Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

KAVRAMLAR VE BİZ


ugurozaltin

Önerilen İletiler

DOĞRU KAVRAMLAR

 

Kavramları doğru anlamadığımız, anlayamadığımız müddetçe yaşantımızı eğreltilikten doğrultabilmemiz asla mümkün değildir.

 

İnanç,siyaset ve ekonomik yönden kavramların içini o kadar boşalttık veya boşaltmalarına izin verdik ki zihnimizde sapmanla buğday birbirinden bir türlü ayrılamıyor.Galiba ayırıcı olarak bir rüzgar esmeli.

 

İnanç,siyaset ve ekonomik kavramlar o kadar karıştı ki, müslümanım diyeni inkarda, solcuyum diyeni patronluk-ağalıkta, sağcıyım diyeni hırsızlıkta at başı gidiyor görüyorsunuz.Hayret ki ne hayret.Ya yaptığını bilmiyor yada biliyor da karşısındakini ahmak sanıyor.

 

Sağcılık dediğimiz sermaye gücü ve kullanma becerisidir.Hırsızlık,faizcilik değildir.Zıddı olan beden ve zihin emeğine de düşman değildir.

 

Solculuk dediğimiz de bedensel ve zihinsel emek gücü ve becerisidir.Sağ el ve sol el aynı vücutta gereklidir, nasıl birbirine düşman edilir ?

 

Solculuk zengin düşmanlığı değildir.Zengin yoksul savaşı hiç değil .

Sağcı sermayeden çalarsa, solcu emekten çalarsa adları sağcı solcu olmaz, hırsız olur.Hele bu hırsızlar daha da azar bir de kendilerine <<müslümanım>> derlerse iki kat facia olur.

 

Yıllarca bu facia ülkemizde yaşandı maalesef.Sol dedikleri <<alevi>>leri yıllarca istismar etti. Sağ dedikleri de <<Sünni>>leri soydu soğana çevirdi.İşin aslı hep HIRSIZLIKtı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ülkemizde bu iki kavramı yaratan da yine bizim kendi içimizden insanlar.. Türk insanın aklında bu iki kavram öyle kalıplaşmış ki yıkılmaz tabu halini almış.. Bu iki kavramı destekleyen insanlar kısır bir döngü gibi hep karşıdakini hedef gösterir. Bazen öyle zaman olurki karşıdakinin aynı miletten olduğunu unutur.. kavgalar bazen savaşa atışmalarda çoğuzaman kanla sonuçlanır olur.. Bizmezler ki kaybeden yine hep kendilerini kaybeden yine hep biz olucaz.. yılardır bu kavgalardan ne elde ettikde bundan sonra ne kazanalım....

 

 

saygılarımla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KAVRAMSALLAŞTIRMA KARŞITLARI

" İnsan davranışlarının doğuştan verilmiş bir tür metafizik görevler olduğunu sorgulamadan kabul edenler, insanın kesinliği elde edemeyeceğini ve realitenin kavramayacağını öne sürerler. Bu durum kavramsallaştırma karşıtı zihniyetin tipik bir örneğidir.

Bu zihniyetin ana niteliği kavramsallaştırma işleminde, temel ilkelere ilişkin bir pasifliktir. Bu, gelişmenin belli bir noktasında yeterince bilgili olduğuna ve daha fazlasına ihtiyacı olmadığına karar veren bir zihniyettir. Bu zihniyet neyi " yeterli " kabul eder? Onun arka planındaki kolayca bildiği, doğrudan algılanabilen somut şeyleri. " tecrübedeki ampirik öğeyi."

