Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Yine Dağdır Dağ I Fırlatmıştım kalbimi uzağa, en uzağa denk gelir de rastlar diye bir yıldıza; yanılıp susturdum ağrımın çağrısını çağrımın köhnemiş ağrısını ve “aldırma! ” dedim oğlum, yine dağ’dır dağ… Yine dağ’dır dağ! Konup göçen kurdun kuşun rağmına ayazda da, güneşte de yine dağ... Yazılırken ayrılık şehrin küskün ağaçlarına; yazılırken kederlerin pasına, bazen şarap tadına, aşkların büyülü şarkısına, ihanetin hiç dinmeyen yasına ve bir ömür bakılırken üç saniyede çekilen fotoğraflara, “aldırma! ” dedim, yumruğum vurup omzuma: Yine dağ’dır dağ, ezberinde kaç mavzerin masalı, kaç kurşunun, kaç çığlığın hüsranı? Yine dağ… Yeter ki düşürme yüzünü kahrın inzivasına; bak, bir yüzü kararırken dünyanın, şafak söküyor öbür yanında... Dağsın, dağ! Bırak acemi kuşlar konsun sınanmış heybetine; aşağıda iklimlere yenik ovalar, yanmış ve yanılmış hayatlar… Burada yatıyorsun, burada… Vakur, kırgın ve dağ! II Yazılırken ayrılık şehrin küskün ağaçlarına; burada yatıyorum, bir aşkla öldüm, bir aşka öldüm, aşktım ben, öldüm! Dağa ve aşka gömüldüm... Lakin ölü dağlara kim yanar? Burada yatıyorum, burada… Uzaklarda beni evli bir kadın anar; O kadın, mağlup ve zamana mahçup; dağa bakıyor daha bakıyor akıp geçen yılların şaşkın sarhoşluğunda O beni anar, o anar; efkârı geceyi yarar da sorarım:-Nasıldır evli bir kadını ölü bir dağın sevmesi? “Ey dağ, o da bir şey mi” dedi: “Ne zordur ölü bir dağla rüyada sevişmesi...” Yanılıp susturduğum ağrımın çağrısını, çağrımın köhnemiş ağrısını; Yine dağ mı dağ? IV Yazılırken ayrılık kederlerin pasına, ölü dağlar rüyalarla sevişir sökülürken düşlerin de çadırları neye yarar mezarlıklarda çigan? Sussam artık yıllarca, bin yıllarca, ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam sussam, yitsem artık bu aşka koşturmasam! Mezarlıklarda çigan... Mezarlıklarda çigan.. V Yazılırken ayrılık aşkların büyülü şarkısına alnım kar, başım duman, kirpiklerim çiğ, burada yatıyorum, burada! Uzaklardan o kadın gülümsüyor kalbi buruk anılarda... “kal” diyorum yamacında; yenilme-sen, düşürme-sen yüzünü kahrın inzivasına... VI Yazılırken ayrılık ihanetin hiç dinmeyen yasına burada yatıyorum, burada! Ellerime benzeyen eller, gözlerime benzeyen gözler ve aşkıma benzemeyen aşkların arasında… Burada yatıyorum boylu boyunca bakarak naçar bir aşkın büyüyen yarasına... VII Sussam artık yıllarca, bin yıllarca, ağrımın köhnemiş çağrısını konuşturmasam; ölsem, yitsem ben artık bu aşka koşturmasam… Kuraklığım arttıkça sulardan uzaklaşsam; sonra yangınımın alazından kül çalsam, toplayıp o külleri kalbime bin yıllarca ağlasam... Sussam yıllarca, bin yıllarca hasret kalsam uzak, uzun sulara yine, yine yumruğum vurup omzuma “aldırma oğlum! ” desem: “Sermayen âşık değil, aşk olsun...” Ve yeniden kendimi bağışlasam o aşka… Yine dağ, yine dağ! Toplayıp kendimi bağışladım bir aşka... Yılmaz Odabaşı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Sus Söyleme Sus söyleme Bir şey söyleme artık Sus söyleme Her şey gereksiz artık Bana düşen dönüp de gitmek Sonunda elimde kalan Bir avuç hüzün ve keder Yeter yeter söyleme artık Kelimeler kanatır yarayı Gözlerin anlatıyor Mutlu aşk yoktur Oysa ben sana neler adamıştım İçli şarkılar, kırık ezgiler Yüreğimden süzülüp gelen Bırakıp gittin beni Bir gün yollarda Yeter yeter söyleme artık Kelimeler kanatır yarayı Gözlerin anlatıyor Mutlu aşk yoktur Sus söyleme her şey ortada artık Zülfü