Φ democrossian Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Hiç bir zaman bilim kullanılarak felsefi sonuçlara ulaşılmaz. Bilim ve felsefe birbirinden bağımsız alanlardır. Bilim felsefeden sadece öneri alır, felsefe ise bilimden veri alır. Aralarında böyle bir alışveriş vardır. Birbirlerine asla diktede bulunmaz, müdahale etmezler. Tamamen özgür çalışırlar. Bu özgürlüğün ihlali de din dogması kadar tehlikeli olabilir. Elbette her şey bir araç haline getirilebilir. Ama dinin farkı şu ki, o zaten direk olarak sömürü için kullanılmak üzere yaratılmıştır. Özünde dogmatiklik, sömürü, baskı ve faşizm vardır. Varlık amacı budur. Yani örneğin ateş evinizi de yakabilir, yemeğinizi de pişirebilir. Su, hayat da verir öldüre de bilir. Bunlar ateşin ve suyun doğasında belli biçimiyle var olan şeyler değil, kullanıma bağlı durumlar. Fakat örneğin siyanür, gıda da olabilecek zehir de olabilecek bir formatta değildir. Siyanür doğası itibarıyla zehirdir. Gıda olarak tüketemezsiniz. Bilimin sömürü amaçlı da kullanılabilmesi ayrı bir şey, dinin salt sömürü aracı olarak kullanılmak üzere yaratılmış olması, yaratılmasının tek amacının bu olması ve başkaca bir sonuç vermesinin olanaksız olması ayrı bir şey. Dinden hayır bekleyene şaşarım. Dinden hayır beklemek, canavarı başını okşayarak sakinleştirebileceğini ve kendisini parçalamasını bu şekilde önleyebileceğini sanmaktan farksızdır. Parçalamaya önce kolundan başlar. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Hiç bir zaman bilim kullanılarak felsefi sonuçlara ulaşılmaz. Bilim ve felsefe birbirinden bağımsız alanlardır. Bilim felsefeden sadece öneri alır, felsefe ise bilimden veri alır. Aralarında böyle bir alışveriş vardır. Birbirlerine asla diktede bulunmaz, müdahale etmezler. Tamamen özgür çalışırlar. Bu özgürlüğün ihlali de din dogması kadar tehlikeli olabilir. Bilim felsefeden sadece öneri almaz dikte de alır. Tıp Etiği, Mühendislik Etiği... Örneğin; insanları kobay olarak kullanamazsınız, sahip olduğunuz mühendislik bilgisini insanların zararına kulanamazsınız. Felsefe ise bilimden veri alır, yani Bilimi kullanır. Zaten siz de bunu ifade etmişsiniz : Elbette her şey bir araç haline getirilebilir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Ama dinin farkı şu ki, o zaten direk olarak sömürü için kullanılmak üzere yaratılmıştır. Özünde dogmatiklik, sömürü, baskı ve faşizm vardır. Varlık amacı budur. Din direk olarak sömürü için kullanılmak üzere yaratılmamıştır. İlkel dinlerde zaten o dönem sömürü icat edilmediği için ve dolayısıyla sömürü bilinci olmadığından böyle bir şey söz konusu değildir. Tek Tanrılı dinlere de baktığımızda çıkış noktalarının ezilen sınıflara sığınacak bir liman işlevi olduğu da çok net görülüyor. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Yani örneğin ateş evinizi de yakabilir, yemeğinizi de pişirebilir. Su, hayat da verir öldüre de bilir. Bunlar ateşin ve suyun doğasında belli biçimiyle var olan şeyler değil, kullanıma bağlı durumlar. Fakat örneğin siyanür, gıda da olabilecek zehir de olabilecek bir formatta değildir. Siyanür doğası itibarıyla zehirdir. Gıda olarak tüketemezsiniz. " Toksikoloji denilince akla ilk olarak Paracelsus gelir. 16. yüzyılda Paracelsus'un (1493-1541) zehiri tanımlarken kullandığı "Her madde zehirdir. Zehir olmayan madde yoktur; zehir ile ilacı ayıran dozdur" şeklindeki ifade, bugünkü modern toksikolojinin de çıkış noktasıdır. " " Siyanür ve bileşikleri kimyasal yollarla üretilebildiği gibi bazı bitkiler ve hayvanlarca da üretilmektedir. Siyanürü doğal olarak üreten birçok bitki, bakteri ve böcek vardır. Kiraz, badem, kayısı, şeftali, erik, fasulye, patates, turp, lahana, şalgam, brokoli ve mısır siyanürlü bileşikleri doğal olarak üretmektedir. " ( tr.wikipedia ) Alıntı