Bu somutlukları anlamak ve onlarla uğraşmak için bir insanın belli bir derecede kavramsal gelişmeye sahip olması gerekir. Bunu bir hayvanın beyni gerçekleştiremez. Kavramsallaştırma karşıtı zihniyet, soyutlamaların ilk seviyesinde, asıl olarak fiziksel nesneleri içeren algılanabilen materyali tanıyan ilk seviyede durur ve bir sonraki çok önemli aşama olan, tamamen iradeye dayalı olan aşamaya, yani taklitle öğrenilemeyen daha üst seviyedeki soyutlamalardan soyutlamalara varma aşamasına girmeyi istemez. "Dünya veya Kainat" kavramlarını veya bunlara ait olayların "skandallar" olmadığı gerçeğini kavrayamaz. Böyle bir akıl ancak, bir "köyün veya bir şehrin" ya da bir ülkenin skandallarını(ikinci elden) kavrayabilir.

 

Kavramsallaştırma karşıtı zihniyet çoğu şeyi indirgenemez gerçekler olarak alır ve onları " geçerliliği kendinden gerçekler " olarak kabul eder. Kavramları (ezberlenmiş) algılamalarmış gibi görür; soyutlukları algılanan somut şeyler olarak görür. Böyle bir zihniyet için her şey verilidir.: zamanın akışı, dört mevsim, evlilik kurumu, hava çocukların meydana gelmesi, bir sel taşkını, bir yangın, bir deprem, bir devrim ve bir kitap, bunlar aynı düzeydeki olaylardır. Metafizik eseri olan la, insan yapımı olan şeyler arasındaki fark bu zihniyet için sadece bilinmemekle kalmaz, iletişimi de mümkün değildir.

 

Bir insan aklını harekete geçiren iki temel soru " Niçin ve Ne için? ", kavramsallaştırma karşıtı bir zihniyete yabancı olan şeylerdir.

Bu sorulara klasik cevaplardan öte bir cevap getiremezler:" Hayat böyledir " veya " Öyle kabul edilir " gibi.

" Kimin hayatı? " veya " Kimin tarafından yapılması gerekir? " sorularınıza cevap yoktur.

 

"Neden?"e olan ilginin eksikliği nedensellik kavramını ortadan kaldırır ve geçmişi silip atar. "Ne için?" e olan ilginin olmayışı uzun vadeli amacı ortadan kaldırır ve geleceği kesip atar. Bu nedenle kavramsallaştırma karşıtı bir zihniyet için sadece " bugün" tamamen gerçektir. Geçmişe ait kırıntılar rasgele olay kırıntıları gibi, anlamı ve amacı olmayan küçük bir hatıra konuşması gibi durmaktadır. Fakat gelecek bir boşluktur; gelecek algısal olarak anlaşılamaz. Bu nedenle kimisi, " Geçmişin sözde bilgeliğinde huzur arayarak bilinmeyen geleceğin dehşetinden" kaçar, kimisi de " Anlaşılır olmayan geçmişin dehşetinden çığlık atarak bilinmeyen bir geleceğe" kaçar. Yani ikisi de şimdiki zamanda yaşayamaz, çünkü insan ömrü tek birleştiricisi kendi "kavrama" melekesi olan bir süreklilik arz eder.

 

Kavramsallaştırma karşıtı bir kişinin aklında, bütünleştirme sürecinin yerini, bir araya getirme süreci almıştır. İnsanın bilinçaltının depoladığı ve otomatikleştirdiği fikirler değil, fakat bir takım somut şeylerin, rasgele gerçeklerin ve tanımlanmamış duyguların tasnif edilmeden yığılmış zihin dosyaları halindeki belirsiz birikimdir. Bu belli bir seviyeye kadar iş görür ve burada tüm dosyalama sisteminde araştırma yapılması asla gerekmez. Bu gibi sınırlar içinde kişi, -zamanını sebepleri inceleme zahmetine girmeden sonuçları analiz etmeye harcamış olan bir felsefe profesörü gibi- aktif olabilir ve çok çalışmaya istekli olabilir.

Bu zihniyetteki bir kişi, nereden ve nasıl aldığını hatırlamaksızın, bazı soyut fikirleri benimseyebilir veya bazı entelektüel inanışlara sahip olduğunu ifade edebilir. Fakat birisi ona belli bir fikir hakkında ne kastettiğini sorarsa, cevap veremeyecektir. Eğer birisi ona inandığı şeylerin sebeplerini sorarsa, inandığı şeylerin rüzgarla savrulan kırılgan bir yaprak olduğunu anlayacak ve sormayı aklına asla getirmediği soruların ne kadar fazla olduğu gerçeğiyle sarsılacaktır.

