Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2006 . Dünya Bankası'na göre ekonomi hızla büyüdü ama sosyal kalkınmada durum parlak değil. Yoksulluk daha çok 'büyüdü'... 25 NİSAN 2006 Rapora göre Türkiye'de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002'de yüzde 2'nin altındayken 2003'te yüzde 3.4'e çıktı. ø__Günde 2 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı da yine aynı yıllar içinde yüzde 10.3'ten yüzde 18.7'ye yükseldi. ø__Dünya Bankası'na göre Türkiye ekonomisi yüksek performans göstermeye devam ediyor, ama başta ''yüksek cari açık'' olmak üzere bir dizi risk unsuru da varlığını sürdürüyor. Bu arada, gelir dağılımına ilişkin göstergeler bozulurken ''yoksulluk oranları'' da artıyor. Dünya Bankası tarafından yayımlanan, yıllık ''Dünya Kalkınma Göstergeleri'' raporunun Türkiye ile ilgili bölümünde, özetle şu değerlendirmelere yer veriliyor: ø__Dünya ekonomisi genel olarak 2000 yılından bu yana yılda ortalama yüzde 4.8 büyüdü. Aynı dönemde Türkiye, yıllık ortalama yüzde 8'lik büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldı. ø__Bu hızlı büyüme, tesadüflerin değil, büyüme ağırlıklı bir ekonomik programı başlatan siyasi otoritenin bilinçli kararlarının sonucudur. ø__Bu tempoda, Türkiye'nin dış borçlarının gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYİH) oranı önemli ölçüde azaldı, IMF'ye olan borçlar da hatırı sayılır ölçüde geriledi. IMF'ye borçlar 2003'te GSYİH'nin yüzde 10.1'i kadardı, 2004'te yüzde 7.1'ine çekildi. ø__Toplam dış borçlar da rakamsal olarak 2003'te 145 milyar 662 milyon, 2004'te 161 milyar 595 milyon ve 2005'te 170 milyar 62 milyon dolar olurken bunun GSYİH'ye oranı sırasıyla yüzde 61.1'den, önce 53.6'ya ardından da 46.9'a düştü. ø__Ancak bazı riskler de varlığını sürdürüyor. Cari işlemler açığı önceki yıllara oranla büyüyor. ø__Ekonomideki büyüme henüz istihdama da yansıyabilmiş değil. 2005 sonunda yüzde 10.3 olan işsizlik oranı 2002 sonundaki yüzde 10.6'lık orana yakın seyrediyor. ø__Bu arada yoksulluk oranları da artıyor. Türkiye'de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002 yılında yüzde 2'nin altındayken 2003 yılında yüzde 3.4'e, günde 2 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı da yine aynı yıllar için yüzde 10.3'ten yüzde 18.7'ye çıkmış bulunuyor. Aynı dönemlerde gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçen Gini Endeksi'nin de 40'tan 43.6'ya yükselmiş olması gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığını gösteriyor. . Alıntı
Φ nicomedias Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 25 Nisan , 2006 aa aa aaaa Dipnot sevgili başbakanımız diyoki siz uyurken biz bu ülkeyi nasıl kurtarırırız diye düşünüyoduk diyo.AYEMEF'e 13 milyar dolar ödedik diyo.ama görmemezlikten geldiği şeyler var başta işsizlik..ama en büyük sorun çığ gibi büyüyüp bizide içine alıp götürücek olan şey kredi kullanımıdır.Kimse kendi parasını harcamıyor(yokki zaten harcasın o ayrı bir konu).herkes kredi kartından harcama yapıyor adamın maaşı 500 yl aylık harcadığı para 1000 ytl (kredi kartına 12 taksit ayağına harcıyo) ama nereye kadar gider bu düzen borcu borçla nereye kadar ödeyebilirsin.ev alıyo herkes kimin parasıyla MorKıç'ın parasıyla alıyor.(diyebilirsinizki avrupa da da böyle...ama bu ferrariyle doğanı karşılaştırmak gibi bişey olur... basitce söylüyorum)bu düzen böyle gitmez ..yoksulluk+1 devam...ama maalesef suç bizlerde biraz da.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 . İşsizlikte AKP rekoru. ANKARA ø__Ocak 2006 itibarıyla işsiz sayısı 102 bin kişi artarak son iki yılın en üst seviyesi olan 2 milyon 799 bine çıktı. İşsizlik oranı da son iki yılın rekorunu kırarak yüzde 11.8'e yükseldi. Son olarak 2004 yılının ilk çeyreğinde işsiz sayısı 2 milyon 830 bine, işsizlik oranı ise yüzde 12.4'e yükselmişti. Buna karşın bu kişilere, ''iş aramadığı için işsiz sayılmayan ancak çalışmaya hazır olan'' 2 milyon 289 bin kişinin eklenmesiyle, gerçek işsiz sayısı 5 milyon 88 bine, işsizlik oranı ise yüzde 19.6'ya çıktı. Böylece işsizlik, Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) internet sitesinde verdiği işsizlik rakamlarının başlangıç tarihi olan Ekim 1988'den bu yana en yüksek seviyesine çıkmış oldu. TÜİK Hane Halkı İşgücü Araştırması'nın 2006 Ocak (Aralık 2005, Ocak-Şubat 2006) dönemine ilişkin sonuçlarına göre son 1 yılda işsizliğin tablosu şöyle: ø__Tarım sektöründe çalışanların sayısında 1 milyon 85 bin kişilik azalma yaşanırken tarım dışı sektörlerde 1 milyon 104 bin kişilik istihdam artışı kaydedildi. ø__İşsizlik kentlerde yüzde 13.8'den yüzde 13.7'ye düşerken kırsal kesimde yüzde 8.2'den yüzde 8.9'a yükseldi. ø__Genç nüfus arasındaki işsizlik oranı yüzde 21.54'ten yüzde 21.9'a çıktı. ø__''İş bulmaktan ümidini kaybedenlerin'' sayısı son bir yılda 578 bin kişi, AKP iktidarında (2002 4. çeyreğinden bu yana) ise 1 milyon 337 bin kişi artarak 2 milyon 289 bine çıktı. . Alıntı
Φ kriptex1000 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Herşey ortada , hala Akp hükümeti başarılı diyenlere şaşıyorum.. Alıntı
