Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2006 19 yıl Sevgili berceste; Güzel Konun için çok teşekkür ederim. Her bir satırda bir kez daha hak verdim sana. Gerçekten paylaştıkça çoğalan tek şey sevgi ...Burada dabunu yeterince vermeye çalışanlardanım. Güler yüzümle hatırlanmak adına. AMa bazı durumlar oluyor ki, tartışma yetmeyip kavgaya dönüşüyor. En güzel paylaşımların olacağına inanarak saygılarımı sunarım "Tartışmayı bilmeyenler, kavga ederler" ...
Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar Sevgili berceste; Güzel Konun için çok teşekkür ederim. Her bir satırda bir kez daha hak verdim sana. Gerçekten paylaştıkça çoğalan tek şey sevgi ...Burada dabunu yeterince vermeye çalışanlardanım. Güler yüzümle hatırlanmak adına. AMa bazı durumlar oluyor ki, tartışma yetmeyip kavgaya dönüşüyor. En güzel paylaşımların olacağına inanarak saygılarımı sunarım "Tartışmayı bilmeyenler, kavga ederler" ... Evet Sevgili GuestGirl... Tek çıkar yol sevgi ve hosgörü... Önümüzde ki günler karanlık görünse de elbette her gün doğan gün gibi bizimde yarınlarımız aydınlanacak inş... Sevgi ve hosgörüyle dolu yarınların temennisiyle...
Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2006 19 yıl Evet Sevgili GuestGirl... Tek çıkar yol sevgi ve hosgörü... Önümüzde ki günler karanlık görünse de elbette her gün doğan gün gibi bizimde yarınlarımız aydınlanacak inş... Sevgi ve hosgörüyle dolu yarınların temennisiyle... Parçalandık, parçalandıkça çoğaldık diye inanmazsak nasıl yaşarız? Ama inan bu sözlerin sıkıntılarıma merhem oldu berceste. Her yeni günde yeni umutlar, arnınan sıkıntılar, iyileşen yaralar olacak. Bunu kendime sölediğimde çok umutlu olamıyorum ama bir başkası da tasdikleyince daha da inanıyorum. Umudum olduğun için çok teşekkür ederim. Saygılar,
Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar Parçalandık, parçalandıkça çoğaldık diye inanmazsak nasıl yaşarız? Ama inan bu sözlerin sıkıntılarıma merhem oldu berceste. Her yeni günde yeni umutlar, arnınan sıkıntılar, iyileşen yaralar olacak. Bunu kendime sölediğimde çok umutlu olamıyorum ama bir başkası da tasdikleyince daha da inanıyorum. Umudum olduğun için çok teşekkür ederim. Saygılar, Doğru söylüyorsun gerçekten.... Güzel düşünen güzel görür , güzel düşünen hayatından lezzet alır ...bosuna denmemiş Kainata baktıgımızda getirdigimiz yorum aslında bizim içimizi yansıtır..İşte kendi karanlık dünyalarından hayatı yorumlayanlarda herkesi kendi gibi sanıyor malesef. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ (103) SEVGİNİN GERÇEK SAHİBİNE EMANET OL GUESTGİRL
Gönderi tarihi: 25 Mayıs , 2006 19 yıl Doğru söylüyorsun gerçekten.... Güzel düşünen güzel görür , güzel düşünen hayatından lezzet alır ...bosuna denmemiş Kainata baktıgımızda getirdigimiz yorum aslında bizim içimizi yansıtır..İşte kendi karanlık dünyalarından hayatı yorumlayanlarda herkesi kendi gibi sanıyor malesef. Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de o, kalplerinizi birleştirmişti. İşte onun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de o sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz. ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ (103) SEVGİNİN GERÇEK SAHİBİNE EMANET OL GUESTGİRL Evet berceste çok haklısın. Deniz gibi bir sevgi yaradandan, sonu yok ...Gerçek sevgi sadece ondan ... Allah'a emanet ol, huzurla kal
Gönderi tarihi: 26 Mayıs , 2006 19 yıl Yazar Evet berceste çok haklısın. Deniz gibi bir sevgi yaradandan, sonu yok ...Gerçek sevgi sadece ondan ... Sevmek acı çekmektir...Sevmemek ise ölmek... Aristotales
Gönderi tarihi: 1 Haziran , 2006 19 yıl ALLAH DERİM Sırtımda, taşınmaz yükü göklerin; Herkes koşar, zıplar, ben yürüyemem! İsterseniz hayat aşını verin; Sayılı nimetler bal olsa yemem! Ey akıl, nasıl delinmez küfen? Ebedi oluşun urbası kefen! Kursa da boşluğa asma köprü, fen, Allah derim, başka hiçbir şey demem! Necip Fazıl Kısakürek (1973)
Gönderi tarihi: 1 Haziran , 2006 19 yıl Yazar En sevdiğim şiirlerin basında gelen bir şiir... BEKLENEN Ne hasta bekler sabahı, Ne taze ölüyü mezar, Ne de şeytan bir günahı, Seni beklediğim kadar. Geçti istemem gelmeni, Yokluğunda buldum seni; Bırak vehmimde gölgeni, Gelme, artık neye yarar? Necip Fazıl Kısakürek
Gönderi tarihi: 2 Haziran , 2006 19 yıl acılan konu için tşk. bir borc bilirim.. Dua bıçak soksan gölgeme sıcacık kanım damlar girde bir bak ülkeme başsız başsız adamlar ağlayın su yükselsin belki kurtulur gemi anne seccaden gelsin bize dua et emi Necip Fazıl Kısakürek
Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 19 yıl Aşk Ve Korku Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde, Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de...
Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 19 yıl Aşk Ve Korku Aşk korkuya peçedir, korku da aşka perde, Allah'tan nasıl korkmaz, insan Onu sever de... Bu arada hoşgeldin ZEMHERİM
Gönderi tarihi: 3 Haziran , 2006 19 yıl Bu arada hoşgeldin ZEMHERİM tşk...suheda hoşbulduk... Rabbimizin sevgisi yüreğimizde eksik olmasın... selam ve dua ile...
Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2006 19 yıl Yazar Allah ve İnsan Seni aramam için beni uzağa attın! Alemi benim, beni kendin için yarattın! Necip Fazıl Kısakürek
Gönderi tarihi: 6 Haziran , 2006 19 yıl YUNUS EMRE'YE Kac mevsim bekleyim daha kapinda, Ayagimda zincir, boynumda kement? Beni de, pistigin bela kabinda, Kaynata kaynata buhara kalbet. Bekletme Yunus'um, bozuldu baglar, Dusuyor yapraklar, geciyor caglar; Veriyor, ayrilik dolu semalar, Icime bayiltan, aci bir lezzet. Ruzgara bir koku ver ki, hirkandan; Geleyim, izine dogru arkandan; Birakmam, tutmusum artik yakandan, Medet ey sairim, Yunus'um medet! Necip Fazil KISAKUREK
Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2006 19 yıl Ruzgara bir koku ver ki, hirkandan; Geleyim, izine dogru arkandan; Birakmam, tutmusum artik yakandan, B E N D E .!.. Evet bende derim ki.... İşte adres tam B U R A S I ...>>>>>>>>>>>>>>>TIKLAYIN... TIK.. LAA..YIIIN...İŞTE TAM BURASI
Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2006 19 yıl Yazar Son dönemler kendi kendime sık sık söyledigim ve hatırlattığım bir söz... Anlamak Anlamak yok çocugum, anlar gibi olmak var; Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var..
Gönderi tarihi: 8 Haziran , 2006 19 yıl Bir sakiden içtik şarap, Arştan yüce meyhanesi Ol sakinin mestleriyiz, canlar onun meyhanesi Bir meclistir meclisimiz, anda ciğer kebap olur Bir şemdir burda yanan, güneş onun pervanesi *** *** Aşk oduna yananların, Kulli vücudu nur olur Ol od bu oda benzemez, hiç belirmez zebanesi Ondaki mest olanların, "Enel hak" tır sözleri Hallac Mansur gibidir en kemine divanesi *** *** Ol meclisin bekrileri, şol şah-ı Edhem gibidir Belh şehrinde yüzbin ola her guşede viranesi Yunus bu cezbe sözlerin cahillere söylemegil Bilmezmisin cahillerin nice geçer zamanesi Yunus Emre
Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2006 19 yıl ÜSTAD'IN DUASI «Bizi affet!.. Biz, Sevgilinin nuruna lâyik olmaktan düstügümüz için bu hâle geldik. O'na lâyik olabilmek kimsenin haddi degil... Fakat lâyik olunamayacagini bilmenin liyâkati herkesin vazifesi...Iste bu son incelige lâyik olamadigimiz için bu hâle geldik. O nur öyle bir nur ki, ona lâyik olmakta, topyekûn zaman ve mekâna, bu dünyaya ve ötelere mâlik olmak var... Bu liyâkatten düsmekte de, her türlü mahrumluk ve mahkûmluk... Her türlü mahrum ve mahkûm olduk. Bizi affet!.. O Nur'un vecd ve aski üzerimizdeyken, denizlere, yelkenleri ipekten ve çipalari altindan kalyonlar indirdik; karalara da, yolunu virâneye çevirmek yerine mamureye döndüren ordular saldik. Padisahlara «ayaga kalk, kanun huzurundasin» diye ihtar eden hâkimler yetistirdik. Müsbet bilgiler, madenî âletler, kesifler ve buluslar, hep o Nur'un kendi fert ve cemiyet aynalarimizda tecellisinden... O Nuru körlestirince de Sarkin son 5 asirlik macerasi içinde bir zamanlar yaban domuzu hayati süren Garplinin sürü hayvani olduk. Son 150 yil içinde bizi bu