Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, bir kez daha “sinirlerine hâkim olamadı” ve bu kez Kıbrıslı muhaliflere sert çıktı.

 

“Türkiye buradan çek git diyor. Sen kimsin be adam! Şehidim var, gazim var, stratejik olarak ilgiliyim” dedi.

Kıbrıslı Türkleri kastederek “ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır” diye de ekledi.

 

Türkiye’nin, Kuzey Kıbrıs’a ilgisini “stratejik ilgi” düzeyine indirgemek kuşkusuz ki çok ciddi bir siyasi hatadır.

 

Bunun önemini elbette reddedemeyiz ama Türkiye’nin orada asker bulundurmasının nedeninin yok edilmek istenen bir halkı korumak olduğunu,

bunun için uluslararası anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullandığını zannediyorduk!

 

Demek ki durum değişmiş! Bakalım Dışişleri Bakanlığı bu değişen durumu dünyaya nasıl anlatabilecek?

 

Öte yandan Kıbrıslıları “besleme” diye nitelemek de tek kelimeyle “ayıp” olmalı!

Başbakan’ın sinirlendiği zaman birilerine ayıp etmekten çekinmediğini biliyoruz ama bu artık fazla kaçtı!

 

İnsan sorumlu mevkilerdeyse biraz da sinirlerine hâkim olmayı bilmeli.

 

Öte yandan bu durum Başbakan’ın artık Türkiye’deki muhalefete tahammül edemediği gibi,

Türkiye dışındaki muhalefete de tahammül edemediğini gösteriyor.

 

Bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi Kuzey Kıbrıs’ta da farklı düşünenlerin olması normaldir,

Onların bu düşüncelerini seslendirmiş olmaları da normal karşılanmalıdır.

 

148b.jpg

 

KKTC yönetimi için durum artık bu saatten sonra çok ama çok zor.

Ya normal demokrasiden vazgeçip bizde olduğu gibi ileri demokrasiye geçecekler.

Ya da Başbakan'ın bitmek bilmeyen öfkesinin sonuçlarına katlanacaklar.

Biz aradan geçen bunca zamanda buna alıştık artık, bakalım Yavru Vatan ne kadar sürede alışacak?

Gönderi tarihi:

Kıbrıs'ta bu radikal sol gruplar öteden beri vardır. Bu yeni bir şey değil. Böylesine sinirlenecek bir şey de yok. Kıbrıs'ta ifade özgürlüğü her zaman Türkiye'den geniş olmuştur. Bu kez biraz fazla kaçmış ama söyleyen kadar söyletene de bakmak gerek.

 

Aslında Kıbrıs'ta durum Türkiye'nin o kadar lehine ki, madem Rumlar anlaşmaya yanaşmıyor, paşa gönülleri bilir. Türkiye'nin gocunacağı hiç bir şey yok. Türkiye lokomotif olur, Kıbrıs'ı çeker yani, hiç sorun değil. Ama bunun için Türkiye'nin AB kapısında direktif bekleyen el oğuşturan, kapitülasyonlara boyun büken zavallı konumundan çıkması gerek. Dünya KKTC yi tanımıyormuş, hiç sorun değil. Portakalını Türkiye üzerinden ihraç etse yeter. Kıbrıslı beslenmek istemiyor, yatırım istiyor, iş istiyor. Güney Kıbrıs AB ye alınıyor, Kuzey tanınmıyor. E sen bu haksızlığa nasıl katlanıp bir de direktifleri yerine getirmek için el ovuşturuyorsun? Son ver görüşmelere, yok yani şimdi kendine yeten ülke olmaktan çıktın, bu kapitülasyonlarla ne kazanıyorsun? İran dünyaya rest çekiyor da batıyor mu? Biraz şahsiyetli olmak kimseyi batırmaz. Tersine çıkarır. Sen de iran gibi nükleerini kendin yap? Bilimcin mi yok, uranyumun mu yok, nedir? Brezilya ile İran için anlaşacağına kendin için anlaş? Yok mu dünyada Avrupa ve Amerika dışında anlaşabileceğin?

 

Yok ben de batı değerlerinden yanayım ama, kişiliğini, benliğini, ulusal değerlerini kiraya verme pahasına olmaz ki?

 

Öyle "Rum gemilerine limanlarını açmazsan, Ermenilerle sınırı açmazsan, Kürt açılımı yapmazsan rüyanda görürsün AB yi" dayatmalarına boyun eğerek her türlü sorun çıkar. Hatta yavru vatan vatandaşları ana vatan vatandaşlarından çok daha uyanık çıkar bu konuda...

