Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Ne zaman çocuklaşsam; İnsan oluyorum...”

 

Ali KÜÇÜK

 

 

Bak çocuk

Madem geldin dünyaya

Sakın ha bildiklerini unutma

Öğrendikçe küçüleceksin

Bu güne dönmek isteyeceksin

Bebek gözünde

Gökyüzünü izleyeceksin...

 

Bak çocuk

Çabuk büyü

Tuttuğun eli

Baktığın gözü

Dediğin sözü bil,

Sömürme insanı ...

 

Bak çocuk

Paylaş ekmeğini,

Öfkeni ve sevgini

Susma

Bükme boynunu

Yere bakma konuşurken

Korkularımı sunma bana,

Bulutlara çık

Yıldızlarda sallan

Güneşi tut ellerinde

Denizde uyu

Ama lütfen çabuk büyü

Dağ oldu bilgi

Eteğinde kaldık

Koşmaya zaman yok

Çığlığına kanat taktık...

 

Bak çocuk

Üretmelisin, yeşertmelisin çölü

Sevdalanmalısın

Ekmeğin ana sütü tadında olmalı

Kul olmadan kula

Onurla yaşamalısın,

Durdurup savaşları

Yeni bir dünya kurmalısın...

 

Bak çocuk

Yarınlar oluyor

Ellerin elimde uyuyabilirim

Tutunamıyorum biraz eğil,

Sesinle bölünsün uykum

Silahlarla değil....

 

Bak çocuk

Emeğimde sen varsın

Yüreğimde sen

Bir sevda ürünüsün

Bunu öğren

Tertemiz gökyüzü

Uçabilirsin artık

Savaşlar olmayacak

Silahları, güllere astık...

 

 

alıntı

  • Cevaplar 1b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Hasan İzettin Dinamo (1909-1989)

 

 

 

Yetmiş İkinci Sonnet

 

 

Sen bir dişisin, doğa gibi güçlü bir dişi

Ne güzel okşar insanı ekmek dağıtan ellerin.

Pembe gül yaprağı tırnakların, apak fildişi

Parmakların altında soluk alır sevinç derin derin.

 

Ardında günlük yemek kokusunu, çay fincanlarının

Yeni tanımış bir durumun var eski bir düşü.

Yeşil çimenlerinde uzanmak için aşk anlarının

İster bir kez daha şiirle gerçeğin dövüşü.

 

Duyarım seni kovaladığım teke kokusunu

Her gün Pan gibi hırsla meşe ormanında

Aşk çağlar etlerinin gümüş dumanında...

 

Bir gölgelik kır çiçeklerinin beneklediği

Kalbimin küt küt atarak seni beklediği

Bu yerlere kaçarak gel bir akşamüstü olsun.

Gönderi tarihi:

Öndeyiş

 

Bedenim üşür, yüreğim sızlar.

Ah kavaklar, kavaklar...

 

Beni hoyrat bir makasla

Eski bir fotoğraftan oydular.

 

Orda kaldı yanağımın yarısı,

Kendini boşlukla tamamlar.

 

Omuzumda bir kesik el,

Ki durmadan kanar.

 

Ah kavaklar, kavaklar...

Acı düştü peşime ardımdan ıslık çalar.

 

 

 

Sis..

 

 

Özenle boyadım ipliğini sevginin,

Gidip de bulamamanın incinmiş rengine.

Sisi gümüş bir rüzgarla tepelerden eğirdim,

Dokudum yalnızlığın bu serin kumaşını,

Sesime ayrılıklardan bir gömlek diktim.

Ölümü tastamam ezberledim de geldim,

Dilimde bu buruk türkü tadıyla

Bilmem ki buradan nereye giderim.

 

Sonunda kendime bir top yangın edindim,

Soluğumla besledim dudağımın ucunda.

Ömrümün külüydü savrulan hep ardımda,

Örterek yavaş yavaş bıraktığım izleri

Yanmış bir günün sürüklenen kanatlarıyla.

Koştum, durmadan koştum o küçük yangınımla,

Adımın çaresiz kıyılarında kendi göğümü bulmaya.

 

 

Metin Altıok

Gönderi tarihi:

Erdal Alova

 

Gül GiçeĞinin Anlattıkları

 

Burada

Bu bahcede

Gokyuzu. Gunes. Ve ben.

 

Barislara katildim

olulere takildim

Tanklarla gectiler ustumden

 

Uc kurusa satildim

bir mektuba konuldum

Asklarla gectiler ustumden

 

Sevgilim guldur, dedi biri

gul guldur, dedi oteki

Sozlerle gectiler ustumden

 

Bos yastiga islendim

goz yasina es oldum

Hasretle gectiler ustumden

 

Sevmeyince bitmezdim yel beni

doktu bin bicime el beni

Atesle gectiler ustumden

 

Bir cocuk bunlari dinledi

bir elinde kagit, bir elinde kalemi

Siirlerle gectiler ustumden

 

Burada

Bu bahcede

Gokyuzu. gunes. Ve Menekse.

