Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİN, DOGMALAR VE BİLİM


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
O arkadaşımızın alıntısını sen yapmışsın. Laubali tartışmalardan hoşlanmıyorum. Ciddi olalım.

Oooo, hem senli-benli konuşmalar hem de laubalilikten şikayet ha... :D ilginç !

 

Oysa, ben ısrarla size, '' siz '' diye hitap ediyorum. Hala !

 

İdamı savunduğu için daha 3 sayfa önce şiddetle '' dogmacı '' olarak suçlanan kişi, şimdi '' bir arkadaşımız '' diye sunulursa, bu çelişkidir.

 

Ve ben daha önceki bir yazımda, beyinde çelişki barındırmanın ne dediğini bilmemeye yol açacağını ve dolayısıyla, ne dediğini bilmeyenleri ciddiye almamanın da bir hak olduğunu söylemiştim. :)

 

 

 

Amacım alıntıyı kırpmak değil sadeleştirmekti. Ama amaç doğruyu bulmak değil açık aramak olunca böye oluyor işte. Alıntıya bütün olarak baksak ta, sadeleştirsek te, başkasına MAL olan bir köle ile efendisinin bir olmayacağından bahsediyor. Ama senin gündelik doğruna göre böyle anlaşılmıyor.

Bana sorarsanız ben de dürüst yapılmayan, kıvırarak yapılan tartışmalardan hiç hoşlanmam. Lütfen kıvırmayalım. :P

 

'' Sadeleştirme '' dediğiniz işlem, eğer, çok büyük anlam farkı ortaya çıkarıyorsa, öylesi böylesi olmaz, bunun adı '' kırpmak ''tır, hatta '' gündelik kırpmak '' !... :laughing:

 

 

 

Arkadaşımızın da söylediği gibi dinler sömürü için üretilmiştir. Ben Marx şabloncusu değilim. Sosyalist ideoloji de Marx'ın tekelinde değildir. Bilimsel sosyalizm dogma değildirki kişiye yada kişilere mal edilsin. Marx'tan önce de sonra da bilimsel sosyalizme katkısı olan yüzlerce insan olmuştur.

İşte ben bu yüzden, Sosyalizm terimini değil, Diyalektik Materyalizm terimini kullanmaya özen göstermiştim. Çünkü, savunduğunuzu söylediğiniz Bilimsel Sosyalizm'in diğer adı olan Diyalektik Materyalizm, Karl Marks'ın kurucusu olduğu Marksizm'in felsefesidir. Marks'ın tarihe sınıfsal bakışı bu felsefenin özüdür. Dolayısıyla, eğer varsa, başka Sosyalist düşünürlerden getireceğiniz din karşıtı söylemler, Bilimsel Sosyalizmi bağlamaz. Yok eğer, Marks beni bağlamıyor, başka Bilimsel Sosyalist filozofların da din karşıtı söylemleri var deniyorsa bu gösterilir. Lafla peynir gemisi yürümez.

 

 

 

Bilimsel sosyalizm haricinde, ideolojilerin tümünün sömürü içerdiğini iddia ediyorum. Bu sömürüye dini ideolojilerin tümü de dahil diyorum. Sömürü olgusunu belirlemek için ideolojilerin özüne bakmak gerekiyor. Biz de bunları tartışıyoruz. Söylediğin gibi ideolojilerin sömürüye ait ögelerini tartışmak seviye düşürüyorsa, tartışmazsın olur biter.

İddia eden açıklar. Ben dedim oldu ile olmaz bu işler. Yoksa, söylenen dogmadan öteye gitmez.

 

Görüldüğü gibi öyle iki ayet yazmakla hiçbir şey kanıtlanmış olmuyor. Edebiyat metinlerinin temasını çıkarmak sanırım lisede öğretiliyordu. Dolayısıyla, seviyesinin düşmediğini düşünenler ayet tartışabilir tabii, ona diyecek bir lafım yok.

 

 

 

Sömürü kavramını netleştiremedikse eğer onu tartışalım.

Benim kafamdaki sömürü kavramı ise çok net. Beynimde çelişki yok. Ama doğru kavramlarla akıl yürütülmeyecekse tartışmanın bir anlamı da yok. Hele yazılanlara cevap vermek yerine suçlama yapmak hiç benim tarzım değil, tarzı bu olandan da hiç hazzetmem.

 

 

 

Konular hep birbiyle ilgili. İdam konusu açıldı buraya geleceği kaçınılmazdı. Çünkü idamlık failin fiili gerçekleştirmesinin tek sorumlusu, tartışılması gereken, içerisinde benci, emperyalist amaçlar taşıyan yoz ideolojilerdir, düzenlerdir. Kalıtım konusu da açılabilir.