Φ musttafa Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 @@democrossian İnsan(adem) dini bir kavramdır, yaradılışı temsil eder, bu yaradılış sadece bedenin yaradılışı değildir. Bedenin insani özellikleri kazanma sürecidir. Adem oluşumundan önceki beden; iç güdüleriyle hareket eden, hormonların kontrolünde olan senin ifadenle tam bir vahşi kurt gibiydi, öldürme zarar verme eğilimi çok yüksekti. Tabiatın en vahşi hayvanıdır, şuan bu vahşi hayvana bizler sahip olduk, bu vahşeti bir nebze dizginledik, ama hala yeterli değil. İşte bu vahşi özelliklere sahip beden adım adım evcilleşiyor. Bu evcilleşme aşamasını ademin sıfatları ile başlıyor. Rastlantısal değil, yaratıcı, herşeye hükmeden güç imtihan ediyor, yani doğayla mücadele edip ilerleyenleri mükafatlandırıyor, diğerlerin süre tanıyor, bu süreçte başarısız olanlar eleniyor. Bakara 32 ayeti yorumlarsak, yaratıcı güç kendi esmalarını anlayacak, algılayacak, bilecek donanıma sahip olacak insanı bir süreçte yaratıyor. Bu süreci anlamak için insanlık geçmişini incelemek gerekiyor. 1 milyon yıl tekrar var, bu vahşi bedenler sadece baltayı kullanmayı öğreniyorlar, beyin gelişimi el-beyin koordinasyonu ancak sağlanıyor. Belli bir seviyeye gelen insanlık gücü hissetmeye başlıyor. Çevresini algıladıkça güce saygı duyuyor, doğayla mücadelesinde yenemediği doğaya tapıyor. Doğayla mücadelesinde kendindeki gücü de hissetmeye başlıyor. Algılayamadığı, korktuğu her şeye tapıyor, Tanrı ediniyor. Öğrendikçe korkusu kalkıyor, yaşamda ilerliyor. Gelecek kuşaklara saygı duyulan, taptıkları tanrılarını anlatmak için semboller, şekiller bırakıyorlar. Bu şekilleri anlayamayan sonraki kuşaklar bu şekillere tapmaya başlıyor. Uzunca bir süre bu devam ediyor, şekiller insan beynine yerleşinceye kadar, eşik seviyesi aşıldıktan sonra, şekillerdeki semboller çizgiye dönüşüyor ve çizgilerden sonra yazı dönemine geçiş ve kelamlar, kelamlar ile konuşma ve iletişim çağı Konuşmaya geçiş ile birbiriyle iletişim kuran insanların anlayışlarının dini telkinlerle şekillenmesi, beyinde bir alan işğal etmesi, kalıcı olmasıyla ulaşılan bilgilerin aktarılmasının başlanmasıyla bir kültür ve medenileşme dönemleri başlıyor. İnsanları bu aşamaya getiren gücü takip etmedir, her şeyi öğreten her şeye hakim olan, yaratan gücün kendisidir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Başlığın amacını tartışmakla uğraşmaya hiç mi hiç niyetim yok. Bence bu açık ve kesin, tartışmaya gerek olmayan bir konu. Din tanrı inancından nasıl bağımsız olacak ki? Oturup şimdi bunu tartışacak olsam aklımı peynir ekmekle yemiş olmam gerekirdi. Bu kadar net ve açık bir konuyu tartışmayacağım. Başlığı isteyen istediği tarafa çekebilir. Ben anladığımı anlamaya devam ederim. " Konu dinlerin Tanrı tarafından gönderilmiş olması iddiası değil. Konu Tanrı tarafından veya İnsan ürünü olarak dinlerin insanın uysallaşmasındaki etkisi." demiştim. Yazılarınızdan görülüyor ki; bunu anlamış ve siz de başlığın amacı olan asıl konuya dönmüşsünüz. Dinin Tanrı inancından bağımsız olacağını kim söylemiş, nereden çıktı bu şimdi ? Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Rastlantısal değil, yaratıcı, herşeye hükmeden güç imtihan ediyor, yani doğayla mücadele edip ilerleyenleri mükafatlandırıyor, diğerlerin süre tanıyor, bu süreçte başarısız olanlar eleniyor. Efendim, bu noktada bir itirazım olacak. Şöyle ki; doğa ile aşırı mücadele etmek de tüm insanları cezalandırıyor. Küresel Isınma, Türlerin soyunun tükenmesi, çölleşme, yaklaşan açlık, susuzluk tehlikesi, Ozon Tabakasının delinmesi vs. Bence evcilleşme süreci Nihilizm ve Kapitalizm ile birlikte tersine dönmüştür. Doğa ile mücadele Kölecilik, Feodalite, Kapitalizm gibi sömürü düzenlerini getirmiştir. Doğa ile uyumluluk ise sömürüyü ortadan kaldıracaktır. " Evrensel İnsan Hakları ve Özgürlükleri " ve hatta " Hayvan hakları " konusunda ikiyüzlülük yapılmaması yeterli olacaktır. Bunun için de yalnızca Analitik zeka yeterli değildir. Duygusal Zekanın da paralel gelişimi şarttır. Alıntı
Φ musttafa Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Efendim, bu noktada bir itirazım olacak. Şöyle ki; doğa ile aşırı mücadele etmek de tüm insanları cezalandırıyor. Küresel Isınma, Türlerin soyunun tükenmesi, çölleşme, yaklaşan açlık, susuzluk tehlikesi, Ozon Tabakasının delinmesi vs. Daha dinler ortaya çıkmadan taş devri zamanı, insanın kendi doğasını da tanıma evresinde, vahşi yaşamda hayatta kalma süreçlerine atıf yapmıştım, o devirde mücadele etmezse yaşama tutunamazdı zaten. Şimdi çağ atladık, doğayı kirletmeye ve tüketmeye başladık. Doğayı korumak için elimizde geleni yapmalıyız, kaybedilen doğal yaşamı bizim yeniden yaratamıyacağımız açıktır. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Felsefenin bilime diktede bulunmasından söz bile açılamaz, bunu kesinlikle reddederim. Böyle bir düşünce insanlık kültürüne ihanet anlamına gelir. Etik kurullar bilimcilerden oluşur, felsefeciler bu işe karışmazlar.Felsefe sadece öneri üretir. Görevi budur. Zehiri belirleyen evet dozudur. Bir litre su içebilirsiniz ama bir litre siyanür asla içemezsiniz. Siyanür evet doğal bir bileşiktir. Bu bilgiler siyanür içerek beslenemeyeceğiniz gerçeğini değiştirmez. Sabah kahvaltısında çay veya meyve suyu içersiniz, bardağınıza siyanür doldurup afiyetle içmezsiniz. Bu konunun nesinin tartışmaya açılmasının denendiğine bile hayret ediyorum. Akşam beş çayı değil de beş siyanürü içen var mı? Yok. Eee, o halde? İnsan bir sonuca varmayı amaçlamalıdır, laf kalabalığından, gereksiz konularla boğuntu yaratmayı amaçlamamalıdır. Siyanür örneğinde ne dediğim son derece açık, net ve anlaşılır. Bunda laf kalabalığına, gereksiz bilgilere başvurmayı gerektirecek bir durum hiç yok. Dinin kaç tanrılısı diye bir şey olmaz. Din dindir ve tek amacı kullanacak köleler yaratmaktır. Bu kölelere ne yaptırılacağı önemli değil. @@musttafa, din - tanrı bağlantısı size hitaben söylediğim bir şey değil. Sadece tartışma içinde anlamı var. Cımbızlayıp çektiğinizde anlaşılmayabilir. O yüzden üzerinde durmanıza gerek yok. Kuran'dan örnek veriyorsunuz ama, Kuran'da sizin dediğiniz gibi değil, tam tersini yazıyor. İnsanı "en güzel şekilde" yarattıklarını, sonra ise "en aşağıya" düşürdüklerini iddia ediyorlar. Orijinal Arapça ifadeler "ahseni takvim" ve "esfeli safilin" dir. Kuran'da yazan bu. Sizin dediğiniz şekilde yazmıyor. Tabii ki Kuran'da yazanlar yanlış, o ayrı. Tabii ki bilimin keşifleri doğru. Bilimin keşfettiği doğruları Kuran yazıyormuş gibi yazmakla Kuran'ı bilenleri kandırmak mümkün değildir. Kuran'da en küçük bilimsel bir doğru yoktur. Baştan aşağı tümüyle yanlıştır. Kırmızı Şapkalı Kız masalının ardına "sonra kurt dedi ki, dünyanın çevresi kırk bin kilometredir" şeklinde bir ekleme yapmak, masalı gerçek yapmaz. Arapların İbrani mitolojisinden kopyaladığı masalları gerçek yapmanın hiç bir yolu yoktur. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Felsefenin bilime diktede bulunmasından söz bile açılamaz, bunu kesinlikle reddederim. Böyle bir düşünce insanlık kültürüne ihanet anlamına gelir. Etik kurullar bilimcilerden oluşur, felsefeciler bu işe karışmazlar.Felsefe sadece öneri üretir. Görevi budur. Etik Kurullarında Felsefe bölümü Etik Anabilim dalından uzmanlar da bulunur. Diğer Bilim insanı olan üyeler de o bilim dalının Etiği üzerine çalışma yapmış üyelerdir. Bilimciler de felsefe yapabilir. Felsefe dikte de eder. Örnek : " TCK Madde 90 da “insan üzerinde deney” ile ilgili olup; deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmamış olması halinde, bilimsel deney yapan kişinin 1‐3 yıl hapis cezasıile cezalandırılacağını söyler. " Bu madde Tıp Etiği üzerine alınan kararlar sonucu ceza yasasına girmiş bir maddedir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Bu konunun nesinin tartışmaya açılmasının denendiğine bile hayret ediyorum. Akşam beş çayı değil de beş siyanürü içen var mı? Yok. Din için Siyanür örneğini veren sizsiniz. Ama Siyanür bile Kiraz, badem, kayısı, şeftali, erik, fasulye, patates, turp, lahana, şalgam, brokoli ve mısır gibi meyve ve sebzeler siyanürlü bileşikleri doğal olarak ürettikleri için gıda olarak da, ayrıca ilaç olarak da kullanılıyor. Demek ki siyanür bile doğru kullanıldığında yararlı olabiliyormuş. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Dinin kaç tanrılısı diye bir şey olmaz. Din dindir ve tek amacı kullanacak köleler yaratmaktır. Bu kölelere ne yaptırılacağı önemli değil. Kul olmak Tanrının / Tanrıların insanı sömürüsü mü oldu şimdi ? Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Tıp etik kurulları tıp doktorlarından, odalar mimar ve mühendislerden, yüksek yargı hakimlerden oluşturulur. Bilimin felsefenin diktesine hiç ama hiç ihtiyacı yoktur. Felsefenin asla ve asla hiç bir bağlayıcılığı, dikte yetkisi, emrediciliği asla ve asla, kesinlikle olamaz. Bu, insanlık kültürünü yok eder. Kesinlikle kabul edilemez. Felsefe ancak öneri üretmekle görevlidir. Bilim, kendi etiğini kendisi üretir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Şimdi çağ atladık, doğayı kirletmeye ve tüketmeye başladık. Doğayı korumak için elimizde geleni yapmalıyız, kaybedilen doğal yaşamı bizim yeniden yaratamıyacağımız açıktır. İşte tüm bunları yapabilmek için yalnızca Analitik Zeka değil, Duygusal Zeka da, evrenselcilik bilincine sahip olmak da gerekir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Tıp etik kurulları tıp doktorlarından " Norveç’te kurulan Etik Merkezi bünyesinde tıp, felsefe, teoloji, hemşirelik, mühendislik ve politik bilimlerden üyeler bulunmaktadır " http://www.tip.hacettepe.edu.tr/actamedica/2010/sayi_3/baslik8.pdf Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Siyanür doğada yaygın bir organik bileşiktir. Ama kimse siyanürü bitkilerden özütleyip içmez. İçerse ölür. Çok kuvvetli bir zehirdir. Çoğu meyvenin çekirdeklerinde bulunur. Örneğin şeftali çekirdeğinde çok bulunur. Şeftali çekirdeğinin bir yetişkini değil ama bir çocuğu öldürmesi olasıdır. Tatlı olmayan kayısı ve badem çekirdeklerinde de yoğundur. Mısırdaki yoğunluğu çok düşüktür. Nedeni de insanların yapay seçilimidir. Yine de tamamen mısıra dayalı tahıl beslenmesinin riski kanıtlanmıştır. Patateste ciddi oranda artabilir. Çok taze patateste biraz yüksek olabilir. Filizlenmiş patatesler öldürmez ama oldukça can