Φ siosteran Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Yabancı finans çevreleri Türkiyeyi kontrol altında tuttukları sürece bu durum böyle gelmiş,böyle gider.Hangi iktidar ve/veya lider gelirse gelsin durum değişmez.1946 yılında çok partili rejime geçince yuları kaptırmışız yabancılara zaten... Saygılarımla, Alıntı
Φ kriptex1000 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 26 Nisan , 2006 Sığ insanlar değiliz hiçbirimiz..En dar görüşlüsü bile ülkemiz üzerinde oynanan oyunların farkındadır sanırım..Yabancı finans çevreleri filan bilindik şeyler..Sırf yabancı finans çevreleri olsa neyse..Ülkemiz üzerine öyle çeşitli oyunlar oynanmaktaki bunlar dilimizi uçuklatacak nitelikte.. Siosteran cevabınızı üzerime almadım kesinlikle..Yalnız yazdıklarınıza cevap vermek istedim sadece..Siz diyorsunuzki hangi iktidar gelirse bu böyle devam edecektir diyorsunuz..Birincisi madem öyle,madem kim gelirse gelsin bu bozuk düzen değişmeyecek, neden Akp iktidarının başarılı olduğu yönünde ısrarla hala diretmekteler..İkincisi hiçbirşey için geç kalınmış olduğunu düşünmemekteyim..Buna en iyi örnekse KURTULUŞ SAVAŞI değilmidir..İstenirse herşeyin üstesinden gelinecektir.. Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 28 Nisan , 2006 . Atatürk'ün ekonomik demokrasi üzerine düşünceleri... ø__''Devletin, güvenlik, adalet ve bağımsızlığı koruma dışında, yollar, demiryolları gibi bayındırlık işlerini, eğitim, sağlık, toplumsal yardımlaşma işlerini, tarım, ticaret, sanata ilişkin ekonomik işleri yapmaması, bireylere bırakması gerektiği iddiasında bulunanlar vardır. Bu kuramı onaylayıp izleyenlere 'bireyci' derler. ø__Ulusun genel ve ortak yararlarına ilişkin siyasal, düşünsel işlerde olduğu gibi ekonomik her türlü işlerin bireylere bırakılmayıp devlet tarafından yapılmasının daha uygun olacağı kuramını savunan 'devletçi' ler de vardır. ø__Biz devletimizce izlenmesi uygun olan ilkeyi saptamak için, 'bireyci' ve 'devletçi' lerin dayandıkları noktaları ve bir de demokrasinin belirgin niteliklerini göz önünde bulundurarak kısa bir uslamlama (muhakeme) yapalım: ø__Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti demokrasi temeline dayalı bir devlettir. Demokrasi ise asıl olarak siyasal niteliktedir; düşünseldir, bireyseldir, eşitlikseverdir. (Altını çizen Atatürk, Ö.O.) ... ø__Öyleyse demokrasi temeline dayalı bir devlet, bir toplumsal dayanışma sistemi ya da bir ekonomik örgüt sistemi değildir. Bunun için bu alanlara ilişkin işleri bireylere ya da bireylerden oluşmuş ortaklıklara (şirketlere) bırakabilir. ø__Bu olanağın ölçüsünü anlamak için devletin ulusa ve ülkeye karşı yerine getirmek zorunda olduğu temel görevlerinin ikinci derecede görülen görevlerle ilişkilerini ve bağlarını düşünmek gerekir. ø__Devlet güvenliği sağlamak için, ülkeyi savunmak için, sağlığı yerinde, gürbüz ve anlayışları, ulusal duyguları, yurt sevgileri yüksek yurttaşlar ister. ø__Devlet içerde ve dışarıda ulus işlerini sürdürecek yüksek yetenekte yurttaşlara muhtaçtır... ø__Devlet genellikle yurttaşların herhangi sanat ve meslekte, zamanımız ilerlemelerinin gerektirdiği ölçüde başarılı olmasıyla ilgilenir....'' . Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 29 Nisan , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 29 Nisan , 2006 . Enflasyon... AKP hükümetinin ekonomiyi yönetişini değerlendirirken olumlu iki olay üzerinde duruluyor. Bunlardan biri enflasyonun tek haneli rakamlara çekilmesi, öteki ise ekonominin hızlı sayılabilecek bir tempoda büyüdüğü. Ben milli ekonomide bir büyüme olduğu kanısında değilim. Bu konuda yapılan hesapların Türk parası değerinin aşırı değerlenmesiyle ilgili yanlış bakış açısından kaynaklandığı görüşündeyim. Bu uzun bir konu. Ama enflasyondaki düşük tempo üzerinde duracağım bu yazıda. Türkiye'de fiyat artışlarının yavaşladığına işaret edenler bunun sadece ülkemize özgü bir durum olmadığı, bütün dünyada artık enflasyonun bir ekonomik sorun olarak gündemden düştüğünü ya bilerek ya da bilmeyerek konu dışında tutuyorlar. Gerçekten de eskiden, on on beş yıl önce enflasyonu hızla ve büyük ölçülerde arttıracak olaylar ve gelişmeler bugünlerde enflasyonu yani genel fiyat artışlarını yerinden kıpırdatmıyor. Örneğin eskiden ham petrol fiyatlarında önemi olmayan kıpırdamalar bile ülkeler genel düzeyinde fiyat artışlarını hızlandırırdı. Oysa son yıllarda ham petrol fiyatları iki katına çıktı, fiyat artışlarını zerre kadar etkilemedi. Aksine düşüşler var tempoda. Bunun gibi uluslararası ilişkilerde biraz gerginlik olsa uluslararası düzeyde enflasyon temposu hızlanırdı. Dünyanın bir ucunda Kore (1950) anlaşmazlığı ve savaşı dünya ekonomisinde ne büyük dalgalanmalar doğurmuştu. Bugün dünyanın dört bir yanında Kore anlaşmazlığına benzeyen ne anlaşmazlıklar var, birçok yerde oluk oluk kan akıyor. Enflasyon düşmeyi sürdürüyor. Dünyada her yerde. Demek ki dünyada önemli değişiklikler var. Bizde ekonomiyle uğraşanlar bunu ağızlarıyla söylüyorlar ama aslında bu değişiklikleri ekonomik düşünce ve karşılaştırmalarında hiç hesaba katmıyorlar. Bir örnek vereyim. 