Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

evrim - yaratılış tartısması


seckiner

Önerilen İletiler

Misafir TheLastofMohicaN

cemkaya: şimdi bu duruma da açıklık getirelim ama kulaktan dolmayla değil okuyarak.

Sümerlilere göre şerhirleri ve kültür varlıklarını meydana getirip insanlara vermişler, aynı düşünceyi kuranda da buluyoruz. Allahın insanlara elbiseler yaptığını ( Araf 26 ) dağlarda barınaklar sıcakdan koruyacak elbiseler, savaşda koruyacak zıhlar ( Nahl 81 ) ve gemileri yazılı.

Sümerde de ol deyince o şey olur Yasin 82 de Allahın yaratmak istediğine ol demesi yeterlidir demektedir. Sümer tanrılarının gökyüzünde doku denilen toplandıkları yerleri kürsüleri vardı, israillere göre tanrının göksarayı ve etrafında bir çok yarattıkları var, kuranda 26 ayetde de Allahın arşda etrafında melekler cinlerden oluşan bir toplulukla oturduğu yazılı, arş da saray demek. Kuranda bir çok sure içinde Allahın çeşitli milletleri nasıl yok ettiği sayılmaktadır, bunların bağzıları kasırga bağzıları dondurucu soğuk ile ortadan kalkmış. (Ankeluti 38) (Furkan 38) Hece 44 Akkaf 27 Hz.Hz.Muhammet 13 Fussilet 13 bunlardan bir kaçı.

Kuranda Enfal 17 de insanların değil Allahın öldürdüğü, atılan öldürücü silahların Allah tarafından atıldığı yazılı. Şimdi yaratılış hakkında biraz fikrimiz oldu çinden hint den araplardan mayalara kadar yaratılış anlatımı devamlı çamurdan olduğu anlatılmakda

 

 

lena ben senin bütün postaldığın iletileri okudum. sanki eric von daniken nin tarıların arabaları adlı kitabı aklıma geldi siz sanki uzaylılarla bir bağlantı kurmaya çalışıyormuşunuz gibime geldi uzaylılarmı bizi dünyaya bıraktı ben anlattıklarınızdan böyle bir sonuç çıkardım.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 59
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

The: Deninken tarih oldu siz marduk sümer babili ve mayaları hindistanı araştırın, yaratılış hakkında fikirleriniz değişir.

Halbuki hindistanın 3 bin senelik mahabata dininde tanrıların savaşında bir patlamadan sonra insanların suya girenlerin kurtulduğunu su bulamıyanların maymunlaşıp ormana çekildikleri yazılı.

Maymunların ilk atasının asyadan çıktığı da resmen açıklandı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

The: Deninken tarih oldu siz marduk sümer babili ve mayaları hindistanı araştırın, yaratılış hakkında fikirleriniz değişir.

Halbuki hindistanın 3 bin senelik mahabata dininde tanrıların savaşında bir patlamadan sonra insanların suya girenlerin kurtulduğunu su bulamıyanların maymunlaşıp ormana çekildikleri yazılı.

Maymunların ilk atasının asyadan çıktığı da resmen açıklandı.

 

bu mardukları yeterince arastırabileceğim türkçe bir site önerebilirmisin okumakta fayda var zarar gelmez

ingilizce de olabilir ama tercih etmem çünkü o kadar iyi değil :blushing:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

marduk yaz bir çok dokümenterle karşılaşırsın, marduk maya yaz gene ulaşabilirsin burak eldemin kitablarınada benim başlattığım marduk tekerrürü de var pafuli net gizemli kısmında.

 

kıralx: hindistan çok açık dille anlatıyor her şeyi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

marduk yaz bir çok dokümenterle karşılaşırsın, marduk maya yaz gene ulaşabilirsin burak eldemin kitablarınada benim başlattığım marduk tekerrürü de var pafuli net gizemli kısmında.

 

kıralx: hindistan çok açık dille anlatıyor her şeyi.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kalküta sanskrit kolejinden Prof. Dr. Dileep kumar kanjilal eski hindistana ait bütün parçalarını derleyip vimanas inancient india adlı kitabda yayınladı. Kıral dusyanta hava taşıtı indiğinde tekerlekler döndüğü halde ne toz nede gürültü çıkarıyordu, üstelik rama gök taşıtından dışarı metal bir merdiven üzerine çıkmış olduğu halde tekerlekler torağa deymemektedir. Mahabharatanın tamamlayacı parçası olan saphaparva nın ıı bölüm 1-4 dizilerinde o eski zamanlarda tanrıların uzak bir yerlerden dünyaya insanları eyitmek için gelmiş olduklarını okuyoruz. ve uzunca devam ediyor.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bunların hiç bir kurumla ilgisi yok hiç bir kurumlada ilişkim yok okuyup düşünürüm o kadar. İşte bir düşündürücü bulgu daha, 120 milyon senelik harita Bashkir li bilim adamları ural bölgesinde rölyef haritasını içeren taş pilakalar buldu. 1999 yılında Bashkir ünüverstesinin bilim adamları çok eski uygarlığa ait ileri derecede gelişmiş kesin kanıtlara ulaştılar dillerinin hiyoroklif-hece dahil okumayı başaramadılar.

