Φ frozen Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 12 Kasım , 2006 şebnem ferah can kırıkları bu kalabalığın içinde yapayalnız hissetmektense dünyanın bir ucunda tek başımayım kir göstermeyen renkleriniz sizin olsun korkmaktansa bulanıklığın tam içinde bir başımayım benim belki de gizli bir bildiğim var elbette ağlarım benim can kırıklarım var senin gördüğün yanağımdan süzülenler asıl içimde içinde yüzdüğüm bir deniz var Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 14 Kasım , 2006 ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN Hani erken inerdi karanlık, Hani yağmur yağardı inceden, Hani okuldan, işten dönerken, Işıklar yanardı evlerde, Eskidendi, çok eskiden. Hani ay herkese gülümserken, Mevsimler kimseyi dinlemezken... Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken, Eskidendi, çok eskiden. Hani hepimiz arkadaşken, Hani oyunlar tükenmemişken, Henüz kimse bize ihanet etmemiş, Biz kimseyi aldatmamışken, Eskidendi, çok eskiden. Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken, Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, Daha biz kimseye küsmemiş, Daha kimse ölmemişken, Eskidendi, çok eskiden. Şimdi ay usul, yıldızlar eski Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden Geçen geçti, Geçen geçti, Geceyi söndür kalbim Geceler de gençlik gibi eskidendi Şimdi uykusuzluk vakti. MURATHAN MUNGAN ama sezenim söylüyor bunu çok severim ben... hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken... hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, daha biz kimseye küsmemiş, daha kimse ölmemişken... eskidendi... çok eskiden... saol frozenim bitanesin sen... Alıntı
Φ sedelina Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 21 Kasım , 2006 ayrılık her aşkım kaderınde var teselli etmenın ne faydası var Alıntı
Φ egzorsist Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 bu dünyada çekecek derdim varmış, tanrım benim anlıma böyle yazmış, sonumuz sevgilim ayrılmakmış, boş yere ağlamanın bi faydası yok.... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Bana Seni Seviyorum De Hasret kaldım gözlerinin rengine Bilemezsin kaç gecedir uykusuzum. Geleceksin diye bekliyorum gelmiyorsun Bir defa olsun bana Bana seni seviyorum de Sana her şeyi anlatacağım. Uykusuz gecelerde yaşadıklarımı da Sensiz kabuslarımı da bakma bana öyle uzaktan Haydi yaklaş bana seni seviyorum de. İçimde sensiz bir sancı Yokluğun içime koyuyor yavaş yavaş Gözlerimin içine bak Bana son defa seni seviyorum de 'ALINTIDIR' Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Acı türküler yakma daha ölmedim Bu ses benim duyda gel yine Uzak yollara bakma elin olmadım Bayramlığın giyde gel yine Yüreğini yaksada hüzün Ele karşı solmasın yüzün Yediveren bir gül gibi doğdun içimize Şimdi bana değer her sözün Sana bir avuc bulut saklıyorum Mavisinde turna sesiyle Kendi ğöğümde seni bekliyorum Aynı yağmur uğultusuyla İbrahim Karaca Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 ÖLÜM TATLI BİR TÜRKÜDÜR ÖLÜM TATLI BİR TÜRKÜDÜR TENİME DEĞEN RÜZGAR YADA BİR KURŞUN DALGASI GİBİ AKAR GÖZ KANLARIM CIRPINIR KUŞ YÜREĞİM BİR YANDA ACIYA KESMİŞ İNSANLAR BİR YANDA SEN VE BEN BİR YANDA EKMEK KAVGASI BİR YANDA HÜRRİYET ISITIRKEN GECEYİ GÖĞSÜMÜZDEKİ ATEŞ BUZA VURMUŞ YÜREĞİMİZ SARIL SARIL SARIL ISIT BENİ AH MOR BİR KARANLIĞIN SESİNDE DEVRİME GÜLÜMSERKEN AÇ COÇUKLAR AŞKLA DOLU BİR ÖMRÜN SON SOLUĞUNDA DOLU DİZGİN YÜREĞİNE KOŞAE YARALI COÇUK KİMİ GÜN BİR GÜL YANGININDA KİMİ YIKILMIŞ BİR DAĞ KÖYÜNDE GÜLÜM SENİN HASRETİNE BAŞINI VURAN YİTİK BİR ÜLKENİN YİTİK BİR OZANIYIM BEN AH NE ZORLU BİR SEVDADIR SENİNLEYKEN SENSİZ OLMAK VE SENİN TUTSAKLIĞINA TUTSAK OLMAK AH GÜLÜM GÜLÜM ATEŞ ALTINDAYKEN İNANCIM ATEŞ ALTINDAYKEN YURDUMUZ SOĞUTMA YÜREĞİMİ VE SENSİZ ASLA OLMAYACAK DÜŞLERİMİ ELLERİNİ VER AH GÖZLERİNİ VER BENİ YİTİRME BENİ YİTİRME TUNCAY AKDOĞAN Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 YAŞAMAK SEVEBİLİRİM HEMDE NASIL DİLE BENDEN NE DİLERSEN CANIMI,GÖZLERİMİ KIZABİLİRİM AĞZIM KÖPÜRMEZ AMA DEVENİN ÖFKESİ HALT ETMİŞ BENİMKİNİN YANINDA ANLAYABİLİRİM COĞU KERE BURNUMLA,ANLAYABİLİRİM YANİ EN KARANLIĞIN EN UZAKTAKİNİN KOKUSUNUALARAK VE DÖVÜŞEBİLİRİM DOĞRU BULDUĞUM,HAKLI BULDUĞUM GÜZEL BULDUĞUM HERŞEY VE HERKES İÇİN YAŞIM BAŞIM BUNA ENGEL DEĞİL NAZIM HİKMET Bu şiirin ezgisini Grup Yorumun Yıldızlar Kuşandık albümünde bulabilirsiniz.Ve dinlemenizi tavsiye ederim inanıyorumki cok beğeneceksiniz sevgilerle Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Ay Karanlık / Ahmed Arif Maviye Maviye çalar gözlerin, Yangın mavisine Rüzgarda asi, Körsem, Senden gayrısına yoksam, Bozuksam, Can benim, düş benim, Ellere nesi? Hadi gel, Ay karanlık... İtten aç, Yılandan çıplak, Vurgun ve bela Gelip durmuşsam kapına Var mı ki doymazlığım? İlle de ille Sevmelerim, Sevmelerim gibisi? Oturmuş yazıcılar Fermanım yazar N'olur gel, Ay karanlık... Dört yanım puşt zulası, Dost yüzlü, Dost gülücüklü Cıgaramdan yanar. Alnım öperler, Suskun, hayın, çıyansı. Dört yanım puşt zulası, Dönerim dönerim çıkmaz. En leylim gecede ölesim tutmuş, Etme gel, Ay karanlık... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Diyarbekir Kalesinden Notlar Ve Adiloş Bebenin Ninnisi / Ahmed Arif 1. Varamaz elim Ayvasına, narına can dayanamazken, Kırar boynumu yürürüm. Kurdun, kuşun bileceği hal değil, Sormayın hiç Laaaaal... Kara ferman çıkadursun yollara, Yarin bahçesi tarumar, Kan eder perçem Olancası bir tutam can, Kadasına, belasına sunduğum, Ben öleydim loooy... Elim boş, Ayağım pusu. Bir ben bileceğim oysa Ne afat sevdim. Bir de ağzı var dili yok Diyarbekir Kalesi... 2. Açar, Kan kırmızı yediverenler Ve kar yağar bir yandan, Savrulur Karacadağ, Savrulur zozan... Bak, bıyığım buz tuttu, Üşüyorum da Zemheri de uzadıkça uzadı, Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi, Nelere, nelere baskın gelmez ki Seni düşünmenin tadı... 3. Hamravat suyu dondu, Diclede dört parmak buz, Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa, Çayı kardan demliyoruz. Anam sır gibi saklar siyatiğini, "Yel" der, "Baharın geçer". Bacım, ikicanlı, ağır, Güzel kızdır, bilirsin. İlki bu, bir yandan saklı utanır Ve bir yandan korkar Ölürüm deyi. Bir can daha çoğalacağız bu kış. Bebeğim, neremde saklayım seni? Hoş gelir, Safa gelir, Ahmed Arif'in yeğeni... 4. Doğdun, Üç gün aç tuttuk Üç gün meme vermedik sana Adiloş Bebem, Hasta düşmeyesin diye, Töremiz böyle diye, Saldır şimdi memeye, Saldır da büyü... Bunlar, Engerekler ve çıyanlardır, Bunlar, Aşımıza, ekmeğimize Göz koyanlardır, Tanı bunları, Tanı da büyü... Bu, namustur Künyemize kazınmış, Bu da sabır, Ağulardan süzülmüş. Sarıl bunlara Sarıl da büyü. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 çııÖÖçşKırkıncı Oda / Ahmet Altan Ne kadarınız gerçek sizin, kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki kilitler altında sakladığınız gerçek duygularınızla, gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor hayatınıza, söylenmeyen neler var kuytularda, hani kendinizden bile sakladığınız, bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz içinizde...??? Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri? Sevip de söyleyemediğiniz, özleyip de açıklayamadığınız ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize gömdüğünüz oluyor mu, korkaklıklar var mı, kalleşlikler var mı, yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi bekliyor...??? Göründüğünüz insan mısınız siz, yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur içinizde ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi taşıyorsunuz? Derununuzda neler saklıyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz, yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız, gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı saklıyorsunuz, açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz? Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde, günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz? Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz yoksa...??? Uzun bir yolculuğa çıkar gibi duygularınızla düşüncelerinizi denklere sarıp da içlerinizde bir yerlere mi yerleştirdiniz, bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve denklerinizi hiç açmayacağınızı bilerek... Bir gün çıldırsanız da bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça söyleseniz, neler duyacağız sizlerden, gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya, yoksa korkaklığın altında, bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi büyümüş yiğitlikler mi? Kızgınlıklarınız yok mu sizin, öfkeleriniz, isyanlarınız? Aşklarınız yok mu? Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz? Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya, kendinize şaşar mısınız, hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer, dile getirilmeyen özlemler, söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler, hangi boşvermişlikler, hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde? Ne kadarınız gerçek sizin? Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz kendinizden? Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı turuncu pırıltılı külrengi bir gecede, şimşeklerle boşanan yağmur başladığında şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz, ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi, bu kadar gerçeği o odada saklayıp, hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir sarsıntı yaratıyor? yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de ıssız gece, sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu, korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden, kırkıncı odanız size de mi kapalı, kendi kendinize bile mahrem misiniz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan, hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu, kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek istemiyor musunuz, bütün yalanlarınızdan uzak bir yere? Şöyle rahatça bütün duygularınızı, bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara, kendinizi bile yanınıza almadan. Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız kimleri saklıyorsunuz koynunuzda, yüksek sesle eleştirip de içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var, kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde gizliyorsunuz? Ne kadarınız gerçek sizin? Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir? Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size? Neler var kırkıncı odada? Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı, kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı yaşıyorsunuz? Niye yapıyorsunuz bunu? Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede belki... Belki de hiç açmazsınız, kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü, kendinizden sıkılarak... Sevgiyle şiirlerle kalın arkadaşlar Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Yere bakan gözlerimden mazi doldu bu kaderime Bir rûya gibiydi güzelliğin çöktü üzerime Zaman aramızda kaldı artik yaşanır sevgilerde Hayatı yenilerde yaşar engeller acılarla, düşler doludizgin eskilerde Yumduğun o gözlerin bir türlü çıkmaz içimden Elbet çıkarsın bir gün sende bu bedenimden Tertemiz hayaller tükenmez hasret ve kederden Unutamaz ki bu Can seni senden, kendimden, bu dünyadaki her şeyden Üzerimde bir sevda bulutu; geceyi çevirdi gündüze Elimde kalan son bir umudu atıverdiler denize Sensizliğin sayısı aklımda sanki bir bilmece Hapis kalan sade ben miyim? Kuşlar bile uçamıyor ayaklarına birer kelepçe Benim yaşayan yanımsın şimdi yağmurla yarışan Sevdiğim şarkıda nakarat, burada büyük bir kahraman Yanık bir türkünün notalarında sana olan duygular Satır satır yazılmış vedalar ve son kahkahasında bendim o ağlayan Karanlığın içinden koşuyorum hızlıca sana doğru Başlangıçları bitişinden yakalıyorum yokluğunu Karanlık gecelerde sevdim, hep mavi hayallerim oldu Ayrılığı gösteriyor şimdi; çünkü sana kurulu bütün saatlerim durdu Hiç varamadım