10 Nisan günlü Milliyet gazetesinde Sayın Ercan Kumcu , ''Altın fiyatlarındaki artış dünyada enflasyon beklentilerinin habercisi olabilir'' başlığını vererek bir tahlil yapmış. Son paragraf yazının özetini veriyor: ''Altın fiyatının artıyor olması, orta-uzun dönemde, dünyanın belli paralar cinsinden enflasyon beklentisinin arttığına işarettir. Enflasyon riski artan paraları basan kuruluşların (merkez bankaları) bu olguyla mücadelesi, bastıkları paraların ilerdeki getirilerini arttırmakla olabilir. Yani dünyada faizlerin öngörülenin de üzerinde daha da artması gündemde olabilir. Altın fiyatlarındaki artış bu olgunun habercisi olabilir.'' Altın fiyatları Sayın Mumcu'nun yazdığının aksine altın fiyatlarının artması hatta bunun hızlanması halinde bile dünyanın genelinde enflasyonun artması artık düşünülemez. Çünkü dünya ekonomisinde, tahlillerde ihmal edilen bir yeni etken artık en belirleyici etken olmuştur. Bu etken özellikle Çin ekonomisi başta olmak üzere Güneydoğu ve Güney Asya ülkeleri ekonomisinin her gün daha güçlü bir şekilde dünya çapında her konuda önemini arttırmalarıdır. Aslında kapitalist iktisatçıların yarım ağızla değindiği, bu gelişme, değişti dedikleri dünyadaki en kapsamlı ve önemli gelişmedir. Bu gelişme ile Hindistan ve özellikle Çin'in başını çektikleri Güney ve Doğu Asya ülkeleri dünyada üretimin yüzde 45'ini yani yarısına yakınını gerçekleştiriyor. Bu ülkelerde üretilen ucuz mal ve hizmetlerin dünya dış ticaretindeki payı için enflasyon artık bir sorun olmaktan çıkmıştır. Aslında enflasyonun bir ülkedeki en önemli nedeni gelir dağılımı bozukluğudur. Yani ihtiyacı olanlar için değil parası olanlar için üretim yapılması sonucunu verecek derecede ekonomideki üretim bozukluklarıdır. Bugün Türkiye'de gelir dağılımı düzelmekte değil daha da bozulmaktadır. Bir örnek verelim. İki buçuk yılda Koç topluluğunun iki buçuk kat büyüdüğü övünülerek anlatılıyor. Bu artış hangi sürede oldu? Kamu çalışanlarına enflasyon oranının bile altında gelir artışı verildiği, çiftçi, esnaf işçi gelirlerinin aynı memurlarda olduğu gibi reel olarak azaldığı bir dönemde milli gelirin -hadi ilan edilen büyüme doğru kabul edelim- yüzde 7 ya da 9 arttığı ilan edilen dönemlerde holdingler, bankaların birkaç yılda adeta yüzde yüz büyüdüğü bir konjonktürde yaşıyoruz. Böyle bir dönemde enflasyon eğer artmıyorsa bu doğru politikalardan değil, dünyada artık enflasyonun artmayacağı bir döneme girilmesinde aranmalıdır. Dünyada ucuz mal üreten ülkelerin ağırlığı sürecekse ve bu ağırlık son yıllarda olduğu gibi artarak gidecekse artık dünyanın hiçbir yerinde enflasyon eskisi gibi at oynatamaz. Türkiye'de enflasyon hâlâ OECD ya da Avrupa Birliği'nin diğer ülkelerinden yüksektir. Sorun bitti mi? Eskiden enflasyonun yılda yüzde yüzleri aştığı ülkeler gazete sütunlarında yer alırdı. Bugün enflasyonun yüzde yirmiyi geçtiği ülke yoktur. Düşük enflasyon hükümetin marifetinden ya da IMF politikalarının isabetinden değil dünyanın yeni koşullarından . Bu nedenle kimse Unakıtan 'ın sıkı bütçe politikalarına övgü dizmesin. Ama enflasyon sorunu bitti diye Türkiye'nin sömürülmesi bitmiş değildir. Aksine hızlanmıştır. Emperyalizm ülkeyi soymak için farklı ve eskisinden çok etkili politikalar bulup yürütüyor. Bu gidişle Türkiye'nin telekomünikasyon kuruluşları tamamen yabancılara geçmiştir. Türkiye bankacılığı her gün daha yüksek oranda elimizden çıkıyor. Sanayi ve tarımımızda anahtarlar artık elimizde değil. ___________________________________________________ KAYNAK: Cumhuriyet 29.04.2006 / Arslan Başer KAFAOĞLU Alıntı
Φ siosteran Gönderi tarihi: 29 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 29 Nisan , 2006 Sığ insanlar değiliz hiçbirimiz..En dar görüşlüsü bile ülkemiz üzerinde oynanan oyunların farkındadır sanırım..Yabancı finans çevreleri filan bilindik şeyler..Sırf yabancı finans çevreleri olsa neyse..Ülkemiz üzerine öyle çeşitli oyunlar oynanmaktaki bunlar dilimizi uçuklatacak nitelikte.. Siosteran cevabınızı üzerime almadım kesinlikle..Yalnız yazdıklarınıza cevap vermek istedim sadece..Siz diyorsunuzki hangi iktidar gelirse bu böyle devam edecektir diyorsunuz..Birincisi madem öyle,madem kim gelirse gelsin bu bozuk düzen değişmeyecek, neden Akp iktidarının başarılı olduğu yönünde ısrarla hala diretmekteler..İkincisi hiçbirşey için geç kalınmış olduğunu düşünmemekteyim..Buna en iyi örnekse KURTULUŞ SAVAŞI değilmidir..İstenirse herşeyin üstesinden gelinecektir.. Ona şüphe yok,haklısınız,ancak hemen her konuda öyle geriyiz ki,toparlanmak epey bir zaman alacak sanırım. Saygılarımla, Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 1 Mayıs , 2006 . Ekonomi "Açık Açık" Çöküyor... Bunun Adı Çin İşkencesi... Türkiye'nin yılın ilk üç aylık döneminde 11.1 milyar doları bulan dış ticaret açığının yarıdan fazlasına denk gelen 6.1 milyar dolarlık bölümünün Almanya, Çin ve Rusya'yla olan ticaretten kaynaklandığı belirlendi. Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, 2006 yılı ocak-mart döneminde Türkiye 17 milyar 984.9 milyon dolarlık ihracata karşılık 29 milyar 122.7 milyon dolar değerinde ithalat yaptı. Türkiye'nin yılın ilk üç ayındaki dış ticaret açığı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 31.2 oranında artarak 11 milyar 137.8 milyon dolara ulaştı. Geçen yılın ilk üç aylık döneminde ise Türkiye 17 milyar 240.8 milyon dolarlık ihracata karşılık 25 milyar 732.1 milyon dolar değerinde ithalat yapmıştı. Söz konusu dönemde Türkiye'nin dış ticaret açığı 8 milyar 491.3 milyon dolar olarak hesaplanmıştı. AÇIĞIN YÜZDE 55.1'İ ÜÇ ÜLKEDEN Ocak-mart dönemindeki dış ticaret açığının yüzde 55.1'ine denk gelen 6 milyar 135.7 milyon dolarlık Almanya, Çin ve Rusya'yla yapılan ticaretten kaynaklandı. Türkiye'nin dış ticaret açığının 3 milyar 25.7 milyon dolarlık büyük bölümü Rusya'yla olan ticaretten kaynaklandı. Rusya'yla yılın ilk 3 aylık dönemindeki ticaret açığının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 40.6 oranında arttığı belirlendi. Türkiye yılın ilk üç aylık döneminde Rusya'ya 605.6 milyon dolarlık ihracat yaparken, bu ülkeden gerçekleştirdiği ithalat ise 3 milyar 631.3 milyon dolara ulaştı. Rusya'yla ihracatın yüzde 20.1, ithallatın ise yüzde 36.7 oranında arttığı belirlendi. ÇİN'LE AÇIK 2 MİLYAR DOLARA YAKLAŞTI Türkiye'nin Çin'le dış ticaret açığı da yılın ilk üç aylık döneminde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 68.4 oranında artarak 1 milyar 989.1 milyon dolara çıktı. Türkiye'nin Çin'e yönelik ihracatı yüzde 17.7 oranında artarak 98.6 milyon dolardan 116 milyon dolara ulaştı. Türkiye'nin Çin'den ithalatı da yüzde 64.5 oranında artarak 1 milyar 279.9 milyon dolardan 2 milyar 105.1 milyon dolara çıktı. Yılın ilk üç aylık döneminde Türkiye'nin Almanya'ya karşı dış ticaret açığı ise yüzde 6.3 oranında artış gösterdi. Geçen yılın ilk üç aylık döneminde 673.9 milyon dolar düzeyinde bulunan Almanya'ya karşı dış ticaret açığı bu yıl 1 milyar 120.9 milyon dolara çıktı. Türkiye'nin Almanya'ya yönelik ihracatı yüzde 7.3 oranında gerileyerek 2 milyar 340.8 milyon dolardan 2 milyar 168.8 miloyn dolara düştü. Almanya'dan ithalatın ise yüzde 9.1 oranında artarak 3 milyar 14.6 milyon dolardan 3 milyar 289.7 milyon dolara çıktığı belirlendi. Türkiye yılın ilk üç aylık döneminde Arjantin, Avusturya, Bangladeş, Belçika, Brezilya, Cezayir, Çek Cumhuriyeti, Endonezya, Finlandiya, Fransa, Güney Afrika, Güney Kore, Gürcistan, Hindistan, İran, İrlanda, İspanya, İsveç, İsviçre, İtalya, Japonya, Kanada, Kazakistan, Libya, Macaristan, Malezya, Meksika, Norveç, Özbekistan, Pakistan, Polonya, Romanya, Singapur, Slovakya, Suudi Arabistan, Tayland, Tayvan ve Ukrayna'yla olan dış ticaretinde de açık verdiği belirlendi. . Alıntı
Φ siosteran Gönderi tarihi: 2 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 2 Mayıs , 2006 Sığ insanlar değiliz hiçbirimiz..En dar görüşlüsü bile ülkemiz üzerinde oynanan oyunların farkındadır sanırım..Yabancı finans çevreleri filan bilindik şeyler..Sırf yabancı finans çevreleri olsa neyse..Ülkemiz üzerine öyle çeşitli oyunlar oynanmaktaki bunlar dilimizi uçuklatacak nitelikte.. Siosteran cevabınızı üzerime almadım kesinlikle..Yalnız yazdıklarınıza cevap vermek istedim sadece..Siz diyorsunuzki hangi iktidar gelirse bu böyle devam edecektir diyorsunuz..Birincisi madem öyle,madem kim gelirse gelsin bu bozuk düzen değişmeyecek, neden Akp iktidarının başarılı olduğu yönünde ısrarla hala diretmekteler..İkincisi hiçbirşey için geç kalınmış olduğunu düşünmemekteyim..Buna en iyi örnekse KURTULUŞ SAVAŞI değilmidir..İstenirse herşeyin üstesinden gelinecektir.. "Neden AKP İktidarının başarılı olduğu yönünde ısrarla diretiyorlar?"sorunuzun cevabı: Kısa cevabı,değişik görüşleri savunan basın-yayın organlarını ve köşe yazılarını okumamak ve onların fikirlerini kendi anlayışlarıyla uyuşmaz görmek!Özet olarak okumuyoruz kardeşim!"Başkalarının düşünceleri beni bağlamaz,benim bu işten bir çıkarım yok" diye düşünüyoruz.Vatani ve milli çıkarlarımızı düşünmüyoruz. Şurada önemli alıntılarını bizimle paylaşmakta olan Dipnot kardeşimizin yazılarını ve benim yazılarımı kim okuyor ya da başka kaynaklarda okumaya fırsat bulabiliyor,söyler misiniz Kriptex1000? Şu anda amaç,ülkenin kalkınması olarak görülmüyor.Seçilen herkes,cebine giren parayı düşünüyor.Halbuki,siz de bilirsiniz:"Az tamah çok ziyan getirir" derler.Örneğin ihalelerden yasa dışı yollarla(hediyeler vb)üç-beş kuruş fazla kazanayım,vatan-millet ne ederse etsin diyoruz.İhaleleri uygun ve mantıklı olan özel veya tüzel kişilere vermeyip,eğitimi hakkında fazla bilgisi olmadığımız yandaşlarımıza veriyoruz. Sorun aslında sistemlerle ve disiplinli çalışmayla ilgili bence... Örneğin mevcut seçim sistemine göre %35 halk oyları alan bir parti %65 çoğunlukla mecliste başa gelebiliyor.Neden böyle? seçim öncesi sağ-sol ve bana kalırsa en önemlisi milliyetçi bir ittifak yok.Milliyetçilerin sağı ve solu birleştirici bir görev üstlenmeleri lazım.Artık geçmişteki hatalarından ders almış olabilen(ya da almış olan),yeni bir vizyon sahibi milliyetçilere şiddetle ihtiyacımız var.Birbirimizin kuyusunu kazmak yerine birlik olmak,şu anda,her zamankinden fazla gereklidir.Yoksa işimiz çok zor! Ama yine de moralimizi bozmayalım.Cem Uzanın partisine benzer bir siyaset izleyen köklü MHP iktidarını başa getirelim.Son cümlemi bir siyasi propaganda aracı(veya dayatma) olarak değil,bir gerçek olarak düşününüz.Acı da olsa güncel gerçeğimiz budur bence! Fikir ve düşüncede birlik