5-6 bin senelik inançlar nerde 120 milyon senelik olaylar nerde gelde düşünme.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

bu ilk okuduğum makale burak eldeme ait bir makale bu

 

 

Salı, 02 Eylül 2003

Eğer bu kitap için, Internet'in popüler enformasyon yöntemiyle bir "SSS - Sıkça Sorulan Sorular" sayfası hazırlasaydım, birinci sıraya yerleşecek soru, "Niçin 2012?" olurdu herhalde. İçinde yaşadığımız "çağdaş uygarlık" toplumlarında "misinformation" o denli etkili ve yaygın ki, yüz yüze konuştuğum, kitabı okumamış insanların çoğu, son yıllarda giderek artan oranda telaffuz edilen bu "zaman işaretçisi"ni, Nostradamus'un kehanetleri ya da mistik kıyamet senaryolarıyla eşdeğer bir "New Age zırvası" olarak görme eğiliminde.

 

 

Maya kültüründen kulaktan dolma da olsa haberdar durumdakilerse, 2012 yılıyla ilgili Orta Amerika öngörülerinin bir tür "Astroloji"den kaynaklandığını ve batıl inanca yaslandığını düşünüyor. Bütün bu önyargıları bir kenara bırakıp, 2012 yılının niçin ciddiye alınması gereken bir "dönüm noktası"na işaret ettiği konusuna açıklık getirmekle başlayalım.

 

Mayalar, Orta Amerika'da, Meksika Platosu'nun güneyinde yaklaşık İ.Ö 600 dolaylarında ortaya çıktılar. Öncülleri, aynı bölgede daha önce ileri bir kentleşmeye imza atan ve etnik kökenlerini hâlâ tam olarak çözemediğimiz Olmekler'di ("Kauçuk İnsanları"). Modern bilimin elindeki arkeolojik veriler, Olmekler'in bölgedeki ani yükselişinin başlangıcı olarak İ.Ö 1600 dolaylarını işaret ediyor. Ancak, zaman geçtikçe derinleşen araştırmaların sonuçlarının ortaya koyduğu gibi, Olmekler de bölgedeki ilk "uygar toplum" değil. Onların öncülleri, bugün "La Venta Kültürü" olarak adlandırdığımız, Yucatan'ın hemen batısında kalan La Venta ve San Lorenzo kentleri dolaylarında yeşeren, sisler arasında kalmış bir uygarlık. Onların başlangıcıysa, en yeni tahmin ve araştırmaların sonuçlarına göre, İ.Ö 3000 dolaylarına yaslanmakta.

 

"2012: Marduk'la Randevu"da, Orta Amerika'daki bu kültürel kesintisizliğin izlediği gelişim sürecini, olası Asya ve Afrika bağlantılarıyla birlikte derinlemesine ele almıştım. Burada, söz konusu La Venta -> Olmek -> Maya kültürel birikiminde en çarpıcı ve en belirleyici unsur olan matematik ve astronomi bilimlerinin, İ.Ö 3000'den bile eskiye dayanan bir "yıldız gözlemciliği" ve "zaman hesaplayıcılığı" geleneği içinde geliştiğini ve Mayalara dek aktarıldığını belirtmekle yetiniyorum. Söz konusu matematik bilgisi, yüksek düzeyde soyutlamaya ve sayısal gösterimde "basamak kullanımı"na yaslanan; "sıfır" kavramının farkına varmış ve hesaplamaların merkezine yerleştirmiş bir yetkinliği ve derinliği içerir. Astronomi bilgeliğiyse, yalnızca güneş sistemimizin değil, galaksimizin de farkında olan ve son derece ayrıntılı ölçüm ve hesaplamalarla gezegen hareketlerini, başucu (zenith) ve meridyen geçişlerini izleyip kaydeden bir rahip geleneğinden kaynaklanmaktadır. O denli hassas ve yetkindir ki bu gökyüzü hesaplamaları, "zamanı ölçmek" için Orta Amerika uygarlıkları en az dört farklı takvim kullanmış ve bunların ikili, üçlü korelasyonlarıyla şaşırtıcı kesinlikte sonuçları elde etmeyi başarmışlardır. Bunlar da kitapta ayrıntılarıyla anlatıldığı için yalnızca değinip geçiyor ve asıl heyecan verici zaman ölçüm yöntemine, "Uzun Hesap"a (Long Count) geliyorum.