Livaneli Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Makiler bir an önce görülsün diye akdeniz toroslarda agaçlar hep çocuk kalır Sunay Akın Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Seni Yağmurdan Sonra Seveceğim Şimdi git.. Say ki, seninle içinden sevda geçen bir türkü söylemedik.. Say ki, gece mektuplarını, en güzel aşk şiirlerini beraber ezberlemedik.. Say ki, sevda trenini kaçırdığım durakta bir süre beraber beklemedik.. Sen git.. Ben gelemem bu yürekle.. Ya da kal.. Eylül yağmurlarını bekle.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Saçlarıma ak düşmemiş halimle.. Sen yaşlardayken.. Onsekizimde, yirmimde.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Kaldırımların ıslak ve temiz haliyle.. Yaşlı yüzüm delikanlı yüreğimle.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Aşksız geçen onca yılı yakacağım.. Sevda alevinde kendi ellerimle... Şimdi git.. Say ki, seninle sahildeki çardakta hiç dondurma yemedik.. Say ki, oturup konuştuğun yaşlı ve yabancı bir adamdı.. Ve sevdadan hiç söz etmedik.. Say ki, hiç gülmedik.. Aynı şeyleri sevmedik.. Ve yağmurdan sonra beraber yürümedik.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Kimse bilmeyecek, herkesten gizleyeceğim.. Yağmurdan sonraki toprak kokusu olacak havada.. Seninle gökkuşağının altından geçeceğim.. Seni yağmurdan sonra seveceğim.. Ve seni sevdiğimi kimseye söylemeyeceğim.. Belki bu dünya gözüyle gördüğüm son yağmur olacak.. Islak kaldırımlarda sırılsıklam yürüyeceğim.. Ben seni yağmurdan sonra seveceğim.. Ve bir gün ölürsem yeşil gözlerinde öleceğim..... Uğur Arslan Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Yine de Seviyorum sevmek acı sevmek acı...gözlerin ah..ne mazi kaldı ne fani...hayatın tamamı acı..sevmek benim işim...yine de seviyorumn seni yinede büyüyor göz bebeklerim..işte sevmek benim işim..işte sen işte ahh Nazım Hikmet Ran Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Bu Aşk Burada Biter Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burda biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Bir hatıradır şimdi dalgın uyuyan şehir Solarken albümlerde çocuklar ve askerler Yüzün bir kır çiceği gibi usulca söner Uyku ve unutanlık gittikce derinleşir Yan yana uzanırdık ve ıslaktı çimenler Ne kadar güzeldin sen! nasıl eşsiz bir yazdı! Bunu anlattılar hep, yeni yiten bir aşkı Geçerek bu dünyadan bütün olu şairler Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver Bu aşk burada biter iyi günler sevgilim Ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider Ataol Behramoğlu Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Altı Geçen gün görüşe gelenlerin isimleri okunurken hoparlörde, Otobüs Terminalleri düştü aklıma; Aynı çatlak ses, aynı nalça ağız: Adana'dan İstanbul istikametine gitmekte olan Gazanfer Bilge Turizm Otobüsü Yolcuları Otobüsünüz hareket etmek üzeredir... A, baktım, şaka maka derken, daldırıp gidiyorum İstanbul istikametine!.. Tıp! Tıh! Tıh! Tıh! Tıh! S...mışım ben böyle 1930 model ranzayla çıkılan İstanbul seyahatinin içine! Can Yücel Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Ankarada I Kumrular sokağı hüzzamdı bir zaman Kale'ye rast vaktinde çıkılırdı Gariptir, Sezenlerdeki hanende Çekip gitti Sarguttan bir ay önce II Posta caddesi, Taşhan, Kar**** ve diğerleri Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara'da Belki bundandı Cemal Süreya'nın Kızılay'da Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması Ahmet Telli Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Aşklar Mı - 2 Biten bir aşk için Söylenecek söz şu olmalı: - Güzeldi yine de Ahmet Telli Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 9 Ağustos , 2008 Dr. CHE Dünya böylesine güzel olur muydu yine diplomasını çerçeveleyip para kazanma derdine düşseydi Dr. Che yüreğini dağlara asmak yerine Sunay Akın Alıntı
