Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Çocukların Sesi


Misafir birce

Önerilen İletiler

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne

allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar

oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında

dünyayı çocuklara verelim

kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi

hiç değilse bir günlüğüne doysunlar

bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı

çocuklar dünyayı alacak elimizden

ölümsüz ağaçlar dikecekler :clover:

nazım hıkmet

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Benim adım Lara

 

 

“Benim adım Lara... Bence çok güzel bir isim. İnsanın aklına çok güzel ve özel şeyler getiriyor. Şefkatli anne-baba, seven ağabeyler... Çok beklenen bir kız-bebek sonunda dünyaya geldi ve ona böyle muhteşem bir ad koydular. Lara... Ama kısa bir zaman içerisinde zengin aile kaza geçiriyor ve sadece ben hayatta kalıyorum. Aslında çok zenginim ama ninelerim beni bir türlü bulamıyorlar. Bütün paraları kullanarak beni arıyorlar ama henüz bulamadılar. Belki yarın siyah elbiseli bir Beyefendi önüme çıkıp:

 

“Siz Lara hanım mısınız? Meşhur ailenizin hayatta kalan tek kişisi sizsiniz. Nineleriniz sizi bekliyorlar. Buyurun. Benimle gelin”. Ve son model arabaya binip gidiyoruz. Burada mutlu son.”

 

Uffffff... Sabahın körü... Her yer karanlık... Benim kalkma saatim. Gene o Peri masalı kabusu... Ben zenginmişim... Annem babam da varmış... Ağabeylerim de varmış... Kazaymış... Sadece ben kalmışım... ve sonunda ninelerim beni bulmuşlar...

 

Tam Külkedisi... Komik...

 

 

Uffffff... Ne kadar da soğuk. Aslında o rüyamın da gerçek payı var. Benim adım Lara. Ama ismimi annem-babam değil, ağabeylerim de değil – nöbetçi polis memuru koydu. Soyadımı da – Bulmuş. Neden Lara diye bilmiyorum. Gidip soracak değilim her halde. Bir de onu nerede bulacağım bunca seneler sonra. Evet canım annecim beni karakolun merdivenlerine bıraktı. Nöbetçi polis memuru da

 

nedense, o nefis ismi – Lara’yı - bana koydu. Böylece huzurlarınızda kimsesiz Ayşe veya Fatma değil. L A R A.

 

Haydi kalkayım... Sabahın erken saatlerinde çöpçülerinin ellerine düşerim de, onlar da hemen kapıp beni karakola götürürler. Kaç kere oldu. Arkadaşlarım çoktan kalkıp gittiler. Ufff... Ne kadar da soğuk... Neyse kar yok da çok şükür... Geçenlerde öyle kötüydü ki, neredeyse donuyorduk.

 

Bakalım bugün bize neler getirecek. Umarım kimse dövmez beni, bu kadarı bana yeter. En iyisi kimseye dokunmamak, kimse de bana bulaşmasın.

 

Her gün yanımdan geçen kadınların yüzlerine bakarım – belki onlardan birisi annem olabilir - babamı pek merak etmiyorum. Erkekler işte... 13 yaşındayım ama gördüm hayatta neler oluyor... Belki de ondan babamı merak etmiyorum.

 

Ama annem... Muhakkak güzel ve özel olmalı... Belki şu anda yanımdan geçiyor... Burada Taksim’de o kadar kadın var ki... Deri mantolu veya kürkü bile var... Bir de araba tabi ki. Kocaman. Ve kırmızı. Anneme ancak böyle bir şey yakışır.

 

Şuna bak, gene başladım. Hayaller hayaller... İnsanın hiç hayalleri olmasaydı. Hayat çok daha kolay olurdu belki. Zaten kalabalıkta yürürken insanlar kuduz köpekmişim gibi dokunmadan geçmeye çalışıyorlar. Normal bir şey bu. Benim üstüm başım o kadar kirli ki. İnsanın evi olmayınca banyosu da olmuyor. Ben onların yerinde olsaydım her halde aynı şeyi yapardım. Bir de zengin giyinmiş bayanların bakışını yakalamaya çalışıyorum ya, bu lanetli hayallerim yüzünden...

 

Gerçekten o rüyamdan nefret ediyorum. Hep bir annem olabileceğini hatırlatıyor bana. Sıcak evim, seven ağabeylerim, şefkatli babam...

 

Dur, dur... Başlama... Bir gün her şey nasıl olsa değişecektir. Bütün hayat boyunca insan böyle yaşayamaz her halde.

 

Bak köpeklerin bile barınakları var artık. Belki bize de böyle bir şey yaparlar bir gün. Vay canına düşünsene... Her zaman sıcak çorba ve bir lokma ekmek... Mmmm…

 

 

Geçen gün Taksim’de yürüyüş gördüm. Hayvan sevenleri... Ay bir güldüm bir güldüm...“Küçük kardeşlerimiz, küçük kardeşlerimiz! Onları dövüyorlar! Sokağa atıyorlar! Olamaz! İzin vermeyiz!”

 

Ay, çok komikti.

 

 

 

Bayanlar baylar siz önce kendiniz adam gibi olsanıza. Kaç bin çocuk şu anda sokaklarda?

 

Ne evleri var, ne ekmekleri var... Siz de o arada “Küçük kardeşlerimiz, küçük kardeşlerimiz”.

 

 

 

Bize baksanıza!!!

 

 

 

Mendil satıyoruz. Bizden almıyorsunuz.

 

Arabaların camı silmeye çalışıyoruz. – “Git git!” – ancak bu kadar.

 

 

 

Bunları boş verin. Siz hele bir gözlerimize bakmaya öğrenin. Hiç gözlerimin içine bugüne kadar bakan olmadı. Neden ki? Sizi bir şey sormuyoruz. Sizi sorgulamıyoruz. Sizden ancak bozuk para isteyebiliriz o kadar. Onu da... Nasıl olsa vermezsiniz...

 

 

Dedim ya kuduz köpekmiş gibi bize bakıp kaçmaya çalışıyorsunuz. Isırmayız korkmayın... Utanıyorsunuz... Değil mi... Hepiniz bize bakmaktan korkuyorsunuz... Gözlerimizi görmekten... Bizden kaçıyorsunuz... Kaçın kaçın... Nerelere kaçacaksınız?

 

 

Bir arkadaşım anlattı: Galeria’da her hafta sonu evsiz köpekleri bedava dağıtıyorlar. Anneler-babalar çocuklarla gelip sevimli yavru köpeklerini oyunları seyredip sonra en tatlısını evlerine götürüyorlar.

 

 

 

Düşündüm de, bize de böyle bir şey yapsanıza. Bir hafta sonu bizi yıkayıp temizleyip güzel giydirip oraya koysanıza. İsteyene verin... Bedava... Belki de isteyen olur...

 

 

Eeeeee.... Diyecek bir şeyiniz yok mu?...

 

 

Kate Ottekin

 

 

****

 

öte yandan önceden yazmis oldugum ileti..

 

 

Sokakta calisan cocuklardan kesinlikle alisveris yapmayin

 

 

 

Sosyal Hizmetler Il Müdürü Mustafa Oruc, sokakta calisan cocuklardan kesinlikle alisveris yapilmamasi gerektigini bu cocuklardan alisveris yapilmasinin onlara zarar verecegini söyledi.

 

 

 

****

 

Dünyada bir milyardan fazla çocuk yoksulluk içinde kıvranıyor. İçecek temiz suyu ve karınlarını doyuracak kadar yemeği sadece rüyalarında görüyorlar. Tıbbi bakım, okul eğitimi, başını sokabilecek bir yer... Bütün bunlardan mahrumlar.

 

Her 2,5-3 saniyede bir çocuk, tedavisi çok kolay hastalıklardan yaşamını yitiriyor. Bu da yılda 10-12 milyon çocuğun ölümü anlamına geliyor. Yaşgünü kutlamasının ne olduğunu dahi bilmeyen bu çocuklar 5 yaşını göremiyorlar.

 

 

Serdar Derventli

 

****

 

bir yandanda...bugünkü gazetelerde yer alan...

 

 

 

evet şimdi okul hayatım;2002-2003 sezonunda,Mehmet Emin Zekiye Üstünel ilköğretim okulu, ANA sınıfında okul hayatım başladı.

 

2003-2004 1.sınıf

 

2004-2005 2.sınıf

 

2005-2006 3.sınıf

 

19 haziranda karnemi aldım,çok sevindim,öğretmenim beni öptü,babam arkadaşlarımla fotoğrafımı çekti.Karnemi

 

aldığımda boyum 135 cm kilom 35 kg dı.

 

 

Gaziantep'te, dayısıyla birlikte dondurma alırken elektrik akımına kapılarak hayatını kaybeden 8 yaşındaki

 

Gökçen Göçer

 

 

 

Biliyorum aniden ayrıldım aranızdan ama ben bilemezdim ki dondurma almak için gittiğim bakkalın dış kapısında elektrik kaçağının olduğunu;daha önce o bakkalı,babamda uyarmıştı,aynı elektrik kaçağından dolayı ama yaptırmamış. Vicdanı rahat mıdır acaba?

 

Gökcen 8 yasinda

 

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

'Kucağına al beni'

 

Malatya, yaralanmış çocuklarını severek iyileştirmeye çalışıyor. Girişte bir çocuk, "Kucağına al beni" diye bırakıyor kendini üzerime. "En çok kimi seviyorsun?" sorusuna yanıtlar aynı: Seni!

 

Bütün Türkiye'nin acı ve öfkeyle izlediği, içeride olanları merak ettiği Malatya Çocuk Yuvası'na, bütün gün bekledikten sonra, akşam girebiliyoruz. Üç gündür uyumayan görevli memurlar yorgunluktan bayılmak üzere. Bir süre bekletildiğimiz müdür odasına elinde oyuncak tabancasıyla Oğulcan, ayakkabısını ters giymiş, giriyor. Düzeltiyoruz. Mutlu'nun kırmızı çizmelerine bakıyoruz beraber. Odanın kapısındaki emniyet görevlisi polis yeleğini Oğulcan'a giydiriyor, kucağına alıyor onu. Bütün görevliler olabildiğince hassas. Sanki Malatya yaralanmış çocuklarını seve seve iyileştirmeye çalışıyor.

Yerleri resim kâğıtlarıyla kaplı oyun odasına giriyoruz. Girişte bir çocuk "Kucağına al beni " diye bırakıyor kendini üzerime. Muhabir arkadaşım Bülent Sarıoğlu, "Burada kimi seviyorsun en çok?" diye soruyor çocuklara, ben soruyorum, başkası soruyor. Çocuklar kim soruyorsa ona cevap veriyor:

 

"Seni!"

