Φ Dayı Gönderi tarihi: 2 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 2 Mayıs , 2011 Beyler.. bayanlar.. Sadece inanmak çok farklı bir şey.. Buna iman diyorlar..inanıyor her dediğinize ve size iman ediyor..iman edenin yerinede siz düşünüyor fikir üretiyorsunuz, böyledir şöyledir dediklerinize hemen hiç itirazssız inanıyor (İMAN ediyor..) Allahı yada TANRI,yı yeryüzüne indirip oyuna dahil edemediğimiz sürece bu tartışmalar sürer gider.. Hiç kimse ''ben Allaha iman ettim'' demesin..hepimize birisi söyledi..(ana baba dede nine bakkal amca caminin hocası..vs..vs..) Bu durumda bizim İMANIMIZ.. bakkala dedeye nineye..aslında İMAN, bize söylenenlere,bize söyleyenin sözlerine, söylediklerine.. Alalım ''oyun kurucuyu'' oyuna..oyunu ben kuracağım beni oyundan ÖTE,leyecekler..ben Tanrıda olsam bozarım o oyunu.. Kısaca: İnançtaki inanılanın ADINI insan koydu..tartışılan kitabı İnsan söyledi,İnsan ezberledi yazdı..anlattığı bu gezegen,çünki bu gezegende yaşıyor Tanrı ve İNSAN.. :D Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Buna iman diyorlar..inanıyor her dediğinize ve size iman ediyor..iman edenin yerinede siz düşünüyor fikir üretiyorsunuz, böyledir şöyledir dediklerinize hemen hiç itirazssız inanıyor (İMAN ediyor..) Bilim diyor diye söylenenlere de birileri söylediği için inanıyoruz, kaç kişi şu gezegenleri görmüştür veya uydudan diye gönderilen fotoğraflar gerçek mi, aya gidildi mi yoksa senaryo mu? İnsan yaşadıklarına göre de değerlendirme yapabilir, başına gelen bir şey yüzünden Allah a şükreder, onun varlığına inanır; kimileri de isyan eder, öyle bir şey yok diyebilir yani inanç işte, bunun gerçek olup olmadığı ancak öldükten sonra belki de kıyametten sonra anlaşılacağından, kim haklı, kim haksız kimse bilemez. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Hiç kimse ''ben Allaha iman ettim'' demesin....aslında İMAN, bize söylenenlere,bize söyleyenin sözlerine, söylediklerine.. Yani ben buna ne ekleyeyim! Tek kelimeyle süper! Ekleyecek tek kelimem yok! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Bilim diyor diye söylenenler Bunun çok farklı bir şey olduğunu aslında biliyorsunuz. Bunun çok ama çok kapsamlı bir bilgi olduğunu, bilimsel bilginin yaygınlığı ve kapsamı hakkında hiç bir şüphe üretemeyeceklerini kavramış olan günümüz idealist felsefecileri, daha karmaşık bir teoriye başvurmak zorunda kalıyor. Bunu özetle matrix teoremi olarak adlandırabiliriz. Buna göre beynimiz kapalı bir kutu içindedir ve dış dünya ile hiç bir direkt bağlantısı yoktur. Tüm algıları sinirler aracılığı ile sinyaller biçiminde gelmekte ve bu sinyalleri yorumlayarak bir dış dünya algısı yaratmaktadır. O halde sırf sinyaller göndererek beyne istenildiği biçimde bir dış dünya algılatmak olasıdır. Platon'un mağarada gölgeleri yorumlayan adamlar varsayımının modern biçimi budur. Buna göre gerçek diye bir şey yoktur, olsa da ulaşılması olanaksızdır. Biz ancak bize sunulan evren imajını algılayabilir ve bizden o imaja göre yapmamız istenenleri yapabiliriz. Bilim boş bir çabadır, sinyalleri gönderen kim ise, onun emirlerini harfiyen yerine getirmeliyiz ki gerçeğe bizi o ulaştıracak! Determinizm ise Morpheus olmak, Neo olmak ve bu varsayıma başkaldırmaktır. Evet bu bir başkaldırı ve savaş açma. Bu savaşı kazanacak mıyız kaybedecek miyiz sonunda dediğiniz gibi görürüz. Belki de tanrı uyumayan, uyutmayan, gerçeğin, yalnız gerçeğin peşinde koşmakta sonuna kadar ısrar eden deterministleri mükafatlandıracak, ne biliyorsunuz? Belki de evrenin amacı buydu, yoksa "tanrı yaratmış nasıl yarattıysa bana ne nasıl yarattığından? Ben cennete kapağı atmaya bakarım!" diyen hazırlopçular filan mükafatlandırılmayacak, nerden biliyorsunuz? Yok, Cumartesi günü balık tutmayın deyip balıkları akın ettirerek deneyen tanrı, din göndererek de belki deniyor, bakalım bu din denen şeyin tuzak olduğunu kaç kişi anlayacak diye, işin aslını biliyor musunuz? Belki sınav, "bakalım kaç kişi aklını kullanabilecek" şeklindedir? Alıntı
Misafir £vrensel Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Hiç kimse ''ben Allaha iman ettim'' demesin..hepimize birisi söyledi..(ana baba dede nine bakkal amca caminin hocası..vs..vs..) Bu durumda bizim İMANIMIZ.. bakkala dedeye nineye..aslında İMAN, bize söylenenlere,bize söyleyenin sözlerine, söylediklerine.. Çerçeveletip en baş köşeye asılacak sözler.. Alıntı
