Φ aozer85 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Arkadaşlar bilim mi yok sa din mi?bunu tartışalım Saygılar Alıntı
Φ hasan17 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Din ile Bilimin ortak yönlerini tartışsak iyi olmaz mı?... SAYGILARLA Alıntı
Φ subirikintisi Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Gönderi tarihi: 27 Ağustos , 2004 Neyi tartışalım mı?. Tabi ki meleklerin kanatları varmı yoksa yokmu gibi çoook önemli konuları tartışalım..... Arkadaşlar, dünyada kaç " AÇ " insan var, şu dakika itibari ile kaç tane canlı dünya üzerinden yok oldu gibi. Aptalca şeyleri tartışmaktansa, Bütün dinlerin , birbiri için ne dediğini tartışalım. Sen benim dinimden değilsin, ben seni öldürürüm gibi akılcı ve çoook önemli şeyleri konuşalım. Hatta en kral din benimki, senin dinin neki gibi delikanlı laflarla ötekileri "kimse onlar " bozum edelim. Hatta bilimi dinlerle, yani hepsiyle adam etmeye çalışalım. Mesela DNa ile oynamayın çarpılırsınız diyelim, Yıldızlara fazla bakmayın ne olur ne olmaz diyelim. Evrende tek biz varız, bizden başkasını tanımayız gibi delikanlı laflar edelim. Yaradan en çok bizi seviyor, çünkü biz çok güzeliz gibi egomuzu tatmin edecek laflar edelim. ble ble ble...... Alıntı
Φ hasan17 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2004 Gönderi tarihi: 28 Ağustos , 2004 Tamam çok önemli konuları tartışalım.Dünyada ne kadar aç insan var onu tartışalım.Yani kızmana gerek yok.Tartışma konusunu sen belirle.Ben sadece görüşümü aktardım... Alıntı
Φ aozer85 Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2004 Yazar Gönderi tarihi: 5 Eylül , 2004 Bence bu konu önemli.Herşeyden önemli....Din var mı yok mu belki bu konu çok tartışıldı yazıldı çizildi.Meleklerin uzaylı olduğu yolunda düşüncelerim var mesela.Alllah'ın varlığı tartışılmaz ama HZ.Muhammed ya bir şizofrendi ya da uzaylıların ziyaretine uğradı...Bunlar önemli.Bu konuyu tartışmak istemeyen arkadaşlar var gereksiz bulanlar var...Bu kişiler lütfen yorum yazıp kendilerini yormasınlar... Saygılar... Alıntı
Φ ouzan Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2004 Gönderi tarihi: 8 Eylül , 2004 sen ortalığı karıştırmak için açmışsın bu konuyu. sen din konusu yerine dinsizlik konusu aç. oraya senin gibiler gelir orada istediğin gibi konuşur stres atarsın Alıntı
Φ saadetpink Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2004 Gönderi tarihi: 10 Eylül , 2004 sen ortalığı karıştırmak için açmışsın bu konuyu. sen din konusu yerine dinsizlik konusu aç. oraya senin gibiler gelir orada istediğin gibi konuşur stres atarsın Demiş arkadaş... Neden kızıyorsun?Kendi açından sakıncalı buluyorsan yorum yapmazsın.İnsanlar inançlarında özgürdür ama tartışma özgürlüğünü de kısıtlayamazlar.Yada kendi tezini o kadar iyi savun ki, belki sen onu ikna edebilirsin....... Ben de kendi görüşümü yazacağım, umarım kızmazsın..... Ben, ilahi bir tanrı olduğuna inanmıyorum.Dünya; bilimin şu anki açıklayıcı bilgileri ışığında,herhangi birşeyin uzantısı , tek elden yaratılanı değildir.Evrende,üzerinde farklı yapıda canlı türlerin yaşadığı başka gezegenlerin olabileceği ihtimal dahilinde ama dünyanın kendi galaksisi içinde tek ve diğer oluşumlardan bağımsız olduğuna, şu an için inanıyorum. Galaksimiz içinde uygarlığın başlangıcı burası ve gelişimide burada devam edecek şayet biz insanlar olarak, çıkarlar üzerine kurulmuş sistemlere, dogmatik düşünceler ve inanışlarla destek vererek,insanlığa zarar vermeyi kesersek. Alıntı
Φ saadetpink Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2004 Gönderi tarihi: 11 Eylül , 2004 ABORİJİNLER AVUSTURALYA yerlilerinin ataları ilk olarak kıtaya ne zaman gelmiş, ne zaman yerleşmiştir? Bu konuda kesin bir şey bilinmiyor. Radyo karbon yöntemiyle elde edilen tarihler, kıtadaki insan yerleşiminin 40 000 yıl öncesine gittiğini desteklemekte. Bir araştırmaya göre, Kuzey bölgesi sınırının yakınındaki Keep River ile Batı Avustralya'daki mezarların tarihi 175.000 yıl öncesine uzanıyor. Ayrıca, Gordon-Franklin ırmakları yakınlarındaki 100 kadar mağarada bulunan kalıntılardan çok önemli bilgiler elde edilmiş. Örneğin, Kutikina mağarasında aşağı yukarı 20.000 yıl önce bir Aborijin grubunun yaşadığı ve buzul devrini burada geçirip 10.000-15.000 yıl önce de mağarayı terk ettiği anlaşılıyor. Bu mağarada yaşadıkları dönemde kemikten yapılmış alet kullanımından, yontma taşla yapılmış alet kullanımına geçtikleri de biliniyor. Bölgedeki bir başka mağara da Warren'de bulunuyor. Aborijinler 35.000 yıl önce bu mağarayı da kullanmışlar.Aborijinlerin doğayı ve onu oluşturan varlıkları denetimleri altına almayı ya da kendilerini en üste koymayı asla düşünmedikleri bilinmekte. Çünkü inanışları buna elvermiyor. Onlara göre, dünya evrimini tamamlamamıştır henüz. O halde insanın buradaki en iyi yaratık olduğuna karar vermesi hiç de akla uygun bir şey değil. Hele de bitkiler hala uyum sağlarlarken, hayvanlar hala gelişirlerken. Önemli olan da, uzun ve uyumlu bir yaşam sürmektir