Φ GeceKuşu Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Gönderi tarihi: 30 Mart , 2011 Çocuktum, işçi çocuğuydum. Belki on günde bir, belki daha da seyrek yirmi beş kuruş verirdi anam; git kıyma al derdi. Bir koşu gider alırdım. Çocuktum, hep ama hep açtım, aç kediler gibiydim, bahçede beklerdim, pişen etin kokusunu duyardım, mahalledeki çocuklar da bizim evde pişen etin kokusunu duyardı. Ben o gün onlardan farklı hissederdim, iyi hissederdim, o gece tok yatacağımı bilirdim. Dumanından başım dönerdi, kokusundan aklım karışırdı, kulağımı anamın sesine sabitlerdim, her sesi o sanırdım, her sesi ona yorardım, sonunda anam bağırırdı,” geeel et soğuyacak”, gelmek ne demekti, uçardım uçar… Çocuktum, işçi çocuğu, babam demiryolu atölyesinde çalışırdı, aylığı altı liraya. Sabahın ayazında yola çıkardı. Tüm şehir aynı saatte uyanır; tüm şehir onunla birlikte yola çıkardı. Sur düdüğü çalardı sabah beş otuzda. Biz çocuklar öyle derdik. Anam gülerdi. “Sur öteki dünyada çalacak" derdi. Öteki dünyadan babalarımızı çağırıyorlar diye düşünürdüm. Mahzunlaşırdım. O karışıklıkta babamı kaybedersem ne yaparım diye telaşlanırdım. Babam giderdi. Ben arkasından giderdim. Geri dönmeyecek sanırdım. “Akşam gelecek” derlerdi. Ben akşamları kapıda beklerdim. Diğer çocuklar da beklerdi. Tüm çocuklar babalarını beklerdi. Başlarında kıl kalpaklarla gelirlerdi babalarımız. Gözleri ağızları ve burunları açıkta kalırdı. Burunlarından buzlar sarkardı. Kuzine soba fayda etmezdi. Anam çok soğuk günlerde su ısıtırdı. Leğene kordu. Babam ayağını sıcak suya daldırırdı. Babama çok özenirdim. Ben de ayaklarımı leğene sokardım. Kıllı ayaklarıyla küçücük ayaklarımı itelerdi. Ayaklarımızı boğuştururduk. Ben çok gülerdim. O da çok gülerdi. Anam kızardı, kilimleri ıslattın derdi. Anamı o yüzden sevmezdim. Babamı severdim. Babamı çok severdim. Çocuktum. İşçi çocuğu. Dökümhanede çalışırdı babam. Dökme demirin sıcağı kadar sıcaktı babamın yüreği. Ayda bir iş tulumunu getirirdi anama. Tulumu temizlemek için üç gün uğraşırdı anam. Üç gün fırçalardı. “Tulum böyle olursa ciğerleri ne olur” derdi. Babamın öksürük nöbetlerinde uyanırdım. Ciğerinden korkardım. Korku ne demek ki çok çok korkardım. Bir gün “baba” dedim! “Sen ölecek misin?”dedim. Dudağımı büzdüm, ağladım! O da ağladı. Sarılıp sarılıp ağladı. Babam, buğday benizli babam… Aslan yürekli babam… Ciğeri delik babam… Çocuktum. İşçi çocuğu. İki öğün yemek yerdik, uzun geceler uykuya doyardık. Erken yatırırdı anam. “Elektrik pahalandı” derdi. Oturunca çok acıkırdık. Ekmeği çok isterdik. “Ekmek yetiştiremiyorum” size derdi. Suçlanırdık. Ağzımızı musluğa dayayıp su içerdik gardaşımla beraber. Sonra sırtüstü yatardık. Göbeğimizi sallardık. Karnımızdan şlap şlap su sesleri gelirdi. Çok gülerdik. Gülmekten karnımız ağrırdı. Anam terlik fırlatırdı. Bu sefer daha da çok gülerdik. Gülmekten yorulur uyurduk. Uzun kış gecelerinde bazen aç köpeklerin uğultularını paylaşırdık. Aç köpeklerin kaderine yanardık. Kışı hangisinin çıkaramayacağını hesap ederdik. Paylaşacak bir öğünümüz olsaydı derdik. Bir öğüne inince yaşamayacağımızı bilirdik. Oysa yaşamaya kurguluyduk. Öyle de yaptık, yaşadık… İşçi çocuğuydum. Sendikaya yazılmıştı babam. Sait’in babası da yazılmıştı. Dedem çok kızmıştı babama. “Devlete karşı gelinmez” demişti. Babam da ona kızmıştı. “Alın terimin karşılığını istiyorum, çocuğumun rızkını istiyorum” demişti. Dedem “köpeoğlusu rızkını Allah verir demişti”. Babam kızmıştı. “Vermiyor işte Allah, sendika verdirtecek” demişti. Dedem babama küsmüştü. “Ölüme gelmesin” demişti. Öyle olmadı tabi. Hasta olur olmaz çağırdı babamı. Babam doktor getirdi eve. Doktor, ciğeri şişmiş dedi. Dedemin yakında öleceğini söyledi. Doktora işçi parasıyla kazandığı paradan verdi babam. Babamın koskoca doktora para vermesinden çok gururlanmıştım. Sendikanın iyi bir şey olduğunu düşünmüştüm. Yalnız paranın neden verildiğini anlamamıştım. Dedem ölecekse biz niye o doktora paramızı vermiştik? İşçi çocuğuydum. Altı yaşında işçi çocuğuydum. Yaşarken tüketmeyi öğrendim. Gidenin ardından bakmayı öğrendim. Kahretmeyi, küfretmeyi öğrendim.. Önce babam gitti. Babam giderken Miço ardından gitti. Babamın gittiği geceydi unutmam. Miço sabaha kadar ağladı. Camı tırmaladı. İçeri alın diye gözlerinden yaş döktü. Aldık da. Babamı odanın ortasına yatırdı kadınlar. Yüzünü örttüler. Karnının üstüne bıçak koydular. Başına bir çanak un koydular. Ayakkabısını kapıya koydular. Miço yüzünü yalamaya çalıştı, kadınlar müsaade etmedi. “Dışarı çıkarın bu mundar hayvanı” dediler. Miço küstü, babamın ardından gitti, dönmedi. “Baban, gününü saatini tüketti” dedi anam. Miço da galiba gününü saatini tüketmişti. Ardından biz de günümüzü ve saatlerimizi tükettik. Kahrettik. Kahrı bile tükettik. Her kaybı öğünümüzü paylaşmadığımıza yorduk. Suçlandık. Hep ama hep biz suçlandık… Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.