Bilimsel araştırmalar, idam konusunun tekrar gündeme gelmesine neden olan hem Pedofilik hem de Anti-Sosyal Kişilik bozukluğu gösteren çocuk tecavüzcüsü katillerin, bu bozukluklarının büyük ölçüde kalıtımsal olduğunu fakat bu kalıtımsal unsurun kötü aile ortamında daha da etkin hale geldiğini gösteriyor. Bu bozukluğun etkilerinin azaltılması yönünde, kötü aile ortamlarının oluşmasında ideolojilerin etkisi tartışılabilir ancak bu bozuklukların tamamen ortadan kaldırılması gibi bir durum söz konusu değildir.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Sizce buradaki eşitlik nasıl bir eşitlik, maddi anlamda olamaz mı? Kölelik ailelerle devam ettiği için köle olmayanların kendisine şükretmesini istiyor olamaz mı?

Sayın y.yılmaz, ne ilgisi var, onu açıkladık ya efendim :

 

Nahl 75'de dönemin hürle köleyi aynı kefeye koyamayız anlayışı örnek gösterilerek şirk eleştiriliyor

 

 

'' Allah'a birtakım benzerler icat etmeyin. Çünkü Allah (her şeyi) bilir, siz ise bilemezsiniz. '' Nahl 74

 

'' Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile katımızdan kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak harcayan (hür) bir kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olurlar mı? Doğrusu hamd Allah'a mahsustur. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler. '' Nahl 75

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

16/75 de neyin eleştirildiğinin hiç önemi yok. Önemli olan sosyal eşitsizlik vurgusu...

 

Pedofili öldürmez, psikopat öldürür...

Gönderi tarihi:

16/75 de neyin eleştirildiğinin hiç önemi yok. Önemli olan sosyal eşitsizlik vurgusu...

Efendim, niye köleliğin kaldırılmamış olduğu konusu ayrı bir konudur( Ki İslam'da köle edinme eskiye nazaran zorlaştırılmıştır ve kölenin niteliği geçilen feodal sistem gereği değişmiştir )

 

Fakat, önemli gördüğünüz sosyal eşitsizlik vurgusu, bu dinin sömürü amaçlı üretildiğinin bir kanıtı değil ki.

 

Elbette, köleci bir toplumdan, pat diye burjuva değerlerine sahip kapitalist topluma geçilmesi beklenemez. Çünkü, üretim ilişkilerini üretim araçları belirler. Oysa, kölenin kendisi zaten bir üretim aracı.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

73 - Allah’ı bırakıp da, kendilerine göklerden ve yerden hiçbir rızık sağlayamayan ve buna gücü de yetmeyen şeylere tapıyorlar.

74 - Artık Allah’a (şanına uymayan) benzetmeler yapmaya kalkmayın. Çünkü Allah bilir siz bilmezsiniz.

75 - Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel rızıktan gizli ve açık olarak Allah yolunda harcayan kimseyi misal verir. Bunlar hiç eşit olur mu? Hamd Allah’a mahsustur, fakat onların çoğu bilmezler.

 

73 ve 74 de şirk var tamam ama 75 i de şirk olarak yorumlarsak haşa Allah c.c hür insanı kendisine mi benzetiyor? Bu açıdan değerlendirirsek burada maddi anlamda bir eşitlikten bahsedildiğini söyleyebiliriz sanırım.

Gönderi tarihi:

Fakat, önemli gördüğünüz sosyal eşitsizlik vurgusu, bu dinin sömürü amaçlı üretildiğinin bir kanıtı değil ki.

 

Elbette, köleci bir toplumdan, pat diye burjuva değerlerine sahip kapitalist topluma geçilmesi beklenemez. Çünkü, üretim ilişkilerini üretim araçları belirler. Oysa, kölenin kendisi zaten bir üretim aracı.

 

İyi ya işte, köleci toplumdaki üretim aracı olan köle, hem düzen tarafından kader gözükmüş, hem de dinler tarafından. "Hiç hürle köle bir olurmu" deyimi ile sömürü desteklenmiş. Hem de tanrının sözü olarak.

 

"Pat diye geçilmesi" de hiç ikna edici olmamış. "Pat" diye kırılan, kaldırılan tanrılar var da, pat diye kaldırılan köle neden yok? Kaldı ki birincisi daha da zor. İnsanların can bedeli kutsalları. Amaç daha da vahim; Tekelci sömürüye soyunmak.

 

Bilimsel sosyalizm dışında, dinler de dahil tüm ideolojiler, ya sömürü amaçlı üretilmişlerdir, ya da toplumlar bilinçlenince biraz daha yumuşatılmıştır.

 

Nahl 75'de dönemin hürle köleyi aynı kefeye koyamayız anlayışı örnek gösterilerek şirk eleştiriliyor

 

Bu örnek te hiç ikna edici olmamış. Hatta sömürüyü daha da barizleştirmiş, ikilemiş. Meali şu: "Ben diğer tanrılardan üstün olduğum gibi, örnek olarak hür de köleden üstündür."

Gönderi tarihi:

"Ben diğer tanrılardan üstün olduğum gibi, örnek olarak hür de köleden üstündür."