hep birlikte.Kıtada yapılan antropolojik incelemelerde, Aborijinlerde aynı kökten gelen ama dil gruplarının birbiriyle anlaşamadığı 600 dil bulunduğu saptanmış. (270 dil grubu, 600 değişik lehçe ve 500-600 civarında kabile olduğu tahmin ediliyor.) Ama neredeyse hiçbirinin dilinde, kölelik, köle, din, kitap, din adamı, peygamber, reis, şef, sömürü kelimeleri yoktur. Yine "bizler doğanın bir parçasıyız" düşüncesi konuşma dillerine yansımıştır. Genelde dillerinde bir şeye sahip olmak fiili de yoktur. Bunun yerine ilişkili olmak fiili vardır. Bu ilişki insanlar için olduğu kadar bitki ve hayvanlar için de geçerlidir. Bu nedenle, insanın insanı sömürmesi ya da insanın doğayı sömürmesi de söz konusu değildir. Yenilip içilen her şeye minnet duyar ve teşekkür eder Aborijinler. Yani uygar beyazlar o yıllarda kendilerini evrenin merkezi sayarken, vahşi siyahlar(!) yaşamı bütün canlılarla eş ve eşit görmektedirler. Günümüzde Aborijinler yaşamlarını belki geçmişe özlemle belki koşullara uyum sağlayarak ya da belki de susmayı yeğleyerek geçiriyorlar. Ama şunu iyi biliyorlar: Onların ataları için her gün yeni bir gündü. Bu nedenle hep ileri doğru yüründü. Geriye dönüp "eğer şöyle olsaydı"larla hiç uğraşmadılar. Geçmişi açıklamak için mantıklı ve akılcı bir neden de aramadılar. Her Aborijin kendi yolunda ilerledi, kendi alın yazısını aradı. Ve bugünün seçimi bugün oldu. Alıntı
Φ Prometheus Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2004 Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2004 Son yazilandan bir seyler çikariyorum ama; sair burada sunu demek istiyor diye altina bi not düsülseydi veya konuya girerken önce bir balanti kurulsaydi belki anlatilmak istenen daha net ortaya cikardi. Aborjinler gibi kizilderililerde buraya örnek olabilirdi belki Sizden ricam altdaki linke mutlaka girin ve mutlaka okuyun. Sadece islamiyet ve dini karsilastirmiyor, bir cok konu var. Din konusuyla ben evreni degil hiçbiseyi bagdastiramiyorum. Hem gelecegi bilmek hemde sinamak cok ilginç bisi, hiç mantikli degil. temelinde bu mantiksizlik olduktan sonra ben din ve bilim diye neyi tartisacagim ki??¿¿ Lütfen tiklayin Saygilarimla.... Alıntı
Φ kucu Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2004 Gönderi tarihi: 3 Ekim , 2004 Önce selam herkese, yeni kayıt oldum. Bu konu ilgimi çekti, fakat neyin ne olduğunu anlamaya çalışırken bir karışıklık oldu sanırım. Neyse. Ben olaya kendi İslami görüşüm açısından bakacağım. Bir arkadaş Allah'ın varlığına inanmadığını söylüyor. Kuran, Allah A'lem'dir der. Bilmiyorum A'lem sözünden ne anlıyorsunuz? Fakat arkadaşın hem reddedip, hem de inandığına Kuran Allh diyor. Dolayısıyle onu anlamak için bilim şart. En başta arkadaşın sormuş olduğu soruya benim vereceğim cevap, önce bilim, sonra dindir. Çünkü, Kuran'ı ancak bilim vasıtasıyla doğru yorumlaya biliriz. Alıntı
Φ saadetpink Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2004 Gönderi tarihi: 10 Ekim , 2004 Son yazilandan bir seyler çikariyorum ama; sair burada sunu demek istiyor diye altina bi not düsülseydi veya konuya girerken önce bir balanti kurulsaydi belki anlatilmak istenen daha net ortaya cikardi. Aborjinler gibi kizilderililerde buraya örnek olabilirdi belki Sizden ricam altdaki linke mutlaka girin ve mutlaka okuyun. Sadece islamiyet ve dini karsilastirmiyor, bir cok konu var. Din konusuyla ben evreni degil hiçbiseyi bagdastiramiyorum. Hem gelecegi bilmek hemde sinamak cok ilginç bisi, hiç mantikli degil. temelinde bu mantiksizlik olduktan sonra ben din ve bilim diye neyi tartisacagim ki??¿¿ Lütfen tiklayin Aborijinler; bizim unuttuğumuz bazı değerleri o kadar net ortaya koymuşlarki; yorum yapmak yada bağlantı kurarak yazmak içimden gelmedi. Sanki yazının özünü sulandıracakmışım gibi algıladım.Zaten üzerinde çok da değişik yorum yapılacağını sanmıyorum, çünkü; bir kaç cümle var, anafikrini açık-açık söylüyor. Saygilarimla.... 1353[/snapback] Alıntı
Φ canugur Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2005 Gönderi tarihi: 14 Haziran , 2005 Yine de arkadaslara bilim ve dinin insanlik tarihi boyunca anlasamadigini, bundan sonra da asla anlasamadigini en basta animsatmak isterim. kimse gücenmesin. Din Bu´dur, her sey tamam,bitti bu kadar kesin sesinizi, en büyük benim diyor. Bilim ise kusku ile ariyor. Bu iki mantik nasil bir arada olabilir? Bu konuda on binlerce sayfa yazilmistir, din savunuculari tüm bunlari sonucta inkarcilik ve kafirlik olarak nitelediklerinden, konuyla ilgili her tartisma havada kalacaktir. Alıntı