 

Orta Amerika takvim geleneği, hem kısa dönemde, günlük pratik kullanım için yıllık ve "dönemlik" hesaplamaları barındırır içinde, hem de çok daha uzun zaman aralıklarını hesaplamaya yönelik karmaşık bir yöntemi içerir. "Uzun Hesap" adı verilen büyük takvim, dünya ve insanlığın tarihini, "Güneşler" adı verilen "Dünya Çağları"na bölmüştür. Buna göre, insanlık eşit uzunlukta 4 "Güneş"i geride bırakmıştır ve halen "Beşinci Güneş" yaşanmaktadır. Söz konusu çağların her biri, 5125 yıl, 4 ay dolayında bir uzunluğa sahiptir. Arkeoastronomi uzmanları ve Maya kültürü spesiyalistleri, Orta Amerika takvim geleneğini bizim Gregoryen takvimimizle bağdaştırmak için uzun araştırmalar yapmışlar ve sonuçta Eric Thompson, bütün bilim dünyasının onayını alan bir çözümlemeyi ortaya çıkarmıştır. Buna göre, son çağ, yani "Beşinci Güneş"in başlangıcı ("Milat" noktası) bizim takvimimizle İ.Ö 3113 yılının 13 Ağustos günüdür. Bitişiyse, 23 Aralık 2012'ye denk gelmektedir. Bütün Orta Amerika kültürlerinde dünya çağlarının "büyük doğal afetlerle" sona erdiği ve yenisinin başladığı vurgulanır: 2012 yılının sonunda da, Mayalara göre deprem ve volkanik patlamaları içeren jeolojik hareketlilikler yaşanacak ve "Beşinci Güneş" noktalanacaktır.

 

Binlerce kilometre uzakta, yine aşağı yukarı İ.Ö 3000 dolayında ortaya çıkan bir başka Eskiçağ uygarlığı, "her yakın geçişinde" dünyada ciddi doğal afetlere neden olan, "Tanrısal" bir gök cisminden söz eder: Mezopotamya'nın Sümerleri bu gök cismine "Nİ.Bİ.RU" ("Geçiş Gezegeni") adını vermiş; onların geleneğini sürdüren Sami kökenli Babillilerse, en yüce tanrıları MARDUK'la eşdeğer görmüşlerdir. Kitapta ayrıntılarıyla sunduğum gibi hem Sümer hem de Babil astronomları, geliştirdikleri sofistike matematik sistemini 60 tabanlı (sexagesimal) olarak formüle etmişler ve tıpkı Mayalar gibi, günlük basit hesaplamalar için kullanılan zaman birimleri ve takvimlerin yanı sıra, insanlık tarihini belirleyen evreler için de büyük ölçümler yaratmışlardır. "Şar" kavramı, 3600 yıllık bir zaman birimidir ve "göksel" olduğu için "kutsal" kabul edilen 60 rakamının karesidir. Ünlü araştırmacı Zecharia Sitchin'in önerdiği gibi, bu 3600 yıllık döngü, Mezopotamya matematik ve astronomisinin merkezine yerleşir ve elbette "Tanrısal Gezegen"in, yani MARDUK'un güneş çevresindeki dolanım sürecine dikkat çeker.

 

"2012: Marduk'la Randevu"da, her iki astronomi geleneğinin, oluşturdukları farklı takvimlerle aslında aynı astronomik olguya değindiklerini ayrıntılı olarak analiz etmiştim. Burada kısaca yineleyecek olursam, "büyük çağ"ların başlangıç ve bitimleri söz konusu olduğunda, bütün Eskiçağ uygarlıklarının geleneklerinde "göksel bir değişken"in varlığı söz konusudur ve bu değişkenin periyodik hareketi, dünyayı da derinden etkileyerek hem doğal afetlere, hem de değişimlere neden olmaktadır. Dolayısıyla, eğer tarihte büyük ve "küresel" bir doğal afetin izlerine rastlarsak, çok büyük olasılıkla Eskiçağ uygarlıklarının sözünü ettiği "kritik dönüşüm"leri de kronolojilerimiz üzerinde işaretleyebiliriz.