sıkıcı semptomlar verebilir. Zehirin ilaç olarak kullanılması, elbette... Yılan ve akrep zehiri de eczacılıkta kullanılır. Ama kimse tedavi olayım diye yılan ve akrebe kendini zehirletmez. Bu zehirler önce özütlenir, sonra işlemden geçirilip dönüştürülür. Olduğu haliyle kullanılmaz. Kullanırsanız ölürsünüz... Bunlar diğer canlıları öldürmek üzere evrimleşmiş bileşikler. Amacı öldürmektir. Bu gerçek hiç bir demagoji ile değişmez. Bilimin felsefeden dikte alması için etik kurulların tamamen felsefecilerden oluşması gerekirdi. Halbuki ağırlık dalın uzmanlarından oluşur. Bilim felsefeden öneri alır demiştim. Önermek için az sayıda felsefeci bulunması, felsefenin bilime diktede bulunduğu anlamına gelmez. Öneride bulunduğu anlamına gelir. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Bilimin felsefeden dikte alması için etik kurulların tamamen felsefecilerden oluşması gerekirdi. Halbuki ağırlık dalın uzmanlarından oluşur. Bilimciler felsefe ( etik ) yaparken neci oluyorlar, neyden faydalanıyorlar ? Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Bunlar diğer canlıları öldürmek üzere evrimleşmiş bileşikler. Amacı öldürmektir. Akıllı Tasarım gibi mi ? Siyanür de uygun dozda kullanıldığında yararlı olabiliyormuş. Bu demagoji değil. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Artık demagoji çığrından çıktı. Ben evrim diyorum, akıllı tasarımdan bahsettiğim iddiası önüme çıkıyor. Bu apaçık demagoji ve "savunacak iler tutar hiç bir yanım kalmadı, tek tutunabileceğim dal demagoji kaldı" iflasının alenen ilanıdır. İtiraf için teşekkür ederim... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2013 Her maddenin bir var oluş amacı mı var size göre ki, siyanürün de amacı öldürmek olsun ? Alıntı
Φ musttafa Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Kuran'dan örnek veriyorsunuz ama, Kuran'da sizin dediğiniz gibi değil, tam tersini yazıyor. İnsanı "en güzel şekilde" yarattıklarını, sonra ise "en aşağıya" düşürdüklerini iddia ediyorlar. Orijinal Arapça ifadeler "ahseni takvim" ve "esfeli safilin" dir. Kuran'da yazan bu. Sizin dediğiniz şekilde yazmıyor. Tabii ki Kuran'da yazanlar yanlış, o ayrı. Tabii ki bilimin keşifleri doğru. Bilimin keşfettiği doğruları Kuran yazıyormuş gibi yazmakla Kuran'ı bilenleri kandırmak mümkün değildir. Kuran'da en küçük bilimsel bir doğru yoktur. Baştan aşağı tümüyle yanlıştır. Kırmızı Şapkalı Kız masalının ardına "sonra kurt dedi ki, dünyanın çevresi kırk bin kilometredir" şeklinde bir ekleme yapmak, masalı gerçek yapmaz. Arapların İbrani mitolojisinden kopyaladığı masalları gerçek yapmanın hiç bir yolu yoktur. Tin Suresi 4.Biz insanı en güzel biçimde yarattık. 5.Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık. 6. Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır. 7. Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir? 8. Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir? Herşeyin bir sınırı vardır, insanın yaradılışı da buna dahildir. İnsanın oluşum itibari ile hem mükemmel hemde sefil olacak potansiyele sahiptir. Burada Salih amel işleme(akla uygun, bilinçli hareket etme) sonucu mükafat, yani ilerleme Akla uygun hareket etmeme durumunda ise yaşamda cezalandırıla, sefilleşme vardır. İnsanın temel değerleri; düşünebilmesi, akletmesi, bilinçli hareket etmesi gibi potansiyelleridir. Bu potansiyelleri kullanabildiği ölçüde insanlıkta yükselir veya düşer. Şuan İslam aleminde Salih ameller işlenmediği, yani akla uygun olarak yaşam şekillendirilmediği için insanlıktan düşülmektedir, sefil