmiş bir harita

gibi yabancı bana.

 

sorma

usulca uzandığında

bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran.

 

 

İbrahim Tenekeci

Gönderi tarihi:

Eskil sokaklarında anıların

dolaşıyorum, öksüz bir çocuk gibi

yüreğimde kırık bir dal sızısı

ve soluk ürpertisi bir yaprağın

 

 

bir dost izi arıyorum, kirlenmemiş bir bakış

çocukluğumun ince sızısından kalma

alıp götürmek için uzak bir kıyıya

 

 

uzak dağ doruklarına bakıyorum

daha uyanmamış sabah

bahar ve yaz uyanmamış

ah… güz yağmurları iniyor, acılar ve ihanetler üstüne

çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim

kimsesiz bir kış sokağında

 

 

ah ! gülen gözleri menekşelerin , munzur bakışlı ceren

geçtiğim tüm kıyılara, kırık gözyaşlarımı bırakıyorum

ince duygularımı

toplasam avuçlarım kanar

 

 

bütün sevinçlere geç kalmış, yorgun ve yaralı bir yolcuyum

heybemde türküleri unutulmuş bir şafağın yalnızlığı

bütün istasyonlara gözyaşı yağdırıyorum

 

 

Biliyorum kirlenmiş hiç bir bakışta, yer yok bana

bu yüzdendir ceylanlara küsmüşlüğüm

yeni bir gül yaprağı bulup sarmak için yaramı

çekip gidiyorum buralardan içimdeki ölüleri çiğneyerek

kalbimdeki mahşere

 

 

acılarını içine gömen bir denizim ben

dalgınlığımda saklarım dalgalarımı

biliyorum bu düş sığmaz kirlenmiş sokaklara

bu sevda sığmaz

bakmayın gözlerime

nereye saklanır yüreğimdeki incinmişlikler

bahar gelince, esince yel, akınca dağların seli

 

 

paranın sevgiye ihanetini gördüm

insanın önünde diz çöküp ibadetini

dünler harabe yarınlar umut değil

hüznün neresinden dönsem, kırgınım

 

 

öpmeye uzandığım bütün dudaklar frengili

 

alıntı

Gönderi tarihi:

çok güzel şiirlerle tanışıyorum sayenizde..teşekkürler arkadaşlar.. :clover:

 

Yaşayamadığım bir şeysin sen, elinden tutup sokağa

çıkamadığım

Kış günü bir avuç kar süremediğim yüzüne

Otlar ve çiy damlalarıyla sevişemediğim

Kımıldatmayan bir bakış, bir söz

Tam söylenecekken açıp kapıyı

Karanlık ağzımı ışıklandıran, yakan fotoğrafları

yaşayamadığım bir şeysin sen

elinden tutup sokağa çıkamadığım..

 

Yaşayamadığım bir şeyşin sen, kokular dağıtıp

Kendine yeni adlar yakıştıran

Beynimde cıva damlacığı, şehvetin sinir telleriyle

Dokuyan kazaklarımı, göz çukurlarımı aşkın

Tılsımlı gövdesiyle ovan

Yastıkta bir yumak saç

Boynu kıvrılıp ölmüş güvercin, dokunamadığım

Şeylersin sen, bitiremediğim...

 

b.pirhasan

Gönderi tarihi:

"İşte gidiyorum bir şey demeden

arkamı dönmeden şikayet etmeden

hiç bir şey almadan bir şey vermeden

yol ayrılmış görmeden gidiyorum"

 

işte gittin sessiz bensiz bir iklime

geride kalana bakmadan ve söylenmeden suçlulara

hiç bir şey yaşamadan yaşatmadan belki de

yol ayrılmış göremedim gidiyordun

 

"ne küslük var ne pişmanlık kalbimde

yürüyorum sanki senin yanında

sesin uzaklaşır her bir adımda

ayak izim kalmadan gidiyorum"

 

bin sözün var binlerce kalp üstüne

dinliyorum sanki seninle söylerken

gölgen uzaklaştı bir faciayla

izin sözlerinde geliyorum

 

"geldiğinde kalbim de kırılmadı

gönül kuşu şarkıdan yorulmadı

bana kimse sen gibi sarılmadı

ışığımız sönmeden gidiyorum"

 

gittiğinde kalbimiz hep yanıktı

gönül kuşun kanserdi kanatları kırıldı

bize sen gibi kimse hoşçakal demedi

ışığın sönmez geliyorum.

