Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Güldünya gülemedi


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Şarkıcı Aylin Aslım’ın, erkek kardeşleri tarafından vurularak öldürülen Güldünya Tören’in dramını anlattığı şarkısı TRT televizyonlarında ve radyolarında yasaklandı.

 

Şarkıcı Aylin Aslım’ın, erkek kardeşleri tarafından vurularak öldürülen Güldünya Tören’in dramını anlattığı şarkısı TRT engeline takıldı. Şarkı, TRT televizyonlarında ve radyolarında yasaklandı. Yasak kararını öğrenen Aylin Aslım, büyük tepki gösterdi.

 

Geçen yıl, kuzeninin kocasından bebeği olan 22 yaşındaki Güldünya Tören, yol ortasında iki erkek kardeş tarafından vurulmuş, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yine kardeşlerince öldürülmüştü. Aylin Aslım, Güldünya Tören’in ölümünün ardından yaptığı “Güldünya” adlı şarkıya son albümünde yer verdi. Şarkı, TRT Televizyonları ve radyolarında yasaklandı. Geçen günlerde TRT’nin bir radyo programına çağrılan Aylin Aslım, parçanın çalınamadığını öğrendi. Bu karara çok sinirlendiğini belirten Aslım, tepkisini şöyle dile getirdi:

 

“Denetimden geçmediği gerekçesiyle bu parçayı çalamadıklarını söylediler. Abuk subuk, düzeysiz, ucuz bir sürü şarkı yayınlanıyor, ama bu şarkı yayınlanmıyor. İnanılacak gibi değil. Benim için çok önemli bir şarkı bu. Doğu’daki turnelerimde bu şarkıya çok fazla ilgi var. İnsanların ne kadar acı çektiğini gözlerimle gördüm. Benim şarkım olmasının dışında, bu hikaye gerçek bir hikaye. Ben şarkımda bir insanın boş yere öldürülmesinden bahsediyorum. Bu işin peşini bırakmayacağım.”

 

“Güldanya” şarkısının sözleri şöyle:

 

Canım abim vurma beni

bu dünyadan alma beni

dökülür mü kardeş kanı

bir karında yatmadık mı

bir anadan doğmadık mı

bir memeden doymadık mı

binbir yarayla tek bir kurşunla gitti Güldünya

kim farkında kimin umurunda

yandı bir dünya

seni gönderene söyle

köydeki büyük meclise söyle

daha çocuk yaşta üstüme çıkan herife

eğer böyle ölürsem iki elim yakanızda

hayaletim gezer düşer peşinize

binbir yarayla tek bir kurşunla gitti Güldünya

kim farkında kimin umurunda

yandı bir dünya

binbir yarayla tek bir kurşunla

gitti Güldünya

kim farkında kimin umrunda

söndü bir dünya

 

Kaynak: Hürriyet, 15 Temmuz 2005

 

 

Arkadaslar ben bu haberi okudugumda tüylerim diken diken oldu

sadece sizlerle paylaşmak istedim en büyük üzüntüm ise TRT gibi bir kurum hiçbir siyasi söylemi olmayan sadece ölen genç bir kadına yazılmıs bu şarkıyı hangi mantıkla yasaklar buna hiçbir anlam veremedim !

 

Sevgiler

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Namus cinayeti ‘normal’miş!

--------------------------------

Cuma, 21 Ekim 2005

Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır’ın yaptığı ‘Namus Cinayetleri Anketi’ne katılanların 37.4’ü “evlilik dışı ilişkiye giren kadınların öldürülmesi gerektiğini” söyledi.

 

Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır’ın başkanlığında, Güneydoğu Anadolu’da yapılan ‘Namus Cinayetleri Anketi’ne katılanların yüzde 37.4’ü, namus cinayetinden yana olduğunu söyledi.

 

Anket, Güneydoğu genelinde 430 kişiyle yapıldı. Ankete katılanların yüzde 78’i erkek, yüzde 22’si ise kadındı. Ankette, ‘Bir başkasıyla evlilik dışı ilişkide bulunan bir kadın söz konusu. Bu kadına ceza verilmeli mi? ‘Evet’ ise verilmesi gereken ceza nedir? diye soruldu.

 

‘Ne ceza verilmeli?’ sorusuna, ankete katılanların yüzde 37.4’ü ‘Öldürülmeli’ yanıtını verdi. Ankete katılanların yüzde 16’sı cezalandırılmaması gerektiğini söylerken, Yüzde 25’i medeni bir şekilde boşanmayı, yüzde 21.6’sı da değişik bir cezalandırma yöntemi önerdi. Bunlar arasında, kulak kesme, burun kesme ve saç kazıma gibi fikirler dile getirildi. ‘Cezasını kim vermeli?’ sorusunu ise ankete katılanların yüzde 64’ü ‘kocası vermeli’ diye yanıtladı.

 

Prof. Dr. Aytekin Sır, araştırmayla ilgili olarak şunları söyledi: “10 kişilik bir ekiple, bölge insanının tamamını içine alan bir çalışmaydı. Yani sadece Diyarbakır ili merkezli bir çalışma değildi. 15 yıldır, alanımda bu bölgeye hizmet veren bir bilim insanıyım. Doğal olarak, töre cinayetlerini mesleki gözlemlerimiz açısından hangi kesimler üzerinde yapmamız gerektiği konusunda bir ön fikrimiz vardı’ dedi.

