Gönderi tarihi: 28 Şubat , 2011 14 yıl Darbelerle bir türlü kendine gelemeyen ülkemiz en son 1997’nin buz gibi soğuk bir gecesinde yeniden darbeyle sarsıldı. 28 Şubat 1997 günün ilk dakikalarında yayımlanan MGK bildirisinde (Cengiz ÇANDAR tarafından postmodern darbe olarak adlandırıldı) sürecin 1000 yıl süreceği ilan edilmişti. Sonraları darbeyi gerçekleştirenlerce altı kalın çizgilerle çizilecek şekilde ifade edilmişti; İrtica iflah olmaz bir suçtu! Anayasanın askere verdiği “kollama” görevini yerine getirmede hiçbir fedakârlıktan kaçınılmayacaktı. Israrla “irticaın kangren olduğunu söylüyorlardı ve bununla mücadelede yılgınlık, bıkkınlık ve dalgınlık yaşanmamalıydı”. Çünkü “su uyur ‘düşman’ uyumazdı”. Bu sebeple sürekli teyakkuz halinde olunmalıydı ve ancak böylece post modern darbe “1000 yıl sürecek”ti… Ülkelerin “asıl sahipleri” kendilerinden olmayan “dışarıdan” birilerinin ülke yönetiminde söz sahibi olmasına asla tahammül edemezlerdi. Hele hele bu “birileri” dindar bir gelenekten geliyorlar ise tahammülsüzlük 10’a katlanırdı. İşte bu “sahip”lerimiz 1996 yılında SUSURLUK kazasında “suçüstü beraat” ile büyük bir fırsat yakaladılar. Az önce vefat haberini aldığımız Necmettin ERBAKAN bu büyük suçüstü durumu “fasa fiso” deyip geçiştirince postmodern darbe süreci hızlandırıldı. Gerekçe ise kendilerinin Refah-Yol hükümetini engelleyememiş olmaları ve onların (Refah-Yol’un) iktidar olduğu bir dönemde derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olmasıydı. Bundan sonra SUSURLUK vak’ası ile ilgili hiçbir bilgi bu “gerici” iktidarın eline geçmemeliydi. Bunun da tek yolu vardı; Darbe… Nasıl olsa bu ülkede darbe yapmak ayıp değildi, Ne de olsa bu ülkede darbe yapmak suç değildi, Üstelik darbeciler her dönem devlet başkanı, başkanlık konseyi cumhurbaşkanı, başbakan, bakan parti başkanı oluyorlardı. Darbe, eğer darbecileri ve yandaşlarını ihya ediyorsa neden yapılmasındı? İşin garip tarafı postmodern darbe masa başında üretilen bir darbe olup, konu mankeni kişilerin kullanılıp görüntüleri medyaya servis edilen gerekçelerle yapıldı. Ali KALKANCI’nın Fadime’si, Emire’si, elleri sopalarla “cihada çıkan” Aczimendilerin Müslüm’ünün Fadime’yle basılması, Çarşamba sokakların çarşaflandırılması vs. masa başında fizibilitesi yapılan çalışmalardı. Bu çalışmaları bizzat derin devlet yürütüyordu. Konu mankeni kişilerin asıl kimlikleri ve yaptıkları iş o günlerde dile getirildiyse de “malum basın” buna iltifat etmedi. Yıllar sonra Ali KALKANCI’nın uyuşturucu hap üreten bir atölye çalıştırdığı, SiSi’nin yetiştirdiği Fadime’nin pavyon kadını olduğu doğrulandı. Anlamadığım o yıllarda Hizbullah grubunun çok daha etkin olmasına rağmen Sincan Belediyesi tarafından gerçekleştirilen etkinliğin dışında -ki bu Lübnan Hizbullah’ını temsil ediyordu- bu örgütle ilgili olarak hiçbir argümanın kullanılmamasıydı. 