Φ yam_yam Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Sen araştırda, diğer soru dediğin ne.. İki soru sordun ikisinide cevapladım.. ???? İslamiyetteki inanışlardan bazılarının zerdüştlük, sabiilik gibi dinlerden geldiğini söyledik. Sen de bu dinlerin aslında hak din olduğunu ama sonradan saptırıldığını söyledin. Bu yorumunun dayanağı sadece inanışların mı, yoksa tarihsel bulguların gösterdiği bir gerçek mi? Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 13 Ekim , 2005 Onların hak din olup sonradan bozulduklarını söylemedim.. Söylediysemde gaftır.. Zerdüşlük ve sabii likteki ibadet şekilleri, onlardan önceki yada aynı devirdeki hak dinlerden sıçrama şekillerdir dedim.. Ayrıca güneşe, puta tapanlarla, hak dini hiç bir şekilde karşılaşturmazsınız, itikatte terslerdir zaten. Yani temelde terstir.. Hak din Adem aleyhiselamla başladığına göre ve Adem aleyhisselam zamanında da namaz, oruç vb.. ibadetler olduğuna göre ve ilk insan da o olduğuna göre.. diğer inanaç sistemlerindeki ibadet şekillerinin, hak dinden alındığı, bir gerçektir.. Tarihi bulgu imkansızdır, çünkü çok eski bir devirden bahsediyoruz.. Bu inanç meselesidir.. sen inanmayabilirsin.. Saygılar.. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Onların hak din olup sonradan bozulduklarını söylemedim.. Söylediysemde gaftır.. Zerdüşlük ve sabii likteki ibadet şekilleri, onlardan önceki yada aynı devirdeki hak dinlerden sıçrama şekillerdir dedim.. Ayrıca güneşe, puta tapanlarla, hak dini hiç bir şekilde karşılaşturmazsınız, itikatte terslerdir zaten. Yani temelde terstir.. Hak din Adem aleyhiselamla başladığına göre ve Adem aleyhisselam zamanında da namaz, oruç vb.. ibadetler olduğuna göre ve ilk insan da o olduğuna göre.. diğer inanaç sistemlerindeki ibadet şekillerinin, hak dinden alındığı, bir gerçektir.. Tarihi bulgu imkansızdır, çünkü çok eski bir devirden bahsediyoruz.. Bu inanç meselesidir.. sen inanmayabilirsin.. Saygılar.. Benim öğrenmek istediğimde buydu zaten. Yani buna sadece iman etmek durumundasın. Oysaki tarihsel, arkeolojik bulgular her hangi bir şekilde Musa'dan önce sizin hak din diye tabir ettiğiniz bir inanç sistemine rastlamamışlardır. Sizin "hak din" diye tabir ettiğiniz dinler (tarihsel olarak) Musa ile birlikte başlar. Musa'da yanılmıyorsam tahmini M.Ö 2000 yıllarında yaşamıştı. O tarihten önce yaşamış toplumların inanç sistemleri sizin "hak din" diye tabir ettiğiniz dinlerden çok farklıdır. Alıntı
Φ emrahh Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 heyt be demiş ki; niye allah ona tapmamızı istiyor.acaba allah kendini tatmin etmek için mi bizleri yarattı?yani niye?öyle duruyodu.hadi ben bi şeyler yaratıyım mı dedi?niye bizi yarattı?kendisine tapmamız için mi?buna ihtiyacımı var ki Tapmamızı mı istiyor?Eğer öyle olsaydı başta iblis olmak üzere nice isyankarları nice iman etmeyenleri nice ibadet etmeyenleri yaratmazdı.Eğer öyle olsaydı kuranı kerimde de bildirildiği üzere tüm insanlığı (hatta bunlara cinleri de katabilirsin) hidayet üzere tek bir ümmet yaratırdı. Bu da demek oluyor ki Allah'ın asileri ,iman etmeyenleri ,ibadet etmeyenleri de yaratmasından (ki ibadete muhtaç olsaydı bunları yaratmazdı) anlıyoruz ki Allah'ın kendisine ibadet etmemize kendisini ilah kabul edinmemize ihtiyacı yok.Yukarı da da belirttiğim gibi böyle bir ihtiyaç içinde olsa idi tamamımızı imanda hidayette yaratırdı. Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 14 Ekim , 2005 Yamyam kendi tezini kendin çütrüttün.. Bilimle inanç sistemini aynı metotta inceledin.. Arkeolojik bulgular nasıl olmuşta dediğin yargıya varmış.. Öyle saçma yazılar yazıyorsunuzki, inanın cevap veresim gelmiyor.. Ne varki başka arkadaşların da ıokuyup bu saçma sapan yazılarınıza kanma tehlikeleri vardır.. Arkeolojik çalışmlarda aranan neydi ve nasıl Hz. musadan öncesinde bir hak dinin oldumadığına kanaat getirildi.. Yoksa o arkeolojik çalışmların başkanlığını senmi yaptın.. Benim üçüncü büyük dedemin yaşadığına dair bir arkeolojik buluntu yoktur, o halde benim 3. büyük dedem yaşamamışmıdır..)) Yemin ediyorum çok cahilce yazılar görüyorum.. Sıkmaya başladı artık.. Karşınızdakileri aptal yada cahil yerine koymkatan vazgeçin.. İnananınki bir ilkokul talebesi bile bu yazdıklarınıza güler.. Saygılar.. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2005 Yamyam kendi tezini kendin çütrüttün.. Bilimle inanç sistemini aynı metotta inceledin.. Arkeolojik bulgular nasıl olmuşta dediğin yargıya varmış.. Öyle saçma yazılar yazıyorsunuzki, inanın cevap veresim gelmiyor.. Ne varki başka arkadaşların da ıokuyup bu saçma sapan yazılarınıza kanma tehlikeleri vardır.. Arkeolojik çalışmlarda aranan neydi ve nasıl Hz. musadan öncesinde bir hak dinin oldumadığına kanaat getirildi.. Yoksa o arkeolojik çalışmların başkanlığını senmi yaptın.. Benim üçüncü büyük dedemin yaşadığına dair bir arkeolojik buluntu yoktur, o halde benim 3. büyük dedem yaşamamışmıdır..)) Yemin ediyorum çok cahilce yazılar görüyorum.. Sıkmaya başladı artık.. Karşınızdakileri aptal yada cahil yerine koymkatan vazgeçin.. İnananınki bir ilkokul talebesi bile bu yazdıklarınıza güler.. Saygılar.. Yeminler etmene gerek yok. Ne söylemek istediğini ifade et yeter. Bu tür ifadeler gereksiz. Sümerler: Eski Orta Doğu Mezopotamya imparatorluğu... Çivi yazısını icat etmişlerdir. (MÖ. 3200-3000) Uzun bir gelişme döneminin arkasından M.Ö. 2500'lerde metinler yazıya geçirilmeye başlandı. Çivi yazısı Yakındoğu'da iki binyılı aşkın bir süre boyunca Akkad, Assur, Babil, Pers, Hitit ve Urartu gibi birçok toplum tarafından kullanıldı. "Yaratılış" ve "tufan" gibi tek tanrılı dinlerde de karşılaşılan ilk dinsel anlatılar önce Sümerler ve sonrasında diğer Mezopotamya toplumları tarafından kayıt edildi. Kralların iktidarları ve yaşam süreleri ise en uzunu 1.560 yıldan daha aşağıya normal rakamlara doğru azaltılarak verilir. (Kişisel Notum: Kur'an'da Nuh'un da 950 yıl yaşadığı iddia ediliyor. Tufan efsanesinin de sümerlerden alındığını düşünürsek bu iddianın da nedeni anlaşılıyor) Sümerlerin ismi yazılı belgelere geçen yüzlerce tanrısı vardı. Ancak bunların hepsi aynı derecede kutsanmamaktaydı. Bir kısmı büyük tanrılar panteonunda baş sıraları paylaşan ilahların eşleri, çocukları veya hizmetkarlarıdır. http://fef.marmara.edu.tr/tarih/koroglu/Sumer.htm Hititler : M.Ö. 1650-1200 Merkezi bölge Kızılırmak ..Hitit ülkesinde, kendi tanrıları yanında Hatti, Hurri, Luwi, Suriye, Filistin ve Assur kökenli tanrılar da kutsanmaktaydı. Toplam tanrı ve tanrıça sayısı bilinmemekle birlikte bin tanrılı toplum olarak tanınmaktadırlar. http://fef.marmara.edu.tr/tarih/koroglu/hititler.htm Frigya : Phryg ülkesi Ankara, Afyon ve Eskişehir'in tümünü, Konya, Isparta ve Burdur illerinin kuzey, Kütahya'nın ise doğu bölümünü kapsamaktaydı Phrygler de Urartular gibi yüksek kayalıklara kapı benzeri kutsal anıtlar yapmışlar ve tanrıçayı burada kutsamışlardır. Phryglerde ayrıca Güneş Tanrısı Sabazios ve Ay Tanrısı Men önemli tanrılar arasındadır. http://fef.marmara.edu.tr/tarih/koroglu/Phryg.htm Assur Krallığı (Eski-Orta-Yeni) (M.Ö 2000-609) Kuzeyde Torosların eteklerine, batıda Akdeniz kıyılarına, güneyde Babil ülkesinin bulunduğu verimli Mezopotamya topraklarına ve batıda Zağros Dağlarının ötelerine yayılmıştır. Assur ülkesinde kutsanan çok sayıda tanrı arasında Aşşur, Ninurta (savaş tanrısı), İştar (aşk tanrıçası), Şamaş (güneş ve adalet tanrısı), Sin (ay tanrısı) ve Adad (fırtına tanrısı) önde gelmekteydi. Tapınaklar başta Aşşur olmak üzere birçok tanrıya adanmıştı. Tapınaklarda rahipler ve görevli hizmetçiler bulunmaktaydı http://fef.marmara.edu.tr/tarih/koroglu/Assur.htm Not: Bu bölgelerin haritaları için bkz: http://fef.marmara.edu.tr/tarih/koroglu/Haritalar.htm Mısır Uygarlığı : (M.Ö 3000-525) Güneş yılına dayalı ilk takvimi icat etmişlerdir. Nil nehri ve tarımsal faaliyetler mevsimlerin adlandırılmasında etkili olmuştur. Mısır takvimi Miladi takvimin temelini oluşturur. Bilinen tarih Nom denilen şehir devletleriyle başlar. Firavunların yetkilerinin sınırsız olması (çünkü tanrı-kral sayılıyordu) Ahret inancının olması tıp biliminin ve mumyacılık sanatının gelişmesine yol açmıştır. Ayrıca kral mezarları da (piramitler) ahret inancıyla ilgilidir. Çin Uygarlığı Çin'de Taoizm, Konfüçyüs dini ve Budizm gibi ahlak felsefesine dayanan dinler görülmektedir. Orta Asya uygarlığından etkilenmiştir.Büyük filozoflarının fikirleri din olarak kabul edilmiştir; Lao-Çe ve Konfüçyüs’ün fikirleri gibi. Budizm Çin'de yayılma alanı bulmuştur. Hint Uygarlığı : Hindistan'ın en eski dini Veda Dini veya Brahmanizm'dir. Bu dinden ve Brahmanların üstünlüğünden dolayı, Buda Dini Hindistan'da doğmuş olmasına rağmen ilk kez Çin'de yayılmıştır. İbrani Uygarlığı : İbraniler Hz. Musa peygamberin bildirmesiyle Musevilik dinine mensup olmuşlardır. Hz. Davud döneminde krallık haline gelen İbrani Devleti, Hz. Süleyman zamanında altın çağını yaşamıştır, Onun ölümünden sonra İsrail ve Yahudi devletleri olmak üzere ikiye ayrıldı. Tektanrı inancına sahip olan ilk uygarlıktır. Yahova (Allah) sadece İbranilerin tanrısıdır. Kitapları Tevrat'tır. Yahudiler kendilerini diğer kavimlerden üstün gördüklerinden bu din diğer tek tanrılı dinler olan Hıristiyanlık ve Müslümanlık kadar yayılmamıştır. http://tarih.5u.com/ilkcag.htm#ılk3 İlkçağ uygarlıkları ve dini inanışlarını yukarıda gördünüz.. Hepsinin farklı dinsel inanışları var. Bunların hepsi de dinlerini saptırdılar öyle mi? Alıntı