Φ enkas Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 12 Eylül , 2006 Yine de arkadaslara bilim ve dinin insanlik tarihi boyunca anlasamadigini, bundan sonra da asla anlasamadigini en basta animsatmak isterim. kimse gücenmesin. Din Bu´dur, her sey tamam,bitti bu kadar kesin sesinizi, en büyük benim diyor. Bilim ise kusku ile ariyor. Bu iki mantik nasil bir arada olabilir? Bu konuda on binlerce sayfa yazilmistir, din savunuculari tüm bunlari sonucta inkarcilik ve kafirlik olarak nitelediklerinden, konuyla ilgili her tartisma havada kalacaktir. sevgili canugur eğer bilim ve din tarih boyunca anlaşamadıysa teist ve ateistlerin sabit kafalılığından ve sekülerist düşünmesinden anlaşamamıştır halbuki din=düzen demektir ve bilim Allah'ın yarattığı alemin düzenini gösterirken bence dine işaret ediyor ama illaki böleceksinizya,bölün bakalım bölebildiğiniz kadar bir zaman gelir bilimin dallarınıda birbirinden ayırır birbirine düşman edersiniz, tıpkı teist mantığın kutsal kitapları birbirinden ayırdığı gibi halbuki varlık birliktir ve en çirkin olanda bütünlükte güzelliği göremeyip bölüp parçalamaktır dinin öyle araştırmaya karşı olduğunuda kim söyledi,bizzat sahabeler anlamadıkları herşeyi peygambere sorarlardı hiç çekinmeden korkmadan ayetlerde bahsedilen kafirler önyargıyla zihinleri kilitlenmiş,inatçı ve adeta gözlerine sokulsada hakikatleri görmek istemeyenlerdir selam ve hürmetler Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 din ve bilim birbiriyle kıyaslanacak, ortak yönleri , karşıt yönleri vs ele alınacak başlıklar değildir. zira bütün dinler, kainatın nasıl var olduğunu , insan oğlunun nasıl var olduğunu neden var olduğunu vs.. öğretir. Bilim ise bu soruların hiç biriyle ilgilenmez. Bilim dünya vardırı kabul eder ve bundan sonrasıyla ilgilenir. Yani bilim madde vardır der. Ama bu madde nasıl var oldu yartıldı mı, kendiliğinden mi oldu gibi soruları sormaz. Onun için var olması bir kıstastır. Bu soruları soran felsefedir. Dolayısıyla, Bilimde dogmalara ve idefixe lere yer olmadığı için Din ve bilim arasında mukayese yapmak mantıksızdır. Din bilimle değil felsefeyle ilişkilendirilebilir. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 Konuyu kısaca şöyle özetlemek mümkün aslında... "BİLİMİN BİTTİĞİ YERDE İNANÇ BAŞLAR..." Alıntı
Φ suheda Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 Gönderi tarihi: 13 Eylül , 2006 sevgili canugur eğer bilim ve din tarih boyunca anlaşamadıysa teist ve ateistlerin sabit kafalılığından ve sekülerist düşünmesinden anlaşamamıştır halbuki din=düzen demektir ve bilim Allah'ın yarattığı alemin düzenini gösterirken bence dine işaret ediyor ama illaki böleceksinizya,bölün bakalım bölebildiğiniz kadar bir zaman gelir bilimin dallarınıda birbirinden ayırır birbirine düşman edersiniz, tıpkı teist mantığın kutsal kitapları birbirinden ayırdığı gibi halbuki varlık birliktir ve en çirkin olanda bütünlükte güzelliği göremeyip bölüp parçalamaktır dinin öyle araştırmaya karşı olduğunuda kim söyledi,bizzat sahabeler anlamadıkları herşeyi peygambere sorarlardı hiç çekinmeden korkmadan ayetlerde bahsedilen kafirler önyargıyla zihinleri kilitlenmiş,inatçı ve adeta gözlerine sokulsada hakikatleri görmek istemeyenlerdir selam ve hürmetler Çok güzel sevgiler Alıntı
Φ RASTAFARİ Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 GÜNEŞ'İN HİDROJEN VE HELYUMDAN OLUŞU Atomlar bölümünde elementlerin yani atom isimlerinin Kuran'da yer aldığını gösteren önemli kanıtlar sunmuştuk. Bunu destekleyen kanıtlardan birisine de Şems(Güneş) Suresinde rastlıyoruz. Bildiğiniz gibi Güneş ağırlıklı olarak Hidrojen(H) ve Helyum(He) atomlarından oluşmaktadır. Güneş'in yüzde 90'dan fazlası H ve He simgeli atomlardan oluşur ve yaydığı ısı ile ışık da bu elementlerin termonükleer reaksiyonları sonucunda açığa çıkar... Kısacası Güneş denildiğinde aklımıza ilk olarak H-HE atomları gelir. Ve çok ilginçtir ki Kuran'daki Şems(Güneş) suresindeki onbeş ayetin hepsi istisnasız olarak H-E harfleriyle bitmektedir. Özet olarak Güneş(Şems) suresindeki tüm ayetler hidrojen(H) ve helyum'un(HE) simgesiyle bitmektedir ve dolayısıyla Kur'an Güneş'in hidrojen ve helyum'dan oluştuğuna 14 asır öncesinden işaret etmektedir. Örneğin Helyum 19.yüzyılda keşfedilmiştir yani Kuran'dan asırlar sonra... Bunu bir rastlantı olarak değerlendiremeyiz çünkü Kuran'da Güneş(Şems) suresinden başka hiçbir sure baştan sona H-HE harfleriyle bitmiyor. Aslında Güneş suresi'nin numarası yani 91 rakamı da dikkat çekicidir. Güneşde yer alan H (hidrojen) elementi doğada geri kalan diğer 91 elementi de oluşturur. İlginçtir ki H (hidrojene) dikkat çeken Şems(Güneş) sureside tam 91. suredir. Laboratuarlarda atom numaraları arttırılabilmektedir fakat doğada hidrojenden sonra uranyum'a kadar 91 element vardır ve bunlar yine hidrojen çekirdeklerinin birleşmesiyle meydana gelir. -------------------------------------------------------------------------------- AY İLE DÜNYA ARASINDAKİ MESAFE Kamer(AY) suresinde yine bir mucize ile karşılaşıyoruz. Bu surede Ay ile Dünya arasındaki harflerin uzunluk oranı Uzay'daki Ay-Dünya mesafesine işaret etmektedir. Kamer(AY) suresinin içerisinde sadece bir yerde Dünya(Ard) kelimesi geçmektedir. Surenin başlığı olan "Ay" kelimesi ile "Dünya" kelimesi arasındaki harfler toplam 333 adettir ve araya tam olarak 111 adet Ay kelimesi sığmaktadır. Çünkü Arapça'da Kamer(Ay) kelimesi 3 harften oluşur. Aynı şekilde gezegenimiz Dünya ile Ay arasına da ortalama 111 adet Ay sığmaktadır yani aradaki mesafe Ay çapının toplam 111 katıdır. Bir uzay haritasını incelediğiniz zaman da bunu görebilirsiniz. Ya da en temel astronomi kitaplarında da bu bilgiye rastlayabilirsiniz. Bu hesaplama da kullanılan uzaklık mesafesi ortalama mesafedir çünkü Ay'ın eliptik bir yörüngesi vardır. Fakat Kuran'ın indirildiği dönemde ne aradaki yüzbinlerce kilometrelik mesafe ne de Ay'ın çapı bilinmiyordu.İşte bu açıdan bu bilgi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Kuran'da Ay isminde sadece bir sure vardır ve bu surede sadece bir yerde Dünya kelimesi geçmektedir. O nedenle bu önemli bulgu matematiksel açıdan tesadüfi değildir. Alıntı