 

b.pirhasan

Gönderi tarihi:

Bırakalım bugün güçlü gergin sözleri

Yoruldu beynim, tenim, gözlerim

Aşka sözcük aramaktan yoruldu

Yordu beni içimin düşmanı

Çitim aşıldı az önce, kapım kırıldı

Bozuldu evim

Bırakalım yiğitlik türkülerini

Tek mektupların değsin elime

Tek senin soluğun

Sarsın beni sustursun

Şu uğursuz bando sesini

 

Adın tılsımdı

Elimden tutan biricik

Yinelendikçe en güzel günlerim

Gelir yanıma, halam kızları

Manda sütü, iplik olta, dereboyu

Çalsın darbuka, göbekler, gülücükler

Açılırdı bütün kilitler adınla

 

Yalnız sana yazmakla dayandım

Dağların, toprağın uğultusuna

Buzlu karanlık, tanınmaz bakışlar

İçimde yer kaymaları

Seninle uyandım gün ortası, koşarken

Sanaydı gülümsediğim

Sesini duydum, adımı kıpırdadı

Dudakların, bitti sürgün günlerim

 

Övgü sözleri kalsın

Yol bittikçe yenik

Yolcuyum ben

Sana dönmüştü yüzüm

Sayım sayıldı, günüm doldu

Bir bilet, sallanır durur

Elimin ucunda

Teşekkür sana, ömrümün bir yanını

Okşadın, canımı yaktın

Yolcu ettin..

 

b.pirhasan

Gönderi tarihi:

Yeni Zalimler

.

Yeniden yayginlasiyor insan avi

bugün Brezilya'da,

köle tacirlerinin soguk açgözlülügü

evinde hissediyor kendini orada:

Wall Street'de emrettiler

domuzsu uydularina

dislerinizi geçirin

halkin yaralarina diye,

ve sonra basladi av

 

Sili'de, Brezilya'da,

tüccarlarin ve cellatlarin yerle bir ettigi

Amerika'mizda.

 

Geçecegim yolu sakladi halkim,

elleriyle örttü siirlerimi,

kurtardi beni ölümden,

ve Prestes'in bir kez daha

gaddarlara vurdugu Brezilya'da

yolu kapatiyor

halkin sayisiz kapisi.

 

Brezilya, keske saklasaydin

senin üzüntüye deger liderini,

Brezilya, keske sen yarin

O'nun anisi adina toplamak zorunda kalmasaydin

her bir lifi yapmak için O'nun resmini

yükseltmek için o sert kayada

disinda yüreginin ortasinin

biraksaydin da sürseydi

hâlâ ulasabilecegin özgürlügün keyfini

ey Brezilya.

 

'Los libertadores'den - 'Canto General'

Türkçeye çeviren: Ismail Aksoy.

.

Pablo Neruda

Gönderi tarihi:

Gözyaşı

 

Odunsuz bir sobanın

yanında titreyen

çocuğu görse yağmur

gözyaşlarını odaya

tavanarasındaki delikten

usulca bırakır

 

Sunay Akın

Gönderi tarihi:

Buğulu Atlas

 

“Bir şiirde, bir satır saklayabilir başka bir satırı

Nasıl ki bir kavşakta bir tren belki örter bir treni

...

Aşkta, başka bir sitem saklayabilir bir sitem

ve küçük bir serzenişte, koskoca bir şikayet gizlidir belki

Bir adaletsizlik bir başkasını saklayabilir-bir sömürgeci bir başkasını

Bangır bangır bir kırmızı üniforma bir tane, bir tane daha! ”

-Kenneth Koch-

 

Göğünde aç kartalların, atmacaların yarıştığı tenha

bir atlastan geldim…

Kıyamda, kıyamette namluların kuytu dağlarla öpüştüğü

bir atlastan.

 

Yılları, yolları, yaşları yok

gurbet yüzlü adamlardan,

sur diplerinde bıçaklanan aşklardan…

 

Yaşamı hiç bilmeden ölümü ezberleyen,

badem gözlü, sıtmalı çocuklardan;

yazgısı uçurum çocuklardan...

 

Zarif Dicle’de ve asi Fırat’ta,

sıska keleklerde, kıl çadırlarda

güneşe sataşan adamlardan.

 

 

Mendillerde, halaylarda

gülüşleri kundaklanan hayatlardan;

yazgısı uçurum hayatlardan...

