Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

İrticâ Küfrün Takıyyesidir!..

 

Soru: Türkiye'nin içte ve dışta çok ciddi problemlerle karşı karşıya kaldığı bir dönemde, bazı kimselerin yine irticâ çığırtkanlığına başlamalarını ve en büyük tehlike olarak irticâyı göstermelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Aslı ve mesnedi bulunmayan böyle bir iddiayı zaman zaman tekrar gündeme taşıyanlar neyi hedefliyor olabilirler?

 

Cevap: “İrticâ” tabiri Arapça'dan dilimize geçmiştir; menşei, “dönüş, geriye dönme” manalarına gelen rücu' kelimesine dayanmaktadır. Fıkıh ıstılahında, geriye dönülebilen ve vazgeçme ihtimali bulunan boşanmaya “rıc'î talak” adı verildiği gibi, bela zamanında veya acı bir haber duyunca “İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn - Biz Allah'a âidiz ve vakti geldiğinde elbette O'na döneceğiz!” (Bakara, 2/156) ayet-i kerimesini okuyarak Allah'a teveccüh edip O'na sığınmaya da “istircâ” denmiştir. İrticâ ifadesi de, temelde “geri dönmek” manasını çağrıştırdığından dolayı, gericilik, muhafazakarlık, tutuculuk, eskiyi koruma, yeniye karşı tavır alma, medeniyeti kabul etmeme, moderniteye karşı çıkma ve tarihin tekerleğini geriye döndürerek eski olanı canlandırmaya çalışma gibi manaların hepsini birden ihtiva eden bir tabir olarak kullanılır hale gelmiştir.

 

Hangisi İrticâ?..

 

Ne var ki, öteden beri belli bir kesim, irticâ sözünü sıradan bir kelime olarak istimal etmekten daha ziyade, onu siyasî ve ideolojik bir suçlama ve sindirme aracı olarak kullanmaktadır. Bu talihsiz kimseler, bazen kolay anlaşılması için “gericilik” ifadesini dillerine dolamakta, çoğu zaman da, meseleyi daha korkunç göstermek maksadıyla manası daha az bilinen “irticâ” tabirini tercih etmekte ve kötü şekilde algıladıkları, kötü bir mazmunun karşılığı olarak kullandıkları, toplum nazarında da bir heyula haline getirdikleri bu laflarla her fırsatta müslümanları karalamaya çalışmaktadırlar.

 

Yıllar var ki bu ülkede fuhuş, edepsizlik ve soysuzlaşma peşinde koşarak cahiliye devrindekinden daha beter bir cehalete geri dönenler hoşgörüldüğü ve ilerici addedildiği halde, kendi değerlerine, diline, târihine, kültür ve medeniyetine sahip çıkan, özünü yitirmeden ve yabancılaşmadan muâsırlaşmak isteyen ve dinine bağlılığını ifade eden insanlara “mürtecî”, “fundamentalist” damgası vurulmaktadır. Esefle müşahede etmekteyiz ki, akla-hayale gelmedik çeşit çeşit ahlâksızlığı irtikap edenler “modern” sayılmakta ve müsamahayla karşılanmakta; fakat, müslümanlar çağ dışı gibi gösterilmekte ve “gerici, yobaz, teokratik düzen yanlısı” türünden yaftalarla kötülenmektedir.

 

Evet, bazı müfsitler, ağızlarını her açışlarında ıslahtan, imardan, kendini ifadeden, iradenin hakkını eda etmekten ve insan haklarından dem vurmaktadırlar; fakat, böyle konuştukları aynı anda vicdanlara baskı yapmakta, başkalarının haklarını çiğnemekte, zulmün en hunharcasını irtikap etmekte, insanlar arasındaki münasebetleri kırıp dökmekte ve azgınlıktan azgınlığa koşarak herkesi sindirmeye çalışmaktadırlar. Dahası, bunca fezayi ve fecâyii mazur göstermek için sürekli paranoyalar icad etmekte; “yeşil sermaye” deyip birine saldırmakta; “gerici yapılanma” bahanesiyle diğerini ortadan kaldırmakta; “irticâ” çığırtkanlığıyla tiranlar döneminde bile eşine rastlanmayan kanunlar çıkarmaktadırlar. Kanunlara göre hareket edeceklerine, heva ve heves edalı hareketlerine göre kanunlar hazırlamakta ve bütün bunları yaparken irticâ maskesinin ardına saklanmaktadırlar. Bu itibarla, şüphe götürmeyen bir gerçek vardır ki; irticâ küfrün takıyyesidir; gericilik yaygaraları dinsizliğin ve ilhadın maskesidir.

 

Modern Takıyyeciler

 

Bildiğiniz gibi; takıyye, kendini gizlemek, olduğundan farklı görünmek, inandığının aksini söylemek ve tehlikelerden korunmak için hileli yola başvurmak demektir. Bazıları, takıyyeyi müslümanlığa mal etmek isteseler de, İslam'da takıyye yoktur. Dinimizde, bir müslümanın savaş anında düşmanın zülmünden kurtulmak ve canını kurtarmak maksadıyla imanını gizleyerek müdarâtta bulunması şeklinde ifade edebileceğimiz, “İllâ en tettekû minhum tükâh - Ancak onlar tarafından gelebilecek bir tehlike olursa başka!” (Âl-i İmran, 3/28) hakikatına bağlı bir disiplin var ise de, Şiilik'te söz konusu olan takıyyenin müslümanlıkta yeri yoktur. Takıyye, Şii anlayışında, özellikle de İran Şiiliğinde bir esastır; dolayısıyla, Anadolu'daki saf Alevî vatandaşlarımız da takıyye bilmezler.

 

Fakat, Fars Şiiliğinde, “Sizden olmayanları ve sizin çizginizde bulunmayanları aldatmadıktan sonra hakîkî müslüman olamazsınız” manasında bir takıyye mevcuttur ki, onun menşeini de Sünnî bir atmosferde yetişmiş olan İmam Cafer-i Sadık hazretlerine isnat ederler. Doğrusu, İmam Cafer gibi müstakim bir insanın, böyle çarpık bir düşünce ifade edeceğine inanmak mümkün değildir. Kaldı ki, Hazreti İmam böyle bir cümle söylese bile, Allah Resulü “Aldatan bizden değildir” buyurmuştur.