Gönderi tarihi:

Erdal Alova (1952)

 

 

 

Kaktüs Kadın

 

 

 

Fırlatıyor iğnelerini kaktüs kadın

 

Sarınca bir erkek kokusu tuz çölünü

 

Baldıranlar akıyor memelerinden

 

Kıl damarlarında yeşil zencar

 

 

 

Bakışı bir ısırganlar gecesi

 

Sesinin sabahında okunmamış kitaplar

 

Bir erkekçik kuşu yiyor

 

Bacağındaki kısırböceğini

 

 

 

Fırlatıyor iğnelerini kaktüs kadın

 

 

 

Günleri

 

Yaşam süsü verilmiş bir intihar

 

 

 

 

 

 

Yanılgı

 

 

Yetişmez gülüşlerin sarılışı

ne de anlayışın

adımlardan bir çizgi olduğu yaşamın

yetişmez anlatmaya sesinin kırılışını

gözlerinin parçalanışını

alışmadıkları bir soğuktan.

Gün bir ağartıyla karşılar pencerenden

seyreder gövdeni alaycı serinliğiyle

 

der: "Her şey yeniden başlayacak, yeniden

sen dokunuşlarını getir doğmamış aşkların

ben yayayım çıplaklığımda Geçmiş Zaman'ı."

Ve gürültüsü sarar çevreni seslerin, gölgelerin

alırlar seni uzayan bir yorgunluğa

bırakırlar büyüyen ayçasına gecelerin.

 

Sanırsın kimse görmedi ayla başbaşa kalırken

bilmediler ince bir camdan yapıldığını gülüşlerin

çünkü kimseler geçemedi dişlerinden öteye

dediler: "Bu gökyüzü bize yeter!

Ama ben, kargınmış çocuğu düşlerin sanrıların

geometri bozguncusu, büyücüsü kokuların

dinlerim taşların altında yatan yüreğimle

gövdenin kıvrımlarını, titreşen sokakları

giyerim lacivert geceden gömleğimi

derim: "Ey kent, gel dans edelim seninle!"

paylaşırım seni akışan bir çığıltıda

sanırsın kimse görmedi gözyaşın bıçaklanırken

paylaşırım, en güzel sesleri vermek için sana.

 

 

 

 

 

I

Ben bir yaban atıyım

Serseri rüzgârlardan doğma

Ömrüm benim, şu rodeoda.

Sarhoş bir denizanasıyım

Geçiyorum

Budanmış budunlar arasından

Ömrüm benim

Uyur gibi yapan çocuğun

Bütün duydukları.

Bir elim orgda

Bir elimde orak

Geçiyorum dünyadan

Turnede bir oyuncuyum

Uyandığı şehri tanımayan

Yaşım yok

Adım hiç Erdal olmadı benim

Kötü tarif edilmiş

Bir adres gibi

Dolaşıyorum gövdemi

Geçiyorum yıllardan

Unutmaktan yorgun

Beynim bir sonbahar sarayı

Kızgın kelimelerden bir kovan

Yunuslar gibi sıçrıyor

Aklımda dizeler

Gönderi tarihi:

bu ara

 

artık yalnayak çırılçıplak çocukların ruhuyum

basarken yüreğimi bu ateşten kumlara

kusacak şehrin kuytusunda ihanet

kusacak acısını karanlık kuyum

koyarken alnımı uçurumlara

 

ve ben şiirler kurban ederken seni seviyorumlara

kedere batmışken öyküm

kanatmışken içimde yeni bir yara

çıkamam yağmurlara

çıkamam öyle yapayalnız

öyle boynubüküğüm bu ara

 

ne bayram ne tatil ne izin

uzak yollardan

karışmak için mi geldim kumlarına akdenizin

sığınmak için mi dalgalara

ne şiir çare artık ne üst üste sigara

ya gerçek değil benim gördüğüm

ya ben çok kötüyüm bu ara

 

şimdi

dünyaya en çok yakışan ölüm

ve bana yazgı olan aşk

nasıl barışabilir

öpüşür mü bir daha karanlıkla şafak

paylaşır mı yeniden şiiri günüm

 

ateşten bir dilim olmalıydı herşeyi söyleyecek

ya da konuşan bir gülüm olmalıydı sana verecek

ya da sen hiç susmamalıydın

 

işte karanlığımdasın

düşlerimde bağrımdasın

yazgımsın sen son sınavım son aşkım

bazen küçük kardeşim bazen ilk aşkım

sen bütün aşklarım çocuk yanıma annem

yüreğimdeki cennet kanımdaki cehennem

 

 

susma artık bakıp bakıp uzaklara

şimdi seninle gerçekten yaşamak vardı

ve şiiri tam burada bırakmak

ve çıkmak

yağmurlara

yağmurlara.