Φ RASTAFARİ Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 DAĞLARIN HAREKET ETMESİ Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir: Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü. Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar. İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir. Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen "dağları görürsün de, donmuş sanırsın" ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir. MODERN TIP VE MUCİZEVİ BİR İŞARET:HEMOGLOBİN İLE DEMİR YAN YANA Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu. Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti. Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar. Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır. Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır. Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor: "...Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." (Hadid suresi 25) Gördüğünüz gibi 48:25 numaralı ayette yan yana gelen harfler mucizevi bir biçimde FE (Demir) ve Hemoglobin kelimelerini oluşturmaktadır.(Hemoglobin kelimesini oluşturan harfler soldan sağa ters, Demir yani (Fe) sağdan sola.) Ayrıca Hemoglobini oluşturan harfler başka hiçbir ayette yan yana gelmiyor dolayısıyla rastlantı diyemeyiz Hemoglobin kelimesi Türkçe, Arapça, İngilizce ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır. Başka örneklerde olduğu gibi burda da aynı yöntemi kullandık o nedenle matematiksel açıdan tüm bunlara tesadüf gözüyle bakamayız. Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla yüzyıllar öncesinden bu hayati moleküle ismen işaret edildiğini düşünüyoruz. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 DAĞLARIN HAREKET ETMESİ Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir: Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) ................. Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. Geç bunları güzel arkadaşım geç. Çelakıl dediğin ******* tam bir cambaz kişi. Bulmuş inançlı toplumu onun zaaflarından yararlanıyor. Bir şeyler uydurmuş para kazanıyor. Böyle bir insanın kötü niyetine alet olmayın. Yaptığı şey açıkça, fal bakmaya bilimsel kılıf uydurmak. Bilim öyle karanlıkta göz kırparak, fala bakar gibi uydurarak yürümez. Bilimin ilkeleri vardır. Açıklamaların ilkeleriyle kanunlarıyla örtüşmesini ister.. İlkelerle örtüşmeyen açıklamalar yalandır, uydurmadır, safsatadır. Bilimsellik açıklamaların gayet açık ve net olmasını ister. Evrensel sembollerle, denklemlerle, kanunlarla ifade edilir. Şu harf şunu ifade ediyor, şu rakkam bunu ifade ediyor. Böyle ifadeler bilime yakışmaz. ************. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2006 DAĞLARIN HAREKET ETMESİ Bir ayette dağların göründükleri gibi sabit olmadıkları, sürekli hareket halinde bulundukları şöyle bildirilmektedir: Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü. Ancak jeologlar, Wegener'in haklı olduğunu onun ölümünden 50 yıl sonra yani 1980'li yıllarda anlayabildiler. Wegener'in, 1915 yılında yayınlanan bir makalesinde belirtmiş olduğu gibi; yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500 milyon yıl önce birbirlerine bağlılardı ve Pangaea ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180 milyon yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtadan birincisi Afrika, Avustralya, Antartika ve Hindistan'ı kapsayan Gondwana idi. İkincisi ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Hindistansız Asya'dan oluşan Laurasia idi. Bu bölünmeyi izleyen yaklaşık 150 milyon yıl içindeki çeşitli zamanlarda Gondwana ve Laurasia daha küçük parçalara ayrıldılar. İşte Pangaea'nın parçalanmasıyla ortaya çıkan bu kıtalar sürekli olarak kara ve deniz arasındaki dağılımı değiştirerek, yılda birkaç santimetrelik hızlarla Dünya yüzeyinde sürüklenmektedirler. Burada belirtilmesi gereken önemli bir nokta da şudur: Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Nitekim bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları İngilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir. Kıtaların kayması Kuran'ın indirildiği dönemde gözlemlenemeyecek bir bilgidir ve Allah ayette geçen "dağları görürsün de, donmuş sanırsın" ifadesiyle insanların bu konuyu ne şekilde değerlendireceklerini önceden bildirmiştir. Ancak bunun