 

Bu itibarla, İslam'da böyle bir takıyye yoktur; yoktur ama günümüzde takıyyeyinin katmerlisi yapılmaktadır. Camideki müslümana “müslim” yerine “mürtecî” diyen, Cenab-ı Hakk'ın kemale erdirdiği ve insanlar için yegâne din olarak seçtiği İslam'ı ya da onun bazı emirlerini “fundamentalizm” ve “gericilik” şeklinde karalamak isteyen kimseler bu çağın en sinsi takıyyecileridir. Evet, bir kere daha ifade etmeliyim ki, “mürtecî, gerici, yobaz” türünden isnatlar belli bir kesimin takıyyesidir; bu çirkin yakıştırmalar, hileli bir oyunun maskesidir.

 

İrtica Paranoyası

 

Peki, bazıları neden şimdilerde bir kere daha böyle bir takıyyeye ve hileli oyuna başvuruyorlar?

 

Evvela; Türkiye'de istikrar havasının hâkim olmasını istemiyor; emareleri görülen huzur ve güven atmosferini çekemiyor; bu istikametteki olumlu bazı gelişmeleri ve yararlı icraatı hazmedemiyor; gelişme hesabına katedilen mesafelerden rahatsızlık duyuyor ve demokratikleşme adına atılan adımların önünün alınması gerektiğini düşünüyorlar. Çünkü, millet için çok müsbet sayılan bu türlü ilerlemeleri kendi ikballeri açısından birer tehlike olarak görüyor; makam ve mevkilerinden ayrılma ve çıkarlarından olma telaşı yaşıyor, kaybetttikleri koltukları tekrar elde edememe endişesiyle doluyorlar. Bunların hepsini aynı çizgide mütalaa etmek doğru olmasa bile, çoğu itibarıyla bohemce bir yaşayışa ve serâzat bir hayat tarzına alışmışlar. Yapıp ettiklerini çirkin bulacak kimselerin çoğalmasını rahatça davranmalarına ve keyiflerince yaşamalarına mâni kabul ediyorlar. Daha sonra da bu nefsânî ve şeytânî hislerine fikir libası giydirerek “İrtica tehlikesi var; mürtecîler bizi çağlar ötesine götürecekler. Bunlar, lâik sistemi devirecek, toplumun hayat tarzını değiştirecek, çarşı-pazara müdahale edecek ve ülkeyi bizim için yaşanmaz hale getirecekler!” türünden yâvelerle bağırıp duruyorlar. Bu asılsız iddiaları o kadar çok dile getiriyor ve tekrarlıyorlar ki, kendi hilaf-ı vâkî sözlerine zamanla kendileri de inanmaya başlıyor, sonunda tam bir irticâ paranoyasına tutuluyor ve kendilerinden başka herkesi rejim düşmanı görme ruh hastalığına dûçar oluyorlar.

 

Diğer taraftan, bu asılsız düşünceler sürekli empoze edildiğinden ve bazı medya organları adeta mürtecî avcılığı yaptığından dolayı, bir kesim “irticâ var” dediği zaman, bu iddia hemen başkalarını da harekete geçiyor. Çünkü, irticâ adlı heyula mesnetsiz isnatlarla zihinlerde her gün biraz daha şişirile şişirile öyle bir hal alıyor ki, bir kesimin okumuşu da, aydını da, batıya açık olanı ve kendi değerlerini korumak şartıyla dünyayla entegrasyona sıcak bakanı da onu büyük bir tehlike görmeye başlıyor. Maalesef, toplumda onca bilgi birikimine ve okumuşluğuna rağmen bu türlü iddiaların perde arkasını anlayamayacak, hatta işin içinde başka hesapların varlığını düşünemeyecek çok kimse var. İşte, pek kurnaz ve gizli hesaplar peşinde olan bazı kimseler, onlardaki bu zaafı kendi çıkarları istikametinde değerlendiriyor; işler aleyhlerine sarpa saracağı anlarda ya da bir kısım planları uygulayacakları her zaman diliminde bir kere daha “İrtica kapıda, sistem tehlike altında; ülke elden gidiyor!” diyerek yaygara koparıyor; bu entrikadan habersiz yığınları aldatıyor, korku sâikini kullanarak onları tetikliyor, bir cephe oluşturuyor ve karşı tarafı sürekli psikolojik baskı altında tutuyorlar.

 

28 Şubat'ın Mürtecîleri

 

Hatırlayacağınız üzere; Şubat soğuğuna denk gelen son post-modern darbe (!) evvelindeki hadiseler sırasında da bir kısım şaşkınlar zuhur etti. Giyim-kuşamdan zikir ve ibadet tavırlarına kadar pek çok hal ve hareketleriyle tam bir aykırılık sergileyen bazı kimseler figüre edildi. Onlara bir kısım roller verildi; kimisi tarikat şeyhi kisvesine bürünüp medyada boy gösterdi, kimisi teokratik düzeni hâkim kılma sevdalısı bir gerici numarası yaptı, kimisi mürtecîlerin ağına düşürülüp kandırılmış bir kurban rolü oynadı ve kimisi de karanlık güçler tarafından kiralanan bir tetikçi, silaha sarılıp elini kana bulayan bir kanlı kâtil olmasına rağmen, irticâ piyesinde “Allah'ın ordusu”nun sadık bir eriymiş gibi sahne aldı. Bütün figüranlar rollerini öyle gerçekçi ortaya koydular ki, hemen herkes oynananın bir oyun olduğunu unutup sahiden ülkenin elden gittiği zehabına kapıldı.

 

Sonrası malum.. masum dindarların üzerindeki baskılar arttırıldı.. batı stilinde çalışma sistemleri oluşturuldu; günahsız vatandaşlar fişlendi, en tabiî haklarından edildi. Müslümanlığını doğru dürüst, samîmâne ve en güzel biçimde yaşamaya gayret gösteren insanlar potansiyel birer terörist gibi gösterildi. Dahası, bu yapılanların bütün faturaları sürekli bazı kimseler adına kesildi ve toplum yapısını ayakta tutan esasları sıyanet vazifesiyle muvazzaf kesim manipüle edildi. Millet, onları Demokles'in kılıcı gibi hep tepesinde hissetti, ürktü, korktu, sindi ve evrensel haklarından bile vazgeçti.

