Φ sardunyam Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 4 Şubat , 2007 Sovyetler'in yıkılışından sonra, Soğuk Savaş bitince, ABD'nin önderlik ettiği Küreselleşme sürecinde ortaya çıkan Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde, Avrupa'nın, Balkanlar'ın Kafkaslar'ın ve Orta Doğu'nun Birinci Dünya Savaşı öncesindeki (siyasal olarak çözülmekte olan) eski yapıya geri döndürüleceği iddialarıyla başlıyor bu komplo teorisi. Tabii Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu'daki Osmanlı egemenliği düşünüldüğünde, bu "eski yapı" sözcüğünden kastedilenin "Devlet" yapısı değil, etnik ve dinsel yapı olduğu ortaya çıkıyor. Esas amaç, Birinci Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan ve İkinci Dünya Savaşı sonunda pekişen yapının değiştirilmesi ve Yeni Dünya Düzeni çerçevesinde yeniden oluşturulması: Avrupa'nın, Balkanlar'ın, Kafkaslar'ın ve Orta Doğu'nun, çöken Sovyet İmparatorluğu'nun etkilerinden arındırılması, Sosyalist Devlet ve Ulus Devlet oluşumlarının, dinci, mezhepçi ve etnikçi devlet yapılanmaları yoluyla ortadan kaldırılarak, bu bölgelerdeki halkların ve devletlerin yeniden bölünmeleri, böylece ABD liderliğindeki Küreselleşmenin siyasal, askeri, ekonomik ve kültürel etkilerine açık hale getirilmesi. Sovyetlerin parçalanmasından sonra ortaya çıkan oluşumlar, Yugoslavya'nın yok edilmesi, Çekoslavakya'nın tarihe gömülmesi, Ukrayna'da, Gürcistan'da olup bitenler ve en sonunda ABD'nin Irak'ı işgal ederek Orta Doğu'ya yerleşmesi hep bu komplo teorisinde dile getirilen planın aşamaları olarak görülüyor. Komplo teorisinin Türkiye ayağına gelince, ortaya dört parçalı bir ülke çıkıyor: Birinci parça, Samsun'dan İskenderun'a çizilen bir çizginin Batı'sında kalan Türkiye Cumhuriyeti. İkinci parça, Doğu'da kalan parçanın ikiye bölünmesiyle ortaya çıkan, aşağıdaki Güney Doğu bölgesi; Büyük Kürdistan'ın bir parçası. Üçüncü parça, Doğu'da kalan bölgenin yukarda kalan Kuzey kısmı; Büyük Ermenistan'ın bir parçası. Dördüncü parça, Patrikliğin egemenliğinde, Vatikan benzeri bir İstanbul devleti. Dikkat edilirse bu bölünmenin esasları Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Büyük Devletler tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na dayatılan Sevr andlaşması ile belirlenmişti. Bu nedenle de bu komplo teorisinden söz edenlere, liberal kılıklı, garip kimlikli yazarlar "Sevr paranoyası içindesiniz" diye saldırmakta. Kimi zaman Amerikalı askeri uzmanlarca yayınlanan makalelerle gündeme getirilen, bazen dost ve komşu ülkelerin toplantı salonlarının duvarlarını süsleyen haritalarla dikkatimize çarpan, zaman zaman da AB'deki dostlarımızın uyarılarıyla belleklerimizde yer tutmaya başlayan, azınlıklar sorunu diye dayatılan konular, Ermeni Soykırımı iddiaları ve bu iddiaların bir çok devlet tarafından resmen kabul edilmesi, PKK olayı, PKK'nın Kuzey Irak'ta, ABD'de ve AB'de sahip olduğu destek, Patrikhane sorunları bu komplo teorisinin somut kanıtları mıdır? Emre Kongar Alıntı
Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 13 Şubat , 2007 BİR KOMPLO TEORİSİ MİT Müsteşarı'nın, Soğuk Savaş sonrası dünyanın artık çok farklı olduğuna işaret eden, ulus devlet ve ulusal kültür anlayışının büyük bir saldırı altında bulunduğuna ilişkin sözleri acaba bir komplo teorisinden mi etkilendi? * * * Zaman zaman Ankara ve İstanbul kulislerinde gündeme getirilen, bazen de İnternet sitelerinde veya bazı gazete köşelerinde tepe noktaları filiz veren bir komplo teorisi var. MİT Müsteşarı son uyarılarını yaparken bu komplo teorisinden mi etkilenmiştir acaba? DİNCİLİK VE MİLLİYETÇİLİK KOMPLO TEORİSİNİ DESTEKLİYOR Geçen hafta bu sütunda Türkiye'nin dörde bölünmesini öngören bir komplo teorisinden söz etmiş ve Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı'nın ulus-devlet konusundaki uyarılarının bu teoriden etkilenip etkilenmediğini sorgulamıştım. Doğrusu bu teorinin somut sonuçların bir hafta içinde ortaya çıkacağını düşünmemiştim. * * * Pek çok kişi, bu teorinin uluslararası temelinin çok geçerli olduğunu, Sovyetlerin çökmesinden sonra Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu bölgelerinde olup bitenlerin bunu açıkça gösterdiğini söyledi. Peki ama, uluslararası temeller geçerli de olsa bu komplo teorisi Türkiye'ye nasıl uygulanabilirdi ki? Türkiye'nin etrafı "ateş çemberi" ile çevrili de olsa, ABD komşu Irak'a yerleşmiş de bulunsa, Doğu'da ve Güneydoğu'da etnik bir ayrılıkçı ayaklanmanın kıvılcımları Amerikan işgali altındaki Kuzey Irak'tan desteklenerek devam etse de, dünya devletleri birbiri ardından Ermeni Soykırımı'nı kabul eden yasa tasarılarını kabul etseler de, Lozan'dan beri (Kıbrıs'taki hukuksal dayanakları geçerli olan ve oradaki Türklerin canlarını kurtaran yerel harekat hariç) barış içinde yaşayan Türkiye Cumhuriyeti nasıl bölünecekti? * * * Siyasal bölünmenin temelleri kültürel (farklılıklarda değil) ayrılıkçılıkta yatar: Dili, dini, mezhebi, ırkı, milliyeti, farklılıkları vurgulayarak ayrılıkçılık amacıyla gündeme getirdiniz mi, Küresel Yeni Dünya Düzeni'nde bunun gideceği yer siyasal özerklik, yani ulus devletin sonudur. Bunu ister çoğunluk adına "birlik beraberlik" için yapınız, isterse azınlık adına "haklar" için yapınız, dinci ve milliyetçi ideolojiler son tahlilde ayrılıkçı işlev görür. * * * Türkiye'de dini, mezhebi, ırkı, milliyeti politikada kullanmanın sonu kaçınılmaz olarak kamplaşmalar, ayrılıkçı eğilimlerin güçlenmesi ve Türkiye Cumhuriyeti'nin bölünmesi olacaktır. * * * Hrant Dink'in katili, tetiği çeken kim olursa olsun, dinci, mezhepçi, ırkçı, milliyetçi, yani Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kimlik bağlamında birbirine düşüren politikalardır. Nitekim yakalanan zanlının kimliği ve ilişkileri (şimdilik de olsa) dinci-milliyetçi çizgiyi işaret etmektedir. * * * Dışardan da önemli bir siyasal, kültürel ve parasal destek alan ayrılıkçı akımlar ve suçlamalar ülkemizde gün geçtikçe güçlenmektedir: Alevi-Sünni ayrılığı sürekli gündemde tutulmakta, Alevi kardeşlerimiz Sünni baskısı altına alınmaya çalışılmaktadır. Türk-Kürt farklılığı ayrılıkçı etnik terör bağlamında vurgulanmaktadır. Toplum din ekseninde örgütlendikçe, Müslüman olmayan vatandaşlarımız üzerindeki baskı artmaktadır. Anti-semitik bağlamda Yahudi düşmanlığı körüklenmekte, örneğin artık hiçbir toplumsal gerçekliği ve geçerliliği kalmamış olan Sabetayistlik (Selaniklilik veya dönmelik) üzerinde, içi yalanlarla dolu ciltlerce kitap yayınlanmaktadır. Bütün bunların üzerinde, AKP iktidarı sırasında artık rejimi iyice tehdit eder hale gelen dinci siyasal örgütlenme ve eğitim, kendi içinde ve kendi başına bölücü bir işlev sahibi olmuş görünmektedir. * * * İşte Hrant Dink'in öldürülmesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin karşı karşıya olduğu bütün bu bölünme eksenlerini içte ve dışta güçlendiren, derinleştiren bir etkiye sahiptir. Cinayet zanlısının aşırı dinci-milliyetçi kimliği komplo teorisinin hangi kaynaklardan beslendiğinin bir