Gönderi tarihi:

KKTC ile ilişkiler fena hırpalanıyor

 

TÜRKİYE Cumhuriyeti ile KKTC ilişkileri ilk kez bu denli hırpalanıyor.

 

Başbakan Erdoğan’ın bizim artık alıştığımız haşinliği Kıbrıs Türklerini incitti.

28 Ocak’taki mitingde bir avuç marjinalin her zamanki “Türkiye karşıtı” muhabbeti Erdoğan’ın ölçüsüz tepkisine neden oldu.

Oysa aynı söylemleri içeren pankartlar Annan referandumu öncesinde de açılmış ama nedense AKP tarafından fazla önemsenmemişti.

Erdoğan bu kez Kırgızistan dönüşünde Kıbrıs Türklerini rencide edici çok ağır sözler söyledi:

“Türkiye buradan çek git, diyor. Sen kimsin be adam. Ülkemizden beslenenlerin bu yola girmesi manidardır.”

İşte bu sözler Kıbrıs’ta bardağı taşırdı.

Bunun öncesi de var.

Başbakan’ın KKTC Başbakanı’na kamuoyunun önünde “Senin maaşın kaç” diye sorması...

Adaya yardımları yönlendiren Başbakan Yardımcısı Çiçek’in Kıbrıs’ta yaptığı “Siz nüfusunuzu bile bilmiyorsunuz” türünde kınayıcı sözleri büyük tepki çekti.

Marjinallerin açtıkları pankartlar yüzünden Kıbrıs Türk halkının “besleme” olarak tanımlanması incitici oldu.

 

Başbakan bununla da kalmadı, bir de eylemciler hakkında yasal işlem yapılmasını Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’ndan istedi.

Neyse ki sözleriyle pankart açan küçük bir grubu kastettiğini söyledi.

Ama iş işten çoktan geçmişti.

İstediğiniz kadar sözlerinizi düzeltmeye çalışın, gönüller kırılmıştı bir kez.

Bugüne kadar hiçbir cumhuriyet hükümeti yapılan yardımları insanların yüzüne bu denli vurmadı.

Hiçbir başbakan Kıbrıs Türklerini böylesine rencide edecek sözler söylemedi.

Kıbrıs’a müsteşar olarak atanan Halil İbrahim Akça kimdir?

Ekonomik paketin uygulanması konusunda yetkisi nedir?

Bu kişiyle ilgili olarak adadan yoğun şikâyetler gelmektedir.

Kıbrıs’a Türkiye’den gelip yerleşenlerin büyük bölümüyle uyumsuzluk yaşanıyor.

Hükümetin bu konu üzerine acilen eğilmesi gerekir.

Aksi halde Türkiye ile KKTC arasında daha tatsız sorunların çıkması kaçınılmazdır.

39b.jpg

Gönderi tarihi:

Kıbrıslı bir gencin feryadı!

 

photo_09022011213728_2178_large.jpg

 

Kıbrıs Türkiye'nin kendi elleriyle yarattığı bir canavardır.

Ve Kıbrıs'ta yaşamak zannettiğiniz kadar kolay değildir!

 

Şöyle bir düşünün;

Kişi başına düşen milli geliri 16 bin dolar olan bir ülkenin vatandaşısınız. Ülkenizdeki asgari ücret bile 1237 lira. Ülkenin en iyi kolejinde eğitim gördünüz. Ailenizin kendine ait 2 tane evi ve bir tanesini size verdikleri 3 tane otomobili var. ÖSS birincisi olarak girdiğiniz Türkiye en iyi üniversitelerinden birinden iyi bir dereceyle mezun oldunuz. 22 yaşındasınız.

 

Koşullar böyleyken, kişi başına düşen milli geliri 7 bin dolar olan bir ülkeye göç edip kirada yaşamayı ve her gün sağa sola otobüsle gitmeyi kabul eder misiniz? Bence etmezsiniz.

 

Ama ben 3 yıl önce kabul ettim. Ne aptalım değil mi? Gül gibi Kıbrıs’ı, şeker gibi imkanları bırakıp İstanbul’a geldim.Niye? Çalışmak için. Kendi ülkemde çalışamadığım için.

 

Hani diyorsunuz ya “kendi imkanlarıyla yaşasınlar” diye… İşte o, o kadar kolay değil.

Çünkü benim ülkemde böyle bir şeyin imkanı yok.

Çünkü benim ülkem sadece ülkedekilerin sesi çıktığı zaman, onların sesini kısmak için hatırlanıyor.

2. Abdülhamit’in İngilizlere sattığı, genç Türkiye’nin Misak-ı Milli’ye dahil etmediği ve Lozan’da bir İngiliz malı olduğunu kabul ettiği bir “toprak” benim ülkem.