 

Gerçi, sayıları çok az da olsa, bazen toplum fertleri arasında her şeyi reddeden ve herkese “canı cehenneme” diyen kimseler de bulunabilir. Bunlar, ilim, fen ve teknolojiyi gereksiz, hatta zararlı görmeleri itibarıyla bir manada gerici de sayılabilirler. Bazı varoluşçuların “İlim de teknoloji de yerin dibine batsın!” dedikleri gibi, bunlar da ilim ve teknolojinin, fen ve felsefenin karşısında olabilirler. Fakat, bu türlü insanlar, hem sayıları itibarıyla çok azdır, hem heyet-i umumiyeye karşı çıkacak ve genel âhenge tesir edecek güçte değillerdir; hem de samimi müslümanlar tarafından da dışlanmış ve umumi tablonun haricinde kalmış kimselerdir. Heyhat ki, o karanlık dönemde bu gerçek gözardı edildi; bir kaç aykırı misal ard arda sıralanınca ve toplumun genel halini asla yansıtmayan birkaç kare yan yana getirilince sahiden bir irticâ tehlikesi varmış gibi gösterildi ve bu mevhum tehlike bir psikolojik harp silahı olarak istimal edildi.

 

Evet, işin bir psikolojik savaş olma yanı var ve irticâ yaygaracıları 28 Şubat'tan önce yaptıkları gibi, hemen her zaman onu büyük ölçüde tehdit, şantaj ve yıldırma malzemesi olarak kullanıyorlar. Millet adına hayırlı faaliyetlerde bulunacak insanları gericilikle suçlayıp sindiriyor ve önlerini kesiyorlar. Mürtecîlikle itham edilen taraf pusunca, onlar bu fırsatı ganimet biliyor; ya ezici bir kanun çıkarıyorlar veya karşı tarafı bütün bütün felç ediyorlar.

 

Mü'mine “Dinci” Diyenler “Dinsiz” mi?

 

Saniyen; ben, iyi bir mü'min olduğum iddiasında değilim; fakat, Allah'ın varlığından ve ahiretin mevcudiyetinden hiç şüphe etmedim. Bir gün hesap vereceğim hususunda asla şüpheye düşmedim. İşte şimdi, öyle bir şüphesizlik mülahazasına bağlı olarak, kalbim gibi bilerek ve eğer farklı mülahazalarla bir şey ifade ediyorsam Allah'a hesab vereceğime çok iyi inanarak diyorum ki; vallahi, billahi, tallahi, bunlar irticâ tehlikesinden bahsediyorlar ve irticâya bağladıkları insanlara da mürtecî diyorlar.. ama aslında müslümanlığı kastediyorlar. “Radikal müslüman” derken de, “aşırı dinci” diyerek sadece bir kesimden söz edermiş gibi yaparken de aslında bizzat İslam'ı hedef alıyorlar. Çünkü, İslam'ın aşırılığı olmaz.. müslümanlık bütün aşırılıklara karşı orta yolu tutan ilâhî bir sistemin adıdır.. İslam, sevdirme ve kolaylaştırma esaslarıyla gelmiş, ifrat ve tefritin kökünü kesmiş ve bütün insanlara güçlerinin yeteceği sorumlulukları yüklemiş fıtrata en uygun Allah'la münasebet sisteminin adıdır.

 

İslam dinini kabul edip onun emirlerini uygulamaya çalışan herkes –kalbleri sadece Allah bilir– Kitap ve Sünnet açısından mü'min, müslüman ve dindardır. Onları, bundan başka herhangi bir isimle ya da unvanla anmak ise, en hafif ifadesiyle saygısızlıktır. Bizim terminolojimizde, “İslam”, “müslüman”, “dindar” tabirleri vardır; ama, dine hasım kimseler tarafından kasıtlı olarak dilimize sokuşturulan ve cahillerin kullandığı “İslâmcı” ve “dinci” gibi ifadeler yoktur. Dine göre, günah işleyen bir Müslüman günahkâr olsa da yine mü'mindir; İslâm esaslarını inkâr etmemek şartıyla, onlardan bazılarını terk etse de yine müslimdir. Bu itibarla, bazı dinî vecibelerini yerine getirmeyen kimselere “küfürcü”, “dalâletçi”, “fıskçı”... demek münasebetsiz olduğu gibi, dini bütünüyle yaşamak isteyene “İslâmcı” veya “dinci” demek de en az o kadar saygısızca bir ifadedir.

 

İrticâ'nın Hedefi İslam ve Müslümanlar

 

Bu açıdan, irticâ çığırtkanlığı yapan kimseler, şayet cahil, bilgisiz ve manipüle edilmiş insanlar değillerse, demek ki, irticânın gölgesine sığınarak bizzat müslümanlığı hedef alıyorlar. Bunlar, İslam'a açıktan açığa saldırmak ve müslümanlığa karşı düşmanlıklarını izhar etmek istemiyorlar. Çünkü, halkın yüzde doksanı Ramazan-ı şerifte oruç tutuyor; milletin yüzde sekseni en azından Cuma namazı kılıyor; insanımızın yüzde elliden fazlası günde beş vakit namazını eda ediyor. Eline birazcık imkan geçen hemen herkes Hac vazifesini yerine getirmek için yollara düşüyor. Hatta şimdilerde aristokrat sınıftan bazıları ayrı olarak ve aristokrasi mülahazasını koruyarak gidiyorlar, yol boyunca başkalarına karışmıyorlar. Fakat, gidişlerine nazaran çok farklı bir ruh haletiyle dönüyorlar; “Gönlümüz fetholdu, ruhumuz doydu!” diyorlar. Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz'in viladeti münasebetiyle salonlar şenleniyor, hatta stadyumlar doluyor; mevlitler okutuluyor ve binlerce gül dağıtılıyor. Gayet masum ve gayet yumuşak programlar yapılıyor; oldukça derin ve pek samimi hisler dile getiriliyor ve âdetâ dağıtılan o güllerin kokusuyla beraber müslümanlık da herkesin ruhuna siniyor. İslam kendi güzeliğiyle ve o yenilmez gücüyle gönüllere giriyor.

 

Dahası, Hristiyanından Yahudisine, Budistinden Brahmanistine kadar yabancı ilim adamlarından ve ilahiyatçı temsilcilerden yüzlercesi “Müslümanlık çok farklı.. hayatın her alanıyla alakalı bütün ihtiyaçlara cevap veriyor. İnsanın arzuları, istekleri ve beklentileri adına hiçbir boşluk bırakmıyor. Bundan dolayı, İslam'ı yok saymak, Hazreti Muhammed'i görmezlikten gelmek ve Kur'an'a karşı lâkayt kalmak bir insan için çok büyük bir nakîsedir.” diyorlar.. diyor ve aklı başında bu insanların kimisi İslam'la şerefleniyor, kimisi ona karşı derin alaka duyuyor, kimisi onun fahrî müdafii oluyor ve onunla şöyle-böyle tanışan herkes hiç olmazsa önyargılarından kurtulup dostlar arasına giriyor. Onlardan biri Kur'anla azıcık meşgul olunca, “Allah Allah, biz şimdiye kadar müslümanlığı böyle bilmiyorduk; demek ki, yanlış tanımışız, şartlanmışlıklarımıza takılmışız. Meğer, İbrahim'in başına Halîlullah tacını konduran, Musa'yı Kelîmullah olarak tanıtan, Süleyman'ı asıl peygamberlik tahtına oturtan ve İsa'yı Kelimetullah diye anlatan bizim elimizdeki metinlerden daha çok Kur'anmış!..” diyor ve ondan ayrı geçen yıllarına üzülüyor, âh çekiyor.