28 Şubat’ta diğer darbeler gibi tarihin kara sayfalarına bir leke olarak geçecektir. Hem çağdışı anlayışın ürünü darbe olmasıyla ve hem de masa başında hazırlanan haberleriyle utanılacak bir darbeydi 28 Şubat post modern darbesi. Dindarların Türkiye’de hükümete ortak olmasına zerre kadar tahammülü olmayanlar en alçakça planlarla darbeye gerekçe hazırladılar. Oysa ileri demokrasilerde, saygın ülkelerde hiçbir şey darbeye gerekçe olmaz, olamaz. Bizim ülkemizde darbeciler masa başında, pavyon kadınlarından destek alarak post modern darbe yapmayı ülkemize reva gördüler. Hem de 2000’li yıllara 3 yıldan daha az süre kala… Bir diğer konu ise, ülkede saygın olarak bilinen bilim adamları, aydınlar! yazarlar, gazeteciler, iş adamları, sivil toplum örgütleri, sanatçı ve bürokrat bu süreçte darbecilerin “emir ve görüşlerine hazır”dılar. En çok da hukukçuların, yüksek yargı temsilcilerinin “esas duruş”a geçmeleri incitici ve zarar vericiydi. Eğer, toplumda hukuk adamları siyasallaşmış ise, üstelik darbecilerin düdüğüne göre karar verir duruma gelmişler ise o toplumun her türlü musibeti yaşamaları beklenir ve artık kargaşa, kayırma, kaos kaçınılmazdır. Kadere bakın ki, “İrtica” 28 Şubat postmodern darbesinin tek gerekçesiyken bugün irtica tehlikesi diye bir tehdit bulunmamaktadır. Kırmızı Kitap, EMASYA irtica tehdit ve tehlikelerinden arındırıldı ve halkın tehlike olmasının önüne geçildi. Bundan ibret almayanlar yeni darbelere yeltendiler. Türkiye 90’lı yıları geride bırakalı çok olmuştu ama kafaları hâlâ darbe yıllarına takılı kalanlar sevdalarından vazgeçmemişlerdi. Tabi, geleceği okuyamayanların geçmişi tekrar etmekten keyif almalarının önüne ancak dirayetli duruşlar geçebilirdi. Netekim öyle de oldu.
Gönderi tarihi: 12 Mart , 2011 14 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin değil dünyanın en demokratik güçlerinden biridir. Demokrasiye inancını, Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyi hedefine bağlılığını hiç bir zaman yitirmemiştir, yitirmez. 28 Şubat'ın arkasından gelen süreç, yaşanması zorunlu bir süreçtir. Bu süreçten geçilmesi gerekiyordu, zorunluydu ve geçiliyor. Tıpkı 28 Şubat sürecinin zorunlu ve geçilmesi gereken bir süreç oluşu gibi. Bırakılıp da din diktasının kanlı mı kansız mı gerçekleşeceğine bakılacak değildi. Halk da 28 Şubatı onayladığını, darbenin hedefi olan "kanlı mı olacak kansız mı olacak, kadayıfın üstü kızarmaya kızardı da, altını da kızartmamız lazım" diyen zihniyeti sandığa gömerek açık ve net gösterdi. 28 Şubat darbesini yeyince "Biz oturduk düşündük, kanlı mı olsun kansız mı olsun aramızda istişare eyledik, ABD abimiz de sağolsun bize akıl verdi, ABD efendimizin ve onun dahi hizmetindeki efendi hazretlerimizin himmetiyle kansız gerçekleştirmekte karar kıldık" dediler. Bifteğin kanlısının, darbenin ve dahi hizmetkarın kansızının makbul olduğunu Pensilvanya'da görüp öğrenmiş efendi hazretleri de bunlara akıldanelik yapmış böylece! Süreç yaşanacak, kansız da olsa kanlısı gibi itici görünmese bile neler olacağı anlaşılacak. Bu süreci görmek zorundaydık, görüyoruz. Kansızı böyleyse, kanlısına iyi ki izin verilmemiş!
Gönderi tarihi: 12 Mart , 2011 14 yıl Her zaman yapılan şeyler yine yapılmaya devam ediliyor. Vesayete karşıyız, halk ne derse o olur, Susurluk vs. masallarıyla kafa karıştırılmaya çalışılıyor. Vesayete karşı olduğunuz gibi şu sistemde halkın hiç bir belirleyiciliği olmadığını da bir söyleyebilseniz. Susurluk da iktidar olanlardan kaç kişi şu anada da iktidar, o zaman niye sesleri çıkmadı, bunu da bir sorabilseniz, sadece Merhuma topu atmasanız. Resme biraz daha geniş açıdan bakabilseniz...