 

Bir süre sonra oyun odasında işler kontrolden çıkıyor. Psikiyatrların deyişiyle çocuklar nadir ele geçirdikleri "sevgi nesnesine" aşırı ve ani bir bağlanma gösteriyorlar. Koltuğa oturduğumda bir çocuk gelip bu yüzden işte, bağırıyor:

 

 

"Öp beni! Öp beni!"

 

Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü'nü vekâleten yürüten Suat Yalçınsoy açıklıyor:

"Bu hale gelmelerinin nedeni düzensiz ilgi. Sizi burada tutmak için ne yapacaklar? Size sarılıp bırakmamaya çalışıyorlar."

İnsanın kolay dayanabileceği bir şey değil bu! İnsanı çaresizleştiren bir sevgi açlığı...

 

Dışarıda taarruz hali!

 

Küçük bir çocuk yuvası bahçesine kaç yetişkin sığabilir? Malatya Çocuk Yuvası, yetişkinlerin başlattığı taarruzlar altında daha ne kadar dayanabilir?

 

 

Küçük bahçeye girip çıkan siyasiler, bürokratlar, bakanlar, medya "katarları", çocukların içeride görüntüsünü almak için birbirlerini çiğneyen televizyoncular, kameralara karşı iman tahtasını dövüp "Çocuklarımı verin!" diye bağıran ama bir yandan da cep telefonuyla (!) televizyon kanallarıyla bağlantı kurup, "Şimdi bağırıyorum. Siz canlı yayını hazırlayın" diyen sözde anneler, ne olacağını merak eden, kimi kez de akşam televizyona çıkmak için gelen mahalleliler...

 

 

Yuvadaki çocuklar, gördükleri işkenceden sonra, şimdi de yetişkinlerin olayı didikleme operasyonuna karşı dört duvar arasında, parmaklıklar ardında kilitli tutuluyorlar.

 

 

Kaç çocuk dövüldü, ne kadar dövüldü, çocuklara ne kadar süreyle kaç kişi tarafından işkence edildi sorularının yakasına yapışmış bir kalabalık, hadisenin üzerinde tepiniyor da tepiniyor. Kan toplanması gibi, Türkiye'nin vicdanı şimdi bu küçücük evin içinde olanlara bağlanıyor. Oysa herkes dikmiş gözlerini beklerken esas gerçeği öğrenmek için dışarıdaki çocuklarla konuşmak yetiyor. "Siz niye bekliyorsunuz burada?" diye sorunca...

 

"Abla, biz çok öfkelendik. Çocukları görünce televizyonda kadınları dövmek istedik."

İçlerinden biri elindeki ince sopayı savuruyor havalarda bu sırada.

Bir tanesi, incecik sesiyle, muhtemelen büyüklerden duyduğu bir cümleyi tekrar ediyor bağırarak:

"Yetimlere vurmuşlar, acımaz mı?!"

 

 

Biraz yaklaşıp soru sorunca ezberi bozuluyor, kendi macerasını anlatmaya başlıyor:

"Biz şu okulda okuyoruz."

 

Hangi okul?

 

"Mustafa Kemal Atatürk İlköğretim Okulu'nda! Bizi de dövüyorlar abla, yazsana."

 

Sesi aniden titriyor:

 

"... diye bir hoca var, böyle kalın bi' odunu var."

Başka biri kendi hikâyesiyle bölüyor sözü:

 

 

"Sen onu bana sor abla!"

 

 

Kendi kafasını gülümseyerek, ağzı cam kırığıyla dolu gibi gülerek okşuyor. Büyükler gerçekten bakmayı bilse, gerçekten çocukların ne demek istediğini dinlese, o çocuğun o anda belki aylar önce aldığı darbenin yerini okşadığını bilir. Ama bugün Malatya'da mesele çocukları dinlemekte değil; mesele haber "atlatmak", Ankara'da yapılmayan kadar çok siyaseti bu küçük okul bahçesine sığıştırmaya çalışmak ve Malatya çocuk yuvasını "halledip" derhal rahatlamaya çalışmak.

 

Şikâyetim yok!

 

Vali Osman Derya Kadıoğlu, yaptığımız telefon konuşmasında, "Biz kapıları sonuna kadar açık bir valiliğiz. Bize şimdiye kadar hiç şikâyet yapılmadı. Şikâyet yapıldığını kanıtlasınlar, ben istifamı vermeye hazırım" diyor, ekliyor:

"Biz denetimle gittiğimizde yaparlar mı hiç?"

Kadıoğlu'nun söyledikleri bir yana valiliğin şehrin çeşitli yerlerine koyduğu küçük insan hakları şikâyet kutuları var. Çeşitli kaynaklardan aldığım bilgiye göre, son aylarda çocuk yuvasına ilişkin tek bir şikâyet bile atılmamış bu kutulara. Başka konularda fazla fazla şikâyet var oysa!

 

Acıyan yerlerimiz

 

Malatya'daki çocuk yuvasının önündeki polisiye telaş sürüyor. Başbakan uzak ülkelerden açıklama yapıyor, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu bekleniyor, suçluların tam olarak kim olduğu, görüntüleri tam olarak kimin çektiğinde düğümleniyor bütün ilgi. Oysa...

Kapının önündeki kadınlar sivil polislerle konuşuyor:

 

 

"Siz devlet görevlisi değil misiniz? Niye bir şey yapmadınız ki bu çocuklara?"

 

 

Polisler gülüyor:

 

 

"Yahu bir şey olmamış ki. Annemiz bizi de dövüyordu öyle. Sanki kimse dövülmemiş gibi... Tövbe tövbe..."

Gerçekten bu dayak olayını bu kadar yadırgadığı için mi bu kadar tepki veriyor Türkiye? Yoksa herkes çocukken yediği, çocukların ise hâlâ yemeye devam ettiği ve önemsenmeyen, normalleştirilen bütün dayakların acısı mı canlandı bu ülkede? Yoksa şimdi Malatya'ya gözlerimizi dikip başlarımızda, çok önce yediğimiz darbelerin izini mi okşuyoruz hep birlikte?

 

Ece Temelkuran / 29 Ekim 2005

.

.

.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Malatya Çocuk Yuvası yenileniyor

 

Malatya Çocuk Yuvası’ndaki değişim sürüyor. Bakım ve onarım çalışmaları son aşamaya gelen yuvada, kışla tipinden ev tipine geçildi. İstanbul’daki yuvalarda kalan çocuklar Mart ayında Malatya’ya geri döndüklerinde yepyeni bir ortamla karşılanacak.

 

NTV

 

MALATYA - 2005 yılının ekim ayında dayak ve şiddet olaylarıyla gündeme gelen Malatya Çocuk Yuvası, artık yeni bir görünüme kavuştu.

 

Yuvada çocukların daha rahat bir ortamda kalabilmesi için başlatılan yapım ve onarım bitmek üzere. Yeni düzenleme ile baştan sona değişen yuva, Mart ayında İstanbul’dan geri dönecek çocukları bekliyor. Çocuklar yuvanın yeni haliyle bilgi ve becerilerini daha rahat sergileyebilecekleri bir ortama kavuşacak.

PERSONEL SAYISI ARTIRILDI

 

Yuvadaki yeni düzenlemelerle personel sayısı da artırıldı. Olayların olduğu tarihte 26 görevlinin olduğunu belirten yetkililer, şu an 44 personelle hizmet verildiğini söyledi.

 

15 Şubat 2006 Çarşamba

 

 

MALATYA ÇOCUK YUVASI'NDAKİ SKANDALIN DURUŞMASINDA BAKICI KADINLARDAN İLGİNÇ İDDALAR...

 

Malatya 0-6 Yaş Çocuk Yuvası'nda şiddet uygulandığı iddiasıyla 9 bakıcı kadın hakkında açılan davanın ilk duruşması yapıldı.

 

http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=211407

 

28.02.2006

 

Malatya Çocuk Yuvası’ndaki 0-6 yaş grubu çocuklara kötü muamelede bulundukları gerekçesiyle, daha önce işten çıkarılan bakıcı Y.G ve M.A tutuklandı. Çocuklara kötü muamelede bulundukları gerekçesiyle daha önce Ş.S, E.B, N.D, M.K, F.İ tutuklanmış; N.T ve İ.Y ise tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.

 

6.10.2006/star gazete.com

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 hafta sonra...

Bir Çocuğun Duasını çaldım

 

 

Bu sabah güneşten evvel açıldı gözlerim, müezzinler salladı bedenimi davudi sesleri ile namaz uykudan hayırlıdır derken dudaklar,gözlerimde nazlanıyordu körolası çapaklar.

 

 

Balkona çıkıp seyretmeye başladım sokağı, bir ben esniyordum sabahın mahmurluğunda bir de yorgun sokak lambaları; bir ağaca doluşan kuşlar cıvıldaşıyordu ahenkli.

 

 

Belli ki onlarda duymuştu müezzinin sesini, uzattım seccademi rahmanın huzurunda el bağladım, iki büklüm kıvrılan bedenimle,kimsenin önünde eğilmeyen başım

 

 

Eğilmek için ağırlaşıyordu boynumda başım seccadeyi, seccade başımı kucaklarken nedendir bilmem annem geldi aklıma, çocukken ilk o öperdi alnımdan

 

 

Seccadem tanırdı annemin kokusunu film kopardı o an; ben mi ağlardım, o mu ağlardı hatırlayamam. Ayrılırken yaratanın birebir huzurundan bir ayeti hatırlayıp düştüm tekrar seccadeye

 

 

''Duanızda olmazsa siz neye yararsınız ''diyordu Rahman...duamız vardı mutlaka, isteyeceklerimiz de; lâkin yüzümüz yoktu, utanıyordum şahsımca;

 

 

Koptu ruhum bedenimden uçtum bir yere ağlamaklı gözlerimde bir mana alemi gizlenmiş duruyordu damlaların arasına. küçücük çocuklar gördüm elleri açılmış semaya

 

 

Her birinin dilinde aynı yalvarışlar, ayrı dilekler ''Rabbimiz! annemizi babamızı bize bağışla diyenler gibi bisiklet, uçurtma isteyenler de vardı dualarında bir avuç güvercin bedenli tertemiz yürek

 

 

Yusuf yüzlü, tatlı; öksüz çocuklar.Benim içinde dua eder misiniz diye sorunca annen var mı diye sordu en küçükleri evet deyince bir ah çekip oturdu yaşlı gözlerle.