olma zamanıdır,rüzgarda sağa sola savrulmamak için!!! Saygılarımla, Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 . Atatürk'ün ekonomik demokrasi üzerine düşünceleri... ø__''Devletin, güvenlik, adalet ve bağımsızlığı koruma dışında, yollar, demiryolları gibi bayındırlık işlerini, eğitim, sağlık, toplumsal yardımlaşma işlerini, tarım, ticaret, sanata ilişkin ekonomik işleri yapmaması, bireylere bırakması gerektiği iddiasında bulunanlar vardır. Bu kuramı onaylayıp izleyenlere 'bireyci' derler. ø__Ulusun genel ve ortak yararlarına ilişkin siyasal, düşünsel işlerde olduğu gibi ekonomik her türlü işlerin bireylere bırakılmayıp devlet tarafından yapılmasının daha uygun olacağı kuramını savunan 'devletçi' ler de vardır. ø__Biz devletimizce izlenmesi uygun olan ilkeyi saptamak için, 'bireyci' ve 'devletçi' lerin dayandıkları noktaları ve bir de demokrasinin belirgin niteliklerini göz önünde bulundurarak kısa bir uslamlama (muhakeme) yapalım: ø__Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyeti demokrasi temeline dayalı bir devlettir. Demokrasi ise asıl olarak siyasal niteliktedir; düşünseldir, bireyseldir, eşitlikseverdir. (Altını çizen Atatürk, Ö.O.) ... ø__Öyleyse demokrasi temeline dayalı bir devlet, bir toplumsal dayanışma sistemi ya da bir ekonomik örgüt sistemi değildir. Bunun için bu alanlara ilişkin işleri bireylere ya da bireylerden oluşmuş ortaklıklara (şirketlere) bırakabilir. ø__Bu olanağın ölçüsünü anlamak için devletin ulusa ve ülkeye karşı yerine getirmek zorunda olduğu temel görevlerinin ikinci derecede görülen görevlerle ilişkilerini ve bağlarını düşünmek gerekir. ø__Devlet güvenliği sağlamak için, ülkeyi savunmak için, sağlığı yerinde, gürbüz ve anlayışları, ulusal duyguları, yurt sevgileri yüksek yurttaşlar ister. ø__Devlet içerde ve dışarıda ulus işlerini sürdürecek yüksek yetenekte yurttaşlara muhtaçtır... ø__Devlet genellikle yurttaşların herhangi sanat ve meslekte, zamanımız ilerlemelerinin gerektirdiği ölçüde başarılı olmasıyla ilgilenir....'' . Yukarıdaki yazının devamı olan Özer Ozankaya 'nın makalesinin 2. bölümü aşağıdadır. Atatürk'ün Ekonomik Görüşleri - 2 ø__''Devlet ülkenin güvenlik ve savunması için yollarla, demiryollarıyla, limanlarla, deniz araçlarıyla, telgrafla, telefonla, ülkenin hayvanlarıyla, her türlü ulaşım araçlarıyla, ulusun genel servetiyle yakından ilgilidir. Ülke yönetiminde ve savunmasında bu saydıklarımız toptan, tüfekten, her türlü silahtan daha önemlidir. ø__Özellikle para, her türlü aracın üstünde bir varlık silahıdır. Bu saydığımız alanlardaki işlerden ekonomik olanlar, doğrudan doğruya devletin zorunlu görevlerinden görünmemekle birlikte, o zorunlu görevlerin yerine getirilmesinde etkilidirler. Bu alanlardaki işleri bireylere ya da ortaklıklara tümden bırakabilmek için, bu işlerin devlet karışması ve yardımı olmadığı halde, devletin temel görevlerini yerine getirmede güçlüklere uğratmayacağından güvenli olmak gerekir... ø__Özel yarar, çoğunlukla genel yararla çelişme içinde bulunur. Bir de özel yararlar en sonunda yarışmaya dayanır. Oysa yalnız bununla ekonomik düzen kurulamaz. Bu sanıda bulunanlar kendilerini bir serap karşısında aldatılmaya koyverenlerdir. ø__Bireyler, ortaklıklar devlet örgütüne göre zayıftırlar. Özgür yarışmanın toplumsal sakıncaları da vardır: Zayıflarla güçlüleri yarışmada karşı karşıya bırakmak gibi... Ve son olarak bireylerin kimi büyük ortak yararları sağlamaya güçleri yetmez. Bu gibi işlerde, bireylerin kurmaya olanak bulamayacakları geniş ve güçlü örgüt gerekebilir ya da bu gibi işlerde bireyler yeter çıkar elde edemeyecekleri için o işlerden vazgeçerler. Oysa bu işler ulusça yaşamsal bir önem taşır ve devlet onu yapmak zorunda kalır. ø__Herhalde uluslarda özgürlük ve uygarlık geliştiği oranda devletin görevleri ve sorumlulukları çoğalır; yaşam çoğaldığı oranda araçlar da çoğalır. Çok araçlar, çok ve büyük güçle yönetilir. Güç çoğaldıkça kurallar da çoğalır. Bir toplumun araç ve kuralı ise devlettir... ø__Bu durumda karşı karşıya kalınacak güçlük şudur: Devlet ile bireyin karşılıklı etkinlik alanlarını ayırmak. Devletin bu husustaki etkinliklerinin sınırını çizmek ve bu hususta başvuracağı kuralları saptamak; öte yandan yurttaşın bireysel girişim ve özgürlüğünü sınırlandırmamış olmak, devleti yönetmeye yetkili kılınanların düşünüp saptaması gereken konulardır. İlke olarak devlet bireyin yerine geçmemelidir. Ama bireyin gelişimi için genel koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Bir de bireyin kişisel etkinlikleri ekonomik gelişmenin asıl kaynağı olarak kalmalıdır. Bireyin gelişimine engel olmamak, onların her bakış açısından olduğu gibi, özellikle iktisadi alanlardaki özgürlük ve girişimleri önünde devlet kendi etkinlikleri ile bir engel oluşturmamak demokrasi ilkelerinin en önemli temelidir. ø__Bu açıkladığımız anlam ve anlayışta 'devletçilik, özellikle toplumsal, ahlaki ve ulusaldır'. Ulusal servetin dağıtımında daha yetkin bir adalet ve emek harcayanların daha yüksek gönenci, ulusal birliğin korunması için koşuldur. Bu koşulu sürekli olarak göz önünde tutmak, ulusal birliğin temsilcisi olan devletin önemli görevidir... ø__Genel yarara hizmet eden genel kurumların çoğaltılması, devletin önemle göz önünde tutacağı bir konudur. Bu sayede yalnızca çıkarsever olan etkinlikler sınırlandırılır. Bu, yurttaşlar arasında ahlaki dayanışmanın gelişmesine yardım eden önemli bir etkendir.'' ø__İsmet İnönü 'nün ölümsüz nitelemesiyle ''Devletimizi kuran, ulusumuza doğruluk ve özveriyle hizmet eden, insanlık ülküsünün tutkun ve seçkin kişiliği, eşsiz kahraman Atatürk'' ün bu uygarlık tasarımı üzerine kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni sonsuzluğa değin yaşatmak, kutsal bir insanlık görevidir. . Alıntı