Φ {_Sessiz__Gemi_} Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Beyler.. bayanlar.. . . . Kısaca: İnançtaki inanılanın ADINI insan koydu..tartışılan kitabı İnsan söyledi,İnsan ezberledi yazdı..anlattığı bu gezegen,çünki bu gezegende yaşıyor Tanrı ve İNSAN.. :D yaradan ilahi adalet sahibi ise dürüst insanı kabul etmek zorundadır... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 İMAN.. İki türlü.. Taklidi iman..Tahkiki iman.. Ezberci ve taklitçi bir İman.. Tahkik eden..nasıl değil NEDEN yapıyoruma varabilen(nasıl namaz kılacağımdan,NEDEN kılıyoruma varabilen..)..NEDEN inandığını çözebilen..düşüncesi ve bu düşüncesine bağlı davranışlarından EMİN(kendisine AMİN diyebilen..)olabilen.. Tahkikattan sonra HAKİKAT.. Neden inanıyorum..Ölümden sonrası karanlık..hiç kimsenin milim, zerre, katre kadar BİLGİSİ yoktur ölümden sonrası için..Bilgi yoksa karanlıktır..karanlıktan ürkeriz,korkarız..bu korku ile söylenenlere söyleyene İman ederiz..oysa bize söyleyenin korkularından kaynaklanan arayış yada bir çıkıştan ibarettir söyledikleri..bizdede aynı korkular var ise hemen atlarız..ohhh beeee diyede gevşeriz.. Tanrıyı gördüm deyipte ölen..Tanrıyı gördüm diyerek yaşayan hiç kimse yoktur.. Aman Malof(yanlış yazmadık umarım..) diyorki..DİN,ler Şeytanın tuzaklarından en büyük tuzak.. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 din göndererek de belki deniyor, bakalım bu din denen şeyin tuzak olduğunu kaç kişi anlayacak diye, işin aslını biliyor musunuz? Bu tanrı belki gönderdiği dini nasıl ve kimler sayesinde gönderiyor? Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 İMAN.. . . . Tahkikattan sonra HAKİKAT.. yani şuna kısaca neden inanacağıma varabilen desek... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 3 Mayıs , 2011 NEDEN inanıyoruma varabilmek.. İnanınca nelerim değişiyor ve güzele doğru gelişiyor..beni MUTLU ve HUZURLU ediyor.. İnananda inanmayanda huzurlu ve mutlu olmak istiyor..sonuç budur..ya mutludur huzurludur yada değildir..ortası yoktur.. :D Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Efendim, '' inanç tartışması '' bittiyse, yeniden tarih tartışmaya ve yorumlamaya devam edelim. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Mekke'nin ele geçirilmesinden sonra ve Muhammed'in ölümüne yakın yazılan Tevbe suresi, ele geçirilen Kabe'ye "pis" müşriklerin sokulmamasını da emrederken nasıl Medine'lilere hitap edebilir? Tam tersine, Mekke'nin ele geçirilmesinden sonra Mekke'de Müşrik kalmadığını kendi ifadenizle doğrulamışken, Kabe'ye Müşrik sokulmamasını emreden bir sure nasıl Mekke'lilere hitap edebilir? '' Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız '' diyor, daha ne desin ? ''7. Allah'a ortak koşanların Allah katında ve Resûlü yanında bir ahdi nasıl olabilir? Ancak Mescid-i Haram'ın yanında kendileriyle antlaşma yaptıklarınız başkadır. Bunlar size karşı dürüst davrandığı sürece, siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah kendine karşı gelmekten sakınanları sever. '' Yoksa, Azteklerin, İnkaların putları falan da Mekke'de miydi de her an tapmaya gelme tehlikeleri vardı ? Ben Hudeybiye'yi kanıt olarak filan kullanmadım. Aynı kişinin iki iddiasının nasıl temelden çeliştiğini kanıtladım. İddiamlarım da çelişmiyor. Müşriklerin güçsüzlüğü için, Hudeybiye'yi kanıt olarak kullandınız. Ben ise, bunun 2 sene öncesine ait bir anlaşma olduğunu, Tevbe suresinde sözü edilen anlaşmanın bu olmadığını, Tevbe suresinin Mekkeli müşriklerin toparlanmasına mani olmak, Müslümanları onlara karşı savaşa cesaretlendirmek için hükümler taşıdığını söyledim. Toparlanma emareleri gösteren Mekkeli müşriklerin ve onların yanında yer alma ihtimali olan Bedeviler vs. başka kabilelerin gözünü korkutmaya ve Medineli Müslümanları onlarla birlikte savaşmaya cesaretlendirmek için ayetler barındırıyor: '' 13. Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü'minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. 17. Allah'a ortak koşanların, inkârlarına bizzat kendileri şahitlik edip dururken, Allah'ın mescitlerini imar etmeleri düşünülemez. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir. Onlar ateşte ebedî kalacaklardır. 18. Allah'ın mescitlerini, ancak Allah'a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur. 19. Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ın bakım ve onarımını, Allah'a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah zâlim topluluğu doğru yola erdirmez. 38. Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size "Allah yolunda sefere çıkın" denilince, yere çakılıp kaldınız.Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir. 39. Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise ona hiçbir zarar veremezsiniz. Allah her şeye hakkıyla gücü yetendir. 81. Allah'ın Resûlüne karşı gelerek (sefere çıkmayıp) geri bırakılanlar, oturup kalmalarına sevindiler. Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad etmek hoşlarına gitmedi ve "Bu sıcakta sefere çıkmayın" dediler. De ki: "Cehennemin ateşi daha sıcaktır." Keşke anlasalardı. 