 

 

'-Desene abi benden erken uyanmışsın sen, bugün de gelmeyecek annem'.- deyip gidiyordu ki

sebebini sordum gözyaşlarını silerken

 

 

-Her gün birinin annesi gelirmiş diye söyleyince içimi bir tuhaflık kapladı, çocuk masumiyetini görünce

 

 

Alnımı bir sıcaklık kapladı, irkildim aniden, annem öpmüştü alnımdan o sıcacık busesiyle

seccade de uyuyup kalmışım meğer, dua ederken.

 

 

Gülümsememi fark etti annem, sebebini sordu,her gün bir öksüzün annesi gelirmiş duasına doğru mu dedim 'bu sabah dua eden sen değil miydin'? Deyip kayboldu gözlerimden.

 

Ensar Cevval

 

Bayramda bir elinden de siz tutun’

 

Uzmanlar, bayramda koruyucu aile olmak isteyen kişilerin vakit geçirmeden başvuruda bulunmalarını istediler.

 

ADANA - Sevgi ve ilgiye yuvada kalan çocukların daha fazla ihtiyacı olduğunu belirten uzmanlar, özellikle Ramazan Bayramı’nda çocukların yurtlarda ziyaret edilmesi için çağrıda bulunuyorlar.

 

Adana Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yetkilileri, toplumun huzuru ve mutlu yarınlar için sahip olunan en değerli varlıkların çocuklar olduğuna dikkati çekerek, çocukların fiziki ihtiyaçlarının karşılanması kadar, manevi ihtiyaçlarının da giderilmesinin önemli olduğunu belirttiler.

 

Yurtlarda kalan çocukların barınma, beslenme, eğitim gibi ihtiyaçlarının karşılanmasında problem yaşanmadığını kaydeden yetkililer, ancak, "bir eli devlet tarafından tutulan" yuva çocuklarının sevgi ve ilgiye daha çok ihtiyacı bulunduğunu, özellikle Ramazan Bayramı gibi özel günlerde ziyaret edilerek, "bir elinden de vatandaşlar tarafından tutulmasının" gerektiğini belirttiler.

 

Çocuklara acıma duygularıyla değil, sevgiyle yaklaşılması gerektiğini de vurgulayan yetkililer, çocukların ziyaretçilerin ağlaması gibi olumsuz davranışlarından kötü etkilendiğini ve kendilerinde bir eksiklik olduğu hissine kapıldıklarını, ağlamak yerine, çocuklara güler yüzle yaklaşılmasının doğru olduğunu vurguladılar.

TSI 12 Ekim 2006

 

 

 

Sevdiklerinizle birlikte mutlu bir bayram gecirmeniz dilegi ile arkadaslar..

Bayraminiz kutlu olsun .. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çocuklarınız Sizin Çocuklarınız Değil

 

 

 

Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil,

Onlar kendi yolunu izleyen Hayat'ın oğulları ve kızları.

Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler

Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.

Onlara sevginizi verebilirsiniz,düşüncelerinizi değil.

Çünkü onların da kendi düşünceleri vardır.

Bedenlerini tutabilirsiniz,ruhlarını değil.

Çünkü ruhlar yarındadır,

Siz ise yarını düşlerinizde bile göremezsiniz.

Siz onlar gibi olmaya çalışabilirsiniz ama sakın onları

Kendiniz gibi olmaya zorlamayın.

Çünkü hayat geriye dönmez,dünle de bir alışverişi yoktur.

Siz yaysınız,çocuklarınız ise sizden çok ilerilere atılmış oklar.

Okçu,sonsuzluk yolundaki hedefi görür

Ve o yüce gücü ile yayı eğerek okun uzaklara uçmasını sağlar.

Okçunun önünde kıvançla eğilin

Çünkü okçu,uzaklara giden oku sevdiği kadar

Başını dimdik tutarak kalan yayı da sever.

 

Khalil Gibran

 

 

 

 

Kimsiniz Çocuklar? '' ''Kimsesiz Çocuklar

 

sokulun çocuklar

dokunun cocuklar

koşun çocuklar

yaşayın çocuklar

mutlu çocuklar

ve

çocuklar

çocuklarımız

bizim çocuklarımız

kimsiniz çocuklar?

kimsesiz çocuklar

oynamak istiyorum

yuva istiyorum

çocukça

yaşamak istiyorum

çember çevirmek istiyorum

bilye oynamak istiyorum

parklar

oyun parkları istiyorum

oyna çocuğum

her şey senin

tren katarları evim

köprü altları yuvam

dur ve düşün bir an

varmı bize ayıracağımız

bir zaman?

dertlerimize olurmusunuz

derman?

haydi yazın bir

ferman

kimsin?

adem oğlu

adem kızı

adın nedir?

sokak

soyadın?

çocuk

baban?

devlet

anan?

yasa.

 

 

Deli Mavi Sevdalar Grubunun 'SOKAK ÇOCUKLARI VE KİMSESİZ ÇOCUKLAR' konulu şiir yarışması için yazılmıştır.

 

Dr İbrahim Necati Günay

 

 

 

 

Çocuklarınız İçin

 

Savaş sonrası sayımlarda

Şu kadar ölü, şu kadar yaralı

Kadın, erkek sayısız kayıp…

Elden ayaktan düşmüş

Geride bir o kadar da sakat,

O kadar günleri anımsayalım diye…

 

Zorumuz ne, insan kardeşlerim,

Amacınız kökümüzü kurutmaksa,

Yetmiyor mu tayfunlar, taşkınlar,

Bunca aç, bunca sayrı, kırım, kıyım,

Sayısız işkence kurbanları…

En kötüsü,

Güngünden başımıza inen bu gökyüzü!

 

Bu toplanıp dağılmalar ne oluyor

Yüksek düzeylerde?

Neden alçakgönüllü değilsiniz,

Sözünüz mü geçmiyor birbirinize,

Hangi dilden konuşuyorsunuz?

 

Barışsa eğer istediğiniz

Uçaklardan başlayın işe

Önce çirkinleşen savaş uçaklarından…

Ya insanları bir yana bırakıp

Sivrisineklerin kökünü kurutun

Ya da bataklıkları!

 

Sonra geçin kara sineklere!

Ne kadar da çoğaldılar son sıcaklarda

Yer gök tüm karasinek,

Yaşamımızı karartmak için.

Bir güç denemesi yapsanız da,

Onların yaşamını siz karartsanız!

Yoksa siz de mi barıştan yanasınız,

Onların özgürlüğünden yana?

 

Kolay değil, barıştan yana olmak

Özveri gerek yüksek düzeylerde.

Gene de bir nedeni olmalı, diyorum.

Bu toplanıp toplanıp dağılmaların.

Phantom'ların pazarlanması değilse

Denizaltıların sığınmasıdır

Dost limanlara

Ya sağcı gerillaların barındırılması…

 

Ah uzak görüşlü yetkililer,

Bıraksanız da büyük sorunları bir yana,

Biraz da ulusunuz için…

Halkınız için konuşsanız

Çocuklarınız için…

Kökleri kuruyup gitmeden!

 

Rıfat Ilgaz

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
Bir Çocuğun Duasını çaldım

Bu sabah güneşten evvel açıldı gözlerim, müezzinler salladı bedenimi davudi sesleri ile namaz uykudan hayırlıdır derken dudaklar,gözlerimde nazlanıyordu körolası çapaklar.

Balkona çıkıp seyretmeye başladım sokağı, bir ben esniyordum sabahın mahmurluğunda bir de yorgun sokak lambaları; bir ağaca doluşan kuşlar cıvıldaşıyordu ahenkli.

Belli ki onlarda duymuştu müezzinin sesini, uzattım seccademi rahmanın huzurunda el bağladım, iki büklüm kıvrılan bedenimle,kimsenin önünde eğilmeyen başım

Eğilmek için ağırlaşıyordu boynumda başım seccadeyi, seccade başımı kucaklarken nedendir bilmem annem geldi aklıma, çocukken ilk o öperdi alnımdan

Seccadem tanırdı annemin kokusunu film kopardı o an; ben mi ağlardım, o mu ağlardı hatırlayamam. Ayrılırken yaratanın birebir huzurundan bir ayeti hatırlayıp düştüm tekrar seccadeye

''Duanızda olmazsa siz neye yararsınız ''diyordu Rahman...duamız vardı mutlaka, isteyeceklerimiz de; lâkin yüzümüz yoktu, utanıyordum şahsımca;

Koptu ruhum bedenimden uçtum bir yere ağlamaklı gözlerimde bir mana alemi gizlenmiş duruyordu damlaların arasına. küçücük çocuklar gördüm elleri açılmış semaya

Her birinin dilinde aynı yalvarışlar, ayrı dilekler ''Rabbimiz! annemizi babamızı bize bağışla diyenler gibi bisiklet, uçurtma isteyenler de vardı dualarında bir avuç güvercin bedenli tertemiz yürek

Yusuf yüzlü, tatlı; öksüz çocuklar.Benim içinde dua eder misiniz diye sorunca annen var mı diye sordu en küçükleri evet deyince bir ah çekip oturdu yaşlı gözlerle.

'-Desene abi benden erken uyanmışsın sen, bugün de gelmeyecek annem'.- deyip gidiyordu ki

sebebini sordum gözyaşlarını silerken

-Her gün birinin annesi gelirmiş diye söyleyince içimi bir tuhaflık kapladı, çocuk masumiyetini görünce

Alnımı bir sıcaklık kapladı, irkildim aniden, annem öpmüştü alnımdan o sıcacık busesiyle

seccade de uyuyup kalmışım meğer, dua ederken.

Gülümsememi fark etti annem, sebebini sordu,her gün bir öksüzün annesi gelirmiş duasına doğru mu dedim 'bu sabah dua eden sen değil miydin'? Deyip kayboldu gözlerimden.

 

Ensar Cevval

 

Bayramda bir elinden de siz tutun’

 

Uzmanlar, bayramda koruyucu aile olmak isteyen kişilerin vakit geçirmeden başvuruda bulunmalarını istediler.

 

ADANA - Sevgi ve ilgiye yuvada kalan çocukların daha fazla ihtiyacı olduğunu belirten uzmanlar, özellikle Ramazan Bayramı’nda çocukların yurtlarda ziyaret edilmesi için çağrıda bulunuyorlar.

 

Adana Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu yetkilileri, toplumun huzuru ve mutlu yarınlar için sahip olunan en değerli varlıkların çocuklar olduğuna dikkati çekerek, çocukların fiziki ihtiyaçlarının karşılanması kadar, manevi ihtiyaçlarının da giderilmesinin önemli olduğunu belirttiler.

