Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DANIŞTAY SALDIRISININ ARKASINDAKİ GERÇEKLER


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

***

20060527.jpg

 

 

 

DANIŞTAY SALDIRISININ ARKASINDAKİ GERÇEKLER

 

BELGE -1-

 

 

ABD DERİN DEVLETİ GÜDÜMÜNDEKİ SUÇ ORTAKLARI

 

Şu anda Danıştay'a saldırıyı araştıran polis ekibi, bir soruşturma ekibi olarak değil, soruşturmayı karartma ve saptırma ekibi olarak faaliyet yürütmektedir. Bu ekip, suça azmettiren merkezlerin üzerini örtmeye, böylece suçun aslî faillerini gizlemeye çalıştığı için, suça ortak olmuştur. Soruşturma ekibinin kendisi bir tertip ekibine dönüşmüştür ve suçlu konumundadır. Bu ekip, Alparslan Arslan'ın işlediği suça iştirakin ötesinde yeni suçlar da işlemektedir. Suçu emperyalizme karşı mücadele eden ulusal güçlerin üzerine yıkmak için yalan haber imal etmekte ve basına servis yapmaktadır. Soruşturma ekibi, kamuoyunu, suçun merkezinde bulunan ABD'nin ve Cumhuriyet yıkıcısı iktidar sahiplerinin çıkarları doğrultusunda yönlendirerek aynı zamanda Cumhuriyete, vatana ve millete karşı ağır suçların içine batmaktadır. Bu ekip, Fethullah cemaati üzerinden SüperNATO bağlantılıdır.

 

Dolayısıyla Danıştay yargıçlarına kurşun sıkanlar ile suçu sözümona araştıranlar, aynı merkezden yönetilmektedirler.

 

ABD'nin Derin Devleti faaliyettedir ve Türkiye'nin söylendiği gibi bir Derin Devleti yoktur.

 

MEHMET ALİ ŞAHİN'İN SÜRPRİZİ

 

Hatırlanacaktır, Danıştay soruşturmasıyla "bizzat ilgilendiğini" söyleyen Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Emniyet'le görüştükten sonra "Bir takım sürprizlere hazırlıklı olun" diye açıklama yapmıştı. Bu bir itiraftı.

"Sürprizler" imal ediliyordu.

 

 

Ama asıl sürpriz Bu soruşturmanın başında kimlerin olduğu

 

20060525.jpg

 

Bu sicil raporu, 59983 sicil numaralı Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek hakkındadır.

 

 

SORUŞTURMANIN BAŞINDA FETHULLAH SİCİLLİ DAİRE BAŞKANI

 

2001 yılında İstanbul Valisi Erol Çakır tarafından elyazısıyla yazılmış ve imzalanmış 59983 sicil numaralı Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek hakkında. Sicil Amiri, İstanbul Valisi, Ramazan Akyürek için, "İrticai akımlara yakın" diyor, parantez açıp (Fethullah) diye irticanın adını da koyuyor ve "dikkat edilmelidir" notunu düşüyor.

 

Ve "dikkat edilmesi" gereken Fethullah sicilli daire başkanı, Danıştay cinayeti soruşturmasını yönlendiriyor.

 

"Dikkat edilmesi" gereken Fethullah sicilliye, Türk Emniyetinin istihbarat dairesi, yani beyni teslim ediliyor.

 

Ama bizzat başbakan koltuğunda oturan Tayip Erdoğan,

Nakşibendi tarikatının İskenderpaşa Dergâhı'ndan olduğunu inkâr etmemektedir.

Böyle başbakanın böyle istihbarat başkanı olur.

Cumhuriyet, tarikatların ve cemaatlerin elinde çırpınmaktadır.

 

TAYYİP ERDOĞAN'IN YÖNLENDİRMESİ VE AĞIR SORUMLULUĞU

 

Fethullahçı olduğu siciline kaydedilen Ramazan Akyürek'i, Emniyet'in beyin merkezinin başına atayan Tayyip Erdoğan'dır.

 

Ve Danıştay soruşturmasını saptırma tertibini bizzat Tayyip Erdoğan yönlendirmiştir.

 

Tayyip Erdoğan, 19 Mayıs 2006 günü Ankara'da MİT Müsteşarı, Emniyet Genel Müdürü ve Emniyet'in Fethullah sicilli İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ile yaptığı toplantıda "Ulusalcıların" üzerine gidilmesi talimatını verdiği bilinmektedir.

 

Daha cinayetten altı saat sonra, ABD Büyükelçisi'nin emekli bir büyükelçimize, "Ulusalcıların" hedef alınacağını açıkça belirttiğini de biliyoruz.

 

Bu yönlendirmelerle Danıştay'a saldırı soruşturması, soruşturma olmaktan çıkmış ve bir tertip faaliyetine dönüşmüştür.

 

BASINA SERVİS EDİLEN YALANLAR

 

Soruşturmanın ilk gününden beri SüperNATO güdümlü basına yalan haberler veriliyor. Daha cinayetten altı saat sonra, ABD Büyükelçisi, emekli bir büyükelçimize, "Ulusalcıların" hedef alınacağını açıkça belirtmiş ve çok geçmeden "Ulusalcılar" hedef alınrak, ordu ve CHP bile olaya dahil edilerek ulusalcı kanat "Danıştay'a saldıran karanlık çete"nin içine konmuştur.

Güdümlü televizyon ve gazeteler, imal edilen yalanları robot gibi yayınlamışlardır.

 

BASINA YALAN BİLGİ SIZDIRMA MERKEZLERİ

 

Basındaki namuslu gazetecilerden aldığımız bilgilere göre, yalan haberler, MİT İstanbul Bölgesi Bilgi Toplama Merkezi'nden ve İstanbul Emniyeti Güvenlik Şubesi'nden basına servis yapılmaktadır.

 

Ancak basın hizmetleriyle ilgilenenler, bu kadar değil.

 

Basın operasyonunda, Tayip Erdoğan'ın Basın Danışmanı Akif Beki, tam yetkili olarak tayin edilmiştir ve kendisine sarf yetkisi de verilmiştir.

 

Başbakanın özel danışmanları Cüneyt Zapsu ve Egemen Bağış, bir karşı taarruz tertibi için görevlendirilmişlerdir.

 

Basın operasyonu için, 10 Milyon dolarlık bir fonun ayrıldığı öğrenilmiştir. Bu paranın ihale alanlardan sağlanması kararlaştırılmıştır. Bu para, bazı yayın kuruluşlarına ve meslek namusu olmayan gazeteci sıfatlı görevlilere yalan haber yazdırmak için kullanılmaktadır.

 

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

- 2 -

 

Alparslan Arslan ekibi MOSSAD tarafından Bulgaristan'da eğitildi !

 

Ön bilgiler

 

* Danıştay baskınını gerçekleştiren Alparslan Arslan ve ekibi, Bulgaristan'da faaliyet gösteren MOSSAD destekli Alpiras adlı firma tesislerinde özel eğitim gördüler. Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi'nin, Askeri İstihbarat'ın ve MİT'in elindeki bu bilgi, Fethullah tarikatının güvenliğini tehdit ettiği için değerlendirme dışı tutuluyor.

 

* MOSSAD'ın eğittiği ekibin Türkiye'de Gonca Bahar kimliğini taşıyan bir kadınla ilişkili oldukları ve hesaplarına 4 trilyon Lira para yatırıldığı da biliniyor.

 

* Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat değerlendirme verilerine göre, Danıştay baskınını gerçekleştiren suç örgütü hakkında izleme bilgileri var. Buna rağmen ne MİT, ne Emniyet, MOSSAD tarafından eğitilen SüperNATO'nun suç örgütüne karşı gerekli tedbirleri almadı ve saldırıyı önlemek için herhangi bir uygulamada bulunmadı.

 

* Danıştay'da silahlı bir eylem yapılacağı, olaydan önce Hükümete bildirildi. Hükümet, bu istihbarata rağmen, önleyici plan ve uygulama talimatı vermedi; olayların gerçekleşmesini bekledi.

 

* Emniyetteki sorgu ekibi, sorguladıkları Alparslan Arslan'ın önüne bir suç örgütü şeması koyuyorlar. Şema, iki örgütü hedef alıyor: Ulusalcılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri. Şema, SüperNATO ve MOSSAD'ın plan ve stratejisine göre yapılmış. Böylece Emniyet İstihbarat Dairesi'nin Fethullah sicilli Başkanı Ramazan Akyürek ve ekibinin bir sorgu ekibi değil, tertip ekibi olduğu, suç işlediği bir kez daha kanıtlandı.

 

ALPİRAS FİRMASI TESİSLERİNDEKİ EĞİTİM

 

Danıştay baskının gerçekleştiren Alparslan Arslan ve ekibi, Bulgaristan'da faaliyet gösteren MOSSAD destekli Alpiras adlı firma tesislerinde özel eğitim gördüler. Bu özel eğitime katılanlar, Fethullahçılar içinden seçilmiş, davranış bozukluğu olan, psikopat karakterde, çeşitli tertip ve silahlı eylemlerde kullanılmaya elverişli tipler. Yapılan eğitim, yalnız silah kullanmayı kapsamıyor; aynı zamanda kişilik yapıları da kullanılacak eylemlere göre robotlaştırılıyor.

GONCA BAHAR İLİŞKİSİ

 

MOSSAD'ın eğittiği ekibin Türkiye'de Gonca Bahar kimliğini taşıyan bir kadınla ilişkili oldukları ve hesaplarına 4 trilyon Lira para yatırıldığı da biliniyor.

 

Ayrıca MOSSAD'ın Alparslan Arslan ve arkadaşlarına sık sık kadın temin etikleri de saptandı. Bu yöntemin özellikle MOSSAD tarafından bu tür operasyonlarda kullanıldığı belirtiliyor.

 

ANKARA TERÖRLE MÜCADELE ŞUBESİ DEVRE DIŞI BIRAKILDI

 

Alparslan Aslan ve ekibinin Bulgaristan bağlantıları, Askeri İstihbarat, Ankara Eminiyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi ve MİT tarafından saptanmıştır. Ancak Fethullah sicilli Ramazan Akyürek ekibinin yetki ve görev gaspıyla yürüttükleri soruşturmada, Ankara Terörle Mücadele Şubesi tümüyle devre dışı bırakılmıştır ve bulguları da bir kenara atılmıştır. Çünkü bu bulgular, SüperNATO güdümlü Fethullah tarikatının güvenliğiyle çelişmektedir.

