Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

şebnem ferah

 

can kırıkları

 

bu kalabalığın içinde

yapayalnız hissetmektense

dünyanın bir ucunda

tek başımayım

 

kir göstermeyen renkleriniz

sizin olsun korkmaktansa

bulanıklığın tam içinde

bir başımayım

 

benim belki de

gizli bir bildiğim var

elbette ağlarım benim

can kırıklarım var

 

senin gördüğün

yanağımdan süzülenler

asıl içimde

içinde yüzdüğüm bir deniz var

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

ESKİDENDİ ÇOK ESKİDEN

 

Hani erken inerdi karanlık,

Hani yağmur yağardı inceden,

Hani okuldan, işten dönerken,

Işıklar yanardı evlerde,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani ay herkese gülümserken,

Mevsimler kimseyi dinlemezken...

Hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani hepimiz arkadaşken,

Hani oyunlar tükenmemişken,

Henüz kimse bize ihanet etmemiş,

Biz kimseyi aldatmamışken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken,

Hani körkütük sarhoşken gençliğimizden,

Daha biz kimseye küsmemiş,

Daha kimse ölmemişken,

Eskidendi, çok eskiden.

 

Şimdi ay usul, yıldızlar eski

Hatıralar gökyüzü gibi gitmiyor üstümüzden

Geçen geçti,

Geçen geçti,

Geceyi söndür kalbim

Geceler de gençlik gibi eskidendi

Şimdi uykusuzluk vakti.

MURATHAN MUNGAN

:( ama sezenim söylüyor bunu çok severim ben... hani şarkılar bizi bu kadar incitmezken... hani körkütük sarhoşken gençliğimizden, daha biz kimseye küsmemiş, daha kimse ölmemişken... eskidendi... çok eskiden... :(:wub: saol frozenim bitanesin sen...

Gönderi tarihi:

Bana Seni Seviyorum De

 

Hasret kaldım gözlerinin rengine

Bilemezsin kaç gecedir uykusuzum.

Geleceksin diye bekliyorum gelmiyorsun

Bir defa olsun bana

Bana seni seviyorum de

 

Sana her şeyi anlatacağım.

Uykusuz gecelerde yaşadıklarımı da

Sensiz kabuslarımı da

bakma bana öyle uzaktan

Haydi yaklaş bana seni seviyorum de.

 

İçimde sensiz bir sancı

Yokluğun içime koyuyor yavaş yavaş

Gözlerimin içine bak

Bana son defa seni seviyorum de

'ALINTIDIR'

Gönderi tarihi:

Acı türküler yakma daha ölmedim

Bu ses benim duyda gel yine

Uzak yollara bakma elin olmadım

Bayramlığın giyde gel yine

Yüreğini yaksada hüzün

Ele karşı solmasın yüzün

Yediveren bir gül gibi doğdun içimize

Şimdi bana değer her sözün

Sana bir avuc bulut saklıyorum

Mavisinde turna sesiyle

Kendi ğöğümde seni bekliyorum

Aynı yağmur uğultusuyla

İbrahim Karaca

Gönderi tarihi:

ÖLÜM TATLI BİR TÜRKÜDÜR

ÖLÜM TATLI BİR TÜRKÜDÜR

TENİME DEĞEN RÜZGAR

YADA BİR KURŞUN DALGASI GİBİ

AKAR GÖZ KANLARIM

CIRPINIR KUŞ YÜREĞİM

BİR YANDA ACIYA KESMİŞ İNSANLAR

BİR YANDA SEN VE BEN

BİR YANDA EKMEK KAVGASI

BİR YANDA HÜRRİYET

ISITIRKEN GECEYİ GÖĞSÜMÜZDEKİ ATEŞ

BUZA VURMUŞ YÜREĞİMİZ

SARIL SARIL SARIL ISIT BENİ

AH MOR BİR KARANLIĞIN SESİNDE

DEVRİME GÜLÜMSERKEN AÇ COÇUKLAR

AŞKLA DOLU BİR ÖMRÜN SON SOLUĞUNDA

DOLU DİZGİN YÜREĞİNE KOŞAE YARALI COÇUK

KİMİ GÜN BİR GÜL YANGININDA

KİMİ YIKILMIŞ BİR DAĞ KÖYÜNDE

GÜLÜM SENİN HASRETİNE BAŞINI VURAN

YİTİK BİR ÜLKENİN

YİTİK BİR OZANIYIM BEN

AH NE ZORLU BİR SEVDADIR

SENİNLEYKEN SENSİZ OLMAK

VE SENİN TUTSAKLIĞINA TUTSAK OLMAK

AH GÜLÜM GÜLÜM

ATEŞ ALTINDAYKEN İNANCIM

ATEŞ ALTINDAYKEN YURDUMUZ

SOĞUTMA YÜREĞİMİ VE

SENSİZ ASLA OLMAYACAK DÜŞLERİMİ

ELLERİNİ VER

AH GÖZLERİNİ VER

BENİ YİTİRME

BENİ YİTİRME

 