 

Yurtlarda kalan çocukların barınma, beslenme, eğitim gibi ihtiyaçlarının karşılanmasında problem yaşanmadığını kaydeden yetkililer, ancak, "bir eli devlet tarafından tutulan" yuva çocuklarının sevgi ve ilgiye daha çok ihtiyacı bulunduğunu, özellikle Ramazan Bayramı gibi özel günlerde ziyaret edilerek, "bir elinden de vatandaşlar tarafından tutulmasının" gerektiğini belirttiler.

 

Çocuklara acıma duygularıyla değil, sevgiyle yaklaşılması gerektiğini de vurgulayan yetkililer, çocukların ziyaretçilerin ağlaması gibi olumsuz davranışlarından kötü etkilendiğini ve kendilerinde bir eksiklik olduğu hissine kapıldıklarını, ağlamak yerine, çocuklara güler yüzle yaklaşılmasının doğru olduğunu vurguladılar.

TSI 12 Ekim 2006

Sevdiklerinizle birlikte mutlu bir bayram gecirmeniz dilegi ile arkadaslar..

Bayraminiz kutlu olsun .. :clover:

 

 

 

Kimsesiz çocuklar toplum olarak kanayan yaramız diyemeyeceğim, artık kangren olmuş yaramız .Önce şiddet görürler, ne kadar inkar edilse de bu çocuklar..Gerçi kimse kabul etmez bunu, görüntülerle de tespit edilmiş olsa da bulurlar bir şekilde kurtulmanın yolunu.İçlerinden pek azı okuyarak kendini kurtarır.Yeni terlemeye başladığında bıyıkları erkek çocukların ,yurt çevresinde dolanan sinsi insanlar avını gözetleyen tilki gibi gibidirler adeta.Para sunarak önlerine pis işlerinde kullanmak için, ayartmaya çalışırlar bu çocukları ve pek çok çocuğumuz bu yolda yok olup giderler.Ya kızlar, 18 yaşında pislik dolu bu dünyada sen artık yaşını doldurdun hadi kapı dışarı...Ne yapar kimsesiz 18 yaşında ki bir kız sokaklarda , kaptırırız onları da başka bir çarkın dişlileri arasına.Tek kurtaranlar kendilerini ya okuyanlar yada bir evlilik yapabilenler..Devlet baba diyoruz, olmaz ki bir baba çocuğunu kapı dışarı atmaz ki güvencesini sağlamadan,hayatın idame ettirebilmesi için gerekli olanakları sunmadan!!! KİMSESİZLİĞİ ONLAR SEÇMEDİ,hatta bu dünyaya gelmeyi bile...

 

Okul sonrasın da bir kursa devam etmiştim, çocuk gelişimi ve eğitimi.Doğal olarak bir staj dönemi oldu ve çeşitli yerlerde bu stajı gerçekleştirdik.Bunlardan birisi de çocuk yuvası idi , gittiğinde görüyorsun ki çocukların yüz ifadeleri çok değişik.Nasıl desem böyle adeta aptalca bir ifade var yüzlerinde, cin gibi bakanlar da yok değil aralarında ama geneli ilk portrede ki bakışlar.Ve pek çok çocuğun gözleri şaşı bakıyordu, bu kadar çoğunun bir araya gelmesi tesadüf mü acaba yoksa başka nedenler mi darbe yemek falan gibi...

Ve her gittiğinizde eteğinize tutunuyorlar; beni evine götürür müsün, seni çok sevdim benim annem olur musun?O anlarda cevap vermek öylesine zor ki bu çocuklara, nutkunuz tutuluyor adeta. :(

 

Daha ileri zamanlar da evlenip Ankara' ya yerleştikten sonra , kızımın bir rahatsızlığından dolayı bir hastane dönemimiz olmuştu bir kaç yıl önce.Bir çocuk tanıdım ora da ismi Serkan ,bir yetiştirme yurdundan hemofili hastası.Dikkatimi çeken şey doktorların hemşirelerin hepsini tanıyor olmasıydı , hepsine ismiyle hitap ediyordu gelen giden doktorlar Serkann naberrr;) diye hatırını soruyor başını okşuyorlar ceplerinden çıkardıkları şeker ve çikolataları ikram ediyorlardı.

Dedim ki Serkan çok samimi bu bölümle galiba cevap içimi acıttı ,dedi ki doktorumuz: Serkan kaldığı yurtta sık sık kendisine zarar verir , bilir en ufak bir kanamada darbe de buraya geleceğini..Hayatımda bir eşini göremeyeceğim kadar hareketli bir çocuktu, bir gün açtım sabah gözümü ki Serkan yatakta ayakta.ne mi yapıyordu? Takmıştı steril eldivenlerden birisini oksijen musluğuna, açmıştı vanayı artık dev gibi beş parmaklı bir balonu vardı :)

Annecimm diyordu bana. En çok sevdiği çikolatalı yiyeceklerdi, bir iş için eve gittiğim de dönüşte çok sevdiği çikolatalı pudingini pişirerek döndüm ,yedi keyifle..Kurban bayramı idi size anlattığım dönem,Serkan bir baktım ki ortadan kayıp yine hastanenin bilmediği yeri yok fellik fellik dolaşıyor..Bir geldi ki tüm personelle bayramlaşmış,ceplerden şeker çikolata dökülüyor epeyce de parası var.Ve elinde de bir dergi, dedi ki bana; annecimm bunu aldım sana, buna bakar bana daha çok şey pişirirsin olur mu? :unsure:

Ben adeta şoklarda, esprili bir oda arkadaşımızın yorumu ise daha başka ..... hanım bu size mükafat mı yoksa hakaret mi ?Hani Serkan aslında bu dergiyle yemek yapmayı bilmiyorsun ,buna bak ta bişeyler öğren demiş olmasın... :)

 

Evlat edinme ve koruyucu ailelik konusuna gelince;

Avrupa bu konu da bizden çok farklı;biz de ancak çocukları olmayanlar evlat edinirken genel de ,orada çocuğu olsa bile evlat edinme daha yaygın..Koruyucu aile kavramına gelince, ben azından hafta sonları bayramlar ve tatiller için konuk etmek istedim bu çocuklarımızdan.Aradım telefonla (sizde arayın eğer muhatap bulursanız) bu kurumun personeli sizi ( en azından benim görüştüklerim) yetkili birilerine yönlendiremiyorsizi.Tenis topu gibi hissettim kendimi ve pes dedim, biz güzel bişeyler yapalım yaşatalım diye çabalarken hiç kolaylaştırılmıyor işimiz, ee bürokrasi hazretleri ne de olsa...Umarım içinizde başarabilenler vardır, çok kızdırdılar beni belki de bir çocuğun hayatında ilk defa yaşayacağı tatiline engel oldular.Ama hala pes etmedim ;) Artık bazı şeyleri aşmalı rayına ,oturtmalıyız bence.

Çok konuştum sanırım ;) sevgiyle kalın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kapıları çalan benim

Kapıları birer birer

Gözünüze görünemem

Göze görünmez ölüler

 

Hiroşimada öleli

Oluyor bir on yıl kadar

Yedi yaşında bir kızım

 

Saçlarım tutuşdu önce

Gözlerim yandı kavruldu

Bir avuç kül oluverdim

Külüm havaya savruldu

 

Çalıyorum kapınızı

Teyze amca bir imza ver

Çocuklar öldürülmesin

Şekerde yiyebilsinler :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...
Acıyan yerlerimiz

 

Malatya'daki çocuk yuvasının önündeki polisiye telaş sürüyor. Başbakan uzak ülkelerden açıklama yapıyor, Devlet Bakanı Nimet Çubukçu bekleniyor, suçluların tam olarak kim olduğu, görüntüleri tam olarak kimin çektiğinde düğümleniyor bütün ilgi. Oysa...

Kapının önündeki kadınlar sivil polislerle konuşuyor:

 

 

"Siz devlet görevlisi değil misiniz? Niye bir şey yapmadınız ki bu çocuklara?"

 

 

Polisler gülüyor:

 

 

"Yahu bir şey olmamış ki. Annemiz bizi de dövüyordu öyle. Sanki kimse dövülmemiş gibi... Tövbe tövbe..."

Gerçekten bu dayak olayını bu kadar yadırgadığı için mi bu kadar tepki veriyor Türkiye? Yoksa herkes çocukken yediği, çocukların ise hâlâ yemeye devam ettiği ve önemsenmeyen, normalleştirilen bütün dayakların acısı mı canlandı bu ülkede? Yoksa şimdi Malatya'ya gözlerimizi dikip başlarımızda, çok önce yediğimiz darbelerin izini mi okşuyoruz hep birlikte?

 

Ece Temelkuran / 29 Ekim 2005

.

.

.

 

Yuvada yine dayak

 

Türkiye’yi ayağa kaldıran Malatya Çocuk Yuvası’ndaki dayak skandalının izleri henüz hafızalardan silinmeden, Arena programı, İstanbul’daki bir yuvada çocuklara şiddet uygulandığını ortaya çıkardı.

 

 

 

http://videogaleri.hurriyet.com.tr/Video.a...648&vid=609

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

adsz0gafe6.png

 

Eger bizlere gözleriniz ile degil de kalbinizle bakmis olsaydiniz, sizleri ne kadar sevdigimizsi cok iyi anlardiniz...

 

sanirim her bir cocuk ...nerede olursa olsun...gerekse yuvalarda terkedilen...gerekse sokagin bir kösesinde birakilan...

 

gün gelir neredesin diye sorar..

 

ve

 

Anneler Gününü Kutlamak ister...yanilmiyorum degilmi

 

threezz1.jpg Tüm Cocuklar adına Anneler Gününüz Kutlu Olsun threezz1.jpg

saygilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

ihmal kurbanı

Adana´da yüksek gerilim hattına dokunan Ferhat Gökhan hayatını kaybetti.

 

Adana´da, düğüne gittiği komşu evinin balkonunda oynarken çok yakından geçen yüksek gerilim hattına dokunan

Ferhat Gökhan (12) hayatını kaybetti. Düğünü iptal eden ev sahibi Sadık Dağ, küçük çocuğun TEDAŞ´ın

 

ihmalinin kurbanı olduğunu ileri sürdü.

 

Seyyar satıcılık yapan Abdullah ve Telli Gökhan, altı çocukları ile birlikte komşuları Sadık Dağ´ın kızının düğününe gitti. Başak Mahallesi 1015 Sokak´taki evin bahçesinde yapılan düğün sırasında, ilköğretim yedinci sınıf öğrencisi Ferhat Gökhan ve kardeşi, oyun oynamak için üçüncü kat balkonuna çıktı. Balkona bir metre mesafedeki yüksek gerilim hattına konan güvercini yakalamak için uzanan Ferhat, akıma kapılarak çırpınmaya başladı. Yakınlarının hastaneye kaldırdığı Dağ, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.