 

EMNİYET İSTİHBARATI VE MİT İZLEDİĞİ HALDE ÖNLEMEDİ

 

Emniyet Genel Müdürlüğü istihbarat değerlendirme verilerine göre, Danıştay baskınını gerçekleştiren suç örgütü hakkında izleme bilgileri var. Buna rağmen ne MİT, ne Emniyet, MOSSAD tarafından eğitilen suç örgütüne karşı gerekli tedbirleri almadı ve saldırıyı önlemek için herhangi bir uygulamada bulunmadı.

DANIŞTAY EYLEMİ ÖNCEDEN HÜKÜMETE BİLDİRİLDİ

 

Danıştay'da silahlı bir eylem yapılacağı olaydan önce Hükümete bildirildi. Hükümet, bu istihbarata rağmen, önleyici plan ve uygulama talimatı vermedi; olayların gerçekleşmesini bekledi.

İKİ ÖNEMLİ EYLEM DAHA

 

Eldeki istihbarat verilerine göre, iki önemli eylemin daha planlandığı bilgisi var. Bu eylemlerin hangi devlet kuruluşlarını hedef alacağı da biliniyor; bu bilgi bizde de var.

RAMAZAN AKYÜREK'İN SUÇUNUN YENİ KANITLARI

 

25 – 26 - 27 mayıs da Hürriyet gazetesinde yayınlanan haberler, Emniyette kurulan sorgulama ekibinin yeni suç kanıtlarını ortaya koydu. Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve ekibi, sorguladıkları Alparslan Arslan'ın önüne bir suç örgütü şeması koyuyorlar. Şema, iki örgütü hedef alıyor: Ulusalcılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri. SüperNATO ve MOSSAD'ın Türkiye'de yıpratılmasını ve etkisiz hale getirilmesini saptadıkları siyasal ve askerî güç, ulusalcılar ile Türk Ordusu. Bu nedenle şemada E. Tümg. Doğu Silahçıoğlu ve bazı emekli generallerin isimleri de var.

CUMUHURİYET BAŞSAVCILIĞI DEVREDIŞI BIRAKILDI

 

Tayip Erdoğan yönetimi, Ankara Başsavcılığı'nın yetki ve görevlerini gasp ederek, soruşturmayı Emniyet içine yuvalandırdığı Fethullah kadrosuna yaptırmaktadır. Cumhuriyet yargısını devre dışı bırakan bu uygulama da, bir suçtur.

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

- 3 -

 

İsim isim Danıştay saldırısı tertibini hazırlayan

üst düzey emniyet görevlileri

 

 

 

(27 Mayıs 2006)da İstanbul da düzenlenen bir basın toplantısında. Danıştay saldırısıyla ilgili olarak, Başbakan Erdoğan ve Mehmet Ali Şahin'in yönlendirmesiyle tertibi hazırlayan ve psikolojik savaşı yürüten Emniyet içindeki üst düzey görevlileri isim isim açıklandı.

 

Basın toplantısında E. Tuğg. Servet Cömert konu ile ilgili açıklamalarda bulundu.

*Yalancının mumu yatsıya kadar yandı ve yalanlar üzerine inşa edilen komplo birkaç gün içinde bütünüyle çöktü.

 

*Emniyet içinde en üst düzey noktalara yerleştirilen Fethullahçı ekip, Tayyip Erdoğan ve Mehmet Ali Şahin'in yönlendirmesiyle Danıştay saldırısında psikolojik savaşı yürüten merkezi oluşturmuşlardır.

 

*Bu durum artık bazı köşe yazarlarımız tarafından da ilan edilmektedir. 27 mayıs tarihli Hürriyet gazetesindeki köşesinde Sayın Ertuğrul Özkök Hükümetin ve emrindeki Emniyet güçlerinin Danıştay suikastındaki rollerini açıkça yazmaktadır.

 

*Hükümetin ve emniyet istihbaratının saldırıdan haberi olduğu bugün artık kanıtlarıyla ortaya çıkmış bulunuyor.

 

*Artık anlaşılmıştır. Danıştay yargıçlarına kurşun sıkanlar ile sözüm ona araştıranlar aynı merkezden yönetilmektedir.

 

*Böylece, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "bizzat ilgilendiği" komplonun suç şebekesi de suçlarıyla birlikte ortalıkta kalıverdi.

 

*Bu şebeke Emniyet içinde yuvalanmış Fethullahçılardır. Suça azmettiren merkezin üzerine örtmeye çalışmışlar, bir karartma ve şaşırtma faaliyeti içinde suçun asli faillerini gizlemişlerdir. Fethullah Cemaati üzerinden SüperNATO bağlantılıdırlar. Türkiye'nin değil fakat ABD'nin "derin devleti"nin hizmetindedirler.

 

*Herkes bilmelidir ki, Danıştay saldırısını saptıranlar Cumhuriyet mahkemelerinde kesinlikle yargılanacaklar ve işledikleri suçların cezalarını göreceklerdir.

 

*Suçları bütünüyle açığa çıkmış bu isimler derhal görevden alınmalı ve yargılanmalıdır.

 

 

İŞTE İSİM İSİM EMNİYET İÇİNDEKİ FETHULLAHÇI HİZİP

 

Bir numaralı isim, Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek'in sicil dosyasına İstanbul Valisi Erol Çakır'ın 15 Aralık 2001 tarihinde düştüğü notu önceki gün kamuoyuna açıkladık. Vali Erol Çakır'ın sicil notunda "Emniyetteki hizipleşme içinde irticai akımlara (Fethullah) yakın. Dikkat edilmelidir" kaydı bulunuyor.

 

İşte bu "dikkat edilmesi gereken" yani takip edilmesi gereken zat, en üst düzey takip merkezinin başına atanmış. Danıştay suikastını sözüm ona soruşturma görevi de bu Fethullahçılığı sicilli zata emanet edilmiş. Yangını çıkaranlara itfaiyeci görevi verilmiş.

 

Diğer isim Emniyet Genel Müdürlüğü Personel Daire Başkanı İbrahim Selvi. Teşkilat içindeki bütün önemli atamalar Selvi tarafından yapılıyor. 2 Şubat 2004 tarihli Zaman gazetesinde "Emniyet, polise toplu konut müjdesi verdi" başlıklı haberde Selvi'nin reklamı yapılıyor.

 

İbrahim Selvi merkezde yalnız bırakılmamış. Fethullahçı kadrolaşmada çok kritik bir isim de Osman Karakuş. 1. Hukuk Müşaviri olarak görev yapan Karakuş Fethullahçıların örgüt içindeki hamisi olarak biliniyor.

 

Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü ile Teftiş Kurulu Başkanı Ali Kolat da ekibin tamamlayıcıları arasında.

 

Ramazan Akyürek, İbrahim Selvi ve Osman Karakuş, Polisin YAŞ'ı olarak bilinen ve Emniyetteki üst düzey terfi ve atamaların belirlendiği Yüksek Değerlendirme Kurulu'nun, bulundukları makam gereği doğal üyeleri. Yani atama ve terfilerde söz sahibiler.

 

Bu isimlerin ardından Konya Emniyet Müdürü Salih Tuzcu geliyor. Tuzcu, 1987 yılında Eğitim Daire Başkanıyken Fethullahçı örgütlenmenin temelini atan kişi olarak biliniyor. 10 Aralık 2003'te Konya Emniyet Müdürlüğü'ne atandı. Seydişehir Alüminyum'un özelleştirilmesine karşı direnen işçilerin eylemine müdahalesiyle öne çıktı.

 

Em. Tuğg. Servet Cömert ise konuşmasında özetle şunları söyledi:

 

Bir senaryo var ve bu senaryonun içinde umulmadık aktörler var. O senaryoyu "Soruşturma aşamasında sürprizlere hazır olun" diyen Bakan biliyordu. Herhalde soruşturmanın "bilgisi dahilinde" olduğunu söyleyen Başbakan da biliyordu. Senaristler de, saldırının muhtemel sonuçlarını biliyordu.

 

Emekli askerlerin, Ordunun,Ulusalcıların ve Chp’nin bile hedef alınması, saldırının bir senaryo olduğunun başta gelen kanıtıdır.

 

 

Derin hayaletin etek uçları

 

GEÇMİŞTE bir kere daha yazmıştım.Bir kere daha hatırlamakta yarar var.

 

Çünkü "derin devlet" hayaleti yine ortaya çıktı.

 

İsteyen o hayaletin orasına burasına sarılıp sörf yapmaya çalışıyor.

 

Bu hayalete bir iğne batırmanın zamanı geldi.

 

* * *

 

Türkiye'de "derin devlet" kavramını ilk defa kullanan kişi DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar'dır.

 

Yanılmıyorsam "Erbakan Hükümeti" sırasında bir akşam Ankara'nın İtalyan restoranında yemek yiyorduk.

 

İlk defa orada "derin devlet" kavramını kullandı.

 

Ben de iki gün sonra "derin devlet" başlıklı bir yazı yazdım.

 

Kavram çok tuttu.

 

O gün bugün kullanılıyor.

 

Hatta yabancı ülkelerin literatürüne bile girdi.

 

* * *

 

Ama kavramın fikir anası bir başka siyasetçi.

 

"Derin" kavramını ilk defa Tansu Çiller'in eski İçişleri Bakanı Meral Akşener kullandı.

 

Milletvekili olmadan önce Çiller'in danışmanlığını yaptığı dönemde Saraybosna'ya gitmiştik.

 

Çiller resmi görüşmelere girmişti ve biz de şehirde geziyorduk.

 

Orada sohbet sırasında "derin Türkiye"yi yanlarına almaya çalıştıklarını söylemişti.

 

Ama onun "derin Türkiye" dediği şeyin devletle alakası yoktu.

 

Bir halkın davranışlarını ortaya çıkaran temel özelliklerini kastediyordu.

 

Yani siyasi olmaktan çok "sosyolojik" bir anlamı vardı.

 

Bu anlamıyla da daha çok Fransızca, "La France profonde" kavramının aranjmanıydı.

 

Akşener'in kullandığı sosyolojik kavram çok tutmadı.

 

Ağar'ın verdiği siyasi anlam ise genlerimize işlemiş komplo teori tutkusuna çok uygun geldiği için bir anda dilimize yerleşti.