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Dindarların Türkiye’de hükümete ortak olmasına zerre kadar tahammülü olmayanlar Efendim bu jargon yanlıştır, kavram karıştırmasıdır. Refah partililer için Siyasal İslamcılar demek varken dindar nitelemesini kullanmak, kavramlarla oynayıp vatandaşa yanlış mesaj vermektir ve art niyet içerir. ...... 1996 yılında SUSURLUK kazasında “suçüstü beraat” ile büyük bir fırsat yakaladılar. Az önce vefat haberini aldığımız Necmettin ERBAKAN bu büyük suçüstü durumu “fasa fiso” deyip geçiştirince postmodern darbe süreci hızlandırıldı. Gerekçe ise kendilerinin Refah-Yol hükümetini engelleyememiş olmaları ve onların (Refah-Yol’un) iktidar olduğu bir dönemde derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olmasıydı. Bundan sonra SUSURLUK vak’ası ile ilgili hiçbir bilgi bu “gerici” iktidarın eline geçmemeliydi. Bunun da tek yolu vardı;Darbe… Burada da bir mantık hatası yapmışsınız beyefendi. Şöyle ki; Erbakan, Susurluk için '' faso fiso '' deyip geçiştirdiyse - ki doğru, bunu dedi biliyoruz - darbenin gerekçesi, derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olması olamaz. Oysa, biliyoruz ki; Erbakan, Susurluk için '' faso fiso '' deyip geçiştirmiş gibi görünse de, Susurluk Araştırma Komisyonun'da RP'li Mehmet Elkatmış, tıpkı CHP'li Fikri Sağlar gibi derin devletin aydınlatılması için önemli ip uçları yakalayan çalışmalar yapmaktaydılar. Bir de yine biliyoruz ki, derin devlet dediğimiz oluşumun asıl sahibi olarak 28 Şubat darbesini tıpkı diğer darbeler gibi yaptıran ABD'dir. ABD'nin soğuk savaş yıllarında NATO ülkelerinde kurdurduğu, lojistik ve mali destek sağladığı GLADYO benzeri Derin Devletler, bu ülkelerde iktidarlara ABD karşıtı hükümetlerin gelmesine mani olmak için, yerine göre çeşitli manipülasyonlar, başka çare kalmayınca darbeler yaptırmışlardır. ( Bkz. : Menderes DP'si-27 Mayıs, Ecevit CHP'si-12 Eylül ) Erbakan'ın da siyasi duruşu batı karşıtı, ABD, AB, İsrail karşıtı olduğundan doğal olarak iktidarda kaldığı süre boyunca dış politika çizgisinde İslam ülkeleri ile ekonomik ve siyasi işbirliği yolları araması, özellikle İsrail ve ABD'nin Ortadoğu'daki baş düşmanı İran ile yakınlaşması, iç politikada ise iktidarını sağlamlaştırma hamlesi olarak ücretli çalışan kesimin maddi olanaklarını arttırması, milli ekonomiyi geliştirme adına üretici yerli sermayeyi geliştirme çabaları göstermesi, ipinin çekilmesi için yeterli saiklerdi. ABD, soğuk savaşın ardından değişen dış politikası gereği, Sovyetlerin çöküşünden önce Yeşil Kuşak projesi çerçevesinde Türkiye'de el altından ( Suudi Arabistan kanalı ile ) desteklediği Siyasal İslamcıların bir kanadını yani Milli Görüşçüleri 28 Şubat'ta tasfiye etmiş, öteden beri beslediği Gülen Cemaatine ise '' yürü ya kulum '' demiştir. Darbe sürecinde ABD kontrollü holding medyası yoluyla Milli Görüş'çülerin üzerine gidilerek hata yapmaları sağlanmış, üstüne yapay soslar eklenerek, darbe meşrulaştırılmıştır. Darbenin halkın gözünde meşru görüldüğü de, Refah Partisi'nin yerine kurulan Fazilet Partisi'nin 99 genel seçiminde aldığı oy oranına bakılarak anlaşılabilir. Evet, o dönemin konjonktürü, yani; TSK'nın Laiklik hassasiyeti