farkına, düşünmedim ki yarını Uzağı taşıyamadım, şimdi çekiyorum iste kahrını Yeni acılar taşıyorum, dünde kalan göz yaşlarını Mutluluğu satıyorum zararına, kaldır üstümden parçalayan o bakışlarını Vermeden alamazsın mutluluğu, vardır her şeyin bedeli Var edemezsin ki yokluğu, bulunmaz bıraktığın gibi Sensizliğin ölüm olduğunu çözdüm ve anladım ki Söndürmeye yetmez artık aşkım, içimde yanan bu sıcak alevleri Maddeler halinde erimiş, yalana inanmış düşlerim Hep yanlış yerlerde yönüm; sana dönük seni beklerim Bedenimi savuran rûzgarlara karşı gelirim Suçsuzluk hüküm giymiş tüm sevgilerde, ama ben yine de sadece seni isterim Çek gözlerini, hiçbir şeyin kalmasın Al yarıda böldüğün uykuları da kalbim bir daha gelecek sanmasın Kilitlensin kelimeler, cümleler tamamlanmasın Ne gerek var sözlere; seninle başlayan şiirlerim yarım kalsın Sen gidiyorsun ya gökler ağlasın, yıldızlar düşsün yeryüzüne Hatıraların çıkmasın gün yüzüne... Aklımda bir tek adın kalsın.. Alıntı
Φ helin Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 Gönderi tarihi: 22 Kasım , 2006 SENİ DÜŞÜNMEK Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey, Dünyanın en güzel sesinden En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey... Fakat artık ümit yetmiyor bana, Ben artık şarkı dinlemek değil, Şarkı söylemek istiyorum. SENİ YAŞAMAK Seni her özlediğimde sevgilim, Gökyüzüne bakıyorum; Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü. Seni her özlediğimde bir tanem, Denizlere bakıyorum. Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü. Seni her özlediğimde bir tanem, Kuşlara bakıyorum. O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü. Ve aşkım, seni her özlediğimde, Adında isyan ediyorum. Seni özlemek istemiyorum ben, Ben seni yaşamak istiyorum, Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum Ve seni sende görmek sadece Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Her Şey İnsanlar İçin "Çok parçalandım parçalandıkça çoğaldım" Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım... "Bir gün daha bitti ama yarın yeni bir gün" Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım... Bu da gelir geçer diye inanmazsam Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım, nasıl yaşarım... Her şey insanlar için Görmek öğrenmek için Bazen zor da olsa Her şey insanlar için Umut doğurmak için Hayatla seviştim "Hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır" Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım... "Uyuyordum gözüm açıldı uyandım" Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım... Şebnem Ferah Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Korkarak Yaşıyorsan Öyle Bir Hayat Yaşadım ki Cenneti de Gördüm Cehennemi de Öyle Bir Aşk Yaşadım ki Tutkuyu da Gördüm Pes Etmeyi de Bazıları Seyrederken Hayatı En Önden Kendime Bir Sahne Buldum Oynadım Öyle Bir Rol Vermişler ki Okudum Okudum Anlamadım Kendi Kendime Konuştum Bazen Evimde Hem Kızdım Hem Güldüm Halime Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine Denizleri Seviyorsan , Dalgaları da Seveceksin Sevilmek İstiyorsan , Önce Sevmeyi Bileceksin Uçmayı Seviyorsan , Düşmeyi de Bileceksin Korkarak Yaşıyorsan , Yalnızca Hayatı Seyredersin Öyle Bir Hayat Yaşadım ki Son Yolculukları Erken Tanıdım Öyle Çok Değerliymiş ki Zaman Hep Acele Etmem Bundan Anladım Kendi Kendime Konuştum Bazen Evimde Hem Kızdım Hem Güldüm Halime Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine Denizleri Seviyorsan , Dalgaları da Seveceksin Sevilmek İstiyorsan , Önce Sevmeyi Bileceksin Uçmayı Seviyorsan , Düşmeyi de Bileceksin Korkarak Yaşıyorsan , Yalnızca Hayatı Seyredersin... Şebnem Ferah Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yorgun Yorgun geldim bu dünyaya kimse bilmez Sonsuzluk benim olsa fayda etmez Öyle bir derde düştüm ki hiç sorma Katlanmak zor gücün yoksa Çaresizlik gözlerimde Can verirken ellerimde Sustun artık sen Söylerim ben senin yerine İşte ben böyle öldüm Gittim kendimi gömdüm Sonra