 

Samimi görüşümü belirteyim.

 

Türkiye'de "derin devlet", zaman zaman gerçeğe de değen, ama asıl tarafı efsane áleminde kalmış dev bir hayalettir.

 

* * *

 

Şimdi gelelim Danıştay saldırısından beri aramızda yeniden dolaşmaya başlayan "derin devlet" teorilerine.

 

Başbakan Erdoğan geçen hafta bir konuşmasında, "Hablemitoğlu cinayetinin üzerinin örtüldüğünü" söyledi.

 

Zaman çok hızlı geçtiği için belki hepimiz unuttuk.

 

Hablemitoğlu, Abdullah Gül'ün başbakan olduğu dönemde öldürüldü.

 

O zaman hepimizin şu soruyu sorma hakkı var:

 

"Bu cinayetin üzerini kim örttü?"

 

O gün iktidarda AKP Hükümeti var.

 

İçişleri Bakanlığı koltuğunda AKP'li bir bakan oturuyor.

 

Emniyet istihbaratı ona bağlı.

 

Milli İstihbarat Teşkilatı direkt olarak başbakana bağlı.

 

Yargı bağımsız; ama Adalet Bakanlığı koltuğunda, öyle olayları örtbas edecek değil,

tam aksine siyasi cesaretini ispat etmiş bir insan oturuyor.

 

Öyleyse bu olay niye aydınlığa çıkmadı?

 

Bir sorumlu arayacaksak, önce kimin kapısını çalmalıyız?

 

Öyle ya, devletin hem su üstündeki hem de derindeki bölümünün en azından etkili birçok kurumu,

direkt olarak AKP'ye bağlı.

 

 

Yok, "Biz bunların hiçbirine hákim değiliz" diyorlarsa, şu cevabı verebiliriz:

 

"Hákim olamadığınız kısımlar,

 

bütün demokrasilerde siyasi iktidarın keyfi uygulamalarını dengelemek için düşünülmüş kurumlardır."

 

Başkaları bu kurumları, çaresizliklerine bahane olarak kullanma ihtiyacı duymuyorsa,

 

bizim hükümetimizin de bu kılıftan medet ummaması gerekir.

 

 

* * *

 

Şimdi biraz geriye dönerek bazı şeyleri hatırlayalım.

 

Danıştay'a yapılan menfur saldırıdan sadece üç saat sonra Başbakan'ın çevresinden ve Emniyet'in bir kanadından kulaklara şu fısıldandı.

 

"Bu olayın altında başka şey aramayın.

Bu cinayeti işleyen kişi ile Cumhuriyet Gazetesi'ne saldıran kişi aynı. Sedat Peker ve Veli Küçük gibi kişilerle ilişkisi var."

 

Benim "Cumhuriyet'in 11 Eylül'ü" başlıklı ilk yazımın girişine bir kere daha göz atarsanız bunun ipucunu görürsünüz.

 

Zaten hükümete yakın bir gazeteye sızdırılan habere göre, katil uzun süreden beri teknik takipteymiş.

 

* * *

Ben Başbakan'ın yerinde olsam, "derin komployu araştırırken" işin bu tarafına da bakardım.

 

 

Cinayetin işlendiği an fail hakkında bu kadar bilgiye sahip olan polis,

 

Danıştay cinayetini neden engelleyememiştir?

 

 

Diyorum ya, "derin devlet" dediğimiz dev hayaletin hiç olmazsa etek uçları el değiştirince

 

insanın aklına böyle sorular da geliyor.

 

 

 

Eğer derin komployu çözeceksek, ki mutlaka çözmeliyiz,

 

ne kadar derin veya sığ olduğunu öğreneceksek, bu soruları da mutlaka sorup cevabını almalıyız.

 

Ki, ilerde bir başka saldırıda yine "üstü örtüldü" suçlaması yapılmasın.

 

 

Ertuğrul ÖZKÖK 27.05.2006 Hürriyet

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

Danıştay Saldırısı İle Benimde hiçbir ilgim yoktur..Bütün Forumdaşlara duyurulur…

 

Birgün gelir işin içinden çıkamayıp benimde ismimi medyaya verirlerse inanmayın.

 

Bilin ki Hepsi İftiradır!

 

 

 

Danıştay Saldırısı İle Hiçbir İlgim Yoktur, Hepsi İftira!

 

 

Önce Danıştay saldırısının arkasındaki örgütle ilgili olarak; bu saldırının hükümete yönelik bir komplo olduğunu ispat etmek için üç beş gün gibi kısa bir sürede medyada yer alan aşağıdaki fail isimlerine bir bakın, ondan sonra bana kulak vermeniz menfaatim icabıdır hayırlısıyla.

 

Başta Muzaffer Tekin, İbrahim Şahin, Veli Küçük, Doğu Silahçıoğlu, Sedat Peker’in adamları Yener Keskin ve Boğaçhan Murathan. Türk Eğitim Sen İstanbul İl Başkanı Şuayip Özcan, Doğu Perinçek’in oğlu Mehmet Perinçek, Türk Ortodoks Patrikhanesi’nden Sevgi Erenerol, Türk Hukukçular Birliği Genel Başkanı Kemal Kerinçsiz. KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş (Tekin’e madalya takmış), Taner Ünal (Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Derneği Genel Başkanı), Derneğin Genel Başkan Yardımcısı Nihat Gürkan, Derneğin Beykoz İlçe Başkanı Ercan Cin. Korkut Eken, Mehmet Emin Yurdakul, Semih Tufan Günaltay, Sedat Peker'in avukatlarından Hakkı Kurtuluş. Ata Ocakları Başkanı Ayhan Parlak, emekli Albay Mehmet Zekeriya Öztürk, Başçavuş Mahmut Öztürk, PKK’nın uyuşturucu parasından haraç alan Ertuğrul Yılmaz… Bunlar sadece benim aklımda kalanlar. Kısacası 'Kızılelma'dan 'Sauna' çetesine, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi'nden Türk Mukavemet Teşkilatı'na, Ergenekon’a kadar yani. Yukarıda da görmüş olduğunuz gibi o isimler arasında benim ismim yok. Danıştay saldırısı ile gerçekten de hiçbir ilgim, ilişkim, bağlantım, duhulüm, muhabbetim yok.Sadece yaptığım Konuyu yakından takip ederek ne olduğunu anlamaya çalışıyorum.Saldırılarla ilgili olarak medyaya servis yapılan isimler arasında değilim. Üstelik Muzaffer Tekin tutuklanmayıp da bırakılıverince bu isimlerin hepsi birer balon gibi patlayıverdi yani ama bu, bundan sonra ortaya sürülecek isimler arasında olmayacağım anlamına da gelmez. O yüzden peşin peşin diyorum, bir gün gazetelerde Danıştay saldırısının arkasında benim olduğumu okursanız sakın inanmayın. Bilin ki iftiradır, benim hiçbir ilgim yoktur. Ucundan kenarından ulusalcıyım diye bilgi kirletmesine kurban gitmişimdir, yazıktır bana.

 

İnkâr eden külliyen kâfirdir, ne kadar şanslı kullarız biz Ya Rabbim! Vazifesinin ne kadar da şuurunda bir Meclis Başkanımız, ne kadar hassas ruhlu bir Başbakanımız, çerçevelenecek ne güzel laflar eden bir başbakan yardımcımız, Şahin’imiz var. “Bize ne yahu!” demediler. Hazırlık soruşturmasının gizliliğinin arkasına sığınıp da susmadılar. Hepsi birer bülbül…dü, Allah onlardan razı olsun!

 

 

Muhterem Arınç beyefendi daha ilk günden, hatta saldırıdan birkaç saat sonra; saldırının, Danıştay 2. dairesinin verdiği türban kararı ile ilgisi olmadığını açıkladı büyük bir alçakgönüllülükle. Böylece, “Türban kararına kızdığım için yaptım” diyen sayın katil de yanlış bir nedenle saldırdığını öğrenmiş oldu,

 

Muhterem Başbakanım Recep Tayyip beyefendi ise daha Cumhuriyet gazetesine saldırılar sırasında “Ne olmuş yani? Bizim partiye de saldırıyorlar” demişti büyük bir hassasiyetle. Danıştay Başkanı Çörtoğlu’nun konuşması üzerine de “Biz bunları çok dinledik” diyerek bu konularda da ne kadar hassas ve vazife şuuru içinde olduğunu bir kere daha ispat etmişti.

 

Ayrıca gelmiş, geçmiş ve gelecekler arasında en büyük Türk büyüğü olan Erdoğan beyefendinin “Bu ülke Necip Hablemitoğlu cinayetini örtbas etmiştir” diyerek, 18 Aralık 2002’de işlenen bu cinayetin failini yakalamak için Papua Yeni Gine hükümetinin hiçbir gayret göstermediği gerçeğini de büyük bir diplomatik incelikle açıklaması, kayda değer bir sorumluluk örneğidir kabul edeceğiniz gibi. Hele Şahin beyefendinin olaydan altı saat sonra Meclis kürsüsünde sıcağı sıcağına “Sürprizlere hazır olun!” demesi… Olayın daha o zaman, yani altı saat içinde hükümet tarafından çözülmüş olduğunu göstermesi bakımından göğsümüzü kabartacak bir gurur vesilesidir. Gerçi olayın üzerinden bir buçuk hafta geçti, saldırının ardındaki çete diye sunulan isimlerin hepsi fos çıktı ama bu elbette Şahin beyefendinin suçu değil, bir çete bile oluşturmaktan aciz o isimlerin beceriksizliğidir.

 

Sonracığıma efendime söyleyeyim, bu isimlerin saldırıyla ilgili olmamaları gerçekten de beceriksizliklerinden! Adamların kendilerinden haberleri yok. Olayla ilgileri olmasa, İstanbul Emniyeti isimlerini medyaya ne diye versin? Efe’m? Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner daha hazırlık soruşturması bitmeden 23 Mayısta; Cumhuriyet Gazetesi ve Danıştay’a yapılan saldırıların arkasında örgütsel bir oluşumun var olduğunun saptandığını, örgütü isimlendirmenin söz konusu olmadığını, “örgüt, suç grubu”nun tamamen ele geçirildiğini, uzantısı var mı yok mu incelendiğini niçin açıklasın? Koskoca Genel Müdür yalan mı söylüyor? Emniyet Genel Müdürüne mi inanacağız, Sedat Peker'in avukatına mı? Güldürmeyin adam.Bak bir daha söylüyorum. Yarın öbür gün, birilerini aklamak adına yazacak isim kalmayıp da sıra bana geldiğinde “saldırının ardındaki örgütün şeysi” diye adım medyaya servis edilirse sakın inanmayın, vallahi de iftiradır, billahi de iftiradır.