ile ABD'nin bölge üzerindeki çıkarlarına dayanan siyasetinin örtüşmesi bu darbeyi mümkün kılmıştır. Bugün ise, tam tersine, konjonktürün uygun olmaması, yani; TSK'nın Laiklik hassasiyeti ile ABD'nin bölge üzerindeki çıkarlarına dayanan siyasetinin taban tabana zıt olması, TSK tarafından bir darbe yapılamadığını / yapılamacağını / yaptırılmayacağını gösterdiği gibi yine tam tersine şu anki tablo, ABD ve AKP tarafından, '' Ergenekon Davası '' ile, TSK ve diğer sivil ulusal güçlere bir '' SİVİL DARBE '' yapıldığını gösteriyor. Bu darbenin meşrulaştırılma zemini de yine yandaş ve holding medyası kullanılarak üzerlerine gidilen ulusalcı güçlerin hatalarıyla ve çeşitli hukuk dışılıklarla oluşturulmaktadır. Darbeler Türkiye'de demokrasinin, ekonominin ilerlemesine en büyük engel teşkil etmiş olaylardır ve asla meşru görülmemelilerdir. Netekim, sivil veya askeri ayırd etmeden darbelerin hepsine karşı olmak gerçek demokratlığın gereğidir. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Bugün ise, tam tersine, konjonktürün uygun olmaması, yani; TSK'nın Laiklik hassasiyeti ile ABD'nin bölge üzerindeki çıkarlarına dayanan siyasetinin taban tabana zıt olması, TSK tarafından bir darbe yapılamadığını / yapılamacağını / yaptırılmayacağını gösterdiği gibi yine tam tersine şu anki tablo, ABD ve AKP tarafından, '' Ergenekon Davası '' ile, TSK ve diğer sivil ulusal güçlere bir '' SİVİL DARBE '' yapıldığını gösteriyor. ulusalcı güçlerin hatalarıyla Biraz açar mısınız...
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Türk Silahlı Kuvvetleri Türkiye'nin değil dünyanın en demokratik güçlerinden biridir. Demokrasiye inancını, Atatürk'ün çağdaş uygarlık düzeyi hedefine bağlılığını hiç bir zaman yitirmemiştir, yitirmez. Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Yani icini nelerle doldurabiliyorsunuz? Yoksa sadece slogan olarakmi söylüyorsunuz?
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Siyasal Islam ABD tarafindan korunmaktadir.Türkiye'yi 1950 yilindan bugüne kadar (kisa sürecler disinda)yönetenlerin hemen hepsi ya aciktan ya kapali olarak Siyasal Islam'a hizmet ettiler.Laik bir ülkede,eger bir basbakan veya Cumhurbaskani bir müfreze koruma esliginde cuma namazina gittigini reklam ediyorsa bunun adina dindarlik degil münafiklik denir.Ve tamamen artniyet tasir.Bu milleti kiskirtmaktir,Laik düzene karsi olmaktir.Laik bir ülkenin basbakani kisisel inanclarini reklam ederek yerine getiremez.Eger getiriyorsa Laik rejime karsidir ozaman onun basbakanligi mesruiyetini kaybeder. MNP,MSP,FP,RP,SP ve AKP Laiklige karsi olan partilerdir.Bir ülkede rejim karsitliginin cezasi sadece iktidardan indirilmek degildir,bunu dünyadaki örneklerinden görebiliriz.Bu demektirki;Türkiye'de rejim karsiti partilerin kapatilmasi veya iktidardan indirilmis olmasi aslinda cok hafif bir cezalandirmadir.Halk secti demekle bu isten yirtilmaz.Halkin her sectigi dogrudur veya halk secti, istegimizi yapariz diye bir demokrasi örnegi olamaz. saygilarla
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz? Aksini gösteren bir veri olmadığı gibi Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiye bağlılığını her zaman göstermiştir.