 

Bu ayetten bu anlamı çıkardıysanız eh, ne diyelim o diğer tanrılardan üstün olanı size hidayet etsin...

Gönderi tarihi:

Bu ayetten bu anlamı çıkardıysanız eh,

 

Sn. Yılmaz siz nasıl bir anlam çıkarıyorsunuz?

Gönderi tarihi:
Bu örnek te hiç ikna edici olmamış. Hatta sömürüyü daha da barizleştirmiş, ikilemiş. Meali şu: "Ben diğer tanrılardan üstün olduğum gibi, örnek olarak hür de köleden üstündür."

 

İyi ya işte, köleci toplumdaki üretim aracı olan köle, hem düzen tarafından kader gözükmüş, hem de dinler tarafından. "Hiç hürle köle bir olurmu" deyimi ile sömürü desteklenmiş.

Efendim, öncelikle,

 

"Ben diğer tanrılardan üstün olduğum gibi, örnek olarak hür de köleden üstündür."

 

ile

 

" Hür köleden uçurumlar kadar büyük farkla üstündür ya, işte ben de köle gibi hiçbir iradesi yetkisi olmayan, taştan yapılmış diğer tanrılardan uçurumlar kadar büyük farkla üstünümdür."

 

demek farklıdır. Ayetteki anlam ikincisidir ve anlatım retoriktir. Bu anlatımdan, köleciliği onaylama gibi bir anlam çıkarılamaz.

 

 

 

Hem de tanrının sözü olarak.

Sanırım anlaşamamızın temelinde, sizin, '' Tanrı'nın mesajının ideal evrensel bir toplumsal hukuk düzeni getirmesi gerektiği '' kabulünüz var. Oysa, karşınızda bunu savunan birisi yok ( tabii tersini savunan birisi de yok. Benim savunduğum yalnızca doğru mantık ve bilimsel bakış ).

 

Yani, önemli olan, bunu savunan birisi olmasa bile böyle olması gerektiğini düşünmenizin yanlış olması.

 

 

 

"Pat diye geçilmesi" de hiç ikna edici olmamış. "Pat" diye kırılan, kaldırılan tanrılar var da, pat diye kaldırılan köle neden yok? Kaldı ki birincisi daha da zor. İnsanların can bedeli kutsalları. Amaç daha da vahim; Tekelci sömürüye soyunmak.

Baba Tanrı figürünün ortaya çıkışı ataerkil sosyal yapısının yerleşmesinden sonra ve onun sonucudur. Babaya bağlı kan ortaklığına dayanan kabilenin nüfusunun artmasıyla daha fazla toprağa sahip olmanın gerekliliği sonucu kabileler arası savaşların artması köleciliği gerektirmiştir. Kabileler arası ilişkilerin gelişmesiyle ticaretin yaygınlaşması da şehirlerin kurulmasını gerektirmiştir.

 

Şehirlerin kurulması, ilk çağda görülen çok tanrıcılığın daha çok tarım toplumlarında rastlanan türü olan diğerlerinin yanında tek bir Ana Tanrıça figürünün ( Kibele, İsis gibi ), o şehirde üstün gelen kabileninkinin olmasını da kendiliğinden getirmiş, özel mülkiyete paralel olarak yerleşen ataerkil sosyal yapısının gereği olarak da mutlak egemen tek bir Baba Tanrı figürüne ( Aten gibi )evrilmesine yol açmıştır. Elbette, aristokrasinin tekelleşmesi ile sömürü nesnesi değişmemiştir ama bununla birlikte hem sömürü nesnesinin hem de sömürenin niteliği değişmiştir.

 

Öte yandan, İslamın ortaya çıktığı Arap toplumunun İlk Çağ sonlarına doğru, hayvancılık ve ticaretle uğraştığını biliyoruz. Bu nedenle, Avrupa yani Batı tipi köleci toplumla, Arap toplumunun dahil olduğu Doğu tipi köleci toplum arasında önemli farklar vardır. Batı'da kölecilik tarım toplumlarında ortaya çıktığından üretim aracı olma işlevi daha önemlidir ve köleciliğin kaldırılması zaman almıştır.

 

Oysa, özellikle hayvancılıkla uğraşan doğu toplumlarında hem asya tipi üretim tarzı nedeniyle hem de kölenin üretim aracı olma işlevi, ağırlıkla hayvancılıkla uğraşan bu toplumlarda daha önemsiz olduğundan, İslam'dan sonra daha çok askeri amaçlarla kullanımın gündeme gelmesi dolayısıyla, yalnızca askeri ve dini bir işlev kazanmıştır. Fakat, savaşlarda ele geçirilen esirleri köle yaparak asker olarak kullanmak, feodal mantığın gerektirdiği savaş olgusunu daha çok tetiklemiş olmasına rağmen diğer yandan köle azat etmeyi sevap hale getiren hükümler dolayısıyla kölelerin hür olmasının teşvik edilmesi, köleciliğin sömürü niteliğini asgariye indirmiştir ve giderek azalmasına yol açmıştır.

