Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

MOSSAD ve KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ

 

“Netanyahu, İsrail'in Suriye ile barış görüşmelerini, ön koşulsuz olarak yeniden başlatmaktan yana olduğunu ifade etti ve ‘Ben doğrudan görüşmelerden yanayım... Ama bir aracının karışması gerekiyorsa, adil bir aracı lazım' diye konuştu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 'objektif ve ön yargısız bir arabulucu imajını uzak olduğunu' savunan Netanyahu, 'Fransa arabulucu olmak isterse, biz hazırız' diye konuştu”.

Yukarıdaki paragraf gazetelere yansıyan haberden kısa bir alıntıdır. Aslında çok şey ifade eden bu kısa alıntı artık yeni bir Ortadoğu düzenine doğru gidişin kodlarını da içermektedir.

Tabi, bu haliyle çok hayati bir anlam vermenin yeterli doneleri bulunmamaktadır. İsrail meclis başkanının görüşmelerinde yaşanan gerginlikler ve bu görüşmeler esnasında kullanılan ifadeler iki ülke ilişkileri için “n’oluyoruz” dedirten seviyeye geldiğini göstermektedir. İsrail Büyükelçisinin Karadeniz turu ise bütün çıplaklığıyla ilişkilerin seyrini gözler önüne sermiştir.

Tam da böyle bir süreç yaşanırken TBMM Kürt/Kardeşlik açılımı görüşmeleri için toplanmış ve siyasi parti temsilcileri grupları adına konuşuyorlardı.

13 Kasım günü meclisteki oturumla ilgili olarak Ak Parti grubu sözcüsü Ömer ÇELİK’in konuşmasını dinlememi isteyen bir arkadaşa “aradığımı bulamazsam yandın” dedim. Konuşma uzun sürdü, sayın hatip olumlu olmasına olumlu konuştu ancak gelen telefonu karşılayacak bir şey buladım. Arayıp “bugün yarın bana vuruş mesafesi kadar yaklaşma” dedim. Cevaben, “bekle bir, konuşma daha bitmedi” dedi.

Tam bu konuşma biterken hatip Ömer ÇELİK mealen;

“Bugün bu açılıma (Kürt/kardeşlik açılımı) karşı olanların (CHP ve MHP kastediliyor) hangi yabancı gizli servisle aynı tarafa düştüklerine bir baksınlar” dedi (gerçi aradığım bu değildi ama neyse). Dedi de bu öyle hafife alınacak geçiştirilecek “laf” olmaktan öte bir tespittir, hem de iktidar partisinin tespiti. Çünkü sözcü 7 yıldır ülkeyi yöneten iktidar partisinin grup sözcüsü. Hem de Sayın başbakanın ilk günden itibaren danışmanlarından biri. İlgili konularda sayın başbakanın en çok danıştığı bir siyaset bilimci kimliğine de sahip Ömer ÇELİK… Anlayacağımız ifadelerinin altı çizilirken bütün bunlar hesaplanmıştı ve boşuna değildi.

2 gün aralıklarla gelen bu ifadeler Türkiye-İsrail ilişkilerini anlatmaya yeter artar bile. Daha düne kadar kuzu sarması iki ülke “birbirine posta koyuyor, güvensizliklerini yüksek sesle dile getiriyor ve neredeyse ‘çık git dünyamdan’ diyecek hale gelebiliyorlar”.

Sanır mısınız ki iki ülke arasındaki ilişkinin bu duruma gelmesi sadece “one minute”den kaynaklanıyor olsun. Belli ki öncesi ve/veya sonrasında farklı gelişmeler olmuştur.

Şimdi beraberce Sayın ÇELİK’in konuşmasında ifade ettiği ve altı tarafımca çizili ifadelere yakından bakalım ve cümlenin öğelerini -biraz da bozarak- moleküllerine ayıralım:

“hangi yabancı gizli servisle aynı tarafa düştüklerine bir baksınlar”

Kimler baksınlar?

CHP-MHP

Neye baksınlar?

Düştükleri tarafa?

Kiminle, hangi yabancı servisle?

Harikasınız ben de cümleye; Ömer ÇELİK’in tespitine anlam vermeye başladım. Hatta ve hatta “hangi gizli servis” sorusunun cevabı da sizde olduğu gibi benim de zihnimde netkleşti:

MOSSAD…

Aman Allah’ım!