 

İşte, böyle bir atmosferde, bazı kimseler, İslamiyeti ve müslümanları hiç sevmeseler bile, doğrudan “En büyük tehlike İslam ve Müslümanlardır” demeye cesaret edemiyorlar. Öyle açıkça saldırmak suretiyle müslümanlık unvanıyla onca insanı karşılarına almayı kendi menfaatleri açısından zararlı buluyorlar. “İrtica” yerine “İslamiyet” dedikleri zaman, camiden çıkan herkesin “zafer işareti” yaparak “Ben de müslümanım” demesinden korkuyorlar. Dolayısıyla, İslam'ın aydınlık ikliminde boy atan güzellikler karşısında kendi çirkin ruhları zaviyesinden rahatsızlık duyan ve müslümanlar hakkında cibillî olarak kötü duygular besleyen böyle kimseler, İslam'ı ve müslümanları açıktan açığa karalayamayınca takıyye yapıyor, dolambaçlı yollara sapıyor ve akla-hayale gelmez entrikalarla dini-dindarı baskı altında tutmaya çalışıyorlar.

 

Beyhude Yorulmayın, Kapılar Sürmeli...

 

Fakat, kanaatimce, onların unuttukları bir husus var: Artık bu millet bundan ikiyüz, üçyüz sene evvelki millet değil. Günümüzün insanları okuyor, anlıyor, tahlil ve terkiplerde bulunuyor, analiz ve sentezler yapıyor ve araştırıp iyice öğrendikten sonra inanıyorlar. Evet, bugünün mü'minlerinin imanı taklidî değil; onlar, bir ideolojinin peşine takılıp körü körüne onun ardı sıra yürümüyorlar. Tekvinî emirleri okumak ve teşriî disiplinlere dikkat etmek suretiyle bilerek dini benimsiyor ve ona bütünüyle teslim oluyorlar. İslam'ın ulvî hakikatlerini öyle kabulleniyorlar ki, baskılar karşısında dinden vazgeçmek bir yana, cenderelerin içine konsalar, canları çıkacak şekilde sıkıştırılsalar, hatta idam sehpalarına çıkarılsalar da, yine Abdullah ibni Hüzafetü's Sehmî, Habbab b. Eret ve Bilal-i Habeşî efendilerimiz gibi “Ehad, ehad” çığlıklarıyla “Allah birdir; hakiki ma'bud, hakiki mahbub, hakiki matlup sadece O'dur” hakikatını seslendirmeye âmâde bulunuyorlar.

 

Bu açıdan, irticâ dellallarına samimi bir nasihatte bulunmak istiyorum: Beyhude yorulmayın, çeşit çeşit oyunlar oynasanız ve bir sürü entrikalar çevirseniz de bundan sonra umumî efkârı ifsâd edemezsiniz. Artık herkes irticâ ile ne kastettiğinizi biliyor, onunla neyi hedeflendiğinizi fark ediyor ve siz ne yaparsanız yapın millet hangi kıbleye yönelmesi gerektiğinin şuurunda, yoluna devam ediyor. Bundan sonra, despotizmayla, tiranlıkla ve kaba kuvvetle halkı kendi anlayış çizginize çekmeniz mümkün değildir; medenî insanlar karşısında kaba kuvvet hiçbir işe yaramayacağı gibi arkada bir sürü de nefret bırakacaktır. Şayet, siz kendinizi sevdirmek, hatta savunduğunuz sistemin şirin olduğunu göstermek istiyorsanız, herkese karşı yumuşakça, mülâyemetle, hoşgörüyle ve engin bir kucaklayıcılık içinde davranmalısınız. Unutmamalısınız ki, millet kendi değer ölçülerine saygı göstermeyen kimselere hürmet ve muhabbet nazarıyla bakmaz. Eğer, saygı ve sevgi mukabelesi görmeyi diliyorsanız, tarihe yüz karası olarak geçmek ve nefretle anılmak istemiyorsanız, meseleyi gönülleri fethetmeye bağlamalı, halkın değerleriyle asla çatışmamalı, onların duygu ve düşüncelerine kıymet vermeli ve milletin inançlarına saygılı olmalısınız.

 

İrtica Çığırtkanları Sadece Nefret Uyarıyor

 

Zannediyorum, bazıları kendi insânî telakkîleri açısından bu mülahazalarıma saygı duysalar da, bu sözler bir kısım kimselerin bir kulağından vurup öbür kulağından çıkacak ve ihtimal onları çok rahatsız edecek. Hatta belki beni oyunbozanlık yapmakla levmetmeye de kalkacaklar; “Bu niye bizim takıyyemizi fâş ediyor.. “irticâ” perdesinin gerisinde işlerimizi ne güzel götürüyorduk; kovanımıza neden çomak sokuyor?” deyip homurdanacaklar. Oysaki, “En ummadığın keşfeder esrar-ı derûnun / Sen herkesi kör, âlemi sersem mi sanırsın!” diyen Ziya Paşa adeta bugünün Anadolu insanının bilgeliğine işaret etmiş gibidir. Sözlerime kulak vereceklerini bilseydim, irticâ paranoyasına tutulmuş kimselere bu sözü hatırlatır ve herbirine derdim ki: Gel, bu milleti hafife alma; sen irticâ çığırtkanlığı yaparken halkın sana inandığını sanma. Bu millet artık kimin kim olduğunu ve neyin ne ifade ettiğini çok iyi biliyor; senin o kelimeyi kullanırken ne kasdettiğini de pekâlâ anlıyor. Şu çirkin yakıştırmalarınla halk nezdinde sadece nefret ve tiksinti uyarıyorsun. Oysa ki, senin de sevilecek ve takdir edilecek yanların var. En azıdan insansın; eşi–menendi yaratılmamış abide bir canlısın ve mahiyetin itibarıyla meleklerden de ulvî aziz bir varlıksın. Dolayısıyla, Allah'ın yarattığı o kıymete uygun sözler söylemeli, ona göre bir kısım davranışlarda bulunmalı, kendi değerlerini ayaklar altına almamalı, halk nezdinde maskara olmamalı ve bir nefret heykeli haline gelmemelisin.