Φ Radya Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 12 Ağustos , 2008 I düşen bir yaprağa bağladım hayatımı olsun artık diyorum ne olacaksa paralı bir asker miyim neyim ekleyip duruyorum sabahları akşamlara ve kendimi arıyorum meşgul çalıyor gerçi söylenmez böyle şeyler uluorta aşk diyor başka bir şey demiyor kalbim nasıl bir dostluk ki bu, hem kadim hem de mayhoş elma tadında. sorma, elim kırılsın bir daha dokunursam güneşe. II kendimi de koysam ayağımın altına yine de yetişemiyorum ey aşk, omzunun hizasına. çünkü bende birikiyor her şeyin tortusu ve ayağını kaldırıyor dünya, konuşurken benimle. budanan oğullar gibiyim sessiz ve narin nereye konsam geri sayım başlıyor kurcalıyor beni bir çırağın elleri ah, unufak olsam ve desem ki ağzın tat görmesin hayat kandırdın beni. sorma, üstü açık araba dünya dediğin. III kılpayı kaçırılmış bir şeyin bıraktığı ardında neyse oyum ben. yaralı serçe, benim için dua et: gök bir kayalık gibi şimdi üstümde dr şükrü öncüoğlu’ndan üç ayda bir reçete. sorma, yangın sönseydi suyla denizler her akşam böyle yanmazdı. IV acıyan bir şeyim ben buradan çok uzaklarda, ve koskocaman bir hansın sen uğraşma bu çocukla çünkü nasıl bir şey biliyorum itin taştan korkması bir yastık arıyorum kuş seslerinden mühim değil sonrası. sorma, siliniyor her şey, hatta uçurtma takılıp kalıyor göğe. V yakar top oynayan melekler gördüm güneşle ve büyük çiftçiler, dağları biçen yolundaydı her şey ben bile yolundaydım ama kıyıya vardığımda kendimi unuttuğumu anladım karşı kıyıda. sorma, kaldım altında devirince kitabı. VI şiirler söyledim belki duyarsın diye çığlığıydım içinde dilsiz bir şehzadenin sana seslendim durdum bu küçük odadan acımı duy, sensin pusulam benim ki dünya silinmiş bir harita gibi yabancı bana. sorma usulca uzandığında bir ceset oluyorsun öpüldükçe şımaran. İbrahim Tenekeci Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Eskil sokaklarında anıların dolaşıyorum, öksüz bir çocuk gibi yüreğimde kırık bir dal sızısı ve soluk ürpertisi bir yaprağın bir dost izi arıyorum, kirlenmemiş bir bakış çocukluğumun ince sızısından kalma alıp götürmek için uzak bir kıyıya uzak dağ doruklarına bakıyorum daha uyanmamış sabah bahar ve yaz uyanmamış ah… güz yağmurları iniyor, acılar ve ihanetler üstüne çırılçıplak ve sevgisiz kalmış bir şiirim kimsesiz bir kış sokağında ah ! gülen gözleri menekşelerin , munzur bakışlı ceren geçtiğim tüm kıyılara, kırık gözyaşlarımı bırakıyorum ince duygularımı toplasam avuçlarım kanar bütün sevinçlere geç kalmış, yorgun ve yaralı bir yolcuyum heybemde türküleri unutulmuş bir şafağın yalnızlığı bütün istasyonlara gözyaşı yağdırıyorum Biliyorum kirlenmiş hiç bir bakışta, yer yok bana bu yüzdendir ceylanlara küsmüşlüğüm yeni bir gül yaprağı bulup sarmak için yaramı çekip gidiyorum buralardan içimdeki ölüleri çiğneyerek kalbimdeki mahşere acılarını içine gömen bir denizim ben dalgınlığımda saklarım dalgalarımı biliyorum bu düş sığmaz kirlenmiş sokaklara bu sevda sığmaz bakmayın gözlerime nereye saklanır yüreğimdeki incinmişlikler bahar