Yeryüzünün en lanetli, en fesat, en katil, en şer … en kir(li)leri pazara çıkmış servisi olan MOSSAD ile aynı tarafa düşmek…

Allah korusun!

En makul, en yararlı şeyi hedeflese bile MOSSAD’la iş yapmak yalnızca şer verir.

Ancak ben bu MOSSAD’la muhalefet partilerinin “aynı tarafa” düşüşlerine takmıyorum. Doğrusu beni çok ilgilendirdiği de yok. Hatta doğru olup olmaması da beni ırgalamıyor…

Beni ilgilendiren

1. MOSSAD’ın “Kardeşlik Projesini” neden istemediğidir?

2. Ve ayrıca bu sorunun çözümünü istemediğine göre bu güne kadar “taraflara” ne tür “katkılarıyla” sorunun sürmesine katkıda bulunmuştur?

Öncelikle ilk soruyu cevaplayalım:

1. Kürt sorununu çözmemize MOSSAD neden karşıdır? Elbette ki farklı sebepler bulmak mümkündür. Ancak isterseniz bunları sadece iki gerekçe ile sınırlandıralım;

“Milli birlik ve bütünlüğümüze çok değer verdikleri için!”

“Kardeşkanının akmasını istedikleri için”

Bence B) şıkkı;

“Kardeşkanının akmasını istedikleri için”.

Evet,

MOSSAD hiçbir zaman ülkemizin güçlü, sorunsuz, ileri, uygar bir ülke olmasını istemedi ve de istemeyecektir. Bunu ortalama zekâya sahip herkesin bileceğini sanıyorum. Bu kadar açık-seçik bir gerçektir mesele.

Zira MOSSAD -işine geldiğinde kurcalaması için- el altında Kürt sorunu hazır varken bitmesini istemez. Çünkü yeni bir sorun türetmek, yeni bir örgüt üretmek ve yeni bir kaos ortamını oluşturmak çok zordur. Öyleyse Kürtlerle mevcut sorun kaşındıkça kaşınmalı ve gerektiği zaman Türkiye aleyhine kullanılmalı.

Sayın Ömer ÇELİK bu ifadeyi “laf ola beri gele” diye söylememiştir. Muhalefet partilerini uyarırken aynı zamanda MOSSAD’a da bir mesaj vermiştir.

“Ey MOSSAD! Senin ne ‘nonoşluklar’ yaptığını biliyoruz…”

“Kimleri (nasıl) kullandığını biliyoruz”

Kullanılanlara da “Kullanıldığınızı biliyoruz siz bilmiyor olsanız da…” demek de olmuyor mu acaba?

MOSSAD mesajı almıştır. Hatta hatta karşı hamleye de başlamıştır. Gereğini ne, ne ile, nasıl, kimlerle ve nerede yerine getirecektir sorularını cevaplamak için “KAFES”ten çıkmak gerek.

2. sorumuzun cevabını yazamadıM. Neyse ”Kafes” üzerine yazacağım yazıda konuya farklı açıdan da bakıp cevap arayalım.

Gönderi tarihi:

Mossad-Muhalefet ilişkisini bir taraf bırakmakta fayda var şu an; çünkü Türk-Kürt gerilimi tabana inmiş durumda, suçu başkasına atıp kurtulmak doğru olmaz. Ancak bu gerilimi tırmandıran önemli etkenin İsrail olabileceği uzun süredir aklımdaydı, mecliste ima edilen bu mudur onu da bilemeyeceğim, bildiğim bir şey varsa Ortadoğu'da sorun istendiğidir. Anladığım kadarıyla ABD'nin kendi içindeki çıkar çatışmaları(ki İsrail'in Ortadoğu'daki durumuna dair de bir ayrılık olabilir bence) bizdekileri de artırıyor ve geri kalmış ülkede çıkar çatışması daha "şiddetli" olur. Bu yüzden dikkatli olmalıyız. Hükümetin politikasını beğenin, beğenmeyin; kan üzerinden muhalefet yapmak kimseye fayda sağlamaz. Muhalefet bir kez olsun çıkıp da "yapıcı" bir eleştiri getirememekle kalmıyor, üslubu "şiddetlendiriyor". Çok tehlikeli! Hükümet de gördüğüm kadarıyla bir çok noktada faydalı çözümler getiremedi, olayların karmaşıklığı ve hızı yorucu olmaya başladı anlaşılan. Ortadoğu'nun ve burası üzerindeki Batı politikalarının İsrail üzerinden şekillendiğini bilmek zor değil.