olunmaktadır, ölçü(kader) tutturulamadığı için denge kaybedilmiştir. Din birilerinin elinde oyuncak hale gelmiştir, insanlar yanlış yönlendirilmektedir. Kuran sadece ögüt, rehber, uyarıcıdır, okunan kelamlardır. Her şeyin aslı yaşamın içinde yaratılan ayetlerdedir, kuranda değil, kuranı yanlış algılayınca problemler artıyor. İnsanı ilerleten akıl ve düşüncenin türevleridir, bilim ve felsefe gibi. Sömürü konusunda size şu açıdan katılıyorum; din yanlış yorumlanarak(karanlık din) insanların düşünmesi engelleniyor, esir ediliyor. Dinde esir olanlar demek; düşünemeyenlerdir, yani aşağılananlar, insanlıktan düşenlerdir. Esaretten kurtulmanın anahtarı düşünmektedir. Özgür insan düşünen insandır, güdülen ve taklit edenler değil. Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 İyi de ben tefsir bilgisi istemedim. Ben bunları zaten biliyorum. Bir tıkın da ucunda. Unutsam tıklarım, gelir. Kuranda ne yazdığını son derece iyi biliyorum. Burada kilit konu, önce en iyi biçimde yarattık deyip sonra en aşağı düşürdük demesi. Madem Kuran doğru şeyler yazıyor diye iddia ediyorsanız, Kuran'da yazan şeylere aykırı iddialarda bulunmayacaksınız. "Kuran'da bu böyle yazılmış ama yanlış, doğrusu şudur" diye bilimin keşfettiği doğruları söylemeniz gerekir. Aksi davranış, dürüstlüğe sığmaz. Alıntı
Φ musttafa Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Yazar Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 İnsan soyut bir kavramdır, yaradılıştır. Zaten dinin amacı insanı ortaya çıkarmaktır. İnsan tam anlamıyla ortaya çıkmadı, yaradılış devam ediyor. Bizler insan olmaya adaylarız. Oluşumun kendisi mükemmel, üst seviyesi insan Süreç tabiki en aşağı seviyeden başlayacak, kademe kademe ilerme sağlanarak mükemmelliğe ilerleyecek Aklen böyle yorumlanır. Zamanın doğrusunu anlayacak olan ulaşılan akıldır, geçmişin aklı bizden üstün olabilir mi ki? Olamaz. Öyle bir durum varsa yokoluş, helak süreci işler, kural budur. Kelamlara tapma diye birşey şimdi geçerli olmayacak olandır, kelamların amacı sadece düşünceye sevkiyat, uyarıdır, tüm doğru bilgiler yaşamın içinde yaratılan ayetlerin incelenmesi ile ulaşılır. Doğru bilgiye yaklaşacak olan insanlıktır, ortak akıldır. 1 Alıntı
Φ democrossian Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 19 Ağustos , 2013 Daha belirli, anlamlı sözler söylemek gerekiyor. Belirsiz, muğlak ve imalı anlatımlardan bir şey çıkmaz. Net olmak lazım. Ben son derece netim. Tanrı acaba olabilir mi diye zerre kadar bir kuşku taşımıyorum. Tanrı yoktur. Din insanları sömürmek, köleleştirmek için icat edilmiş bir yalandır. Ne aslı vardır, ne astarı, tümüyle mitolojik masallar hammadde olarak kullanılmak suretiyle üretilmiştir. Bu söylemlerim net, kesindir. Lafı dolandırmam. Tanrı yok, din yalandır. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2013 Gönderi tarihi: 20 Ağustos , 2013 Efendim, dinler ne sınıfsal egemenlik ne de sömürü için üretilmiştir. Bu görüş tarihsel gerçeklerle örtüşmez. Tam tersine, dinlerin çıkış noktasındaki işlevi, egemen sınıflar tarafından ezilen sınıfların sığınma limanı olmasıdır.Karl Marks'ın bu konuda söyle söylemiştir : '' Dinsel ıstırap, bir ölçüde gerçek ıstırabın dışa vurumu ve bir başka ölçüde de gerçek ıstıraba karşı protesto oluyor. Din ezilen insanın içli ezgisini, kalpsiz bir dünyanın sıcaklığını, manevi olanın dışlandığı toplumsal koşulların maneviyatını oluşturuyor. Din, kitlelerin ( acılarını azaltan )afyonunu oluşturuyor. '' Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.