 

Müsadenizle bu konudaki sözlerimi fakirden daha önce de duyduğunuz bir dua ile noktalamak istiyorum: Allahım, önümüzdeki yollar sarp ve yokuş.. her köşe başında bir sürü gulyabâni gayızla gerilmiş hücûm ânı ve hücûm bahanesi bekliyor; dillerinde, irticâ, gericilik, teokrasi ve fundamentalizm, ellerinde gücün her çeşidi ve hayallerinde bin bir entrika.. eğer biz onların dediği gibi dine, dünyaya, ilme ve gelişmeye karşı isek, Sen bizi bu sapıklıktan halâs eyle!.. Liyakatımız yoksa, yolların mütedeyyin, mütemeddin, müterakkî ve ilim aşığı insanlara açılması için bizleri huzuruna al ve yolları aç! Yok karşı taraf yanılıyorsa, içlerinde salâha açık ruhlardan hidayetini esirgeme! Temerrüt ve din düşmanlığını meslek edinenlerin de birliklerini boz! Düzenlerini başlarına yık! Yurtlarına-yuvalarına feryat sal! Ve bütün inananları, kapının sadık kullarını, bu karanlık düşünce, karanlık ruh ve kara seslerin, gayretine dokunduğuna inandığımız tecavüzlerine, tahkirlerine, tezyiflerine ve plânlarına karşı koru!..

Gönderi tarihi:

***

 

Şimdi yıl 2006-04-30…Kurt dumanlı havayı severmiş..

"Bu çağın en sinsi takiyecileri" diyen Fethullah Gülen, "Bu çağın en sinsi takiyecisi" olarak

Adını taşıyan internet sitesinde,

"Yıllardır fuhuş, edepsizlik peşinde koşanlar ilerici addediliyor"

"İrtica küfrün takiyesidir; gericilik yaygaraları dinsizliğin maskesidir"

Diyerek inciler döktürmüş;

Bir de geçmişe dönüp bakalım FETTULLAH GÜLENDEN NE TAKİYYE’LER VARMIŞ…

 

***

ŞÜPHE UYANDIRDI

Gülen'in kasetlerinde yer alan ifadeler ciddi şüphe uyandıracak niteliktedir. Ciddi, tarafsız soruşturmaya ihtiyaç vardır. İfadeler Gülen'in takiyye yaptığı gösterecek nitelikte. Bu soruşturma sonunda, laik cumhuriyete karşı eylem girişimi söz konusuysa, bunu araştırmak emniyetin, gereğini yapmak da yargının görevidir.

***

Gülen, tarihsel irticanın uzantısı

Sivil toplum kuruluşları dün art arda yaptıkları açıklamalarla Fethullah Gülen'e tepkilerini dile getirdi. İstanbul'daki 12 sivil toplum kuruluşunun temsilcileri ortak açıklamayla Gülen'in üzerine gidilmesini, cemaatin adli ve mülki uzantılarının temizlenmesini istediler.

Sonra Soruşturma açıldı, Ya sonra Ver Elini Amerika CIA Kardeşlerinin yanına Gitti...

 

Ama gitmeden ve Soruşturma açılmadan önce zamanın Cumhurbaşkanı Demirel'e Aşağıdaki Mektubu gönderdi..

 

Mektupta onu kurtaramadı...Soruşturma açıldı...

 

Herşey ortaya çıkıncada ben Türkiye aşığıyım dediğini unutup,

 

Amerikan çıkarlarının savunucusu olamanın güvencesiyle Amerikaya kaçıverdi...

 

Birde güncel haber...

 

Savcıdan beraate ret

 

Ankara Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci, Gülen hakkında yasadışı örgüt kurduğu iddiasıyla açılan davanın yeniden görüldüğü duruşmada, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. Demirci, Gülen'in beraat yönündeki başvurusunun reddini istedi. Duruşma 5 Mayıs'a ertelendi.

 

Kaynak:27 Nisan 2006 / Perşembe © 2006 Milliyet

 

Demirel'e Yazdığı mektupta ne takkiyeler yapmış okuyalım bakalım...

***

FETTULLAH GÜLENDEN 1999 yılı TAKİYYELERİ

Özür dilerim

Kamuoyunun gündemine bomba gibi düşen Fethullah Gülen, hakkındaki iddialarla ilgili ilginç bir savunma

Gülen'in kendisine yönelttiği soru ve yanıtlar özetle şöyle:

 

Atatürk'e dáhî dediğiniz gibi, Hitler ve Napolyon için de dáhî sıfatı kullanıyorsunuz. Atatürk'le diğerlerini aynı kefeyi mi koyuyorsunuz?

Zekánın fonksiyonları olduğu gibi, dehánın da fonksiyonları da vardır. Dehánın cinnet halleri olur. Hitler ve Mussolini veya Napolyon bu ikinci gruba girebilir. Atatürk ise bir ülkeyi Hitler ve Mussolini gibi, Napolyon gibi yıkıma götürmek yerine, bir cumhuriyet kurmuş ve arkasında bir enkaz değil, bir ülke, bir sistem bırakmıştır. Bunlara dáhî demek, hepsini aynı kategoriye koymak manásına gelmez. Ayrıca Hitler hakkında bunu biraz da sempatizanlarının kabulü olarak, Napolyon'u da tarihî telakkiler içinde dahîler içinde saydım. Kendi taraftarlarının telakkilerine göre söylüyorum onu. Mustafa Kemal güçlü bir hatip. Atatürk'le ilgilim münasebetsiz bir kelime kullanıldıysa şayet, zannediyorum, ben oradaki konjonktür ona göre yapılmış bir hatadır. Ben millete karşı yapılmış böyle bir hatadan dolayı da, bütün milletten özür diliyorum.

Yandaşlarınıza Adliye ve Mülkiye'yi hedef göstererek, devleti ele geçirmeye dönük gizli bir örgütlenme içinde olduğunuz izlenimini veriyorsunuz...

Sözde devlet içinde örgütlendiğim iddiasına dayanak yapılan ve bilhassa bazı kısımları verilen konuşmalar, hatırladığım kadarıyla, ziyaretime gelen ve düşüncelerime saygı duyan bazı kişilerin, bilhassa Adalet Bakanlığı'nda yapılan bir örgütlenmeyi veya bazı çete, baskıcı grupları gündeme getirmeleri üzerine verilen cevaplardan ibarettir. Bu örgütlenme, onu yapan adalet bakanlarından biri tarafından, hem de parti kongresinde itiraf edilmiştir. Dert yanan bu mağdur insanlara mafya-çete veya ideolojik yapılanmalar karşısında meslekten bizar olmuşlara dini milli hisleriyle onları rahatsız etmemelerini söyledim.