 

Prof. Dr. Sır’ın araştırması, Güneydoğu’da namus cinayetlerine karşı yürütülen kampanyalara ve kadın örgütlerinin çalışmalarına rağmen, namus adına kadınların öldürülmesinin hala “normal” ve “kabul edilebilir” olduğunu gösteriyor

 

 

 

Güldünya’nın katiline müebbet

 

 

Cuma, 14 Ekim 2005

Evlilik dışı çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle aile meclisi kararıyla öldürülen Güldünya Tören davasında karar verildi. Cinayeti işleyen erkek kardeşlerden biri ömür boyu hapis cezası alırken, diğeri 11 yıla mahkum oldu.

 

Uçan Süpürge Haber Merkezi- Evlilik dışı çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle aile meclisi kararıyla öldürülen Güldünya Tören davasında karar verildi. Cinayeti işleyen erkek kardeşlerden biri ömür boyu hapis cezası alırken, diğeri 11 yıla mahkum oldu.

 

Güldünya Tören cinayeti davası sonuçlandı. Aile meclisi kararıyla kız kardeşlerini öldüren abilerden biri ömür boyu hapis, diğeri 11.8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Evlilik dışı ilişki yaşadığı ve çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle erkek kardeşleri tarafından önce sokakta vurulan, ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede 25 Şubat 2004 tarihinde öldürülen Güldünya Tören davası Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

 

Duruşmada son sözleri sorulan sanıklardan İrfan Tören, cinayetle ilgisi bulunmadığını öne sürdü. 18 yaşından küçük olan F.T ise cinayeti üstlenerek İrfan Tören’in suçsuz olduğunu öne sürdü. Sanık avukatları da Güldünya Tören’in “evlilik dışı çocuk doğurması” nedeniyle ağır tahrik indirimi uygulanmasını istedi.

 

Kararı açıklayan mahkeme heyeti, İrfan Tören’i kız kardeşini öldürmek suçundan ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Heyet, F.T.’yi önce 14 yıl hapse mahkum etti. Ancak, yaşının küçük olması nedeniyle cezası 11 yıl 8 ay hapse çevrildi.

 

Oyçokluğu ile alınan bu karara bir üye hakim “Yeni TCK’ya rağmen, ağır tahrik indirimi uygulanmalıdır” diyerek muhalefet şerhi koydu.

 

Mart 2004’te, Güldünya’nın bağlı olduğu Şigo Aşireti sözcüsü Abdülaziz Sabaz, İstanbul’da işlenen cinayetin “töre cinayeti olmadığını” savunmuş, Avrupa Birliği’ne girecek bir ülkede halen töre cinayetlerinden bahsedilmesinin kabul edilemez olduğunu ve Türkiye’de aşiretçiliğin de törelerin de değiştiğini söylemişti. Sabaz, Güldünya’nın öldürülmesiyle ilgili şöyle konuşmuştu: “Güldünya cinayetinin töre ile, aşiret ile ilgisi yok. Kızımızın öldürülmesi cehalettendir. Cehaleti ise törenin, aşiretin üzerine atamayız. Bizler çocuklarımızın okuması, okutulması için gayret gösteriyoruz. Cehalet sona erene kadar bu tür olaylar olacaktır. Güldünya’nın öldürülmesi için böyle bir karar alınmış olsa, törene 2 bin kişi katılmazdı, böyle bir cenaze töreni düzenlenmezdi. Başka yerlerde devam ediyor mudur bilmiyorum, ama ilçemizde ve aşiretimizde bu gibi anlayış kalmamıştır.”

 

Bitlis'in Güroymak ilçesi Budaklı Köyü'nden “töre korkusu yüzünden” kaçarak geldiği İstanbul’da, erkek kardeşleri tarafından hayatına son verilen Güldünya Tören’in cenazesi kendi köyünde defnedilmişti.

 

Güldünya’nın İstanbul’a gelip polise sığındığında polisin onu koruyamadığını ileri süren İstanbul Barosu Kadın Hakları Uygulama Merkezi sözcüsü avukat Ayten Ağırdemir, sığınma evi ya da İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü'nün Konukevi'ne yerleştirilebileceğini söylemiş ve polisin ihmalinin söz konusu olduğunu belirtmişti.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

neden yaşam hakkı elinden alındı ?Gulduya_Toren.jpg

 

 

Hayatla Aramızda Görünmez Bir Duvardı, Kocamdı"

"İnsan olmak zor, kadın olmak daha zor. Şimdiki aklım olsaydı, çeker miydim bu zulmü" diyor Fatma Kalaycı. Evliliği boyunca kocasından gördüğü şiddete 30 yıl sonra karşı durabilmiş bir kadın o. Elinden alınan yılların intikamını alırcasına hayata asılıyor

 

 

 

Asıl adı "Yıldız"dır Fatma'nın. 13 yaşına henüz girmişken kaçarak evlendiği kocası, "Pavyon şarkıcılarına takılır bu isim" diye değiştirip Fatma koyar adını. O an, ismi gibi hayatının da çok değişeceğini anlar Fatma.