 

Sıtkı Caney

Gönderi tarihi:

Bazen bir şarkıya dalar hüzünleniriz. Bazen eski bir anıya..

Bazen tatlı bir gülümseme gelir aklımıza bazen tatlı bir buse...

Hepsinde sevginin izleri vardır, geçmişte kalan ama hala yaşanan...

Şimdi herşeyi bir kenara bırakın! Ve geçmişte kalan tatlı bir anınızı

düşünün. Düşünün hadi.. Tamam.. Şimdi o anınıza geri dönün

ve yine aynı şeyleri yaşamaya çalışın.. Mutlu oluyorsunuz, değil mi?

İşte bunun sebebi, içinizdeki o sevgi pınarıdır. Bazen geçmişte yaşanan

acı olaylar gelir aklımıza. Düşünürüz! Acı ile dolar yüreğimiz.

Ama yine de mutlu olmaya çalışırız. Çünkü yüreğimizde hala sevgi

kıpırtıları vardır. İşte, bu sevgi yener geçmişte yaşadığımız acı izleri.

Çoğu zaman haksızlıklarla karşılaşırız, kötülüklerle, yalanlarla, acılarla..

Ve bir an içimizdeki o sevgi bile zaptedemez bizi. Karşılık vermek

isteriz yapılan haksızlığa, kötülüğe. Bu dünyada,arkamızdan övgüyle

söz edilecek bir olay varsa, o da sevgi adına yaptığımız bir olay olacaktır.

 

 

Çünkü herşey bu dünyada kalır. Hiç kimse çok sevdiği bir

şeyi beraberinde götüremez. Ancak, yaptığı ve yapacağı kalıcı şeyler,

ona çok şey kazandırır. Sevgi adına yapılan kalıcı şeyler ne olabilir?

Bu soruya aslında bir çok cevap verilebilir. İnsanları sevmek,onlarla

iyi geçinmek, sevgiye inanarak yaşamak bile, sevgi adına yapılmış

kalıcı şeylerdir. Tabi sevgiyi, sadece hissetmek yerine, bunu uygulamaya

geçirmek daha kalıcı olur.Sevgiyi uygulamaya geçirmek, sevgiyi

hissederek yaşamaktır. Sevgiyi yoğun olarak yaşayan biri, zaten sevgi

adına iyi birşeyler yapıyor demektir. Elimizden geldiğince sevgiyi doya

doya yaşayalım! Sevgiyi yaşadıkça, yaşam daha da renklenir. Kişinin mutlu

olabileceği bir kozu olur elinde. Sevgi bir umuttur, sevgi mutluluktur...

Sevgiyi ifade etmek çok basittir. Annemize sarılmak bile

bir sevgidir... Sıcak bir gülümseme, bir sevgi ifadesidir.

Bunları yapmak çok mu zor? Sevgiye inanan için hiç te zor değil.

Sevgide ayıp olmaz. Bırakın çıksın içinizdeki duygular.

Göstersin kendini insanlara. Onlar da mutlu olsun, sizin mutlu olduğunuz

gibi. Unutmayın ki; Sevgi öğrenilmez.. Sevgi öğretilmez... O, zaten

insanın içinde var olan bir duygudur. Ama o duyguların dışa

vurulabilmesi için yardımcı olunur. O duyguların herkese aşılanması için...

Bazen bir çocuk görürüz.. Yapayanlız, soğukta, aç ve çaresiz...

Hüzünleniriz, gitmek isteriz yanına, kucaklamak, okşamak gelir içimizden

çocuğu. Yardım etmek isteriz ona. Kimsesizdir, sevgiye muhtaçtır diye..

Ama çoğu zaman gidemeyiz yanına. Birşey engeller bizi. İçimizde ona karşı

yoğun duygular hissederiz ama bunu harekete geçiremeyiz. Sanki

"mutlaka başka biri yardım eder" düşüncesine kapılırız. Ama o an

düşünemeyiz, o "başka biri" nin biz olmamız gerektiğini. Sevgiyi

uygulamaya geçirmek , "başka biri" nin yapacağı şeyi, bizim yapmamızdır.

Sevgi, bu şekilde aşılanır.. Sevgi ancak o "başka biri" nin yapacağı

şeyi, kendimizin yapmasıyla gerçekleşir, "başka biri" ni beklemeyin...

Çünkü "başka biri "de, "bir başka biri" ni bekleyecektir..

Ve o çocuk, hep "birilerinin" sevgisine hasret yaşamaya mahkum

olacaktır.. Sevginizi göstermek için geç kalmayın...

Unutmayın !

Sevgi öğrenilmez... Sevgi öğretilmez...

Sevginizi paylaşın... Herkes ortak olsun sevginize...