 

TUNCAY AKDOĞAN

Gönderi tarihi:

YAŞAMAK

SEVEBİLİRİM HEMDE NASIL

DİLE BENDEN NE DİLERSEN

CANIMI,GÖZLERİMİ

KIZABİLİRİM AĞZIM KÖPÜRMEZ

AMA DEVENİN ÖFKESİ

HALT ETMİŞ BENİMKİNİN YANINDA

ANLAYABİLİRİM COĞU KERE BURNUMLA,ANLAYABİLİRİM

YANİ EN KARANLIĞIN EN UZAKTAKİNİN

KOKUSUNUALARAK

VE DÖVÜŞEBİLİRİM

DOĞRU BULDUĞUM,HAKLI BULDUĞUM

GÜZEL BULDUĞUM HERŞEY VE HERKES İÇİN

YAŞIM BAŞIM BUNA ENGEL DEĞİL

NAZIM HİKMET

 

 

Bu şiirin ezgisini Grup Yorumun Yıldızlar Kuşandık albümünde bulabilirsiniz.Ve dinlemenizi tavsiye ederim inanıyorumki cok beğeneceksiniz

sevgilerle

Gönderi tarihi:

Ay Karanlık / Ahmed Arif

 

Maviye

Maviye çalar gözlerin,

Yangın mavisine

Rüzgarda asi,

Körsem,

Senden gayrısına yoksam,

Bozuksam,

Can benim, düş benim,

Ellere nesi?

Hadi gel,

Ay karanlık...

 

İtten aç,

Yılandan çıplak,

Vurgun ve bela

Gelip durmuşsam kapına

Var mı ki doymazlığım?

İlle de ille

Sevmelerim,

Sevmelerim gibisi?

Oturmuş yazıcılar

Fermanım yazar

N'olur gel,

Ay karanlık...

 

Dört yanım puşt zulası,

Dost yüzlü,

Dost gülücüklü

Cıgaramdan yanar.

Alnım öperler,

Suskun, hayın, çıyansı.

Dört yanım puşt zulası,

Dönerim dönerim çıkmaz.

En leylim gecede ölesim tutmuş,

Etme gel,

Ay karanlık...

Gönderi tarihi:

Diyarbekir Kalesinden Notlar Ve Adiloş Bebenin Ninnisi / Ahmed Arif

 

1.

Varamaz elim

Ayvasına, narına can dayanamazken,

Kırar boynumu yürürüm.

Kurdun, kuşun bileceği hal değil,

Sormayın hiç

Laaaaal...

Kara ferman çıkadursun yollara,

Yarin bahçesi tarumar,

Kan eder perçem

 

Olancası bir tutam can,

Kadasına, belasına sunduğum,

Ben öleydim loooy...

Elim boş,

Ayağım pusu.

Bir ben bileceğim oysa

Ne afat sevdim.

Bir de ağzı var dili yok

Diyarbekir Kalesi...

 

2.

 

Açar,

Kan kırmızı yediverenler

Ve kar yağar bir yandan,

Savrulur Karacadağ,

Savrulur zozan...

Bak, bıyığım buz tuttu,

Üşüyorum da

Zemheri de uzadıkça uzadı,

Seni, baharmışın gibi düşünüyorum,

Seni, Diyarbekir gibi,

Nelere, nelere baskın gelmez ki

Seni düşünmenin tadı...

 

3.

 

Hamravat suyu dondu,

Diclede dört parmak buz,

Biz kuyudan işliyoruz kaba - kacağa,

Çayı kardan demliyoruz.

Anam sır gibi saklar siyatiğini,

"Yel" der, "Baharın geçer".

Bacım, ikicanlı, ağır,

Güzel kızdır, bilirsin.

İlki bu, bir yandan saklı utanır

Ve bir yandan korkar

Ölürüm deyi.

Bir can daha çoğalacağız bu kış.

Bebeğim, neremde saklayım seni?

Hoş gelir,

Safa gelir,

Ahmed Arif'in yeğeni...

 

4.

 

Doğdun,

Üç gün aç tuttuk

Üç gün meme vermedik sana

Adiloş Bebem,

Hasta düşmeyesin diye,

Töremiz böyle diye,

Saldır şimdi memeye,

Saldır da büyü...

 

Bunlar,

Engerekler ve çıyanlardır,

Bunlar,

Aşımıza, ekmeğimize

Göz koyanlardır,

Tanı bunları,

Tanı da büyü...

 

Bu, namustur

Künyemize kazınmış,

Bu da sabır,

Ağulardan süzülmüş.

Sarıl bunlara

Sarıl da büyü.