toprağa sordum Dünya böyle değildi Toprak dedi sen kördün... Deniz Yılmaz Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2007 Sana Bilmediğim Birşey Söyleyemem Suyun derinliği aynıydı Ama senin beline benimse omuzlarıma geliyordu Bütün yapraklar sararıp düşecekti Ama ilk ben düştüm kalanlar arkamdan korkuyla baktı Bütün aşklar çok büyük olacaktı Ama en büyük bizimkisi diyecektik Her bir insan eşsiz olacaktı Ama hep kendimizi en değerli zannedecektik Çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına Önce senin ellerin kirlenecek Suyla mı gidiyorsun bir başkasının yanan yüreğine O yürekte hep yerin olacak Sana bilmediğim bir şey söyleyemem Ben de hiçbir şey bilmiyorum Ne kadar iyilik varsa hepimiz için Hepsini dileyip gerisine direniyorum Çok sonraları fark edecektik İyilik temizlik bile göreceli olacaktı O kadar hızlı kirlenecektik ki Masumiyet fotoğraflarda eskiyip solacaktı Korkuyor musun senden farklı olan her şeyden Korktuğun şey kendi içinde büyüyecek Ortak mı oluyorsun bir başkasının yalnızlığına Yüreğin yalnızlık nedir bilmeyecek Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Bitti O Sevda.. Bitti o sevda kesildi cigliklari martilarin Su gibi bitti, suya karsit gibi bitti Itti kiyiyi adina deniz dedigimiz birsey Unuttuk ikimiz de her turlu yetinmezligi Kaybetti kumarda gozlerim Kaybetti kumarda gozleri. Bir koru ruzgarlandi gogus boslugumuzda sanki Uzaklasti agaclar birbirlerinden Yakinlasti agaclar birbirlerine Yani her soluk alip verisimizde bizim Bir mekik gibi kalbin Bir mekiki gibi kalbim Isleyip durdu bu yitikligi yeniden. Ne kaldi Farkinda misin bilmem Gunduzler.. Gunduzler biraz azaldi. . Edip Cansever . Üşüyorum sensiz Kalmalıydı her şey yerli yerin de, doğmalıydı yine gecede ay. Yağmur yağmalıydı, uyumalıydık sabaha karşı. Ve inadına yaşamalıydık, dünyanın bu korku dolu düzeninde. Bir bağlama sesiyle uyanmalıydık sabaha. Tüm mavilikleri üstümüze alarak, dolaşmalıydık şehir şehir. Sıcak bir simidin buğusuyla ısınmalıydık, ve ben bu gece üşümemeliydim sensiz. Uğur Bıçak Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2007 Gelmedin Gülüm Adın şarkılarda dinmedi bir gün Yıllarca söyledim hep üzgün üzgün Aşkımız mahpustu sevgimiz sürgün Bir an görülmedi bir gün güldüğüm Başımda yolmadık tek saç kalmadı Zarflara pulladım gene olmadı Mektup attım hiç bir adres almadı Çaresiz kırıldı kalemim,gönlüm Sen yokken yitirdim bütün varımı Kimseler çekmedi bir gün kahrımı Kaç kez sınadı da hicran sabrımı Nelere niyetli nelerden döndüm Kapanık içime koskoca sırdım Ellerde kafamı bin kere kırdım Seni kaç hayale düşe çağırdım Bekledim bekledim gelmedin gülüm İçlice başladı her ince sızı İğneledi durdu,inmedi hızı Halden anlamadı hasretin kızı! Demek ki çok yaşa dediği; Ölüm. Yolcu yabancıydı hep yol tanıdık Gelip geçeniyle başbaşa kaldık Bir gün sitem ettik bir gün ağladık Seni beklemekle geçti şu ömrüm ENGİN NAMLI 00:10 15.12.2006 *Yalnızlık Macerası * *Öyle yalnız kaldım ki hayatımda Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum Çok zaman annemin dizlerine hasret Koydum başımı kendi dizlerime Doya doya ağladım Paylaşırsa dost paylaşırmış İnsanın derdini sevincini Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör Hangi kapıyı çalsan kimseler yok Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar Aşık mı olmadım taparcasına Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum Sabahları sokağa çıkmadan evvel Cesaret şairim cesaret Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri Sevgilimin saçları niyetine.