 

Evliliğinin ikinci gününde ilk tokadını yer kocasından. İşte o gün biter, kocasının gözlerine bakınca duyduğu heyecan. Dayağın şiddeti arttıkça, kocasına duyduğu sevgi de nefrete dönüşmeye başlar. Tekrar "babaevine" dönme cesaretini bulamaz kendinde. "Kendi düşen ağlamaz" der ve katlanmaya karar verir. Bir yandan da kocasının değişeceği umudunu yitirmez içinde. Aslında kocası kendisine vurmayı bıraksa yediği dayakları bile yok saymaya razıdır. Ona göre, çaresizliğinden kurtulmanın tek çaresi budur. En acı yolu seçer, hiç olmamış gibi davranıp gördüğü şiddete alışmaya çalışarak...

 

Elleri titriyor Fatma'nın, yaşadıklarını anlatacak kelimeleri bulmakta zorlanırken...

 

"Babamın evine dönmek zulüm olurdu benim için zaten ailemin rızası olmadan evlendim. Beni kabul etseler bile dul bir kadın olmak çok korkutuyordu beni. 'Belki düzelir her şey' diyordum. İnandırmıştım kendimi."

 

Gördüğü şiddete karşın, dur demeye cesaret edemez; öfkesini başka yollarla gösterir kocasına:

 

"Bana yaptıklarına karşılık ona verdiğim bir cezaydı. Belki de içimde ona karşı biriken nefretimdendi. Konuşurken hiç yüzüne bakmazdım. Bir süre sonra ismini de almamaya başladım ağzıma. Soyadıyla çağırırdım hep onu. O ise çok sinirlenirdi bu duruma. Sırf yüzüne bakmadığım için sabaha kadar dövdüğü anlar olurdu. Evde olmadığı zamanlar, güneş doğuyordu sanki tepeme. Nefes alabildiğimi o zaman hissediyordum."

 

Çoğu zaman komşuya gitmek olur yediği dayağın nedeni, kimi zaman pencereyi açık bırakmak. Çarşıya çıkmak, kim olursa olsun bir erkekle konuşmak, yasaklanır bir bir.

 

Küçük yaşta evlendiğinden uzun süre çocuğu olmaz Fatma'nın. Dört yıl bekler ilk çocuğunu kucağına alabilmek için. "Kız" doğurduğu için kocası üç gün geç çıkarır hastaneden. Üç yıl arayla iki kız çocuğu daha olur; bu kez de dayak nedeni, erkek çocuk doğuramamasıdır... Zamanla Fatma'nın yediği dayaklardan çocukları da nasibini almaya başlar.

 

"Bir keresinde bana vururken kızım arkadan poposunu ısırdı. Üç yaşındaydı o zaman. Çocuğa tekme atıp duvara fırlattı. Üç gün hastanede yattı yavrum. Kızlarıma da vurmaya başladı. Bir erkekle tek bir laf etmeleri dahi yasaktı. Gezmeye gitmeleri, arkadaşlarıyla buluşmaları yasaktı. Ayrılmak için çocuklarımın büyümesini bekliyordum. Ya da aslında korkuyordum çocuklar bahaneydi. Görünmez bir duvar vardı önümde aşamıyordum."

 

Kocasına, uzun yıllar katlanmak zorunda kalır Fatma. Her geçen yıl, kocasından gördüğü şiddet artar. Çocuklar da bir an önce ayrılması için baskı yaparlar Fatma'ya. Küçük kızı bu strese daha fazla dayanamaz ve ilaç içip intihar etmeye çalışır. O an karar verir boşanmaya, o akşam çocuklarıyla beraber yeni bir hayata doğru yolculuğa çıkar...

 

Uzak bir akrabasının yanına yerleşirler. Bir süre sonra evlere temizliğe gidip az da olsa para kazanmaya başlar. Büyük kızı da çalışmaya başlayınca, küçük bir daire tutarlar kendilerine. Kocasını terk ettiği o akşam ilk defa huzurla uyuduğunu söyleyen Fatma şöyle devam ediyor:

 

"Kızım bana o akşam 'anne hayat bizim için yeni başlıyor. Çok mutluyum' dedi. Kızım ilk kez mutlu olduğunu söylüyordu. O an öyle bir suçlu hissettim ki kendimi. Bugüne kadar onun mutsuz olmasının en büyük nedeni, benim korkaklığımdı.

 

Kimseye muhtaç olmamak için çok çalışıyordum. Evlere temizliğe gidiyordum. Bir taraftan kazak örüp satıyordum. Çocuklarıma onlarca yıl borçluydum. Onları ödemeye çalışıyordum.

 

Hayatla aramda görünmez bir duvardı kocam. Kalkınca duvar aradan, hayat bana daha yumuşak davranmaya başladı. Boşandığımız günden bu yana, ne kızlarım gördü onu ne de ben... Duyduğum kadarıyla yeniden evlenmiş. Çok rahatım, en azından huzurluyum. Kızlarımın üçü de üniversiteyi bitirdi. Elleri ekmek tutuyor. Yalnız hiç birini daha evlendiremedim. Pek yanaşmıyorlar."

