Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 Radyonun Teolojik Tanımı: Radyo, tanrısal gücün bir ürünüdür. Böyle bir aracın gerçekleşeceğini peygambere ait şu kutsal sözlerin içeriği(hadis-i şerifin meali) gösterir. Şöyle ki: Bir melaike var kırkbin başı var. Her başında kırkbin dili var. Her bir dilde kırkbin tesbihat yapıyor. Altmış dört tirilyon tesbihatı aynı anda yapıyor. Demek ki yerin çevresini kaplayan hava bu melaike gibidir. Yani bu melaikenin tesbihatı* adetince, her kelimeyi hava sahasına yazıyor. Dünya çevresindeki hava diyorki: bu hadis benden veya benden sorumlu memur melekten haber veriyor. Genel ve toptan bilinçte(külli şuurla) yani tanrı buyruğu ile yapılan bu iş, yalnız tek bir zerrenin görevi, ne bana, ne yeryüzünü çevreleyen havaya ve ne de tüm bedenlere vermesine hiçbir cihet imkan yok. Demek her yerde hazır, nazır ahadiyet (tanrının 99 isminden birisi) nedeniyle ve içinde çevrili bir irade, bir ilim bulunan bir sonsuz önceliğin(yani Tanrı'nın) ürünüdür. Buna milyonlarca tanıktan biri de radyodur. -Said-i Kürdi(Nursi)- (Risale-i Nur Gözü İle Radyo) *Tesbihat= Süphanallah sözcüğünü tekrar tekrar söyleyerek Tanrı'yı kutsallaştırıp yüceltme. Radyo'nun kısaca bilimsel tanımı: a-) Verici radyo: Saniyede 70 bin den fazla osilatör devreleri titreştirilen elektrik akımı, üzerinden akıtılan iletkenler çevresinde elektromanyetik bir alan oluşturur(verici anten). Bu elektro manyetik alan, atmosferdeki elektronları sırayla titreştirerek binlerce kilometre uzaklardaki elektronların da titreşmesine yol açarlar. b-) Alıcı Radyo: Çok uzaklardaki elektronların titreşimleri, dalga boyuna göre hesaplanmış iletkenlerin üzerinde(alıcı anten) çok küçük ölçüde de olsa bir elektrik akımı oluştururlar. Yalnız bu elektrik akımı, gönderilmeden önce yapay ses dalgalarıyla(insan veya müzik aleti ile) biçimlendirilmiştir (modülasyon). Alıcı antenle alınan bu elektromanyetik dalgaların üzerinden, ses dalgaları ayrıştırılarak (demodülasyon), bir ses yükselteci ile hoparlörden duymamız sağlanır. -Bilimselci- Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 bir ses yükselteci ile hoparlörden duymamız sağlanır. -Bilimselci- Bu sesleri yükselticiye gerek duymadan işitseydik halimiz nice olurdu, acaba niye işitmiyoruz? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 12 Ocak , 2011 Bilimselci dostumdan her zaman görebildiğim ve beklediğim, bilimsel bakış açısına yakışan, anafikri yakalayan bir yorum. Ben her ne kadar bilim, felsefe ve dinin birbirinden bağımsız kalmasını savunuyor olsam da, bu tabii ki demek değildir ki bilimin din hakkında hiç bir söyleyeceği söz yoktur. Tabii ki vardır. Karışmaz, format çekmeye kalkmaz ama söyleyeceğini net söyler bilim. Lafını esirgemez. Aynen radyonun dinsel ve bilimsel iki farklı bakışla ele alınışı gibi, bir de bir canlıyı, atı ele alalım. Dinsel açıdan at nedir? Tanrının kulları binsin, savaşlar seferler yapsın, yüklerini ve kendilerini taşısın diye, binek olarak yarattığı bir hayvan türü. Bilim bunun böyle olmadığını kesinlikle kanıtlar. Nasıl mı? Şöyle: At yürürken de, fakat özellikle koşarken omurgasını zıt yönlerde sürekli bükmek zorundadır. Aksi halde yol alamaz. Hele koşarken bu gereksinim maksimuma çıkar. Ayakları birleşirken omurgası kamburlaşır, ayaklarını geriye ve öne uzatırken ise omurgası çukurlaşır. Bu hareketi sürekli yapar. Üzerinde bir binici yokken dört ayakla koşmak oldukça verimli bir harekettir. Fakat sırtında bir insan varken koşmak at için tam bir eziyettir. Nerden baksan yetmiş seksen kiloluk