Φ DİL BÖCEĞİ Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 5 Mayıs , 2006 . Dünya Bankası'na göre ekonomi hızla büyüdü ama sosyal kalkınmada durum parlak değil. Yoksulluk daha çok 'büyüdü'... 25 NİSAN 2006 Rapora göre Türkiye'de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002'de yüzde 2'nin altındayken 2003'te yüzde 3.4'e çıktı. ø__Günde 2 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı da yine aynı yıllar içinde yüzde 10.3'ten yüzde 18.7'ye yükseldi. ø__Dünya Bankası'na göre Türkiye ekonomisi yüksek performans göstermeye devam ediyor, ama başta ''yüksek cari açık'' olmak üzere bir dizi risk unsuru da varlığını sürdürüyor. Bu arada, gelir dağılımına ilişkin göstergeler bozulurken ''yoksulluk oranları'' da artıyor. Dünya Bankası tarafından yayımlanan, yıllık ''Dünya Kalkınma Göstergeleri'' raporunun Türkiye ile ilgili bölümünde, özetle şu değerlendirmelere yer veriliyor: ø__Dünya ekonomisi genel olarak 2000 yılından bu yana yılda ortalama yüzde 4.8 büyüdü. Aynı dönemde Türkiye, yıllık ortalama yüzde 8'lik büyüme hızıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomileri arasında yer aldı. ø__Bu hızlı büyüme, tesadüflerin değil, büyüme ağırlıklı bir ekonomik programı başlatan siyasi otoritenin bilinçli kararlarının sonucudur. ø__Bu tempoda, Türkiye'nin dış borçlarının gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYİH) oranı önemli ölçüde azaldı, IMF'ye olan borçlar da hatırı sayılır ölçüde geriledi. IMF'ye borçlar 2003'te GSYİH'nin yüzde 10.1'i kadardı, 2004'te yüzde 7.1'ine çekildi. ø__Toplam dış borçlar da rakamsal olarak 2003'te 145 milyar 662 milyon, 2004'te 161 milyar 595 milyon ve 2005'te 170 milyar 62 milyon dolar olurken bunun GSYİH'ye oranı sırasıyla yüzde 61.1'den, önce 53.6'ya ardından da 46.9'a düştü. ø__Ancak bazı riskler de varlığını sürdürüyor. Cari işlemler açığı önceki yıllara oranla büyüyor. ø__Ekonomideki büyüme henüz istihdama da yansıyabilmiş değil. 2005 sonunda yüzde 10.3 olan işsizlik oranı 2002 sonundaki yüzde 10.6'lık orana yakın seyrediyor. ø__Bu arada yoksulluk oranları da artıyor. Türkiye'de günde 1 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı 2002 yılında yüzde 2'nin altındayken 2003 yılında yüzde 3.4'e, günde 2 doların altında gelirle geçinmeye çalışan nüfusun genel nüfusa oranı da yine aynı yıllar için yüzde 10.3'ten yüzde 18.7'ye çıkmış bulunuyor. Aynı dönemlerde gelir dağılımındaki eşitsizliği ölçen Gini Endeksi'nin de 40'tan 43.6'ya yükselmiş olması gelir dağılımındaki eşitsizliğin arttığını gösteriyor. . İşsizlik şu anda gerçekten en önemli sorunur bu itirazım yok. Ekonomik göstergeler yolsuzlıklar hepsine katılıyorum. İtirazım şunlara , 1-önceleri Enflasyonun düştüğüne inanmayanlar düşmedi diyenler şimdi düştü ama yükselebilir diyor. Doğru yükseklebilir . Enflasyon düştüğünde enflasyonun düştüğünü söylemenize engel olan şey neydi 2-Belki kısa süreli belki uzun süreli olacak olan enflasyonun düşmesini başarı olarak nitelemekten neden korkuyorsunuz? 3-Enflasyonun düşmesi sonucu işsizliğin artması ekonomi kuralları açısından doğal bir sonuçtur. Bunun sorumlusu hükümet değildir lütfen söylediğim kuralın doğru olup olup olmadığını bir iktisatçıdan sorup öğreniniz 4-Türkiyede işsizlik vardır ama bu sadece ekonomi ile ilgili bir sorun değildir. Bizim bir hamal hasanımız var ilerlemiş yaşına rağmen 1.90 boyuyla boyunu aşan kasalar taşıyarak ekmek parasını kazanır Hamal Hasana iş var, Kız kardeşim temizlik görevlisi 6,30 da işbaşı yapıyor asgari ücretle çalışıyor kız kardeşime iş var Siyasi bilimler fakültesi mezunu bir arkadaş bulunduğum şehirdeki adliyede Odacılık yapıyor her ne kadar acı da olsa birazdan yazacak olduklarımdan daha acı değil ona da iş var Türkiye 'de cebinde marlbora sigarası ile dolaşıp ayak üstü memleket kurtaranlara iş yok. İşte ülkemizin en büyük işsileri de bunlar bilmem anlatabildim mi? Alıntı