 

Hadi kalın sağlıcakla, parasını kıymetli başbakanıma sormadan dolandırıcı holdinglere kaptıran alamancı kardeşlerim benim. İnsan “paramı kime kaptırayım?” diye bir sorar yahu…

 

Neyse, Danıştay saldırısıyla hiçbir ilgim yoktur.

 

 

 

 

Kaynak:[email protected]

 

 

 

 

*tna

 

***

Gönderi tarihi:

***

Danıştay Saldırısı İle Benimde hiçbir ilgim yoktur..Bütün Forumdaşlara duyurulur…

 

Birgün gelir işin içinden çıkamayıp benimde ismimi medyaya verirlerse inanmayın.

 

Bilin ki Hepsi İftiradır!

 

 

 

*tna

 

***

 

 

 

SAYIN GECE KUŞU

 

Bu şekilde kadrolaşmaya devam ettikleri taktirde korkarım bu meclis Fettullah Gülen bey efendiyi Cumhur Başkanı' da seçecek.

 

selamlar

Gönderi tarihi:

yalnız bir noktaya dikkat etmek lazım.Ortalığı velveleye verip rant elde etmek isteyenler kendi kuyuya kendileri düşmüş gibi duruyor.Kocatepede halkı kışkırtıp hükümet adamlarını saygısızca protesto edenler aynı durumun yarısından azı kendilerinin başına geldiğinde nedense rahatsız oluyorlar.

 

 

Bana göre saldırının arkasında ne ulusalcılar ne de islamcılar var...Ortada bambaşka bir oluşum söz konusu fakat kimsenin bu düğümü çözmeye gücü yetmez bu ülkede ve görülecektir ki bu olayın içyüzü asla aydınlatılamayacaktır.islamcılar ulusalcılardan ulusalcılar da islamcılardan bilcecek ve öyle de kalacak.

Gönderi tarihi:

Danıştaya kim mi saldırdı ? aldığımız son istihbaratlar aşağıdadır ;

 

1. Danıştaya Sayıştay saldırmış olabilir tabi bu tamamen bir kıskançlıktan kaynaklanıyor olmalı.

2. Danıştaya Moğollar saldırmış olabilir moğolcadan moğolların izni olmadan türetilmiş bu ismi kullandıkları için.

3. Türkün Türkten başka dostu nolmadığına göre dünyadaki herhangi bir hipne devlet saldırmış da olabilir.

4. Türkün Türkten başka dosrtu yok ama Güneş dil teorisine göre zaten herkes Türklerden Türeme öyleyse bize saldıranlar eğer bizden türememişlerse Uzaylılar falan olamaz mı ? zaten ben o İTİ itini hiç beyenmemiştim, kötü bakıyordu bize.

5. Yunanlar saldırmış olamaz mı bu ülkeyi karıştırmak için, baklava davamız var adamlarla neden olmasın mesela. ( Bu arada baklavayı kim bulmuşsa bulmuş, hiç mühim değil ben sadece yerim abi diyorsan şeker hastası oluncaya kadar ye. Ama bunu da yakında ulusalcılar sorun haline getirirse hiç şaşırma , hatta belki baklavayı protesto bile ederiz, o yüzden şimdiden stok yap )

6. Bizim şarapçı Atılgan abi saldırmış olabilir, geçenlerde herkese basıyordu okkalı küfrü.

 

Araştırmalarımız son hızla devam ediyor Ey halk bizi izlemeye devam et. Yıllarca reha muhtar gibi bir adamı dinledin az bir de bizi dinle nolcak sanki

bozan

Gönderi tarihi:

Araştırmalarımız hızla sonuç veriyor halk ;

 

1 Danıştayı kan gölüne çevirenler Rumlar olabiler neden olabilemsin ki Kıbrıs adasının kuzeyy bölümü şu anda resmen ve hukukeb işgalimiz altında....

 

bozan

Gönderi tarihi:

Araştırmalarımız hızla sonuç veriyor halk ;

 

1 Danıştayı kan gölüne çevirenler Rumlar olabiler neden olabilemsin ki Kıbrıs adasının kuzeyy bölümü şu anda resmen ve hukukeb işgalimiz altında....

 

bozan

BENCE BOZAN SEN OLABİLİRSİN

 

BAK BURAYA SALDIRIP BÖYLESİNE ÇARPITIP DEJENERE ETMEYE ÇALIŞMANA BAKILIRSA

 

BU YETENEĞİNLE ÖRGÜT LİDERİ DE SEN OLABİLİRSİN.

 

Ama sen yinede kafana göre takılmak istiyorsan arkadaşın tavsiyesine uyarak oyunlar bölümüne gir.!

 

Oda yetmez yine canın sıkılırsa bir çocuk parkına gidip orada da oynayabilirsin...

Gönderi tarihi:

Güzel bir araştirmayı foruma taşıyan gecekuşu'na bravo dogrusu.Hakikaten cesur bir yaklaşım.Fakat sevgili Bozan'a karşı olan duyguları esefle karşılıyorum.Düşüncelerini yada çizgisini benimsemediğim bir kişi olsada onun mizahi yanını seviyorum.İçinden çıkılamayacak kadar karmaşık olaylara mizahi bir lezzet katarak kelimelerle oynuyor.Öyle bir kişinin burada bulunmasından müthiş bir haz duyuyorum.Biliyorum ki net görüşlerini de açıklayacaktır.Sadece o konular keşfedilmedi.

Burada neden kişilere karşı duygusal davranılıyor anlamış değilim.Burasının fikirler platformu olması gerekmez mi?

Önemli olan tek şey bakamadığımız yerlere bakanların diğer yandan bilgiler getirenlerin farkına varabilmemizdir.

Gönderi tarihi:

yazdıkların, komplo teorisiyle gerçek veirlerin karışımını oluşturuyor ve Türkiye gibi bi ülkede, derin devletin bu kadar derinden ve örgütsel işlemesi olağan geliyo. o yüzden söylediklerin mantıklı geliyo, mizahi bi tarafını da göremiyorum hiçbi şekilde.

 

peki, benim de bikaç sorum olucak:

1- fethullahçı oluşum ve yandaşları, suçu ulusalcılara atıyor deniyo. o zaman silah temini için niye subaylar gözaltına alındı? bu subayların niye başka kişilerle ilişkileri gündemi bu kadar meşgul etti ortalığı.

2- alparslan arslan yakalandıktan sonra, subayların gözaltına alınmasından sonra niye bi başka kişinin yaralı bedeni hastane önüne bırakıldı gidildi ve intihar süsü verildi?

3- önceki gün baskın yapılan başka bi evde de örgütsel oluşum ortaya çıktı ve başbakan ve daha biçok kişinin evinin krokileri vs ele geçirildi (hepiniz biliyosunuz) bunun ne şekilde bi bağlantsı var?

acaba bu teoriler ters taraftan mı işliyo? bence bu komploların karşıt kutuplardan da uzantısı var.

 

yorumlarınızı bekliyorum.

Gönderi tarihi:

***

 

Danıştay suikastini “Türk Silahlı Kuvvetlerine” yıkma tertibinde MİT bağlantılı üç eleman:

 

Ertaç Giray, İsmail Paker, Zekeriya Öztürk

 

 

Danıştay suikastının öncesinden itibaren “ulusalcıların” ve “Türk Silahlı Kuvvetleri”’ nin üzerine yıkmak için planlandığı bütünüyle aydınlanmış bulunuyor. Ortaya çıkan çok önemli bir olgu da, bu tertipte özel görev yapan üç elemanın üçünün de MİT bağlantılı olmaları.

 

Tertipte görev yapan üç eleman şunlar:

 

1. Avukat, Sarıyer eski Savcısı Ertaç Giray,

 

2. Kendisini mali Müşavir olarak tanıtan İsmail Paker,

 

3. Ordudan uzaklaştırılmış bulunan, müstafi Yüzbaşı Mehmet Zekeriya Öztürk.

 

MUZAFFER TEKİN’İ TONGAYA DÜŞÜRENLER

 

Danıştay saldırısında “kilit isim” olarak sunulmak istenen Muzaffer Tekin, silahlı baskının gerçekleştiği 17 Mayıs 2006 akşamı polise teslim olmak istemiştir. Tekin, bu gerçeği, 26 Mayıs 2006 günü Ankara Terörle Mücadele Şubesi’ndeki sorgusunda da ifade ediyor.

 

Muzaffer Tekin, olay akşamı Fenerbahçe Ordu Evi’nde İsmail Paker, Zekeriya Öztürk ve devre arkadaşı Rafet Aslan’la yemekte iken, eşinden gelen telefonla evinin polis tarafından arandığını öğreniyor. İsmail ve Zekeriya’nın o akşam Muzaffer Tekin’in çevresini sarmaları görev gereği. Muzaffer Tekin hemen evine gitmek istiyor ancak İsmail Paker ve M. Zekeriya Öztürk kendisini engelliyor. Bu iki kişi Tekin’in evine giderken, Avukat Ertaç Giray’ı da yanlarına alıyorlar. Dönüşlerinde Ertaç Giray da, Tekin’den teslim olmamasını bir süre sonra kendisinin onu teslim edeceğini söylüyor.

 

Üçlünün görevi, Tekin’i esrarengiz bir kaçak durumuna sokmak, denetim altında tutmak ve kamuoyunun “ulusalcı komplo” makarasına sarılmasında verilen görevi yerine getirmek.

 

DİKKAT ÇEKİCİ KİMLİKLER CIA İLİŞKİLİ MİT DAİRE BAŞKANI MEHMET EYMÜR’ÜN AVUKATI ERTAÇ GİRAY

 

Ertaç Giray, eski Sarıyer C. Savcısı’dır. Banker Bako olarak tanınan Baki Cengiz Aygün, polis tarafından aranırken Giray’ın bürosunda saklandığı saptanmış, 1999 yılında "suç işleyeni saklamak" suçundan mahkum edilmiş ve savcılıktan ayrılarak avukatlığa başlamış.