 

Yine kitapta ayrıntılı olarak çözümlediğim gibi, dünya tarihinde böylesi bir "karanlık evre" gerçekten vardır ve bütün bulgular aşağı yukarı İ.Ö 1650 yılının hemen sonrasını, muhtemelen İ.Ö 1649'u işaret etmektedir. Söz konusu tarihte Doğu Akdeniz'den başlayarak 30. paralel ile ekvator arasında kalan bölgeler kısa aralıklarla şiddetli depremlerle sarsılmış; Meksika'da Cuicuilcu ve Ege'de bugünkü Santorini adasındaki Thera yanardağları patlamış; tsunamiler kıyı kentlerini yerle bir etmiş ve özellikle Yakındoğu'dan Uzak Asya'ya dek uzanan bölgede ciddi iklim değişimleri yaşanmıştır. Afetlerin sosyal/siyasal sonuçları da dikkat çekicidir: Mısır devleti, doğudan gelen ve "Hiksos" adıyla bilinen göçebe kabilelerin işgaline uğramış; İndüs kıyısındaki görkemli Harappa uygarlığnın kentleri yıkılıp terk edilmiş; Küçük Asya'ya, bugün "Hititler" adıyla andığımız Hint-Avrupa orijinli bir göçmen kavim egemen olmuş; Çin'de güçlü Xia hanedanı Shang ailesinin öncülük ettiği bir ayaklanmayla devrilip tarihe karışmış; Ege'deki Minos uygarlığı çözülüp dağılmış ve Orta Amerika'da da Olmeklerin ani yükselişi yaşanmıştır. Aşağı yukarı İ.Ö 1650 ile İ.Ö 1550 arası dönem, bu nedenle tarihçilerin belge bulmakta zorlandıkları, sisli bir evreyi, Benno Landsberger'in deyişiyle bir "Karanlık Çağ"ı işaretlemektedir.

 

Söz konusu tarih, yani İ.Ö 1649, Sümer ve Babil kaynaklarının dikkatimizi çekmeye çalıştığı "dev gök cisminin" yakın geçişine rastlıyor olabilir mi? Eğer bu doğruysa, yörüngesi 3600 yıl dolayında süren gezegen, çok yakınlarda yeniden ortaya çıkacak olmalıdır. Peki Mayaların "çağ bitimi" olarak sundukları 2012 tarihi, bu "yörünge geçişi"nin habercisi olabilir mi?

 

"2012: Marduk'la Randevu"da, söz konusu "dönem bitişi" tarihlerinin, Eskiçağ uygarlıklarının evren anlayışları uyarınca kesinlikle astronomik olguları vurguladığını ayrıntılarıyla analiz etmiştim. 2012, gerçekten de MARDUK'un geri döneceği tarih için çok uygun ve çarpıcı bir alternatiftir. Bu durumda, İ.Ö 1649 ile İ.S 2012 arasındaki dönem, 3661 yıllık bir yörünge sürecine işaret eder. Bu sayı, her biri 5125,36 yıl (1,872,000 gün) süren beş Maya Çağı'nın toplam süresi olan 25,627 yılın, tamı tamına yedide biridir. Yani "kutsal 7", gezegenin yörünge süresi olan 3661 ile çarpıldığında, Maya Çağları'nın toplamını verir. Yine ilginç bir biçimde, 3661 rakamı, yalnızca 7 ile bölünebilir. Bütün bunların ötesinde, söz konusu sayı, 60 tabanlı Mezopotamya matematiğinde de son derece çarpıcı, benzersiz bir niteliğe sahiptir; çünkü, bu matematiğin en önemli bileşeni olan "Kutsal 60" sayısının sırasıyla 0, 1 ve 2'nci kuvvetlerinin toplamına eşittir:

 

3600 (602) + 60 (601) + 1 (600) = 3661

 

Söz konusu rakamın Babil basamaklı gösterim sisteminde yazılış biçiminin, her basamağında aynı rakam olan 3 haneli bir sayı görüntüsü verdiğini ve bu nedenle Babil sürgünü sırasında Yahudi bilgelerince "yanlış deşifre" edilerek Judeo/Hıristiyan ideolojiye taşındığını; Essene kültürü sırasında bu rakamın, "Yuhanna'nın Vahyi"ne de konu olan "Mesih Karşıtı'nın Numarası 666" biçimine dönüştüğünü, yine kitapta ayrıntılarıyla analiz etmiştim. 5125,36 yıllık Maya Çağları'yla, MARDUK'un 3661 yıllık yörüngesi arasındaki korelasyonun kültürler arası etkileşimle nasıl belirlendiğinin ayrıntıları için de, yine kitabı okumanızı öneriyorum

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

buda ikinci makale

 

Sümer metinlerinden Tevrat'a uzanan gizemin Zecharia Sitchin imzalı yorumu

 

Annunaki ve "13 Ahau"

 

 

annunaki.jpg

 

Ve dünyanın üzerinde insanlar çoğaldılar, oğulları ve kızları oldu; ve bir gün Tanrı'nın oğulları insanın kızlarını gördüler, beğendiler, onları eşleri olarak seçtiler. Onlardan, güçlü ve yenilmez bir nesil doğdu."