 

Kendisiyle aynı kaderi paylaşan kadınlara da öğütler vermeyi ihmal etmiyor Fatma ve onlara şöyle sesleniyor:

 

"İlk adımı atmak çok sancılı oluyor. Ama yaşadıklarınızı, çektiğiniz acıları yeniden düşünün, çocuğunuzun üzerinizden ayırmadığı o kırık bakışları hatırlayın. Her zaman bir çıkış yolu vardır."

 

 

Evet her zaman bir çıkış yolu vardır elbet ama o yolu bulmak için bir ışıktır aradığı kadınların.Düşünün bu ülkede insan olmak bile çok zorken kadın olmanın o dayanılmaz sancısını :(

 

 

 

 

Kolay Gelsin

Gönderi tarihi:

Şimdi ben soruyorum TÖRE namus Cinayeti adı altında İŞlenen suçlarda....

Tevavüze uğrayan KAdın öldürülüyorda Bu namussuzluğu yapan sawunmasız Bir İnsana Tecawüz eden insan neden öldürülmüyor...

Bu nasıL bir Töredir nasıl bir insanlık anlayışıdır...

Kimse ölsün weya öldürülsün istemem ayrıca ama...

Konu Bir insana yane bir kadına karşi tecawüz olunca bunun sonucunda bir cana kıyılıyorsa ölüm emri weriliyorsa...

Bunun suçlusu Tecawüz eden eden şahsi öldürürüm ben...

Bunu yapan insan Hiç Mi ALlahtan yada herneye inanıyorsa Korkmaz mı... Düşünmez Mi kendi anası bajısı da war...

YAzıklar olsun Bu Tür Eylemlerde Bulunan zawallılara İnsan suretli eşkiya Görünüşlü Toplum canawarlarına...

...SEWgiLer...

Gönderi tarihi:

yanlış hatırlamıyorsam 3 sene öncesinde bir haber izlemiştim tv de

 

bir kadın yaşama olan inancını o kadar kaybetmiş ki

 

o kadar güvensiz ki yaşama

 

çocuğuyla beraber ayağına taş bağlayarak kendini denize atmış ve malum son anne ve yavrusu ölmüştü

 

resmini onla ilgili birşeyler yazmayı çok istedim buraya ama ismini dahi hatırlamıyorum..

 

güdünyalar ve diğerleri

 

kimse kimsenin yaşam hakkını elinden alamaz ve kimse bu hakkı başkalarında göremez

 

bunu haklılaştıramaz

 

lütfen arkadaslar mağduriyeti olan kadın haberlerini bu sayfaya taşıyabilirsiniz

 

hani derler ya herkesin atacağı bir taş vardır ................

Gönderi tarihi:

Al kanlara boyalıyım

Yüreğimden yaralıyım

Yazan ben değilim ama

Törelerin kurbanıyım

 

 

Ne zaman bir töre cinayeti haberi duysam

Cem Karaca'nın bu şarkısı dökülür birden dudaklarımdan...

 

Öldürmek işin yarısı

Yarısı ölümü beklemek

Sıçrayıp gece yarısı

Ölüp ölüp de dirilmek.

Gönderi tarihi: (düzenlenmiş)

Şarkıcı Aylin Aslım’ın, erkek kardeşleri tarafından vurularak öldürülen Güldünya Tören’in dramını anlattığı şarkısı TRT televizyonlarında ve radyolarında yasaklandı.

 

.

.

.

Sevgiler

 

off Türkiyem off millet malı götürürken neden bu ufak hesaplarla ugraşırsın

Tarih: Düzenleyen: Admin
Gönderi tarihi:

BAKİ KARAKOL...

 

“Güldünya” adı beni çok etkilemiştir. Ne güzel, ne anlamlı bir ad! Kim koymuştur? Koyanın da, konulmasına onay verenin de ve yaşatanın da alnından öperim. “Gül” ve “dünya” sözcüklerini birleştirerek, kız çocuğuna ad yapan, o adı kız çocuğuna koyan evrensel düşünen, barışçı biri ya da birileridir. Aile de öyledir. Öyle olmalı ki, kızlarına, kısacık yaşamı boyunca “Güldünya” diye seslendiler...

 

Kendi kendinize “Güldünya” deyin, bir de çok sevdiğiniz biri gözünüzün önüne getirerek ona “Güldünya” diye seslenin. Neler hissedecek, neler düşüneceksiniz! Benim gibi göz yaşlarınızı mendilinizle siler durursunuz.

 

Anlayamadığım, inanın anlamakta zorluk çektiğim nokta, barışçıl ve evrensel bir aile nasıl olur da “törelerin” girdabına kapılır, iki delikanlısını zapt edemez, Güldünya’nın töre cinayetine kurban gitmesine ortam hazırlar, onay verir?!.