 

Bu tip psiko-epistemoloji, düşüncenin hiçbir kısmına itiraz edilmediği sürece devam edecektir. Fakat karşı çıkıldığına kıyamet kopar, çünkü bu durumda tehdit edilen şey belli bir fikir değil, o aklın tümüdür.. Kopan kıyamet korkudan, içerlemeye, ısrarlı göz ardı etmeye, düşmanca tutuma, paniğe, kötülüğe ve nefrete kadar değişiklik gösterebilmektedir.

 

Somut şeylere bağlı olan, kavramsallaştırma karşıtı zihniyet sadece aynı tip "sınırlı" dünya tarafından aynı şekilde somut şeylere bağlı insanlarla uğraşabilir. Bu zihniyet için bu durum, insanların soyut prensiplerle uğraşmak zorunda olmadıkları bir dünya ifade etmektedir: Çünkü orada, eleştirilmeksizin kesin olarak kabullenilen ezberlenmiş davranış kuralları, prensiplerin yerine konmuştur. Böyle bir dünyada yaşayanların "sonlu" olan şey onun kapsamı değil, fakat dünyada yaşayanların ihtiyaç duyduğu zihinsel çabanın derecesidir. Onlar "sonlu" dediklerinde "algısal" demek isterler.

 

Bu zihniyetteki insanlar, kendi kurallarının sınırları içinde faaliyet göstermekte özgürdürler, yani sonuçları konusunda endişelenmeden sonuçlara ve "olgulara" teorinin "soyutluğu" tarafından zorlaştırılmamış münferit olaylar olarak yaklaşmakta ve dolayısıyla kendilerini emniyette hissetmekte özgürdürler. Neye karşı emniyette?Bilinçli olarak cevap verirler: "Yabancılara karşı." Aslında cevap şudur: Temel ilkelerle uğraşma gereksinimine karşı emniyette...

 

Bir kavramsallaştırma karşıtı kişinin her şeyden daha fazla korktuğu şey felsefenin esaslarıdır(özellikle de etiğin esasları). Onları anlamak ve uygulamak uzun bir kavramsal zincir gerektirir fakat o, beynini bu zincirin ilk halkalarından sonraki halkalarına ulaşabilme yeteneğinden mahrum bırakmıştır. Eğer onun sahip olduğunu söylediği inançlara karşı çıkılırsa, bilincinin bir sis içinde kaybolduğunu hisseder. Bu yüzden yabancılardan korkar. Yabancılar" kelimesi ona köyünün, kasabasının veya çetesinin sınırları ötesindeki, onun "kurallarıyla" yaşamayan tüm insanların dünyası anlamına gelir. Yabancıların kendisi için neden ölümcül bir tehdit olduğunu ve neden içini çaresiz dehşet duygularıyla doldurduklarını bilmez. Tehdit varlıklarla ilgili değildir, psiko-epistemolojiktir: Bunlarla başa çıkmak, onun kendi "kurallarının" üstüne çıkmasını, soyut prensipler seviyesine çıkmasını gerektirir. O ise, buna kalkışmaktansa ölmeyi tercih eder.

 

"Yabancılara karşı korunma" onun ait olduğu gruba bağlanmaktan -aynen bir sürü hayvanı gibi- beklediği faydadır. Karşılığında, grubunun ondan istediği şey, grubun kurallarına itaattir. Ve o bunlara uymaya dünden razıdır: Çünkü bu kurallar onu soyut düşüncenin dehşetinden "koruyan şeydir." Bu kurallar kim tarafından konmuştur? Teoride, gelenekler tarafından. Aslında, hasbelkader o grubun liderleri olmuş kişiler tarafından; o kişinin zihninde ise bu kurallar onun bilmek zorunda o0lmadığı sırları bilenler tarafından konulmuştur.