 

Ertaç Giray, MİT Kontrterör Dairesi Başkan Vekili iken tasfiye edilen ve ABD’ye kaçan ve halen Princes otellerinin güvenlik sorumlusu görevini yapan Mehmet Eymür’ün avukatı. Giray, aynı zamanda Zekeriya Öztürk’ün de avukatı.

 

TEĞMENKEN “HIRİSTİYAN OLAN” MEHMET ZEKERİYA ÖZTÜRK

Mehmet Zekeriya Öztürk’ün özgeçmiş bulguları çok karışık ve karanlık.

 

Zekeriya Öztürk’ün MİT bağlantısı oldukça eski. Teğmen iken Hıristiyan oluyor ve kiliseye gidiyor, haç takıyor. Veya Hıristiyan olma görevi alıyor. Bunu misyoner faaliyetlerini araştırmak için yaptığını söylüyor.

 

Askeri çevrelerden alınan bilgiye göre, Zekeriya Öztürk, yüzbaşı rütbesinde iken, paranoyak tavırları ve davranış bozuklukları nedeniyle, TSK’nin adını lekelememesi için ordudan istifaya zorlanıyor.

 

Öztürk’ün görevi, tertipte “kilit adam” rolü yüklenmek istenen Muzaffer Tekin’in kaçmasını sağlamak.

 

3. POLİSİN ARAŞTIRMADIĞI İSİM: İSMAİL PAKER

İsmail Paker’den, Öztürk ifadesinde söz ediyor. Adı geçen herkesin kim olduğunu sorduğu, ancak polisin nedense “kimdir” diye sormayı düşünmediği kişi.

 

İsmail Paker, kendisini Muzaffer Tekin’e eski Devlet Denetleme Kurulu üyesi olarak tanıtıyor ve Mali Müşavirlik yaptığını söylüyor. İsmail Paker, Muzaffer Tekin’in polis tarafından arandığı gece, teslim olmasını engelleyen kilit adam. Muzaffer Tekin olaydan sonra MİT bağlantılı ekip tarafından evden eve dolaştırılırken, ikinci gece İsmail Paker’in evine götürülüyor.

 

İsmail Paker, 1985 yılında Güneydoğu Anadolu’da “devlet göreviyle faaliyet yürüttüğünü” ifade ediyor. Çocukları, Danıştay saldırısının tetikçisi Alparslan Arslan’a “amca” diye hitap etmekteler.

 

TERTİBİN TARİHÇESİ

Zekeriya, eşi üzerinden akrabalık ilişkisi olduğunu, fakat sıklıkla görüşmediğini belirttiği Muzaffer Tekin’le son iki aydır birden sık sık görüşmeye başlıyor. Bunun bir süre sonra sahnelenecek olan Danıştay tertibiyle ilişkili olduğu anlaşılmaktadır.

 

Eski MİT Daire Başkanı, CIA ile yakın mesaide bulunmakla iftihar eden Mehmet Eymür, aynı tarihlere denk gelecek şekilde Başbakanlık’a yerleştiriliyor. Eymür’ün görevi, Tayyip Erdoğan’a “MİT ile ilişkilerinde danışmanlık” yapmak. Eymür’ün göreve başlaması, İran’da ayrılıkçı faaliyetler örgütlenmesine yönelik SüperNATO faaliyetiyle eşgüdümlü.

Mehmet Eymür ve Fethullah Gülen, kan dökülecek açıklamaları yapıyorlar.

 

TERTİBİN HEDEFİ

Bütün tertibin Ulasalcılar ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldığı soruşturma dosyasıyla baştan sona belgeli.

 

Bugün bu tertip, bu kez Tayip Erdoğan’ı kurtarma operasyonu olarak sahnelenmektedir. Ancak Danıştay tertibinde, MİT bağlantılarını bütün çıplaklığı ve kanıtlarıyla bugün ortaya çıkış bulunmaktadır.

 

Ertaç Giray, M. Zekeriya Öztürk ve İsmail Paker’in üçünün de MİT bağlantılı olması, bir rastlantı mıdır?

 

Dahası, bu soruşturmanın tertibin devamı olarak, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef alacak şekilde sürdürülmesi ve burada rol alan görevlilerin devlet memuru sıfatını taşımaları çok çarpıcı.

 

MİT bağlantılı elamanlar, Fethullah sicilli Emniyet istihbaratçıları el ele vermişler. Peki bunlara kumanda eden örgüt veya devlet kurumu hangisidir, MİT’in burada sorumluluğunun kapsamı nedir ve nerelere uzanmaktadır?

 

Bu sorulara cevap verebilmek için, öncelikle Emniyet Genel Müdürü Gökhan Aydıner’in ve Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Fethullah sicilli Ramazan Akyürek’in istifa etmeleri veya görevlerinden alınmaları gerekiyor.

 

Emniyet Genel Müdürü, daha soruşturmanın ilk günlerinde, çeteyi bütünüyle ortaya çıkarttıklarını söyledi. Bu açıklama dahi, tertibi onaylamaktadır.

 

Evet tertipçiler birer birer ve bağlantılarıyla açığa çıkıyor.

 

 

*tna

 

***

Gönderi tarihi:

DANIŞTAY OLAYI ÜZERİNE BİR ÇEŞİTLEME

Zübeyir YETİK

 

O kurşunu sıkan, malûm kişi değil, şeytandır. Ve ne Danıştay’a, ne Hükûmet’e, ne de bir başkasına sıkılmıştır o kurşun; doğrudan doğruya halkın huzuru ve bunun da ötesinde din duyarlılığı olan Müslümanlar için bir nefesleme imkânı olabilecek olan demokratikleşme süreci hedeflenmiştir.

Tetiği çekenin ya da eğer varsa -ki, mutlaka vardır- çektirenin niyetinin şu ya da bu olması, olayı şeytanın etkisi ya da güdümünün dışına çıkarmaz; çünkü şeytan, bilindiği üzere, doğrudan doğruya kötülüğü emretmenin daha fazlasını suret-i haktan görünerek yaptırır. Sonuçlarına bakılaraktır ki, ancak, şeytanın güdümünün varlığı belirlenebilir, bu gibi durumlarda..

Ve sonuç, halkın huzursuzluğu ve demokratikleşme süreci üzerine düşen gölgelerin verdiği kaygılar biçiminde gözlemlendiğine göre, evet, iş, şeytanın işidir. Çünkü şeytan Yüce Allah’ın kullarının huzursuzluk ve kaygı içine düşmesini bile kendisi için büyük bir zafer kabul eder.

Öyleyse, şeytanın sevincini yarıda bırakmak, belki oyununu bozmak için yapılacak şey, huzursuzluk içine girmemek, herhangi bir kaygıya düşmemektir.

Ancak, olay şeytanla ilişkili bir bağlam içinde alındığında bu kadarı da yeterli değildir; bu kadarıyla yetinmek, şeytanın bir başka oyununa gelmek olacaktır. Çünkü, görüyoruz ki, şeytan bir tek kurşun (dört beş olanlar fazlalıktır, olan tek kurşunla olmuştur) sıktırarak bütün bir halkın huzurunu bozmuş, demokratikleşme sürecine ilişkin ümitlerini kırmıştır ve ülkenin geleceğini çok korkunç bir açmazın içine sürüklemiştir. Yani, güç gösterisi yapmıştır. Yani, şeytan güçlü bir biçimde meydanda boy göstermiştir. Bu, inanan kimselerin zaaf içinde bulunduğunun ya da zaaflarının arttığının bir göstergesi olarak değerlendirilmesi gereken bir durum olduğundan, şeytanın oyununu bozacak asıl tutum, insanımızın kendini yeniden bir gözden geçirmesi, hesaba çekmesi, zaaflarını giderecek bir yönelim içine girmesi olacaktır.

●●●

Ortada dolaştırılan, daha doğrusu “faili meçhul”ü malûm fail haline getirmiş olmak için ha bire öne sürülen ve doğabilecek kimi tepkileri de önlemek için “türban” diye etiketlendirilen “başörtüsü”, daha doğrusu kişinin başını örtebilme özgürlüğü, örtüye karşı çıkanlar için bir “bahane”, örtünme özgürlüğünün yanında yer alan bizler için ise, korkunç bir tuzaktır.

Bu ülkede dinsel duyarlılığı olan Müslümanları, bir takım adamlar, adeta, “türban” kelimesiyle kelepçelemişler; Müslümanların eli-kolu bir yana dillerinin bile bu bez parçasıyla bağlanmasını sağlayabilmişlerdir.

Başını örtüp örtmemek, dinin bir farzını yerine getirip getirmemek bağlamında yalnızca kişisel, o da yalnızca hanımlar için kişisel bir seçim iken ve dolayısıyla da “problem” yapılmak isteniyorsa, bu bütünüyle kişisel çerçevede bir problem olacakken, evet, işte iş getirilmiş, Müslümanların başat meselesi konumuna, üstelik bir de “tehdit” unsuru olarak oturtulmuştur.

Böylece de hem inada bindirilmiş bir “tehdit”, hem de tek sorun immişçesine biricik gündem ya da gündemlerinin ilk maddesi yutturmacısıyla, Müslümanlar üzerinde oynanan oyunda bir taşla iki kuş vurulur olmuştur.

Müslüman bu dağdağadan başını alabilse, görecektir, anlayacaktır, bilecektir gündemini, gündeminin önceliklerini ve örtünün bu gündemde nerede bulunduğunu..

Aslında bunun farkında olanlarımız da, elbette, vardır. Ve, onlar da bir haksız uygulamaya, bir özgürlük kısıtlamasına ve dolayısıyla bir zulüm ve baskıya karşı çıkmak adına, önlerine o getirildiği için, “türban”ın kavgası içine girmiş olmaktadırlar. Haklar, özgürlükler, kısıtlamalar, baskılar, dayatmalar, hileler ve zulümlerden oluşan, ister din duyarlılığı olsun ister olmasın tüm Müslümanların, hatta tüm yurttaşların sürüp giden sorunlarını ele alıcı bir gündemle çeşitleme yapılabilse, hem uygulamadaki oyun bozulacak, hem de Müslümanların gerçek gündemleriyle ilgilenmeleri mümkün olacaktır.