Gönderi tarihi:

çııÖÖçşKırkıncı Oda / Ahmet Altan

 

Ne kadarınız gerçek sizin,

kırk odalı şatonuzun kırkıncı odasındaki

kilitler altında sakladığınız gerçek

duygularınızla,

gerçek düşüncelerinizin ne kadarı yansıyor

hayatınıza,

söylenmeyen neler var kuytularda,

hani kendinizden bile sakladığınız,

bir sinir kriziyle ya da büyük bir acıyla

yahut da muhteşem bir sevinçle kabuğunu çatlatıp da

ortalara dökülecek neler biriktiriyorsunuz

içinizde...???

Ne kadarınız kendi sahtekarlığınızın esiri?

Sevip de söyleyemediğiniz,

özleyip de açıklayamadığınız

ya da sevmeyip de sevginizin eksikliğini içinize

gömdüğünüz oluyor mu,

korkaklıklar var mı,

kalleşlikler var mı,

yoksa diplerde saklanan cesaretiniz bir işaret mi

bekliyor...???

 

Göründüğünüz insan mısınız siz,

yoksa bir define arayıcısı hazineler mi bulur

içinizde

ya da yıkılmış bir kentin harabelerini mi

taşıyorsunuz?

Derununuzda neler saklıyorsunuz?

Ne kadarınız gerçek sizin?

 

Ülkenizle ilgili düşüncelerinizi söylüyor musunuz,

yoksa başınızı belaya sokmayacak kadar akıllı mısınız,

gerçek düşüncelerinizi başbaşa konuşmalara mı

saklıyorsunuz,

açıkça konuşanları biraz aptal buluyor musunuz?

 

Günahlardan yapılmış hayaller var mı içinizde,

günahtan korktuğunuzdan bunları saklayıp

Tanrı'yı mı kandırmaya uğraşıyorsunuz?

Günahları sevmiyor musunuz, seviyor musunuz

yoksa...???

 

Uzun bir yolculuğa çıkar gibi

duygularınızla düşüncelerinizi denklere

sarıp da içlerinizde bir yerlere mi

yerleştirdiniz,

bir gün yolculuk bitince açmayı mı düşünüyorsunuz

aslında yolculuğun hiç bitmeyeceğini ve

denklerinizi

hiç açmayacağınızı bilerek...

Bir gün çıldırsanız da

bütün duygularınızla düşüncelerinizi açıkça

söyleseniz,

neler duyacağız sizlerden,

gizli palyaçolar mı çıkacak ortaya,

yoksa korkaklığın altında,

bir istiridyenin içinde büyüyen inciler gibi

büyümüş yiğitlikler mi?

 

Kızgınlıklarınız yok mu sizin,

öfkeleriniz, isyanlarınız?

Aşklarınız yok mu?

Kendi sahtekarlığınıza ne kadar esirsiniz?

Esaretten kurtulsanız da gerçekler dökülse ortaya,

kendinize şaşar mısınız,

hiç düşündüğünüz oluyor mu kırkıncı odada neler

var diye, hangi unutulmaya çalışılmış sevgililer,

dile getirilmeyen özlemler,

söylenmeye söylenmeye birikmiş öfkeler,

hangi boşvermişlikler,

hangi inkar edilmiş arzular yatıyor diplerde?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

 

Kimselerden korkmadığınız kadar korkuyor musunuz

kendinizden?

Şehrin ışıklarının bulutlara yansıdığı

turuncu pırıltılı külrengi bir gecede,

şimşeklerle boşanan yağmur başladığında

şatonuzun odalarında bir gezintiye çıkıyor musunuz,

ağır ağır yaklaşıp o kırkıncı odaya açıyor musunuz

kapıyı usulca, gördükleriniz ağlatıyor mu sizi,

bu kadar gerçeği o odada saklayıp,

hayatı yalandan yaşadığınızı farketmek nasıl bir

sarsıntı yaratıyor?

yoksa, ne gökyüzüne vuran ışıklar, ne yağmur, ne de

ıssız gece,

sizin kırkıncı odaya yaklaşmanızı sağlayamıyor mu,

korkuyor musunuz kendi gerçeklerinizden,

kırkıncı odanız size de mi kapalı,

kendi kendinize bile mahrem misiniz?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

Bıktığınız olmuyor mu kendi yalanlarınızdan,

hiç kendinizden sıkıldığınız olmuyor mu,

kendinizi bir yerlerde terkedip de gitmek

istemiyor musunuz,

bütün yalanlarınızdan uzak bir yere?

 

Şöyle rahatça bütün duygularınızı,

bütün düşüncelerinizi söyleyebileceğiniz bir diyara,

kendinizi bile yanınıza almadan.