 

Yani, Avrupadakinin aksine zenginleşmek için köleleri kullanmak değil, zengin olunca ev işleri için köle satın almak daha önemlidir doğuda. Ve azat olması da daha kolaydır. Mesela, Osmanlı'da "kurtulmalık" denilen parayı bir şekilde toplayıp, sahibine veren özgür bırakılırdı. Halk da bu parayı toplayan köleye yardım yapar, onu kendisi sahiplenmeye,stismar etmeye kalkmazdı.

 

 

 

Bilimsel sosyalizm dışında, dinler de dahil tüm ideolojiler, ya sömürü amaçlı üretilmişlerdir, ya da toplumlar bilinçlenince biraz daha yumuşatılmıştır.

Her ideoloji kendi çağına göre, kendi bulunduğu anlayışa göre, getirdiği devrime göre değerlendirilir. Çünkü, devrim dediğimiz şey ileri doğru olur. Mesela, milliyetçilik ideolojisinin burjuvazinin çıkarları gereği şekillenmiş olması, aristokrasi tarafından ezilen serflerin özgürlüklerine kavuşmalarını görmememize engel değildir. Yoksa, bu mantıkla bakarsak, Türk Devriminin de, burjuvazinin sömürüsü amaçlı yapıldığını iddia edebiliriz. Onun için eleştirirken geriye dönük bakışla değerlendirmek gerekir.

 

Bilimsel Sosyalizm, evet, sınıf sömürüsünü tamamen ortadan kaldırmak için üretilmiştir fakat yürüttüğünüz mantığın tam tersine uygulamalarına bakıldığında oligarşik sınıf sömürüsüne yol açtığını görüyoruz. Yani, her ne sebeple olursa olsun, uygulamada hem toplum bilinçlendiğinde yumuşak olan kurallar sertleşmiştir hem de sömürü olgusu bitmemiştir bilakis.

 

O nedenle, Bilimsel Sosyalizmin de yarın bir gün aşılıp, onun da farklı bir sömürüye yol açtığını iddia eden bir ideolojinin ortaya çıkmayacağını bilemeyiz. Tabii onun işçi sınıfının sömürüsü için icat edildiğini öne süren tarihi ters yorumlayan kişilerin de... ;)

 

Elbette, topluma yönelik kurallar açısından, tek Tanrılı dinler, aynı zamanda feodal çağın ideolojileridir. Onların peygamber denilen bilge düşünürler tarafından üretildiğini de düşünebilirsiniz. Fakat, dinlerin özü için insanlığa getirdikleri temel ahlaki değerlerin bugün eriştiğimiz çağdaş anlayışlarla uyuşum içinde olduğu da söylenebilir.

 

Yani, evrensel olan, topluma yönelik kurallar değil, iyi bir insan olmak, dürüst olmak, sevgi, adalet gibi insan vicdanına getirdiği temel doğrular olabilir. Kendisi de dini tercih olarak ateist olan, ideoloji olarak sosyalist ve ahlaki açıdan hümanist olan psikanalist ve sosyolog Erich Fromm'un bahsettiği konu da budur. Ateist olan Freud'u dindar olarak tanımlaması da bu nedenledir.

 

Bir başkası ise, bunların peygamberler tarafından, Tanrı'dan alınan ilhamla söylendiğini düşünebilir. İşte, olayın inanç boyutu da budur. Belki de, bu tip dinlerin ortaya çıkışından sonraki çağlarda, Pozitif Bilim geliştiğinden, insanlar sonraki düşünürleri peygamber olarak algılamamış ve zaten onlar da doğal olarak kendilerini peygamber olarak sunma gereği duymamışlardır. Fakat, bilimin bugünkü geldiği noktada, Pozitivizmin aşıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla, olayın inanç boyutunun gerekliliği de bugün hepten ortadan kalkmış değildir. :)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Sn. Yılmaz siz nasıl bir anlam çıkarıyorsunuz?

 

75- Allah, hiçbirşey yapmaya gücü yetmeyen el altındaki bir köle ile, Allah tarafından kendisine güzel rızık verilen ve o nzıktan gizli aşikâr sarf eden bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu Hamd Allaha mahsustur. Ne var ki insanların çoğu bilmezler.

 

Allah teala, bu âyet-i Kerimede, kendisine itaat eüneyen, hiçbir hayır yapmayan ve kendi yolunda hiçbir şey harcamayan kâfiri, emir altında bulunan ve hiçbirşeye sahip olmayan bir köleye benzetmektedir. Köle nasıl efendisinin emrindeyse kâfir de nefsinin ve Şeytanın elindedir. Dolayısıyla hayra yönelemez. Allah teala, kendisine itaat eden, hak yolda malını harcayan mümini ise, serbestçe tasarrufta bulunan hür bir kimseye benzetiyor. İradesinde hür olan bir müminle, eli kolu âdeta bağlı olan bir kâfir hiç bir olur mu Mümini, kendisine itaat etmeye muvaffak kılan Allaha hamdolsun. Hamd, tapınılan putlara değil ancak Allaha mahsustur. Ne var ki insanların çoğu bunu bilmezler.