 

1983’te Türkiye’nin uluslararası bütün yasaları karşısına alarak kurduğu ve kendinin dahi tanıyamadığı bir “devlet” benim ülkem.

(Evet Türkiye Cumhuriyeti, KKTC’yi “resmen” tanımıyor. Çünkü bir devletin başka bir devleti “resmen” tanıması için parlementonun bu doğrultuda bir karar vermesi gerekiyor. Fakat TBMM’nin KKTC’yi resmen tanıdığına dair bir kararı bulunmuyor.)

40 yıldır Türkiye’nin hiçbir sanayicisinin tek kuruşluk yatırım yapmadığı bir yer benim ülkem.

 

“Madem Türkiye yatırım yapmıyor, o zaman Kıbrıslılar kendi yatırımlarını yapsın.” değil mi? Yapsın tabii. Üretsin ve satsın. Ama öyle olmuyor işte. Siz biliyor musunuz Türkiye’nin KKTC’den tek bir portakal bile almadığını. Aksine Türkiye KKTC’ye portakal ihraç ediyor. Türkiye’nin KKTC’ye sattığı portakalın parasına mı ihtiyacı var?

 

Türkiye’den KKTC’ye giden bir gazetenin satış fiyatını biliyor musunuz? 2 lira. Dergilere ne demeli? Hepsinin KKTC Fiyatı ayrıca belirtilmiş. Ortalama 3 lira daha fazla... Neden? E malum nakliye, vergi falan değil mi? Vergiyi geçelim. KKTC’de gazetelerden, dergilerden vergi alınmıyor çünkü.

Ama işte, nakliye masraflı şey. Peki Hakkari’ye giden gazetenin nakliyesi yok mu? Hakkari’de mi basılıyor o gazete? Bunu niye kimse sorgulamıyor?

“Kıbrıs’ta herkes memur. Ortalama maaş 2000 lira” değil mi? Maalesef öyle.Peki neden öyle olduğunu biliyor musunuz?

 

Kıbrıs’ta insanların çalışabileceği özel sektör yok.

Olsa bile onlarda da Türkiye’den giden ucuz işçiler çalışıyor.

Marketlerde, cafelerde, hastanelerde, kumarhanelerde çalışanların %98’i Türkiye’den giden işçiler.

 

Bu durumda ne yapsın Kıbrıslılar?

Her gün 6000 tanesi Kıbrıs’ın güneyine, Rum kesimine geçip çalışıyor. Peki ya diğerleri? Mecbur devlet memuru olmaya. Devlet de onları işe almaya mecbur çünkü.

Onlara 2000 lira maaş vermeye de mecbur. Çünkü gazete 2 lira. Ekmek 1.5 lira. 4 lira olanı da var.

 

Kıbrıs’ın içinde bulunduğu durum işte böyle.

Kıbrıs öyle 3 tane memurun maaşından 5 lira keserek kurtulabilecek durumu çoktan geçmiş. KKTC, tamamıyla lağvedilmesi gereken bir “devlet”. Ayrıca bu devleti bu hale halk getirmedi. Halk bana “13 tane maaş var.” demedi. Halk bütün herkesi devlet dairelerine doldur, mesaiyi 15.00’da bitir vs. de demedi.

 

Bunlar gizli kapaklı olaylar da değildi. Yani Türkiye bunları bile bile yıllardır KKTC’ye para gönderiyor. Düne kadar kimse de sesini çıkarıp bir şey demiyordu. Keşke siz de daha önce yazsaydınız. Ama biraz daha derine inerek. Sorunun nerede olduğunu daha iyi görerek.

Çünkü emin olun ki bu sorunun kaynağı KKTC halkı değil.

O yüzden bu sorunu düzeltmek için fedakarlık göstermesi gereken de KKTC halkı değil.

Sorunun kaynağı maalesef 40 yıldır verdiği paranın hesabını sormayan,

KKTC’nin en önemli gelir kaynağı olan narenciyeyi ve turizmi bitiren,

Ada’nın her tarafını kışlaya çevirerek 60 bin askeri nöbet tutturan,

kendi ülkesinde istemediği kumarhaneleri Kıbrıs’a getirip üst üste yığan,

KKTC üniversitelerini desteklemek yerine kendi üniversitelerine KKTC’de şube açtıran Türkiye Cumhuriyeti’dir.