hâlden kurtarmak isteyen hiçbir davranis sifa getiremedi. Zira o Nur'a yeniden liyâkat ve bu liyâkati yeni zaman ve mekâna tatbik etmek suurlastirilamadi. Ters yollara sapildi. Bu, ilerinin ilerisi suurun sahiplerine «mürteci» dediler; ve onlari, asil din gözünde suçlu, o Nur'a liyâkati sifira indirici, vecd ve ask mahrumu, din ve hikmet cahili kara yobazdan ayiramadilar. Onlari, bize böyle muamele ettikleri için degil bizi, bu muamelenin altindan kalkamadigimiz için affet!.. Yildizlarin, içinde birer cam zerresi gibi küçük kaldigi, piril piril kaynastigi sonsuz rahmet denizinin sahibi, sen bizi affet!.. Bizi, boynumuza taktiklari asirlik idam ipini kravat diye tasidigimiz için affet!.. Tek kelimeyle, «Müslüman» yaftasi altinda Müslüman olamadigimiz için affet!.. Ve, bize; kendi öz yurdunda asirlardir lütfen iskâna tâbi muhacirlere benzeyen gerçek Müslümanlara, o Nur'a liyâkatin en ileri derecesine bahset; ve ebediyet bestesinden sarkimizi âhenk helezonlariyle gönüllere nakset!.. Duamiza öyle bir tesir ver ki, kezzabin mermeri yedigi gibi nefesimizin bütün oyuncak mabutlari yakip erittigini, senin mücerret ve münezzeh birligin etrafinda hiçbir inanis pürüzü birakmadigini görelim; ve sun'i teneffüsle açilan bir baygin seklinde bu milletin yavas yavas dogrulduguna sahit olalim!.. 150, derken 50 yildir ruhumuzu ve maddemizi helâk edici her ne yapilmissa bütün bunlarin karsisinda salhane koyunu gibi seyirci kaldigimiz ve hâlâ böyle kalmakta devam ettigimiz için bizi affet ve sen imdat et!..»
Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2006 19 yıl “Sararken anlımı yokluğun tacı, Gönülden silindi neşeyle acı, Kalbe muhabbette buldum ilacı, Bende müridinim işte Mevlana. Ebede set çeken zulmeti deldim. Aşkı içten duydum arşa yükseldim. Kalpten temizlendim, huzura geldim. Bende müridinim işte Mevlana.” Nazım Hikmet
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl ÜSTADIN KALEMİNDEN KUR'ÂN TEFSİR VE MEALİ Kur'ân'ın tefsiri, bellibaşlı had ve derecelere kadar mümkün... En büyük tefsirci, bizzat kendisine Kur'ân nazil olan Resuller Resulü... Sonra sahabîlerin büyükleri; daha sonra da toplu ifadeyle, büyük hal, takva; ilim, ahlâk ve tahkik ehli... Sonunculardan -iki baş örnek, imam-ı Âzam Ebu Hanife ve Ka'adi-i Beyzâvi Hazretleri... Bunlar da, biri itikat ve amel, öbürü hikmet ve inceliklerde muayyen merhalelere kadar ilerleyip haşyetle durmuş ve gerisini Allah'ın namütenâhî esrarına bırakmış büyük tenzihçiler... Doğrudan doğruya tefsir işiyle uğraşmış ve örnek tefsirlerden birini vücuda getirmiş olan da Kaadi-i Beyzâvi Hazretleri... • Her fert, Kur'ân'ın zahirî mânasındaki derinlik ve sonsuzluktan, dilediği güzellik ve büyüklüğü devşirmekte hürdür. Bu bakımdan, sadece vecd ve zevk anlayışiyle herkes zarurî bir tefsircidir. Fakat herkese mahsus, sabit, umumî ve teşhisi tefsir ve takdir, esasen hiç kimsenin haddi değilken, ancak bellibaşlı dereceler üzerinde büyük ilim ve ahlâkla içtihat makamına erebilmiş kahramanların kârı olabilir. Bir insan: — Ben Kur'ân'ı kendi aklımla tefsir ederim! Dese de, neticede, tefsiri noktası noktasına büyük tefsircilerinkine uygun çıksa, hareketi, yine dinî cinayetlerin en büyüğü olur. Küfür... Kur'ân'ı öz aklı ve anlayışıyle tefsire kalkışanın küfürde olduğu hadîs ile sabit... • Hazret-i