 

Ah aslında ben onu seviyordum diye ağlayacağınız

kimleri saklıyorsunuz koynunuzda,

yüksek sesle eleştirip de

içinizden hak verdiğiniz hangi düşünceler var,

kendinizi akıllı bulurken aslında gizlice kendi

korkaklığınızdan utandığınızın itirafını nerelerde

gizliyorsunuz?

 

Ne kadarınız gerçek sizin?

Ne kadarınız kendi sahtekarlığına esir?

 

Bunu hiç düşündüğünüz oluyor mu

yoksa bunu düşünmek bile yasak mı size?

Neler var kırkıncı odada?

Otuzdokuz odadan yapılmış hayatınızı,

kırkıncı odanın kapısını açmamak için yalandan mı

yaşıyorsunuz?

Niye yapıyorsunuz bunu?

Açsanıza kırkıncı odayı yağmurlu bir gecede

belki...

Belki de hiç açmazsınız,

kapalı bir odayla yaşarsınız bütün ömrünüzü,

kendinizden sıkılarak...

 

 

 

Sevgiyle şiirlerle kalın arkadaşlar

Gönderi tarihi:

Yere bakan gözlerimden mazi doldu bu kaderime

Bir rûya gibiydi güzelliğin çöktü üzerime

Zaman aramızda kaldı artik yaşanır sevgilerde

Hayatı yenilerde yaşar engeller acılarla, düşler doludizgin eskilerde

 

Yumduğun o gözlerin bir türlü çıkmaz içimden

Elbet çıkarsın bir gün sende bu bedenimden

Tertemiz hayaller tükenmez hasret ve kederden

Unutamaz ki bu Can seni senden, kendimden, bu dünyadaki her şeyden

 

Üzerimde bir sevda bulutu; geceyi çevirdi gündüze

Elimde kalan son bir umudu atıverdiler denize

Sensizliğin sayısı aklımda sanki bir bilmece

Hapis kalan sade ben miyim? Kuşlar bile uçamıyor ayaklarına birer kelepçe

 

 

Benim yaşayan yanımsın şimdi yağmurla yarışan

Sevdiğim şarkıda nakarat, burada büyük bir kahraman

Yanık bir türkünün notalarında sana olan duygular

Satır satır yazılmış vedalar ve son kahkahasında bendim o ağlayan

 

Karanlığın içinden koşuyorum hızlıca sana doğru

Başlangıçları bitişinden yakalıyorum yokluğunu

Karanlık gecelerde sevdim, hep mavi hayallerim oldu

Ayrılığı gösteriyor şimdi; çünkü sana kurulu bütün saatlerim durdu

 

Hiç varamadım farkına, düşünmedim ki yarını

Uzağı taşıyamadım, şimdi çekiyorum iste kahrını

Yeni acılar taşıyorum, dünde kalan göz yaşlarını

Mutluluğu satıyorum zararına, kaldır üstümden parçalayan o bakışlarını

 

Vermeden alamazsın mutluluğu, vardır her şeyin bedeli

Var edemezsin ki yokluğu, bulunmaz bıraktığın gibi

Sensizliğin ölüm olduğunu çözdüm ve anladım ki

Söndürmeye yetmez artık aşkım, içimde yanan bu sıcak alevleri

 

Maddeler halinde erimiş, yalana inanmış düşlerim

Hep yanlış yerlerde yönüm; sana dönük seni beklerim

Bedenimi savuran rûzgarlara karşı gelirim

Suçsuzluk hüküm giymiş tüm sevgilerde, ama ben yine de sadece seni isterim

 

Çek gözlerini, hiçbir şeyin kalmasın

Al yarıda böldüğün uykuları da kalbim bir daha gelecek sanmasın

Kilitlensin kelimeler, cümleler tamamlanmasın

Ne gerek var sözlere; seninle başlayan şiirlerim yarım kalsın

Sen gidiyorsun ya gökler ağlasın, yıldızlar düşsün yeryüzüne

Hatıraların çıkmasın gün yüzüne... Aklımda bir tek adın kalsın..

 

Gönderi tarihi:

SENİ DÜŞÜNMEK

 

 

Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,

Dünyanın en güzel sesinden

En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

Ben artık şarkı dinlemek değil,

Şarkı söylemek istiyorum.

 

 

SENİ YAŞAMAK

 

 

Seni her özlediğimde sevgilim,

Gökyüzüne bakıyorum;

Göğün mavisinde gözlerini görüyorum çünkü.

Seni her özlediğimde bir tanem,

Denizlere bakıyorum.

Ufuğa bakınca mucizeni görüyorum çünkü.

Seni her özlediğimde bir tanem,

Kuşlara bakıyorum.

O kanatlardaki özgürlüğünü görüyorum çünkü.

Ve aşkım, seni her özlediğimde,

Adında isyan ediyorum.