3-5 SENEDİR CÜPPE GİYMİYORUM

Bazı şeyleri belirlemek lazım. Yanıma gelen insanlar oluyor. Cahil insanlar oluyor. Gelen insanlar bazen orada namaz da kılıyor oturuyordu. Bantta da görüldüğü gibi namazdan sonra cübbemle beraber oturuyorum, onu da üç-beş senedir giymiyorum zaten.

Bazı istihbarat raporlarında sizinle ilgili olarak ‘‘Ak Şeriat’’ yorumu yapılıyor...

‘‘Ak Şeriat’’ diye bir şeyden bahsettiğimi hatırlamıyorum. Kaldı ki, böyle bir tabir İslám tarihinde de kullanılmamıştır. Eğer burada yine suç unsuru olarak ortaya Şeriat sürülüyorsa, şimdiye kadar Şeriat'ın ne demek olduğunu defalarca ifade ettim. İslám bir dindir. Şeriat, bu dinin sosyolojik ve ilmî tarifidir.

‘‘Ben her tarafı fethetmeğe çalışıyorum’’ sözleriyle ne demek istiyorsunuz?

Benim bu sözümü bazıları yanlış anlayarak, dünyayı sanki ordularla fethetmek istiyormuşum gibi bir yoruma gidiyor ve buradan hareketle benim deli olduğumu söyleyebiliyorlar. Bu tür anlayış ve yorumları ancak tebessümle karşılarım. Evet ben bir şeyin delisiyim: Herkes imanın tadını tatsın, gerçek imanın ruhta nasıl bir cennet meydana getirdiğini görsün. Herkes Allah'ı tanısın, ruhuna yok olmanın azabını tattırmasın ve ahirete inansın. Bu şekilde, ruhta meydana gelen cennet, cennet Türkiyemize ve mümkün olursa dünyaya da taşınsın.

CANLARI CEHENNEME, DEMEDİM

DSP, CHP ve SHP hakkında, ‘‘Canları cehenneme’’ diyorsunuz!

Hayatımda hiç beddua etmedim. En bunaldığım anlarda, ‘‘Rabbim, takatim yoktur, sana havale ediyorum’’ demişimdir. Bu da ülke, millet ve din düşmanlığı yapanlar hakkında söylediğim bir sözdür. Kaldı ki, DSP, CHP ve SHP’yi din düşmanı göstermek dini bilmemek demektir. Dini partilere bağlama, dine saygısızlık ve bazı partilere haksızlıktır. Bana atfedilen o ‘‘Canları cehenneme’’ sözünü kullanmadım. Aksine, ‘‘Bazılarının böyle diyebileceğini, katiyen denmemesi gerektiğini’’söylediğim halde, sözümün sadece o kısmı alınarak tahrif edilmiş.

Demirel bu millet için bir lütuftur

Cumhurbaşkanı, kasetteki açıklamalarınız için ‘‘Bu sözler, bir din adamının ağzından çıkmamalı’’ diyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız’ın farklı anlayışı, farklı yorumları olabilir. Ama ben her zaman ona saygı duymuş ve kendisini daima bu millet için bir lütuf olarak görmüşümdür. Bunu da defalarca açık ve kapalı ifade ettim. Kendisi, bu fakiri yıllardan beri tanır. Fikirlerimle tanır, yaptıklarımla tanır. O bahis mevzuu ifadeleri, kasetlerde başı, sonu kesilmiş, neden, niçin söylendiği belirtilmemiş sözleri dinledikten sonra ve bir de mevcut kampanyanın çevredeki tesiri karşısında söylemiş olabilir. İlave etmek isterim ki, sayın Cumhurbaşkanımız’ın zeká ve konuşmasıyla ilgili söylediğim sözler de aynı mealdedir ve ona bir başka münasebetle ‘‘söz sultanı’’ dememle asla zıt değildir.

Asker tahrik edildi

Orduya da karşı olduğunuz ve onu da ele geçirmeğe çalıştığınız ve ordunun size bütünüyle muhalif olduğu iddia edildi. Bu konularda neler diyeceksiniz?

Şu da bir gerçektir ki, ordu, zaman zaman tahrik edilmektedir. 27 Mayıs'ta bu tahrik olmuştur ve bu ihtiláli yapanlar içinde, ‘‘Biz Akis gibi dergileri okuya okuya ihtilál yaptık’’ itirafında bulunanlar çıkmıştır. Aynı şey, 12 Mart'tan sonra da yaşanmıştır. 9 Mart'ta tasarlanan bir ihtilál için ordu içinde cuntalar oluşturulmuştur. Ordumuzu bu milletin varlık ve bekasının her zaman en birinci şartı saymış, benim gibi bir insan için, bu tür müessif hadiselerden daha kahredici bir şey olamaz. Ordu, bu milletin dinine, inancına, aslî değerlerine karşı gibi gösterilmek istenmektedir. Bu tür çalışmalara karşı zaman zaman düşüncelerimi ifade etmişimdir. Bu müessesenin dinin karşısında olmadığını göstermek ona karşı saygısızlıksa ne diyeceğimi bilemiyorum.

KEMAL YAVUZ İSPAT ETSİN

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, size hem KGB'nin, hem de ABD'nin desteği olduğunu söylüyor. Bu konuda ne dersiniz?

Bu türden asılsız ve mesnetsiz suçlamalara daha önceden cevaplar verdim. Hattá bunlar kitap haline getirildi ve ‘‘İftiranın Değişmeyen Mantığı’’ adı altında yayınlandı. Eğer bu konuda iddialarını ispat edecek en küçük bir delil varsa, göstersin. Yoksa, ordumuza hizmet etmiş bir generalimiz de diğerleri gibi ben istemesem de, müfterî durumuna düşmüş olur.

ÖZ BE ÖZ TÜRK'ÜM

Emekli Orgeneral Kemal Yavuz, Kürt bir aileden geldiğinizi söyledi.

Garip tecellilere bakın ki, çokları beni aşırı Türk milliyetçisi, Turancı olmakla suçlarken, şimdi de bazıları kalkmış, Kürt bir aileden geldiğimi öne sürüyor. Bir Kürt aileden gelmiş olsaydım, bu suç mu olacaktı? Böyle bir meselenin gündeme getirilmesini bile çok tuhaf karşıladığımı belirtmek isterim. Fakat, sadece soruya cevap olarak diyorum ki, öz be öz Türk bir aileden geliyorum. Fakat, dedelerim içinde Kurt İsmail Paşa var. Çokları bunu, zannediyorum kasden Kürt İsmail Paşa olarak anıyor ve benim Kürt olduğumu söylüyorlar.