 

Kabul ediyorum ki, insanımızda ciddi bir eğitim eksikliği ve o eğitim eksikliğinden kaynaklana derin bir insanlık çelişkisi var. Gelin, derin insanlık çelişkisini, çağdaş eğitimle bir daha hortlamayacak biçimde kökten kazıyalım. Gelin bir şey daha yapalım: Töre cinayetlerini ve o ilkel töre cinayetlerini bugüne kadar yasal önlemlerle gidermeyenleri, töre cinayetlerinin katillerini lanetlemek, töre cinayetinin son kurbanı Güldünya’yı rahmetle anmak için, doğacak kız çocuklarımıza “Güldünya” adını verelim...

Gönderi tarihi:

Türkiye’de bir dönemi kan ve acıya boğanlar, kurbanlarının da sesini duyacaklar elbette bir gün! Ama senin sesini duydukları gibi cenaze törenlerinden ya da gazete manşetlerinden değil; (Güldünya) gül kopardıkları dikene kesen “bahçeler”den!...

Gönderi tarihi:

''25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü''

 

 

Kadına yönelik şidetin toplum genelinde meşruluğunu gösteren bir yazıyı paylaşmak istiyorum sizlerle

 

 

Haydarın Karısına yazdığı mektup

''Menekşe moru gözlüm, al yanaklım, seni bir daha dövmeyeceğim. Lütfen artık eve dön. Bak Yaşar halıya kustu, kusmuk seni bekliyor. Ayaklarım bugün de hep seni aradı, yıkanmak için. Seni çok arıyorum, bir haftadır akşam rakılarının tadı tuzu yok... Ev sensiz çok ıssız. Gerçi nasıl, nerede yattığımı, kime nasıl öptüğümü falan hiç hatırlamıyorum ama onun sen olmadığını bir büyük rakının sonunda dahi hissedebiliyorum.

Kezban, ben sana aşığım. Eve döndüğün gün, bunu arkadaşlarla kutlayacağım. Sen, kanlar içerisinde evden kaçarken nasıl duygulandığımı bilemezsin. Elimdeki şişeyi, hırsımdan ananın fotoğrafına fırlattım. (Artık duvarları gelince silersin.) Kezban bir de gelirken 2 paket kısa Maltepe getirebilir misin?

Dün Zeynep okula gitmeyip dolma sardı, ben de okeye dönerken dikkatleri dağıtmak için habire dolma yiyip,"yiyin yiyin nefis olmuş" dedim. Nasıl zeka ama.. Zeynep'in tezkeresinde okul ve sınıf kısmını boş bıraktım. Onu da mı ben dolduracağım?

Bu sabah seni kaçırışım aklıma geldi, efkarlanıp bir cıgara yaktım. On dört yaşlarında taş gibi kızdın. Nasıl; Mehmet, Abidin, Ramazan, Yusuf gelip seni döve döve taksiye atmıştık? Peki, seni piknik tüpü ile dövüşümü hatırlıyor musun? Yeni evliydik, bir boğaz gezisi dönüşüydü. Mehmetgiller kapıda bekliyorlardı, sen daha roka bile hazırlamamıştın ve Ramazan içeriden "ROKA!" diye bağırmıştı. Mutfağın kapısını içeriden nasıl kilitlediğimi, ocağın oradan tüpü nasıl kaptığımı falan hiç hatırlamıyorum. O gece Ramazan 'lar gidince sen Yaşar ‘ı doğurdun. Huysuz mu huysuz, koca burunlu Yaşarımı... Bu arada son maaşınla Yaşar ’a don falan aldım...

Artık yuvana dön, asabımı bozma! ''Kocan Haydar!!!(netten)

okuduğunuzda gülebilirsiniz ama bunları yaşayan kadınlar gerçekten de var.

Kadınlarımıza tehlike yabancılardan değilde özellikle en yakınındaki erkekten geliyor.milyonlarca kadın için ev artık bir sığınak değil de dehşet yuvası. Dünyanın birçok ülkesinde ekonomik bağımlılık, gelenekler, dinsel faktörler ve yoksulluk, kadınları tacize ve şiddete katlanmaya zorluyor.Kadına yönelik şiddetin bildik hüzünlü öyküleri, geleneksel kabul edişler, toplumun ve devletin duyarsızlığıyla büyüyor.Şiddet sadece bedenlere zarar vermiyo kadının kendine olan özsaygısını ya zayıflatıyor yada tamamen yok ediyor.

Gönderi tarihi:

Namus cinayetine ‘sıfır’ tolerans

 

 

 

Pazartesi, 28 Kasım 2005

 

BM, hükümetin, “sıfır tolerans” politikası ile namus cinayetlerini ortadan kaldıracak zihniyeti öncelikle kamu görevlileri arasında hakim kılması gerektiğine dikkat çekti.

 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Fonu’nun hazırladığı, “Türkiye’de Namus Cinayetlerinin Dinamikleri: Eylem Programı İçin Öneriler” başlıklı raporu açıklandı. Rapora göre, Türkiye’deki genç erkekler, orta yaş ve üstüne göre daha şiddet yanlısı ve muhafazakar. Din görevlileri ve polislerin, namus cinayetlerine giden yolda çoğu zaman engelleyici tavır sergilemediği de rapordaki tespitler arasında.

