Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

AZTV1 - AZERBAYCAN TELEVİZYASI :

CLEAR REKLAMI

AĞIR ÇEKİMDE SAÇLARI DANS EDEN KADIN:

-YAHŞİ SAÇLAR İÇİN CLEAR... :unsure:

 

AMERİKAN FİLMİ

ADAM:

-NEY?... YİNE NEY OLMUŞTUR?...

MORALİ BOZUK KADIN:

-HEÇ... HEÇ BİR ŞEY YOHTUR... SADECE OLARAK...

ADAM:

-SADECE OLARAK NEY?...

KADIN:

-SADECE OLARAK...SENİ SEVİREM... :D

 

EĞLENCE PROGRAMI

ŞARKICI KADIN:

-SİZİN İÇİN SÖYLİREM. GELİN DOSTLAR YILIŞAK... :lol:

 

AMERİKAN FİLMİ

POLİS:

-(KONUŞMAMA HAKKINA SAHİPSİN DİYECEK) SUSMAK İSTİRSEN SUS...

BU SENİN ÖZ İŞİNDİR...:w00t:

 

SELÜLİT KREMİ REKLAMI

KADIN MANKEN:

-KEPİNİZİN MELUMİDİR. SELİLİT AVRATLARI DEHŞETE DÜŞİRİR... :unsure:

 

SPOR PROGRAMI

SPİKER:

-KAPININ DİREĞİNE ÇARPAN TOPU KAPICI YAKALIYIR... :P

 

DUMAN AVCILARI

SAĞLIK BAKANLIĞI UYARISI:

-SİGARET ÇEKMEK SİZİN SAĞLAMLIĞINIZ ÜÇÜN TEHLİKELİDİR...

 

HABERLER

SPİKER:

-GARDAŞ ÖLKE TÜRKİYE'NİN ALİ PREZİDENTİ AHMET NECDET SEZER, TÜTÜN İÇİMLİĞİ YASASINI GERİ DEPTİ... :D

 

İPANA REKLAMI

DIŞ SES:

-YENİ YETMELERİNİZİN, KÖRPELERİNİZİN DİŞLERİNİ İPANA İLE DİDİKLEYİN... :lol:

Gönderi tarihi:

Bir aceminin Azerbaycan maceraları... Aşağıdaki yazıyı kimin yazdığı meçhul ama gayet ilginç...

 

Azerbaycan'ın adını işyerinde telaffuz etmeye başladığımızda yani

1992-1993 yıllarında, orası bizim için kapalı bir kutuydu. Azerbaycan,

çok çok eski olan Rus cihazlarından oluşan haberleşme ağını

yenilemeye, köylerine, kasabalarına telefon hizmeti götürmeye

çalışıyordu. Tabii dünyaya pencerelerini açtıktan sonra da ilk iş

olarak; dil, kültür, din birliği olan kardeş ülke Türkiye'den yardım

istemişlerdi. Bizler de Türkiye'nin en önemli iki telekomünikasyon

şirketinden biri olarak güzel projeler yapmak için kolları sıvadık.

 

İlk defa Direktörümüzün Azerbaycan ile telefon konuşmasına şahit

olduğumda şok oldum. Konuştuğu kişi dönemin Haberleşme Bakan

Yardımcısı' ydı ve bizim patron, hiçbir samimiyeti olmamasına rağmen

"sen" diye hitap ediyordu. Azerice'de "siz" kavramı yoktu.

Görüştüğünüz kişi Bakan da olsa "sen" diye konuşabiliyordunuz.

Birinci dersimizi aldık.

 

Karşılıklı görüşmeler için Bakü' ye gittik. Havaalanında dakika bir,

gol bir hatamı yaptım. Üniformalı birini göstererek, Azerice'de benden

daha tecrübeli bir arkadaşıma "bu adam subay mı?" diye sordum.

Arkadaş: "sus, adamı peşimize mi takacaksın, burada subay bekar demek"

dedi. Bizdeki "subay" ne demek söylemedi.

 

Bizi karşılayan Azeri arkadaş, arabaya binerken kendisinin dalda

(arkada) gideceğini benim de kabaga (öne) oturmamı söyledi. Otelin

önüne gelince şoför; "abla sen burada düş, ben arabayı saklayıp

gelirim" dedi. Yani ben ineceğim, o da park edip gelecek. Sonra

düşmenin inmek yerine her yerde kullanıldığını "merdiveni boşver, gel

asansörle düşelim" dediklerinde daha iyi kavradım. Ama bunu bilmeyen

arkadaşlarımız Azerbaycan Havayolları ile yaptıkları bir uçuş sonunda,

Bakü' ye beş dakika içinde düşecekleri anonsu ile hayatlarını film

şeridi gibi bir-iki saniye izleme fırsatını bulmuşlar. Bir diğerimiz

de Bakü' ye telefon edip montaj ekibimizin varıp varmadığını öğrenmek

istemiş, telefondaki Azeri: "uçak Bakü üzerinde fırlandı, fırlandı,

Sumqayit' e düştü" demesiyle feryat figan ortalığı birbirine katmıştı.