Bugün Müslümanlar bu basiret ve feraseti göstererek kendilerini kuşatan zincirleri kırmak, tutuklandırıldıkları kapandan kurtulmak borcu altındadır; böylesine bir derlenip toparlanmanın da, eğer değerlendirebilirse, arifesindedir.

Yaşadığımız olayları bir de bu bağlamda değerlendirmeliyiz..

●●●

Soruşturma sürüyor, o yakalandı, bu tutuklandı, pek çok şey aydınlanacak, gerçekler ortaya çıkacak diye kimsecikler ümitlenmesin. Haberleri dikkatle izleyenler görmektedirler ki, tezgâh büyük tezgâhtır. Olayın nerelere götürüleceği çok önceden, harfi harfine, planlanmıştır. Yazan kalemlerdeki, konuşan dillerdeki ağız değiştirmeleri dikkatle izleyenler, soruşturmadan ne çıkarsa çıksın, bu tezgâhı kuranların o çıkan şeyi de hedefleri için kullanmak üzere bin bir çeşit stratejilerini hazırlamış olduklarını görmektedirler. Şamar oğlanı, yine “laiklik karşıtları” diye habire lanse edilen ve edilecek olan din duyarlılığına sahip Müslümanlar olacaktır. Yavuz hırsız oyununun oynanacağını bilelim ve kendimizi buna hazırlayalım.

●●●

Gelelim, üstümüze hiç de vazife olmadığı halde, bir başka konuya:

Değindik, şeytanın bu güçlü çıkışı yapabilmesi, ancak, Müslümanların zafiyete uğramış olmalarının sonucudur.

Bu bağlamda, tümünü de din duyarlılığı içinde gördüğümüz AKPARTİ, hangi eğilimleri, hangi kararları, hangi uygulamaları, hangi iş ve işlemleri ile şeytanın güçlenmesine yol açıcı bir tereddi içine girdiğinin hesabını yapmalıdır. Yola çıktığı gün ile bu gününü, hem ekibi, hem çevresi ve hem de bunların yapıp ettikleri bağlamında değerlendirmeye girmeli, aklını başına almalı, kimi konularda belki de hem üyelerinden, hem yandaşlarından, hem yakınlık duyanlarından, hem seçmenlerinden, hem halktan özür dilemeli ve özellikle de tövbe kapısına başvurmanın her zaman için en tutarlı çıkış yolu olduğunun bilinciyle gereken ne ise onu yapmalıdır.

Bu mazlum halk, kimilerinin keyfi ve çıkarları uğruna şamar oğlanı olarak kalmağı hak etmemiştir; herkes bunu bilmeli..

●●●

Daha da önemlisi, dine duyarlı Müslümanlar da, hiçbir kaygı, endişe ve üzüntüye kapılmaksızın, her hangi bir partiye bağımlı kalmak zorunda olmadıklarının bilinci içinde belki her şeyi yeni baştan değerlendirmelidir.

Bu değerlendirme bu kesimin aklının başına gelmesi demektir ve o takdirde de her şey yerli yerine oturacak, herkes yeni kesp edeceği liyakate göre bir yaşama kavuşacaktır.

Örgüttü, türbandı, laikçilerdi, komploydu, seçimdi, şuydu, buydu; bunların hepsi bir yerde boş söz, şamata; işin gerçeğinin gerçeği ise, işte böyle…

Gönderi tarihi:

BENCE BOZAN SEN OLABİLİRSİN

 

BAK BURAYA SALDIRIP BÖYLESİNE ÇARPITIP DEJENERE ETMEYE ÇALIŞMANA BAKILIRSA

 

BU YETENEĞİNLE ÖRGÜT LİDERİ DE SEN OLABİLİRSİN.

 

Ama sen yinede kafana göre takılmak istiyorsan arkadaşın tavsiyesine uyarak oyunlar bölümüne gir.!

 

Oda yetmez yine canın sıkılırsa bir çocuk parkına gidip orada da oynayabilirsin...

 

tebrik ederim gecekuşu,

 

zaman zaman bu şahsın yazılarını okuyorum...

Kendine has yapısıyla yazı yazıp insanlarla dalga geçiyor...

Kendince, yazdığı yazılarda espiri olduğunu sanıyor galiba...

 

Çarpıtmayla, demagojiyle kendisini küçülttüğünün farkında değil...

Birilerinin bunu ona hatırlatması gerekirdi...

Bunu yapmışsın...

 

Teşekkürler...

Gönderi tarihi:

Ben başka bir açıdan yaklaşıp bir hikayeyi yazacağım buraya...

 

selam saygılarımla

 

Otlakların birinde bir öküz sürüsü yaşarmış. Çevredeki aslan sürüsünün de gözü öküzlerdeymiş. Ancak, öküzler saldırı anında bir araya geldiği zaman, aslanların yapacak bir şeyi kalmazmış. Bu yüzden küçük hayvanlarla beslenmek zorunda kalan aslanlar, iyi beslenememeye başlayınca bir çare düşünmüşler. Topal aslan yanına bir iki aslanı da alarak, beyaz bayrak çekmiş ve öküz sürüsüne yanaşmış.

 

"SUÇ HEP O SARI ÖKÜZ''DE..."

 

Öküzlerin lideri Boz Öküz ve yanındakilere tatlı dille konuşmaya başlamış:

"Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemeye geldik. Biliyorum bugüne kadar sizlere zarar verdik. Ama inanın ki, bunların hiçbirini isteyerek yapmadık. Bütün suç hep o Sarı Öküz''de. Onun rengi sizinkilerden farklı ve bizim de gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor. Biz de barışseverliğimizi unutuyor ve saldırganlaşıyoruz. Sizle bir sorunumuz yok. Verin onu bize, siz kurtulun, yine barış içinde yaşayalım."

Boz Öküz ve heyeti bu sözler üzerine aralarında tartışmış ve teklifi haklı bularak, Sarı Öküz''ü vermişler aslanlara. Bir tek Benekli Öküz karşı çıkmış ama kimseye derdini anlatamamış.

 

"AFERİN SİZİ KUTLARIZ!"

 

Bir süre sonra aslanlar yine aynı yöntemle gelip, bu kez Uzun Kuyruk''u istemişler:

"Gördünüz mü ne kadar barış severiz. Sizi de kararınızdan dolayı kutlarız. Ancak, şu sizin Uzun Kuyruk var ya, kuyruğunu salladıkça nereden baksak görünüyor ve aklımızı başımızdan alıyor. Size saldırmamak için kendimizi zor tutuyoruz. Oysa sizler normal kuyruklusunuz. Verin onu bize, bu konuyu kapatıp, barış içinde yaşamaya devam edelim."

Boz Öküz ve heyeti, Uzun Kuyruk''u teslim etmiş, yine Benekli Öküz karşı çıkmış. Uzun Kuyruk, aslanların pençesi altında can vermiş.

 

"NEREDE KAYBETTİK BİZ BU SAVAŞI?"

 

Bu olay sürekli tekrarlanmış, her seferinde farklı bahanelerle. Sonunda öküzler zayıflamış, aslanlar küstahlaşmış. Artık, hiçbir bahane ileri sürmeden, doğrudan müdahale ederek, "Verin bize şunu, yoksa karışmayız" demeye başlamışlar.

Birer birer aslanların pençesinde can verirken, Boz Öküz ve birkaç öküz kalmış geride. İçlerinden biri liderlerine, "Ne oldu bize, nerede kaybettik biz bu savaşı? Oysa, vaktiyle ne kadar güçlüydük" diye sormuş.

Boz Öküz, Benekli Öküz''ün sözlerini hatırlayarak, gözleri nemli "Biz" demiş, "Sarı Öküz''ü verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı.."

Gönderi tarihi:

Sevgili Siverekli;

 

Baştan sona okudum yazıyı ve gerçekten herkesinde okumasını tavsiye ediyorum çok güzel bir uslupla çok güzel tespitlerlerde bulunmuş Zubeyir YETİK memur sen genel başkanı ve yazar yanılmıyorsam...

Teşekkür ederim paylaşım için.

Gönderi tarihi:

***

 

AKP'nin Komplolar Senaryosu Çöktü

 

Komploların, Kışkırtmaların yıllardır kesintisiz sürdüğü ülkemizde, Danıştay’a yapılan son kanlı saldırıdan sonra en azından yakın tarihin en çaplı dezenformasyon (bilgi çarpıtma - yanıltma haber ) kampanyasını yaşadık. Ve O günden bu güne geçen zaman içinde gerçeklerin su yüzüne çıkmasıyla AKP'nin Bu Senaryoları Çöktü.

Geriye; son yılların en geniş çaplı yanıltma haber - bilgi çarpıtma kampanyası kaldı

Danıştay saldırısı üzerine AKP iktidarının ve onun iktidarının Fetullahcı kadrolarla oluşturduğu polisinin, kurduğu senaryolar,

eski yüzbaşı Muzaffer Tekin'in serbest bırakılması ile ne yazık ki çöktü.

 

Bir an, halen dezenformasyon (yanıltma haber) kampanyasının etkisinden kurtulamayanların iddia ettikleri gibi,

"derin devlet adamını korudu" diye düşünelim. Serbest bırakılmasını buna bağlayalım. Ancak bunun da ötesinde,

senaryonun sahipleri dahi, Tekin ile Danıştay olayı arasında somut hiçbir kanıt sunamamaktadırlar.

Ortada sadece başbakanın "bu iş çete işi, hedef hükümetti" açıklamaları var. Ne bu hiçbir Dayanağı olmayan açıklamalar,

ne de İslamcı basının, herkesi aptal yerine koyan kıymeti kendinden menkul teori ve uydurmaları,

eylemdeki "dinci" damgayı örtbas etme gayretinin fiyaskoyla sonuçlanmasını engellemeye yetmedi.

 

Şimdi AKP hükümeti çöken senaryosunu kurtarma gayreti içinde, "ulusalcı çete", ordu bağlantılı kontra operasyonları yapmakta,

Genelkurmay karşısında mevzi kazanmaya çalışmaktadır. Ancak bunlar da yanıltma haber gerçeğini değiştirmeyecektir.

 

Şimdi yapılması gereken, ortaya çıkarılanlar ayrıca ele alınmak koşuluyla, bu komploları düzenleyenlere şu soruyu sormaktır:

 

"O zaman bu çeteleri zaten biliyordunuz da,

 

düzenin çıkarları için neden göz yumdunuz ve desteklediniz,

 

şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için deşifre ediyorsunuz.!"