gelince, esince yel, akınca dağların seli paranın sevgiye ihanetini gördüm insanın önünde diz çöküp ibadetini dünler harabe yarınlar umut değil hüznün neresinden dönsem, kırgınım öpmeye uzandığım bütün dudaklar frengili alıntı Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 çok güzel şiirlerle tanışıyorum sayenizde..teşekkürler arkadaşlar.. Yaşayamadığım bir şeysin sen, elinden tutup sokağa çıkamadığım Kış günü bir avuç kar süremediğim yüzüne Otlar ve çiy damlalarıyla sevişemediğim Kımıldatmayan bir bakış, bir söz Tam söylenecekken açıp kapıyı Karanlık ağzımı ışıklandıran, yakan fotoğrafları yaşayamadığım bir şeysin sen elinden tutup sokağa çıkamadığım.. Yaşayamadığım bir şeyşin sen, kokular dağıtıp Kendine yeni adlar yakıştıran Beynimde cıva damlacığı, şehvetin sinir telleriyle Dokuyan kazaklarımı, göz çukurlarımı aşkın Tılsımlı gövdesiyle ovan Yastıkta bir yumak saç Boynu kıvrılıp ölmüş güvercin, dokunamadığım Şeylersin sen, bitiremediğim... b.pirhasan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 "İşte gidiyorum bir şey demeden arkamı dönmeden şikayet etmeden hiç bir şey almadan bir şey vermeden yol ayrılmış görmeden gidiyorum" işte gittin sessiz bensiz bir iklime geride kalana bakmadan ve söylenmeden suçlulara hiç bir şey yaşamadan yaşatmadan belki de yol ayrılmış göremedim gidiyordun "ne küslük var ne pişmanlık kalbimde yürüyorum sanki senin yanında sesin uzaklaşır her bir adımda ayak izim kalmadan gidiyorum" bin sözün var binlerce kalp üstüne dinliyorum sanki seninle söylerken gölgen uzaklaştı bir faciayla izin sözlerinde geliyorum "geldiğinde kalbim de kırılmadı gönül kuşu şarkıdan yorulmadı bana kimse sen gibi sarılmadı ışığımız sönmeden gidiyorum" gittiğinde kalbimiz hep yanıktı gönül kuşun kanserdi kanatları kırıldı bize sen gibi kimse hoşçakal demedi ışığın sönmez geliyorum. b.pirhasan Alıntı
Φ frozen Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 13 Ağustos , 2008 Bırakalım bugün güçlü gergin sözleri Yoruldu beynim, tenim, gözlerim Aşka sözcük aramaktan yoruldu Yordu beni içimin düşmanı Çitim aşıldı az önce, kapım kırıldı Bozuldu evim Bırakalım yiğitlik türkülerini Tek mektupların değsin elime Tek senin soluğun Sarsın beni sustursun Şu uğursuz bando sesini Adın tılsımdı Elimden tutan biricik Yinelendikçe en güzel günlerim Gelir yanıma, halam kızları Manda sütü, iplik olta, dereboyu Çalsın darbuka, göbekler, gülücükler Açılırdı bütün kilitler adınla Yalnız sana yazmakla dayandım Dağların, toprağın uğultusuna Buzlu karanlık, tanınmaz bakışlar İçimde yer kaymaları Seninle uyandım gün ortası, koşarken Sanaydı gülümsediğim Sesini duydum, adımı kıpırdadı Dudakların, bitti sürgün günlerim Övgü sözleri kalsın Yol bittikçe yenik Yolcuyum ben Sana dönmüştü yüzüm Sayım sayıldı, günüm doldu Bir bilet, sallanır durur Elimin ucunda Teşekkür sana, ömrümün bir yanını Okşadın, canımı yaktın Yolcu ettin.. b.pirhasan Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Yeni Zalimler . Yeniden yayginlasiyor insan avi bugün Brezilya'da, köle tacirlerinin soguk açgözlülügü evinde hissediyor kendini orada: Wall Street'de emrettiler domuzsu uydularina dislerinizi geçirin halkin yaralarina diye, ve sonra basladi av Sili'de, Brezilya'da, tüccarlarin ve cellatlarin yerle bir ettigi Amerika'mizda. Geçecegim yolu sakladi halkim, elleriyle örttü siirlerimi, kurtardi beni ölümden, ve Prestes'in bir kez daha gaddarlara vurdugu Brezilya'da yolu kapatiyor halkin sayisiz kapisi. Brezilya, keske saklasaydin senin üzüntüye deger liderini, Brezilya, keske sen yarin O'nun anisi adina toplamak zorunda kalmasaydin her bir lifi yapmak için O'nun resmini yükseltmek için o sert kayada disinda yüreginin ortasinin biraksaydin da sürseydi hâlâ ulasabilecegin özgürlügün keyfini ey Brezilya. 