 

20 yıl önce elektrik direğinin yerinin değiştirilmesi için TEDAŞ´a başvurduklarını söyleyen Dağ, "Bizden o

 

zamanın parasıyla 4 bin 500 lira istendi. Parayı bulamadığımız için direğin yeri değiştirilmedi. Ben o zamandan

 

beri böyle bir olayın meydana geleceğinden korkardım. Ne kadar dikkat etsek de engelleyemedik. Elektrik direği

 

kaldırılmış olsaydı kimse ölmeyecekti" dedi.

 

Ferhat´ın savcılık incelemesinin ardından ailesine teslim edilen cenazesi evlerine getirildi. Küçük çocuğun yakınları gözyaşı dökerken, baba Abdullah Gökhan "Söyleyecek bir sözüm yok. Kaderimiz böyle yazılmış" dedi. Ferhat, Asri Mezarlık´ta toprağa verildi.

 

( bu haber net sayfalarından tarihini bulamadım )

 

~~~

 

 

Tedas’ in diregi Caner’ i öldürdü

 

Izmir Bornova’ da onarım calışması yapan TEDAS ( Türkiye Elektrik Dağıtım anonim Sirketi) ekipleri söktükleri elektrik direğini sokak ortasında bırakıp gitti.

Cevre sakinlerinin defalarca basvuru yaptmasına karsın TEDAS’ cılar, eğimli bir yere bıraktıkları direği almaya gelmedi.

8 yasındaki Caner Boran dün arkadaslarıyla oynamak icin dışarı cıktı. Mahalledeki cocukların cevresinde top oynakdıkları direk hareket ederek asağıya doğru yuvarlanmaya basladı.

 

Yüzlerce kilo ağırlığındaki direk, bu sirada öndeki yamacta oynayan Caner’ i ezdi. Ağır yaralanan Caner

 

kaldırıldığı hastanede öldü. Mahalle sakinleri faciaya isyan etti.

 

Taylan YILDIRIM / 14.09.2007

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

bizde ihmal yüzünden ölen çocuk sayısı sanırım hepimizi utandıracak kadar çok... biz ihmalkar bir milletiz...

 

çocuklar söz konusu olduğunda insanın kanı donuyor ve bu acıma duygusunun kalmadığı dünyada günde kaç çocuk acıyla, açlıkla başbaşa kalıyor düşündükçe insanın ölesi geliyor... yetişkinler dünyayı kendileri için yeterince yaşanmaz hale getirdi... keşke çocuklar bunu yaşamasalar... malesef yaşayacaklar... dünyanın ünlü kumarhanelerinde dönen paraları, zenginlik ve lüks içinde yaşayıp bir kez giydiğine servet yatıranları ve birde açlıktan ölen çocuklarıyla bu dünya nasıl bir yer? ve istismar nasıl bir .....sızlık...

 

sevgili birce evet bunlarda oluyor ve üstelik şuanda... hatırlattığın için sağol...

 

carrefour mağazalarında bir kampanya başlatılmış ihtiyaç sahibi çocuklar için standlar kurulmuş ve oralarda kullanılmayan kitap, defter ve giyilecek ihtiyaç malzemeleri toplanıyor... ilgilenen herkese duyurmak isterim...

 

diğer illerdeki mağazalarda varmı bilmiyorum ama İstanbul Beylikdüzü Carrefourda bu stand var...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

Atatürk Yaşıyor Baba

 

On kasımda üzgündü

 

bulut buluttu gözleri

 

“100’den çok fazla olacaktı

 

yaşı “dedi canım babam

 

“eğer yaşasaydı o büyük adam! ”

 

 

 

“Üzülme,” dedim ona

 

“Ben üzülüyor muyum bak! ”

 

Nedenini açıkladım sonra:

 

 

Diyor ki öğretmenimiz:

 

“Yaşayıp göçmüş insanların

 

İsimlerinin sonunda

 

İki sayı görürsünüz…

 

İlki doğduğu yılı gösterir

 

Öldüğü yılı gösterir sonraki.

 

 

İngilterenin Ana Kraliçesi

 

Elizabeth (1558-1603)

 

Gibi örneğin

 

eğer ölmemiş olsaydı, adının

 

sonuna yıl yazılmazdı kadının.

 

 

Atatürk’ünküne bakalım bir de

 

Baştaki yıl var sondaki yok

 

(1881 - ……..)

 

demek ki o ölmedi

 

hâlâ Kocatepe’de

 

dağları aşıyor baba

 

denizlere ulaşıyor

 

Atatürk yaşıyor baba!

 

Fevzi Günenç

 

~~~

 

Icimiz de daima yasayacak, var olacak...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

"Kurban Bayramından Sonra Uzun Süre Et Yiyemedim"

 

Çocuklar maruz kaldığı deneyimleri unutmuyor ve 22 yıl sonra şöyle diyebiliyor: "Hiçbir güç beni değil kurban kesmeye,

 

kesim yerine gitmeye bile ikna edemez."

 

BİA Haber Merkezi - İstanbul

 

05 Aralık 2007, Çarşamba

 

"Amcamlarda oturmuş televizyondaki bayram programlarını seyrederken, bahçeden gelen bir ses açık olan pencereden

 

girerek odayı doldurdu. Bir böğürme sesi... Kesileceğini anlayan kurbanlık dana can havliyle en yüksek perdeden

 

böğürüyordu! Hemen ardından en büyük amcamın yüksek sesle besmele çektiğini duydum... Besmelenin ardından önce

 

kısa bir sessizlik oldu, fakat arkasından öyle bir ses duydum ki, şu an bile aklıma geldiğinde ürperiyorum."

 

Hikayenin yazarı, bu anı yaşadığında 10 yaşında bir çocuktu...

 

Çocuk Hakları alanında çalışan bağımsız araştırmacılar Doç. Dr. Serdar Değirmencioğlu, Can Gezgör ve Okan Karka,

 

"Kurban ve Çocuk Araştırması"nda

 

vuguladiklari gibi

 

"Çocukların kesinlikle kurban kesimi görüntülerine maruz kalmaması gerek. Şahit olduklarındaysa çocuklara özen

 

gösterilmeli ve destek verilmeli."

 

10 yaşında kurban kesimine şahit olmak

 

"Amcamın evi genişçe bir bahçe içinde olduğu için son birkaç senedir amcalarım ve babam ortaklaşa aldıkları kurbanları

 

burada kesiyordu. Öte yandan, ben bu kesimlerde hiç yer almamış, dolayısıyla olayın nasıl olduğu hakkında hiçbir fikir

 

geliştirememiştim.

 

Bayram bir çocuk için genelde iyi şeyler çağrıştırır. Ben de o gün gayet neşeli bir biçimde ailemle beraber amcamlara

 

gitmiştim. Babam ve amcamlar büyük bir danayı ortaklaşa almıştı. Ama kurbanın gittiğimiz zaman henüz kesilememiş

 

olduğunu bilmiyordum. Ben kan görmeye dayanamam, bunu bilen annem benim dışarı çıkmamı engelledi (İyi ki de

 

engellemiş!).

 

Kurbanlık dana yaklaşık 350 kilo ağırlığındaydı ve kurban kesimi konusunda epey deneyimli olan amcam ne yazık ki bu

 

sefer deneyimini kullanamamıştı. Boynuna vurulan bıçak darbeleri, şahdamarını kesmiş olmasına karşın, dananın

 

ölmesine yetmemişti ve zavallı hayvan acı içerisinde ve son derece yüksek bir sesle -resmen- haykırıyordu!

 

Pencereden ne olduğuna bakmaya çalıştım, neyse ki (ve iyi ki) annem buna da engel oldu. O sesi duymak, en korkunç

 

korku filmlerini bile geride bırkabilecek bir deneyimdi... Bütün bunlar sadece bir dakika gibi bir süre içinde olmasına

 

karşın, o dakika bana sanki bir saat gibi gelmişti.

 

Kurban bayramında her evde olduğu gibi bizim evimizde de kurban etinden kavurma yapılırdı ve ben kavurma yemeye

 

bayılırdım. O bayram kavurma yiyemedim, sonrasında da uzunca bir süre et yemeklerini yemeyi reddettim. Sonraları

 

annem ve babamın zaman zaman böyle istenmeyen şeyler olabileceği, bu olayların beni bu denli etkilemesine izin

 

vermemem gerektiği yönündeki telkinleriyle tekrar et yiyebilir hale geldim.

 

Şimdi bile her kurban bayramında o gün aklıma gelir ve ürperirim, hiçbir güç beni değil kurban kesmeye, kesim yerine

 

gitmeye bile ikna edemez.

 

Hiçbir çocuğun benzer deneyimler yaşamaması dileklerimle...

 

 

 

Kurban Bayraminiz Kutlu olsun

 

 

Sayilar

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 ay sonra...
6a0f9c5a5584774b8cb717ffs4.jpg

 

 

Türkiye 'kemik iliği'ni arıyor

 

Aralarında çocukların da olduğu 12 bin Türk, kemik iliği olmadığı için ölümü bekliyor. Yılda gerçekleştirilebilen ilik nakli

 

sayısı ise 500... Uzmanlar "Siz de kan örneğiyle hayat kurtarın. Kendi ilik bankamız olsun" diyor.

 

Türkiye'de on iki bin kişi kemik iliği bekliyor, beş bin kişi nakil listelerine adını yazdırıp müjdeli bir haber umudunu taşıyor.

 

Üstelik çoğu da çocuk... Ancak yılda yapılan kemik iliği nakli sayısı ise sadece 500... Listelerde beklerken yiten canlar

 

da cabası. Uzmanlar ise uyarıyor; "Gelecek yıllarda lösemide patlama yaşanabilir. Daha fazla kişinin kemik iliğine ihtiyacı

olacak ama kemik iliği yok." Oysa basit bir operasyon, birkaç saatlik işlemle hayat kurtarmak mümkün. Kangrene dönen

 

bu yaraya parmak basmak için kemik iliği dosyasını hazırladık. Türkiye kemik iliğini arıyor.

 

 

MİNİKLERİN 'İLİK' ÇIĞLIĞI: YİNE Mİ OLMADI ANNE?