Taberi Tefsiri.

Daha önce de dediğim gibi ben burada bir şirk anlamı göremiyorum, defalarca okudum, haşa Allah kendisini hür bir insana benzetiyor denebilir mi, hür insan ne kadar hürdür? Benim çıkarımım maddi olarak hür bir kimse ile kölenin eşit olamayacağı, tefsirde zaten maddi anlamda almış.

Gönderi tarihi:

Taberi Tefsiri.

Daha önce de dediğim gibi ben burada bir şirk anlamı göremiyorum, defalarca okudum, haşa Allah kendisini hür bir insana benzetiyor denebilir mi, hür insan ne kadar hürdür? Benim çıkarımım maddi olarak hür bir kimse ile kölenin eşit olamayacağı, tefsirde zaten maddi anlamda almış.

:) Sayın y.yılmaz, o ayetlerde Şirk anlamı olduğunu söyleyen sayın Evrensel değil ki, benim.

 

Ayrıca, Şirk anlamı olsa da olmasa da, sayın Evrensel'in iddia ettiği gibi, bu ayetler hür ile kölenin eşit olamayacağının onaylanması anlamına gelmiyor, yalnızca anlatım retorik olduğundan böyle bir his uyandırıyor, retoriğe alışkın olmayanlar için.

 

 

Oysa ki, bakın tekrar alıntılayım ayetleri :

 

73- Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.

 

74- Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz.

 

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.

 

76- Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?

 

Yani, '' kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeyler '' için, '' hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle '' misal verilirse,

 

'' o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insan '' veya '' adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam '', sizce kim için misal verilmiştir ?

 

75'de, o devirde köle sınıfı ile hür sınıfı arasındaki statü farkları öyle derin uçurum olarak görülüyor ve bu normal kabul ediliyormuş ki, şirki bu anlayış üzerinden anlatmak gayet normal.

 

76'da da, dilsiz, hiçbir şeye gücü yetmeyen; efendisine bir yük olan adam, taştan tahtadan bir put için nasıl doğru bir örnekse,

 

o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insan '' veya '' adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam ''da herkes için rızka sahip olan ve sahip olmaya sonsuz gücü olan, sonsuz adaletli Allah için doğru bir örnek olur, bu da gayet normal.

 

Çünkü, o dönemin insanlarının taştan tahtadan putlara bakışını değiştirmek, anlatmak baya zor bir olay o insanlara.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Şimdi tartışmadan bir sonuç çıkartılamamasını getirip "retorik"e mi bağlamak gerekiyor?

 

Her kavramın anlamını açıklamaya ne gerek var? Retoriğin anlamı etkili söz, hitabet sanatı ise, burada tartışanlar da hatip değil ne varki..

 

Bence de insanlara verilecek mesajların en açık, en basit ve en anlaşılabilir şekilde olması gerekir. Kaldı ki eserlerin önsözlerinde, övgülerinde en açık, en sade, anlaşılabilirliği vurgulanır. Bu gerekçe din kitaplarına ayet bile olmuştur.

 

Ayetin anlamını bozmadan yorum yapmadan tekrar basitleştirip, sadeleştirirsek;

 

75- Müşrikler, Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.

 

Birileri beni bırakıp gücü olmayanlara taparlar.

 

74- Artık Allah'a ortaklar koşmayın. Çünkü Allah, (eşi bulunmadığını) bilir, siz bilmezsiniz.

 

Bunu yapmayın, bilemiyorsunuz.

 

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen, başkasının malı olmuş bir köle ile, kendisine güzel bir rızık verilen ve o rızıkdan gizli ve açık olarak harcayan hür bir insanı misal verdi. Hiç bunlar eşit olur mu? Bütün hamd Allah'a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu bilmezler.

 

Misal; hiç bir şeye gücü yetmeyen başkasının malı bir insan ile hür bir insan eşit değildir. Çoğunuz bilemezsiniz.

 

76- Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?

 

Bir misal daha; dilsiz, güçsüz, efendisine yük olan birisi, doğru yolda(!) emreden birisiyle de eşit değildir, beceremez.

 

Toparlarsak; Birileri beni bırakıp gücü olmayanlara taparlar. Bunu yapmayın, bilemiyorsunuz. Misal; hiç bir şeye gücü yetmeyen başkasının malı bir insan ile hür bir insan eşit değildir. Çoğunuz bilemezsiniz. Bir misal daha; dilsiz, güçsüz, efendisine yük olan birisi, doğru yolda(!) emreden birisiyle de eşit değildir, beceremez.