Φ siosteran Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 İşsizlik şu anda gerçekten en önemli sorunur bu itirazım yok. Ekonomik göstergeler yolsuzlıklar hepsine katılıyorum. İtirazım şunlara , 1-önceleri Enflasyonun düştüğüne inanmayanlar düşmedi diyenler şimdi düştü ama yükselebilir diyor. Doğru yükseklebilir . Enflasyon düştüğünde enflasyonun düştüğünü söylemenize engel olan şey neydi? -Şimdiye kadar hiçbir tek başına iktidar partinin bunu başaramamış olması ve bundan kaynaklanan bir şaşkınlık!Kendi üretimimiz yeterince olmayınca mevcut stoklar erimiş ve bu yılın ilküç ayında %8 civarında olan TÜFE,geçen yılın ilk üç ayına(%5 civarında) nazaran %3 artmıştır.Bu da yıllık bazda yaklaşık %12 artış demektir. 2-Belki kısa süreli belki uzun süreli olacak olan enflasyonun düşmesini başarı olarak nitelemekten neden korkuyorsunuz? -Bu korku aslında sıkı para politikasının,sabit kur sisteminin ve 2005 sonu itibarıyla 85 milyar dolar olan yabancı yatırım ortaklığının(sıcak para) bir sonucu...Bu para,gazetelerden okuduğum kadarıyla giderek azalıyor.Bu durumda enflasyon yükselişe geçmeye başladı. 3-Enflasyonun düşmesi sonucu işsizliğin artması ekonomi kuralları açısından doğal bir sonuçtur. Bunun sorumlusu hükümet değildir lütfen söylediğim kuralın doğru olup olup olmadığını bir iktisatçıdan sorup öğreniniz. -Buna katılmıyorum.Yeterince sanayii ve üretimimiz olsa ihracatımız ithalatımızı karşılar ve cari açık dengelenir veya cari açık fazlası verirdik.Bu bana mantıklı gelmiyor,objektif bakış açısı olan bir ekonomist de benzer şeyleri söyleyecektir. 4-Türkiyede işsizlik vardır ama bu sadece ekonomi ile ilgili bir sorun değildir. Bizim bir hamal hasanımız var ilerlemiş yaşına rağmen 1.90 boyuyla boyunu aşan kasalar taşıyarak ekmek parasını kazanır Hamal Hasana iş var, Kız kardeşim temizlik görevlisi 6,30 da işbaşı yapıyor asgari ücretle çalışıyor kız kardeşime iş var Siyasi bilimler fakültesi mezunu bir arkadaş bulunduğum şehirdeki adliyede Odacılık yapıyor her ne kadar acı da olsa birazdan yazacak olduklarımdan daha acı değil ona da iş var Türkiye 'de cebinde marlbora sigarası ile dolaşıp ayak üstü memleket kurtaranlara iş yok. İşte ülkemizin en büyük işsileri de bunlar bilmem anlatabildim mi? -Hamal Hasan veya kızkardeşiniz eğitimine göre iş bulmuşsa bu,tam istihdamdır.SBF mezunu arkadaşınız,eğitimine uygun bir iş bulamadığı için eksik istihdama tabii olmuştur.Aslında bunun çok örnekleri var,yine de eksik istihdamın 2005 verileriyle %3 civarında olduğu(72 milyonun 2.160.000'i) ve giderek arttığı iddia ediliyor.Eksik istihdam edilen insanların manevi doyumsuzluğunu,varın siz düşünün. Cebinde marlboro sigarası ile dolaşanlarsa,tam bir kaygısız kesim!Bir şekilde para kazandıkları veya kazanamadıkları için yakınıp dururlar,memleket kurtarma havasına girerler.Maltepe ve Samsun yerine Marlboro içince kendilerini önemli biri zannederler.İki sigara arasındaki fiyat farkını ve bu farkı ailelerine yansıtmayı düşünmezler!Aslında onlara da kızmamak lazımdır.Onlar da kıraathanelerde okudukları gazetelerden dolayı memleketimizde neler olup bittiğinin farkındadırlar. ADAM SENDECİ TUTUMU BIRAKMAZSAK,KİTAP VE/VEYA GAZETE OKUMAZSAK,GAZETELERİN SADECE SPOR BÖLÜMLERİNE ŞÖYLE BİR BAKARSAK,OKULDA DERSLERİ GÜNÜ GÜNÜNE TAKİP ETMEZSEK,HERŞEYİ DEVLETTEN BİZE İŞ VE AŞ VERSİN DİYE BEKLERSEK,VATAN,ULUS-DEVLET VE DİN KONULARI HER FIRSATTA BİREY VE/VEYA ONU YÖNLENDİRENLER TARAFINDAN KÖTÜYE KULLANILIR.Bunun da sıkıntısını,şu anda olduğu gibi hemen herkes çeker. HERKES ARTIK ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALIDIR. İŞİN BAŞI LAİK EĞİTİM, BAŞKA ALTERNATİF ARAMAK GEREKSİZ ZAMAN KAYBIDIR! Saygılarımla, Alıntı
Misafir gelincik Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 80 yıllık tarihimizde yapılan dış borç 200 m.dlr. ,3 yıllık AKP döneminde 340 m.dlr.Aradaki fark da sanırım birşeyin doğal sonucu ama ben çözemedim.Ülke olarak en pahalı benzini ,enpahalı elektriği kullanıyoruz ,ağır vergi yükü altında eziliyoruz.Sanyicilerimiz 1 centlik elektrik ,yarım dolarlık petrol kullanarak üretim yapan sanayicilerle rekabet etmek zorunda bırakılıyor.Tabi bu kadar ağır yükün altından kalkamayınca zarar ediyor diye fabrikalar işletmeler kapanıyor ve yabancılara kelepir fiyatına peşkeş çekiliyor sonra da ekonomi iyiye gidiyor deniyor. Açlık sınırı 1.300 YTL diye belirleniyor ve bu ülkede asgari ücretle geçinen kaç kişi olduğunun farkına varılmıyor doğal olarak kaç kişinin açlık sınırının da altında yaşadığı görülmüyor ve ekonomi iyiye gidiyor deniyor. Kendi kendine yeten birkaç ülkeden biri iken birileri öyle istiyor diye öz kaynaklarımız kurutuluyor ve ekonomi iyiye gidiyor deniyor Her geçen gün işyerleri kapatılıyor esnaf kan ağlıyor insanlar parasızlıktan ve açlıktan birbirlerinin gözünü oyuyor ve ekonomi iyiye gidiyor deniyor. Ne diyelim herhalde ben ekonomiden fazla birşey anlamıyorum Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 ADAM SENDECİ TUTUMU BIRAKMAZSAK,KİTAP VE/VEYA GAZETE OKUMAZSAK,GAZETELERİN SADECE SPOR BÖLÜMLERİNE ŞÖYLE BİR BAKARSAK,OKULDA DERSLERİ GÜNÜ GÜNÜNE TAKİP ETMEZSEK,HERŞEYİ DEVLETTEN BİZE İŞ VE AŞ VERSİN DİYE BEKLERSEK,VATAN,ULUS-DEVLET VE DİN KONULARI HER FIRSATTA BİREY VE/VEYA ONU YÖNLENDİRENLER TARAFINDAN KÖTÜYE KULLANILIR.Bunun da sıkıntısını,şu anda olduğu gibi hemen herkes çeker. HERKES ARTIK ELİNİ TAŞIN ALTINA KOYMALIDIR. İŞİN BAŞI LAİK EĞİTİM, BAŞKA ALTERNATİF ARAMAK GEREKSİZ ZAMAN KAYBIDIR! Saygılarımla, 80 yıllık tarihimizde yapılan dış borç 200 m.dlr. ,3 yıllık AKP döneminde 340 m.dlr.Aradaki fark da sanırım birşeyin doğal sonucu ama ben çözemedim. Katkı ve paylaşımlarınıza teşekkür ederim sevgili arkadaşlar... IMF yönetimdeki ülkelerde ekonomilerle ilgili verilerin ve istatistiklerin sahte olması kaçınılmazdır... Ekonomide yalanlar ve gerçekler... 