Sevgi paylaşılınca kutsallaşır...*

Gönderi tarihi:

YaĞmUr tanesi...*

 

 

*Sanki o koca bir ağaçtıda bizde dallarıydık..

Küçücük fidan olarak büyüdüm kollarında.

Zaman nasılda akıp geçti..

Bahar geldi, yaz geldi, kış geldi....

Arada dökülen onca yaprak onca hayat geçti..

 

 

Ben ağacıma öyle bir sarıldımki hiç düşmem hiç kopmam sandım..

Artık koskocaman bir daldım benimde ağaca kazandırdığım yapraklarım baharda

açtığım çiçeklerim vardı...

 

 

Bilemedim bir rüzgara kapılıp gidebileceğimi..

Birgün ansızın bir fırtına koptu.

Ben ağacıma sarıldıkça rüzgar beni kendi içinde savurdu...

 

 

Kimbilir belkide mutluydum.

Belkide o agacın dallarından biri değilde bağımsız olmak istiyordum..

Gün geldi o rüzgarla çekip gittim gün geldi kendime dur dedim...

Ama en çok neye acıdı biliyormusun yüreğim?

Rüzgar beni savurduğu yerde yalnız ve amansız bıraktı..

Oysa ben onunla yeni bir dünyada yer almayı istemiştim..

İşte o zaman dur dedim kendime bitmiş tükenmişsin,

haketmedin bu yalnızlıkları..

 

 

Haketmedin beklemeleri...

Bir rüzgara kapılıp gittin delicesine,,

ne o rüzgar unuttumu seni...

Geç oldu ama anladım hiçbir rüzgar için ağacını bırakıp gitme..

Şimdi küçük bir fidanım rüzgarın beni savurduğu yerde yeni bir umutla gelen

yağmur taneleri yüreğime aktı...

 

 

Hani son bahar ölüm demektir yaa..

İşte o ıslak yaprakların altında beni yeniden yaşattı...

 

 

Asla ümitsizliğe kapılma mutlaka bir yerlerde seni hayata döndürecek bir

yağmur tanesi vardır..........*

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

Zamansız gözlerini ufka dikişin var ya

Beni benden edişin

Hesap vermeden

Sormadan

Söylemeden sevişin

Buğulu gözlerinde

Bakışların beni bırakır gider ya

Sadece

Sadece sen yokken kendime gelişim

Umulmadık bir yerinde hayatın

Ciğerlerini söküp atarcasına

Kalbindekileri haykıracakmış gibi

Karşımda duruşun

Ve bir kelime bile etmeden

Çekip gidişin

Ve susuşun var ya...

 

 

Şakağıma dayanmış bir namlunun

Tetiğini çekmeyişin

Oluk oluk cana hayat veren kanı

Şahdamarda kesişin

Ve beni benden edişin

En yaşanacak zamanında

yaşanmamışlıkların

Çekip gidişin

Ve aşktan ölürken dahi

Sevmiyorum deyişin

Ve günahsız gidişin

Beni günaha sokar ya...

 

 

Uğur Arslan

Gönderi tarihi:

Her yeni doğan günde umutlarla dolu geleceğe

düşler ülkesinde bir yolculuğa adım atarsınız

ayaklarınız kesilir yerden

farkında olmadan uzaklaşırsınız bu diyardan

ve kendinizden

belki de daha çok yaklaşırsınız kendinize ...

 

 

Bir türlü çözemezsiniz üç bilinmeyenli denklemi

ve saatin kadrana vurduğu her saniyede

pek çok soruya da cevap verirsiniz o anda…

 

 

Mutlusunuz ya da mutluluk oyunu oynarsınız

ve irkilirsiniz derinden gelen bir sesle

kulağınıza ilişen kelimeleri algılamakta zorluk çekersiniz

bir anda gözleriniz dolar, başınız döner

serin sularda yanar

kulaç attıkça dibe doğru yol aldığınızı hissedersiniz…

 

 

Bitap düşmüştür beden

göğsünüzde filler oturmakta

neden ararsınız sebepsiz yorgunluğunuza

oysa siz yormuşsunuzdur kendinizi…

 

 

Bitip tükenmek bilmeyen sorular

rüyalarınızı da çalmıştır artık

günler geceleri kovalar sorular soruları

cevapladığınızı düşündüğünüz her sorunun ardından

uzatırsınız elinizi bir yıldıza

ve düşersiniz bir kat daha boşluğa…

 

 

Girdabın göbeğine hoş geldiniz

yutkunun, çözülür belki boğazınızdaki düğümler

ve bilin ki

kurtuluş yok bu kısır döngüden…

 

 

Son kalan güçlü damar atağa geçtiğinde

yıkın benliğinizin ardındaki duvarları

titre ve kendine gel deyip

koşun özgürlüğünüze

hediyesi SİZ olacaksınız….