Bu satırlar, Tevrat'ın "Genesis - Yaratılış" bölümündeki bir ayete ait. Yirminci yüzyılın ortalarına dek çok da fazla sorgulanmayan ve açıklanması güç görünen benzeri ifadeler, dini muhafazakarlığın yumuşama eğilimine girmesiyle birlikte dilbilimcilerin, ilahiyatçıların ve tarihçilerin ilgilerini üzerinde toplamaya başladı. Bütün semavi dinlerin öncüsü denebilecek Museviliğin Kutsal Kitabı Tevrat, "Yaratılış" bölümündeki bilmece gibi ifadelerle çelişkili yorumlara neden oluyordu. Nuh ve yakınlarının kurtulduğu büyük Tufan'dan sonra dünya üzerinde insanlar çoğalmaya başlarken, noalrın kızlarını beğenen "Tanrının Oğulları" da kimdi? Bu birleşmeden "güçlü ve yenilmez nesiller" doğması ne anlama geliyordu? Din adamları bunların tartışılmaya başlamasından hoşlanmadılar ama soru işaretleri bir dönem unutulsa bile bir süre sonra yeniden insanları meşgul ediyordu.

 

Altmışların sonlarında, İsviçreli yazar Erich Von Daniken, Tevrat'taki ilginç ayetlerin yanı sıra antik çağ tarihine ilişkin açıklanamayan gariplikleri de derlediği sansasyonel kitabı "Tanrıların Arabaları"nda, alabildiğine spekülatif bir varsayımla çıkıverdi ortaya: "Tanrının oğulları", bilinmez bir zamanda uzaydan gelip dünyamıza inen, bizden çok çok ileri bir uygarlığın üyeleriydi ve dünyamız üzerinde belirgin izler bırakmışlardı. Mısır'ın piramitleri, Paskalya Adası'nın heykelleri, Hindistan'ın garip efsaneleri ve Orta Amerika'nın tapınakları, hep onların geliş hikayelerine ait gizleri barındırıyordu.

 

Elbette ortodoks bilim bu iddiaları ciddiye bile almadı. Her şeyden önce Daniken bir "amatör"dü, bilim adamı değildi. Diğer yandan, çoğu kez bilgi eksikliği ve aceleci yorumlarla basit hatalar yapmış, bütünüyle iç tutarlılığa sahip bir teori de geliştirememişti. Bilimsel yaklaşım ve yöntemlerden uzak olduğu için, varolan verileri eğip büküyor, istediği sonuca bir biçimde uydurmaya çalışıyordu ki bu da onun teorilerini bir üfleyişte yıkılacak iskambil şatolara benzetiyordu. Birkaç arkeolog ve astronom dışında Daniken'i ciddiye alıp yanıt vermeye çalışan bile olmadı. Oysa, işin başında doğru sorular soruyordu İsviçreli yazar ama bunlara yanıt getirmeye çalışırken spekülatif eğilimleriyle inandırıcılığını yitiriyordu.

 

Bir süre sonra, tam "Tanrıların Arabaları"nın mdyatik sansasyonu dinmişken, hiç beklenmedik bir yerden bir başka çarpıcı teori çıkıverdi ortaya. "Çarpıcı" nitelemesi de yetersizdi aslında; eğer Daniken'in söyledikleri "ilginç" olarak görülüyorsa, bu teoriye ancak "şoke edici" nitelemesini uygun görebilirdik. İnanılmaz, şaşırtıcı, son derece radikal ve aynı oranda da büyüleyici bir teoriydi bu. Yazarı da, dünyanın en saygın ve en usta dilbilimci ve tarihçilerinden biriydi: Zecharia Sitchin. Mezopotamya'daki bütün kazı alanlarında bulunmuş, binlerce eski tabletin derlenip okunmasına ve tercümesine olağanüstü destek vermiş, bütün Batı dillerinin yanı sıra antik dillerin neredeyse hepsini çok iyi bilen bu büyük usta, "12. Gezegen" adını verdiği kitabıyla bilim gündemine bomba gibi düşmüştü.