 

Evet, anlamlarını değiştirmeden, çarpıtmadan, retoriğe(söz söyleme sanatı) kaçmadan tam karşılığını basitçe yazamaya çalıştım.

 

Değişen hiç bir şey yok. Anlamı; "ben güçlüyüm bana tapın. Diğer taptıklarınız güçsüzdür, tıpkı efendinin köleyle olan farkı gibi."

 

Efendi tabi güçlü. Üretim araçları ve artı değer elinde, ayrıca otoriter ve koruyucuları da var. Kölenin ise sadece beden gücü var. Tanrı(nın)ların da benimsediği düzenlerin kuralları bunlar.

Gönderi tarihi:

Efendim, sanırım Retorik'in anlamı bilinmiyor, Retorik öyle söz söyleme sanatı diye geçiştirilecek, süslü kelimelerle ifade etme anlamına gelecek bir edebi sanat değildir. Retorik, felsefi çıkarımlar gibi doğru öncül önermelerden yola çıkarak doğru akıl yürütmelerle doğru sonuçlara ulaşırken yapılan süsleme sanatı değildir.

 

Felsefi çıkarım yöntemlerine ters olarak, edebi bir sanat olarak Retorikte, önemli olan iknadır. Yani, ikna edilecek kişi veya topluluğun genel olarak kabul ettiği doğru varsayılan öncüllerden yola çıkarak doğru akıl yürütmelerle anlatılmak istenen fikir veya kavramın kavratılmasıdır.

 

Onun için, Retorik, felsefi veya bilimsel metinleri okumaya alışmış ama edebiyata yabancı kişilerin anlayabileceği bir sanat değildir.

 

Bunun böyle olması gibi, Kuran da, bir felsefi manifesto olmayıp, dönemin edebiyat ve şiir konusunda gelişmiş olan insanlarını ikna etmeye yönelik nasihatları içeren bir edebi metindir netice itibariyle.

 

O nedenle, dönemin müslümanlarınca, yani; ikna olan insanlarca da, müşriklerce de, yani; ikna olmayanlarca da apaçık olduğu görülen, anlaşılan bir metindir.

 

Buradan hareketle, söz konusu ayetlerden anlaşılması gereken;

 

" Ben güçlüyüm bana tapın. Diğer taptıklarınız güçsüzdür, tıpkı efendinin köleyle olan farkı gibi. "

 

şeklinde köleliğin boyutunun zımnen kabul edildiği değil,

 

" Ben güçlüyüm bana tapın. Diğer taptıklarınız güçsüzdür, hani efendinin köleyle olan farkı gibi. "

 

şeklinde Tek Tanrı kavramının kavratılmaya çalışılması olmalıdır.

 

------

 

Bunun dışında, daha önce söylediğim gibi zımnen kabul veya değil, önemli olan bu değildir. Yanlış olan, köleci toplumdan feodal sisteme geçiş aşaması olan bu tür bir devrimi okurken, ters mantık yürütüp, bu devrimin aristokratların köleleri sömürmesi için yapıldığı gibi bir mantıkla olaya yaklaşmaktır.

 

Yani, Fransız devriminin burjuvaların işçileri sömürmek için yapıldığını, özgürlük, eşitlik, adalet ilkeleri üzerine bina edilen milliyetçilik ideolojisinin burjuvaların işçileri sömürmek için üretildiğini iddia etmek gibi...ama bu devrimin sonucunda aristokratların serfleri sömürüsünün önüne geçildiğini gözardı etmek mümkün mü ? Fransız devrimi olumsuz bir gelişme mi ? Gerici bir adım mı ?

 

İşte, İslam'ın ortaya çıkışı da böyle bir devrimdir. Aristokrasi tekelleşmiş, Doğu Tipi Feodal sisteme geçiş başlamış, köle sömürüsü yok olmamış ama azalmıştır. Yani, İslam'ın çıkışı toplumsal evrilme açısından ileri doğru bir adımdır.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Yeri gelmişken sorayım: Kutsal olduğu iddia edilen bir metinde nasıl olur da "Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısas olunur" gibi akıl dışı, insanlık dışı, hukuka temelden aykırı bir ifade bulunabilir? Benim savunduğum bir metinde bu ifadenin yer almasından benim yüzüm kızarır, yerin dibine geçerdim. Ne demek ya? Bu nasıl olur? Var mı böyle rezalet ya? Bunu bir İslam düşmanı tercümede eklese, orjinal metinde olmasa ancak olurdu! Ancak ne yazık ki metin orjinal!

 

"el hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa" orjinal metin bu! Arapça allamesi olmaya da gerek yok, anlam apaçık!

Gönderi tarihi:

 

"el hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa" orjinal metin bu! Arapça allamesi olmaya da gerek yok, anlam apaçık![/font]

 

Evet, belki Arapça allamesi olmaya gerek yok ama biraz mecazi düşünebilmek gerekli.