İdamımı istemeleri beni memnun eder

Hoşgörü sürecinin bombardıman edildiğini söylüyorsunuz

Başlamış hoşgörü sürecinin bombardıman edilmesinden dolayı, fevkalede rahatsız oldum, tansiyonum yükseldi. Bir can borçluyum hudaya, Erzurumlu Sumanni'nin dediği gibi, vermek için can kurbana gelirsin. Yalnız o cana karışamadığım için o canı al diyemiyorum, rabbime karşı saygısızlık olur. Beni o gibi şeylerle tehdit ediyorlar. Ölümle idamla tehdit ediyorlar. Yok başka şeylerle tehdit ediyorlar. Bana çok sevineceğim şeyleri lütfediyorlar, çok memnun olurum ama, dostlarımın kaybedilmesine tahammülümün olmadığını ifade etmeliyim.

Devlet isterse okulları veririm

İmam-hatiplerin kapatılmasına neden karşı çıkmadınız?

Ortada verilmiş bir karar vardı. Ülkede benim için en önemli olan istikrardır, kargaşanın olmamasıdır. Devletin ve ülkenin bekasıdır. Bu hedefe pek çok şey feda edilebilir. Aynı çerçeve içinde, benimle alákalandırılan okulları da, isterlerse devlete teslim etmeleri konusunda, okulların sahibi şirket yetkililerine tavsiyede bulunabileceğimi açık olarak ifade ettim. Aynı şeyi bugün de söylüyorum. Yapılan bütün çalışmalar devlet ve millet adınadır. Devlete karşı değildir. Devlet bunlarda, yararlı gördüğü her türlü tasarrufu yapabilir ve yapmaktadır da. İkinci olarak, imam-hatip liselerinin kapatılması söz konusu değildi. Alınan 8 yıllık temel eğitim kararına göre, orta kısımları kapanmış oldu. Ayrıca, imam-hatipler, din eğitiminin tek mercileri gibi görülüyordu. Din ve inanç noktasında böyle bir ayırım yanlıştı. Bu bakımdan, böyle bir ayırımın da yanlışlığını göstermek istedim.

‘‘Anayasa'nın 24. maddesi, bu adamlara kelleyi ver demek gibi bir şeydir’’ diyorsunuz. Neden?

Getirilmek istenen 8. maddenin dindarları sık boğaz edeceği açıktı. Çünkü kanun net değildi, yoruma açıktı. 163. madde kabul edilirken, bir milletvekili, ‘‘Arkadaşlar, bir insan Fatiha'yı okursa bu kanuna göre cezalandırılabilir’’ demişti. Hazırlanan terör kanununun 8. maddesi, bazılarınca böyle yorumlanıyordu.

Cepheler yaratılıyor

Peki ‘‘Bizim cephe’’ ve ‘‘karşı cephe’’ diye hangi cephelerden söz ediyordunuz..

Bunlar, benim kullandığım değil, başkalarının kullanıp, benim de konuşmalarıma giren sevimsiz tabirlerdir. Türkiye'de bir hayli cephe icat edildi. Bu cephelerin hepsinin mümeyyiz vasfı, dindarı ve namusluyu iflah etmeme. Bütün bunların karşısında da ülkesini ve ülküsü áşıkáne seven hakiki vatan evládları vardır.

‘‘Doğum sancısı’’ örneklemesi ile neyi kastediyorsunuz?

‘‘Doğum sancısından’’ kasdım, hülyalarıyla yaşadığım dünyadaki saygın yeriyle böyle büyük bir Türkiyedir.

‘‘Kuvvet dengesinin olmadığı yerde tekniğe başvurma’’ gibi ifadeleriniz, belli bir hedef doğrultusunda bir plan dahilinde yol aldığınız izlenimini uyardırmıyor mu?

Hep arz etmeğe çalıştığım bir gerçek var. Bir defa ben, dünyevî, siyasî hiçbir emel peşinde olmadım ve değilim. Ben, bu milletin değerlerini müdafaa ediyorum. Bu değerlere sahip çıkmakla Türkiye'nin geleceğe yürüyebileceğine inanıyorum. Bunun önündeki engellerin de güçlü olduğunu gördüğümden ve müdafaa ettiğim değerlerin hiçbir zaman kuvvet yoluyla kabul ettirilmesinin mümkün olmadığına, kuvvetin ancak nifak ve iki yüzlülük doğuracağına inandığımdan, her şeyin akla, mantığa, hür düşünceye, benimsetilmesine vabeste olduğunu düşünüyorum.

Öcalan’la görüştüğüm iftira

Abdullah Öcalan'la el altından görüştüğünüz ve ona mesaj ilettiğiniz iddia ediliyor?

Kat'iyyen... Terörü en çok lánetliyenlerden biriyim. Benim Abdullah Öcalan'la görüştüğüm veya ona mesaj verdiğim bir iftira

Kaynak: Copyright 1999 Hurriyet

*tna

***

Gönderi tarihi:
Yoksa ben mi yanılıyorum....

 

Bu yazının sahibi:

Meşhur Fetullah Gülen Değil mi?

 

**********

Türkiye düşmanı bu şahıs değilmi...

 

Conilerin kucağına oturmuş bir şahıs bize Türkiye Cumhuriyetini nasıl yöneteceğimizimi anlatıyor...

 

Güldürmeyin beni arkadaşlar...

Amerikan uşaklığı nedir onu da siz düşünün artık... Irakın yoksul müslüman halkı çocukları ölürken F.Gülen Bushla ne yapıyor oralarda yoksa Ortadoğuyu nasıl bölüp yöneteceğinimi hesaplıyor... Off anam offffffffff...

 

Ne güzel laflar ediyorlar İrtica çığırtganları adam Amerikan uşaklığı ile MÜSLÜMAN ÇOCUKLARI katlediyor ve geliyor bize neler söylüyor...

 

Amerikanın kucağına oturmuş bir şahıs ancak amerikanın ortadoğunu yönetmesi için alet olmaktan başka bir şey yapamaz...

 

Gelelim irticaya...

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ LAİK VE DEMOKRATİK BİR CUMHURİYETTİR...

 

BUNU NE AMERİKA DEĞİŞTİREBİLİR NE DE AMERİKAN UŞAĞI F. GÜLEN

 

BU BÖYLE BİLİNE....

SAYGILAR....