Seni özlemek istemiyorum ben,

Ben seni yaşamak istiyorum,

Seni her özlediğimde sana bakmak istiyorum

Ve seni sende görmek sadece

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Her Şey İnsanlar İçin

 

 

"Çok parçalandım parçalandıkça çoğaldım"

Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım...

"Bir gün daha bitti ama yarın yeni bir gün"

Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım...

Bu da gelir geçer diye inanmazsam

Nasıl yaşarım, nasıl yaşarım, nasıl yaşarım...

Her şey insanlar için

Görmek öğrenmek için

Bazen zor da olsa

Her şey insanlar için

Umut doğurmak için

Hayatla seviştim

"Hiçbir şey boşuna yaşanmamıştır"

Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım...

"Uyuyordum gözüm açıldı uyandım"

Diye inanmazsam nasıl yaşarım, nasıl yaşarım...

 

Şebnem Ferah

Gönderi tarihi:

Korkarak Yaşıyorsan

 

Öyle Bir Hayat Yaşadım ki

Cenneti de Gördüm Cehennemi de

Öyle Bir Aşk Yaşadım ki

Tutkuyu da Gördüm Pes Etmeyi de

Bazıları Seyrederken Hayatı En Önden

Kendime Bir Sahne Buldum Oynadım

Öyle Bir Rol Vermişler ki

Okudum Okudum Anlamadım

Kendi Kendime Konuştum Bazen Evimde

Hem Kızdım Hem Güldüm Halime

Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine

Denizleri Seviyorsan , Dalgaları da Seveceksin

Sevilmek İstiyorsan , Önce Sevmeyi Bileceksin

Uçmayı Seviyorsan , Düşmeyi de Bileceksin

Korkarak Yaşıyorsan , Yalnızca Hayatı Seyredersin

Öyle Bir Hayat Yaşadım ki

Son Yolculukları Erken Tanıdım

Öyle Çok Değerliymiş ki Zaman

Hep Acele Etmem Bundan Anladım

Kendi Kendime Konuştum Bazen Evimde

Hem Kızdım Hem Güldüm Halime

Sonra Dedim ki Söz Ver Kendine

Denizleri Seviyorsan , Dalgaları da Seveceksin

Sevilmek İstiyorsan , Önce Sevmeyi Bileceksin

Uçmayı Seviyorsan , Düşmeyi de Bileceksin

Korkarak Yaşıyorsan , Yalnızca Hayatı Seyredersin...

 

Şebnem Ferah

Gönderi tarihi:

Yorgun

 

Yorgun geldim bu dünyaya kimse bilmez

Sonsuzluk benim olsa fayda etmez

Öyle bir derde düştüm ki hiç sorma

Katlanmak zor gücün yoksa

Çaresizlik gözlerimde

Can verirken ellerimde

Sustun artık sen

Söylerim ben senin yerine

İşte ben böyle öldüm

Gittim kendimi gömdüm

Sonra toprağa sordum

Dünya böyle değildi

Toprak dedi sen kördün...

 

Deniz Yılmaz

Gönderi tarihi:

Sana Bilmediğim Birşey Söyleyemem

 

Suyun derinliği aynıydı

Ama senin beline benimse omuzlarıma geliyordu

Bütün yapraklar sararıp düşecekti

Ama ilk ben düştüm kalanlar arkamdan korkuyla baktı

 

Bütün aşklar çok büyük olacaktı

Ama en büyük bizimkisi diyecektik

Her bir insan eşsiz olacaktı

Ama hep kendimizi en değerli zannedecektik

 

Çamur mu sürmek istiyorsun başkasının duygularına

Önce senin ellerin kirlenecek

Suyla mı gidiyorsun bir başkasının yanan yüreğine

O yürekte hep yerin olacak

 

Sana bilmediğim bir şey söyleyemem

Ben de hiçbir şey bilmiyorum

Ne kadar iyilik varsa hepimiz için

Hepsini dileyip gerisine direniyorum

 

Çok sonraları fark edecektik

İyilik temizlik bile göreceli olacaktı

O kadar hızlı kirlenecektik ki

Masumiyet fotoğraflarda eskiyip solacaktı

 

Korkuyor musun senden farklı olan her şeyden

Korktuğun şey kendi içinde büyüyecek

Ortak mı oluyorsun bir başkasının yalnızlığına

Yüreğin yalnızlık nedir bilmeyecek

Gönderi tarihi:

Bitti O Sevda..

Bitti o sevda kesildi cigliklari martilarin

Su gibi bitti, suya karsit gibi bitti

Itti kiyiyi adina deniz dedigimiz birsey

Unuttuk ikimiz de her turlu yetinmezligi

Kaybetti kumarda gozlerim

Kaybetti kumarda gozleri.

 

Bir koru ruzgarlandi gogus boslugumuzda sanki

Uzaklasti agaclar birbirlerinden

Yakinlasti agaclar birbirlerine

Yani her soluk alip verisimizde bizim

Bir mekik gibi kalbin

Bir mekiki gibi kalbim

Isleyip durdu bu yitikligi yeniden.