 

Sitchin bir bilim adamıydı ve dünyanın her yerinde akademik çevrelerde sevgi ve saygıyla anılıyordu. Dahası, yaşamının otuz yılını Mezopotamya uygarlıklarına ait çivi yazısı tabletlerin derlenip okunmasına ve deşifre edilmesine vermişti. Bütün bu uğraşının meyvesini, Tevrat'ın gizemli bölümlerinin deşifresiyle de birleştiren Sitchin, eski metinlerin mitoloji ya da dini fantezi diye bir kenara atılamayacağını, eğer doğru "anahtar"la okunursa neredeyse bire bir, dünyamızın "günce"sini sergilediğini iddia ediyordu ve bu "anahtar"ı uzun çalışmalar içinde geliştirmişti.

 

Bundan 450000 yıl önce, "Nibiru" ya da "Marduk" adlı bir gezegenden, bir grup ziyaretçi gelmişti dünyamıza. Nibiru, Pluton'un dışından elips bir yörüngeyle güneş sistemimize bağlı olan "12. Gezegen"di. (Sümerler Güneş ve Ay'ı da sayıyorlardı.) Yörüngesini tamamlaması yaklaşık 3600 yıl sürüyordu ve bu büyük turun önemli bir bölümünü dünyanın çok uzağında geçiriyordu Nibiru. Sümerlerin büyük tanrısı Anu, aslında bu federasyonun başkanıydı ve onun tarafından dünyamıza bazı mineraller almak üzere yollanmış olan ekibe de "Annunaki" deniyordu. Başlarında, Sümer dininin en büyük tanrısı olan Enlil vardı. Enki, İnanna, Ninlil, Ereşkigal gibi diğer "tanrı"lar da aslında bu ekibin "beyin takımı"nı oluşturmaktaydı. Gelirken, yanlarında, madenlerde çalıştırmak üzere eğitilmiş iri cüsseli, devasa işçiler getirmişlerdi ki bunlar Tevrat'taki "Nefilim"e denk geliyordu. Bir süre sonra ağır şartlara isyan eden devlerin yerine, dünyadaki varolan en uygun yaratık seçilmiş, bu maymunsu yaratık üzerinde genetik işlemler uygulanarak "insan nesli" geliştirilmişti. Annunaki arasında, bu insanlarla ilişki kuranlar da çıkmıştı ve bir anlamda "melez tür" yaratma deneyleri yapılmıştı - aynı, Yaratılış bölümünde "Tanrının oğulları insan kızlarını eş olarak seçti" ayetinde söylendiği gibi.

 

Sitchin'in teorisi, Daniken'inki gibi bir "türetme" düşünce değildi ve görünüşünün aksine, hiçbir spekülatif yön taşımıyordu. Onun yaptığı yalnızca bütün antik diller için geçerli olabilecek dilbilimsel bir şifre anahtarı bulmak ve bu anahtarla o metinleri okuyup tercüme etmekten ibaretti. Elbette, yankıları da büyük oldu. Daniken gibi bir amatöre kolayca sataşanlar, sitchin gibi bir ustaya aynı pervasızlıkla yaklaşamıyorlar, belli belirsiz "bu metinlerle uğraşa uğraşa akli dengesini yitirmeye başladı" demeye getiriyorlardı. Ama Sitchin hiç aldırmadı ve yoluna devam etti. Bugün, altı kitaptan oluşan "Earth Chronicles" (Dünya Güncesi) dizisiyle, ortalığı sarsmaya devam ediyor.

 

Nibiru'ya gelince: Astronomlar, neredeyse elli yıldır, güneş sisteminde, Pluton'un dışında, oldukça uzun yörüngeli bir gezegenin varlığından şüpheleniyor ve bu doğrultuda araştırmalar yapıyorlar. "Planet X" adı verilen bu araştırma misyonu içinde, Sitchin'in Sümer metinlerinden çıkardığı bilgilerin doğruluğunun kanıtlanmak üzere olduğunu söyleyenler de var, böyle bir ize hala rastlanmadığını belirtenler de. Ama Nibiru'nun büyüsü giderek daha çok insanı çekmeye başlıyor. Hele, gezegenin dünya yakınına bir dahaki geliş tarihinin aşağı yukarı 2013 yılına rastlayacağı tezi dikkate alınınca, heyecan daha da artıyor. Bilindiği gibi, Olmec ve Maya takvim sisteminin döngüler üzerine kurulu yapısında, merakla beklenen ürpertici bir tarih var. Bu, Maya takviminde "13 Ahau" olarak adlandırılıyor ve bir dahaki 13 Ahau da 23 Aralık 2012'ye rastlıyor! Bütün tarihleri boyunca Mayalar, 13 Ahau'ya konsantre olmuşlar, o günden hem korkmuşlar, hem heyecanla beklemişler. 2012'nin sonu, 2013'ün başı diyebileceğimiz bu tarih acaba Nibiru'dan Annunaki'lerin dönmesini mi işaret ediyor bize? Ne kadar çılgınca görünürse görünsün, Sitchin gibi bir bilim adamının sözleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü: "Ben bu kitapları, dünyalılara yaratıcılarını anlatmak ve onların dönüşüne hazırlanmalarını sağlamak amacıyla yazdım. Annunaki döndüğünde, buna hazır olmanız için."