Φ kralx Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 15 Ekim , 2005 Yamyam bu meseleyi uzatmanın bir anlamı yok.. İlk insan, ilk peygamber ve ilk din bellidir... En azından bizim inanacımız öyledir.. Bu konularda tarihi bir buluntunun olmaması (belkide vardır) bizi ilgilendirmiyor.. Kim bilir bulundu yada bulunacak.. Ama şu varki İlahi bütün dinlerin paradigması aynıdır.. Diğer batıl dinler ilahi dinlerden az yada çok etkilenmişlerdir.. Saygılar.. Alıntı
Φ profesor Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2005 Dini muhabbetler neden bir iki adım sonra allanıp pullanıp abuk yönlere kayıyor bir türlü anlamıyorum. Amerika kıtasını yeniden yeniden keşfetme tuhaflığını sergilemektende bir türlü bıkmadık gitti. 1- Allah ihtiyacı olmaktan münezzehtir çünkü O mahluk değildir.TEK YARATAN dır. 2- Allah'a tapınılmaz KULLUK edilir.Allah'ın kula değil, kulun Allah'a ihtiyacı vardır çünkü kulun varlığı Allah'ın ilminde dir,gerçekte kulun bir varlığı yoktur. 3- Allah Ademi yer yüzünde halife olarak yarattı, ilk müslim Ademdir.Adem soyu da müminlerdir. 4- Adem soyu ile iblis soyu birbirinden farklıdır birbirine karıştırmayalım. 4- Kuran, hz Hz.Muhammed'in ikizidir, Kuran evrensel kitaptır, Rasulullah efendimizde evrensel kişiliktir.kitabı okuyan nebiyi okur, nebiyi okuyan Kuranı okur. 5- Kitapta anlatılanları dışınızda değil içinizde bulmalısınız.Tufanıda gemiyide, musayıda, isayıda, firavunuda, nemrutu da ateşide, suyuda....vs vs vs Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 16 Ekim , 2005 teşekkür ederim prof çok güzel özetledin Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Yamyam bu meseleyi uzatmanın bir anlamı yok.. İlk insan, ilk peygamber ve ilk din bellidir... En azından bizim inanacımız öyledir.. Bu konularda tarihi bir buluntunun olmaması (belkide vardır) bizi ilgilendirmiyor.. Kim bilir bulundu yada bulunacak.. Ama şu varki İlahi bütün dinlerin paradigması aynıdır.. Diğer batıl dinler ilahi dinlerden az yada çok etkilenmişlerdir.. Saygılar.. Güzel güzel tartışıyoruz, birbirimizden bir şekilde faydalanıyoruz(Ben bunları sizlere sunmak için araştırıyorum, siz de aynı şekilde cevap vermek için araştırıyorsunuz...) Yukarıda saydığım uygarlıklar o dönem dünya üzerindeki bir bölümün genel görüntüsü idi. Sümerler Musa'dan çok önce yaşamışlardı. Ortaya çıkan sonuç şudur : Musevilik Sümerler'in din kültüründen esinlenerek ortaya çıkmış, Hristiyanlık ve müslümanlık da onu taklit etmiş ve öğretilerini kitaplarına almışlardır. Bu gerçek 20. yy da Sümerler'in yazıtları bulununca ortaya çıkmıştır. Sizler elbette o dönem dinlerinin ilahi dinlerden bozularak ortaya çıktığına inanmak zorundasınız. Ancak bu ne mantığa ne de tarihe uyan bir olasılık değildir. Zira yukarıda da belirttiğim gibi sümerler musa'dan çok önce yaşamışlardı. Kabul edin ya da etmeyin ama bu gerçeği yadsıyamaz ve bunu hiçbir şekilde açıklayamazsınız... Alıntı
Φ ceviz Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 birbirimizden bir şekilde faydalanıyoruz(Ben bunları sizlere sunmak için araştırıyorum, siz de aynı şekilde cevap vermek için araştırıyorsunuz...) çok güzel. yamyam sanki birşeyleri kesin olarak ispatlamış gibi konuşuyorsun ama hiçbirşeyi ispatladığında yok. Kralx in dediği gibide uzatıyorsun konuyu. başka dinden etkilenen dinler mutlaka olmuştur. etkilenmeyenlerde mutlaka olmuştur. ama Müslümanlığın başka dinlerden etkilendiğini kesin olarak ispatlayan bir kanıtın varmı. yoksa lütfen uzatma konuyu. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 çok güzel. yamyam sanki birşeyleri kesin olarak ispatlamış gibi konuşuyorsun ama hiçbirşeyi ispatladığında yok. Kralx in dediği gibide uzatıyorsun konuyu. başka dinden etkilenen dinler mutlaka olmuştur. etkilenmeyenlerde mutlaka olmuştur. ama Müslümanlığın başka dinlerden etkilendiğini kesin olarak ispatlayan bir kanıtın varmı. yoksa lütfen uzatma konuyu. Müslümanlığın, yahudilikten etkilendiğini bilmeyen mi var? Kur'an'daki pek çok olayın tevratta da olduğunu biliyorsunuz. Ve bunun da normal olduğunu, zira her iki dinin de tanrısının aynı olduğunu iddia ediyorsunuz. Ama tevrat'ın kaynağı bellidir : Sümer yazıtları... Ancak sümerlerin dini inançları öyle farklı ki, sizin ilahi din diye tabir ettiğiniz dinlerden, bozularak o hale gelmesinin imkanı yoktur. "Uzatma" konusuna gelince... Neden rahatsız oldunuz? Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Senin saçmalıkların bizim anca gülme kaslarımızı rahatsız eder ... Her zamanki gibi kendi saçma mantığınla süzdüğün gözlemleri sanki bir bilimsel kanıtmış gibi anlatmaktasın. Kuranı kerim bir edebiyat kitabı ya da bir beste değildir ki başka bir kitaptan ya da ilhamdan esinlensin.. Elbette kendinden önceki ibretlik hadiseleride anlatan bu kutsal ktabın neden bir başka kitaptan etkilenebileceğini düşündün ki... Sonuçta tüm kutsal kitapları indiren Allahtır ... Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Senin saçmalıkların bizim anca gülme kaslarımızı rahatsız eder ... Her zamanki gibi kendi saçma mantığınla süzdüğün gözlemleri sanki bir bilimsel kanıtmış gibi anlatmaktasın. Kuranı kerim bir edebiyat kitabı ya da bir beste değildir ki başka bir kitaptan ya da ilhamdan esinlensin.. Elbette kendinden önceki ibretlik hadiseleride anlatan bu kutsal ktabın neden bir başka kitaptan etkilenebileceğini düşündün ki... Sonuçta tüm kutsal kitapları indiren Allahtır ... Arman eminim ki kendine başka muhataplar bulabilirsin... Alıntı
Φ arman Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 17 Ekim , 2005 Sen zaten muhatabım olamadığın için karşımda duramıyorsun Alıntı
Φ ceviz Gönderi tarihi: 18 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 18 Ekim , 2005 Müslümanlığın, yahudilikten etkilendiğini bilmeyen mi var? :D :D :D :D oldu canım görürsem selam söylerim. allam gülme krizine girdim burda. 10 dakika sonra: bak yamyam kesin kanıt kanıt diye yırtınıp duruyon işine geldiği zaman. işine gelmediğindede bunu zaten bilmeyen yok diyon. madem bilmeyen yok nerden biliyorlar bunu. göster bakiim kesin kanıtını. asıl senin evrim teorisinin ne olduğunu bilmeyen kalmadı nerdeyse ama neyse bu konuyu açmıyım. neyse kesin kanıt göster bu ona benziye, şundaki bundada var demekle olmuyo bu işler. bak budizm dede yalan yasaktır diyo islamiyettede budizmden alıntı olmasın bu kuran "Uzatma" konusuna gelince... Neden rahatsız oldunuz? konunun gereksiz yere uzatıldığını bilmek bizi doğal olarak rahatsız eder. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 :D :D :D :D oldu canım görürsem selam söylerim. allam gülme krizine girdim burda. 10 dakika sonra: bak yamyam kesin kanıt kanıt diye yırtınıp duruyon işine geldiği zaman. işine gelmediğindede bunu zaten bilmeyen yok diyon. madem bilmeyen yok nerden biliyorlar bunu. göster bakiim kesin kanıtını. asıl senin evrim teorisinin ne olduğunu bilmeyen kalmadı nerdeyse ama neyse bu konuyu açmıyım. neyse kesin kanıt göster bu ona benziye, şundaki bundada var demekle olmuyo bu işler. bak budizm dede yalan yasaktır diyo islamiyettede budizmden alıntı olmasın bu kuran konunun gereksiz yere uzatıldığını bilmek bizi doğal olarak rahatsız eder. Ceviz sanırım sen benim söylediklerimi daha önce duymadın, bu tepkini ona bağlıyorum. Dinler tarihini biraz inceleseydin eğer, bu söylediklerim sana garip gelmeyecekti. Kanıt konusuna gelince şu ara bu konu ile ilgili olarak ciddi çalışmalarım var. Bittiğinde hepsini bu forumda göreceksin merak etme... Ama sana bir kaç ipucu : Yaratılış meselesi, Musa ile ilgili hikayeler, nuh tufanı konusu gibi daha bir çok konu var. Tümünü görmek için biraz beklemen gerekecek. Ayrıca konunun gereksiz yere uzamadığından emin olabilirsin. Zira bunlar dinler tarihi açısından oldukça önemli konular... Alıntı
Φ ceviz Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 eğer gerçek anlamda iyi bir çalışma yapıyorsan dediğin gibi o kadarda boşuna uzatmadığın konusunda hak veririm sana. ama verdiğin örneklerin çok bariz olması gerekir. zira benzerlikler olabilir, sonuçta dinler doğruya yönlendirme amaçlıdır ve aynı amaca yönelik farklı şeylerde benzerlikler olması normaldir. Alıntı