işaretidir. Bu cinayetle Türkiye Cumhuriyeti bölünmeye bir adım daha yaklaşmıştır. kaynak: Emre Kongar ( Aydınlanma yazıları_ Cumhuriyet ) Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 Yazar Gönderi tarihi: 14 Şubat , 2007 Milliyetçilik, laiklik, cumhuriyet neden tartışmaya açılıyor? Bunları tartışmanın ne gibi bir faydası olacak... her çıkan gerginliğin ardından, karşıt gerginlik çıkacaktır. Milliyetçiliğin, laikliğin, cumhuriyetin tanımını Mustafa Kemal Atatürk en açık ve net şekilde yapmıştır... bunları tartışmaya açmak halkı birleştirecekmidir, yoksa görüşleri daha da keskinleştirerek kutuplaşmayı arttıracak mıdır? ------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Üstümüzde bir karamsarlık... Kime sorsam " ört ki ölem" diyor. Hiç yakışmıyor, yakışmıyor. Mezarlarından çıkıp neredeyse ölüler, silkeleyecekler her birimizi...Ne oluyor size diye...Ne oluyor bize? Ne bu halimiz! Biz... En çok bize benzeyen bizler... Ne diyor Brecht: " Çok akıllı olmak isteme: Bu denli akıl gerekmez, kavramaya, BİR'in HİÇ'ten çok olduğunu." Güneşin çocukları. Ne çabuk unuttuk zenginliklerimizi? Yaşamın mutluluklarını ve sürprizlerini ne çabuk tükettik? Namussuzun suratına tükürme özgürlüğünü,limon satıp helal parayla eve dönme gururunu övüne övüne söyleme mutluluğunu ne zaman rafa kaldırdık? Helal ile haram arasındaki farkı doğarken biliriz biz. Çünkü Anadolu insanı hikmet sahibidir. Ne oluyor bize? Kıtlığı, yokluğu, yoksulluğu hiç mi görmedik? Hiç mi kandırılıp, aldatılmadık? " Dört yanımız puşt zulası" olmadı mı hiç? Sırtımızda hangi zaman hançer eksik oldu? Ne zaman umutlarımızı aş, hayallerimizi yorgan yapmadık ki? Korkaklar, ahır kaçkınları savaş zengini olmadı mı? Duyunu Umumiye' nin memurları değil miydi ekmeğimizin yarısını, hatta zaman zaman tamamına yakınını alıp gidenler? Sadece ekmeğimizi mi alıp gittiler ? Daha yüz yıl geçmedi bile. Süpürge tohumu, ot yiyip; un dışında her şeyle ekmek yapan ulus biz değil miydik? Daha dün değil miydi aç ve açıkken hem de, özgürlük ve bağımsızlığımızı elimizden almak isteyenlere haddini bildirenler. Biz değil miyiz " toprakta karınca, suda balık, havada kuş kadar çok" olanlar. "Korkak, cesur, cahil, hakim ve çocuk" biz değil miyiz. Biz değil miyiz "uyup hainin iğfasına " "ekmeğimize , aşımıza göz koyunlara" satıp ruhlarını ağlamaklı, bin pişman af dileyenleri affedenler... Gönlü gani, yüreği yufka, ellerinin nasırından çınar yetiştirenler. Biz değil miyiz? Altındağ'ın, Çinçin' in, Sarı Gazi' nin aç bilaç çocukları? Bizim ne zaman karnımız doydu? Varoşun, üstüne kışın kar, yazın toz yağan bebelerine haksızlık etmeyin. Onları ellerinde kalan tek şeyden; umutlarından ve hayallerinden koparmayın. Çocuklarını doyurup aç yatarken şükredenlere haksızlık etmeyin. Şimdi ne oldu da bittik? Biz biter miyiz? Ekonomik kriz, siyasi kriz bizi bitirebilir mi?Yobazlar, Allahı paraya tahvil edenler, vatanı üç kuruşlup pazarlama malı sananlar sizi bitirebilir mi? Genç kardeşlerim sizlerin geleceğinizi satıyorlar. Bugün kira diye verdikleri,geleceğinizin bedelidir. Onların yalanlarına aldırmayın. Onlar ulusal gururunuzu, memleket sevdanızı yoketmeye çalışıyorlar. Bu "Katiller demokrasisi, hırsızlar düzenini" siz yıkacaksınız. Genç arkadaşım adaletli bir Türkiye isteğini sen gerçekleştireceksin. Unutmayın ki kötüler hep Allah'ı kullanırlar. Allah ise hep iyileri.Allahınızı,ruhunuzu ve vatanınızı teslim almak isteyen güçlerin maşası içerdeki kötülere kendinizi kullandırtmayın. Onların