 

Darmadağın yılları hüzne satılmış,

burunları hızmalı, şarkıları figan,

doğurgan ve mübarek kadınlardan;

yazgısı uçurum kadınlardan...

 

Orada şarkılara akar katran,

akar kan...

Orada ihlâl ve iflah olmaz vata

 

 

Tarih susarken günahları,

bıçak sırtında yaşanmış o ah’ları

ve aysız karanlıkları dağ başlarında.

 

Nicesi aylaklığa bağışlanmış, sefil;

ölüme, açlığa sebil.

Kiminin ergen bıyıklarında aşk taslakları.

 

Ya kederiydik kendimizin,

ya bir halkın kaderi;

ya şakağı ya şafağı bir halkın

namlular çarmıhında!

 

Çünkü yok satıyorsa hayat,

çok satıyordur erk, çok tüfek;

Yok satıyorsa nehirlerimizde şafağın ilk ışıkları,

çok satıyordur şiddet, nefret, aşiret.

 

İşte sürüldü şarjöre mermi, indi emniyet,

katıldı otuz bine bir daha

yağmurlu bir sokakta delik deşik bir ceset.

 

Yaşasaydı kendinin kederi olacaktı,

yaşasaydı belki bir gün torunlarıyla

dolunaylı gecelerde yıldızlar sayacaktı…

 

Kenger toplarken ellerine diken batan çocuklar,

bilmezlerdi gözleri bağlanıp kurşunlanan bir aşkın

hazin bir ünlem bırakacağını hayata.

Bilmezlerdi bütün melodramların yalan olduğunu

çekirdek çitlenen eski yazlık sinemalarda.

 

Onlar hâlâ gülümsüyorlar buğulu bir atlastan.

Anıları damlıyor fotoğraflardan...

 

 

 

Biz de geçtik o dağlanan ağıtlardan.

Biz de göçtük kirden, pasaktan, hıncın ışıltısından.

Yakılmış köylerden, kesilmiş kulaklardan,

o kanlı ayinlerden, perişan ormanlardan;

biz de geçtik o murdar hayatlardan…

 

Herkes gidecek elbet bu yavşak zamanlardan;

bu kan revan, bu iğfâl akşamlardan…

 

/V e a n t o l s u n k i,

h i ç b i r k u r ş u n, h i ç b i r ç e l i k,

h i ç b i r t o p r a k v e h i ç b i r v a t a n,

d a h a k u t s a l d e ğ i l d i r i n s a n d a n! /

 

Yılmaz Odabaşı

Gönderi tarihi:

5 Kasım 1945

 

Çiçekli badem ağaçlarını unut.

Değmez,

bu bahiste

geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı.

Islak saclarını güneşte kurut:

olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın

nemli, ağır kızıltılar...

Sevgilim,

mevsim

sonbahar...

 

Nazım Hikmet Ran

Gönderi tarihi:

Kurtulamazsın

 

-35 yaşıma-

 

Önce sesini,

sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında;

bu kent de tükürdü aşklarına…

Kal orada,

artık hiçbir şeyden kurtulamazsın!

Islanmışsın bir kere oğlum,

yaş gününde

kuruyamazsın...

 

Yılmaz Odabaşı

Gönderi tarihi:

Kırk Yaşın Eşiğinde Bir Şiir

 

Küçük heyecanlara paydos

Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım

Çünkü güneş kardeşim

Bir ırmakla şevişmekteyim

 

Bana artık dingin olmak

Bana yalınlık yaraşır

İçimde şiirin güzelliği

Yaşamak sevinciyle yarışır

 

Güzeller güzeli ömrüm

Sana gitgide sevdalanıştayım

Nice emeklerle dokunmuş

Bir ince, bir nazlı nakıştayım

 

Küçük tasalara, tutkulara paydos

Çünkü evrenle aynı yaştayım

Başsız sonsuz doyumsuz

Bir başdöndürücü akıştayım.

 

Ataol Behramoğlu

Gönderi tarihi:

GECEDE AYAK SESLERİ

 

 

Her zaman

Ayak seslerini duyarız gecede yaklaşan,

Ve kapı sırra kadem basar odamızdan,

Her zaman,

Bulutlar gibi süzülüp giden.

 

Her gece yatağından

Senin mavi gölgen mi onu uzaklara götüren?

