Φ _asi_ Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2009 Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2009 ŞEHNAME Šāh-nāma'dan bir sayfa Şehname (Farsça: شاهنامه Shāh nāmah, Šāh-nāma), Firdevsi'nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. Yazarı Şehnâme (Şahnâme), İran şairi Ebu’l-Kâsım Firdevsî'nin (M.S.934-1020) 10. yüzyıl’da kaleme aldığı, altmış bin beyitlik destansı eseridir. Firdevsî, İran tarihiyle ilgili olarak kendi zamanına kadar nakledilen rivayetleri toplamış, Şehnâme’yi otuz yılda meydana getirmiştir. Eser, Tahran’da kaleme alındıktan sonra, yazarına “Bununla İran milletini yeniden dirilttim.” sözünü söyleme kudretini ve cesaretini sağlamıştır. İçerik Šāhnāmeh, Tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İranlı kralları inceler. Bunlar; Gayōmarth, Hōšang, Tahmōrath, Ğamšīd, Zuhhāk, Ferēdūn, Manutschehr, Kai Chobad, Kai Kawous (Kai Kāōs), Kai Khosrow, Bahman, Dārā (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), Ardaschir I., Šāpūr I., Hormoz, Bahrām V., Chosrau, Yazdgird III. gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanavi kahramanı Rostam (Rüstem), Esfandiār (Goštāsp'ın oğlu) ve Afrāsiab gibi, kahramanları ve suçluları içerir. Rivayete göre, Gazneli Mahmut, sarayında Firdevsî’ye tarihî, efsanevî bir çok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş mükemmel bir mekân tahsis etmiştir. Firdevsî bunlardan esinlenmiş; özellikle ıssız bağlarda, zümrüt kırlarda gezerek; çimler ve serviler altında oturarak; suların çağıltısını, bülbüllerin ötüşünü dinleyerek bu destanı kaleme almıştır. Edebiyat ve tarih yetkeleri tarafından destan olarak nitelendirilen Şehnâme’nin içeriğinde masalımsı bir hava da sezilir. Bununla birlikte Şehnâme’de mitolojik unsurlar da bir hayli fazladır. Hemen hemen her milletin edebiyatında o milletin tarihiyle ilgili bilgiler veren anlatılar mevcuttur. Sözgelimi; Türk milleti; Oğuz Kağan, Türeyiş ve Göç Destanı gibi, olayları kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelmiş birçok anlatıya sahiptir. Sümerlere ait Gılgamış, Ruslara ait İgor, Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlilere ait Kalevala, Hintlilere ait Ramayana, Antik Yunanlılara ait İliada ve Odysseia destanları buna dair başlıca örneklerdir. I. Hüsrev komutasında İran ile Afrāsīāb komutasındaki Turan birlikleri arasındaki savaş sahnesi El yazmalarındaki resimler Belgelenmiş Šāh-nāma'nin resimli el yazmaları İlhanlılar döneminde (1256 - 1353) tarihleri arasında yazılmış ve böylece farklı bir edebi eser oluşturulmuştur. Etkileri Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle “Şehnâme-hân (Şehnâme) anlatıcısı” denildiğini de görmekteyiz. Evliya Çelebi'de, Şehname'nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır. Osmanlı sahasına baktığımızda, Osmanlı şairlerinin de bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur. Şehnâme’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehnâme’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehnâme’den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik edebiyatımız içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Halk edebiyatımızın çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vd.), Halk şiirimizin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur. Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın Türk destan kahramanı Alp Er Tunga olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir. 14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar Garšāsp-nāma, Borzu-nāma, Bahman-nāma ve Sām-nāma gibi epikler dahil edilir. Türkçe çeviriler En eski Şehname'nin Türkçe çevirisi, belirsiz bir yazar tarafından 1450-51 yılları arasında, Sultan II. Murad'ın (salt. 1421-51) Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmıştır. İkincisi, Ḥüseyin bin Ḥasan Şerif (ö. 1514) (Şerifi bin Āmed olarakta bilinir), tarafından Türkçe çevirisi yapılmış, daha sonra İstanbul'dan Mısır'a gitmiştir. Son Mamluk sultanı Kansu Gavri (Qānṣawh Ḡawri) emri üzerine, 1510 yılında Kahire'de tamamlamış, tam çevirisi onun on yılını almıştır. Başka bir çeviriside 17. yüzyılın ilk yarısında Derviş Hasan tarafından Sultan II. Osman için yapılmıştır. Alıntı
Φ _asi_ Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 4 Aralık , 2009 TURAN Turan (Farsça: توران), eski İran mitolojisinde büyük bir doğu ülkesinin adıdır. İran ulusal destanı olan Şehname'nin en uzun bölümü, İran ile Turan arasındaki efsanevi savaşları anlatır. İran Mitolojisinde Turan Şehname'ye göre Turan hükümdarı Efrasiyab, tanınmış bir savaşçı ve İran'ın gelmiş geçmiş en büyük düşmanı idi. Feridun'un oğlu Tur'un yedinci kuşaktan torunu olan Efrasiyab, uzun savaşlar sonunda Heng-i Efrasiyab denilen yerde İran kralı Keyhüsrev tarafından öldürüldü. Avesta'nın M.Ö. 1. binyıla ait olan Farvardin Yaşt'larında, doğuda yaşayan ve İran halkının düşmanı olan Tūrya halkından söz edilir. Tūrān, Tūrya halkının ülkesi demektir (İrān da Arya halkının ülkesidir). Horasan'ın doğusunda ve Amu Derya nehrinin öte yanında bulunur. Gerek Zerdüşt metinlerinde, gerek Şehname'de Çinliler Turan halkları arasında sayılırlar. İslam Kültüründe Turan İslami kaynaklarda Turan kavramı genellikle Orta Asya Türkleriyle özdeşleştirilmiştir. Şehname, "Türk" ve "Turanlı" sözcüklerini eş anlamlı olarak kullanır. Taberi (838-923) de Turanlıların Türkler olduğu kanısındadır. Buna karşılık tarihçi Mesudi (896-956), Efrasiyab'ın kendi çağında Türklere ait olan ülkede yaşadığı için Türk sanıldığını ancak Türk olamayacağını savunur. Türkler İslamiyetle birlikte İran kültürel referanslarını kabul ederken, Turan kavramını da benimsemişlerdir. Karahanlı hükümdarları (11. yüzyıl) Efrasiyab soyundan geldiklerini iddia ederler. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lugat-it Türk'te Efrasiyab'ın Türk efsanesinde adı geçen Alp Er Tunga olduğunu belirtir. Batı Kültüründe Turan 19. yüzyıl ortalarından itibaren bazı Batılı etnolog ve dilbilimciler, Orta Asya dillerini ve kültürlerini kapsayan bir kavram olarak Turan terimini kullanmışlardır. Alman doğubilimci Max Müller (1823-1900), Türk, Macar, Hun ve Çin dillerini "Turan Dilleri" olarak sınıflandırır. Sonradan Ural-Altay dil ailesi adını alan varsayımsal dil ailesi, özellikle Alman yazarlar tarafından 20. yüzyıla dek "Turani diller" olarak adlandırılmıştı. Bu kavram özellikle Macar doğubilimci Arminius Vambery (1832-1913) ve Fransız tarihçi Léon Cahun'un (1841-1900) eserleriyle Türkiye'de popülerlik kazandı. Türkiye'de Turan Modern Türk kültür ve siyaset yaşamına Turan kavramı 1896'da Necip Asım'ın Léon Cahun'den tercüme ettiği Asya Tarihi adlı kitabıyla girdi. Kısa süre sonra Turan, Çarlık Rusya'sı yönetimindeki Asya Türklerini "kurtarma" mücadelesinin duygu yüklü bir simgesi haline geldi. 1910'larda sosyolog Ziya Gökalp (1876-1924) ve şair Mehmet Emin Yurdakul (1869-1944) Turan idealini çeşitli yönleriyle işlediler. Turan siyasetle alakalı bir terimde olabilir. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.