Ömer'in halifeliğinde, muayyen bir yerin büyükleri, Kur'ân'da kendi aleyhlerine tefsir ettikleri "bîr kelimenin tek harfi üzerinde, o harfe ait noktanın üstten kaldırılıp alta alınması kadar küçük bir değişiklik istiyorlar. Mâna büsbütün bozulmuyor. Cevap: — Yerin ve göklerin bütün halkı gelip de o noktaya çengel assalar ve asılsalar, onu yine aşağıya îndiremezler!.. Tefsir, ödenmez bir vebal, altından kalkılmaz bir yük, tesellisiz bir cüret işi... Yanlış el atılan, yanlış kıvamlandırılan her noktanın bir atom bombası gibi patlayacağı tehlike tarlasında yol alabilmek için, O'nun ruhaniyetine tevarüs etmiş bir kılavuz bulmak lâzım... Bu haşyete mâlik olmayan el, Kur'ân'ın sahifelerini bile çevirmeğe lâyık değil... • Allah, Kur'ân'ında hiçbir defa,. Sevgilisine, hâs ismi, nida edatiyle «Yâ M........!» diye hitap etmedi. Bunu biliyor musunuz? Eritici bir edep ve hayâ tecellisi... Halbuki en eski çağlarda bile, eski çağlarda bile, derin aşk ve yüksek ilim devrine yakın tefsircilerden çoğu şu müstesna gaamızayı, inceliği görememiş, ham ve kaba kalmış ve bazı âyet başlarında «De ki...» hitabından sonra «Yâ M........» diye O'nun hâs ismini kullanmak cüretini göstermiştir. «De ki...» emrinden sonra bizzat Allah'ın kullanmadığı ismi nasıl kullanırlar ve bir sırrı çiğnemiş olmaktan nasıl ürpermezler?.. Anlayın, Kur'ân tefsirine mahsus ehliyet ne demektir! Meal işine gelince, o büsbütün belâlı... Eskiden tefsir vardı; umumî din ilimleriyle meşgul ve irfan sahibi herkes Kur'ân'ı zahirinden sökebileceği için, ayrıca meal diye bir mesele yoktu. Yahut meal mefhumundan korkacak ve her ibareye tefsir demeyi tercih edecek kadar haşyet duygusu vardı. Halbuki, insan iktidar ve itinasının son haddiyle ve tam haşyet ve teslimiyet duygusu içinde meydana getirtilecek bir meal, tefsirinden daha vehametli... Kısacası meali de tefsir sayarak, fakat başı boş tefsire hiç yanaşmayarak, zahirî mânaya tam riayet, haşyet, teslimiyet ve bütün bunlardan sonra ne yapıldığını, yapılanın ne olduğunu ve ne ifade ettiğini bilmek, yegâne aziz ölçü... Bakın, yapılanlar ne zannedilmektedir ve nedir? Meâllere nakledilen dilin ismiyle verilen Türkçe, Çince, İngilizce Kur'ân ismi, sadece küfürdür. Arapça Kur'ân denebilir mi? Kur'ân, Arapça mahlûk lisanından da münezzehtir. «Kur'ân tercümesi» demek de yanlış ve öbüründen ancak bir derece,hafif bir cinayet... Bu da, Kur'ânın tercüme çerçevesinde zapt ve ifade edebileceği gibi bir gaflet edasına yol açar. Hiçbir tercüme, aslının aynı olmadığına, çok, defa aslının altında, bazen de üstünde olduğuna göre, Allah'ın Kelâmını tercüme iddiası ne demek olur? Onu, tercümesi kabil ve tercüme tâbirinin kadrolaştırdığı eşyadan görmek, olur şey mi? • Öyleyse?.. Kur'ân'a el sürülemez ve Allah'ın «Anlamanız için Arap lisanı üzere indirdim» dediği ana kitabın mânalarına yabancı mı kalınır? Hayır! Aksine, o mânalara bürünmek lâzım... Buna bilhassa memur ve muhtacız!.. Nasıl? Şöyle: Yukarıda temas ettiğimiz iş şartı ve şuuruyle yapılan, ne Kur'ân ne de tercümedir. Ancak bu bilgiyledir ki, Allah kelâmının, zahirî mânası her dile nakledebilir. Bu nakillere sadece «meâl» ismi verilir. Ve üstüne şöyle yazılır: Kur'ân'ın Türkçe, Çince veya İngilizce zahirî mânası veya meali... İş budur ve bu işi en bilgiç ve çilekeş İman âlimlerine yaptırmak, her