 

Ne kaldi

Farkinda misin bilmem

Gunduzler..

Gunduzler biraz azaldi. .

 

Edip Cansever .

 

 

Üşüyorum sensiz

Kalmalıydı her şey yerli yerin de,

doğmalıydı yine gecede ay.

Yağmur yağmalıydı,

uyumalıydık sabaha karşı.

Ve inadına yaşamalıydık,

dünyanın bu korku dolu düzeninde.

Bir bağlama sesiyle uyanmalıydık sabaha.

Tüm mavilikleri üstümüze alarak,

dolaşmalıydık şehir şehir.

Sıcak bir simidin buğusuyla ısınmalıydık,

ve ben bu gece üşümemeliydim sensiz.

Uğur Bıçak

Gönderi tarihi:

Gelmedin Gülüm

 

Adın şarkılarda dinmedi bir gün

Yıllarca söyledim hep üzgün üzgün

Aşkımız mahpustu sevgimiz sürgün

Bir an görülmedi bir gün güldüğüm

Başımda yolmadık tek saç kalmadı

Zarflara pulladım gene olmadı

Mektup attım hiç bir adres almadı

Çaresiz kırıldı kalemim,gönlüm

Sen yokken yitirdim bütün varımı

Kimseler çekmedi bir gün kahrımı

Kaç kez sınadı da hicran sabrımı

Nelere niyetli nelerden döndüm

Kapanık içime koskoca sırdım

Ellerde kafamı bin kere kırdım

Seni kaç hayale düşe çağırdım

Bekledim bekledim gelmedin gülüm

İçlice başladı her ince sızı

İğneledi durdu,inmedi hızı

Halden anlamadı hasretin kızı!

Demek ki çok yaşa dediği; Ölüm.

Yolcu yabancıydı hep yol tanıdık

Gelip geçeniyle başbaşa kaldık

Bir gün sitem ettik bir gün ağladık

Seni beklemekle geçti şu ömrüm

ENGİN NAMLI 00:10 15.12.2006

 

 

*Yalnızlık Macerası *

*Öyle yalnız kaldım ki hayatımda

Kimi gün öldüm kimi gün ilah oldum

Çok zaman annemin dizlerine hasret

Koydum başımı kendi dizlerime

Doya doya ağladım

 

Paylaşırsa dost paylaşırmış

İnsanın derdini sevincini

Dost ümidiyle ortalığa düşmeye gör

Hangi kapıyı çalsan kimseler yok

Hangi omuza dokunsam yabancı çıkar

 

Aşık mı olmadım taparcasına

Bir Mecnun geçti o çöllerden bir de ben

Diz mi çektirmedim alemde Kerem gibi

Ferhat gibi gürz mü sallamadım dağlara

Ne Leyla yar oldu bana ne Aslı ne Şirin

 

O gün bugün sırtımı kendim sıvazlıyorum

Sabahları sokağa çıkmadan evvel

Cesaret şairim cesaret

Kendi saçlarımı okşuyorum geceleri

Sevgilimin saçları niyetine.*

Cahit Sıtkı

Gönderi tarihi:

UZAK HAZİRAN

 

 

İki dudak arası bir zaman

Gözgöze geldikse geçerken

Mayıs'la Haziran arasında

Yağmurlu bir saçak altından

Aşktı uçup giden üstümüzden

Aşktı değip geçen yanımızdan

 

Uyanıp kış uykularından

Şubat'la Mart arasında

Eylül'le Ekim arasında

Yaz sularından kıyıya çıkan

İki adım arası bir zaman

Gözgöze geldikse geçerken

Günlük güneşlik bir kaldırımdan

Aşktı uçup giden üstümüzden

Aşktı değip geçen yanımızdan

 

Aşktı görmedik bilmedikse

Kimbilir hangi Eylül bir daha

Hangi uzak Haziran

 

necati cumalı

Gönderi tarihi:

 

işte en sevdiklerimden biri,sürekli tekrarlarım ve ilginçtir hiç unutmam...

 

 

 

 

Yüreğim sızladığı zaman

 

Geceyarılarından sonra şafaktan önce

 

Bilmediğim bir istasyondan bilmediğim bir müzik

 

geliyor kulağıma

 

Uzak

 

Vahşi

 

Karanlık

 

Gece denizleri gibi bir müzik

 

Batık gemilerli gece denizlerli gibi bir müzik

 

Çağırıyor çağırıyor beni durmadan

 

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim

 

 

 

Yüreğim sızladığı zaman

 

Duvarları banka afişli çok eski bir kentin cumhuriyet

 

caddesinden iki tüfek bir kelepçe

 

Tüfekler garip garip, kelepçe garip

 

Öyle çamur

 

Öyle beter!