bir kütleyi bir yukarı, bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı, hiç gerek olmadığı halde üstelik, hoplatıp duracak. Bu hoplatma için enerjisinin önemli bir kısmını harcamakta, fakat bu enerji hiç bir işe yaramadan boşa sarfedilmektedir. Verim bakımından son derece uygunsuz bir durum. Zavallı at bir süre böyle koşarsa çatlar, ölür. Çok gerekli hallerde bir depar attırılır ama, çatlamaması için kısa süre sonra yavaşlatmak şarttır. Düşünün, bir kamyon yolda giderken damperini çalıştırarak yükünü habire bir kaldırıyor, bir indiriyor. Yükünü sürekli hoplata hoplata götürüyor. Hangi mühendis böyle bir kamyon tasarlar? Kıssadan hisse: Atı tanrı kulları binsin filan diye yaratmamıştır, at yaşam serüveninde kendi halinde evrimleşirken, diğer her canlı türü gibi yolu yine kendi evrimini sürdürmekte olan insan türü ile kesişmiş ve insan atı işine yarar şekilde kullanmanın yolunu bulmuştur. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2011 Bu sesleri yükselticiye gerek duymadan işitseydik halimiz nice olurdu, acaba niye işitmiyoruz? Sayın Yılmaz, Bu soruyu hangi amaçla sordun bilmiyorum ama, sorunu elimden geldiğince cevaplayayım. Radyonun içinde yükseltici şunun için var. Taa uzaklardan gelen elektromanyetik dalgalar alıcı antende toplandığında, değeri ancak birkaç mikrovolt civarındadır. Yani 1.5v bir pilin bir milyonda biri kadardır. Bir hoparlörü çalıştırıp kulağımızın duyacağı bir ses ancak 10-50v civarındadır. Yani yükseltici alıcı antenden alınan voltajı 10 milyon kez yükseltip kulağımızın duyacağı şekilde hoparlörle sese çevirmektedir. Elektronik yükseltici olmasaydı, radyo seslerini kırkbin başı, başında kırbin dili olan melaikenin dilinden dinliyor olacaktık. Halimizin nice olacağını bu bilgiler çerçevesinde artık sen hesaplayıver. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 13 Ocak , 2011 Sayın Yılmaz, Bu soruyu hangi amaçla sordun bilmiyorum ama, sorunu elimden geldiğince cevaplayayım. Radyonun içinde yükseltici şunun için var. Taa uzaklardan gelen elektromanyetik dalgalar alıcı antende toplandığında, değeri ancak birkaç mikrovolt civarındadır. Yani 1.5v bir pilin bir milyonda biri kadardır. Bir hoparlörü çalıştırıp kulağımızın duyacağı bir ses ancak 10-50v civarındadır. Yani yükseltici alıcı antenden alınan voltajı 10 milyon kez yükseltip kulağımızın duyacağı şekilde hoparlörle sese çevirmektedir. Elektronik yükseltici olmasaydı, radyo seslerini kırkbin başı, başında kırbin dili olan melaikenin dilinden dinliyor olacaktık. Halimizin nice olacağını bu bilgiler çerçevesinde artık sen hesaplayıver. Şunun için sordum, eğer bu seslerin hepsini duyabilseydik halimiz nice olurdu, gayet açık değil mi? Doğa (!) nasıl da hesap etmiş kulak yapımızı ona göre oluşturmuş, belli frekanstaki sesleri duyabiliyoruz. Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Sayın Yılmaz, "Bu sesler" diyince ben radyo frekanslarını anladım. Zira biz radyodan ve saniyede 100 milyonkez titreşen radyo frekanslarından bahsediyoruz. Bu dalgalar doğa seslerini taşıyan elektromenyetik hamal dalgalar. Doğadaki en fazla 50 bin kez titreşen mekanik sesleri ise, bizim kulağımız duymasa da kedi ve köpekler duyuyor. Her neyse bunlar bilimsel bilgiler. Dinciler tarafından uydurulan, melaikelerin hizmet ettiği radyo tanımının gerçeklerle hiç bir ilgisi yok. Eğer sen bizi, kulak yapısından Tanrı olgusuna götüreceksen bu yol da yanlış bir yol. Tanrı hesap yaparak işitme organımızı geliştirecek olsa idi, en mükemmel kulağı insanlar için yaratmış olurdu. Zira insanları tüm