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Misafir TheLastofMohicaN

tevratta ucan arabalardan bahsedildiğini eric von daniken den okumuştum ama boşluktaydı kutsal sandık kutsal sandığa yaklaşan astronot giyim li insan figürleri dediğim gibi bana pek ayakları yere basmıyor gibi geldi ama kesinde konuşmak istemiyorum çünkü değişmeyen tek şey değişimin kendisidir ayakları yere basan deliller ortaya koyulurda bunu ben değil bilim adamları kabullenirse neden olmasın uzaylı üvey babalarımız olduğuna inanırız.

bunun evrim teorisine ters gelen tarafını anlamadım mardukluların geldiğinde maymun kılıklı insanlardan bahsediyor mardukluların bunlarla çifleştiğini ve biz insan oğlunun peydahlandığını görüyoruz bu tez de.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

lena kardeşim araf süresinde "ey adem oğulları bakın size çirkin yerlerinizi örtecek libas indirdik. hil'at indirdik. fakat takva libası o hepsinden hayırlı.! burada allah c.c. hil'atten kasıl bu icatları yapacak akıl ve yöntem vermiştir. nahl süresindede aynıdurum söz konusu tabii ben fıkıh alimi değilim yanlış hüküm vermek istemiyorum. bu konunu uzun bir şekilde araştırıp proflara danışcam. ama ALLAH ilk insan olan ademden sonrası için kendilerini nasıl hayatta kalacaklarını öğrenmeleri için yardımcı olmuş olabilir çünkü insan öğrenerek yapıyor biliyorsun. sümerlerdeki bilgin doğru ama bazı noktaları yanlış insan hayatı çok eskiye dayalı olduğu için kendilerinden önce yaşamış olan bir milletin sit alanına yerleşmişler. çünkü sümerler mezopotomyada yaşamışlar tarihte sümerlerden önce mezopotomyada yaşamış olan daha bir çok kavim var. bu konuyu incelemen için şu adresi veriyorum. www.zeugmaweb.com birde şuna bakabilirsin. www.mezopotamya.tripod.com ve ALLAHIN yaratmasına gelince allah daima kadimdir yani herşeye kadirdir. allah ol der oda oluverir. çünkü madde tamamıyle esas değildir. isteseydi şimdiki güneşin tam karşısına bir güneş daha koyar. hiç gece olmadan sürekli gündüz yaşanırdı. o zaman insanın metabolizması bozulurdu yani allah buna kadir ama bize acıdığından böyle yapıyor. evet meleklerin arşda olduğu doğru ancak onlar cinlerden farklıdır. cinler yiyip içer melekler yemezler. cinlerde meleklerde bilinmeyeni bilmezler yalnız melekler allah c.c. ile aynı katta değildirler. ALLAH C.C. levhi mahfuz denilen bir bölgededir o raya melekler dahil cebrail a.s. dahil hiç kimse giremiyor. melekler ancak allahı tesbih ederler. insanlar meleklerden üstün varlıklardır. çünkü irade ve akıl mevcuttur. melekler ise allahın emri dışında bir şey yapamazlar. ALLAHIN bazı milletleri yok etmesine gelince yine yüce allah o kavimlerede kitab indirmiş peygamber yollamış bunlardan en azılısı olan lut kavmi (transeksüellikte ) israr etmiş. kadınları bırakıp erkeklerle cinsel ilişki kurmuşlar. burası italyada bir yer. allah BİR YANARDAĞI ANİDEN PATLATIP ONLARIN ÜZERİNİ LAV VE KÜL KATMANIYLE KAPATMIŞ BUGÜNE KADAR O FUHUŞ HALİNDE ULAŞMALARINI SAĞLAMIŞTIR. resimlerini yollaya bilirim. bunlar onları cezası idi ALLAH önce uyarır sonra cezalarını verir ilk gemiyide bir irsan ve peygamber olan nuh aleyhisselam yapmıştır. oda ağrı dağında bulundu biliyorsun. üzerinde nuh yazılı bir kask bulundu. bunuda biliyoruz. bizim bunca zamandır yok dici bir felaketle karşılaşmamamızın sebebi ise bu din arapların veya türklürin değil tüm insanlığa gönderilmesidir. ve peygamberimiz. allahım ümmetime acı onları bağışla onları önceki kavimler gibi helak etme diye yalvarışlarıdır. allah tüm evreni onun hatırı için yaratmış. ancak şafaat konusunda peygamberimiz bile Allah dilemedikce ben şefaat edemem buyuruyor. ALLAH BİZİ BU KADAR SEVERKEN BİZ NEDEN ONDAN KAÇIYORUZ...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