Kemik İliği Bankası'na başvuran hasta sayısı bin 600. Bunların yüzde 70'i ise çocuk. Kemik İliği Bankası Koordinatörü

 

Doç. Dr. Sarper Diler'e göre, hayırseverler yetmez çünkü tarama yapacak bütçe yok

 

Kemik iliği nakli konusunda herkes özellikle de aileler çaresizce yardım bekliyor. Birşeyler değiştimek için çırpınan pek

 

çok insan var ama çoğu zaman imkân yetersizliğinden, gerekli sonuçlar alınamıyor. Kemik iliği Bankası Koordinatörü

 

Doç. Dr. Sarper Diler de, sorunun bir türlü çözülememesini, Babuna olayının 'davaya' ağır darbe vurmasına bağlıyor. İşte

 

konunun uzmanını ağzından kemik iliği nakli hakkında bilinmeyenler ve çözüm yolları:

 

BAKAN HESAP SORDU

 

Neden ilik sorunu çözülemiyor?

 

Çünkü sorun kronikleşti. Babuna olayı kemik iliği konusuna onarılmaz darbe vurdu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek bile

bize, "Ben o zaman kemik iliğimi bağışladım para yatırdım ne oldu?" diye soruyor. Bankadaki vericilerin 25 bini Babuna

 

döneminden ama artık vermekten vazgeçmişler. Türkiye'de kemik iliği vermek için insanlar para istiyor. Şu anda bizim

 

bankamızda ancak 5 bin kişi var. Ama bu çok yetersiz, hayat kurtarmaz. Kimse istemiyor ama hayırseverler kemik ilgili

 

bağışında bulunmak isteseler bile imkânımız yok. Taramalarını yapmak için üniversitenin bütçesi yok.

 

Kemik iliği nakli ile hayatı kurtulabilecek kaç çocuk var?

 

Kemik iliği bankasına başvurmuş 1600'e yakın hasta var. Bunların yüzde 70'i çocuk. Kemik iliği nakline ihtiyacı olan

 

Türkiye'de yaklaşık 12 bin kişi var. 5 bini kişinin adı listelerde kemik iliği merkezlerinin listelerinde adları yazılı bekliyor.

 

Merkezlerde kuyruklar var.

 

Kemik iliği bankasından hiç hayat kurtulmuyor mu?

Kemik iliklerinin yüzde 90'ını yurtdışındaki bankalardan buluyoruz. Tayland'dan bile verici bulduk. Bankalardan 30 hayat

 

kurtardık. Bunların sadece üç tanesi bizim Türkiye'den. Türkiye'deki banka çok çok yetersiz. Kanser vakalarının yüzde

 

325 oranında artması bekleniyor. Bu sorunun bir an evvel çözülmesi şart. Çözüm için üniversiteye 500 bin dolara özel

 

kemik iliği laboratuarı açıp ücretsiz tarama yapılmalı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

106824ye4.jpg...Oğluyla sadece göz temasıyla konuşuyor

 

Antalyalı bir annenin oğlunun yaşaması için gösterdiği mücadele kadınlarda fedakarlık duygusunun boyutunu ortaya

 

koyuyor.

 

Trafik kazası sonucu yatağa bağımlı felç olan çocuğuna bakmak için evini yoğun bakım ünitesine çeviren anne Fatma

 

Keser, 5 yıldan beri oğlunun iyileşmesini bekliyor. Oğlunun felç olmasına neden olan sürücünün bu güne kadar hiç

 

aramamasına çok içerleyen Keser, çocuğunun bütün isteklerini sadece gözleriyle iletişim kurarak sağlayabiliyor. Yoğun

 

bakım konusunda da kurs alan fedakâr anne 'Bu çocuktan ne bekliyorsun, hastaneye yatır arada sırada gelir ziyarete

 

edersin' diyenlere şaşırarak, "Oğlum benim her şeyim. Onun bir tırnağı ve bir tek saçı her şeyden daha önemli.

 

Konuşamasa bile onun bir öpücük vermesiyle yeniden dünyaya gelmiş gibi oluyorum" direk annenin evladı ile olan bağını

 

açıklıyor.

 

17 yıldır evli ve 2 erkek bir kız çocuğu annesi olan Fatma Keser'in fedakârlığı 2003 yılı Eylül ayında meydana gelen

 

talihsiz kazayla başlıyor. 3 çocuğuyla annesine oturmaya giden Fatma Keser, akşam kendi evine geri dönerken, ışıkları

 

yanmayan bir aracın, o zaman ilköğretim ikinci sınıf öğrencisi olan oğlu Yasin'e çarpmasıyla başlayan çileli hayatı 5

 

yıldan beri devam ediyor.

 

Yasin, kaza sonrası herkesin öldü diye beklediği anda yeniden hayata tutundu. 8 ay hastanede tedavi gören Yasin için

 

annesi, evinin bir odasını yoğun bakım ünitesi haline getirdi. Aynı zamanda yoğun bakım kursuda alan anne 5 yıldan beri

 

oğlunun bütün tedavisini evde kendisi yapıyor. Çocuğunun isteklerini ise sadece gözleriyle iletişim kurarak anlayan anne,

 

bir an bile olsun umudunu yitirmediğini belirterek, oğlunun iyileşeceğine inandığını ifade ediyor.

 

5 yıldan beri yatağa bağımlı olarak cihazlara bağlı bir şekilde yaşayan oğlunun, kazanda önce hiçbir sağlık sorunu

 

olmadığını belirten Fatma Keser, "Bir evladın, annenin gözleri önünde bu şekilde yaşaması nasıl bir acı verir onu anlatmak

çok zor. Allah kimseye böyle bir sıkıntı çektirmesin. Bir anne olarak çok sıkıntı çektim ama bu durumdan hiçbir zaman

 

aciz değilim. Gözünün içine bakıyorsunuz sadece. Elinizden gelen hiçbir şey yok bu insanı çok üzüyor " diyor.

 

Hem anne olarak hem de bir vatandaş olarak hastanelerde çok sıkıntı çektiğini dile getiren Fatma Keser, hastanelerdeki

 

sıkıntıların ardından evini yoğun bakım ünitesi haline getirdiğini belirtiyor. Oğlunun sağlığı için market, ev ve tüm ziynet

 

eşyalarını feda ettiğini ifade eden anne, eşinin de o günden beri yıllık izinlerini bile kullanmadan mesai yaparak çalıştığını

 

sözlerine ekliyor.

 

Oğlunun sınıf arkadaşlarını gördüğü zaman çok duygulandığını belirten acılı anne, öğretmeni ve o zamanki sınıf

 

arkadaşlarının kendilerini yalnız bırakmadığını söylüyor. Bunun yanında oğlunun yatağa ve cihazlara bağımlı bir şekilde

 

yaşamsına neden olan sürücünün 5 yıldan beri bir kez bile olsun aramadığından dert yakınan anne, duygularını şu

 

ifadelerle dile getirdi: "Her ne olursa olsun en azından bir telefonla bile o insanların geçmiş olsun demelerini beklerdim.

 

5 yıldan beri aramadılar, ancak birkaç ay önce avukatımızı aramışlar ve 'evleneceğim, ama kazadan dolayı

 

mahkeme olduğundan kızı vermiyorlar evlenemiyorum. Bu mahkemeden vazgeçsinler' diye söylemiş.

Bu nasıl bir insanlık duygusudur. Sen hiçbir şeyden haberi olamayan çocuğu çarp, hem de farları yanmayan bir araçla

 

gece yola çıkarak böyle bir kaza yap.

 

Ardından çocuğun bütün organları yüzde yüz felçli olsun ve 5 yıldan beri cihazlara bağlı olarak yaşam mücadelesi versin.

 

Bir kere olsun arama. Ondan sonra da ben evleneceğim siz mahkemeye verdiğiniz için bana kızı vermiyorlar, davadan

 

vazgeçin diye telefon aç. Her insan kaza yapabilir.

 

Ama en azından karşı taraftan bir özür dilemek bir nebze olsun onun acısını paylaşmaya çalışmak vardır. Şayet bize gelip

bir geçmiş olsun deselerdi, belki ilk anda kızardık ama inanın mahkemeye bile vermezdik"

 

Kazadan sonra sürücüye 8'de 8 hata verildiğini belirten anne Keser, 5 sene süren mahkeme sonucunda bu hatanın 8'de 5

 

kendilerine dönmesine ise inanamıyor. Bu konuda her ne olursa olsun adalete güvendiğini belirten anne, bu tarafta olmasa

bile diğer tarafta yüce adaleti yerini bulacağına inanıyor.

 

Olaydan sonra eşinin, diğer 2 çocuğunun ve sürekli kendisine destek olan kız kardeşiyle birlikte tüm ev halkının psikolojik

çöküntü yaşadığını da dile getiren Keser, zaman zaman psikolojik destek aldıklarını belirtiyor. Kız kardeşinin, yeğeni için

 

okulunu feda ettiğini, bu olaydan sonra kızının lise öğrenimini bir yıl sonrasına ertelediklerini belirten anne, "Yasin'in 24

 

saat bekliyoruz. Geceleri kız kardeşim Tuğba bekliyor. Bunun için okulunu bıraktı. Gündüzleri ben beliyorum. Çünkü

 

cihazlara bağlı olduğu için en küçük bir arızalanma olayında oğlumuz enfeksiyon kapıyor" şeklinde konuştu. Oğlunun

 

koyu bir Galatasaray taraftarı olduğunu belirten Fatma Keser, şimdiye kadar Galatasaray oyuncularıyla onu

 

buluşturamadığını, oğluna aldığı her şeyin sarı kırmızı olduğunu anlattı. Keser, "Galatasaray takımının oyuncularıyla da

 

buluşturmayı çok istiyorum. İstiyorum ki oğlum oyuncuları yakından görsün onlara dokunsun. İşte o anki mutluluğunu

 

hiçbir şeye değişemem" dedi.

 

Cihan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

kattyvx6.jpg...13 aylıkken okumaya başladı NBC'nin haberine göre şimdi 17

 

aylık olan Elizabeth Barrett, 13 aylıkken okumaya başladı.

 

Teksas'ta ailesi ve kardeşleriyle yaşayan 1.5 yaşındaki Elizabeth Barrett'in annesi Katy Barrett kızının okumaya

 

başladığını anlayınca, "çiçek, mısır, seni seviyorum, Ann" gibi kelimeler yazarak kızından okumasını istedi. Elizabeth

 

hepsini tek tek okudu.

 

Elizabeth'in annesi Katy, kızının henüz 13 aylıkken gittikleri bir markette bir paketin üzerinde yazan 'Mısır' yazısını

 

okuduğunu söyledi. Katy ve eşi Michael, patholojist ile yaptıkları görüşmeler doğrultusunda kızlarının okumasını takip

 

etmeye başladı. Elizabeth'e sıkça kitap okuyan ve sadece bir TV programı izlemesine izin veren aile, kızlarının dil

 

gelişimine bu şekilde destek oluyor. Elizabeth'e asla okuma öğretmeyen aile, onun okuduğunu gördükçe oldukça

 

şaşırıyor.