Φ zaman Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 yam yam kanıt kanıt deyip duruyordun işte sana kanıt getirdim aksini bana ispatla... yada doğruluğunu araştır. işte insanın yaratılışı... İnsan, hayatı boyunca sahip olduğu bedenle görür, işitir, nefes alır, yürür, koşar ve zevk alır. İnsan bedenini oluşturan kemikler, kaslar, damarlar, iç organlar mükemmel bir düzene sahiptir. Bu düzen incelendiğinde ise, daha da şaşırtıcı gerçeklerle karşılaşılır. Birbirinden farklı gibi görünen bu vücut parçalarının tamamı aynı malzemelerden oluşmaktadır. Bu malzeme hücredir. Hücre, bir organın örneğin kemiğin en küçük parçasıdır. Bir hücre o kadar küçüktür ki, bir milyon tane hücre biraraya gelse ancak bir iğne ucu kadar yer kaplar. İnsan bedenini oluşturan 60-70 kiloluk et ve kemik kütlesinin özü, insanın doğumundan 9 ay 10 gün önce tek bir hücrede toplanmıştır. Bu hücre, anneden gelen yumurta hücresiyle babadan gelen sperm hücresinin annenin bedeninde birleşmesiyle oluşur. Hedefe Kilitlenmiş Kusursuz Bir Ordu Sperm ve yumurta hücrelerinin anne bedeninde birleşmesi, yani annedeki bir yumurtanın döllenmesi için her seferinde yaklaşık 300 milyonluk bir sperm ordusu babanın vücudunda hazır hale getirilir. Bu sayının bu kadar yüksek olmasının nedeni, yumurtanın döllenmesini engelleyecek herhangi bir durumu ortadan kaldırmaya yöneliktir. Döllenme işlemi için erkek bedeninden atılan spermlere çeşitli bezlerden salgılanan sıvıların oluşturduğu bir karışım eşlik eder. Meni denen bu salgılar ve sperm karışımında sadece spermlerin dölleme yeteneği vardır. Kuran'da meniden karmaşık bir su olarak şöyle söz edilir: "Şüphesiz, Biz insanı karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık." (İnsan Suresi, 2) Spermin yapısında döllenmeyi kolaylaştırıcı özellikler bulunur. Spermin baş, orta, kuyruk bölümleri vardır. Metrenin milyonda biri kadar olan baş bölümüne bir hücreyi bir insana dönüştüren babadan gelen tüm bilgi sığdırılmıştır. Spermin bir diğer önemli parçası da kuyruktur. Kuyruk sürekli bir kamçı hareketi yaparak yumurta hücresine ulaşmayı sağlar. Baş ya da kuyruk bölümü eksik olan bir spermin döllenme işlemini yerine getirmesi mümkün değildir. Örneğin, kuyruk kısmı olmayan bir sperm, hareket edemez ve yumurta hücresine ulaşamaz. Dolayısıyla evrim teorisinin iddia ettiği gibi bu kısımlar aşama aşama kazanılsa insan nesli çoğalamadan yeryüzünden silinirdi. Bu durum spermin bir anda eksiksiz ve mükemmel yapısıyla ortaya çıktığını, yani yaratıldığını gösterir. Spermdeki bu kusursuzluk her şeyin yaratıcısı olan Allah'a aittir. Yeni Bir İnsanın Oluşumunda Rol Oynayan Yumurta Hücresi Döllenmenin kolaylıkla gerçekleşebilmesi için kadın bedeninde de birçok sistem hazırlanmıştır. Yumurta, yumurtalık adı verilen ve her detayıyla bu iş için yaratılmış bir organda üretilir. Yumurtalıklar, rahimin sağında ve solunda yer alır ve rahme ince tüplerle bağlıdırlar. Yumurtalıkta üretilen yumurta daha sonra bu tüplerin özel yaratılışı sayesinde spermle buluşur. Bu tüplerin içindeki küçük tüycükler ileri geri hareket ederek hareketleriyle yumurtayı sperme doğru ilerletirken spermi de yumurtaya doğru ilerletirler. Döllenme bu tüpün içinde gerçekleşir. Yumurtanın dış kısmı içinde yağ, şeker ve protein bulunan bir zarla çevrilidir. Bu zar, yumurtaya sperme doğru yapacağı hareket için gereken enerjiyi sağlar. Peki küçücük hücre, daha yumurtalıkta üretildiği anda böyle bir yola çıkacağını ve bu yolculuk sırasında kendisine enerji gerekeceğini bilebilir mi? Bebeğin Büyümesi İçin Yaratılmış En Güvenli Yer: ANNE RAHMİ Rahim, kaslardan yapılmış sağlam duvarlı içi boş bir organdır. Hamilelik boyunca rahimin hacmi 20-25 kat artar. Böylece kadının döllenmiş yumurtasının içinde büyüyüp gelişebileceği en uygun yer halini alır. Döllenmiş yumurta, yumurtalıktan rahme kadar olan tüpte bir yandan bölünerek çoğalırken, diğer yandan da ilerlemesine devam eder. Hücre topluluğu bu yolun herhangi bir yerinde yerleşmez. Gelişimi için en güvenli yer olan rahimi seçer ve buraya tutunur. Allah, Kuran'da bu gerçeği şöyle bildirir: "Yaratan Rabbin adıyla oku. O, insanı bir "alak"tan yarattı. Oku, Rabbin en büyük kerem sahibidir." (Alak Suresi, 1-3) "Alak" kelimesinin Arapça'daki anlamı, "bir yere asılıp tutunan şey" demektir. Hatta alak kelimesi asıl olarak deriye yapışarak oradan kan emen sülükleri tanımlamak için kullanılır. Döllenmiş yumurta da tam olarak ayette bildirildiği gibi rahim duvarına asılıp tutunmaktadır. Bundan 1400 sene öncesinde indirilmiş olan Kuran'da, anne karnında gelişmekte olan hücreyi bu özelliğiyle tarif eden bir kelime kullanılması, Kuran'ın mucizelerinden biridir. O dönemin bilim düzeyi ile keşfedilmesi