Gönderi tarihi: 13 Mart , 2011 14 yıl Aksini gösteren bir veri olmadığı gibi Türk Silahlı Kuvvetleri demokrasiye bağlılığını her zaman göstermiştir. Yani ülkemizde yapilan tüm cuntalar demokrasi cercevesinde degerlendirilmeli, JITEM gibi yapilasmaya müsaade etmek, desteklemek gene demokrasi ile aciklanabilecek tutumlar. Demekki demokrasi karsidan bakinca böyle gözüküyormus.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl derin dünya dvleti refhyol döneminde ülkeyi şeriat devleti yapmak istiyordu her nedense bu işten caydılar çünkü kıçının arzuları öyle istemedi ve olayı değiştirdiler yani şeriatçı kesimi yönetimden uzaklaştırdılar ve sonra ılımlı islam projesini ortaya çıkardılar radikal islam her nedense işlerine gelmemişti bu defa ılımlı islamı ortaya çıkardılar ve bu yeni akıma taraftar toplamak için başörtüsü maduriyeti yarattılar bu haksızlığı gören halk bu haksızlığı ortadan kaldıracağını söyleyen yeni ılımlı şeriatçıların tarafına kaydı burada inançlı olanlar değil inançsız olanlarda bunu destekledi çünkü ortada bir haksızlık vardı ve derin dünya devletide bunu istiyordu yani insanları kendi tarafına çekmek ve insanları muhafazakar yapmak yani bu kadını aşşalayan bir mal olarak gören yani kadınında istediğiyle cinsel ilişkiye girme özgürlüğünü görmezden gelen ve kadın cinsel ilişkiye girdiği taktirde onu ikici el mal olarak değerlendiren kültürün bağnaz ddeğerleri savunan bir toplum yaratmak ve bu saydede gerici cahilerin inancı olan şeriatı ülkede hakim kılmaktı ve iktidara geldiklerinde iktidarlarını haklı çıkartmak için ergenekon gibi olmayan bir darbe girişimi düzenlediler bu sayde bu gerici zihniyete karşı kimse karşı çıkmayacaktı ve gerici bu zihniyet iktidara hakim olacaktı ve oluyorda.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl derin dünya dvleti refhyol döneminde ülkeyi şeriat devleti yapmak istiyordu her nedense bu işten caydılar çünkü kıçının arzuları öyle istemedi ve olayı değiştirdiler yani şeriatçı kesimi yönetimden uzaklaştırdılar ve sonra ılımlı islam projesini ortaya çıkardılar radikal islam her nedense işlerine gelmemişti bu defa ılımlı islamı ortaya çıkardılar ve bu yeni akıma taraftar toplamak için başörtüsü maduriyeti yarattılar bu haksızlığı gören halk bu haksızlığı ortadan kaldıracağını söyleyen yeni ılımlı şeriatçıların tarafına kaydı burada inançlı olanlar değil inançsız olanlarda bunu destekledi çünkü ortada bir haksızlık vardı ve derin dünya devletide bunu istiyordu yani insanları kendi tarafına çekmek ve insanları muhafazakar yapmak yani bu kadını aşşalayan bir mal olarak gören yani kadınında istediğiyle cinsel ilişkiye girme özgürlüğünü görmezden gelen ve kadın cinsel ilişkiye girdiği taktirde onu ikici el mal olarak değerlendiren kültürün bağnaz ddeğerleri savunan bir toplum yaratmak ve bu saydede gerici cahilerin inancı olan şeriatı ülkede hakim kılmaktı ve iktidara geldiklerinde iktidarlarını haklı çıkartmak için ergenekon gibi olmayan bir darbe girişimi düzenlediler bu sayde bu gerici zihniyete karşı kimse karşı çıkmayacaktı ve gerici bu zihniyet iktidara hakim olacaktı ve oluyorda. Ilk defa size katiliyorum.Bu yazinizda cok önemli tespitler var. saygilarla
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl cuntalar Türk Silahlı Kuvvetleri zorunlu durumlarda, müdahale etmediği zaman çok daha büyük sakıncaların doğacağı zorunlu şartlarda istemeden demokrasiye müdahale etmiştir. Askeri müdahaleler zararlı ve kötüdür. Demokrasiyi hırpalar, yaralar. Olgunlaşmasını geciktirir. Toplumda ve siyasette derin, iyileşmesi zor yaralar açar. Bir ameliyat da öyledir. Ama bırakalım hastanın kalbi dursun, ne yapalım takdiri ilahi, ölüm hak miras helal, bırakalım ölsün, bakalım ne parsa kalır bize demiyoruz. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıyoruz. Bunu sağlam bir insana yapmak vahşet, cinayet, insanlık dışı bir iş olurdu. Kalp krizi geçiren ve bırakılırsa ölecek olana insana yapılması hayatını kurtarıyor. Evet yoğun bakımda yatıyor, hayatı eskisi gibi olmuyor ama bıraksak ölecekti...