 

Bir yaprak

 

Döne çevrile

 

Bir akarsu

 

Bata çıka

 

Koşuyor koşuyor bir kadın

 

Düşe kalka

 

Kelepçenin ardından

 

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim

 

 

 

Yüreğim sızladığı zaman

 

Bir kara tank yürüyor bir ağıttan bir filmden bir

 

savaş romanından çıkıp

 

Geçiyor sevgilerin özlemlerin üzerinden, aşkların

 

Umutların oyuncakların, küçük ekmeklerin

 

büyük kayguların üzerinden

 

geçip gidiyor çığlıklığa

 

Su gibi ilerliyor yangın

 

İşliyor kıtlık karanlığı

 

Ölüler bir anda şarkılaşıp

 

Virüsler bakteriler

 

Bütün dilleri birden konuşuyor herşey

 

Çırpınıyor yaşlı yerde bir damlacık kan

 

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim

 

 

 

Yüreğim sızladığı zaman

 

Kör bir çeşme başında kör bir kadın geliyor gözlerimin

 

önüne

 

Bütün iplikleri bütün iğnelere takıyorda ne iplik bitiyor

 

ne iğne

 

Götürülmüş oğluna mı

 

Kaçırılmış kızına mı

 

Geçen günlerine mi

 

Unutmuş neye ağladığını

 

Ağlıyor aranıyor

 

Aranıyor bilmeden

 

Bıkmadan

 

Usanmadan

 

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim

 

 

Yüreğim sızladığı zaman

 

Ciğerlerime çekerken kötülüğü

 

Ellerimle dokunurken kötülüğe

 

Ayaklarıma dolaşırken kötülük

 

Şu taşı şurdan alıp şuraya koyamamanın pis bunaltısı

 

geçiriyor tırnaklarını gırtlağıma

 

Kokuyor işyerleri

 

Kokuyor günaydınlar

 

Ne varsa verilmemiş

 

Alınmamış ne varsa

 

Edilmemiş söz

 

Patlamamış öfke

 

Uyutulmuş ne varsa

 

Ne varsa birden bire

 

Kokuyor

 

Ve kayıyor bir şey parmaklarımdan

 

Ve belki de işte o zaman başlıyor sızlamaya yüreğim

 

 

 

Yäni ben

 

Dört mevsime bölerek bu yürek sızısını

 

Günlere saatlere dakikalara

 

Anlara bölerek bu yürek sızısını

 

Sokağım kentim vatanım sanarak bu yürek sızısını

 

Yaşamanın kendisi sanarak bu yürek sızısını

 

Bir yaprağı durmadan işliyorum bu ölümsüz ağaca

 

 

 

.

Hasan Hüseyin Korkmazgil

Gönderi tarihi:

Köpek Yalnızlığım

 

Benim yalnızlığım köpek yalnızlığı

Sürer bütün sokakları boyunca dünyanın

Nereye varsam

Orada yalnızlığı beni bekler bulurum

 

Her sabah evler boşalır

Bir sel akar sokaklardan caddelere

Ben kendi içimde kaybolurum

Ne gidecek yerim vardır ne bekliyenim

Gökyüzü saltanatım, dünya soframdır benim

Zamanlar geçer, mevsimler değişir

Değişmez benim kaderim

Görür yüzüme bakanlar ilk aldanmışlığımı

Söyler köpek yalnızlığımı gözlerim

 

Ne zaman ellerin elime değse

İnsan yüreğim o zaman çarpar

Yalnızlık bir o zaman terk eder beni

Tutar eşsiz gözlerin dağınık saçlarımdan

O ışıktan dünyasına sürükler beni

Ellerin bir bir ayıklar

Eski halimden ne kalmışsa

Doldurur sevgiyle, umutla, aşkla

Suyum çekilmişse, içim boşalmışsa

Verdiğin mutluluktan, sunduğun aydınlıktan

Bir anda değişir bakışlarım

Çözülmüş bir yumağı

Yeniden sarmaya başlarım

 

Işıkların demet demet

Denizlerin dalga dalga gelir üstüme

Yokluğun ölüme

Varlığın aşka çağırır bir yandan

Bilirim biraz sonra gideceksin

Saatleri durduramam

İnsanları öldüremem

Ne çare ben de güçsüzüm bir yerde

Kadere karşı duramam

Ve işte çirkin alınyazım

Sensizliğe mahkum eder

İşte o zaman

Yıkılmış bir şehirdir kalbim

İçinde baykuşlar öter

Dünyaya gelişimin

Kırkıncı yılına bir basamak kala

Bütün basamakların çöktüğünü hissederim

Dünyaya gelişimin

Kırkıncı yılına bir basamak kala

O kırk kuruş etmez kaderim

Her adım başında beni bir kere boğmaya başlar

Gözbebeklerim sönmeye

Ellerim soğumaya başlar

Taşlar yağar üstüme gökyüzünden

Uzun, sivri iğneler saplanır tenime

Bir kere daha içim isyanla dolar

Bir kere daha lanet ederim dünyaya geldiğime

 