* Cahit Sıtkı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 UZAK HAZİRAN İki dudak arası bir zaman Gözgöze geldikse geçerken Mayıs'la Haziran arasında Yağmurlu bir saçak altından Aşktı uçup giden üstümüzden Aşktı değip geçen yanımızdan Uyanıp kış uykularından Şubat'la Mart arasında Eylül'le Ekim arasında Yaz sularından kıyıya çıkan İki adım arası bir zaman Gözgöze geldikse geçerken Günlük güneşlik bir kaldırımdan Aşktı uçup giden üstümüzden Aşktı değip geçen yanımızdan Aşktı görmedik bilmedikse Kimbilir hangi Eylül bir daha Hangi uzak Haziran necati cumalı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 işte en sevdiklerimden biri,sürekli tekrarlarım ve ilginçtir hiç unutmam... Yüreğim sızladığı zaman Geceyarılarından sonra şafaktan önce Bilmediğim bir istasyondan bilmediğim bir müzik geliyor kulağıma Uzak Vahşi Karanlık Gece denizleri gibi bir müzik Batık gemilerli gece denizlerli gibi bir müzik Çağırıyor çağırıyor beni durmadan Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim Yüreğim sızladığı zaman Duvarları banka afişli çok eski bir kentin cumhuriyet caddesinden iki tüfek bir kelepçe Tüfekler garip garip, kelepçe garip Öyle çamur Öyle beter! Bir yaprak Döne çevrile Bir akarsu Bata çıka Koşuyor koşuyor bir kadın Düşe kalka Kelepçenin ardından Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim Yüreğim sızladığı zaman Bir kara tank yürüyor bir ağıttan bir filmden bir savaş romanından çıkıp Geçiyor sevgilerin özlemlerin üzerinden, aşkların Umutların oyuncakların, küçük ekmeklerin büyük kayguların üzerinden geçip gidiyor çığlıklığa Su gibi ilerliyor yangın İşliyor kıtlık karanlığı Ölüler bir anda şarkılaşıp Virüsler bakteriler Bütün dilleri birden konuşuyor herşey Çırpınıyor yaşlı yerde bir damlacık kan Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim Yüreğim sızladığı zaman Kör bir çeşme başında kör bir kadın geliyor gözlerimin önüne Bütün iplikleri bütün iğnelere takıyorda ne iplik bitiyor ne iğne Götürülmüş oğluna mı Kaçırılmış kızına mı Geçen günlerine mi Unutmuş neye ağladığını Ağlıyor aranıyor Aranıyor bilmeden Bıkmadan Usanmadan Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim Yüreğim sızladığı zaman Ciğerlerime çekerken kötülüğü Ellerimle dokunurken kötülüğe Ayaklarıma dolaşırken kötülük Şu taşı şurdan alıp şuraya koyamamanın pis bunaltısı geçiriyor tırnaklarını gırtlağıma Kokuyor işyerleri Kokuyor günaydınlar Ne varsa verilmemiş Alınmamış ne varsa Edilmemiş söz Patlamamış öfke Uyutulmuş ne varsa Ne varsa birden bire Kokuyor Ve kayıyor bir şey parmaklarımdan Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim Yäni ben Dört mevsime bölerek bu yürek sızısını Günlere saatlere dakikalara Anlara bölerek bu yürek sızısını Sokağım kentim vatanım sanarak bu yürek sızısını Yaşamanın kendisi sanarak bu yürek sızısını Bir yaprağı durmadan işliyorum bu ölümsüz ağaca . Hasan Hüseyin Korkmazgil Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Köpek Yalnızlığım Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın Nereye varsam Orada yalnızlığı beni bekler bulurum Her sabah evler boşalır Bir sel akar sokaklardan caddelere Ben kendi içimde kaybolurum Ne gidecek yerim vardır ne bekliyenim Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim Zamanlar geçer, mevsimler değişir Değişmez benim kaderim Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim Ne zaman ellerin elime değse İnsan yüreğim o zaman çarpar Yalnızlık bir o zaman terk eder beni Tutar eşsiz gözlerin dağınık saçlarımdan O ışıktan dünyasına sürükler beni Ellerin bir bir ayıklar Eski halimden ne kalmışsa Doldurur sevgiyle, umutla, aşkla Suyum çekilmişse, içim boşalmışsa Verdiğin mutluluktan, sunduğun aydınlıktan Bir anda değişir bakışlarım Çözülmüş bir yumağı Yeniden sarmaya başlarım Işıkların demet demet Denizlerin dalga dalga gelir üstüme Yokluğun ölüme Varlığın aşka çağırır bir yandan Bilirim biraz sonra gideceksin Saatleri durduramam İnsanları öldüremem Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde Kadere karşı duramam Ve işte çirkin alınyazım Sensizliğe mahkum eder İşte o zaman Yıkılmış bir şehirdir kalbim İçinde baykuşlar öter Dünyaya gelişimin Kırkıncı yılına bir basamak kala Bütün basamakların çöktüğünü hissederim Dünyaya gelişimin Kırkıncı yılına bir basamak kala O kırk kuruş etmez kaderim Her adım başında beni bir kere boğmaya başlar Gözbebeklerim sönmeye Ellerim soğumaya başlar