Senin gözlerin ülkelerdir ve ayak sesleri geliyor,

Sardı bedenimi kolların

Ayak sesleri, ayak sesleri

Ah Şahrazad

Gölgeler niçin kurtuluşumu resmeder?

Gelir ayak sesleri girmez içeri.

Bir ağaç ol,

Görebileyim gölgeni.

Bir ay ol,

Görebileyim gölgeni.

Bir hançer ol,

Görebileyim gölgeni gölgemde,

Küller içinde bir gül.

Her zaman,

Ayak seslerini duyarım gecede yaklaşan,

Ve sen yerim olursun sürgündeki,

Zindanım olursun.

Öldürmeye çalış beni

İlk ve son olsun

Yaklaşan ayak seslerinle

Öldürme beni.

 

 

 

Mahmud DERVİŞ

 

 

Çeviren : Tâvus HÜSÂMEDDİN

Gönderi tarihi:

Üstümüze kapanıyor dünya

Son boğaza gelene değin

Ve koparıyoruz uzuvlarımızı, geçebilmek için.

Unufak ediyor bizi dünya

Tanesi olaydık bi’,

Ölebileydik ve doğabileydik yeniden.

Anamız olaydı dünya,

Sevecen davranaydı bize.

Resim olaydık kayalarda

Düşlerimize, taşımak için ayna diye.

Gördük yüzlerini, savuracakların,

Çocuklarımızı, penceresinden bu son barınağın.

Aynalar asacak yıldızımız.

Nereye gitmeliyiz son sınırdan sonra?

Ner’de uyumalı bitkiler, son soluklarından sonra?

Kızıl buharla yazacağız adlarımızı.

Keseceğiz elini şarkının, etimizle bitecek olan.

Öleceğiz burada, burada son boğazda.

Burada ve burada yetiştirecek kanımız, bir zeytin ağacını.

 

Mahmut Derviş / Üstümüze Kapanıyor Dünya

Çeviren: Ulaş Başar Gezgin

Gönderi tarihi:

AHMED ZAATAR*

 

 

Kekikten ve karamış taştan

O eller için

Bu çığlık

Unutulmuş ve yapayalnız

Ahmed için.

Gelip geçen bulutlar

Yurtsuz ve yabancı koydu beni

Ve yalnız dağlar cesaret ediyor

Beni bağrına basmaya

Kıraç bir toprakta.

Doğuyorum yine o eski yaralardan

Sokuluyorum toprağa

Bütün ayrıntılarını görünceye dek

Doğuyorum yine

Denizin taştığı yıl

Kül olmuş kentlerden

Kendimi yapayalnız bulduğum.

 

Ahmed'di o deniz

Kurşunlar arasından köpük köpük

Bir kamptı öfkeyle büyüyen

Yağan kekikti üstümüze

Ve savaşçılara

Ellerine ayaklarına baktı Ahmed

Unutulmuş trenlerin

Anılarıyla büyüyen

Kimsenin karşılamadığı

Kimsenin el sallamadığı

Yaseminlerle.

Ayakta dikildi yapayalnız

Kendini dinlediği gecelerde

Hakkın hasretini çekerek

Yirmi yıl

Yirmi yıl o yer senin bu yer benim

Dolaştı bir kimliği sora sora

Yalnız yanardağların yanıtladığı.

 

Ben Arap Ahmet'im

Dedi

Ben kurşunlar

Ben portakallar

Ve düşler.

Benim çadırımdır Tel Zaatar

Anayurt benim

Sürüp giden o yolculuk anayurda

Doğu'dan ta Batı'ya

Bilendi bütün kılıçlar

Ahmed tanımaya başlarken

Ellerini ayaklarını

Süzülen bir yıldız gibi

Bakıp bakıp Hayfa' ya.

Ahmed'di seçilen kurban

Kentler asfalt organlarını

Bırakıp arkalarında

Düştüler peşine Ahmed'in

Öldürmek için.

Doğu'dan ta Batı'ya

Cenaze törenini hazırlıyorlardı.

Giyotinlerden giyotin beğenip.

 

Ben Arap Ahmed

Gelsin kuşatmacılar!

Benim kal'am gövdem

Gelsin kuşatmacılar!

Ateş hattıyım ben

Kuşatacağım onları

Çünkü göğsüm

Sığınaktır halkıma

Gelsin kuşatma!