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl Yazar Efendim bu jargon yanlıştır, kavram karıştırmasıdır. Refah partililer için Siyasal İslamcılar demek varken dindar nitelemesini kullanmak, kavramlarla oynayıp vatandaşa yanlış mesaj vermektir ve art niyet içerir. . . . Netekim, sivil veya askeri ayırd etmeden darbelerin hepsine karşı olmak gerçek demokratlığın gereğidir. Saygılar sunarım. Siyasal islam olsa ne olurdu? Siyasal sola olur Siyasal kapitalizm olur siyasal profonculuk olur ama siyasal islam olmaz. Haşk seçmişse siyasal islamcı da olur. Ancak laiklik ilkesine uyulması koşulu aranır o kadar. Kaldıki SUSURLUK olayında bir çelişki bulunmamaktadır. Derin Devlet ayıplarını dindarların bilmesini istemediler. G.ANTEP milletvekili Bedri İNCETAHTACI'ya ne oldu? Saygılar.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl Yazar Türk Silahlı Kuvvetleri zorunlu durumlarda, müdahale etmediği zaman çok daha büyük sakıncaların doğacağı zorunlu şartlarda istemeden demokrasiye müdahale etmiştir. Askeri müdahaleler zararlı ve kötüdür. Demokrasiyi hırpalar, yaralar. Olgunlaşmasını geciktirir. Toplumda ve siyasette derin, iyileşmesi zor yaralar açar. Bir ameliyat da öyledir. Ama bırakalım hastanın kalbi dursun, ne yapalım takdiri ilahi, ölüm hak miras helal, bırakalım ölsün, bakalım ne parsa kalır bize demiyoruz. Göğsünü yarıp kalbini çıkarıyoruz. Bunu sağlam bir insana yapmak vahşet, cinayet, insanlık dışı bir iş olurdu. Kalp krizi geçiren ve bırakılırsa ölecek olana insana yapılması hayatını kurtarıyor. Evet yoğun bakımda yatıyor, hayatı eskisi gibi olmuyor ama bıraksak ölecekti... Tabi, Bütün cuntacılar öyle yaparlar; Kanatırlar yarayı, seyrederler, biber ve tuz ekerler yaraya... Sonra ortam darbeye müsait hale gelir; Haydi operasyona ve "ne yapalım hasta ölüyordu?" TSK hiç bir şekilde müdahale hakına sahip olamaz. Cuntanistan ve Nijerya olsa eyvallah. Ama eğer Türkiye, demokrasi, özgürlük diyorsak sorunlarımızı darbe heveslileri kanlı hale getirip darbe gerekçesi hazırlamasınlar. Gölge etmesinler ihsan istemez. Hatta ölümü gösterip sıtmaya ve sonrası ölüme razı etmesinler.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl Önce ülke demokrasicilik oynamaktan vazgeçip gerçek demokrasiyi yaşamaya başlasın biz de darbe yapanlara hop, birader demokrasiyi niye yıkıyorsun diyelim. Darbe yapıldı da ne oldu, demokrasi vardı da o mu yıkıldı, ayrıcalıklı zümrenin arpaları kesildi. Bu kadar müdahaleye rağmen hala demokrasiye hasretiz ve bu gidişle de umutsuz vaka olmaya devam edecek.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl Yazar Önce ülke demokrasicilik oynamaktan vazgeçip gerçek demokrasiyi yaşamaya başlasın biz de darbe yapanlara hop, birader demokrasiyi niye yıkıyorsun diyelim. Darbe yapıldı da ne oldu, demokrasi vardı da o mu yıkıldı, ayrıcalıklı zümrenin arpaları kesildi. Bu kadar müdahaleye rağmen hala demokrasiye hasretiz ve bu gidişle de umutsuz vaka olmaya devam edecek. Demokrasinin nevş-u nema bulması için önce eli sopalılar sopalarından vazgeçmelidirler. Ellerde sopa olunca demokrasinin gelişmesi mümkün olamamaktadır.