ardından bir gerçeği açıklamış ve dağların bulutların sürüklendikleri gibi sürüklendiklerini haber vermiştir. Görüldüğü gibi ayette dağların bulunduğu tabakanın hareketliliğine açıkça dikkat çekilmiştir. MODERN TIP VE MUCİZEVİ BİR İŞARET:HEMOGLOBİN İLE DEMİR YAN YANA Kuran'ın indirildiği çağda henüz kimse oksijen ve karbondioksiti vücudumuzdaki kanda taşıyan Hemoglobin molekülünden haberdar değildi ve böyle bir tıp terimi de yoktu. Nitekim mikroskoplar da henüz icad edilmemişti. Ayrıca kana kırmızı rengi veren de yine Hemoglobin'dir ve demir eksikliğinde anemi hastalığı (kansızlık) ortaya çıkar. Vücudumuzdaki Demir (Fe) elementi sayesinde oluşan Hemoglobin hayatın devamı için şarttır. Hemoglobinin ortasında bulunan Demir (Fe) elementi oksijeni kendisine bağlar ve kanda taşır. Kuran'daki Hadid yani Demir suresinde demirin insanlar için faydalar taşıdığı şöyle belirtiliyor: "...Demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır..." (Hadid suresi 25) Gördüğünüz gibi 48:25 numaralı ayette yan yana gelen harfler mucizevi bir biçimde FE (Demir) ve Hemoglobin kelimelerini oluşturmaktadır.(Hemoglobin kelimesini oluşturan harfler soldan sağa ters, Demir yani (Fe) sağdan sola.) Ayrıca Hemoglobini oluşturan harfler başka hiçbir ayette yan yana gelmiyor dolayısıyla rastlantı diyemeyiz Hemoglobin kelimesi Türkçe, Arapça, İngilizce ve farklı dillerde hemen hemen aynı şekilde yazılıp okunmaktadır. Başka örneklerde olduğu gibi burda da aynı yöntemi kullandık o nedenle matematiksel açıdan tüm bunlara tesadüf gözüyle bakamayız. Hemoglobin terimi modern tıp tarihinde 1869 yılında ortaya çıkmıştır KuranıKerim ise 610 yılında indirilmeye başlanmıştır. Dolayısıyla yüzyıllar öncesinden bu hayati moleküle ismen işaret edildiğini düşünüyoruz. arkadaşım cidden sıktınız artık ya. Şu forumda her gördüğünüz başlığa Adnan Hoca'Nın sitelerinden copy- paste yapınca kendinizi tartışmış falan mı sanıyorsunuz. Hayatında yazdığı kitaplar bilmemne. Dünyanın hiç bir üniversitesi tarafından kabul edilmemiş bir adamın yazıların copy paste yaparak. ve altına alıntı olduğunu dahi belitmeden tartışmaya katılmış mı oluyorsunuz. ve eminin copy-paste yaptıklarınızın bir satırını dahi okumadığınıza. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2006 Gönderi tarihi: 5 Aralık , 2006 Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... (Neml Suresi, 88) Dağların bu hareketi, üzerinde bulundukları yer kabuğunun hareketinden kaynaklanır. Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası üzerinde adeta yüzer gibi hareket etmektedir. İlk olarak 20. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların Dünya'nın ilk dönemlerinde birarada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını öne sürmüştü Bu bilgiler yanlış mı sence Cyrano.. Kişilere değilde içeriğe yoğunlaşsak daha sağlıklı olmaz mı.. Saygılar.. Alıntı
Φ kaybolansehir Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Gönderi tarihi: 6 Ağustos , 2007 Din ve bilimin, samimi ve akılcı olarak uygulandıkları sürece, daima uyum içerisinde oldukları çok açık bir gerçektir. Bu açık uyumun bir göstergesi de geçmişte ve günümüzde yaşayan, buluşları ile insanlığa önemli hizmetleri dokunmuş "iman eden bilim adamları"dır. Yüzyıllardır dinin kendilerine sağladığı özgür aklı, sınırsız düşünme yeteneğini kullanarak bilime büyük katkılarda bulunmuş olan birçok bilim adamı bulunmaktadır. Bu kişiler, hem bilimin, dinle tam bir uyum içinde olduğunu göstermiş, hem de bilime ve insanlığa önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Newton, Kepler, Leonardo da Vinci, Einstein gibi bilim tarihine yön veren ünlü bilim adamları yaptıkları gözlemler ve araştırmalar sonucunda evreni yaratanın Allah olduğunu ve herşeyin Allah'ın hakimiyetinde olduğunu savunmuşlardır. Dahası, bilimin temel prensipleri inançlı kişiler tarafından ortaya atılmış ve çağdaş bilimin doğuşunda dinin önemli bir rolü olmuştur. Bilimle uğraşan, yeni keşifler yapan bir bilim adamı, aslında Allah'ın yarattığı sanatı derinlemesine inceleyen, ondaki detayları fark etmeye ve yakalamaya çalışan kişidir. İşte bu nedenle, dinle bilim ayrılmaz bir bütündür ve bilim adamı da, Allah'ın sonsuz gücünü, sanatını, yaratmasındaki benzersizliği ortaya koyan kişidir. Bu yüzden sanılanın aksine bilim adamları Allah'ın varlığını, birliğini en çabuk fark eden kişilerdendir. Bu yazımızda geçmişten günümüze, modern bilimi kuran ve geliştiren inançlı bilim adamlarını ve bu kişilerin bilime yaptıkları hizmetleri ele alacağız. Bu bölümde yer verilen bilim adamlarının tümü evrenin ve canlı sistemlerini Allah'ın yarattığına inanmışlardır. Nitekim Allah pek çok ayetle yaratılmışlar üzerinde düşünebilmenin, Allah'tan gereği gibi korkup sakınmanın, O'nun büyüklüğünü, yüceliğini kavrayabilmenin bir yolunun "ilim sahibi olmak" olduğunu haber vermiştir. Konuyla ilgili ayetlerden bir tanesi şöyledir: Göklerin ve yerin yaratılması ile dillerinizin ve renklerinizin ayrı olması, O'nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, alimler için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 22) Din ve bilimin, samimi ve akılcı olarak uygulandıkları sürece, daima uyum içerisinde oldukları çok açık bir gerçektir. Bu açık uyumun bir göstergesi de geçmişte ve günümüzde yaşayan, buluşları ile insanlığa önemli hizmetleri dokunmuş "iman eden bilim adamları"dır. Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak nitelendirilen Isaac Newton'un evrene bakış açısı, aşağıdaki sözlerinde çok açık bir şekilde ifade bulmaktadır: Güneş Sistemi'nin, gezegenlerin ve kuyruklu yıldızların harika sistemleri yalnızca akıllı ve güçlü bir varlığın kudretiyle sürebilir. Bu varlık yalnızca dünyanın ruhunu değil herşeyi yönetir, O Allah'tır". Aynı şekilde ünlü bilim adamı Kepler'in de çalışmalarını, dini inançlarının yönlendirdiği bilinmektedir. Fizik ve kozmik fon radyasyonu alanında yaptığı çalışmalar nedeniyle 1978 Nobel fizik ödülünü alan Arno Penzias, Johannes Kepler hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur: Bir merkezin etrafında dönme fikri, inançlı biri olan Kepler'e kadar uzanmaktadır. Kepler Kutsal Kitaba inanan bir dindardı. Allah'a inanıyordu... O günden beri, yüzyıllar boyunca müthiş bir mücadele olmuştur. Umutlar hala bilim adamlarında. Kepler ise bu umudu inancından elde etmişti. GALİLEO GALİLEİ (1564 - 1642) Galileo Galilei, teleskop kullanarak gökyüzüne bakan ilk kişidir. Galilei, hem Dünya'nın yuvarlak olduğunu söylemiş, hem de Ay'daki karanlık bölge, kraterler ve tepeleri ilk ortaya çıkaran kişi olmuştur. Bilime yaptığı bu büyük hizmetlerle tarihte önemli bir yeri olan Galilei, duyuları, konuşma yeteneğini ve zekayı insanlara verenin Allah olduğuna ve bunların en iyi şekilde kullanılması gerektiğine inanıyordu. Doğanın bir Yaratıcı tarafından tasarlandığının her haliyle açık olduğunu savunuyordu. "Tabiat hiç şüphesiz, Allah'ın hiç vazgeçemeyeceğimiz, okunması gereken diğer bir kitabıdır" diyen Galilei, Allah'ın Kitapları ile yarattıkları arasında hiçbir çelişki olamayacağını, çünkü her birini Allah'ın yarattığını söylüyordu. ISAAC NEWTON (1642-1727) Tüm zamanların en büyük bilim adamı olarak kabul edilen Newton, hem matematikçi hem de fizikçiydi. Newton'un bilime yaptığı büyük hizmetler hatırlanacak olursa; bunlardan en önemlisi yerçekimi kanununun keşfidir. Newton, kuvvet ve ivme arasındaki mükemmel ilişkiyi kütle kavramı ile bağdaştırmış, etki ve tepki prensibini bulmuş, bileşke kuvvetlerin sıfır olması halinde hareketli cisimlerin hızının hiç değişmeyeceği tezini ortaya atmıştır. Newton'un hareket yasaları, 4 yüzyıldır en basit mühendislik hesaplarından, en karmaşık teknolojik projelere kadar her alanda uygulanmaktadır. Newton'un sadece çekim konusunda değil, mekanik ve optik gibi temel konularda da çok önemli buluşları olmuştur. Işığın 7 rengini keşfeden Newton, böylece optik adı verilen yepyeni bir bilim dalının da temelini atmıştır. Newton bilimde çığır açan bu buluşlarının yanı sıra, ateizmi reddeden, Yaratılış'ı savunan ciddi eserler yazmış, "Yaratılış tek bilimsel açıklamadır" düşüncesini savunmuştur. Newton, mekanik evrenin kendi deyimiyle "bu hiç durmaksızın çalışan dev saatin" ancak güçlü ve üstün akıl sahibi bir Yaratıcının eseri olabileceği gerçeğine inanıyordu. Newton, bilimsel araştırmalarını yapma gayretinin ardındaki sebebi Principia Mathematica adlı eserinde şu sözlerle ifade etmiştir: "Bizler Allah'a muhtaç, aciz kullar olarak, kendi aklımıza göre Allah'ın aklının büyüklüğünü ve yüceliğini görmeli ve O'na teslim olmalıyız. Allah sonsuz ve mutlaktır; gücü sınırsızdır ve herşeyden haberdar olandır; varlığı sonsuzluğa dayanır; herşeyi yönetir, yapılan ve yapılacak olan herşeyi bilir. O sonsuz ve sınırsızdır; ... Daimidir ve vardır; Varlığı daimidir, her yerde mevcuttur; her zaman ve her yerde var olmasıyla O, tüm zamanı ve aralıklarını yaratır." GEORGE LEMAITRE (1894-1966) George Lemaitre evrenin yaratılışını ifade eden Big Bang teorisini ortaya atmıştır. Lemaitre, evrenin bir başlangıcı ve sonu olduğunu, bunun da pek çok insanın Allah'a inanmasında önemli bir rol oynadığını savunmuştur. Aynı zamanda bir din adamı olan Lemaitre, dinin ve bilimin insanlığı aynı gerçeklere ulaştıracağına inanıyordu. Wernher Von Braun (1912-1977) Wernher von Braun, dünya çapında tanınan en popüler uzay bilimcilerden biridir. Wernher von Braun, II. Dünya Savaşı sırasında ünlü V-2 roketlerini geliştirerek Alman roket mühendisliğine önderlik etmiştir. NASA'nın direktörlüğünü de yapan Dr. Braun, aynı zamanda güçlü bir inanca sahip dindar bir bilim adamıydı. Yaratılış ve doğadaki tasarım için şöyle demişti: "İnsan eliyle uzayda uçmak şaşırtıcı bir başarı ama uzay, kapılarının çok az bir kısmını insanlara açıyor. Bu delikten evrenin geniş esrarına bakmak, Yaratıcıya olan kesin inancımızı onaylıyor. Evreni var eden üstün bir Aklı tanımayan bir bilim adamını ve gelişen bilimi reddeden bir din adamını anlamakta güçlük çekiyorum." Wernher von Braun, Mayıs 