 

Babası Michael Barrett, "Kızımızın dil gelişimine destek olmak için elimizden geleni yapıyoruz. Ancak bu Elizabeth'in

 

okumayı öğrenmesi için yeterli değil. Sanırım bundan daha fazlasına, doğuştan gelen bir yeteneğe sahip. Bu asla tahmin

 

ettiğimiz bir sonuç değildi. Ona okumayı öğretmedik. Hiç oturup kitaplardaki kelimelere çalışmadık. Kitap okumayı çok

 

seviyor" dedi.

 

Doğal yetenek mi yoksa eğitildi mi?

 

Elizabeth'in durumu ve ailesiyle ilgili araştırmalar yapan New York Üniversitesi'nde Çocuk Eğitimi ve Akademik Sonuçlarla

ilgili uzman Susan Schwartz, "Sanırım Elizabeth çok gelişmiş bir algı ve görsel bir hafızaya sahip. Katy ve Michael, ona

 

kitap okuyarak, şarkılar söyleyerek bu yeteneğinin gelişmesine katkıda bulunmuşlar" dedi.

 

Barrettlar kızlarının bu yetreneğinden etkilendikleri kadar, farklı olmanın zorluklarından dolayı biraz da endişeleniyorlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 11 ay sonra...

Gün gecmiyor ki...yok "belki" yanlımışımdır... bir hafta gecmiyor ki ... diye yazayım

 

Bu gibi haberleri ya okuyor, yada Tv' de izliyoruz

 

Az önce yine denk geldim..

 

ve merakım şudur..

 

Tamam Fotolar' da gözlerini bu çocukların kapatıyorlar..

 

Misal:

 

Fakat...

-http://www.nethaber.com/Toplum/90931/Tecavuze-ugradi-SIKAYETCI-OLMADI-Tecavuzculerini-ceza-almadan-

 

Merkez Seyhan İlçesi'ne bağlı Sarıhamzalı Köyü

 

Isimlerinin baş harfleri olması şartmıdır ?

 

 

-http://www.netkeyfim.com/guncel-haberler/4-kisinin-tecavuzune-ugradi.html-

Kızının `tehlikeli özgürlük? istediğini söyleyen Saadet Zümtürkaya, "Kızım 8 aylıkken babasından ayrıldım.

 

yada tümü isminin yazılması...

 

yada Şehirin, kasabanın....... yeri

 

Bunlar sadece şimdi bulabildiğin 2 örnek..

 

Onca yaş grubu 2 - 5 olanlar ... okuyamıyor

 

Peki... 7 yaş sonrası olan cocuklar' ın

 

Bu yaşadıklarından sonra... gelecekleri bakımdan

 

Nasil bir etti birakkır diye düşünen varmıdir acaba... bilemiyorum sizler nasıl düşünüyorsunuz

 

10568.jpg

 

 

İzmir'de 13'lük anne rezaleti

 

Izmir'de öyle bir rezalet yaşandı ki herkes bu gerçeğin üstünü örtmeye çalışıyor. Polis ise 49'luk babanın peşine düştü bile!

 

Izmir'in Ödemiş İlçesi'nde, 13 yaşındaki ilköğretim okulu öğrencisi E.S., erkek bir bebek dünyaya getirdi.

 

E.S.'nin ifadesi doğrultusunda gözaltına alınan akrabası Ş.D. ve bebekten DNA incelemesi için kan örnekleri alındı.

 

İlköğretim okulu son sınıf öğrencisi E.S., rahatsızlanınca ailesi tarafından Ödemiş Devlet Hastanesi'ne kaldırıldı. Muayene sonucunda E.S.'nin, hamile

 

olduğu ve doğum sancılarının başladığı belirlendi.

 

Doktor kontrolüne alınan E.S., erkek bir bebek dünyaya getirdi. Hastane yönetiminin ihbarı üzerine Ödemiş Cumhuriyet Savcılığı inceleme başlattı.

 

Talimatla harekete geçen polis, E.S.'nin hamileliğinin, ailesi tarafından kısa süre önce fark edildiğini belirledi.

 

İfadesi başvurulan E.S.'nin anlattıkları üzerine akrabası 49 yaşındaki Ş.D. gözaltına alındı. Ş.D.'den ve bebekten,

 

DNA incelemesi için kan örnekleri alındığı ve soruşturmanın sürdüğü bildirildi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 2 hafta sonra...

652567782556.jpg

 

 

Damat 6, gelin 4 yaşında

Damat 6, gelin 4 yaşında bu olay Afrika, Asya veya bir arap ülkesinde değil Avrupa Birliği üyesi Romanya'da yaşandı

 

Romanya'nın Sibiu bölgesinde ilginç bir evlilik gerçekleşti. Yaşıtları oyun derdinde ama onlar aileleri tarafından zorla evlendirildi.

 

 

Çağdaş yaşamın sembolü olarak bilinen Avrupa Birliği sınırları içinde bir çocuk evliliği gerçekleşti.

 

Damat henüz 6 yaşında gelin ise 4 yaşında. Bu evlilikte kızın ailesi 12 bin euro başlık parası aldı.

 

6 yaşındaki torunu Victor'u 4 yaşındaki Maria ile evlendiren 47 yaşındaki Traian Caldararu,

 

evliliği şimdilik kendi geleneklerine göre yaptıklarını,

 

Maria 16 yaşına girdiğinde ise resmi nikah kıyacaklarını söyledi.

 

Damatın ailesi 10 bin eura başlık parası ödedi, 2 bin eurodan fazlada gelin için masraf yaptı.

 

Eğer çocuklar ileride boşanmaya karar verirlerse devreye toplumun katı kuralları girecek.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 3 ay sonra...

93832009041804513991319.jpg

 

Çocuklar ne izliyor, ne olmak istiyorlar

Bir oyuncak firmasının etkinliğinde yapılan anketten ilginç sonuçlar çıktı.

 

 

Çocuklar en sevdikleri şarkıcıdan en çok neyi değiştirmek istediklerine dair sorulara şu cevapları verdi.

17-19 Nisan tarihlerinde Toyiki Çocuk Süpermarketleri tarafından "Arkadaşın İçin Boya" etkinliği düzenlendi.

 

Yapılan resim sayısı kadar oyuncak, Toyiki tarafından ihtiyacı olan çocuklara hediye edildi.

 

Bu arada bir anket çalışması da yapıldı.

 

Tüm resim yapan çocuklara, ailelerinin izniyle, en sevdikleri şarkıcıdan en çok neyi değiştirmek istediklerine kadar

 

tamamen aktüel bilgiler içeren sorular soruldu. Toplam 2 bin 378 çocuk ankete katıldı.

 

Soruları yanıtlayanların yüzde 37’si 7 yaş üzerinde. Yüzde 8’i, 2-3 yaş arasında. Yüzde 64’ü kız, 35’i erkek.

 

Bakın bu çocuklar sorulara nasıl cevaplar verdiler.

 

Anketin ilk sorusu, "En sevdiğiniz oyuncak nedir?" Kızların yüzde 36’sı oyuncak bebeklerimiz, cevabını verdi.

 

Onu, yüzde 18 ile oyuncak arabalar takip ediyor.

 

Zeka gelişiminde büyük rol oynayan, son dönemin popüler eğlencesi yap-boz ise yüzde 13 ile üçüncü sırada.

 

Onu yüzde 10 ile hayali kahramanların figürleri ve yüzde sekiz ile müzikli oyuncaklar takip ediyor.

 

 

Çocukların yüzde 15’i top, diğer yüzde 15’i de peluş oyuncaklarından vazgeçemiyor.

 

En az sevdikleri oyuncak ise yoyolar. Arada ilginç örnekler de var.

 

Mesela bazıları Recep İvedik’in bir oyuncak olduğunu sanıyor.

 

 

Çocuklar hayal kahramanlarına sinema, televizyon ve hikaye kitaplarından aşinalar.

 

Kimileri kendilerini onlarla özdeşleştiriyor, kimileri kahramanlarının oyuncaklarını ellerinden düşürmüyor,

 

posterlerini odalarına asıyor.

 

Araştırmada çocuklara bu fikirden yola çıkılarak favori hayal kahramanları sorulmuş.

 

Barbie yüzde 24 ile, peri kızı oyuncaklarıysa yüzde 16 ile sıralamaya en tepeden giriyor.

 

Erkek çocukların favorisi yüzde 15 ile Örümcek Adam.

 

Bunu, 1980 kuşağının yakından hatırlayacağı, son dönemde sinema filmleriyle yeniden hatırlanan Transformers’lar takip

 

ediyor.

 

Winks bebekler altıncı sırada. Bez Bebek ve Adanalı dizileri ile Hepsi kızlarını da hayal kahramanı olarak söyleyenler var.

 

Çocuk dendiğinde akla hemen çizgi filmler gelir. Ankete katılan 2 bin 378 çocuktan 646’sı,

 

yani yüzde 27’si Sünger Bob’u izliyor. Onu, BEN 10 ve Dora takip ediyor.

 

Peki ya bir dönemin Tom ve Jerry’si ile yeşil Ninja Kaplumbağalar ?

 

Bu ikisi ancak yüzde 5 ile ilk 10 arasında yer alabiliyor.

BÜYÜYÜNCE ATATÜRK OLMAK İSTEYEN VAR

En sevdiğiniz şarkıcı kim sorusuna verilen cevap, Eurovison’un da etkisiyle olsa gerek yüzde 43 ile Hadise. Onu çocukların şarkılarını ezbere bildiği ve konserlerini tıklım tıklım doldurduğu üç genç kızdan oluşan Hepsi Grubu takip ediyor. Minik dinleyicilerin üçüncü tercihiyse, yüzde dokuz ile popstar Tarkan.

 

Rap müzik çocuklarında ilgisini çekiyor. Bu yüzden Tarkan’ın ardından sırayı Ceza alıyor. Onu İsmail YK izliyor. Çocuklar yabancı şarkıcıları da es geçmiyor. Beyonce 23 kişi, Jennifer Lopez 20 kişinin tercihi oluyor. En sevdikleri şarkıcılar arasında Adanalı ile annesini gösterenler de var.

 

Büyüdüğünüzde ne olmak istiyorsunuz, sorusuna en klasik cevap gelmiş. Yüzde 25’i doktor olmak istiyor. Bunu yüzde 19’la öğretmen, yüzde 11’le polis, yüzde 3’le futbolcu ve yüzde 2’yle şarkıcılık takip ediyor. İki çocuk ise büyüyünce Atatürk olmak istediklerini söylemiş. Her ne kadar bu cevap ilk beşe giremese de, en ilginç ve gelecek vaat eden yanıtlar arasında.