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl Demokrasinin nevş-u nema bulması için önce eli sopalılar sopalarından vazgeçmelidirler. Ellerde sopa olunca demokrasinin gelişmesi mümkün olamamaktadır. Hayır, bana göre tam tersi, önce halkı kandırmaktan vazgeçmeli, halkın seçtiği masalları ile halk uyutulmamalı, demokrasinin d si olmadığı halde demokrasiyle yönetiliyoruz palavralarıyla halk uyutulmamalı, samimi olunmalı ki eli sopalılara iş kalmasın. Ha! o sopaları meydanlarda hak arayan öğrenci, işçi, memur üzerinde deneyenler de demokrat geçinenlerdir. İşte önce bu görüntüler temizlenmeli. Yeri gelmişken şunu da belirteyim AYM raportörü 4C yi anayasaya aykırı bulmamış. İşte demokrasi getirecek referandumun sonuçlarından biri.
Gönderi tarihi: 14 Mart , 2011 14 yıl zamanında şeriatı düşünen refahyolu iktidara taşıyanda derin dünya devletidir şeriattan vazgeçip darbeyle şeriatçıları uzaklaştıranda aslında mustafa kemale bu devleti kurduran ve devleti türk ırkçılığına dayandıranda hani ne diyor mustafa kemal ne mutlu türküm diyene sonra pkkyı yani ayrımcılığı kan dökerek kötü bişiymiş gibi gösteren ve millete türk ırkçılığını haklıymış gibi yansıtanda hepsi derin dünya devletinin işi ha peki pkk ırkçı değilmi elbetteki ırkçı aslında türk ırkçılığıda insan haklarına aykırı kürt ırkçılığıda yani ırkçılık insan haklarına aykırı ama her nedense derin dünaya devleti bunu bildiği halde tüm dünyayı ırkçı devletlere bölmüştür. refah yol döneminde hernedense şeriattan vaz geçmişlerdir ama bu defa ılımlı islam projesi vardı ılımlı islam daha bir medeni insanların oluşturacağı ama yine şeriatı isteyen insan zümresiydi başörtüsü maduriyetiyle insanın istediği elbiseyi giyme hakkına sahip olduğunu kavrayan şeriatçılar bu şekilde daha bir medenileşmişti,eskiden insanların sadece şeriata göre yaşaması gerektiği ve kadınında böşörtüsü takması ve örtünmesine inanan bu bağnaz kültür ve şeriatçılar birazdaha medenileşmişti ama yinede şeriatın devlet yönetiminde olması gerektiğini düşünüyorlardı her nedense akple bu saçma inanca sahipleri modernleştirmişlerdi çünkü modern dünyaya ayak uydurması gerekiyordu ve ayrıca taraftarda toplamışlardı çünkü başörtüsü maduriyeti bir haksızlıktı bu haksızlı gören şeriatçı olmayanlarda bu davaya destek verdi ve akpyi iktidara taşıdılar ergenekonlada halka akpye haksızca darbe planlıyorlar akp madur ve haklı dedirttiler aslında bu insan haklarına aykırı şeriatın herkesin uyması gereken kural olduğunu düşünen zihniyet tamamen insan haklarına aykırı olduğu için darbeyle devrilmesi gerekiyor ama bu şekilde devletin laik yani insan haklarıyla yönetilmesini düşünen ve akpyi buna karşı tehdit gören düşünceyi kötülediler ve bu düşüncenin önünü kestiler bu sayede iktidarlarını sağlamlaştırdılar şimdi soru şu şeriat devleti nasıl kurulacak.