1974'te yayınlanan bir makalesinde şöyle diyordu: "İnsan, tasarım ve amaç olmadan, evrenin kanunu ve düzeni ile bırakılamaz. Evrenin ve onun barındırdığı herşeyin şaşırtıcı yönlerini daha iyi anladıkça, zaten bu amaçla yaratılan tasarımda hayrete düşülecek çok daha fazla neden bulmuş olduk... Tek sonuca inanmaya zorlanmakla -yani evrendeki herşeyin tesadüfen oluştuğuna inanmaya zorlanmakla- bilimin tarafsızlığı ihlal edilmiş olur... Rastgele meydana gelen hangi işlem bir insanın beynini veya bir insan gözünün sistemini oluşturabilir?..." Albert Einstein ( 1879-1955 ) 20. yüzyılın en önemli bilim adamı olan Albert Einstein aynı zamanda Allah'a olan inancıyla da tanınmaktadır. Bilimin dinsiz olamayacağını savunan Einstein'ın din ve bilimle ilgili bir sözü şöyledir: "Derin bir imana sahip olmayan gerçek bir bilim adamı düşünemiyorum. Bu durum şöyle ifade edilebilir: Dinsiz bir bilime inanmak imkansızdır." Einstein, evrenin tesadüflerle oluşamayacak kadar harika bir düzene sahip olduğuna ve evrenin Üstün Akıl sahibi bir Yaratıcı tarafından yaratıldığına inanıyordu. Yazılarında Allah'a olan inancından sıkça söz eden Einstein için, evrendeki doğal düzenin harikalığı son derece önemliydi. "Dinsiz bir bilim topaldır;" sözleriyle Einstein, dinle bilimin nasıl ayrılamaz bir bütün olduklarını ifade etmiştir. Einstein, "Tabiatı araştıran herkesin içinde bir çeşit dini saygı" olduğunu belirtmiş ve şöyle demiştir: "Bilimle ciddi şekilde uğraşan herkes tabiat kanunlarında bir ruhun, insanlardan daha üstün bir ruhun olduğuna ikna olur. Bu yüzden bilimle uğraşmak, insanı dine götürür." Einstein'in dine bakış açısını, aşağıdaki sözlerinde de görmek mümkündür: "Din duygusu ne zaman kaybolsa, bilim, ilhamı olmayan bir deneyciliğe dönüşüyor." Günümüzün İman Eden Bilim Adamları Michael J. Behe Evrenin ve tüm canlıların akıllı bir tasarımın ürünü olduklarını savunan ünlü bilim adamlarından bir diğeri de Michael J. Behe'dir. Behe, Pennsylvania'da Lehigh Üniversitesi'nde biyoloji profesörüdür. The New York Times ve Boston Review gibi ünlü gazetelerde pek çok makalesi yayımlanan Behe, Darwin's Black Box (Darwin'in Kara Kutusu) isimli kitabın da yazarıdır. Evrim teorisinin biyoloji açısından kabul edilmesi imkansız bir teori olduğunu kanıtlayan bu kitap, uluslararası alanda 80'den fazla baskı yapmıştır. Behe, "indirgenemez komplekslik" adını verdiği bir kavramla evrim teorisinin imkansızlığını kanıtlamaktadır. Bu fikre göre, canlı bedenlerindeki pek çok organ, pek çok farklı parçanın birarada ve uyum içinde çalışmasıyla işlev görmektedir. Eğer bir parça işlevini kaybederse bu bütün organizmaya yansıyacak ve canlı fonksiyonlarını yitirecektir. Bu yüzden tesadüfi ya da aşamalı bir varoluşun söz konusu olması mümkün değildir. Michael Behe, Darwin'in Kara Kutusu isimli kitabında şöyle demektedir: "Bunlar doğanın kanunları tarafından, tesadüfler sonucu veya bir ihtiyaçtan dolayı tasarlanmamıştır; aslında bunlar önceden planlanmıştır. Tasarımı yapan ise, sistemlerin en son halinin nasıl olacağını en iyi şekilde bilmektedir; bu nedenle sistemlerin oluşacağı her adım da planlanmıştır. Yeryüzündeki hayat da en basit örneğinden en kritik parçalarına kadar, bu akıllı dizaynın sonucudur. Akıllı dizaynın sonucu aslında tüm gerçekliğini kendi içinde barındırmaktadır. Biyokimyasal sistemlerin akıllı bir tasarımcının eseri olduğunu anlamak için, yeni bir prensibe dayalı mantık veya bilim de gerekmemektedir. Son kırk yıl içinde biyokimya dalında yapılan çalışmalar zaten bu gerçeği görmeye yeterlidir ve ortaya konanlar da günlük hayatımızda rastladığımız unsurlardır." Dr. Allan Sandage Günümüzün en tanınmış gök bilimcisi olan Dr. Allan Sandage, sonradan dini kabul eden bir bilim adamıdır. 1998 yılında "Bilim Allah'ı Buluyor" kapak konulu Newsweek dergisine verdiği röportajda Sandage, dini kabul etmesini şöyle açıklıyordu: "Beni bu sonuca götüren, dünyanın bilimle anlaşılamayacak kadar karmaşık olmasıydı. Varoluşun sırrını anlayabilmem ancak imanla mümkün." Philip Johnson Chicago Üniversitesi'nde hukuk profesörü olan Johnson, evrim teorisinin ideolojik yanını içeren pek çok araştırmanın da sahibidir. Johnson bu konuda Darwin on Trial, Reason in the Balance, Objection Sustained isimli kitapları başta olmak üzere pek çok makalenin de yazarıdır. Evrim teorisine karşı verdiği büyük mücadele ile tanınan Johnson, aynı zamanda Allah'a iman eden bir bilim adamıdır. Johnson'ın Allah inancını ifade ettiği sözlerinden bazıları şöyledir: "Dindar biri olarak Allah'ın varlığına ve yaratıcılığına inanıyorum." "... Materyalist evrime meydan okumayı ilerletmek istiyorum. Gelin Yaratanın etrafında birleşelim." Alıntı