sayın cemkaya doğal felaket olmuş insanlarda bu durumu mitoslaştırmış olay bu kadar basit 17 ağustos depreminde alimlerimiz dememiş mi bu deprem allahın uyarısıdır diye başta yaşar nuri öztürk alimimiz

deprem felaket diyorsunuz ama deprem felaket değil nimettir felaket yapan biz insanların aç gözlülüğü

bırakın artık bu safsataları

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

evrim teorisinin geçerliliğini savunan kardeşlerime bir araştırma yaratılışın gerçek olduğunun delilleri

 

 

Yaşamın Kaynağı: SU

 

Güneş Sistemi'ndeki diğer 63 gök cisminden hiçbirinde yaşamın temel şartı olan suyun bulunmadığını biliyor muydunuz? Oysa yeryüzünün büyük bölümü sularla kaplıdır. Okyanuslar ve denizler Dünya yüzeyinin toplam dörtte üçünü meydana getirir. Öte yandan karalarda da sayısız göl ve nehir vardır. Yüksek dağların zirvelerini kaplayan kar ise suyun donmuş halidir. Dünya'daki suyun önemli bir bölümü de gökyüzündedir; bulutların her birinde binlerce, bazen milyonlarca ton su bulunur. Bu suların bir kısmı da zaman zaman damlalar halinde yere iner, yani yağmur olur. Şu an solumakta olduğumuz havanın içinde de belirli miktarda su buharı vardır.

 

Yağmurlar, denizler, nehirler, akarsular, okyanuslar, musluğu açtığınızda akan içilebilir su İnsanlar suyun varlığına o kadar alışıklardır ki, yeryüzünün büyük bölümünün sularla kaplı olmasının önemini belki de hiç düşünmezler. Oysa bilinen bütün gök cisimlerinin içinde yalnızca Dünya'da suyun bulunuyor olması, üstelik de bu suların içilebilir nitelikte olması yaşam için olmazsa olmaz bir durumdur.

 

SUYUN ŞAŞIRTICI ÖZELLİKLERİ

 

Suyun ısıyla ilgili (termal) özellikleri dünya üzerindeki canlı yaşamının sürekliliğinde büyük rol oynar. Bunlardan birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz:

 

Bilinen tüm sıvılar, ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler. Hacim azalınca, yoğunluk artar ve böylece soğuk olan kısımlar daha ağır hale gelir. Bu yüzden, sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Su ise, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+4°C'ye) düşene kadar büzüşür, daha sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Buz, aslında "normal" fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer.

 

Suyun bu özelliği dünya üzerindeki denizler açısından çok önemlidir. Bu özellik olmasa, yani buz suyun üzerinde yüzmese, dünya üzerindeki suyun çok büyük bir bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde hiçbir canlı kalmayacaktı.

 

 

Buz eridiğinde ya da su buharlaştığında, etraftan ısı çekilir. Bunun tersi gerçekleştiğinde ise, dışarıya ısı verilir. Bu, "gizli ısı" olarak bilinen bir kavramdır. Tüm sıvıların gizli ısıları vardır. Ancak suyun gizli ısısı, bilinen tüm sıvıların en yükseği sayılabilir. Ayrıca suyun "termal kapasitesi", yani suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, bilinen diğer sıvıların çok büyük bölümünden daha yüksektir

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yedek bir dünya, mevcut cihazlarla gözlemleyebildiğiniz alanda yoksa, daha uzaklara gidebilmeniz zaten olanaksızdır..

Gerçi gözlemlediğiniz alanda olsa ne olacakki..??

Gene çok uzak, gene imkansız..

Işık hızına eirşmeniz lazım..

Oda maddeyi enerjiye dönüştürür..

Asılı vel kelam, ne bir yedek dünya vardır, nede oluşturulabilir..

 

 

Saygılar-Sevgiler...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.