yaratıklardan üstün ve mükemmel yarattığını söylemektedir. Kaldı ki, kedi ve köpeklerin kulakları 40KHz(kilo hertz-saniyede 40 bin titreşim) lik mekanik titreşimi duydukları halde, en gelişmiş insan kulağı ancak 20KHz lik titreşimleri duyabilmektedir. Bu yetenek çeşitli tür canlılarda dış ve iç kulak yapısına göre değişmektedir. Canlı türlerindeki farklı duyma yetenekleri yaşam tarzlarından kaynaklıdır. Avcı ve av olma şartlarında kalan canlılar, milyonlarca yıllık doğal seçilim ve şartların zorlamasıyla evrilmişler değişim geçirmişlerdir. İşitme yapısının tanımının da tanrı olgusu ile ilgisi yoktur. Herşeyin oluşmasında bir hesap yapanın düşünülmesinin çelişkisi kendi içerisindeir. O zaman sorarlar, hesap yapanın hesabını kim yapmıştır diye. Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Canlı türlerindeki farklı duyma yetenekleri yaşam tarzlarından kaynaklıdır. Avcı ve av olma şartlarında kalan canlılar, milyonlarca yıllık doğal seçilim ve şartların zorlamasıyla evrilmişler değişim geçirmişlerdir. İşitme yapısının tanımının da tanrı olgusu ile ilgisi yoktur. Herşeyin oluşmasında bir hesap yapanın düşünülmesinin çelişkisi kendi içerisindeir. O zaman sorarlar, hesap yapanın hesabını kim yapmıştır diye. Benim sorum gayet basit, ortamda olan milyonlarca yayını kulaklarımızla duyabilseydik halimiz nice olurdu? Bu kadar yani... Birilerini dinlemek için özel aletler kullanacağımıza niye evrim geçirip işitme kapasitemizi arttıramıyoruz? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Sn yılmaz, Soruna her şekilde cevap verildi ama, hata bende demekki daha açıkça anlatamadım. 1- Kulağın duyacağı sesler mekanik seslerdir. Elektromanyetik dalgaların biyolojik işlevleri yoktur. 2- Biyolojik evrimler haydi evrim geçirsin bakalım diyerek oluşmazlar. Milyonlarca senenin ürünüdür. Yukarda bahsedilmişti. -BİTTİ- Alıntı
Φ y.yılmaz Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 14 Ocak , 2011 Sn yılmaz, Soruna her şekilde cevap verildi ama, hata bende demekki daha açıkça anlatamadım. 1- Kulağın duyacağı sesler mekanik seslerdir. Elektromanyetik dalgaların biyolojik işlevleri yoktur. 2- Biyolojik evrimler haydi evrim geçirsin bakalım diyerek oluşmazlar. Milyonlarca senenin ürünüdür. Yukarda bahsedilmişti. -BİTTİ- Her sesi duyamadığımızı nacizane olarak ben de biliyorum. Ya duysaydık, bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışayım. Dedik ya ortamda milyonlarca yayın var, eskiden vardı şimdi kısa dalga var mı bilmiyorum; kısa dalgayı açalım ve istasyon aramaya başlıyalım, işte oradan gelen cazır, cuzur seslerin kulağımızla duyulduğunu varsayarsak halimiz nice olurdu. Ama bizi yaratan öyle hesap etmiş ki, duymuyoruz. Bu da BİTTİ! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 16 Ocak , 2011 Ben bitirmeyeyim. Kısa dalga yayınları alabilmemiz için Tukcell çocukları gibi tepemizde iki anten bitmesi ve yayın aldığında dilidili dili diye titreşmeleri geerkirdi. Bu da yetmez, beynimizin içinde silikon yongalar yerleşip amplifilkatör katları oluşmalıydı. Ha, bu kadar geliştikten sonra istemediğimiz yayınları filtre de edebilirdik artık canım! Beynine amplifikatör koydun da filtre mi koyamayacaksın? Daha olabilir, olmaz olmaz deme, olmaz olmaz. Güneş en az bir milyar yıl daha normal düzeyde dünyayı ısıtmayı sürdürecek. Doğal evrimin yerini daha hızlıu işleyen teknolojik evrimin aldığını düşündüğümüzde, bu çok uzun sürede ne olacağı hiç bilinmez. Kaldı ki bir milyar yıl sonra güneş düşmanca ışımaya başladığında teknoloji dünyaya bağımlı kalmak zorunda