 

Namus cinayetlerinin yoğun olarak yaşandığı İstanbul, Adana, Batman ve Şanlıurfa’da, yaklaşık 250 kişiyle görüşülerek hazırlanan rapora göre, Güneydoğu’daki kadınlarda çok derin bir umutsuzluk hakim. Birleşmiş Milletler, bu umutsuzluğun kırılması için hükümetin “sıfır tolerans” politikası ile namus cinayetlerini ortadan kaldıracak zihniyeti, en başta kamu görevlileri arasında hakim kılması gerektiğine dikkat çekiyor.

 

Raporda, devletin sivil toplum örgütleri ile işbirliğinde önemli eksiklikler olduğu tespiti de yer alıyor. Birleşmiş Milletler raporu, geçen hafta Meclis’deki Namus Cinayetleri Komisyonu’na da sunuldu.

Gönderi tarihi:

GÜLDÜNYA

NE KADAR GÜZEL BİR İSİM BU

AMA GÜLDÜRMEMİŞLER

GÜLÜCÜK HIRSIZLARI

  • 3 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

Güldünya'ya Sesleniş” Mektup Yarışması

 

 

Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) Türkiye Şubesi, yürütmekte olduğu “Kadına Yönelik Şiddete Son!” kampanyası çerçevesinde, namus kisvesi altında işlenen cinayetlerle ilgili duyarlılığı arttırmak amacıyla “Güldünya’ya Sesleniş” başlıklı bir mektup yarışması düzenliyor.

 

Teyzesinin damadının tecavüzüne uğrayarak hamile kalan ve kardeşleri tarafından, ailenin “namusunu” temizlemek için Şubat 2004’te öldürülen Güldünya Tören, yaşadığı trajediyle Türkiye’de namus cinayetlerinin görünür hale gelmesinde büyük rol oynadı. Bu nedenle UAÖ, kadınlara yönelik aile içi şiddetin en korkuncu olan ve soğukkanlılıkla işlenen namus cinayetlerine karşı söyleyecek sözü olan herkesi, Güldünya’ya mektup yazmaya davet ediyor.

 

Yaş ve cinsiyet kısıtlaması olmayan mektup yarışmasında, katılım için en önemli ölçüt, yazım dilinin toplumsal cinsiyet duyarlı olması ve kadına yönelik şiddeti olağan bulan, kabul eden ve kabullenen toplumsal bakış açısının değişmesine yönelik bir yaklaşımla yazılması olarak belirlendi.

 

Mektupların son kabul tarihinin 5 Şubat olduğu yarışmanın sonuçları, 8 Mart 2006 tarihinde düzenlenecek törenle açıklanacak. Yarışma seçici kurulunda şu isimler bulunuyor: Aylin Aslım; Emine Yaman; Halime Güner; İlkay Bahçetepe; Leyla İpekçi; Leyla Pervizat; Nebahat Akkoç; Şevket Akdemir; Yeşim Denizel; Yıldırım Türker

 

Yarışmaya katılmak isteyenler 0212-258 4367 numaralı telefondan katılım koşullarını öğrenebilecekler.

  • 4 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Güldünya'ya Sesleniş: Birincilik Ödülünü Alan Mektup

 

 

Rumuz: gece

 

Sevgili Güldünya,

 

Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya?

 

Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar.

 

Bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, Güldünya. Hava kararmadan eve dönme oyununu herkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. Oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. Müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. Müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak için nasıl bir sandalyeye yaklaşılır, etrafında oyalanılırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. Kadınlar aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. Mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. Kadınlar bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, Güldünya.

 

Işık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. Eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek.

 

Bu evlerde her akşam toplanılır. Konuşulmaz, sadece nefes alınır. Bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişlerden evlerin camları buğulanır. Buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye "yarın yapılması gerekenler" yazılır. Ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. Hep yapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır. Artık sevdiklerinin ismini camın buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez.

 

Camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, pencereleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. Kadınlar her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. O kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur.

 

Evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. Komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyunabilir. Bu evlerde uyuyabilmek için, önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir.

 

Güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. Rüyalarında yaralarını yamar. Ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. Bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. Belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, dayı, amca demek zorundadır.

 

Bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. Zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. Kadınlar üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. Yakınlarının nefeslerinin kokusu burnundayken, nefesleri de ensesinde gibidir. Bu yüzden kadınlar evin içinde; onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davranmak zorundadır. Kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. Kokuyu tanıyanlar onu ele verir. Bu koku yüzünden Bitlis-İstanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. Bu ülkede hiçbir yer o kadar uzak olamaz.

 

Ve Sevgili Güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. Çünkü onlar kimsenin "sevgili"si olmaz.

 

Sen, Güldünya? Sen daha önce hiç mektup aldın mı?

 

Güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni neden kalçandan vurdu? Kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? Tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için rni? Ağabeylerin seni neden vurdu, Güldünya?

 

Sağ kalçanı kim kanattı, Güldünya? Bedenini yağmalarken onu sıkıca kavrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? Güldünya, kim canını daha çok acıttı?