Şişşşşşttt yavaş arkadaşım bu ne hiddet bu ne celal bu ne nefret böyle;

Hani engin hoşgörünüz işiniz gücünüz bittide şimdide Fetullah hoca efendiyemi saldırıyorsunuz bakın ben nurcu falan değilim ama Türk bayrağını dünyanın en ücra köşelerinde Türk'leri ve Türkiye'nin adını bile duymamış olan ülkere taşıyan bir şahistan bahsediyoruz o okullar bir ilim ve irfan yuvasıdır o okullarda Türkçe eğitim verilmektedir,o okulların hangi birinde herhangi bir yolsuzluk duydunuz yada şuanki okullarımızda mevcut tüm ailelerin feryad figan ettiği uyuşturucu,gasp gibi olaylar yaşanmıştır,hiç birinin ben duymadım duyan varsa lütfen aydınlatsın tahammül edemediğiniz nedir?günümüz Türkiyesinde en başarılı okullar gene bu okullar ve bu cemaate bağlı dersaneledir demekki bir yanlış yok.

Fethullah Gülen hoca efendi Amerikada yaşıyormuş yaşasın sana ne zararı var dünyanın en ünlü Türk hekimleride Amerikada yaşıyor onlardamı cıa ****** bir çok sanatçımızda orda yaşıyor onlardamı cıa ****** birçok Türk işadamıda orda yaşıyor onlardamı cıa uşağı,sizin bu söylediğiniz diğer tarikat mensubu insanların söylediğiyle birebir örtüşüyor zira onlarda hoca efendinin orda yaşamasından rahatsız"neden bir müslüman Arap ülkesi değilde Amerika"diyorlar,zaten bizim ülkemizde biri iyi ve güzel birşeyler yaptımı hemen yakıştırmalar başlar benim bayrağımı dünyanın her yerinde dalgalandıran tamamen milli şuurla hareket ettiğine inandığım bu insanlara ben şahsım olarak şükran borçluyum Allah izledikleri yolda onları her türlü başarıya muvaffak eylesin,çünkü siz inanmasanızda ben davalarında samimi olduklarına inanıyorum yoksa öyle olmasaydı bu kadar başarılı olurlarmıydı?

Gönderi tarihi:

Meyve veren ağaç taşlanır. Terisine çevirirsek; bir ağaç taşlanıyorsa meyve veriyordur.

Amerika değil İran'a gitse " oradan şeriatı getirecek" yaygarası yapılırdı. Ayrıca yargıdan kaçtığı filan yok. Yargıdan kaçıyor olsaydı siyasi sığınma hakkı istemesi gerekirdi.

Amerika'da bulunmak vatana ihanet ise, oradaki vatan haini sayısı bir hayli kabarık.

Hristiyanlarla diyaloğa girmek hainlikse, Fatih Sultan Mehmet dünden hain(!)

100' den fazla ülkede Türk bayrağının dalgalanması hainlik ise, hainliğin tanımı yeniden yapılmalı.

Einstein:"Önyargıları parçalamak atomu parçalamaktan zordur"

Gönderi tarihi:
Tekrar yazınca belki anlarsınız dedim. Adam *********...

 

Bushun emri ile Amerikada özel koruma altında tutulan bir adam...

 

İyi provakasyon yapıyorsunuz ama yemezler arkadaşlar...

 

Kimse Amerikada ülkesine karşı çalışmıyor... Amerikada yüzlerce insan var ama onlar Amerikanın emrinde değiller...

 

Ama nedense görmek istemiyorsunuz... Adamınız *********** başka bir şey değil...

 

Büyük Amerika için siyonistler için ************* yapıp Dini kullanarak insanları ve Türkiyeyi zor duruma düşünrmeye çalışan bir VATAN HAİNİ...

 

bana bir kanıt göster

Gönderi tarihi:
Yoksa ben mi yanılıyorum....

 

Bu yazının sahibi:

Meşhur Fetullah Gülen Değil mi?

 

**********

Türkiye düşmanı bu şahıs değilmi...

 

Conilerin kucağına oturmuş bir şahıs bize Türkiye Cumhuriyetini nasıl yöneteceğimizimi anlatıyor...

 

Güldürmeyin beni arkadaşlar...

*********** nedir onu da siz düşünün artık... Irakın yoksul müslüman halkı çocukları ölürken F.Gülen Bushla ne yapıyor oralarda yoksa Ortadoğuyu nasıl bölüp yöneteceğinimi hesaplıyor... Off anam offffffffff...

 

Ne güzel laflar ediyorlar İrtica çığırtganları adam ********** ile MÜSLÜMAN ÇOCUKLARI katlediyor ve geliyor bize neler söylüyor...

 

Amerikanın kucağına oturmuş bir şahıs ancak amerikanın ortadoğunu yönetmesi için alet olmaktan başka bir şey yapamaz...

 

Gelelim irticaya...

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ LAİK VE DEMOKRATİK BİR CUMHURİYETTİR...

 

BUNU NE AMERİKA DEĞİŞTİREBİLİR NE DE AMERİKAN UŞAĞI F. GÜLEN

 

BU BÖYLE BİLİNE....

SAYGILAR....

 

 

bak kardeşim eğer dediğin gibi bir durum olsaydı senin Allah yolunda olmazdı n ekadar tanıyorsun ki böylesin allah dostarı hakkında konuşurken dikkat et

 

sana en değerli insanın hadisiyle sesleniyorum

 

"Bir insanın hakkında dediğin kötüsöz onda var sa gıybet yoksa iftiradır"

iftira bildiğiniz gibi ölü kardeşinizin etini yemektir Ne diyo yücekuran "tiksindiniz değilmi"

bende senin bu yazdıklarından tiksiniyorum

yaptığın iftiradır

 

Gıybet değil ama olsa bile gıybet zinadan daha kötü bir cürüm vardı.

 

bak resulüm(sas) ne diyor

 

Başkasının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit kendi kusurlarını hatırla o zaman başkasının kusurlarından bahsetmeye hakkın olmadığını hatırlarsın

 

o adını ağzına aldığın muhterm Hoca efendi

o örgüt diye zannettikleriniz ise onlar eğitim adına ve iman adına gençleri karanlıktan kurtaran(Allahın izniyle)

kişilerdir yaptığın bu yorumdan Allaha tövce et

yoksa kaybedenlerden lursun burda yazdığım hadisler el bet birgün yüzüne vurulur.

 

Hocam

Ben senin niçin oralarda olduğunu ne acılar çektiğini ve ne kadar Allah aşkıyla dolu olduğunu bilenlerdenim.

Şüphesiz senin hizmetin devam edecektir.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.