Gönderi tarihi:

Her yapılana misliyle karşılık vermenin, hele tecavüzcüye tecavüz etmenin ne kadar akıl ve... Ya ben ne diyorum ya? Şimdi bunun üzerine: "Yaaa, demek ki neymiş" ha?!

 

"Ve ketebna aleyhim fıha ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel üzüne bil üzüni ves sinne bis sinni vel cüruha kısas fe men tesaddeka bihı fe hüve keffaratül leh ve mel lem yahküm bima enzelellahü fe ülaike hümüz zalimun" (Kuran 5/45)

 

Anlamı:

 

"Üzerlerine şunu da yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş kısas edilir. Yaralar da kısasa tabidir. Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için keffaret olur. Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler zalimlerin ta kendileridir."

 

Buna da allamei Arabi olmaya gerek yok!

Gönderi tarihi:

Yeri gelmişken sorayım: Kutsal olduğu iddia edilen bir metinde nasıl olur da "Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısas olunur" gibi akıl dışı, insanlık dışı, hukuka temelden aykırı bir ifade bulunabilir? Benim savunduğum bir metinde bu ifadenin yer almasından benim yüzüm kızarır, yerin dibine geçerdim. Ne demek ya? Bu nasıl olur? Var mı böyle rezalet ya? Bunu bir İslam düşmanı tercümede eklese, orjinal metinde olmasa ancak olurdu! Ancak ne yazık ki metin orjinal!

 

"el hurru bil hurri vel abdü bil abdi vel ünsa bil ünsa" orjinal metin bu! Arapça allamesi olmaya da gerek yok, anlam apaçık!

Dinler dönemin anlayışını baz almışlardır.

 

Neyse, aslında, verdik efendim daha önce bunun cevabını:

 

Sanırım anlaşamamızın temelinde, sizin, '' Tanrı'nın mesajının ideal evrensel bir toplumsal hukuk düzeni getirmesi gerektiği '' kabulünüz var. Oysa, karşınızda bunu savunan birisi yok ( tabii tersini savunan birisi de yok. Benim savunduğum yalnızca doğru mantık ve bilimsel bakış ).

 

Yani, önemli olan, bunu savunan birisi olmasa bile böyle olması gerektiğini düşünmenizin yanlış olması.

Elbette, topluma yönelik kurallar açısından, tek Tanrılı dinler, aynı zamanda feodal çağın ideolojileridir. Onların peygamber denilen bilge düşünürler tarafından üretildiğini de düşünebilirsiniz. Fakat, dinlerin özü için insanlığa getirdikleri temel ahlaki değerlerin bugün eriştiğimiz çağdaş anlayışlarla uyuşum içinde olduğu da söylenebilir.

 

Yani, evrensel olan, topluma yönelik kurallar değil, iyi bir insan olmak, dürüst olmak, sevgi, adalet gibi insan vicdanına getirdiği temel doğrular olabilir. Kendisi de dini tercih olarak ateist olan, ideoloji olarak sosyalist ve ahlaki açıdan hümanist olan psikanalist ve sosyolog Erich Fromm'un bahsettiği konu da budur. Ateist olan Freud'u dindar olarak tanımlaması da bu nedenledir.

 

Bir başkası ise, bunların peygamberler tarafından, Tanrı'dan alınan ilhamla söylendiğini düşünebilir. İşte, olayın inanç boyutu da budur. Belki de, bu tip dinlerin ortaya çıkışından sonraki çağlarda, Pozitif Bilim geliştiğinden, insanlar sonraki düşünürleri peygamber olarak algılamamış ve zaten onlar da doğal olarak kendilerini peygamber olarak sunma gereği duymamışlardır. Fakat, bilimin bugünkü geldiği noktada, Pozitivizmin aşıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla, olayın inanç boyutunun gerekliliği de bugün hepten ortadan kalkmış değildir.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Benim ortaya koyduğum bir soru değil ki cevabı verilsin. "Benim bir müşkülüm var, bu nasıl halolur?" şeklinde bir yaklaşım yok ortada! Benim ortaya koyduğum bir sorun! Sorunlara yanıt aranmaz ki verilsin. Sorunlar giderilir.

 

Benim ortaya koyduğum sorunun ise tek giderilme şekli, "kısas ayetinde aslında öyle bir kayıt yok, sonradan birileri ekleme yapmış" şeklinde olabilir. Ha deriz, elimizdeki nüsha yanlışmış. O zaman eyvallah. Bu, "x deterjanı kullanırsam çamaşır makinemde ön yıkama yapayım mı yapmayayım mı?" gibi üretici firmaya sorulan bir soruya benzemez. Makinede kökten tasarım hatası var!

 

İlla cevaplanacak soru isteyene ise sordum: Bir yasa yapılsa, yasaya "bu yasa hüre hür, köleye köle, dişiye dişi uygulanacaktır" dense ne olurdu? Kıyamet kopar mıydı, kopmaz mıydı? Soru iki; böyle bir kayıt kutsalda olunca niye tısss durumu ortaya çıkıyor? Niye küçük büyük tüm diller yutuluyor acaba? Elleyince cıs mı yapar?