*

 

 

alıntı

Gönderi tarihi:

Seni günlere böldüm, seni aylara

Daha yıllara, yüzyıllara bölecegim

Ve her zaman söyleyecegim ki beni anla

Böyle eskitilmis de olsa bu kalbi

Minesi çatlamıs bir diş gibi durduracagım karsında.

 

Siirler söylenir, siirler biter

Biz bu sevdayı neresine sakladıktı sen ona bak da

Kahverengi avuçlarına mı gözlerinin

Tam oradan mı kahverengi yagan bir aydınlıga.

 

Bütün günler yenilesir her bekleyiste

Ve bütün dünler, bütün geçmisler

Kapını açarsın ki bir de, hiç kimseler yok

Çaresiz, benim sana gelisim de hep böyle.

 

Dün aksama dogru turuncu bir bulut geçti

Sonra bütün bulutlar hep birden geçti

Anılar, anılar, belki hepsi bir kelime.

 

E.Cansever..

Gönderi tarihi:

Ne dogan güne hükmüm geçer,

Ne halden anlayan bulunur;

Ah aklımdan ölümüm geçer;

Sonra bu kus, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:

Pervam yok verdigin elemden;

Her mihnet kabulüm, yeter ki

Gün eksilmesin penceremden!

 

C.S.Tarancı

Gönderi tarihi:

Nerden niçin mi geldim

Bilmeden bir şey diyemem, ya siz

Hem hiç önemli değil

Geldim, yer açtılar, oturdum

Girip çıkanlar vardı

Zaten ben geldiğimde

 

Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi

Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi

Doğrusu anlamadım bir düğün dernek mi

Sonra da kimileri düşünceli, durgundu

Gidenler neye gitti doğrusu anlamadım

Zaten ben geldiğimde

 

Bir luna-park mı bir konser bir gösteri

Bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı

Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti

Bak dediler baktım pek bir şey göremedim

Hem her yer karanlıktı

Zaten ben geldiğimde

 

Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede

Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde

Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele

Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan

Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken

Zaten ben geldiğimde

 

B.Necatigil.

Gönderi tarihi:

yollar uzak ay bedir

sırtımda gümüş hançer

yürürüm de ölemem

kan damlatır karanfil.

 

usulca mavi bir kar

kara geceye düşer

tutuşur fundalıklar

gelir kalbimi yakar.

 

gün olur belki öper

ay ışığı acıyı

o yaralı cerenler

yanık sulara iner.

 

yollar uzak ay bedir

sırtımda gümüş hançer

yürürüm de ölemem

kan damlatır karanfil

 

B.Aysan..

Gönderi tarihi:

incecikti

gül dalıydı

dokunsam kırılacaktı

dokunmadım

kurudu

 

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

ağaçlar bükmesinler n'olursun boyunlarını

neden akşam oluyorum tren kalkınca

kırlangıçlar birdenbire çekip gidince

mendiller sallanınca neden tıkanıyorum

öyle çok acımasız ki öyle birdenbire ki

az önceki çiçekler nasıl da diken diken

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

o sularda çimdik, bitti; köprüleri geçtik bitti

o elmanın tadı orda, o kuş çoktan öttü, bitti

artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz

günler devlet alacağı, yıllar bir kadehcik buzlu rakı

oyunlar oyuncaksı, oyuncaklar eski şarkı

kavaklara oklu yürek çizip duran o çakı

nerde şimdi nerde şimdi, nerde o kan sarhoşluğu

gitme, sonbahar oluyorum, sonrası hiç

 

H.H.Korkmazgil.

Gönderi tarihi:

sana diyeceklerim vardı

ne çabuk bitti gece

yeni bir ayrılığa açıldı pencere

sana seveceklerim vardı

esrikliğim. çıplaklığım. terim

iki yanım uçurum

böyle nasıl çekip gidersin

 

gel.. atma beni

sensizliğin koylarına

boğulurum

 

gölgen yüzüme düştü

yüzümden gözüm düştü

neyin nesi bu ayrılık

kahır canıma düştü

 

gel.. sürme beni

ekinsizliğin toprağına

kururum

 

bir yanım gül kopması

öbür yanım dalsız ağaç

kurudu ırmaklarım bak

yağamıyorum bulutuma

 

gel.. ağlat beni

mendilene sevdanın

ve kazı tırnağınla

çürüyen yanlarını hayatın

 

serçe kanatlarında hırçın

çığlıkları büyür sevdanın

ayrılık ekmiş özlem biçmiş

bu kadar yaşım darmadağın

 

gel.. topla beni

alfabesinden ömrün

çoğalayım

 

yıldızı süpürülmüş sabahlarda

güneşli çocuğun gibi

büyürüm koynunda

sığınıp dudaklarına

dilin olurum suskunluğunda

 

gel.. sar beni

rengine gözlerinin

yanayım günortasında

 

havalarımda sis var

yüzümün tülü yanık

kuşatılmış bir kentte

direnen bir tutsağım

çakıltaşı tuz ve kum

 

gel.. yaz beni

kanadına martıların

savrulayım

 

yakamozlardaki ışık sensin

martılardaki hüzün ben

yelkeni kırık bir sevda

nasıl boğuşur dalgalarla

 

gel.. yarınla beni

geçmiş denilen

yamalı bir bohça

 