'Los libertadores'den - 'Canto General' Türkçeye çeviren: Ismail Aksoy. . Pablo Neruda Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gözyaşı Odunsuz bir sobanın yanında titreyen çocuğu görse yağmur gözyaşlarını odaya tavanarasındaki delikten usulca bırakır Sunay Akın Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Buğulu Atlas “Bir şiirde, bir satır saklayabilir başka bir satırı Nasıl ki bir kavşakta bir tren belki örter bir treni ... Aşkta, başka bir sitem saklayabilir bir sitem ve küçük bir serzenişte, koskoca bir şikayet gizlidir belki Bir adaletsizlik bir başkasını saklayabilir-bir sömürgeci bir başkasını Bangır bangır bir kırmızı üniforma bir tane, bir tane daha! ” -Kenneth Koch- Göğünde aç kartalların, atmacaların yarıştığı tenha bir atlastan geldim… Kıyamda, kıyamette namluların kuytu dağlarla öpüştüğü bir atlastan. Yılları, yolları, yaşları yok gurbet yüzlü adamlardan, sur diplerinde bıçaklanan aşklardan… Yaşamı hiç bilmeden ölümü ezberleyen, badem gözlü, sıtmalı çocuklardan; yazgısı uçurum çocuklardan... Zarif Dicle’de ve asi Fırat’ta, sıska keleklerde, kıl çadırlarda güneşe sataşan adamlardan. Mendillerde, halaylarda gülüşleri kundaklanan hayatlardan; yazgısı uçurum hayatlardan... Darmadağın yılları hüzne satılmış, burunları hızmalı, şarkıları figan, doğurgan ve mübarek kadınlardan; yazgısı uçurum kadınlardan... Orada şarkılara akar katran, akar kan... Orada ihlâl ve iflah olmaz vata Tarih susarken günahları, bıçak sırtında yaşanmış o ah’ları ve aysız karanlıkları dağ başlarında. Nicesi aylaklığa bağışlanmış, sefil; ölüme, açlığa sebil. Kiminin ergen bıyıklarında aşk taslakları. Ya kederiydik kendimizin, ya bir halkın kaderi; ya şakağı ya şafağı bir halkın namlular çarmıhında! Çünkü yok satıyorsa hayat, çok satıyordur erk, çok tüfek; Yok satıyorsa nehirlerimizde şafağın ilk ışıkları, çok satıyordur şiddet, nefret, aşiret. İşte sürüldü şarjöre mermi, indi emniyet, katıldı otuz bine bir daha yağmurlu bir sokakta delik deşik bir ceset. Yaşasaydı kendinin kederi olacaktı, yaşasaydı belki bir gün torunlarıyla dolunaylı gecelerde yıldızlar sayacaktı… Kenger toplarken ellerine diken batan çocuklar, bilmezlerdi gözleri bağlanıp kurşunlanan bir aşkın hazin bir ünlem bırakacağını hayata. Bilmezlerdi bütün melodramların yalan olduğunu çekirdek çitlenen eski yazlık sinemalarda. Onlar hâlâ gülümsüyorlar buğulu bir atlastan. Anıları damlıyor fotoğraflardan... Biz de geçtik o dağlanan ağıtlardan. Biz de göçtük kirden, pasaktan, hıncın ışıltısından. Yakılmış köylerden, kesilmiş kulaklardan, o kanlı ayinlerden, perişan ormanlardan; biz de geçtik o murdar hayatlardan… Herkes gidecek elbet bu yavşak zamanlardan; bu kan revan, bu iğfâl akşamlardan… /V e a n t o l s u n k i, h i ç b i r k u r ş u n, h i ç b i r ç e l i k, h i ç b i r t o p r a k v e h i ç b i r v a t a n, d a h a k u t s a l d e ğ i l d i r i n s a n d a n! / Yılmaz Odabaşı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 5 Kasım 1945 Çiçekli badem ağaçlarını unut. Değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. Islak saclarını güneşte kurut: olgun meyvelerin baygınlığıyla pırıldasın nemli, ağır