90. Bedevîlerden mazeret ileri sürenler, kendilerine izin verilsin diye geldiler. Allah'a ve Resûlüne yalan söyleyenler ise (mazeret bile belirtmeden) oturup kaldılar. Onlardan kâfir olanlara elem dolu bir azap isabet edecektir. '' Ayrıca bilgi yanlışı var. Tevbe suresinin zamanı, dediğim gibi Mekke ele geçirildikten sonradır, Muhammed az bir zaman sonra da ölmüştür. Öyle olsa, surede Mekke ele geçirildikten sonraki olaylarla ilgili herhangi bir bahis olurdu ama hiç yok. Tevbe suresinin zamanı, dediğim gibi Mekke ele geçirilmeden öncedir ve Tevbe suresi Mekke'nin ele geçirilmesine yönelik ifadeler içermektedir. '' 13. Yeminlerini bozan, peygamberi yurdundan çıkarmaya kalkışan ve üstelik size tecavüzü ilk defa kendileri başlatan bir kavimle savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Oysa Allah, -eğer siz gerçek mü'minler iseniz- kendisinden korkmanıza daha lâyıktır. 19. Siz hacılara su dağıtmayı ve Mescid-i Haram'ın bakım ve onarımını, Allah'a ve âhiret gününe iman edip Allah yolunda cihad eden kimse(lerin amelleri) gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah katında eşit olmazlar. Allah zâlim topluluğu doğru yola erdirmez. 120. Medine halkı ve onların çevresinde bulunan bedevîlere, Allah'ın Resûlünden geri kalmak, kendi canlarını onun canından üstün tutmak yaraşmaz. Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri susuzluk, yorgunluk, açlık, kâfirleri öfkelendirmek üzere bir yere adım atmaları ve düşmana karşı herhangi bir başarı kazanmaları gibi hiçbir olay yoktur ki karşılığında kendilerine iyi bir amel (in sevabı) yazılmış olmasın. Şüphesiz Allah iyilik yapanların mükafatını elbette zayi etmez. '' Dolayısıyla Tevbe'nin hükmü kalkmıştır iddiasının da en küçük geçerli temeli yok. Böyle bir şeyin olması için hükmünü kaldıran müşriklere dokunulmayacağını belirten başka bir ifade olacak ve daha sonra olacak. Aksine Tevbe'nin hükmü geçerlidir iddiasının en küçük geçerli temeli yok. Böyle bir şeyin olması için hükmün her zaman geçerli olduğunu, bundan sonra müşriklerin hep öldürüleceğini belirten başka bir ifade olacak ve bundan önce olacak. Tevbe’nin hükmü Mescid-i Haramla ilgili. Dolayısıyla, bundan sonra geçerli olan da Mescid-İ Haram’la ilgili, başka yerlerde de dokunun demiyor. Medinelilerin ticari kaygılarını gidermeye yönelik ifadeler içeriyor: ''28. Ey iman edenler! Allah'a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.'' "Leküm diniküm" filan demeyin, bu çok önce, Mekki bir ifadedir. "La ikrahe" de öyledir. Kuran'daki Mekki, Medeni ifadelerini yanlış ve ters anlamayın! Mekki olanlar hicretten önce Mekke'de yazılan, yani ilk dönem. Muhammed Mekke ele geçirildikten sonra da ikametini Medine'den taşımamış, Mekke'ye geri yerleşmemiş, ömrünü Medine'de tamamlamıştır. Hicretten sonra yazılan Kuran pasajları Medenidir. Tevbe ise Muhammed'in ölümüne yakındır! Biliyoruz efendim, biliyoruz. Alıntıyı bir daha okursanız, içinde bulunduğu tarihsel koşullar için geçerli olan ayetlerin Medine dönemine ait olduğu, evrensel nitelik taşıyanların ise Mekke dönemine ait olduğu yazıyor. Yeni gelenin evvelkini geçersiz kıldığı zannı bir dogmadır. Çünkü, Medine ayetlerinin tarihsel koşullarla ilgili olduğu çok açık. Dolayısıyla, tüm zamanlar için geçerli olması gibi bir durum gibi, Tanrı’nın evrensel -her şeyin kitabını göndermesi gerektiği dogması da bir yanılgıdır. Böyle olması gerektiğini, inanan-inanmayan kim düşünüyorsa dogmatik zihniyettedir demektir. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Niye aynı şeyler tekrarlanıyor ve ben de tekrarlamak zorunda kalıyorum? Dünyada hiç bir uygar hukuk savaş esiri öldürmeyi meşru göstermez! Bitti! İlkel, çağdışı sözde hukuk müsvettelerinden herhalde söz edecek değiliz! Hukuk ihlalleri ise vardır, hukuk değil, ihlaldir! Burada sözünü ettiğimiz ise ne savaş esiri, ne yanlışlıkla öldürülüyor. Söylenenlerin konu ile hiç alakası yok! Çok alakası var efendim. Müslüman olduğu halde öldürülen adam öldürülmese idi, vatandaş falan değil '' esir '' olacaktır. Esirler de köle olduğuna göre, uygulanacak kısas da ona göre olacaktır. Öldüren adam öldürülmeyecektir, belki de köle azat etmesi yeterli olacaktır. Türkiye uluslarası hukuku kabul etmiş bir ülkedir. TCK da yok gerekçesiyle bir savaş olsa kimse esirleri öldürmek suç değildir diyemez! Savaş esiri öldürmenin suç olmadığı söylenmedi. TCK'da cezasının olmadığı söylendi. TCK’ya yeni eklenen bu kısımda uluslararası hukuk suçlarından soykırım ve insanlığa karşı suçlar, diğer uluslararası suçlardan da göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti suçları düzenlenmiştir. Diğer iki uluslararası hukuk suçu olan savaş suçları ve saldırı savaşı suçu ise kanunda düzenlenmemiştir. -http://savcibey55.wordpress.com/2007/04/04/yeni-turk-ceza-kanunu%E2%80%99nda-uluslararasi-suclar/- Uygar dünyada bu suçları işleyenleri yargılama makamı, Uluslararası Ceza Mahkemesidır. O dönemde var mıydı böyle bir makam ? Ve ilginçtir ki, Askeri Cez Kanununda da esirlere her türlü tecavüz cezalandırılırken, esirleri kasten yada taksiren öldürenler hakkında