Φ LaRsiE_ Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 DİN BİLİMİ TEŞVİK EDER İslam dini akıl ve vicdan dinidir. İnsan, aklı ile dinin bildirdiği gerçekleri görür ve vicdanını kullanarak gördüklerinden sonuç çıkarır. Örneğin akıl ve vicdan sahibi bir insan kendisine hiçbir bilgi verilmese bile evrendeki herhangi bir varlığın özelliklerini incelediğinde bunun üstün bir Akıl, İlim ve Güç sahibi tarafından yaratıldığını anlar. Veya dünyada yaşamın meydana gelebilmesi için gereken binlerce koşuldan sadece birkaçını görmesi bile, dünyanın insanların yaşayabilmeleri için özel olarak yaratılmış bir gezegen olduğunu anlaması için yeterlidir. Akıl ve vicdan sahibi bu insan, dünyanın tesadüfen oluştuğu gibi bir iddianın saçmalığını ise kolaylıkla anlar. Kısacası aklını ve vicdanını kullanarak düşünen her insan Allah'ın varlığının delillerini tüm açıklığı ile görebilir. Bu insanlardan bir ayette şu şekilde bahsedilir: Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler. (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."(Al-i İmran Suresi, 191) Bu nedenle Allah, Kuran'da insanları çevrelerindeki yaratılış delillerini düşünmeye ve incelemeye çağırır. Tüm evrende var olan sistemleri, canlı ve cansız varlıkları inceleyen, gördükleri üzerinde düşünen ve araştıran her insan Allah'ın üstün aklını, ilmini ve sonsuz gücünü tanımaya başlayacaktır. Allah'ın insanları, üzerinde düşünmeye çağırdığı konulardan bazıları ayetlerde şöyle bildirilmektedir: Üzerlerindeki göğe bakmıyorlar mı? Biz, onu nasıl bina ettik ve onu nasıl süsledik? Onun hiçbir çatlağı yok. Yeri de (nasıl) döşeyip-yaydık? Onda sarsılmaz dağlar bıraktık ve onda 'göz alıcı ve iç açıcı' her çiftten (nice bitkiler) bitirdik. (Bunlar,) 'İçten Allah'a yönelen' her kul için 'hikmetle bakan bir iç göz' ve bir zikirdir. Ve gökten mübarek (bereket ve rahmet yüklü) su indirdik; böylece onunla bahçeler ve biçilecek taneler bitirdik. Ve birbiri üstüne dizilmiş tomurcuk yüklü yüksek hurma ağaçları da. (Kaf Suresi, 6-10) O, biri diğeriyle 'tam bir uyum' (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? (Mülk Suresi, 3) İnsan bir baksın, hangi şeyden yaratıldı? (Tarık Suresi, 5) Bakmıyorlar mı o deveye; nasıl yaratıldı? Göğe, nasıl yükseltildi? Dağlara; nasıl oturtulup-kuruldu? Yere; nasıl yayılıp-döşendi? (Gaşiye Suresi, 17-20) Yukarıdaki ayetlerde de görüldüğü gibi Allah insanları, gökyüzü, yağmur, bitkiler, hayvanlar, doğum, coğrafi özellikler gibi konularda araştırma ve inceleme yapmaya çağırmaktadır. Tüm bu varlıkları incelemenin ve araştırmanın yolu ise başta da belirttiğimiz gibi bilimdir. Bilimsel araştırmalar sonucunda elde edilen bilgiler insanlara yaratılışın sırlarını, Allah'ın sonsuz ilmini, aklını ve gücünü tanıtır. Ve tarih boyunca insanlığa büyük hizmetler veren bilim adamlarının önemli bir bölümünün Allah'a inanan dindar kimseler olmasının nedeni de budur; bilimin Allah'ın kudretini takdir edebilmenin bir yolu olması... Alıntı
Φ LaRsiE_ Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 Sonuç olarak şöyle söliyebiliriz Din, insanlara evrenin ve canlılığın varoluşu ile ilgili en doğru bilgiyi veren ana kaynaktır. Ancak "din" dediğimizde esas alınması gereken tek kaynak "Kuran"dır. Çünkü diğer dinlere ait Kutsal Kitaplar bozulmaya uğramışlar ve İlahi Kitap olma özelliklerini yitirmişlerdir. Ancak Kuran tamamen Allah'ın sözüdür ve içinde hiçbir çelişki bulunmamaktadır. O, Allah'ın kullarına yol gösterici olarak indirdiği Kitabı'dır. Allah, "Hiç şüphesiz, zikri (Kuran'ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz." (Hicr Suresi, 9) ayetiyle Kuran'ın hak kitap olduğunu ve korunduğunu bildirmiştir. Bu yüzden bilim, Kuran'ın gösterdiği yolda, onun yönlendirmesiyle hareket ederse, Allah'ın emrettiği yola uyduğu için son derece hızlı ilerleyebilir. Dinin gösterdiği yolun aksi izlendiğinde ise bilim adamlarının, hem zamanı, hem de maddi imkanları israf olmakta, bilimin ilerleme hızı kesilmektedir. Her konuda olduğu gibi bilimsel alanda da uyulması gereken doğru yol, Allah'ın Kuran'da buyurduğu "yol"dur. Allah'ın bildirdiği gibi "Şüphesiz, bu Kur'an, en doğru yola iletir..." (İsra Suresi, 9) Alıntı
Φ TARAFSIZ Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 Gönderi tarihi: 10 Ocak , 2008 Din, insanlara evrenin ve canlılığın varoluşu ile ilgili en doğru bilgiyi veren ana kaynaktır. sadece 1 tane örnek verebilir misiniz ? iddianızı kanıtlayacak bir örnek ! Ancak "din" dediğimizde esas alınması gereken tek kaynak "Kuran"dır. Ama bazı müminler diğer dinlerinde Allah tarafından kabul edileceğini iddia ettiler bu forumda ! Çünkü diğer dinlere ait Kutsal Kitaplar bozulmaya uğramışlar ve İlahi Kitap olma özelliklerini yitirmişlerdir. O zaman neden 4,5 milyar insan o ilahi özelliğini yitirmiş dediğiniz kitaplara inanıyorlar ? Yanlış yapıyorlar değil mi ? en doğrusu senin dinin galiba ? herkes kendi dini için bu iddiada bulunur, normaldir ! Ancak Kuran tamamen Allah'ın sözüdür ve içinde hiçbir çelişki bulunmamaktadır. Bunu ancak peygamber ve Allah bilebilir, sizin dediğiniz ancak iddia olabilir. Bir şeylere doğru olan kesin olarak bu dur başka doğru yoktur demekle, o şey doğru olmaz ! kanıtlamanız gerekiyor, aksi halde hayallerinizin peşinden gelemeyiz. saygılar Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.