 

 

ŞİMDİ SORULMASI VE MUHATAPLARININ DİKKATE ALMASI GEREKEN BİR SORU DAHA VAR.!

 

OLAYALARIN YAŞANDIĞI İLK GÜNLERDE ÇOK CİDDİ BİR TELAŞ İÇİNDE BU DEZENFORMASYONA KATKIDA BULUNMAK İSTER GİBİ

 

BİRBİRLERİYLE YARIŞAN ARKADAŞLAR NEDEN ŞİMDİ KAFALARINI KUMA GÖMEREK SUSKUN DURMAYI TERCİH EDİYORLAR.?

 

O zaman yaşanan bu olaylara suç üstümü yakalandık kaygısıyla ve iktidarın gözlüğünü takarak öne sürdüklerinizden sonra Gittikce berraklaşarak ortaya çıkan bu gerçekler üzerine Kendinize;

 

"Madem bu çeteleri biliyorlardı da, düzenin çıkarları için neden göz yumdular ve desteklediler,

şimdi de hangi hesapları yaparak iktidar çatışmasında kullanmak için onları deşifre etmeye çalışıyorlar.!"

 

diye sormak ve cevabını aramak çok mu zor.?..

 

 

EVET OLAYLARIN ARKASINDA BAŞKA GERÇEKLER VARMIŞ DÜRÜSTLÜĞÜNÜ GÖSTERMEK

 

HER NE OLURSA OLSUN ÜLKEMİZİN GELECEĞİ İÇİN DUYARLI VE SAĞDUYULU DAVRANABİLMEK ÇOK MU ZOR.?

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Erdoğan: Ortada kanlı bir çete var

Başbakan Erdoğan, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın “Danıştay saldırısını gerçekleştirenlerin çete bağlantıları ıvır zıvır” sözlerine yanıt verdi. Erdoğan, “Bütün ilintileri yakalayıp yargıya teslim ediyoruz. ortada kanlı bir çete var” dedi.

 

ANKARA - 2. Türk-Alman Ekonomi Kongresi’ne katılmak üzere Almanya’ya hareketinden önce gündemdeki soruları yanıtlayan Başbakan Erdoğan, yürütme olarak üzerlerine düşen görevi yaptıklarını söyledi.

 

 

“Nerelere ulaşacaksak ulaşacağız” diyen Erdoğan, süreci titizlikle takip ettiklerini vurguladı. Erdoğan, daha sonra da yargının kararını bekleyeceklerini söyledi.

 

Erdoğan, Baykal’ın “Danıştay saldırısında hükümetin de katkısı var” sözlerine ise “Ben bu sözleri anlamakta zorlanıyorum. Halk nasıl anlıyor bilemiyorum. Herhalde o da bir ıvır zıvır” diye konuştu.

 

 

http://www.ntvmsnbc.com/news/374527.asp

 

bunu neden yapıyorum cünkü bu forumda herkes kendi ajansına veya gazetesine göre yazıyor ntv nin tarafsızlıgına inayorum en azından kişinin kendi sözlerini yazıyor kafasına göre komplo kurmuyor diğer haber siteleri gibi...

Gönderi tarihi:

***

 

Oysa kargalar bile gülerdi

 

SON 15 gündür, her tarafından dökülen bir komplo maskaralığı yaşadık.

 

Hepimize "Bu kadarı da olmaz" dedirten bir oyun oynandı.

Düşünebiliyor musunuz, "Müthiş bir çete ortaya çıkarıldı" ve bu çeteyle ilgili belgeler,

 

herhalde bunu yutacağı veya bile bile kullanacağı tahmin edilen gazetelere sarı zarflar içinde servis yapıldı.

Allah’tan bazı arkadaşlarımız, bu sarı zarf servisi olayını da haberin ana unsuru olarak görüp topluma duyurdular.

 

Hepimizi enayi yerine koyan bu kadar salakça bir oyun oynandı.

Yani kargaların önüne atsan, kahkahadan kırdırıp geçirecek bir senaryo uygulandı.

 

* * *

 

Peki bu komedi içinde komik olmayan ne?

 

Bu pespaye senaryonun, toplumu bölmeyi başarması.

 

Evet, böylesine ilkel, pespaye, hepimizi enayi yerine koyan bir senaryo ne yazık ki,

 

bizi güldürüp geçirme yerine, daha da gerginliğe soktu.

 

Ben işte bunu vahim ve tehlikeli görüyorum.

 

Nasıl oldu da, kargaların bile güleceği bu oyunlara bakıp kamplara ayrıldık?

 

Ne oldu da, bu ortaoyununa kanıp, devleti, ülkenin ordusunu, hükümetini,

 

kurumlarını birbiriyle kanlı bıçaklı hale getirecek bir provokasyona geldik,

 

başbakanlarımızı, bakanlarımızı zor durumda bıraktık?

 

Hepimizin düşünüp cevabını vermesi gereken soru budur.

 

* * *

 

Yine de, Danıştay saldırısıyla başlayan sürecin hayırlı bir tarafı oldu.

 

Türk toplumunun en hastalıklı yanı ortaya çıktı.

 

Siyasilerin alması gereken dersleri gösterdi.

 

Hayatını komplo teorisi satarak kazanan, marjinal bir kesimin ipiyle kuyuya inmenin zararını ispatladı.

 

Hangi yoğurdu ne kadar üfleyerek yememiz gerektiğini gösterdi.

 

Kısaca, bu olaylar Türkiye’de "komplo teorisi hastalarının" hezimetidir.

 

Çünkü yapılan işler, onların karışık kafalarını bile daha da karıştırmayı başardı.

 

Bu olayların ortaya çıkardığı çok önemli bir gerçek daha var.

 

Toplum içinde bazı kişilerin, maraza çıkarmak, gerginlik yaratmak için ne kadar alçakça işler yapabileceğini,

 

ne iftiralar atabileceğini hep birlikte gördük.

 

Kısaca, siyasetimiz kendi çapında bir "Katrina felaketi" yaşadı.

 

Şimdi hasar tespiti yapıp tamirata başlama zamanıdır.

 

Herkes kendi evinin önünü temizleyecek.

 

* * *

 

Bir vatandaş olarak şundan eminim:

 

Askerler, kendilerini ilgilendiren kısmının üzerine bütün ciddiyetiyle gideceklerdir.

 

Yani kendi mensuplarının veya eski mensuplarının oluşturduğu çete bozuntularını mutlaka ortaya çıkaracak, cezasını vereceklerdir.

 

Ama sivillerden o kadar emin değilim.

 

Mesela, Emniyet içinde bu işlere meraklı bir çevrenin olduğunu hep işitirdik, şimdi birlikte gördük.

 

Acaba bunlar da ortaya çıkarılıp cezası verilecek mi?

 

Başbakan, kendisini yanıltanları bulup gereğini yapacak mı?

 

Mutlaka yapması gerekir...

 

* * *

 

Ama yapılması gereken çok önemli bir başka şey var.

 

Önce sağlam bir teşhis.

 

Bunlar çete bozuntularıdır; ama toplumumuzun en büyük zaafını keşfetmişlerdir.

 

Yani en aptalca komplo teorilerine bile kolaylıkla kanmamızı, dolduruşa getirilebilmemizi...

 

Önce bu zaafımızı gidermeliyiz.

 

Bizi bölen değil, birleştiren yanlarımız üzerinde çalışmalıyız.

 

Bizi dolduruşa getiren, demokratlığı sadece devlet ve ordu düşmanlığı olarak algılayan

 

marjinal kişi ve kurumlara karşı kişiliğimizi güçlendirmeliyiz.

 

Evet, hasar tespitinde ilk hedef budur...

 

 

Ertuğrul ÖZKÖK 06.06.2006 HÜRRİYET

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

 

Dezenformasyonun Sonucu

 

Komploların, Kışkırtmaların yıllardır kesintisiz sürdürüldüğü ülkemizde,

 

Danıştay saldırısı üzerine en azından yakın tarihin en kapsamlı bilgi çarpıtma kampanyasını yaşadık.

 

İçinde bulunduğumuz noktadan durumu değerlendirerek sonuçlara bakıldığında AKP'nin senaryosunun çöktüğü görülüyor.

 

Ancak bu demek değildir ki, kampanya başarıya ulaşmadı. En azından ilk hedefini elde etti.

 

 

Neydi ilk hedef?

 

Bu saldırı sonrası ilk günlerde ortaya çıkan, hükümet karşıtı "laiklik" gösterilerinin gelişme eğiliminin önü alındı.

 

Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün çağrısını yaptığı, Cumhurbaşkanı'nın destek verdiği ve ulusalcı, laik yurttaşlara hitap ederek çağrıda bulunulan bu kampanyanın boşa çıkması sağlanmış oldu. Eylemin ilk günü ortaya çıkan ve cenazede bakanların arkalarına bakmadan kaçmalarına neden olan protestolar devam etmedi. Bunda, ulusalcı, laik yurttaşların olaylara sağduyulu bakmaları ve çatışmanın derinleşmesinin düzenin krizini artıracağından duyulan korku gibi çeşitli etkenlerle birlikte, kampanyanın başarısı da önemli bir etken olmuştur.

 

Ülke içinde bu yanıltma haberlerle kafa karışıklığı oluşturulurken, laiklik duyarlılığı olan Cumhuriyetin temel ilkelerine bağlı olan kitleler de çağrılara temkinli yaklaşmaları sağlanarak kampanya büyük ölçüde başarılı olmuştur.

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

***

 

 

Dezenformasyon Nasıl Yapıldı?

 

Şimdi kısaca dezenformasyon nasıl yapıldı, kimler katıldılar; bunları özetleyelim.

 

Saldırıdan saatler sonra, daha soruşturma sürerken AKP'li bakanlar "sürprizlere hazır olun" açıklamaları

 

ve gerek açık gerekse el altında yaydıkları haberlerle, eylemin türbanla ilgisi olmadığı,

 

hükümete yönelik bir komplo olduğu havası yarattılar.

 

"Saldırıdan sadece üç saat sonra Başbakan'ın çevresinden ve Emniyet'in bir kanadından kulaklara şu fısıldandı:

 

'Bu olayın altında başka şey aramayın. Bu cinayeti işleyen kişi ile Cumhuriyet Gazetesi'ne saldıran kişi aynı.