 

Uzanmış suyun karşısına

Küçük ayrıntılar arasında geziniyorum

Derken dağılmaya başlıyorlar

Akşamla birlikte

Yitiyorum

Uzaklardan gelen

Çıngırak seslerinin içinde.

Kanayan yerlerimden

Anlıyorum yaşadığımı.

 

Ayak bastığım her yol

Kaçınıyor benden

Kaçıyor

Gönül verdiğim her kent

Ceketimi fırlatıyor bana.

 

Şiirlere sığınıyorum

Düşlere

Anlıyorum çok geçmeden

Düşlerime kadar girmiş bıçaklar.

Bir mum yakıyorum

Kapanmayan yaramdan.

Bu gece

Bütün çakıl taşları soluyor

 

Ve damarlı.

Uzaklardaki güzel karım

Sessizliğin senin

Eritti bu ölgün geceyi

Banklar ve ağaçlar

Donup kaldı gölgende.

Hatırla beni

Kendimi unutmadan önce.

O kayalar mektubumdur

Yeryüzüne.

Yükseleceğim

Meyve küfelerinden

Denizden

Yükseleceğim yoksulun şarkısından

Onların şarkısından:

Yaşayacağız!

Yaşayacağız! diyen.

 

Kekikten ve taştan Ahmed

Yükseleceksin

Hayır! diyerek

Derinden esvap yapacak

Kırlardan gelen köylüler

Zalimleri ortadan kaldırmaya.

Bir çiçek olacak yumruğun

Bir bomba

Her gün hayır! demek için kalkan.

Kılıçlardan kesik kesik gövden

Yeniden yapılacak

Doğacak güneşlerden

Ve dalgalarla nikâhlanacak

Giyotin altında

Hayır! diyeceksin

Hayır!

 

Akan kanımda öleceksen

Yeniden doğmak için

Un çuvallarından.

Geleceğiz ses vermek için sesine

Bizi çağırdığın zaman

Ve ölümün çehresi

Yitip gidecek sözlerimizden.

Eli ölümün

Savurup atacak bizi

Yalın bir yurda doğru

Yasemin bir düşün beklediği.

 

Kuşlar bana bıraktı şarkılarını

Ve ben koştum

Yürek atışına tarlaların.

Kanımın derinliklerine in

Derinliklerine in

Derinliklerine ekmeğin

Yalın bir yurdumuz olsun

Yasemin bir düşün beklediği.

Her günkü Ahmed

Saf ve Basit Ahmed

Nasıl kaldırdın ayrılıkları

Meyveyle taş arasında

Kurşunla geyik?

Arap Ahmed, diren!

Kuşatma altında gezeceğiz

Ulaşıncaya dek kıyısına

Ekmeğin ve dalgaların.

Öleceğiz düşü uğruna

Bir yurdun

Ve bekleyen yaseminlerin.

 

Onda Güz'ün eğrileri var.

Kandaki şiirdir Ahmed.

Dağlar gibi kırışık yüzü

Yankısı çağıran seslerin

Birleşen gövdelerin.

Ey tanınmayan Ahmed

Nasıl yaşadın aramızda

Tam yirmi yıl

Hâlâ belli belirsiz yüzün

Hep çizgilerinde dolaştığımız

Tanınmayan yüzün

Ey ormanlar

Alevler kadar gizli Ahmed

Bize yüzünü tanıt

Söyle son sözünü

Dağılacağız sessizlikte

Geri adım atacağız

İşitsin diye ölüler sözlerini

Yaşayanlar

Belki tanır diye çizgilerini.

Ahmed

Ahmed kardeşim

Kahramanca ölümünü bekliyoruz

Ne zaman?

Ne zaman?

Ne zaman?

 

 

 

Mahmud DERVİŞ

 

 

Çeviren : Erdal ALOVA

* Beyrut'ta bir Filistin kampı olan Tel Zaatar Lübnan iç savaşı sırasında

iki ay kuşatma altında kalmıştı. Filistinliler güç koşullar altında kuşatmaya

karşı direnmişlerdi. Arapça'da "kekik dağı" anlamına gelen Tel Zaatar

Filistin direnişinin bir sembolü haline geldi. Hayali bir kahraman olan

Ahmed Zaatar sürekli yerinden edilen ve sürgünde yaşayan Filistinlilerin

binlerce adsız kahramanını temsil etmektedir.