1998'den bu yana Türkiye ekonomisi iki büyük göçüş geçirmiştir. Bu iki göçüş de IMF'nin yönettiği dönemlerde olmuştur. Ve bu iki göçüş yılında yıllık enflasyon oranı yüzde 100 ila 150'dir. 1998 - 2005 dönemi demek olan IMF yönetimi döneminde, yani 8 yıllık dönemde ortalama büyüme oranı yüzde 2.5. Bu hız Türkiye Cumhuriyeti'nin geçirdiği çeşitli yönetim dönemlerindeki en düşük hızdır. Türkiye'de 1998'den bu yana ülke ekonomisinde aslında büyük değişiklik, ilerleme yok. Bu yazıyı okumayı bitirince siz de o sonuca varacaksınız. Açıklamalarımıza önce neden 1998 yılını seçerek başladığımızı yazarak devam edeceğiz. Bu yılla başladık. Çünkü bugün ekonomimizin komuta yerinde oturan Uluslararası Para Fonu, halkın daha çok IMF diye tanıdığı kuruluş, hükümetimizle Yakın İzleme Anlaşması 'nı (İngilizcesiyle ''Staff Monitoring Program'' ) bu yıl içinde imzalamıştır. Türkiye'de bu yıldan sonra ekonomi yönetimi (Hükümet politikaları ve Parlamento'ya sevkedilecek yasalar dahil) IMF'nin kayıtsız şartsız yönetimi altına geçmiştir. Hatta hükümet sevkettiği yasa önerilerini, ''Bunları IMF istiyor, yasalaşması zorunlu'' diyerek BMM'den geçirmiştir. Fikir ve değerlendirmelerine önem verdiğim Sayın Erinç Yeldan ile Korkut Boratav da Cumhuriyet'te 12 Nisan 2006 günü yayımlanan yazılarında bu ayrım ve sınıflamayı yapmışlardır. 1998'de o zamanın hükümeti ile Cumhurbaşkanı, yüksek oranlı devlet borçlanmalarının kamuya ve bütün ekonomiye verdiği rahatsızlıktan bezmişti. Özellikle Cumhurbaşkanı Demirel , çoğu alacaklıları içerde olan bu iç borçlardan kurtulmak için, dışarıdan ''şöyle bir 15 - 20 milyar dolar borçlanıp bu düşük faizli borçla yüksek faizli iç borcu kapatmayı'' ekonomide sıkıntıdan kurtulmanın tek yolu olarak görüyordu. Bu amaca varmak için ülke ekonomisi hakkında IMF'nin bir ''başarılıdır'' raporunu vermesi gibi kısıtlı bir çare ile aylarca Para Fonu'ndan ricada bulunurken sonu gelmeyecek bir IMF yönetiminin ekonomi üstüne çökeceğini beklemiyorlardı. IMF YÖNETİMİNDE TÜRKİYE EKONOMİSİ IMF yönetimindeki dönemde alınan sonuçları daha ele gelir biçimde görelim: IMF 1998'de önce bir Yakın İzleme Programı'yla geldi ve o günden beri ekonomimizi yönetiyor. Ve birkaç yıl daha yöneteceğe benzer. 1998 - 2005 dönemi demek olan IMF yönetimi döneminde, yani 8 yıllık dönemde ortalama büyüme oranı yüzde 2.5. Bu hız Türkiye Cumhuriyeti'nin geçirdiği çeşitli yönetim dönemlerindeki (İkinci Dünya Savaşı yılları hariç) en düşük hızdır. Sayın Korkut Boratav'ın resmi rakamlara dayanan düzenlemesine göre (Cumhuriyet 12 Nisan, Sahife 12) Cumhuriyet Türkiyesi'nin 83 yılındaki ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 4.9, yani IMF dönemi büyüme hızının iki misline yakındır. Sağcı politikacıların ve hele R. T. Erdoğan 'ın ''hiçbir şey yapılmadı'' diye eleştirdiği 1923 - 1950 dönemi ortalaması yıllık yüzde 3.8, yani IMF dönemindeki yıllık ortalama büyüme oranının bir buçuk misli. Bu dönem Türkiye'nin büyümeyip küçüldüğü II. Dünya Savaşı yıllarını da içeriyor. Ama devletçi politikaların Türkiyesi'nde yani 1924 - 1939'da yıllık ortalama büyüme hızı yüzde 6.6, yani IMF dönemindeki hızın 2.5 katı. Bunları şunun için yazıyorum; IMF döneminin getirdiklerini bütün kapsamıyla sermek gerekir. 1998'den bu yana Türkiye ekonomisi iki büyük göçüş geçirmiştir. Bu iki göçüş de IMF'nin yönettiği dönemlerde olmuştur. Ve bu iki göçüş yılında yıllık enflasyon oranı yüzde 100 ila 150'dir. IMF icraatını değerlendirmek için onun icraat yıllarının tamamını göz önüne almak gereklidir. AKP İKTİDARI DÖNEMİ Ama bizce Türkiye ekonomisindeki asıl çöküş, IMF politikalarının ve reçetesindeki asıl önemli olumsuz etkilerini göstermesi ve bu olumsuz etkilerini görmemekte ısrar edilip aksine övülmesi AKP iktidarı dönemine rastlar. Ve Türkiye'nin en büyük felaketi buradadır. Neden buradadır? Onu anlatalım: Sayın Ahmet Necdet Sezer'in sık sık ve isabetle belirttiği gibi Cumhuriyet devrimimizin en önemli ilkelerinden olan laiklik, tarihimizde görülmedik ölçüde ılımlı İslam 'a doğru çekilmektedir. Dış politikada en acemi bir hükümetin bile işlemeyeceği hatalar işlenmekte, Başbakan'ın en yakın danışmanının ABD'de, ''Ne olur bu adamı lağımdan aşağı süpürmeyin, onu kullanın'' diye yalvardığı yerlere kadar devlet itibarı düşürülüyor. Kamu ihaleleri AKP yetkilileri ve onlara yakın firmalar arasında yağma ediliyor. Yargı gücü her gün ayrı bir hükümet saldırısıyla gözden düşürülmeye çalışılıyor. Kapkaççılardan sokakta dolaşma güvenliği bile kalmamış. Bütün bu rezaletlerin görüldüğü hallerde bile birçok yurtsever yurttaş ''Ama bunlar ekonomiyi iyi yönetiyor'' diye olan biten bu beceriksizlik ve rezaletleri bile hoş görüyor. Batı basını bile hükümetlerin istese bile enflasyon yapamayacağını, enflasyon döneminin belki de dönmemek üzere gittiğini, nedenleriyle ifade ediyorlar. Türkiye'nin bütçe açığı ve cari açığı buralara gelmişken, neden enflasyonun düştüğünü ya da bu düşüşün maliyetinin ne olduğunu kimse ciddi ciddi sormuyor? _________________________________________________________ Kaynak: Cumhuriyet / Cumhuriyet 09.05.2006 / Aslan B. KAFAOĞLU. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.