 

Annen mezarının başında sadece senin için mi ağladı, Güldünya? Bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? Silahı verenle koyun koyuna yatar mı? Bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? Annen mezarının başında kimin için ağladı, Güldünya?

 

Sadece senin canın mı yandı, Güldünya? Başka kimler, aynı evde yaşadıkları için katillerine yakalandılar? Kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar?

 

Alicia Aristregui, İspanya. 2004. Ayrıldığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü.

 

Birgül Işık, Elazığ. 2005. Katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü.

 

Cheagh Rooteh, Irak. 1993. Yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü.

 

Çiğdem İnce, İzmir. 2003 Evlilik dışı hamile kaldığı için ağabeyi tarafından öldürüldü.

 

Dilber Kına, İstanbul. 2001. Erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü. Evrim Sarıçiçekler, İstanbul. 2005. Ailesinin karşı çıktığı birisiyle evlendiği için ailenin görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü.

 

Fadime Şahindal, İsveç. 2002. İsveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü, Güldünya Tören, İstanbul, 2004.

 

Hatun Sürücü, Almanya, 2005. Zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir “Alman gibi" yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü.

 

Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı.

 

Kadriye Demirel, Diyarbakır. 2003. Tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından öldürüldü.

 

Leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.

 

Maria Terasa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Sonunda 23. kattan atlayarak intihar etti.

 

Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü. Olivia Hodson, Amerika, 1999. Aile içi şiddet kurbanı.

 

Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evden kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve ağabeyi tarafından öldürüldü.

 

Rukhsana Naz, İngiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı için annesi ve ağabeyi tarafından boğularak öldürüldü.

 

Sevda Gök, Şanlıurfa. 1996. Pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü. Şemse Allak, Mardin. 2002. Evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü. Tasleem Begum, İngiltere. 1995. Erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla defalarca ezilerek öldürüldü.

 

Ursula Allen, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.

 

Victoria Anna, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı.

 

Yeşim Sağlam, Adana, 1998. Kocasını terk edip sevgilisiyle beraber olduğu için babası ve kocası tarafından öldürüldü.

 

Zehra Karagöz, Şanlıurfa, 2003. Başka erkeklerle beraber olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü.

 

Alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekâlâ aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilir. Bu mektupta da senin için bir araya geldiler, Güldünya. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın; bu mektuba sığmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. Simdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak sana sunu söylemek isteyen harfler kaldı:

 

Güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya?

Gönderi tarihi:

Güldünya'ya Sesleniş: İkincilik Ödülünü Alan Mektup

 

 

Rumuz: PERA

 

Güldünya,

 

Bir şeyler için çok erken. Ömrümüz için çok erken. Pelerinli ıslak adamlar ve titreyen küçük çocuklarla besleniyor koca dünya. Bir de bizimle. Çizginin dışına çıktığı için oyundan derhal ve sorgusuz sualsiz atılanlarla yani. Nasıl da coşkulu başlamıştık oysa. Mutsuzlukların küçük şişelere doldurulup piyasaya sürülmediği zamanlardı. Gözlerimizden bütün saatlere kuşlar ve kağıtlar bıraktığımız... Kar kürelerinden öyküler kaçırdığımız, eskiyen anılar için. Ama yanlış mı hatırlıyorum? Bellek yanıltıcıdır çünkü. Karmaşık düşlere ve uzun koridorlara açılır. Anlamadığımız, yarım kalan yerleri kendi toz ve külüyle doldurur.

 

Diyeceğim, sen gittiğinden beri pek bir şey değişmedi. Biz hâla aynı biziz; ellerimiz hâla ağır aksak masallar dikiyor, yalnızlığımız yatışsın diye. Çabucak zihin halılarımızın altına süpürüveriyoruz istenmeyen görüntüleri. Senin o fazlasıyla ürkünç, tanımsız, yakışıksız hayatın, ya da güzel, özenli sofralarımıza, iyice parlatılmış bardaklarımıza, kirlenmesin diye üstüne mis kokulu örtüler serdiğimiz salon koltuklarımıza, kırışık kremlerimiz ve bizi bir başkasına dönüştürsün diye kat kat süründüğümüz makyaj malzemelerimizin arasından zar zor görünen aynalarımıza, pofuduk terliklerimiz ve saten iççamaşırlarımıza sinmesin diye görmczden geldiğimiz ölümün gibi...

 

Nereden çıkmıştın ki zaten? Ne güzel oyalanıp duruyorduk fesleğenlerimizle menekşelerimiz arasında. Ne güzel yeni bir fırın almak üzereydik. Ne güzel bol çekişmeli bir şirkete atmıştık kapağı. Ne güzel usulca siliyorduk yüreğimizden kendi parçalanmışlıklarımızı. Uyum sağlamaya başlamıştık onca tuhaf role. Ne güzel anneydik be Güldünya; eştik, aşçıydık, çalışandık. Modern ve gelenekseli aynı kazanda kaynatmayı öğrenmeye başlamıştık. Nereden çıkmıştın sahi? Neden gölgeli bir küfür gibi bulaşıvermiştin ağzımıza? Nasıl cüret etmiştin parolamızı değiştirmeye?