ılık nefesinle okşa yüzümü

çokla sevdamın ayakizini

kim umursar yoksa

dalından düşen yaprağın öyküsünü

 

gel.. çiçekle beni

saksısında aşkın

güzelleşeyim

 

gittiğin yollar kadar uzarım

söylediğin şarkılar kadar susarım

bulutuna yağan yağmur olur

kendi kendimi boğarım

 

gel.. çaresizleme beni

karşısında ölümün

çürürüm

 

senden sonrası ölüm

ayrılık diye bir şey yok

hem kimi inandırabilirsin

terkederken beni öldürmediğine

 

gel.. cinayetleme beni

intihar

aşka günahtır

 

susamış bir çeşmeyim: paslı

yağmursuz bir bulutum: puslu

dalgasız bir denizim: sisli

kıyılarım çalınmış

martılar küskün

kipriğimde mavi bir damladır hayat

ağlasam sonum olacak

 

gel.. hiçleme beni

üzümdür şarabın tadı

esrikliği hikayesi

 

sabahları bozuluyor güzelliğim

sen böyle giyinirken ayrılığı

koşarken bensizliğe

yaprağıma sonbahar düşüyor

 

gel.. çirkinleme beni

mutlu portreler çizelim

güneşli yüzüne sabahın

 

kelebek ıslığımla sararım tenini

uzanıp körpe memelerinin arasına

kovarım allahı romanımızdan

bırak peygamberler oynasın eski oyunlarını

biz tenimizin acıya direnişiyle

kendi dünyamızı kendimiz kuralım

 

gel.. dinsizle beni

ezan sesleri

çocukların oyun saati olsun

 

umutla başlarız sabaha

sevişen iki nehir gibi

çoşkuyla karışırız güne

ve çalıp her evin kapısını

bir demet gül bırakırız önüne

 

gel.. sokakla beni

bakir bir dünya

olmasın hayat

 

sensiz sigara içerken

kendimi içerim biraz da

emdiğim nikotin

savurduğum ömrüm olur

vatkitsiz kavuşmalarla

paylaşılmaz ki yalnızlık

 

gel.. alevle beni

eski bir mektup gibi

yakalım saçını yalnızlığın

 

(son söz)

 

yüreğimin titrediği yer aşkın yarası

yaşlı bir kuş çırpınır avucumda

gökyüzü evimizin çatısı olacaktı

yüzümüzde hayatla boğulurcasına bir kaynaşmışlık

yüreğimizden aynı mezraya ırmaklar akacaktı

ve rüzgarda ömrüme yağacaktı saçların

 

gel.. kuşla beni

uçalım birlikte

yaşanmamış günlere..

 

Bayram Balcı..

Gönderi tarihi:

Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz

Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz

Kadının üstün olduğu ama mutlu olmadığı

Günlere geldim bunu bana öğretmediniz

Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı

Ama yine de eşsiz zulümler işlediği vakitlere erdim

Bunu bana söylemediniz

İnsanlar havada uçtu ama yerde öldüler

Bunu bana öğretmediniz

Kardeşim İbrahim bana mermer putları

Nasıl devireceğimi öğretmişti

Ben de gün geçmez ki birini patlatmayayım

Ama siz kağıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini

nasıl sileceğimi öğretmediniz

 

Bir kentten daha geçtim

Buğdayları yakıyorlardı

Yedikleri pirinçti

Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı

Sonra birbirlerinden borular gibi çıkıyorlardı

Pirinçler gibi çoğalıyorlardı

Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum

Öpüp çıkıp gittim yelelerini..

 

Sezai Karakoç..

Gönderi tarihi:

hayatı ihlal ediyorum

bir bu kalmıştı yapmadığım

itiraz mecbur hayata

bizi temize çıkaracak

bir tek sözcük bile yok

yakılmış köyler kadar kül içindeyiz

 

ihtimal ve ihtiras

bir intihar biçimidir aşk

illegaldir astarı devletin

iğfal edilmiş katiller

vakitsiz infaz eder adamı

 

bütün kediler ağlar

müntehir halime

yenik düşer siyanüre damar

ihtimal. ihlal. infial ve ihtilal

bu dört sözcüğe gömdüm hayatı

 

dalından kopan songülün

kalbimi kanatan dikeni. ihtimal

infial. ihtilal ve devlet

kaybedilen hayatlar kuşatır

kirletilmiş gökyüzünü

 

ey aşk! iğdiş edilmiş suretin için

kılıç çektim kalbimdeki nasıra

ihlal ettim hayatı

boğdum hayatı yalnızlığımla

paramparça aklımdaki bomba..