bir hüküm bulunmuyor: ASKERİ CEZA KANUNU MUHAREBE MEYDANLARINDA ÖLÜLERİN, ESİRLERİN, YARALILARIN MALLARINA TECAVÜZ EDENLER: Madde 127 - 1.Haksız olarak ve temellük kastiyle Türkiye Cumhuriyeti ve müttefikleri ordusundan muharebe meydanlarında ölü olarak kalmış olanların eşya ve paralarını alan veyahut muharebe meydanlarında veya yürüyüş esnasında veya hastanede veyahut nakliyat zamanında bir hastanın, bir yaralının veya nezaret ve muhafazası altına verilmiş olan bir harb esirinin bir şeyini alan veya zorla zapteden veyahut Hilali Ahmer ve Salibi Ahmer'e mensup sıhhiye müesseselerini yağma ve tahrip eden veya bu bapta teşvikat ve tahrikat yapan ve emir veren on seneye kadar ağır hapis ile cezalandırılır. Az vahim hallerde beş seneye kadar hapsolunur. 2. Nakline memur olduğu yaralıyı bir sebep ve zaruret olmaksızın terkeden veyahut bir yaralıya işkence eden beş seneye kadar hapsolunur. 3. Yaralıyı soymak kastiyle işkence eden veya soyarken tekrar yaralayan ölüm cezasiyle cezalandırılır. -http://www.mevzuat.adalet.gov.tr/html/496.html- Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Sadece bu değil, başka "rivayet"ler de var. İstenirse rivayet denip, yalan sayılsın. Ama bir kültürün aktara geldiği rivayet. Aktarıla aktarıla gelmiş ve bir kültür oluşturmuş. Bu kültüre göre Halife Ali bir düşmanı öldürecekken yüzüne tükürdüğü için, onu Allah için öldürecekken nefsi için öldürme durumunda kalmama gerekçesiyle bırakmış. Kaş yapayım derken göz çıkarma! Düşmanla savaşın haklı gerekçeleri varsa, ne yapsa savaşırsın. İnanç uğruna insanların öldürüldüğünün kanıtı, itirafı bu rivayet! Savaşma gerekçesinin farklı inanç olduğunu apaçık kanıtlıyor. Bir iddiada bulunurken "ben ne iddia ediyorum" diye bir an düşünmek gerek! Evet, ne var bunda ki şimdi ? Dinlerin ortaçağda birer ideoloji olduğunu söylemiştim. Dolayısıyla, o dönemlerde din farklılığı = ideoloji farklılığı olduğundan, din temelli devletlerin savaşı da ideolojilerin savaşı anlamına geliyordu. Dolayısıyla, Hz. Ali'nin koyduğu ilkenin mantığı 20.yy'ın Kore yada Vietnam savaşınının mantığından bir farkı olmadığı gibi, bu ilke, insanlık suçu işlenmesine mani olan bir prensiptir... Sayın demirefe, bu söylediklerim, bugüne göre olması gerekeni düşündüğünüz için size tuhaf geliyor. Bunun nedeni de, yalnızca İslam özelinde değil, temelde Tanrı'nın, tüm zamanlar için geçerli bir ideoloji göndermesi gerektiği yanılgısından kaynaklanıyor. Yani; sizin yaklaşımınız temelde bir Siyasal İslamcının yaklaşımından çok da farklı değil. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Fransa devrim mahkemelerine uyduruk demedim, "uyduruk da olsa" dedim. Arada çok fark var. O kanlı ortamda mahkemelerin pek de kılı kırk yardığı elbette iddia edilemez. Ama sonuçta bir mahkeme var, halka karşı suç işleme iddiası var ve idam verilen suç halka karşı katliam! E tabii, Lavoisier gibi bir bilimciyi "devrimin bilimcilere ihtiyacı yoktur" diye giyotine gönderen yargıcın mahkemesine "uyduruk da olsa mahkeme" diyebiliriz. Konu bu değil. Konu, Fransa'da asiller ünvanlarını kaybetmemek için halka katliam yapıyorlar, devrimi bastırma güçleri de var ama çok kan dökülmesine karşın başaramıyorlar. Mekke ele geçtiğinde ise güç tamamen ele geçmiş, herhangi bir direnişin kıpırdanması bile söz konusu değil. Bu şartlarda zorla inanca baskıya boyun eğmezse öldürme veya sürgün etme ültimatomu yayınlanması. Efendim, Fransız devriminden sonra asalet ünvanı kullanabilen kalmış mıdır Fransa'da ? Ayrıca, uyduruk mahkemeler devede kulak, ben size aristokrasi sınıfına ve destekçilerine yönelik soykırıma varan katliamlardan bahsediyorum. Genel bir çerçeveden bakıp toparlarsak; Fransız feodal sistemindeki asalet ünvanlarının, İslam öncesi köleci sistemdeki karşılığı '' Müşriklik '' idi. Tek tanrılı dinlerden önceki, kabile bağını esas alan birlikler ve şehir devletlerine yol açarak, bir şehirdeki güçlü kabilenin zenginlik ve itibar olarak üst sınıfta yer aldığı yapı, Tek tanrılı sisteme geçişle birlikte, imparatorluklara yol açarak, kan bağını değil, din bağını esas alan ümmet birliğine ve güçlü ümmetin zenginlik ve itibar olarak üst sınıfta yer aldığı yapıya dönüşmüştür. Yani; tarihsel ve sosyolojik olarak, kabileden ümmete geçiş Tek Tanrılı Din ideolojilerine sahip Aristokrat devrimleriyle, ümmetten millete geçiş Laik Milliyetçi ideolojilerine sahip Burjuva Devrimleriyle gerçekleşmiştir. Saygılar sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Haydaaa... Şimdi de sanki "adamı Lahey'e verelim yargılansın" diyen ben oldum! Herhalde günümüzde bile savaş esiri öldürmenin suç olmadığı iddia edildiği için uluslararası hukuk var, TCK da olması gerekmez dedim yahu! İsterse askeri yasada da olmasın! Türkiye uluslararası hukuk yükümlülüklerini imzalayarak üstlenmiştir diyorum, bunun nesi anlaşılmıyor? Niye anlaşılmadığına akıl erdiremediğim başka bir konu da Fransız asillerin devrimi bastırmak için halka karşı katliama giriştikleri! Mekke müşriklerinin ise kıllarını bile kıpırdatacak durumda olmadıklarını ellinci kere söylesem anlaşılır mı acaba? Bu katı despotizm yüzündendir ki Muhammed'in yaşayan torunları vahşice öldürülmüş, ölmüş olanların kemikleri mezarlarından çıkarılıp yerlere çarpılmış, birbirinin katili olmayan sahabe neredeyse kalmamıştır. Despotluk böyle sonuç verir. Gıkı çıkmamış, sinmiş, ezilmiş gibi görünür, ama çok geçmeden fena patlar! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Tam tersine, Mekke'nin ele geçirilmesinden sonra Mekke'de Müşrik kalmadığını kendi ifadenizle doğrulamışken, Yok artık! İddialar iyice çığırdan çıktı! Dogmanın bu kadar canhıraş savunulması bana garip gelmiyor, adı üstünde dogma da! Az biraz iler tutar yanı olması gerekiyor ki tartışılsın! Mekke alınır alınmaz katliama girişilmedi. Bir süre tanındı ve bu sürenin sonunda müslüman olunmazsa ya öldürülüp ya sürülecekleri ihtar edildi. Herhalde biz de bunu anlatıyoruz be yahu! Bu kadar tutarsızlığın üzerine başka konulara girmek bile abes yani, havanda su dövmeye hiç niyetim yok! Süre niye tanındı, hiç bir şey yapamayan güçsüz, teslim olmuş insanları birdenbire katliama girişmek Mekke gibi bir din ticareti merkezi için ağır bir leke olurdu. Yahudi kabilelerinden biri direnmediği için katliam yapamamıştı. Sürgünle yetinmişti. Diğer bir kabileyi savaşa kışkırtıp katliam edebilmek için hurmalarını yakmayı bile emredebildi. Bu emir müslümanlar arasında hoşnutsuzluğa neden oldu. Yeryüzünde bozguncular gibi mi davranacaktık sözleri aldı yürüdü. Bu söylentileri yatıştırmak için hurmalıkların yakılmasının tanrının buyruğu olduğunu bile söyledi. Yahudiler bu kışkırtmaya gelmeyip saldırmadılar. Yine de eteklerini açıp bakılarak ergen olduğuna karar verilen çocuklar dahil kabilenin tüm erkeklerinin başları kesilip bir çukura dolduruldular. Bu katliam da ebedi bir Yahudi-Müslüman düşmanlığı yarattı. Bu yüzden Mekke'de boyun eğdiren bir baskı ve tehdit yöntemini uygun buldu ve Tevbe ültimatomunu yayınladı. İşte bu "devrim" denilen... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 4 Mayıs , 2011 Tanrı'nın, tüm zamanlar için geçerli bir ideoloji göndermesi gerektiği yanılgısı Benim de anlattığım bunun öyle böyle de değil, kökten, temelden bir yanılgı olduğu zaten... E o zaman mesele neydi, pardon? Bu böyleyse biz burada ne tartışıyoruz ki? Konunun buraya gelmesine sevindim ve bir anda tüm tartışma hızımı kaybettim! E iyi yani, mesele kalmadı o halde... Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 E iyi yani, mesele kalmadı o halde... O sözlerimden ne anladığınızı bilmiyorum ama, daha önce de vurguladığım gibi, '' tartışmacının yazdıklarını kimliğine göre değerlendirmek '' çok yanlıştır, bu dogmacılıktır ! Bir de ne tuhaftır ki, bu dogmacılığın bir yansıması mıdır nedir, bu başlıkta 8 defa aynı şeyi yazmama rağmen, ancak, -nasıl anlaşıldığı bilinmemekle birlikte- 8.sinde anlaşılmış ! Sanırım anlaşamamızın temelinde, sizin, '' Tanrı'nın mesajının ideal evrensel bir toplumsal hukuk düzeni getirmesi gerektiği '' kabulünüz var. Oysa, karşınızda bunu savunan birisi yok ( tabii tersini savunan birisi de yok. Benim savunduğum yalnızca doğru mantık ve bilimsel bakış ). Yani, önemli olan, bunu savunan birisi olmasa bile böyle olması gerektiğini düşünmenizin yanlış olması. Elbette, topluma yönelik kurallar açısından, tek Tanrılı dinler, aynı zamanda feodal çağın ideolojileridir. Onların peygamber denilen bilge düşünürler tarafından üretildiğini de düşünebilirsiniz. Fakat, dinlerin özü için insanlığa getirdikleri temel ahlaki değerlerin bugün eriştiğimiz çağdaş anlayışlarla uyuşum içinde olduğu da söylenebilir. Yani, evrensel olan, topluma yönelik kurallar değil, iyi bir insan olmak, dürüst olmak, sevgi, adalet gibi insan vicdanına getirdiği temel doğrular olabilir. Dinler dönemin anlayışını baz almışlardır. Neyse, aslında, verdik efendim daha önce bunun cevabını: Öncelikle, inanılsın veya inanılmasın, Tanrı'nın insanlığa evrensel bir dogma getirmesi gerektiği konusu bir yanılgıdır. Böyle düşünmek dogmatik bir zihin yapısını ele verir. Tanrı'nın mesajında evrensel olanlar, toplumsal kurallar değil, temel ahlaki esaslar olmalıdır. Elbette, Kuran da, dönemin anlayışını baz alarak ve aynı zamanda ona belli düzenlemeler getirerek onun üzerinden mesajını veren bir kitaptır. Tanrı'dan gelmiştir veya değildir o konu ayrı bir konu olmak üzere, feodal çağı ideolojileri olarak, dinlerin içinde bulunduğu toplumun sosyolojik aşamasına uygun kuralları içermesi doğaldır. Çünkü; dinler, dinler tarihi doğru analiz edildiğinde, netice itibariyle evrensel toplumsal kurallar değil, evrensel ahlaki esaslar getirmiştir. İnanılsın veya inanılmasın