Gönderi tarihi:

FİLİSTİNLİ SEVGİLİ

 

Gözlerin bir diken

yüreğe saplanmış,

çıldırasıya sevilen,

işkencesine dayanılamayan.

Gözlerin bir diken,

rüzgârdan koruduğum,

ötesinde acıların, gecelerin,

derinlere sapladığım.

Kandiller yanar ışığınla,

geceler dönüşür sabaha.

Bense unuturum birden,

- göz rastlar rastlamaz göze-,

yaşadığımız bir vakitler

kapının ardında

yanyana.

 

*

Şakırdın sanki konuşurken.

isterdim konuşmak ben de.

Dudaklarda hayır mı kalmıştı ki,

O bahar gibi dudaklarda!

 

Sözlerin

güvercin gibi

yuvamdan

uçtu gitti.

Kapımız,

sonbahar kadar sarı

basamakları ardından

fırladı gitti

canının çektiği yere.

Aynalar oldu paramparça,

yığıldı içimize

acı üstüne acı.

Topladık sesin küllerini

getirdik bir araya.

Böylece söyler olduk

acılı türküsünü yurdumuzun.

Hep birlikte sazın bağrına

ektik bu türküyü,

evlerin damlarına taş fırlatır gibi

fırlattık attık bu türküyü,

alın, dedik,

sancıdan kıvranan kalplere.

Oysa her şeyi unuttum ben şimdi.

Ya sen, ya sen, sevgili,

sesini kimselerin bilmediği!

Belki de gidişindir senin

ya da susmandır

sazı paslandıran.

 

*

Dün seni limanda gördüm,

yapayalnız, yolluksuz yolcu.

Bir yetim gibi sana doğru koşuyordum,

arıyordum sanki yaşlı anamı.

 

Nasıl, nasıl, yemyeşil bir portakal ağacı

kapanır bir hücreye ya da bir limana,

nasıl saklanır gurbet elde

ve yemyeşil kalır?

Yazıyorum not defterime:

Limanda durakaldım...

En dondurucu kış kadar soğuk gözler gibiydi dünya,

doluydu portakal kabuklarıyla ellerimiz.

Ve hep çöl, ve hep çöl, ve hep çöldü ardım.

 

*

Seni yalçın dağlarda gördüm,

kuzularınla, kovalanan çoban kızı.

Sen benim bahçemdin,yıkıntılar ortasında.

Bendim o yabancı, bendim kapını vuran.

Ey gönül! Ey gönül!

Kapı kalbimin üzerinde yükseliyordu,

pencere, taşlar ve çimento

Kalbimin üzerinde.

 

*

Seni su testilerinde gördüm,

buğday başaklarında,

yıkık dökük, parça parça, unufak.

Hizmet ederken gördüm gece kulüplerinde,

sancıların şimşeklerinde gördüm ve yaralarda.

Bağrımdan koparılmış ciğer parçası sensin.

Dudaklarıma ses olacak yel sen.

Ateş ve akarsu sensin.

Gördüm seni bir mağaranın ağzında

yetimlerinin çamaşırlarını iplere asarken.

 

Gördüm sokaklarda seni ve ateş ocaklarında,

kaynayan kanında güneşin.

Ve ahırlarda...

Ve bütün tuzlarında denizin.

Ve kumlarda...

Toprak gibi güzel,

yasemin gibi,

ve çocuklar gibi.

*

 

Ve ant içerim ki,

bir mendil işleyeceğim yarına kadar,

gözlerine sunduğum şiirlerle süslü

ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı:

"Bir Filistin vardı,

bir Filistin gene var!"

 

*

Gözleriyle Filistin,

kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin,

adıyla sanıyla Filistin.

Düşlerin Filistin'i ve acıların,

ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i,

sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i

ve çığlıkların.

Ölümün ve doğumun Filistin'i,

taşıdım seni eski defterlerimde

şiirlerimin ateşi gibi.

Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde.

Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra,

inlettim senin adına koyakları:

 

Sakının hey

kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten!

Benim gençliğin yüreği!

Benim beyaz kanatlı atlı!

Benim yıkan putları!

Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken

tüm sınırlarına Suriye'nin!

Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına:

"Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!"

Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit,

yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan!

Ben barbarların atlarını iyi bilirim.

Bir ben dururum onların karşısında,

bir ben,

gençliğin yüreğiyim her daim,

yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların.

 

 

Mahmud DERVİŞ

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.