kızıltılar... Sevgilim, mevsim sonbahar... Nazım Hikmet Ran Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Kurtulamazsın -35 yaşıma- Önce sesini, sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında; bu kent de tükürdü aşklarına… Kal orada, artık hiçbir şeyden kurtulamazsın! Islanmışsın bir kere oğlum, yaş gününde kuruyamazsın... Yılmaz Odabaşı Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Kırk Yaşın Eşiğinde Bir Şiir Küçük heyecanlara paydos Çünkü rüzgarla aynı yaşdayım Çünkü güneş kardeşim Bir ırmakla şevişmekteyim Bana artık dingin olmak Bana yalınlık yaraşır İçimde şiirin güzelliği Yaşamak sevinciyle yarışır Güzeller güzeli ömrüm Sana gitgide sevdalanıştayım Nice emeklerle dokunmuş Bir ince, bir nazlı nakıştayım Küçük tasalara, tutkulara paydos Çünkü evrenle aynı yaştayım Başsız sonsuz doyumsuz Bir başdöndürücü akıştayım. Ataol Behramoğlu Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 GECEDE AYAK SESLERİ Her zaman Ayak seslerini duyarız gecede yaklaşan, Ve kapı sırra kadem basar odamızdan, Her zaman, Bulutlar gibi süzülüp giden. Her gece yatağından Senin mavi gölgen mi onu uzaklara götüren? Senin gözlerin ülkelerdir ve ayak sesleri geliyor, Sardı bedenimi kolların Ayak sesleri, ayak sesleri Ah Şahrazad Gölgeler niçin kurtuluşumu resmeder? Gelir ayak sesleri girmez içeri. Bir ağaç ol, Görebileyim gölgeni. Bir ay ol, Görebileyim gölgeni. Bir hançer ol, Görebileyim gölgeni gölgemde, Küller içinde bir gül. Her zaman, Ayak seslerini duyarım gecede yaklaşan, Ve sen yerim olursun sürgündeki, Zindanım olursun. Öldürmeye çalış beni İlk ve son olsun Yaklaşan ayak seslerinle Öldürme beni. Mahmud DERVİŞ Çeviren : Tâvus HÜSÂMEDDİN Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Üstümüze kapanıyor dünya Son boğaza gelene değin Ve koparıyoruz uzuvlarımızı, geçebilmek için. Unufak ediyor bizi dünya Tanesi olaydık bi’, Ölebileydik ve doğabileydik yeniden. Anamız olaydı dünya, Sevecen davranaydı bize. Resim olaydık kayalarda Düşlerimize, taşımak için ayna diye. Gördük yüzlerini, savuracakların, Çocuklarımızı, penceresinden bu son barınağın. Aynalar asacak yıldızımız. Nereye gitmeliyiz son sınırdan sonra? Ner’de uyumalı bitkiler, son soluklarından sonra? Kızıl buharla yazacağız adlarımızı. Keseceğiz elini şarkının, etimizle bitecek olan. Öleceğiz burada, burada son boğazda. Burada ve burada yetiştirecek kanımız, bir zeytin ağacını. Mahmut Derviş / Üstümüze Kapanıyor Dünya Çeviren: Ulaş Başar Gezgin Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 AHMED ZAATAR* Kekikten ve karamış taştan O eller için Bu çığlık Unutulmuş ve yapayalnız Ahmed için. Gelip geçen bulutlar Yurtsuz ve yabancı koydu beni Ve yalnız dağlar cesaret ediyor Beni bağrına basmaya Kıraç bir toprakta. Doğuyorum yine o eski yaralardan Sokuluyorum toprağa Bütün ayrıntılarını görünceye dek Doğuyorum yine Denizin taştığı yıl Kül olmuş kentlerden Kendimi yapayalnız bulduğum. Ahmed'di o deniz Kurşunlar arasından köpük köpük Bir kamptı öfkeyle büyüyen Yağan kekikti üstümüze Ve savaşçılara Ellerine ayaklarına baktı Ahmed Unutulmuş trenlerin Anılarıyla büyüyen Kimsenin karşılamadığı Kimsenin el sallamadığı Yaseminlerle. Ayakta dikildi yapayalnız Kendini dinlediği gecelerde Hakkın hasretini çekerek Yirmi yıl Yirmi yıl o yer senin bu yer benim Dolaştı bir kimliği sora sora Yalnız yanardağların yanıtladığı. Ben Arap Ahmet'im Dedi Ben kurşunlar Ben portakallar Ve düşler. Benim çadırımdır Tel Zaatar Anayurt