dinler böyle anlaşılmalıdır demişim, dinlerin, katı ve hiç değişmez sosyolojik yapı ve ona uygun hukuk ve ahlaki gelişmişlik düzeyi getirdiği şeklinde anlaşılmamalıdır demişim. Hayır, yazdıklarım okunmuyor mu, gerçekten merak ediyorum. Bu yaklaşımın açıklaması; ya yazdıklarımın ciddiye alınmadığı, ya okunanın biyolojik sebepler nedeniyle anlaşılmadığı, ya dogmatik bakışla ön yargılı okunduğu, ya da art niyetin varlığı şeklindedir. Konunun başından beri, vurguladığım husus daha yeni görülüyorsa ve bu sürekli böyle olacaksa, ben bir daha bu forumda tartışmayı da gereksiz bulurum. Ayrıca, son üç iletimin hepsini birden okumadan, bütünselliği içinde değerlendirmeden, parça parça okuyup, hatta satır satır okuyup, cevap yetiştirmeye çalışmak da ayrı bir garabet örneği olmuş. Saygılar sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Mekke alınır alınmaz katliama girişilmedi. Bir süre tanındı ve bu sürenin sonunda müslüman olunmazsa ya öldürülüp ya sürülecekleri ihtar edildi. Herhalde biz de bunu anlatıyoruz be yahu! Bu kadar tutarsızlığın üzerine başka konulara girmek bile abes yani, havanda su dövmeye hiç niyetim yok! Süre niye tanındı, hiç bir şey yapamayan güçsüz, teslim olmuş insanları birdenbire katliama girişmek Mekke gibi bir din ticareti merkezi için ağır bir leke olurdu. Tevbe suresinin, Medineli müslümanları Müşriklerle savaşa ve Mekkeyi ele geçirmeye teşvik deden hükümler barındırdığını gösterdim. Dolayısıyla, Mekke ele geçirilmeden, Tevbe suresinin tehditleri, Mekkeliler tarafından bilindiği için, Müslümanlara karşı, Mekke'ye girdiklerinde, Halid Bin Velid Kuvvetlerine yapılan bir saldırı dışında, bir direniş olmamış, Müşrikler Müslümanlığı kabul etmişler. Süre dediğiniz şey, Haram ayların çıkmasıdır ve bu Mekke'yi ele geçirmelerinden önceki bir anlaşma ile ilgilidir. Tutarsızlık, önce Tevbe suresinde geçen anlaşma diye Mekke'nin ele geçirilmesinden 2 sene önceki Hubeydiye anlaşmasını kanıt olarak kullanmaya çalışıp, tutmayınca, Tevbe suresinde geçen anlaşma diye Mekke ele geçirildikten sonra verilen süre diye bir şey bulup ona sarılmaktır. Bir başka konu ise; Mekkelilere tanınan süreden bahsederek, bunu Tevbe suresi ile ilişkilendirirken, aynı zamanda Tevbe suresinin tüm zamanlar için geçerli olduğunu savunmanın dayanılmaz tutarsızlığı ! İşte bu "devrim" denilen... Evet, tarih boyunca, devrimler hep kanlı olmuştur. Bugün ülkemizde Fransız devrimini veya Rus devrimini veya Türk devrimini kabul etmeyenlerin de, en önce öne sürdüğü argüman bu kanlı olmaları meselesidir. Tarihe metodik bakamayanların, ister İslamcı olsun, ister Ateist, yeri gelince ona karşı olup, yeri gelince buna karşı olmaları, yani, her iki devrime de olumlu bakanların pek bulunmayışı, hep dogmatik düşünmeye şartlandırılmışlık, beyni belirli bir yönde formatlananların bunun dışına çıkamayışları yüzündendir, dogma bataklığında çırpınışları bu nedenledir. Saygılarr sunarım. Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Haydaaa... Şimdi de sanki "adamı Lahey'e verelim yargılansın" diyen ben oldum! Herhalde günümüzde bile savaş esiri öldürmenin suç olmadığı iddia edildiği için uluslararası hukuk var, TCK da olması gerekmez dedim yahu! İsterse askeri yasada da olmasın! Türkiye uluslararası hukuk yükümlülüklerini imzalayarak üstlenmiştir diyorum, bunun nesi anlaşılmıyor? Efendim, İsrail de imzalamış, ABD de imzalamış bir şey değişiyor mu ? İşin bu yönü dışında, o dönem var mıydı böyle bir makam dedim ya hu ! İsmi Lahey olmasın da Şam olsun, Bağdat olsun, var mıydı ? O dönem hukukuna göre de, savaş esirini, yani; bir köleyi öldürmenin karşılığı da bir köleyi azat etmektir, öldürenin öldürülmesi şeklinde kısas değil. Niye anlaşılmadığına akıl erdiremediğim başka bir konu da Fransız asillerin devrimi bastırmak için halka karşı katliama giriştikleri! Mekke müşriklerinin ise kıllarını bile kıpırdatacak durumda olmadıklarını ellinci kere söylesem anlaşılır mı acaba? E, buradan nereye geliyorsunuz ? Mekke Müşriklerine katliam mı yapılmış ? Elli kere söyledim, bu da elli birincisi: Tevbe suresinin, Medineli müslümanları Müşriklerle savaşa ve Mekkeyi ele geçirmeye teşvik deden hükümler barındırdığını gösterdim. Dolayısıyla, Mekke ele geçirilmeden, Tevbe suresinin tehditleri, Mekkeliler tarafından bilindiği için, Müslümanlara karşı, Mekke'ye girdiklerinde, Halid Bin Velid Kuvvetlerine yapılan bir saldırı dışında, bir direniş olmamış, Müşrikler Müslümanlığı kabul etmişler. Bu katı despotizm yüzündendir ki Muhammed'in yaşayan torunları vahşice öldürülmüş, ölmüş olanların kemikleri mezarlarından çıkarılıp yerlere çarpılmış, birbirinin katili olmayan sahabe neredeyse kalmamıştır. Despotluk böyle sonuç verir. Gıkı çıkmamış, sinmiş, ezilmiş gibi görünür, ama çok geçmeden fena patlar! Fransız devriminden sonra İmparatorluk, Krallık geri