 

Sedat Peker'e Veli Küçük gibi kişilerle ilişkisi var.'" (Ertuğrul Özkök, 27 Mayıs Hürriyet)

 

Böylece iktidar hem olayı saptırıp "dinci saldırı" havasını dağıtmaya çalışırken,

 

hem de sözü edilen Susurlukçular'la hiç bağı yokmuş,

 

Susurluk politikalarını sürdüren, Şemdinli'yi karartan kendisi değilmiş izlenimi vermiş oldu.

 

Tayyip Erdoğan'ın "gittiği yere kadar gidilecek" açıklaması da,

 

doğrudan Susurluk bağlantısı düşündürtmeye yönelik beyanlardan biriydi.

 

Bu aşamada; Susurlukçu İbrahim Şahin, Veli Küçük gibi isimlerle, Muzaffer Tekin'in resmi,

 

bu "fısıltıyı" takiben basına servis edildi. Zaten Muzaffer Tekin "kilit adam"dı,

 

bundan şüphe duyulmamalıydı! Eylemi yapan Tekin ile ilişkili, O da Susurlukçular'la;

 

İşte size sorumlular! "Altında başka bir şey aramayın" sözünün kanıtlarını böyle sunuyordu iktidar.

 

Daha doğrusu dezenformasyonu örgütlüyor, etkili hale getiriyordu.

 

Susurlukçular'ın resimleri, kampanyanın "vurucu darbesi" oldu.

 

Birçok kesimin dezenformasyona alet olmasında bir anlamda belirleyici unsurlardan biriydi, tüm burjuva basında yeraldı.

 

Alparslan Arslan, "türban nedeniyle yaptığını" söylüyordu ama iktidar ve komplo teorisyenleri "hayır" diyordu;

 

"sen yanılıyorsun, türbanla ilgisi yok, bu 'ihanet çetesi', sen de tetikçi!" Bu işi çete işiydi,

 

hem de öyle böyle değil "derin devlet çetesiydi"!

 

Başbakan ve bakanlar bu yönde açıklamaları sürdürdüler.

 

AKP polisi "saldırıda örgüt olduğunu, tarikat olmadığını" ilan etti. Ama bu örgüt neydi, bu belli değildi.

 

İslamcı basında ise, senaryoların bini bir paraydı.

 

Alparslan Arslan'ın namaz kılmadığından İslamcı değil ülkücü olduğuna,

 

derin devlet teorilerinden "ulusalcı çetelere"; yoğun bir salvo atışı yaşandı.

 

İktidarın işte bu dezenformasyon kampanyasına inanan çok çeşitli kesimler adeta komplo teorisi fabrikasına dönüştüler!

 

Her eylemde olabilecek kimi ayrıntılar bu teorilerin merkezine oturtuldu ve "bakın işte!" denildi.

 

 

*tna

***

Gönderi tarihi:

Oyuncak olduğumuzdan mıdır oyunların perdeleriyle bu kadar uğraşmamız bilmem ama...

 

Kim bu oyunların baş kahramanı yakalambaçını bir köşeye bırakalım artık...

 

Baş kahramanlar bizleriz...sadece figüranlar bizden çok para kazanıyor,ün ve şöhret yakalıyorlar...

 

 

 

Bunca tartışmanın üzerine şöyle bir yorum;

 

-Danıştay saldırısı hükümete yönelik bir komploysa bile bize düşen, hem saldırgan demeçlerle bu komploya zemin hazırlayan hükümeti hem de komplocuları eleştirmek, oyuna gelmemektir-...

 

getirmiş Can Dündar...

 

Uslubü köşe yazısı hafifliğinde olsa da Can Dündar'ın,'artık oyunu terkedelim...ve en başta da seyircisi olmayalım diyor'...sanki...

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

***

 

A31DC9DE93A90C4F810E79A4b.jpg

SALDIRIDA İKİNCİ PERDE.!...

 

Danıştay için Şeyhe gözaltı

 

Danıştay zanlısı Alparslan Arslan’ı azmettirmekten Şeyh Salih Hoca gözaltına alındı. Şeyhin Arslan’a "Artık harekete geçme zamanı" dediği belirtildi.

 

Gerçek ismi Salih Kurter. Ancak Şeyh Salih Hoca olarak biliniyor. Nur cemaatinin önde gelen isimlerinden biri olduğu belirtilen 83 yaşındaki şeyh, Arslan'ın ifadesinin ardından İstanbul'da gözaltına alındı.

 

A10B2E55C22F4F45A85DE390b.jpg

 

ARKADAŞI DA GÖZALTINDA

Arslan'ın sık sık şeyhin yanına gittiğinin öğrenilmesi üzerine polis, şeyhin Gültepe'deki evini bastı. Şeyhle birlikte evde olan Arslan'ın avukat arkadaşı Süleyman Esen de gözaltına alındı.

ATATÜRK'E HAKARET

Arslan'a "Harekete geçme vakti geldi" diye telkinde bulunduğu ileri sürülen şeyhin Atatürk'e hakaretten cezaevine girdiği iddia ediliyor.

Saldırıda ikinci perde

 

Danıştay saldırısının zanlısı Arslan'ın ek ifadesinden sonra sınıf arkadaşı Süleyman Esen ile 83 yaşındaki Şeyh Salih Hoca gözaltına alındı. Şeyhin, "Artık harekete geçme zamanı geldi" dediği ileri sürülüyor.

 

17 Mayıs'ta Danıştay üyelerine yönelik silahlı saldırı sonucunda Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'i öldürüp Daire Başkanı ile üyelerini ise yaralayan avukat Alparslan Arslan'ın önceki gün Ankara Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği ek ifade, soruşturmada ikinci perdeyi açtı. Uzun süren bir suskunluk sonrasında "Hiçbir şeyden korkum yok. Herşeyi anlatacağım" diyerek ani bir kararla soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı Şemsettin Özcan'a bir buçuk saat süreyle ifade veren avukat Alparslan Arslan'ın ifadesi sonrasında düğmeye basıldı.

 

 

A4B3CB7B53DEB2439AF88D4Eb.jpg

POLİS BASKIN YAPTI

İstanbul Emniyet Müdürlüğü TerörleŞEYH ANKARA’YA GÖTÜRÜLDÜ İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele ekipleri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatı üzerine önceki gece Alparslan Arslan’ın saldırıdan önce sık sık yanına gidip geldiğini söylediği Şeyh Salih Hoca’nın Gültepe’deki evine baskın düzenledi. 83 yaşındaki Şeyh gözaltına alındı ve Ankara’ya götürüldü.Mücadele ekipleri Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talimatı üzerine önceki gece Alparslan Arslan'ın saldırıdan önce sık sık yanına gidip geldiğini söylediği Şeyh Salih Hoca'nın Gültepe'deki evine baskın düzenledi. Baskın sırasında polis ekipleri bir sürprizle karşılaştı. Avukat Arslan'ın ifadesinde adı geçtiği için aranan sınıf arkadaşı avukat Süleyman Esen, tesadüfen Şeyh Salih Hoca'nın evindeydi. Polis Salih Hoca ile birlikte avukat Süleyman Esen'i de gözaltına aldı.

 

ANKARA'YA GÖNDERİLDİLER

Avukat Esen'in ev ve işyerinde arama yapıldı. Ardından Şeyh Salih Hoca ile avukat Esen ifadelerininSüleyman Esenalınabilmesi için Ankara'ya gönderildi. Avukat Arslan'ın saldırıyı gerçekleştirmeden önce 6 ay kadar kendisini Şeyh Sait'in talebesi olarak tanıttığı öğrenildi. Şeyh Salih Hoca'nın yanına gidip geldiği ve hocanın da Arslan'a "artık harekete geçme zamanı geldi" diye telkinlerde bulunduğu ileri sürüldü. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da, Danıştay saldırısı'nın ilk günlerinde Arslan'ın "Şeyh Salih Hoca efendinin" yanına sık sık gittiğini ileri sürmüştü. Salih Kurter'in Atatürk'e hakaretten ceza aldığı da iddialar arasında yer alıyor.

 

15957C2A34ED40429F8C452Ab.jpg

 

İmam Gazali ile doğruyu arıyor

 

KANLI Danıştay saldırısını gerçekleştirerek üye Mustafa Yücel Özbilgin'i öldüren 2'inci Daire Başkanı ve üyelerini yaralayan Avukat Alparslan Arslan, doğru yolu bulmak için ünlü din alimi İmam Gazali'nin kitaplarına merak sardı. Sincan F Tipi Cezaevi yönetimine başvuran Arslan, Gazali'nin, 4 ciltlik İhya-i Ulumiddin adlı kitabını sipariş etti. Arslan ayrıca, Necip Fazıl Kısakürek'in "Çöle İnen Nur" kitabını da istedi.

ALLAH'A SIĞININ

Önceki gün cezaevinde ailesiyle görüşen Arslan, olayı soruşturan Savcıya nasıl ifade verdiğini

anlatmadı. SABAH'ın edindiği bilgilere göre, ailesine sabretmelerini isteyen Arslan, etkin pişmanlık yasasından yararlanıp yararlanmayacağına ilişkin bir soruya, "Şu an karar verecek durumda değilim" karşılığını verdi. Arslan, ailesine "Cezaevine alışmaya çalışıyorum. Sabredin, sabırlı olun. Allah'a sığının" dedi. Arslan, kilo almamak için de az yemek yediğini söyledi.

Şeyhin kızı: Arslan sık sık gelip gidiyordu

 

ŞEYHİN kızı Fatma Kurter, Avukat Arslan'ın sık sık babasının yanına gelip gittiğini doğruladı. Kurter şunları anlattı: "Babama, 'Kuzey Irak'a gidip şehit olacağım' diyormuş. Babam da tasvip etmeyip engellemeye çalıştığını anlatmıştı. Yoksa babamın bu işlerle hiç ilgisi yok. Bir kaç yıldır bizden ayrı yaşıyor. Bir ev kiraladı orada kalıyor. Yanına da gelen giden oluyordu. Zaten çok yaşlı, uzun süredir de rahatsızdı. Zatürree olmuştu. Tedavisi önceki gün bitmişti."

 

Kaynaklar: Ergun AKSOY/ANKARA _ Göksel ÇAĞLAV / ANKARA 28.06.2006 - 192

 

*tna

***

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.