Anladık ki uçak Bakü' ye inememiş, bir iki tur atıp, başka bir şehre inmiş.

 

Azeriler çok misafirperver. Herhangi bir ikramı reddetmek çok ayıp.

Sizi ağırlamak için paralanıyorlar. Altı saat boyunca yemek

yenilebiliyor. Bizi o dönemin gözde bir lokantasına götürdüler. Adı

Gülistan. Ordan burdan konuşulurken, çok değerli bir şairlerinin başka

bir ülkede rahmetli olduğunu ve sümüklerini Bakü'ye getirmeye

çalıştıklarını söylediler. Biz yine anlamsız anlamsız bakınca, sümüğün

kemik anlamına geldiği ve Türkçe sümüğün karşılığının da "burun suyu"

olduğu anlaşıldı. Sonra bana sümüklü et (pirzola) sipariş edildi. Şu

anda Bakü'deki Migros yani ????????

Store'un camlarında "sümüklü et şu kadar, sümüksüz et bu kadar"

ilanlarını görmek mümkün. Bu arada garson yanımıza yaklaştı ve yan

masadaki adamların arkadaşımızı Sefer Bey'e okşattıklarını söyledi.

Tabii okşanmaya maruz kalmış arkadaş da kolay kolay okşanacak bir tip

değil. Bıyıklı ve iri cüsseli olan arkadaşımız acayip bozulup, "kim

okşatmış beni, bu da ne demek" şeklinde horozlandı. Okşatmanın -

benzetmek olduğunu zar zor anlayarak rahatladık. Rus kızların

dansları ve "Ada Vapuru Yandan Çarklı"

şarkısı eşliğinde yemeğimizi bitirdik. Ertesi gün seherde bizi otelin

kabağından aparacaklarını söylediler. Yani sabah, otelin önünden alınacaktık.

 

Sezen Aksu, İbrahim Tatlıses acayip rağbet görüyordu. Bir de o

zamanlar Cuma akşamları TRT'de yayınlanan "Bir Başka Gece" programı

çok seviliyordu. Hatta Cuma gecelerine denk gelen düğünlere "Bir Başka Gece"

programı süresince ara veriliyor, düğün ahalisi TV salonuna geçerek

hep birlikte programı seyrediyordu. Sonra düğüne bırakılan yerden

devam ediliyordu. Daha da enteresanı önemli bir iş toplantısının

ortasında üst-makamın ofisinin (genelde her ofiste irice bir TV var)

kapısı tık tık çalınıyor, departmandaki sekreterler sessizce kenara

diziliyor ve sabah saatlerinde verilen Brezilya dizisi hep birlikte

seyrediliyordu. Tabii bizim toplantı devam ediyordu etmesine ama Azeri

yöneticisinin gözleri de sık sık televizyona kayıyordu. En zevklisi

Azerbaycan-Türkiye futbol maçını Azeri televizyonundan, Azeri spikerin

anlatımıyla seyretmek: Türk Milli Yığma Komandoları. Türkiye Milli

Takımı anlamında. "Türk kapıcısı (kaleci) topu gapı aralığından depti, yirmibirinci dakka olmasına

rağmen maç heç heç (0-0) devam etmekte" gibi sevimli cümlelere

rastlıyorsunuz. Ya da bir Amerikan filmini Azeri dublaj ile seyretme

şansını yakaladıysanız Robert Redford'un "men yahsiyem, istemirem. Sen

nicesin?" şeklinde konuşmasına gülmekten kırılıyorsunuz. (Bu arada

Arap ülkelerinden birinde iş için bulunan arkadaşım bir filmde: R.

Hudson'a barmenin ne içeceğini sorduğunu ve onun da elhamdüllah

oruçluyam dediğini söyledi. İnanamadım, yazmış da olabilir). Bu

arada bizler de onları Türkiye'ye davet ettik.

Hatta bir yöneticinin eşi rahatsızlandı ve doktora götürmek görevi

bana düştü. Amerikan Hastanesi'nden randevu aldık. Kadın; "oynaklarım,

sümüklerim, kıçım ağrıyor, derman yuttum geçmedi" dedi. Doktorda Hakan

Şükür bakışları oluştu. Yani "eklemleri, kemikleri ve bacakları

ağrıyor ve ilaç almasına rağmen geçmiyor" dedim. Neyse tahliler filan,

derman bulundu.

:D

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.