olmayabilir, uzayda yayılabilir. Bir milyar yıl çok uzun zamandır. Sonunu hiç kimsenin kestiremeyeceği kadar uzun desem, bu tanımlama bile gülünç kalır. Milyon olsa, bu da çok uzun, fakat bin tane milyon yıl!!! Bir milyar yıldan sonra güneş aşırı sıcaklık vermeye başlayacak, bir milyar yıl daha geçtiğinde yeryüzünde sıcaktan su kalmamış olacak. Güneş giderek kızarıp büyüyecek ve gökyüzünü kaplayacak. Bir milyar yıl daha geçtiğinde ise büyük olasılıkla dünyayı yutacak kadar şişmiş olacak. Kırmızı dev aşamasından sonra dış katmanlarını uzaya salıp gezegen kadar bir şey kalacak geriye. Bu da güneş ve sisteminin ölümü olacak. Tüm bunlar yaklaşık dört milyar yıl alacak... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2011 Bu da yetmez, beynimizin içinde silikon yongalar yerleşip amplifilkatör katları oluşmalıydı. Ha, bu kadar geliştikten sonra istemediğimiz yayınları filtre de edebilirdik artık canım! Beynine amplifikatör koydun da filtre mi koyamayacaksın? Kısa dalgayla radyo ayınları çok eskide kaldı demirefe dostum. Şimdilerde onun çok daha üstünde yani bir milyar kez daha fazla titreşimi biçimlendirerek bilgiler iletiliyor. Bunun adına da 'kısa dalga' değil, SHF diyorlar. Yani "süper high frequency". Artık bu frekans insan yapımı uydular arası haberleşmede kullanılıyor. Yani, gezegenlerde kazı yapan araçlar bu frekanslarla kumanda ediliyor. Bahsettiğin Türkcell çocuklarının tepe antenlerine, uydular aracılığıyla gelen bu frekanstaki işaretlere izin verilebilir ama geri dönüşü olanaksız sanırım. Zira gelen değil giden işaretlerin güçlü olması gerekliliği beyin hücrelerinin kızarmasına yol açacak. O yüzden, Telefon da dahil insanların yakınında fazla enerji üreten radyo sinyallerinin olmaması gerekiyor. Kaldı ki senin tepe antenler beyine de çok yakın. Helede beyin içersine konacak radyo frekans amplifikatörler tüm imkansız. Başka formül bulmalısın. Mesela ışın fotonlarının bilgi yüklenerek gönderilmesi düşünülebilir. Tv kumandlarından çıkan bilgi yüklü ışınlar buna örnek. Bu yöntem şimdilerde yer altında fiber optik kablolarla sağlanıyor. Henüz atmosfer ve atmosfer ötesinde kullanılamıyor. Kimbilir gelecekte bu yöntem de geliştirilebilir. Toplum olarak iktisadi, siyasi ve fikir özgürlüğümüzü kazanırsak, bizler de bu tür teknolojik gelişmelere hizmet edebileceğiz sanıyorum. Aksi takdirde kafalarımızda anten veya yükselticiler değil, sürekli türban yada takkeleri göreceğiz. Bizler öncelikle beyinlerimizi yükselticilerle değil, bilgiyle donatmaya ihtiyacımız var. Boş beyinleri, şeytan çalışma odası olarak kendisine tahsis ediyormuş. Geliştireceksen beyin için dogma filtresi geliştirmelisin. Şeytani, kırkbin dilli, kırkbin tesbihatlı, kırbin kanatlı dogmalar girmesin. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2011 Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2011 türban yada takkeleri göreceğiz. Bizler öncelikle beyinlerimizi yükselticilerle değil, bilgiyle donatmaya ihtiyacımız var. Bir an beyinler arası konuşmadan iletişim için gelecekte kısa dalga frekansını mı kullanacağımızı, yoksa daha yüksek frekanslara mı ihtiyacımız olduğunu, yoksa radyo dalgalarını tümden bırakıp fotonlarla mı haberleşmemiz gerekeceğini tartışacağız diye endişelenmeye başlamıştım! Sonra devamında ironi yaptığını anlayıp gülmeye başladım. Şimdi bir de "radyo dalgalarını duymazsınız tamam ama, kırkbin başının her birinde kırkbin dili olan melaikeleri bir duyarsanız o zaman görürsünüz" diye "mahalle baskısı" yapmasınlar? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.