maskelerini çekip düşürün. Sizin aklınıza kelepçe vurup köleleştirmek isteyenlere fırsat vermeyin. Çıkın meydanlara, çıkın televizyonları anlatın, anlatın, anlatın. Bıkmadan usanmadan doğruyu, iyiyi,güzeli söyleyin. Siz kazanacaksınız. Sakın yılmayın.Zafer sizindir. Hiç bir din faşisti, hiç bir yobaz siyasetçi, hiç bir satılık adam Türkiye'yi, bizi bitiremez... Bitiremez. Neden mi? Nazım ustanın Kuvayı Milliye Destanı'nda dediği gibi: "Namussuzun biriydi Mansur (İngiliz ajanı), muhakkak. Düşmana satılmıştı, orası öyle. Kaç kişinin başını yedi, malum. Ama ne de olsa , Mehtapta herif beygirin üzerinde uyumuş geliyordu. Demek istediğim, Böyle günlerde bile, böyle bir adamı bile bu çeşit öldürüp Ortalık duruldukta, yıllarca sonra mehtaba baktığın vakit Üzüntü çekmemek için, Ya insanlarda yürek dediğin taştan olacak, Yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin. Kazım'ın ki taştan değildi çok şükür, fakat namuslu. Ne malum? Dersen: Dövüştü pir aşkına, yaralandı birkaç kere ve saire. Ve kavga bittiği zaman, Ne çiftlik sahibi oldu , ne apartıman. Kavgadan önce Kartal'da bahçıvandı, Kavgadan sonra Kartal'da bahçıvan..." Vatan satın alınmışlar, satacak olanlar,pazarlamacılar var diye vatan olmaktan çıkar mı? Hırsızı, uğursuzu, beceriksizi çok diye, teslim olunur mu? Nedir üstümüzdeki kötü hava? Silkinip atmanın vaktidir. Bütün kötülüklerden sıyrılıp çıkmanın vaktidir. Ey halkım umudunu kesme güneşten. Her gecenin bir sabahı mutlak vardır. Bu ülkeyi ve insanlarını yönetemeyenler gider, yerine halk yenisini seçer...Başaranı bu halk baş tacı eder...Başaranlar mutlak çıkar... İşçiler, memurlar, emekliler, işsizler, kadınlar, erkekler üretin sevdanızı çok eyleyin, isyanınızı belirtin ve dayanın... Patronlar ! Paylaşın...Daha çok paylaşın... Göreceksiniz paylaştıkça çoğalıp, büyüyeceksiniz... Üretip, satacağız , tüketeceğiz. Çocuklarımız için geleceği kuracağız. Acılarla, göz yaşlarıyla, zafere yürüyeceğiz. Rantiye olmaktan şimdi utanılmayacak da ne zaman utanılacak? Hırsızın, namussuzun, hortumcunun yüzüne tüküre tüküre yürüyeceğiz. Bu yolda yanımızda olmayanları bundan sonra asla affetmeyeceğiz. Çünkü biz iki tarafı keskin milletiz... En çok bize benzeriz...Biz Türkiye'yiz... Anadolu'yuz... Unutmayız... Asla bitmedik, yenilmeyiz... Tuncay Özkan Alıntı
Φ KesKiNkAleM Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2007 Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2007 Dincilik ve Milliyetçilik birilerinin kozu, imtiyazı olmamalı, ancak malesef olduğunu görüyoruz Din ve Milli duygular önce bireysel bağlılığın göstergesidir partiler tarafından bunlar üzerinden siyaset yapılıyorsa o zaman bir tehtit unsuru ve kaos sebebi olur işin birde karşıt boyutu var onda da dine ve milli duygulara bağlı olmayan kesimler tarafından bu ikisi sorun olmazken de sorun haline getirilir, kargaşaya ve kaosa sebeb olmak isteyen iç ve dış birlikçiler bunlar üzerinden tartışmalar meydana getirirler ve toplumları bir arada tutmanın en önemli iki unsurunu tehtit haline getirmenin yolları aranır. gruplaştırmanın, milletleri birbirinden uzaklaştırmanın yolları aranırken her zaman din ve millet kavramları kullanılır bu ikisi keskin bıçaktır onlardan kurtulmak isteyenleri, onları kullananları ve kullanılanları keser. bütün inançlardan kendilerini soyutlayanlar bilmeliler ki, dünyada çoğunluğunun herhangi bir inanca ve milli birlikteliğe sahip olmadığı bir ülke yoktur Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.