 

B.Balcı.

  • 4 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Anlatıyorum

 

Bahçeme girdin

İzinsizdin diyemem ama çok sessizdin

Gece saat birdi benimle düşüncedeydin

Kim bilir ben neredeydim

Olsun diyemezdim, aldırmazlık edercesine

Bilseydim beni düşündüğünü

Aslında üzüldüğünü

Elim kanlarda olsa uçardım hayallerin üzerinden

Yeşil tarlaları aşıp kapına konardım

 

 

Yeni başlıyor başlamasını ummadığın bir yolculuk

Öncesi bir tanışmaydı, yol uzundu

Karar vermek kolay değildi yürümek için

Bazen susuzluk

Bazen uykusuzluk girer hanenden içeri, olan gözlerine olur

 

Basit hayatların aşkı daha coşkuludur bilmez misin

Eldeki en kıymetli olandır aşk

Gerisi boşluktur

Tarifi ölümdür aşk üstüne aşkın

Sen bitmemiş gibi yaşa

Herkes sen yoksun sansın

Aşkı kaç kelimeyle anlatırsın

Ben aşığım demek yetmez mi

Daha fazla neleri doldurmalıyım kağıtlara, kulaklara

Bir satır mektup vereyim ulaklara,

Yetmez mi

 

Resmini gördüm, güneş çıkmış gibi ufuktan

Saçların rüzgarı sürüklüyordu, gülüşün denizde fener gibi

Örtme üzerini sana verilen güzelliklerin

Yokluktan başka nedir ki varlığını kapılar ardına koymak

Kadın olmak insan olmaya aykırı mı

İkinci ruhunun eşkalini koy önüme

Henüz yaraları kapanmamış aşkların üzerine tuz ekmenin zamanı

Bırak onu bana

Ruhunun öteki yanını

İçmek ister gibi kanını boynuna yapıştırdığım dudaklarımı

Kıpkırmızı tanyerlerinden çekmedi güneş

Ufuk ağlamak üzere

Batsın kaçıncı güneş batacaksa arkasından koşmayacağım

Gecenin serinliğine bıraktım ateşimi

Yüreğim kopsun ki yerinden

Bir daha yakmayacağım,

 

Çünkü ateşe koşuşan pervaneler ölüyorlar

Erken açan çiçekler donuyorlar

Ve sormuyorlar

Hiç kimsenin öyküsünü yolcu ederken

Yaşanmamış hayatların

Alelacele toprağını örtüyorlar üzerine

Ne gelen var, ne bir yaren zaman geçince

Unutulmaya mahkum ne varsa ben anlatacağım

Sevgi bile soluyor söylemesi gecikince…

 

Oğuzkan Bölükbaşı

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Ellerime Sığmayan

 

Kırık bir testidir eşikte duran.

Ovaya yayılan acı bir sudur.

 

Oysa sığmaz gecenin gözleri yanan

mumlara, ellerime sığmaz

bir yara içinde büyüyorum

akan suyun tadı kaplanın gözlerinde durur

gitgide organlarıma karışıyor talan edildikçe kadim yerler.

 

Mumlarda tükenen gecenin gözlerine bakıyorum

sen büyüyen bir fısıltıyla çıkıyorsun

geceden gündüze

dağılan nar tanelerini örtüyorsun

açılıyorsun karanlıktan aydınlığa.

 

Çocuk giysiler içinde mavi bir gecede

ağaç dibinde telaşlı bir karınca yuvasında

koyu ve diri kokunu duyuyorum.

 

Ellerimde suyun

asi yüzü

kınında terli

bir bıçak.

 

Metin Fındıkçı

Gönderi tarihi:

Sahra ve Serap

 

Çöle bütün iyiniyetimle girmiştim.

Çöle bütün iyiniyetimle ve aptalca girmiştim.

İhanetin sarı ve sonsuz olduğunu

Çok sonra öğrendim.

Beni çölden geri getirdiklerinde

Uykumda pembe köpekler görüp

Gülümsüyordum.

 

Dışarıda aşklar ve anılar bıraktım

içerde adımlarım kısa bakışlarım uzak kaldı.

Oysa ben soğuk ve sisi sokakta kol kola bıraktım.

Kırık havaları nasıl sevdimdi, sizinle tekrar karşılaşsam

ölürüm gibiydi, oysa her şey paranoya ve şizofreniydi.

olmayacak geri dönüşleri, ayinleri size bıraktım.

 

Yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneşi yoktu

yazların. Ben sizi nasıl da ağır, nazlı ve dur bakalım

sevdiydim. Ben sizi sahrada yağmurları bekler gibi

beklemedi miydim. Bir gülün soluklanma vaktiydi, sonsuzdu,

pembeydi. Cam üstüne cam, oradaydım.