türlü indî tefsirden kaçınmak ve tefsir zarurî olunca mazinin büyük tefsircilerine sığınmak, tek yol... • Allah'ın âyetlerini ticaret metal diye kullananların son moda ve tefsirlerinden, her müslüman, en vahşî çirkinlikten kaçarcasına uzak kalmalıdır. Bir tercüme, tefsir veya meali Kur'ân zannetmek, fotoğraftaki şekilleri canlı sanmaktan daha abestir. Âyet meali: «— Eğer biz Kur'ân'ı dağ ve taş üzerine indirseydik, Allah'ın haşyetinden dağ ve taş param parça olurdu.» Fakat, Allah'ın çoğunu mühürlediği insan kalbi hiçbir şey duymuyor.
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl Yazar Olmaz Mı ? Yön yön sarılmışım ne yana baksam; Sarılan olur da saran olmaz mı? Kim bu yüzü çizen sanatkar ressam; Geçip de aynaya,soran olmaz mı? Bir parçacığım ben,bütüne hasret; Zaman döne dursun,o güne hasret; Ruhumsa zamanın üstüne hasret; Ebediyet boyu bir an... Olmaz mı?
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl ANADOLU Beşikler vermişim Nuh'a Salıncaklar, hamaklar Havva Anan dünkü çocuk sayılır Anadoluyum ben Tanıyor musun? Utanırım Utanırım fukaralıktan Ele, güne karşı çıplak... Üşür fidelerim Harmanım kesat. Kardeşliğin, çalışmanın Beraberliğin Atom güllerinin katmer açtığı Şairlerin, bilginlerin dünyalarında Kalmışım bir başıma Bir başıma ve uzak. Biliyor musun? Binlerce yıl sağılmışım Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım Ne şah, ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun? Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu'yu Karayılanı Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultanı ve Bedrettini. Sonra kalem yazmaz Bir nice sevda... Bir bilsen Onlar beni nasıl severdi. Bir bilsen, Urfa'da kurşun atanı Minareden, barikattan Selvi dalından Ölüme nasıl gülerdi. Bilmeni mutlak isterim Duyuyor musun? Öyle yıkma kendini Öyle mahzun, öyle garip... Nerede olursan ol İçerde, dışarda, derste, sırada Yürü üstüne - üstüne Tükür yüzüne celladın Fırsatçının, fesatçının, hayının... Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni. Gör, nasıl yeniden yaratılırım Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım Oğullarım var gelecekte Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Kaç bin yıllık hasretimin koncası Gözlerinden Gözlerinden öperim Bir umudum sende Anlıyor musun? Ahmet Arif
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl Yazar Paylaşımların için tşk.. Fakat buraya sadece üstad ile alakalı yazılar yazıyoruz... Selamlar...
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl Berceste; Burası "Dini şiirler" bölümü değil. Dokunulmazlık istiyorsan buraya değil, şiirler bölümüne yazacaksın. Bu forum din konularının tartışıldığı bölümdür. Dolayısıyla Necip fazıl'a başka bir üstadla yanıt vermek de hakkımız olsa gerek.
Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2006 19 yıl Berceste; Burası "Dini şiirler" bölümü değil. Dokunulmazlık istiyorsan buraya değil, şiirler bölümüne yazacaksın. Bu forum din konularının tartışıldığı bölümdür. Dolayısıyla Necip fazıl'a başka bir üstadla yanıt vermek de hakkımız olsa gerek. Kardeş; Farkındaysan sadece şiir yazmıyoruz bu topicte üstadın yazılarındanda alıntılar yapıyoruz sende şiirler bölümüne istediğin şairle ilgili bir topic aç bizde katılalım.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.