mümkün olmayan bu bilginin, asırlar önce Kuran'da bildirilmiş olması Kuran'ın Alemlerin Rabbi olan Allah tarafından indirildiğini bir kez daha tasdik etmektedir. Sadece bir hücre topluluğu olan bu minik et parçası (alak), nasıl olur da gelişimi için en uygun yeri seçer? Bu şuurlu davranış, insan vücudunda gerçekleşen işlemlerin üstün bir aklın kontrolünde gerçekleştiğini gösterir: "Döl yataklarında size dilediği gibi suret veren O'dur. O'ndan başka ilah yoktur; üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Al-i İmran Suresi, 6) Hücreler Farklı Gruplara Ayrılıyor! Rahime tutunan ve birbirinin aynı olan hücreler belli bir süre sonra bölünerek çoğalır. Her geçen gün bazı hücreler diğerlerinden farklı bir yapıya bürünmeye başlar. Bütün hücreler adeta görev yerine dağılan işçiler gibi bölük bölük hareket ederler. Bu yoğun faaliyet sonucunda bazı hücreler kemik, bazısı deri, bazısı da kas hücresi olacaklardır. Bu hazırlığın nasıl yapılacağı, hangi hücrenin hangi dokuyu, hangi organı meydana getireceği her hücre grubuna ayrı ayrı ilham edilmiştir. Başta birbirinin aynı olan hücrelerin çoğalmasıyla vücutta yaklaşık 200 tür hücre oluşur. Bu oluşumda hiçbir karışıklık olmaz; her hücre nerede nasıl davranacağını çok iyi bilir. Bu kusursuz düzeni sağlayan ve hücrelere neler yapacaklarını ilham eden, her şeyin hakimi olan yüce Allah'tır. Tek bir hücrenin doğacak olan bebek haline gelmesi 3 farklı evrede tamamlanır. Bebeğin anne karnında geçen büyüme süresinin 3 farklı evrede tamamlandığı yakın zamana kadar bilinmemekte idi. Ancak, Kuran'da bu gerçekten 1400 yıl önce "Sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan kendi eşini var etti ve sizin için davarlardan sekiz çift indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratılıştan sonra (bir başka) yaratılışa (dönüştürüp) yaratmaktadır. İşte Rabbiniz olan Allah budur, mülk O'nundur. O'ndan başka İlah yoktur. Buna rağmen nasıl çevriliyorsunuz?" (Zümer Suresi, 6) şeklinde bahsedilmektedir. İki Canlı Arasındaki Hayat Köprüsü: Plasenta Plasenta anneyle bebek arasındaki besin, oksijen ve diğer maddelerin alışverişini sağlayan yapıdır. Üstelik plasenta yeni hücre gruplarının yani dokuların oluşması için gerekli olan besinleri özenle seçerek, bebeğe taşır. Plasenta bu işlemin tam tersine yani bebekten anne karnına atık maddelerin taşınması işlemini de ustalıkla yerine getirir. Acaba aynı görevi bir insanın yapması mümkün müdür? Hangi anda bebeğin neye ihtiyacı olduğunu anlaması, bu ihtiyaca göre gereken önlemleri alması, gereken maddeleri seçip gereksiz maddeleri bebekten uzaklaştırması tıp eğitimi almış bir insanın bile hiç durmaksızın gece-gündüz yapabileceği bir şey değildir. Kuşkusuz plasentanın yapısındaki mükemmellik ve şuurlu hareketler Allah'ın onu bu özelliklere sahip olarak yaratmasının bir sonucudur. Bu şekilde beslenen bebeğin gelişimi sonucunda son derece orantılı, uyumlu bir yapı ortaya çıkar. Bu uyumlu gelişmelerin bütün vücut parçalarında aynı şekilde gerçekleşmesi şarttır. Örneğin; sadece göze ait 40 farklı parça vardır. Gözün fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için orantılı bir büyümenin olması, parçalar arasındaki bağlantının sağlam olması, hepsinin kendi yerinde bulunması gerekir. Aksi halde göz, işlevlerini yerine getiremez. Kemiklerin Kasla Sarılması Çok yakın bir zamana kadar kemiklerle kasların birlikte ortaya çıkarak anne karnında geliştikleri sanılıyordu. Ancak yapılan son araştırmalar çok farklı ve insanların hiç farkında olmadıkları bir gerçeği ortaya koydu. Şöyle ki; anne karnındaki bebekte kıkırdak dokunun sertleşmesiyle önce kemik oluşur, daha sonra kas hücreleri kemiklerin etrafındaki dokulardan oluşup kemiği sararlar. Oysa bilimin yeni keşfettiği bu gerçek, Kuran'da 1400 sene önce insanlara bildirilmiştir: "Sonra o su damlasını bir alak (hücre topluluğu) olarak yarattık; ardından o alak'ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. " (Müminun Suresi, 14) Ayette 1400 yıl önce haber verilmiş olan bu bilimsel gerçek, Developing Human (Gelişen İnsan) adlı bilimsel bir yayında şöyle tarif edilmektedir: 6. haftada kıkırdaklaşmanın devamı olarak ilk kemikleşme köprücük kemiğinde ortaya çıkar. 