Beceriksizliğin kumral ve geçici mevsimleriydi,

ben size görkemli ne varsa hepsini bıraktım

Ve kendi göğsünde büyüdüydü çocukluğum.

 

Yüzümü yok edecek aynayı buldunuz sonunda

Avutun beni, çoğaltın beni, sırrınız oldum

Hep bir şiirin sonu gibi konuştum, her dize

başka bir şiirden geldi, en son yanıtı buldum.

 

Oysa çocuktum, gün gümüştü, sahra sarıydı, belgesel

Bir aşktı, her şeyden benzim uçtuydu. Çocukluğum

şaşkınlığımdan guatrımı yuttuydum,

Olurdu böyle şeyler, avuttunuzdu beni

nerenize yerleştim.

 

Yüzümü ve anılarımı çıkaracak kadar güneş yoktu

yazların. Ağır ve nazlı, ben sizi develer tellal değilken de

sevdiydim.

 

Var ettinizdi beni

hem de yok ettinizdi, bense bir çocuğun rüyasındaki

kartopu kadar gerçek olmak mı istedim.

Şimdi durdurun beni, indirin beni tesellimden

ey ruhum sen yola çık,

ben aklımı eski bahçeye gömeceğim.

Bu yaylım ateşlerinde yıkanıp

sana döneceğim.

 

Birhan Keskin

  • 2 hafta sonra...
  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:
güzel paylaşımlarınız için sonsuz teşekkürler..

 

:):clover:

 

 

 

Dekor

 

kendi gözlerini yaşartan bir dumanın,

kime zararı dokunur...

 

dağılıyorum tanrım

kim bu beni bana boğduran

çıkmaz sokaklara koşturan beni

sonunda vurduğum duvarlar üzerime yıkıldı

ne çok ölüm gördüm içime bakınca

yorgunum

anlamsız bir ruhu

anlamsız bir dünyaya taşımaktan.

 

uyku söndürseydi yanan kalbimi,

sesimden geriye kalmazdı bir şey.

sesimden geriye harf...

 

dağılıyorum tanrım

kimse bırakmadı bir ölüm sebebi

gidenlerle gittim ve kaldım kalanlarla

kendimi bile oynayamadım piyeslerde

insan uzak bir liman, yetişmek mümkün değil

sürülünce açık denizlere

ve mümkün değil kendine yetişmek

kalınca iç denizlerde.

 

kıyı dindirseydi suyun acısını,

dalgadan geriye kalmazdı bir şey.

dalgadan geriye oyulmuş bir kaya...

 

başkalarının mezarına özenen bir adamın

kime yararı dokunur...

 

Sezgin Öndersever

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Yangınlar,

***** fakları,

Korku çığları

Ve irin selleri, aç yırtıcılar,

Suyu zehir bıçaklar ortasındasın.

Bir cana, bir başa kalmışsın vay vay!

Pusatsız, duldasız, üryan

Bir cana bir de başa

Seher vakti leylim -leylim

Cellat nişangahlar aynasındasın.

Oy sevmişim ben seni...

 

Üsküdardan bu yan lo kimin yurdu!

He canım...

Çiçekdağı kıtlık, kıran,

Gül açmaz, çağla dökmez.

Vurur alnım şakına

Vurur çakmaktaşı kayalarıyla

Küfrünü, Medetsiz, Munzur.

Şahmurat Suyu kan akar

Ve ben şairim.

 

Namus işçisiyim yani

Yürek işçisi.

Korkusuz, pazarlıksız, kül elenmemiş,

Ne salkım bir bakış

Resmin çekeyim,

Ne kınsız bir rüzgar

Mısra dökeyim.

Oy sevmişem ben seni...

 

Ve sen daha demincek,

Yıllar da geçse demincek,

Bıçkılanmış dal gibi ayrı düştüğüm,

Ömrümün sebebi, ustam, sevgilim,

Yaran derine gitmiş,

Fitil tutmaz, bilirim.

Ama hesap dağlarladır,

Umut, dağlarla.

 

Düşün, uzay çağında bir ayağımız,

Ham çarık, kıl çorapta olsa da biri

Düşün, olasılık, atom fiziği

Ve bizi biz eden amansız sevda,

Atıp bir kıyıya iki zamın

Yarının çocukları, gülleri için

Herbirinin ayvatüyü, çilleri için,

Koymuş postasını,

Görmüş restini.

He canım,

Sen getir üstünü.

 

Uy havar!

Muhammed, İsa aşkına,

Yattığın ranza aşkına,

Deeey, dağları un eder Ferhadın gürzü!

Benim de boş yanım hançer yalımı

Ve zulamda kan-ter içinde, asi,

He desem, koparacak dizginlerini

Yediveren gül kardeşi bir arzu

Oy sevmişem ben seni...

 

Ahmed Arif...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.