benim Sürüp giden o yolculuk anayurda Doğu'dan ta Batı'ya Bilendi bütün kılıçlar Ahmed tanımaya başlarken Ellerini ayaklarını Süzülen bir yıldız gibi Bakıp bakıp Hayfa' ya. Ahmed'di seçilen kurban Kentler asfalt organlarını Bırakıp arkalarında Düştüler peşine Ahmed'in Öldürmek için. Doğu'dan ta Batı'ya Cenaze törenini hazırlıyorlardı. Giyotinlerden giyotin beğenip. Ben Arap Ahmed Gelsin kuşatmacılar! Benim kal'am gövdem Gelsin kuşatmacılar! Ateş hattıyım ben Kuşatacağım onları Çünkü göğsüm Sığınaktır halkıma Gelsin kuşatma! Uzanmış suyun karşısına Küçük ayrıntılar arasında geziniyorum Derken dağılmaya başlıyorlar Akşamla birlikte Yitiyorum Uzaklardan gelen Çıngırak seslerinin içinde. Kanayan yerlerimden Anlıyorum yaşadığımı. Ayak bastığım her yol Kaçınıyor benden Kaçıyor Gönül verdiğim her kent Ceketimi fırlatıyor bana. Şiirlere sığınıyorum Düşlere Anlıyorum çok geçmeden Düşlerime kadar girmiş bıçaklar. Bir mum yakıyorum Kapanmayan yaramdan. Bu gece Bütün çakıl taşları soluyor Ve damarlı. Uzaklardaki güzel karım Sessizliğin senin Eritti bu ölgün geceyi Banklar ve ağaçlar Donup kaldı gölgende. Hatırla beni Kendimi unutmadan önce. O kayalar mektubumdur Yeryüzüne. Yükseleceğim Meyve küfelerinden Denizden Yükseleceğim yoksulun şarkısından Onların şarkısından: Yaşayacağız! Yaşayacağız! diyen. Kekikten ve taştan Ahmed Yükseleceksin Hayır! diyerek Derinden esvap yapacak Kırlardan gelen köylüler Zalimleri ortadan kaldırmaya. Bir çiçek olacak yumruğun Bir bomba Her gün hayır! demek için kalkan. Kılıçlardan kesik kesik gövden Yeniden yapılacak Doğacak güneşlerden Ve dalgalarla nikâhlanacak Giyotin altında Hayır! diyeceksin Hayır! Akan kanımda öleceksen Yeniden doğmak için Un çuvallarından. Geleceğiz ses vermek için sesine Bizi çağırdığın zaman Ve ölümün çehresi Yitip gidecek sözlerimizden. Eli ölümün Savurup atacak bizi Yalın bir yurda doğru Yasemin bir düşün beklediği. Kuşlar bana bıraktı şarkılarını Ve ben koştum Yürek atışına tarlaların. Kanımın derinliklerine in Derinliklerine in Derinliklerine ekmeğin Yalın bir yurdumuz olsun Yasemin bir düşün beklediği. Her günkü Ahmed Saf ve Basit Ahmed Nasıl kaldırdın ayrılıkları Meyveyle taş arasında Kurşunla geyik? Arap Ahmed, diren! Kuşatma altında gezeceğiz Ulaşıncaya dek kıyısına Ekmeğin ve dalgaların. Öleceğiz düşü uğruna Bir yurdun Ve bekleyen yaseminlerin. Onda Güz'ün eğrileri var. Kandaki şiirdir Ahmed. Dağlar gibi kırışık yüzü Yankısı çağıran seslerin Birleşen gövdelerin. Ey tanınmayan Ahmed Nasıl yaşadın aramızda Tam yirmi yıl Hâlâ belli belirsiz yüzün Hep çizgilerinde dolaştığımız Tanınmayan yüzün Ey ormanlar Alevler kadar gizli Ahmed Bize yüzünü tanıt Söyle son sözünü Dağılacağız sessizlikte Geri adım atacağız İşitsin diye ölüler sözlerini Yaşayanlar Belki tanır diye çizgilerini. Ahmed Ahmed kardeşim Kahramanca ölümünü bekliyoruz Ne zaman? Ne zaman? Ne zaman? Mahmud DERVİŞ Çeviren : Erdal ALOVA * Beyrut'ta bir Filistin kampı olan Tel Zaatar Lübnan iç savaşı sırasında iki ay kuşatma altında kalmıştı. Filistinliler güç koşullar altında kuşatmaya karşı direnmişlerdi. Arapça'da "kekik dağı" anlamına gelen Tel Zaatar Filistin direnişinin bir sembolü haline geldi. Hayali bir kahraman olan Ahmed Zaatar sürekli yerinden edilen ve sürgünde yaşayan Filistinlilerin binlerce adsız kahramanını temsil etmektedir. Alıntı