Gönderi tarihi: 16 Mart , 2011 14 yıl Siyasal islam olsa ne olurdu? Siyasal sola olur Siyasal kapitalizm olur siyasal profonculuk olur ama siyasal islam olmaz. Haşk seçmişse siyasal islamcı da olur. Ancak laiklik ilkesine uyulması koşulu aranır o kadar. Kaldıki SUSURLUK olayında bir çelişki bulunmamaktadır. Derin Devlet ayıplarını dindarların bilmesini istemediler. G.ANTEP milletvekili Bedri İNCETAHTACI'ya ne oldu? İyi de efendim, ben Siyasal İslamcı olmaz diye bir şey demedim ki. Siyasal İslamcı olmayıp Dindar olan yok mudur dedim. Siyasal İslamcılığı dindarlığa eşitlemek yanlış olur dedim. Ve yazınızda çelişki vardı. Bakın tekrar okuyun : '' İşte bu “sahip”lerimiz 1996 yılında SUSURLUK kazasında “suçüstü beraat” ile büyük bir fırsat yakaladılar. Az önce vefat haberini aldığımız Necmettin ERBAKAN bu büyük suçüstü durumu “fasa fiso” deyip geçiştirince postmodern darbe süreci hızlandırıldı. Gerekçe ise kendilerinin Refah-Yol hükümetini engelleyememiş olmaları ve onların (Refah-Yol’un) iktidar olduğu bir dönemde derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olmasıydı. Bundan sonra SUSURLUK vak’ası ile ilgili hiçbir bilgi bu “gerici” iktidarın eline geçmemeliydi. Bunun da tek yolu vardı; Darbe…'' Erbakan, Susurluk için '' faso fiso '' deyip geçiştirdiyse, darbenin gerekçesi, derin devletin “kirli ilişkilerinin” deşifre olması olamaz. Saygılar sunarım.
Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 14 yıl Önce ülke demokrasicilik oynamaktan vazgeçip gerçek demokrasiyi yaşamaya başlasın biz de darbe yapanlara hop, birader demokrasiyi niye yıkıyorsun diyelim. Darbe yapıldı da ne oldu, demokrasi vardı da o mu yıkıldı, ayrıcalıklı zümrenin arpaları kesildi. Bu kadar müdahaleye rağmen hala demokrasiye hasretiz ve bu gidişle de umutsuz vaka olmaya devam edecek. "ANANIDA AL GIT LAN"diyen birisinin yönettigi ülkenin demokrasisi ancak bu kadar olur,o yönetimi savunan demokratlarda ancak onun kadar demokrat olabilirler,bu nedenle üzerinde fazla durmaya gerek yok.Demokrasi tabandan degil tavandan baslar.Önce ülkeyi yönetenler demokrat olur.Olamadiklari zaman iste TÜRKIYE TIYATROSU ortaya cikar.Bakin konusmalarina,Allah rizasi icin bir basbakana bir bakana yakisir konusma tarzi varmi?Adamlar ülkeyi yönetmiyor insanlarla kavga ediyorlar. saygilarla
Gönderi tarihi: 17 Mart , 2011 14 yıl Bakin konusmalarina,Allah rizasi icin bir basbakana bir bakana yakisir konusma tarzi varmi? Bu konuda öyle doluyum ki...Umarın tarih bugünleri istinasız yazar.
Gönderi tarihi: 26 Mart , 2011 14 yıl Hayır, keyiflenince sırıtışlar bir ayrı, sinirlenince öfkelenişler bir ayrı garabet görünüm, bir ayrı çirkinlik! Bir de karizmadan söz edenler olmuyor mu, vıcıklı vıcıklı mesajlar telefondan okunmuyor mu çıkılıp, burası neresi, kim bunlar diye düşünüyor insan...
Gönderi tarihi: 26 Mart , 2011 14 yıl Hayır, keyiflenince sırıtışlar bir ayrı, sinirlenince öfkelenişler bir ayrı garabet görünüm, bir ayrı çirkinlik! Bir de karizmadan söz edenler olmuyor mu
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.