 

Eğer Türkiye’nin aydınları, Kıbrıs’ı daha önce hatırlasaydı ve bu çarpıklığı, Kıbrıs’takilerin sesi çıkmadan önce farketmiş olsaydı belki de bu durum bu denli vahim olmazdı. Tekrarlıyorum. KKTC, lağvedilip bütün pisliklerinden arındırılması gereken bir devlettir. Maalesef bu durumun tek sorumlusu da Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bu durumu çözmesi gereken de yine Türkiye’nin kendisidir, KKTC halkı değil. Çünkü bu canavarı Türkiye kendi eliyle yaratmıştır. Canavarın mağdurları, canavarın yaptıklarından sorumlu tutulamazlar.

 

Uluç Çağrı Kabataş

 

- Dipnot.tv - http://www.dipnot.tv/4334/4304/Kibrisli-bir-gencin-feryadi.aspx

Gönderi tarihi:

Kıbrıs hani şu bugünlerde tartıştığımız "Muhteşem" Süleyman'ın tahtın en güçlü varisi öz oğlu Mustafa'yı boğdurtması üzerine tahta geçen Rus cariyenin oğlu "Sarı" Selim zamanında alındı.

 

Şehzadeliğinden yakın dostu bir Yahudi olan Yasef Nassi'nin gözü Kıbrıs'ın muazzam ticaret gelirlerindeydi. Çünkü Kıbrıs Akdeniz ticaretinin üssüydü.

 

Nassi birkaç korsana para vererek 13 Eylül 1569 gecesi Venedik donanmasına sabotaj yaptırdı. Bir anda yüzelli kadırga ve cephanelik yok olmuştu. Ardından Osmanlı donanması harekete geçti. Donanma yolda Tine adasını yakıp yıktı, yağmaladı. 1 Temmuz 1570 de donanma Kıbrıs'a çıktı. Savaş Lefkoşa'da başladı. On bini Kıbrıslı olmak üzere Venedik, İtalyan ve Arnavut, yüz bin asker Kıbrıs'ı savundu. Çarpışmalarda yirmi bin kişi öldü. Bu sırada Osmanlı İmparatorluğu yirmi bin kişilik takviye yaptı. Savaş şiddetlendi. Bir Kıbrıslı kadın Osmanlı donanmasının yelkenlerini tutuşturarak savaş ganimeti yüklenmiş, hareket etmek için bekleyen üç Osmanlı kadırgasını batırmayı başardı.

 

Savaş sonbahar ve kış devam etti. Kıbrıs şiddetle direndi. İlkbaharda kırk bin asker daha gönderildi. Elli bin kayıp verilerek Kıbrıs ele geçirildi. Kıbrıs ise yüz bin kayıp vermişti.

 

Bundan sonra Kıbrıs sadrazamların ve valide sultanların çiftliği haline geldi. Kıbrıs'ın işgali yeni bir Haçlı dalgası yarattı. 25 Eylül 1571 de bir Haçlı donanması Sicilya'nın Messi limanından yola çıktı. Aradığı Osmanlı donanmasını Adriyatik'te buldu. Haçlı donanması Osmanlı donanmasına sol kanadıyla saldırdı. Fakat Osmanlı donanmasının sağ kanadı çok güçlüydü, bu büyük hataydı. Osmanlı amirali Ali Paşa, kendi amiral gemisiyle son darbeyi indirmek için Haçlı amiral gemisine saldırdı. Korkunç bir çarpışma oldu. İki geminin güvertesi kan gölüne döndü. Denize düşenler bile denizde birbirini boğazlamaya çalışıyordu.

 

Kargaşada Haçlı amirali Don Juan, Ali Paşa'yı bir top ateşi ile sendelemesinden yararlanarak kılıcıyla yere düşürdü. Paşanın kafası İspanyol askerler tarafından balta ile kesildi. Zafer bir anda hezimete dönüştü. Yanan doksan iki Osmanlı kadırgası sabaha kadar Arnavutluk sahillerini aydınlattı. Deniz otuz bin Osmanlı ve on bin Hristiyan askeri yuttu.

 

Sokollu "Kıbrıs'ı alarak kolunuzu kestik, donanmamızı yakarak sakalımızı kestiniz" benzetmesini bu noktada yaptı.

 

"Üzerinize bir felaket gibi çöken kitaplar gerek. Okuduğumuz kitap bir yumruk indirerek bizi uyandırmıyorsa ne işe yarar?" Franz Kafka

 

"Ulusun yaşamı tehlikeye düşmedikçe savaş bir toplu cinayettir." Mustafa Kemal Atatürk

 

Tarih emperyalistlerin çıkarları için kan dökmesinden ibarettir. İnsanlık buna bir sonu bir gün mutlaka verecektir. Ama henüz değil! Bu da benden olsun...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.