Misafir zates2003 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 14 Ağustos , 2008 FİLİSTİNLİ SEVGİLİ Gözlerin bir diken yüreğe saplanmış, çıldırasıya sevilen, işkencesine dayanılamayan. Gözlerin bir diken, rüzgârdan koruduğum, ötesinde acıların, gecelerin, derinlere sapladığım. Kandiller yanar ışığınla, geceler dönüşür sabaha. Bense unuturum birden, - göz rastlar rastlamaz göze-, yaşadığımız bir vakitler kapının ardında yanyana. * Şakırdın sanki konuşurken. isterdim konuşmak ben de. Dudaklarda hayır mı kalmıştı ki, O bahar gibi dudaklarda! Sözlerin güvercin gibi yuvamdan uçtu gitti. Kapımız, sonbahar kadar sarı basamakları ardından fırladı gitti canının çektiği yere. Aynalar oldu paramparça, yığıldı içimize acı üstüne acı. Topladık sesin küllerini getirdik bir araya. Böylece söyler olduk acılı türküsünü yurdumuzun. Hep birlikte sazın bağrına ektik bu türküyü, evlerin damlarına taş fırlatır gibi fırlattık attık bu türküyü, alın, dedik, sancıdan kıvranan kalplere. Oysa her şeyi unuttum ben şimdi. Ya sen, ya sen, sevgili, sesini kimselerin bilmediği! Belki de gidişindir senin ya da susmandır sazı paslandıran. * Dün seni limanda gördüm, yapayalnız, yolluksuz yolcu. Bir yetim gibi sana doğru koşuyordum, arıyordum sanki yaşlı anamı. Nasıl, nasıl, yemyeşil bir portakal ağacı kapanır bir hücreye ya da bir limana, nasıl saklanır gurbet elde ve yemyeşil kalır? Yazıyorum not defterime: Limanda durakaldım... En dondurucu kış kadar soğuk gözler gibiydi dünya, doluydu portakal kabuklarıyla ellerimiz. Ve hep çöl, ve hep çöl, ve hep çöldü ardım. * Seni yalçın dağlarda gördüm, kuzularınla, kovalanan çoban kızı. Sen benim bahçemdin,yıkıntılar ortasında. Bendim o yabancı, bendim kapını vuran. Ey gönül! Ey gönül! Kapı kalbimin üzerinde yükseliyordu, pencere, taşlar ve çimento Kalbimin üzerinde. * Seni su testilerinde gördüm, buğday başaklarında, yıkık dökük, parça parça, unufak. Hizmet ederken gördüm gece kulüplerinde, sancıların şimşeklerinde gördüm ve yaralarda. Bağrımdan koparılmış ciğer parçası sensin. Dudaklarıma ses olacak yel sen. Ateş ve akarsu sensin. Gördüm seni bir mağaranın ağzında yetimlerinin çamaşırlarını iplere asarken. Gördüm sokaklarda seni ve ateş ocaklarında, kaynayan kanında güneşin. Ve ahırlarda... Ve bütün tuzlarında denizin. Ve kumlarda... Toprak gibi güzel, yasemin gibi, ve çocuklar gibi. * Ve ant içerim ki, bir mendil işleyeceğim yarına kadar, gözlerine sunduğum şiirlerle süslü ve bir tümceyle, baldan ve öpücüklerden tatlı: "Bir Filistin vardı, bir Filistin gene var!" * Gözleriyle Filistin, kollardaki, göğüslerdeki dövmelerle Filistin, adıyla sanıyla Filistin. Düşlerin Filistin'i ve acıların, ayakların, bedenlerin ve mendillerin Filistin'i, sözcüklerin ve sessizliğin Filistin'i ve çığlıkların. Ölümün ve doğumun Filistin'i, taşıdım seni eski defterlerimde şiirlerimin ateşi gibi. Kumanya gibi taşıdım seni gezilerimde. Koyaklarda çağırdım seni bağıra bağıra, inlettim senin adına koyakları: Sakının hey kayaları döve döve şarkımı koparan şimşekten! Benim gençliğin yüreği! Benim beyaz kanatlı atlı! Benim yıkan putları! Kartalları tepeleyen şiirleri benim eken tüm sınırlarına Suriye'nin! Zalim düşmana bağırdım, ey Filistin, senin adına: "Ölürsem, ey böcekler, vücudumu didik didik edin!" Karınca yumurtasından kartal çıkmaz hiçbir vakit, yalnız yılan çıkar zehirli yılanlardan! Ben barbarların atlarını iyi bilirim. Bir ben dururum onların karşısında, bir ben, gençliğin yüreğiyim her daim, yüreğiyim beyaz kanatlı atlıların. Mahmud DERVİŞ Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.