Taşlar yağar üstüme gökyüzünden Uzun, sivri iğneler saplanır tenime Bir kere daha içim isyanla dolar Bir kere daha lanet ederim dünyaya geldiğime Kapını açık tut, pencereni kapatma Yarın evinin önünden ben geçeceğim O zaman Duvarların ağladığını duyacaksın İlk çağırışımda gel İkincisinde çok geç olabilir Ve ben ilk çağırışında geleceğim İkincisinde çok geç olabilir Kimbilir nasılım ve nerdeyim Bulursan ne olur beni bırakma Bulamazsan aradığın yerdeyim Hani o toprakla denizin kesiştiği Kumların üzerine yorgun gölgelerin düştüğü Sevenlerin ürkek adımlarla buluştuğu o yerde Yoksul rıhtımlarda köhne gemiler Benden bir parça koparıp gider Ben hep böyle yarım, ben böyle kırık dökük Ne olur beni bırakma bulunca Ve ilk çağırışımda gel Sarsın krallığım yeryüzünü bir uçtan bir uca Elini uzatsan tutacaksın Yakındayım Baksan göreceksin Görsen seveceksin Aradığın benden başkası değil Farkındayım Benim yüreğim değil Kayan bir zamandır avuçlarından Uzat ellerini susadım Güzelliğin Bir eski şarap gibi sızıyor parmak uçlarından Gel diyorum İlk çağırışımda gel Gel ki Aydınlığında Bütün geceler gündüz olsun Dinle, uzak bir saat onikiyi çalıyor Ne güç anlamıyor musun Bir ömür boyu arayıp da seni bulmamak Ben yokluğunda böyle yok, böyle yoksun Ben yokluğunda böyle paramparça Sensiz olmak hiç olmamak Ümit Yaşar Oğuzcan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2007 "O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. Demeyeceksin işte. Yaşarsın çünkü. Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden. Cok sevmezsen, çok acımazsın. Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini... Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın. Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın. Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde. Paldır küldür yürüyebileceksin. İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. "O benim." diyeceksin. Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın. Mesela turuncuya, yada pembeye. Ya da cennete ait olacaksın. Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak... CAN YÜCEL Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 frozen şiirler ve şairler hepsi birbirinden güzel benim en cok beğendiğim ve her zaman güncel olduğunu düşündüğüm şiirse Uğur Mumcu'ya ait. umarım beğenirsin Sağlıcakla ve iyi günler dileğiyle Sesleniş / Uğur Mumcu Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi. Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden. Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi... Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu. Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz. Öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki, Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da, paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük. Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi... Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular. Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi... Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler. Vurulduk ey halkım, unutma bizi... Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere. Asıldık ey halkım, unutma bizi... Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler. Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi... Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi... Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi. Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi... Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2007 Yalnız Ölürüm Bilmezsin / Abdülhekim Koçin Kar Üstüme yağar Saçlarımı rüzgarlar tarar Gül uzar yağmur olur gelmezsin Bir bir Kesilir ikindileri Çoban ve kaval sesleri Derin bir yalnızlığa gömülürüm Bu anlarda ölürüm de bilmezsin Akşamları Üstüme karı Yorgan diye örterim Etrafta kurt ulumaları Gözlerim dolar boşanır silmezsin Sonra Gece olur El ayak çekilir hayat durur Yıldızlar kurulur gökyüzüne Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.