Kapını açık tut, pencereni kapatma

Yarın evinin önünden ben geçeceğim

O zaman

Duvarların ağladığını duyacaksın

 

 

İlk çağırışımda gel

İkincisinde çok geç olabilir

Ve ben ilk çağırışında geleceğim

İkincisinde çok geç olabilir

Kimbilir nasılım ve nerdeyim

Bulursan ne olur beni bırakma

Bulamazsan aradığın yerdeyim

Hani o toprakla denizin kesiştiği

Kumların üzerine yorgun gölgelerin düştüğü

Sevenlerin ürkek adımlarla buluştuğu o yerde

 

Yoksul rıhtımlarda köhne gemiler

Benden bir parça koparıp gider

Ben hep böyle yarım, ben böyle kırık dökük

Ne olur beni bırakma bulunca

Ve ilk çağırışımda gel

Sarsın krallığım yeryüzünü bir uçtan bir uca

Elini uzatsan tutacaksın

Yakındayım

Baksan göreceksin

Görsen seveceksin

Aradığın benden başkası değil

Farkındayım

Benim yüreğim değil

Kayan bir zamandır avuçlarından

Uzat ellerini susadım

Güzelliğin

Bir eski şarap gibi sızıyor parmak uçlarından

 

Gel diyorum

İlk çağırışımda gel

Gel ki

Aydınlığında

Bütün geceler gündüz olsun

Dinle, uzak bir saat onikiyi çalıyor

Ne güç anlamıyor musun

Bir ömür boyu arayıp da seni bulmamak

Ben yokluğunda böyle yok, böyle yoksun

Ben yokluğunda böyle paramparça

Sensiz olmak hiç olmamak

 

Ümit Yaşar Oğuzcan

 

 

 

Gönderi tarihi:

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,

Senin o'nu sevdiğinden.

 

Cok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

"O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de

hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

 

CAN YÜCEL

Gönderi tarihi:

frozen şiirler ve şairler hepsi birbirinden güzel

 

 

benim en cok beğendiğim ve her zaman güncel olduğunu düşündüğüm şiirse Uğur Mumcu'ya ait.

umarım beğenirsin

Sağlıcakla ve iyi günler dileğiyle

 

 

Sesleniş / Uğur Mumcu

 

Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız,

sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken

bizler bir mum ışığında bitirdik kitaplarımızı.

Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini

yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya.

Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler

takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez.

İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren

birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik,

doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız,

arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı.

Yaşamımızın en güzel yıllarını birer taze çiçek gibi

verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir

şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında,

yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin

acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük

yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla.

Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi,

taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven

gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar

erkekliklerinden.

Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti.

Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin

elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin

ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş

kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı

gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık

sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi

dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla

kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik

kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşımızdaki kızlarımızı

öksüz bırakmazdık. Önce, kolumuzu, omuz başından

keserek, yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak

fırlattık attık önlerine. Sonra da, otuz iki yaşında

bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun’daki yoksul köylüler, sizin için öldük.

Ege’deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu’daki

topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul’daki,

Ankara’daki işçiler, sizin için öldük. Adana’da,

paramparça elleriyle ak pamuk toplayan işçiler, sizin

için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma

bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal’den armağandı bize.

Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen

ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara.

Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli

emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek

istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın, dedik, sokak

ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım,

unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi

savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil

dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş

Savaşı’nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız

bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız.

Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak

istemediler.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline

değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile

almamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga

vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam

sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz

titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı

gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında

vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu

düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da

susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün

bile, karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri

önünde, öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına,

demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir

şafak vakti ipe çektiler.

Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma

bizi...

Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey

halkım, unutma bizi.

Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep

birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi,

unutma bizi...

Gönderi tarihi:

Yalnız Ölürüm Bilmezsin / Abdülhekim Koçin

 

Kar

Üstüme yağar

Saçlarımı rüzgarlar tarar

Gül uzar yağmur olur gelmezsin

 

Bir bir

Kesilir ikindileri

Çoban ve kaval sesleri

Derin bir yalnızlığa gömülürüm

Bu anlarda ölürüm de bilmezsin

 

Akşamları

Üstüme karı

Yorgan diye örterim

Etrafta kurt ulumaları

Gözlerim dolar boşanır silmezsin

 

Sonra

Gece olur

El ayak çekilir hayat durur

Yıldızlar kurulur gökyüzüne

Gözlerimin önüne film seti olur çekilmezsin

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.