 

 

KARDEŞİM OLSUN BAŞKA BİR ŞEY İSTEMEM

 

Ankete katılan her yüz çocuktan ikisi "Kardeşim olsun başka bir şey istemem" cevabını vermiş. Aşk, köfte ve ışınlanmak isteyenler ile felaket olsun herkes cennete gitsin ve hep kendi istediğim olsun diyenler de var.

 

Yüzde 14’ü en çok hediye aldığı zaman seviniyor. Bunu oyun oynamak izliyor. Yüzde 2’si ise aileleri birlikte vakit geçirdikleri zaman mutlu oluyor.

 

Onları en çok kızdıran, kardeşleri ve hemen ardından arkadaşları. Ablasına, annesine ve babasına kızanlar, kendisine yalan söylenmesine ve özellikle oyuncakları kırıldığında sinirlenenler hayli fazla.

 

Ayrıca, ailelerinin kavga etmelerine, evde bağırılmasına ve ebeveynlerin onlara kızmasına tahammül edemiyor, etkilendiklerini dile getiriyorlar.

 

Gelelim yemek seçimlerine... En sevilen yemek sıralamasından ilk üçte, yüzde 23 ile makarna, yüzde 18 ile hamburger

 

ve yüzde 17 ile pizza var. Köfte, patates kızartması, sosis ve pilav onları takip ediyor. En sevilmeyen yemek,

 

yüzde 21 ile pırasa.

 

En çok izlenen televizyon kanalları arasında TRT Çocuk yüzde 28 ile birinci. Onu Yumurcak TV takip ediyor.

 

Cartoon Network ve Nickelodeon da çocukların favorileri arasında. Ulusal kanallar arasında en sevdikleri Kanal D.

 

CANI SIKILAN KARDEŞİNİ ISIRIYOR

Canı sıkılan çocuklara ne yapmak istedikleri sorulduğunda, çocuğunluk elbette oyun oynamak, diyor.

 

Bunu yüzde 8’lik bir oranla kitap okumak takip ediyor.

 

Geri kalan ilham verici cevaplar arasında şunlar var: Kardeşimi ısırırım, mızmızlanırım, sinirlenirim,

 

babamla kavga ederim, İkea’ya giderim, Recep İvedik izlerim.[/font]

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 4 ay sonra...

Boylarından büyük işlerde çalışıyorlar

 

Çocuklara ücretsiz eğitim ve sağlık, sağlıklı çalışma koşulları, anadilde eğitim gibi birçok temel hakkı güvenceye alan

 

Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Türkiye’de tam 20 yıl önce bugün imzalandı.

 

Aynı zamanda Dünya Çocuk Hakları Günü olan bugünde, on binlerce çocuk, yaşları için uygun olmayan koşullarda çalışıyor, binlerce çocuk ‘taş atmak’ suçlamasıyla dört duvar arasında, eğitim, sağlık hakkından, ailesinden, özgürlüğünden uzak büyüyor.

 

 

Metal sanayi, konfeksiyon, çorap atölyeleri ve büyük fabrikaların bulunduğu Bayrampaşa’da çalışan çocuklar, Dünya Çocuk Hakları Günü’nden de, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nden de habersiz. Kimi çalışmaktan mutlu, kimi şimdi okulda olmayı hayal ediyor, kimi ise ‘ne yapalım, ekmek ...’ diyor.

 

OLMADI İŞTE...

 

17 yaşındaki Atilla Aluç çorap atölyesinde çalışıyor. O da Mesut gibi 7’nci sınıfa kadar okuyabilmiş. 2-3 yıldır çorap ve tekstil atölyelerinde çalışan Atilla, aylık 600 lira maaş alıyor. Çalışma ortamı gürültülü, ama “ekmek davası” diyerek işine sarılıyor.

 

 

Üniversiteye girme hayallerini anlatıyor, niye okuyamadığını da: “Sınıfta kaldım, ayrıldım, çalışmaya karar verdim. Fazla mutlu değilim, okumak isterdim ama durumlar el vermedi. Mecburuz ne yapalım, ekmek davası.

 

Vallahi okumak isterdim, üniversiteye giderdim, kazanırsam güzel bir meslek bulurdum, işe girerdim, çalışırdım... ama olmadı işte...”

Murat Coşkun, 16 yaşında, tekstil atölyesinde ütücü olarak çalışıyor. Ortaokulu bitiren Murat, “şimdi nerede olmak isterdin” sorusuna “Evde veya okulda” diye yanıt veriyor ve ekliyor: “Kader işte, ne yapalım...”

 

‘KEŞKE OKULDA OLSAYDIM’

 

17 yaşındaki Cihat Babayiğit, Bayrampaşa Terazidere’de bir büfede garsonluk yapıyor. Okulu lise 1’de bırakan Cihat, daha sonra çok pişman olduğunu anlatıyor: “Kendi isteğimle bıraktım, ailem okumamı istiyordu. Okusaydım daha iyi olurdu.”

3 yıldır çalışan Cihat, büfeye sabah 7 buçukta giriyor, akşam 18.00’de çıkıyor.

 

 

Okulu çok özleyen Cihat, “Şimdiki aklım olsa okurdum. Arkadaşlara da söylüyorum okusunlar, çalışacaklarına okusunlar” diyor.

BM Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan haklara Türkiye’deki çocukların sahip olmadığını söyleyen Cihat, “Şu an okulda, derslerimin başında olmak isterdim” diyor.

 

TEK İSTEĞİ RAHAT BİR YAŞAM

 

15 yaşındaki Serkan Bozdağlı, 2 yıldır çay ocağında çalışıyor. Ortaokulu bitiren, diplomasını alan Serkan, okulu başarısız olduğu

ve ekonomik durumları kötü olduğu için bıraktığını anlatıyor. Çalışma hayatından memnun, “Yavaş yavaş etraftakileri tanıdım, aramız iyi” diyor.

 

 

Fabrikalarda çalışan yaşıtları için, “Onların ortamı kötü, kimyasal madde falan var, pis kokuyor” diyen Serkan, çalıştığı için çok da pişman olmadığını belirtiyor, ekmek kazanmayı öğrendiğini dile getiriyor. Serkan hayallerini şöyle sıralıyor: “Okumak isterdim, okuyup öğretmen olmak isterdim.

 

Rahat bir yaşamım olsun isterdim, nerede olduğu fark etmez, lüks bir hayat istemezdim, sadece ekonomik gücüm olsun isterdim.”

BM Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde yer alan haklarını bilip bilmediğini sorduğumuz Serkan, “Haklarım bilmiyorum var mı, vardır herhalde...” yanıtını veriyor.

 

17 yaşındaki İlyas Kaçmaz, meslek lisesinde elektrik bölümünde okuyor. Terazidere’de bir atölyede staj görüyor, 3 gün işe, 2 gün okula gidiyor. “Haklar Türkiye’de yok, olsa çocuklar işe gitmez, okula gider” diyen İlyas, parasız eğitim almadığını söylüyor. Maddi durumu olmayanın okuyamadığına dikkat çeken İlyas, çocuk işçilerin çok kötü koşullarda çalıştığını belirtiyor.

 

 

 

YAŞ 17 GÜNDE 11 SAAT MESAİ

 

Mesut Yıldırım Döküm İşçisi, 17 yaşında. Eğitim hayatı, ilköğretim 7’nci sınıfta bitmiş. Okulu bırakma nedenini “Para sıkıntısı vardı, geçim sıkıntısı içindeydik” diye açıklıyor. Bir yetişkinin bile zar zor dayanabileceği çalışma koşullarını şöyle anlatıyor:

 

“Neredeyse saçımızın telinden ayak tırnağımıza kadar toz oluyoruz. Tozlardan çok kötü hastalıklar kapıyoruz, her gün hastayız zaten.”

 

“Ama her sabah kalkıp geliyoruz oraya” diye devam eden Mesut, bu koşullar altında tam 3 yıldır çalışıyor.

 

 

Sabahın kör karanlığında, saat 7’de kapandığı fabrikadan öğle yemeği için çıktığında gün ışığı görüyor. Mesut’un mesaisi akşam 20.00’de son buluyor. Çocuk yaşta günde 11 saat çalışan Mesut’un, aylığı asgari ücretin bile altında, 450 lira. 3 kardeşinden 2’si sanayi sitesinde, diğeri tekstilde çalışan Mesut, “Sigortamı 18 yaşından sonra yapacakmış” diyor ve fabrikanın yolunu tutuyor.

 

 

Ceren Saran - Şener Doğan

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 1 ay sonra...

89528.jpg

 

 

 

İki kafadar internetteki çiftlikleri için mazot ve gübre desteği istedi.

 

 

 

Kuşadası'nda iki kafadar önce Facebook internet sitesinde Farm Town, Farm Wille gibi sanal çiftlik oyunlarında çiftlik sahibi oldu,

 

sonra İlçe Tarım Müdürlüğü'ne başvurarak gübre ve mazot desteği istedi.

 

 

 

Önceki gün İlçe Tarım Müdürlüğü'ne gelen 15-16 yaşlarındaki iki çocuk, gazete ve televizyonlarda çiftçilere destek verildiğini duyduklarını belirterek,

 

"İnternetteki çiftliğimiz için mazot ve gübre desteği alabilmemiz için ne yapmamız gerekiyor ?

 

Çiftliğimize nasıl destek alırız ?" diye sordu.

 

 

Çocukların isteği karşısında şaşıran görevliler durumu İlçe Tarım Müdürü Hasan Göçmen'e aktardı.

 

İki çocuğu ciddiyetle dinlediğini söyleyen Müdür Göçmen

 

"Çocuklara böyle bir desteğin söz konusu olmadığını, ancak ayda bir müdürlüğe gelmeleri halinde çikolata desteği vereceğimi söyledim." dedi.

 

Göçmen, sanal ortamda çiftçilik yapmaya çalışanlarla diyalog kurarak gerçek çiftçiliğin nasıl yapıldığını anlatmak gerektiğini belirterek,

 

"Gelecekte bilinçli çiftçilerin yetiştirilmesi için doğrudan ilişki kurulması önem taşır.

 

 

Bu çerçevede çocuklarla tarım ve hayvancılık konularında sohbet etmenin çok iyi bir tarımsal yayım şekli olduğunu düşünerek onları davet ettim.

 

Bir ay sonra gelip gelmeyeceklerini bilmiyorum." şeklinde konuştu.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • 5 yıl sonra...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.