7. hafta sonunda uzun kemiklerde de kemikleşme başlamıştır. Kemikler oluşmaya devam ederken kas hücreleri kemiği çevreleyen dokudan seçilerek kas kitlesini meydana getirirler. Kas dokusu bu şekilde kemiğin etrafında ön ve arka kas gruplarına ayrışır. (Keith L. Moore, The Developing Human - Clinically Oriented Embrlyology, W. B. Saunders Company, 1983, Canada, s. 374a) Kısacası insanın Kuran'da tarif edilen oluşum aşamaları, modern bilimin bulgularıyla tam bir uyum içindedir. Alemlerin Rabbi olan Allah bu gerçeği yüzyıllar öncesinden insanlara bildirmiştir. Dış Dünya İçin Yapılan Hazırlıklar Organları yavaş yavaş tamamlanan ve hareketlenmeye başlayan bebeği yeni bir dünya beklemektedir. Bebeğin bulunduğu güvenli ortamdan tamamen farklı özelliklere sahip bir ortamda yaşayabilmesi için vücudunda gerekli düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu aşamada bebeği rahimden ayıran zarın içinde "amniyon sıvısı" denilen özel bir sıvı oluşmaya başlar. Bebeğin böbrekleri, akciğeri, amniyon zarının kendisi ve rahim ortaklaşa katkıda bulunarak bu sıvıyı oluştururlar. Bebeğin Hayat Suyu: Amniyon Suyu Bebek, gelişimini tamamladığı 9 ayı anne karnında içi sıvı dolu bir kesede geçirir. Bu sıvı amniyon sıvısıdır. Bu sıvı pek çok özelliği ile bebeği dış dünyaya hazırlar. Bebek bu sıvı içinde dış dünyaya alışmak için hareket eder. Düzenli olarak bu sıvıyı içer, dili tat almaya, bağırsakları emilime, böbrekleri de süzme işine alıştırılır. Bu sıvı aynı zamanda dışarıdan gelecek darbelere karşı da bebeği korur. Çünkü, sıvılara herhangi bir yönden gelen basınç her tarafa eşit olarak dağıtılır. Amniyon sıvısı anne sağlığı için de önemlidir. Sıvı içinde yüzen bebek anne rahmine ağırlık yapmaz ve bu sayede normal gelişimini tamamlayabilir. Hazırlıklar Tamamlanıyor Cenin giderek dış dünyaya hazır hale gelirken, organlar arasında olağanüstü bir işbölümü yapılır. Yapılacak işler ve gelişmeler dünyanın şartlarına göre belirlenmiştir. Anne karnında kullanılmayan gözler dünyadaki ışık şiddetine, kulaklar da dünyadaki seslerin özelliklerine göre inşa edilir. Aynı şekilde, mide ve diğer sindirim organları dünyadaki besin maddeleriyle uygun çalışabilecek bir fizyolojik sistemle donatılır. Sindirim sisteminde görev alan hücreler hiç tanımadıkları yiyecekleri analiz etmeye ayarlı bir şekilde programlıdır. Karbonhidratları, proteinleri, yağları analiz etme yeteneğinin yanısıra hangisinin hangi organ için gerekli olduğunu bilebilecek ve bu besinlerin vücudun diğer hücrelerine gönderilmesini sağlayacak bir programa sahiptirler. Cenin bu yönüyle planlı ve programlı bir şekilde dış dünyaya hazırlanmaktadır. Burada bir kez daha dikkat çekmek gerekir ki, yeni bir insanın bedenini oluşturan bu organlar ve hücreler, hiç görmedikleri, hiç duymadıkları, hiç şahit olmadıkları bir ortam için hazırlık yapmaktadırlar. Annenin bedeninden ayrıldıktan sonra kendilerini nasıl bir ortamın beklediğini bilir şekilde bir gelişim göstermektedirler. Elbette bunu hücrelerin kendi "ileri görüşlülükleri" ile başardıklarını iddia etmek mümkün değildir. Bebeği oluşturan hücrelerin bu şuurlu ve bilinçli hazırlıkları, onlara Allah tarafından ilham edilen, üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir yaratılış delilidir. Hamileliğin son aylarında cenin önemli oranda kilo almaya başlar. Bunun nedeni, yağ dokusunun oluşmaya başlamasıdır. Kahverengi özel bir yapıya sahip olan bu yağ tabakasını üreten hücreler, ceninin özellikle belirli bölgelerinde, ensesinde, böbreklerinin çevresinde ve göğüs kemiğinin arkasında bu tabakanın oluşmasını sağlarlar. Bu özel yağ tabakalarının görevi doğduktan sonraki ilk aylarda bebeğin vücut ısısını yüksek tutmaktır. Ayrıca bu yağlar yedek besin görevini de görürler. Bu da, söz konusu yağ tabakalarını üreten hücrelerin, kendilerine ilham edilen görevleri kusursuzca yerine getirdiklerinin bir başka delilidir. Bu arada beyaz yağlar da ince bir tabaka halinde oluşmaya başlarlar. Böylece yağ, ceninin derisinin altını bir tabaka halinde sarar. Derialtı yağ tabakalarının yanında deriyi içinde bulunduğu sıvıdan koruyan bir başka yağın üretimi de yine deri hücreleri tarafından yapılır. Bu yağların oluşumu son derece önemlidir, çünkü deri ile su arasına yağ tabakası girecek ve bu şekilde suyun cenin üzerindeki olumsuz etkisini ortadan kaldıracaktır. (HY, İnsanın Yaratılış Mucizesi) Yeni Bir Dünyaya Doğru… Bebeğin, yeni bir dünya için tüm hazırlıkları tamamlandığında amniyon sıvısı da doğum için hazırlık yapmaya başlar. Rahim ağzını genişletecek su kesecikleri oluşturur. Bu keseler hem rahmin ağzını genişleterek, bebeğin doğum esnasında sıkışmasını engeller hem de doğum başlangıcında delinip içlerindeki