Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

SON OLAYLAR HAKKINDA


alpozan

Önerilen İletiler

SON OLAYLAR VE ÖZELEŞTİRİ

 

Son günlerde yaşanan olaylar göstermiştir ki, PKK yarattığı Kürt terörünü, gerilla faaliyetinden çıkararak, kitlesel ayaklanma biçimine dönüştürmektedir. Bunda başarılı olup olmayacağı devletin ve yerel yöneticilerin takınacağı tutuma bağlıdır. Bu yüzdende işe bu olayları, özeleştiri yaparak başlamalıyız.

 

Öncelikle insanlarımız arasındaki çeşitli yanlış düşünceler “Kürt Bağımsızlık Hareketi”ne arka plan olmuştur. Peki, nedir bu yanlış düşünceler? İnsanlarımız insanları bölgelerine göre ayırmaktadır. Mesela “Doğulu” dendiğinde “Kürt”, “Karadenizli” dendiğinde “Laz” deniyorsa, bu büyük bir tehlikedir. Düşünelim, eğer her Doğulu Kürt ise, o halde Doğu, bir anda Kürt bölgesi haline gelmiş olmuyor mu? Oysa -her ne kadar bugün çoğunluğu ele geçirseler de- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da büyük oranda Türk yaşamaktadır. Bu nüfustan vazgeçip, bütün bölge insanlarını Kürt olarak nitelemek, bir anda bölgeyi Kürt bölgesi haline getirmektedir. Zaten PKK’nın ve onu destekleyen Batılı emperyalistlerin amacı bu değil midir?

 

Diğer bir yanlış şudur ki; Kürt Bağımsızlık Hareketi’nin PKK ile başladığı düşüncesidir. Bu çok yanlış bir düşüncedir. Bedirhan Aşireti, Kürtlerdeki bağımsızlık düşüncesinin fitilini ateşlemiştir. Onu ise diğer ayaklanmalar ve ayrılıkçı Kürt örgütleri izlemiştir. Kürt Teali Cemiyeti ile Kürt Teavün Cemiyeti, Doğu Devrimci Kültür Ocakları, onları izleyen örgütler ve PKK, ayrılıkçı Kürt ihanetinin ve terörünün örgüt silsilesidir. 1920’deki Koçgiri Ayaklanması, Urfa Milli Aşireti Ayaklanması, diğer ayaklanmalar, 1925 Şeyh Sait, Dersim, Ağrı, Hakkâri Ayaklanmaları da ayaklanmalar silsilesidir. PKK, son bir aydaki olaylar ile örgüt silsilesi ile ayaklanmalar silsilesini birleştirmek ve kendi önderliğine almak istemiştir.

 

Bu iki yanlış düşünce bize çok pahalıya mal olmuştur. Bu düşüncelerden dolayı insanlar sanıyorlar ki, her şey 1984’de başladı. Ondan önce bir şey yoktu. Kürtlerle kardeştik, yabancılar bozdu. Bu tamamen gerçekdışıdır. Kürtlerin söylediği şudur: Biz sizin devletinizi de, bayrağınızı da kabul etmedik. 80 yıldan beri direniyoruz.

 

Onların söylediği bu. Yani sizinle yaşamak istemiyoruz. Söylediklerinin tercümesi bu. Peki buna karşı devletin yaptığı nedir? Ona bakalım. Önce genel politikaya, ardından da devletin yerel görevlilerin yaptıklarına bakalım.

 

Öncelikle devlet hala “kazanmak” gibi asla gerçekleşmeyecek bir hayali sürdürüyor. Kürtleri kazanmalıyız diyor. Peki, bunun gerçekleşmeyeceği bilinmiyor mu? Sokaktaki vatandaş, bunu görebiliyorsa, devlet göremez mi? Görmemesi mümkün değil.

 

Bölgede iki köy düşünün. Biri Türk köyü, biri Kürt köyü. Yan yana. Emin olun ki, Türk köyüne yatırım yapılmazken, Kürt köyünün her şeyi tamdır. Ayrıca mülteci olarak gittikleri Avrupa’dan, PKK’dan ve kaçakçılıktan akan paralarla da zenginleşmişken, devletten gelen çocuk başına 50 YTL’lik para (aile başına 10 çocuk düştüğünden neredeyse her aile 500 YTL alıyor) eklenince durum bütün çıplaklığı ile anlaşılıyor. Elektrik, telefon kesildiğinde hemen tamir edilir. Ama Türk köyünü beklemesi gerekir.

 

Türk köyü, bunu önemsemez. Der ki, nasılsa devlet benim. Devletin yüzü bir gün bana da güler. Ama Kürt’e gülen o yüz, Türk’e bir türlü gülmez. Bir köy… Erzurum’un Tekman ilçesinde… Tekman’ın tek Türk köyü. Adı Yukarı Tepecik. Bir dağ köyü. Alevi İslam anlayışını benimsedikleri için asimile olmamışlar. Halkının tamamına yakını ülkücü. Köyün koşullarını, Tekman’ın diğer köyleriyle (çoğunluk Kürt, birkaç tane Zaza) karşılaştırdığımızda çok kötü. Köy oldukça fakir ve pek yatırım da yapılmamış.

 

Bu bile devletin bölgeye yönelik politikası hakkında fikir verebiliyor. Bu nasılsa bizden, sesini çıkarmaz deyip de, onu görmezden gelmek, kaba olmayan bir tabirle nasıl anlatılır bilmiyorum.

 

Gelelim devletin bölgedeki yerel yöneticilerine. Bölgedeki devleti temsil eden yerel birimler arasında büyük fark var. Bölgede devletin gücünü gösteren ve devletin devletliğini gösteren tek birim ordu. Askerler, sadece kendi işleriyle uğraşmakla kalmıyorlar. Aynı zamanda ellerinden geldiğince öğretmenlerinde ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar. Milli Eğitim yöneticilerinin umursamadığı öğretmenleri, askerler umursuyor.

 

Bir kaymakam… Bir köy muhtarı… Kaymakam muhtardan korkuyor. Böyle bir şey olabilir mi? Oluyor.

 

Şimdi son olaylara dönüp bakalım da, biz aynı kafayı sürdükçe, aynı yöneticilere görev verdikçe bu büyük sorunla nasıl başa çıkabiliriz? Ortaya çıkıp Gazi Paşa gibi, “İhtimaldir ki, bazı kelleler vücutlarından koparılacaktır” diyen liderler çıkmadıkça, bu isyancı hainlerin üzerine tanklar yürüyüp, canlarını tamuya göndermedikçe, milliyetçiler bir araya gelmedikçe bu sorun nasıl çözülür?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.