 

Dolaysıyla, böyle bir insanın varlığını sürdürmesi, fikirlerin yerine "insanların" konmasına ve insan yapımı olanın metafiziksel olanın üstünde tutulmasına bağlıdır. Metafiziksel konular onun kavramasının ötesindedir, fakat insan yapımı kurallar onu psikolojik ve varoluşsal olarak bilinmeyenlerden koruyan mutlaklardır. Eğer başı derde girerse, grup onu kurtarmaya gelir; kişi grubun yardımını kazanmak zorunda değildir, bu yardım ona otomatikman verilir. Bu onun kendi faziletlerinin, kusurlarının veya hatalarının güvenilmez lütfunun değil, onun gruba ait olması gerçeğinin sonucudur.

 

Akılcı olanların ahlaki olduğu prensibinin bir örneği, kavramsal düşünce karşıtlarının büyük ölçüde ahlak karşıtı da olmalarıdır. Böyle grupların hepsinin temel düsturu, başka her türlü kuralın üstünde tuttukları "gruba sadakattir." Fikirlere değil, fakat insanlara; grubun az olan ve genelde törensel olan inançlarına değil, grup üyelerine ve liderlere sadakat....

 

Tüm bu grup, kabile ve çetelerin ortak paydası aksiyona değil gösteriye, tartışmaya değil bağırmaya-başarmaya değil istemeye-düşünmeye değil hissetmeye-değerler peşinde koşmaya değil "yabancıları" lanetlemeye- doğaya, toprağa, çamura, fiziksel işgücüne dönme peşinde olmaya, yani algısal bir beynin uğraşabileceği şeylere olan inançlarıdır. Siz, herhangi bir problemi çözeceği inancıyla vücutlarıyla trafiği durdurarak caddeleri tıkayan akıl ve bilim savunucuları göremezsiniz.....

 

İnsan ve hayvan arasındaki fark insanın bilinci, yani onun ayırt edici özelliği olan kavrama melekesi konusudur...İnsan bilincinin gelişmesi kendi zeka dercesi ne olursa olsun iradidir. Onu kendisi geliştirmek zorundadır, nasıl kullanılacağını kendisi öğrenmek zorundadır ve kendisinin tercih etmesiyle bir insan olması gerekmektedir. Bunu tercih etmezse ne olur? Bu durumda kendine has bir ara form, yani kendi tabiatına karşı çılgınca mücadele veren, bir hayvan bilincine ait olan ve elde edemeyeceği çabasız bir "emniyetini" isteyen ve başarmaktan korktuğu insan bilincine isyan eden çaresiz bir yaratık olur.

İHTİYACIMIZ OLAN FELSEFE-AYN RAND "

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İKİ ARKADAŞIMA DA ÇOK TEŞEKKÜRLER

 

SÜRÜ ZİHNİYETİNDEN KURTULAMAMAK, İKİ FARKLI SEÇENEKTEN DOĞRU OLANI SEÇMEK DEĞİLDE ÇOK OLANI SEÇMEK DİYE DE TANIMLAYABİLİRİZ.

 

FANTASTİK OLARAK KARŞILAMAZSANIZ BİR ŞEY SÖYLEYECEĞİM.DİNİ İNANÇ OLGUSUNDAKİ HAYVAN KURBAN ETMEK SEMBOLÜ KİŞİDEKİ SÜRÜ ZİHNİYETİNİ BOĞAZLAMASI OLARAK BEN ANLIYORUM.MESELE KAVURMA ŞÖLENİ DEĞİL YANİ.

 

BOŞ KAVRAMLAR SU ÜSTÜNDE YÜZEN İÇİ BOŞ CEVİZ KABUKLARI GİBİDİR, DOĞRU KAVRAMLAR İSE SEDEFTEKİ İNCİLER GİBİDİR.İLİM DENİZİNE DALIP ÇIKARABİLMEK GEREKLİDİR.

 

HERKES DALGIÇ OLAMIYOR

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.