 

Hayır, bu cümle ne Farabi'ye ait, ne Gazali'ye ne başka birine! Bunun tanrı sözü olduğu, kıyamete kadar insanların tepesine tepesine sürekli vurulması gerektiği iddia edilmese sorun yok! O zaman eyvallah ederiz! O zaman insanlık kültürü o kadardı, o kadarını kurallaştırabildi insanlar densin, eyvallah. Bu denmediği sürece eleştiriler sürer, kimse kusura kalmasın...

Gönderi tarihi:

Benim ortaya koyduğum sorunun ise tek giderilme şekli, "kısas ayetinde aslında öyle bir kayıt yok, sonradan birileri ekleme yapmış" şeklinde olabilir. Ha deriz, elimizdeki nüsha yanlışmış. O zaman eyvallah. Bu, "x deterjanı kullanırsam çamaşır makinemde ön yıkama yapayım mı yapmayayım mı?" gibi üretici firmaya sorulan bir soruya benzemez. Makinede kökten tasarım hatası var!

 

İlla cevaplanacak soru isteyene ise sordum: Bir yasa yapılsa, yasaya "bu yasa hüre hür, köleye köle, dişiye dişi uygulanacaktır" dense ne olurdu? Kıyamet kopar mıydı, kopmaz mıydı? Soru iki; böyle bir kayıt kutsalda olunca niye tısss durumu ortaya çıkıyor? Niye küçük büyük tüm diller yutuluyor acaba? Elleyince cıs mı yapar?

 

Hayır, bu cümle ne Farabi'ye ait, ne Gazali'ye ne başka birine! Bunun tanrı sözü olduğu, kıyamete kadar insanların tepesine tepesine sürekli vurulması gerektiği iddia edilmese sorun yok! O zaman eyvallah ederiz! O zaman insanlık kültürü o kadardı, o kadarını kurallaştırabildi insanlar densin, eyvallah. Bu denmediği sürece eleştiriler sürer, kimse kusura kalmasın...

Gönderi tarihi:

Tamam, allamei Arabiyiz, veya değiliz, farketmez. Hepimizin allamei cihan olmasak da, aklı fikri var! Tamam, mecazi düşündük. Ne düşünebiliriz acaba?

 

Ben bunda düşünecek bir şey görmüyorum. Kara kara düşünen çıkabilir, ona karışamam da... Durum son derece ortada. Hiç bir şart altında kabul edilemez, ancak dogmatizmce savsaklanıp geçiştirilen bir durum olduğu gün gibi ortada! Bunu ancak üç maymun çözer. Görmedim, duymadım, düşünmüyorum! Budur!

Gönderi tarihi:

Tamam, allamei Arabiyiz, veya değiliz, farketmez. Hepimizin allamei cihan olmasak da, aklı fikri var! Tamam, mecazi düşündük. Ne düşünebiliriz acaba?

 

Mesela şunu düşünebiliriz, verilen cezalar işlenen suçlarla denk olmalı, tamamen adil olunmalı.

 

"ya valla hanım abla, tamam kısasını alacağız bu adiden de, adamın tipi berbat şekilde kaçık, şaftı kayık bir tip, hiç kimse ona tecavüze yanaşmıyor!"

 

Her malın bir alıcısı vardır. :lol:

Gönderi tarihi:

Ona kalırsa şeriatın ne hükümleri uygulanamıyor! Müşrikler görüldüğü yerde ya öldürülecek, ya sürgün edilecekti hani? Yapamıyorlar! Ehli kitap ise "elleriyle küçülerek"??! (diz üstünde mi vergi dairesine geleceklerse artık, nasıl olacaksa?) cizye ödeyecekti? Ödemiyorlar! Yakalarlarsa bir gazeteci, yardım derneği üyesi filan, ondan acısını çıkarabiliyorlar ancak. Ya da anca işte vince çekerek bir nebze sözde şeriat uyguladık diye kendilerini avutabiliyorlar!

 

Olmuyor yani, yürümüyor, bitmiş, ortaçağda tıkanıp kalmış... Biz boşuna mı kısas mısas istemiyoruz, kalsın almayalım diyoruz yahu! :lol:

 

Şimdi beklediğim iki cevap var:

 

1. Ben bunun yanıtını vermiştim.

2. Konuyu dağıtmayalım!

Gönderi tarihi:
Her malın bir alıcısı vardır. :lol:

:lol: Yok artık, cellat da insan yahu! Olmaz öyle zulüm!

 

"Muhittiiiin! Cezaevinde beni o herifle mi aldattııın! Senden başka yok muymuş kısas yapacak? Yoksa gönüllü mü oldun adi heriiif! Vay başıma gelenler vaaaay!" :lol:

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.