sıvılarla bebeğin geçeceği yolu kayganlaştırıp mikropları öldürürler. Bu arada bebek de dışarı çıkış için en uygun hali yani başın rahim boynuna sokulduğu pozisyonu alır. Peki bebek doğum için en uygun pozisyonun bu olduğunu, daha önemlisi doğum zamanın geldiğini nasıl bilir? Henüz şuuru tam oluşmamış bir varlığın böylesine şuurlu davranışlar sergilemesi elbette onun, kendi iradesiyle değil, yaratıcısı olan Allah'ın ilhamıyla hareket ettiğinin apaçık göstergesidir. Allah, bunu Kuran'da şöyle bildirir: Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkça göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiçbir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi, 5) Dünya üzerindeki tüm insanlar, küçük bir sperm hücresi olarak anne rahmine atılmışlar, buradaki özel yaratılmış şartlar sayesinde yumurtayla birleşmiş, ardından tek bir hücre olarak hayata başlamışlardır. Siz de bu süreci yaşadınız; anneniz, babanız, kardeşiniz, arkadaşlarınız, tanıdığınız ve tanımadığınız tüm insanlar, üstelik yalnızca şu an yaşayanlar değil, ilk insandan bu yana yaşamış her insan anlattığımız mucizevi aşamalardan geçti. İnsanların kendi varlıklarından en ufak bir haberleri bile olmadığı aylar boyunca, Allah onların bedenlerini şekilendirdi, onları tek bir hücreden düzgün birer insan olarak yarattı. Bu gerçeği düşünmek, dünya üzerindeki her insanın görevidir… Sizin de göreviniz, nasıl var olduğunuzu düşünmek ve sizi yaratan Allah'a şükredici olmaktır. Unutmayın ki, bedeninizi bir kez yaratmış olan Rabbiniz, sizi ölümünüzden sonra bir kez daha yaratacak ve hesaba çekecektir. Bu, sonsuz güç sahibi olan Allah için çok kolaydır yok bütün bunlar karmaşık tesadüflerle olduysa kurban olurum ben o tesadüflere.. Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 yam yam kanıt kanıt deyip duruyordun işte sana kanıt getirdim aksini bana ispatla... yada doğruluğunu araştır. işte insanın yaratılışı... . . . . . Bu, sonsuz güç sahibi olan Allah için çok kolaydır yok bütün bunlar karmaşık tesadüflerle olduysa kurban olurum ben o tesadüflere.. Yine HY yine HY........... Bıktım bu saçmalıklardan..... Ben size ateist forumlardan kes-yapıştır yapıyor muyum. Bu senin kolayına geliyor anlaşılan... Şu an çok vaktim olmadığı için buna yarın yanıt vereceğim... Alıntı
Φ lena Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Şu bize en yakın güneş sistemindede bize benzer insanlar varmı, yoksa yanlız bu güneş sistemindemi insan yaratılmış bilen yokmu. Alıntı
Φ mara bulge Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Selamlar.. Konuya çok uzagim yazdiklarinizin hepsini okuyamadim ama genel anlamda bir fikir edindim.. Bir grup arkadasimiz: Allah bilinmek, taninmak istedi insanligi yaratti, tapilmaya hakki var diyor. Bir baska grup arkadasimizsa: çok büyükse neden kendine tapmamizi istiyor diyor. Farkinda olmadan 2 tarafta allahi sorguluyor. Bazilariniz allahin ne istediginden çok emin, bazilariniz ne istemediginden... Bizler variz, yaratildik. Bizi yaratan bir güç var ve bu inkar edilemez. Beynmizin % 10'unu bile kullanamazken yaradani sorgulamak çok gereksiz bence. Ama ateist arkadaslara seytan, inançli arkadaslara kör yakistirmasi çok ayip.. Dinde zorlama olmaz. Herkes istedigi konuda karar verebilir. Insanlar özgür hür irade ile yaratilmistir.. Allah bunu degistirmezken siz birbirinize fikirlerinizi dayatmaya çalisiyorsunuz. Tartismak güzeldir fakat yakistirmalar yapmak disardan birinin gözüyle hiç hos görünmüyor. Sadece ben de fikirlerimi sunmak istedim Alıntı
Φ lena Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Doğru yazmışın inadla kimse kimseye bu böyledir işte diyemez, düşünerek doğruları bulmak gerekir olabilir mümkündür beraberce daha derine inelim gibi kelimeler kullanılırsa her katılımcı bildiklerini sıralama durumu artar. Alıntı
Φ levcab Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 19 Ekim , 2005 ben sadece şukadarını söleyim biz dahil hiç bir mahlukatın tapmasına,ibadetine kısacası hiç bir şeye ihtiyacı yoktur Alıntı
Φ dowjones Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2005 Gönderi tarihi: 20 Ekim , 2005 sence sana hayat verenin sana ibadet etmesini istemesi doğal bir olay değil mi allah c.c kimse ona ibadet etmezse hiç etkilemez aslında ibadeti allah için deyil kendin için yapıyorsun çünkü onun senin ibadetine ihtiyacı yok ama senin o ibadete ihtiyacın var hem bu dünya hemde ahiret için Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.