 

Kadınlığın o uçurumlu şiirini, patateslerden ve küçük ev aletlerinden artakaldığı kadarıyla içimize sindirmeye uğraşıyorken, kibritçi kızı ve bütün o cam ayakkabıları çoktan seçmeli sorulara dönüştürmeye çalışıyorken, hayat her an 'bize de çıkabilir' iken neden vazgeçtin?

 

Ağzımız sıkıdır, bilirsin. Ne tecavüzler, ne dayaklar gördük de gıkımız çıkmadı. Bir tek sözcük, bir tek fısıltı, herkeslerden sakındığımız, katı, soğuk, acımasız, ama yine de bizim olan kuyularımızı bulandırabilirdi çünkü. Ayağımız kayabilir, makaslarımız değişebilirdi. Hem her şeyi cam bir aracın içinden seyretmek, giderek ağır bir uykuya düşüp bütün kötülüklerden 'uzaklaşmak' çok daha iyi değil miydi? En yakınımızdakileri bile görmezden gelirken durup senin şarkını mı dinleyecektik?

 

Ne tuhaf, istenmeyen bir çocuk taşıyormuşsun içinde. İstenmemek, ne tuhaf bir kelime. Neler yaşadın, gövdenden nasıl sarsıntılar geçti o anda? Gözlerin kapalı mıydı, ellerin dirençsiz? Hangi anılara sığındın, hangi pencerelere çevirdin yüreğini çabucak bitsin diye üstündeki o korkunç gidiş geliş? Hırıltılı bir sessizlik miydi başında dolanan, yoksa uğultulu atlar mı, sakatlanmış bir akşama göndermeler yapan? Ya sonrası Güldünya? Ya durmadan yinelenen o kötülük sarmalı?

 

Ama sus, duymak istemiyoruz. Cesetlerin üstünden atlayıp işe gidenleriz biz. Saat tik taklarından anlama ulaşmaya çalışanlarız. Birbirimizin acılarından hediyelik eşya dükkanları açanlarız. Zalimliği güç, zaferi mutlulukla karıştıranlarız. Acıyı yalnızca güvenli uzaklıklardan paylaşanlarız. Kendi hayaletimizden başkasına kapalıdır kulaklarımız. Belleklerimiz sadece kişisel olana ayarlıdır. Tırmandığımız bütün ağaçlarda çok eski bir yangının kokusunu ararız. Sus Güldünya, sus ki arınalım, rahatlayalım. Gündelik krizlerimize ve bize değmeyenin o karşı konulmaz çekiciliğine dönelim. Sus ki birbirimiz diye bir şey olmadığına ikna olup parantez içlerine sıkıştıralım korkuları. Sus ki bir de biz öldürelim seni. Karmaşa ortadan kalksın, her şey eski kaynayan dinginliğine geri dönsün diye.

 

Şiddet biziz, anlamıyor musun? Ortak bir karar bu, bir anlaşma. Bir çarmıh. Hayatın bize vermediklerini ve bu yüzden yüreğimizde biriken irini, daha zayıf başkalarından çıkarma hevesi. Yasamın bir savaş metaforuna dönüştürüldüğü her yerde çerçeve bu denli basit işte: "Öfkeni bile silahlarını hazır tut, arkana sakın bakma. Merhamet ölümcüldür Bırak güçlü oian kazansın."

 

Hiçbir resmi tarihte adın geçmeyecek Güldünya. Yaşarken yok sayıldığın gibi, hatta daha fazla, ölümünle yok sayılacaksın. Birileri 'hak edilmiş’ dayak ve işkenceden söz edecek. Bazı insanların şanssız doğduğundan. Toplumun kurbanlar ve cellatlar olarak ikiye ayrılabileceğinden. Erkeklerin geldiği o tuhaf gezegene dair başka öyküler ve mitoslar yaratılacak. Burçlar ve uyum tabloları yeniden ve yeniden çıkartılırken, nasıl olup da kentin en kalabalık caddesinde kocası olmayan bir adamla görüldüğü konuşulacak. ‘Artık bu kadarı da fazla’ olacak. Herkes, kendi mutsuzluğunu başkaları için de dileyecek. Uzun süre bozulmayacak yeni bir ortak susku başlayacak.

 

Bir şeyler için çok geç. Ömrümüz tanıksız ölüm provaları. Duvarlar yıkılmayacak kadar kalın ve geçirimsiz. Ama ya çatlaklar? Ya korunaksız küçük boşluklar? İşte Güldünya, işte bir tek oralardan çıkabilirsin önümüze, bizi o çatlakları büyütmeye çağırmak için. Ya da kimbilir, belki bir akşamüstü saklambacına. Küçük bir ay ışığı dansına. Bir kurabiye kokusuna.

 

Gelmeliyiz

 

Yoksa her şey bir kez daha, bir başka yinelenmenin kırık dökük çemberine girecek.

 

Ve hayat, sonsuza dek, yalnızca elde ettiklerimizin boş pırıltısıyla örülecek.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.