gelmiştir. İmparatorluğun, Krallığın geri gelmesi, karşı devrim yapılması devrimin olmadığını, yanlış olduğunu mu kanıtlar ? Cumhuriyetlerin numaralandırılması boşuna mıdır sanıyorsunuz Fransa'da. Devrimden sonraki yüz yıllık kanlı bir tarihi yok mu saymalıyız ? İmparatorluk, Krallık despotik değil midir ? Fransız devrimi despotik bir şekilde yapılmamış mıdır ? Muaviye, Yezit, Ebu Süfyan'nın oğlu ve torunu, buyrun size Karşı Devrim ! Bunların, yani, Emevilerin yaptıklarını kabul eden var mı İslam dünyasında ? Tıpkı, İmparatorluğa, Krallığa dönmek istemeyen Fransızlar gibi. Neden ? Çünkü, Fransız Devrimi dönemine göre ilerici, Karşı devrim gericidir. İslam devrimi dönemine göre ilerici, Emevi karşı devrimi gericidir. Saygılarr sunarım. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Kabul edilemez çarpıtmalar var. Ben Tevbe suresinde bahsedilen anlaşmanın Hudeybiye olduğunu ne zaman söyledim? Anlaşma yapılan bir çok kabile vardı. Bir tek anlaşma yoktu. O günkü toplumsal düzene göre her kabile kendi kararını alırdı. O yüzden her kabile ile ayrı anlaşma yapılırdı. Mescidi Haram yanında yapılan bir anlaşmadan da bahsedilmektedir. Hudeybiye orada yapılmadığına göre, böyle bir iddiada bulunmam zaten olanaksız. Kaç kere söyledim, Tevbe ültimatomu Mekke'nin ele geçirilmesinden sonra verilmiştir. Muhammed'in ölümüne yakın bir zamandır. "Haccı ekber gününde müşriklere bir ihtar" deniyor. Bu haccı ekber, Ebu Bekir imamlığında yapılan büyük hacdır. Muhammed Mekke alındıktan sonra geri Medine'ye dönmüştü. Hac imamlığı ile Ebu Bekir görevlendirildi. Haccı ekber'de "pis" müşriklerin Kabe'ye sokulmayacağını münadiler Mekke'de bağırarak ilan etmişlerdir. Dolayısıyla Mekke'nin alınmasına teşvik iddiası tamamen yanlış. Öyle bile olsa insanları inançlarından dolayı pis ilan edip öldürülmelerini veya sürülmelerini emretmek insanlığa aykırı. Bana Tevbe'nin son kullanma tarihini kanıtlayan bir başka bildiri getirmediğiniz sürece Tevbe'nin geçersiz bırakıldığını kanıtlayamazsınız. Geçersiz elbette kalmıştır ama bu zamanla, savsaklama yöntemiyle olmuştur. Bu şekilde her şey zaten geçersiz kalır bir zaman sonra. Bana Muhammed hayattayken ne zaman "elverir artık öldürmeyin onları, pis de değiller" dediğini gösterin! Hayır yani bir insan ettiği sözlerle değerlendirilir, devrimci olup olmadığına karar verilir. Sözlerini geri bile almış olsa geçmiş ola da, ayrıca almış da değil yani! Bu nasıl devrim, bu nasıl devrimci? Fransız devriminden sonra imparatorluğun geri gelmesi, devrime karşı ne büyük bir direnç olduğunu ve neden çok kan döküldüğünü kanıtlar. Mekke müşriklerinde ise böyle bir gücün kırıntısı yoktu. Hiç bir gücü olmayan insanlara katliam ve sürgün emri vermek despotluk, tiranlıktır. Devrimcilikle alaka bile kurulamaz. Artı, devrimcilik bir yana, farklı taktik izleme, yani takiyye var. Mekke döneminde eziliyorken "herkesin dini kendine, dinde zorlama yoktur" gibi aldatmaca ifadeler kullanıp gücü ele geçirince "pis müşrikleri öldürün sürün" demek takiyecilik, aldatmacadır. Madem bu kadar tersine dönebilmeyi beceriyordu, Tevbe ültimatomunu da kaldırabilirdi. Ne zaman hangi sözüyle kaldırmış, kanıtlayın! Kaldırsa da geçmiş ola ama, bir nebze yine de... Fakat yok öyle bir ifadesi... Hâla başında besmelesiz duruyor mushaflarda bu insanlığa aykırı ültimatom! Acaba diyanet başına besmele koymak gibi bir "devrime" imza atmayı düşünüyor mu, yoksa öbür taraf korkusundan aklından bile geçiremiyor mu? Dogma ha! Açık net söylüyorum: Dogma nedir ya bilmiyor, ya kasten bilmezden geliyorsunuz. Dogmanın anıtı dururken çakıl taşlarına dogmatik suçlaması yapmaya kalkışmak art niyettir. Kaldı ki bu suçlamanın amacını da çok iyi biliyorum. Acaba geri teptirip sinirlendirmeyi başarır mıyız ümidi! Boşa heves... Ben doğru bildiğimi asla eğmeden bükmeden söylerim. Hiç boşa heveslenmeseniz iyi edersiniz... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Ayrıca bu Mekke'yi ele geçirmeye teşvik amacıyla "öldüreceğiz süreceğiz, pis mişrikleri, hele bir ele geçirelim" dendiği iddiası çok daha vahim yani! Çırpındıkça batmak diye buna derler. Devrimci bir insan hakça bir düzen kuracağız der, daha önce takiyye olarak söylediği dinde zorlama yoktur, herkesin dini kendine, ben insanların başına bekçi gönderilmedim gibi sözleri gerçekten, samimi olarak söylerdi. Bundan, "o zaman geçerli despotluktu, yoktu öyle hoşgörü filan" bahanesine sığınılamayacağı anlaşılır. Öyle bir anlayış olmasa, başlangıç propaganda döneminde bu sözlere başvurulup takiye yapılmazdı. Yani insanları pis bari ilan etmese? Bunun nesini kabul edilebilir görebiliyorsunuz, dogma bu kadar da kör edebiliyor mu insanı, şaşıyorum! Bu takiyyelerde samimi olmadığı, gerçek niyetinin despotluk olduğu, amaç ve niyetini gizlediği Tevbe ile anlaşılıyor. Bir imparatorluk genişledikçe karşı koymalar başlar. Bu karşı devrim filan değil. Mevcut, elindeki topraklarda kuruluşta ne kuruyor, bu önemli, devrim açısından. Genişleme başlayınca olanlar ayrı... Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 6 Mayıs , 2011 Gülen'den 'denetimsiz internet'e eleştiri İnternete filtre uygulaması "İnternet 22 Ağustos'ta ölecek" haberiyle birlikte ülkenin gündemine oturdu. Fethullah Gülen'e yakınlığı ile bilinen bir internet sitesinde ise 25 Nisan'da yayınlanan videoda, Gülen'in internet sansürü için çağrı yaptığı görülüyor. Gülen internet sansürünü böyle savunmuş Fethullah Gülen, tr.fgulen.com sitesinde 25 Nisan'da yayınlanan bir videoda, internete sansür konusunda konuşmuştu. 22 Şubat'ta çıkan yönetmelikle başlayan ve günlerdir ülkenin gündeminde olan internet sansürünü destekleyen konuşma videosunda Gülen şunları söylüyor: "....Günümüzde bu bilgisayar oyunları filan, o internet kafeler filan oralarda olan şeyler, o mevzununda böyle bağlayıcı kanunu kuralı yok ve insanlar da tahdit koyamıyorlar o mevzuda. Belli anahtarlarla sadece girilmesi gerekli olan yerlere girme gibi bir tahdit getiremiyorlar. Çok ciddi problemler oluşuyor. Bağışlayın gayri meşru çetleşmelerden alın da bu mevzuda fuhşiyata münkerata gitmeye kadar..." SANSÜR UYGULAMALARI GİDEREK GENİŞLİYOR İnternet sansürü uygulamalarına ise her gün bir yenisi ekleniyor... 27.04.2011 - Alan adlarına getirilen sansür 29.04.2011 - DNS kullanımının suç olacağının duyurulması 30.04.2011 - ****** sitelere erişimin engellenmesi 01.05.2011 - 22 Ağustos 2011 internetteki içeriğin filtrelenmesi 03.05.2011 - Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın hosting firmalarına mail yoluyla uyarı vermesi ve internetteki içeriğin filtrelenmeye başlanması. Gazetevatan.com/ 6.5.2011/ 13.41 Valla bu bir tehdit falan değil, bunlar bazı arkadaşların bu konulardaki son yazıları olabilir, emir büyük yerden. Adam taaa Amerikanya da buradaki internet kafelerde olan biteni bizden iyi biliyor. Yaşasın daima ileri giden geri demokrasi, "yetmez ama evet" Alıntı
Φ Canraşit Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2011 Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2011 Kabul edilemez çarpıtmalar var. Ben Tevbe suresinde bahsedilen anlaşmanın Hudeybiye olduğunu ne zaman söyledim? Anlaşma yapılan bir çok kabile vardı. Bir tek anlaşma yoktu. O günkü toplumsal düzene göre her kabile kendi kararını alırdı. O yüzden her kabile ile ayrı anlaşma yapılırdı. Mescidi Haram yanında yapılan bir anlaşmadan da bahsedilmektedir. Hudeybiye orada yapılmadığına göre, böyle bir iddiada bulunmam zaten olanaksız. Kaç kere söyledim, Tevbe ültimatomu Mekke'nin ele geçirilmesinden sonra verilmiştir. Muhammed'in ölümüne yakın bir zamandır. "Haccı ekber gününde müşriklere bir ihtar" deniyor. Bu haccı ekber, Ebu Bekir imamlığında yapılan büyük hacdır. Muhammed Mekke alındıktan sonra geri Medine'ye dönmüştü. Hac imamlığı ile Ebu Bekir görevlendirildi. Haccı ekber'de "pis" müşriklerin Kabe'ye sokulmayacağını münadiler Mekke'de bağırarak ilan etmişlerdir. Dolayısıyla Mekke'nin alınmasına teşvik iddiası tamamen yanlış. Öyle bile olsa insanları inançlarından dolayı pis ilan edip öldürülmelerini veya sürülmelerini emretmek insanlığa aykırı. Bana Tevbe'nin son kullanma tarihini kanıtlayan bir başka bildiri getirmediğiniz sürece Tevbe'nin geçersiz bırakıldığını kanıtlayamazsınız. Geçersiz elbette kalmıştır ama bu zamanla, savsaklama yöntemiyle olmuştur. Bu şekilde her şey zaten geçersiz kalır bir zaman sonra. Bana Muhammed hayattayken ne zaman "elverir artık öldürmeyin onları, pis de değiller" dediğini gösterin! Efendim, Mekke'nin ele geçirilmesinden 2 sene önce imzalandığını gözardı ederek, Mekke'nin ele geçirilmesinden öncesinde Tevbe suresinde ultimatom verilmesinin gereksizliğini anlatmak için Müşriklerin güçsüzlüğüne delil olarak Hubeyde anlaşmasını öne sürmek, Tevbe suresinde geçen anlaşmanın bu olduğunu söylemektir. Sonradan yapılan kıvırmalar bu gerçeği değiştirmez. Ebu Bekir imamlığında yapılan büyük hac ( haccı ekber )'ın, Mekke ele geçirilmeden sonra yapıldığını iddia etmek de bir çarpıtmadır. Hayır, bir de Haccı ekber'de "pis" müşriklerin Kabe'ye sokulmayacağını münadilerin Mekke'de bağırarak ilan etmelerini, Tevbe'nin Mekke ele geçirildikten sonraya ait olduğuna kanıt olarak sunmak da tam bir garabet. Tevbe'nin son kullanma tarihi zaten daha önce söylediğim gibi, evvelki Medeni ayetlerde değil, 128. ayet ve sonraki Mekkenin ele geçirilmesinden sonraki Medeni ayetlerde yazıyor: 128. Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir. 129. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Bana Allah yeter. O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Ben ancak O'na tevekkül ettim. O, yüce Arşın sahibidir." Saygılar sunarım. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.