Gönderi tarihi:

Yazilanlari mantik isiginda degerlendirmek mümkün degildir cünkü tamamen saptirilmis bir iddia.Mossad-Kürt iliskisinin perde arkasinda olanlar.

Önce sunu bilelim,Türkiye sinirlari icersinde Kürtcülüge verilen her taviz Israil'in cikarinadir,bunu inkar etmek sorunu bilmemek demektir.Dolayisiyla,AKP iktidari Israil'in projesi üzerine calismaktadir yani Kürtcülüge taviz vermektedir.Ayni tavizleri Kibris Rum kesiminede vermistir bu iktidar ve hemende adini koymus,'CÖZÜMSÜZLÜK CÖZÜM DEGILDIR'diyerek verdigi tavizleri cilalamistir.Kibris'in hali ortadadir aynen PKK BAYRAKLARI ILE KARSILANAN TERÖRISTLER'in gelmesiylede Kürtcülüge verilen tavizlerin neler oldugu ortaya cikmistir.Muhalefeti Mossad'la ayni cizgide gösteren zihniyet olaylari carpitmakta Mossad'la ayni cizgide olan AKP'yi kamuoyundan saklamaktadir.

Mossad-Barzani iliskisi artik ayyuka cikmis bir iliskidir,ama ne hikmetse AKP iktidarida Barzani ile cok iyi iliskiler icersine girmekte gec kalmamis,Güney Kürdistan'i tanimis dolayisiyla Mossad-Barzani iliskisine ortak olmustur.Baris slogani adi altinda iktidarin Kürtcülere vermis oldugu tavizler acaba Kuzey Kürdistan icinmidir bunu bize zaman gösterecektir.

 

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Mossadmis, yok Israilmis bunlari gecelim arkadaslar. Cumhuriyetin kurulusundan günümüze kadar sadece Kürt'ler ile degil diger etnik kökenlilerimizlede devamli ört bas edilen sorunlarimiz var. 85 yil öncedemi Mossad vardi canim. Her dönem yeni bir senaryo yaziyoruz.

 

Sorunlarini 85 yildir inkar ederek günümüze kadar cözümsüzlestirenlerin ayibini bizler yasiyoruz.

 

Bu sorun cözülmeden devam ederse 10 yil sonra gene bir cözüm ortaya atilsa muhakkak yeni bir Mossad veya baska bir israil icat edecegimizden eminim.

Gönderi tarihi:

Mossadmis, yok Israilmis bunlari gecelim arkadaslar. Cumhuriyetin kurulusundan günümüze kadar sadece Kürt'ler ile degil diger etnik kökenlilerimizlede devamli ört bas edilen sorunlarimiz var. 85 yil öncedemi Mossad vardi canim. Her dönem yeni bir senaryo yaziyoruz.

 

Sorunlarini 85 yildir inkar ederek günümüze kadar cözümsüzlestirenlerin ayibini bizler yasiyoruz.

 

Bu sorun cözülmeden devam ederse 10 yil sonra gene bir cözüm ortaya atilsa muhakkak yeni bir Mossad veya baska bir israil icat edecegimizden eminim.

:clover: çok doğru bir tespit,bizim en büyük sorunumuz kendimizde,devletimizde hiç problem aramayıp bütün olanları dış güçlere mal etmek,şimdi Dominik sorduğu soruyu bir kerede ben soruyorum 85 yil öncedemi Mossad vardi?

Gönderi tarihi:

Türkler'in ne azinliklarla ne de diger etnik kökenlilerle hicbir sorunu olmamis tam aksine,MILLET-I SADIKA denilen Ermeniler emperyalistlerle Türklere karsi isbirligi yapmistir.Ayni sekilde Kürtcülük cereyanlarida Güneydogu'da Kürtlerin Ingilizlerle isbirligi yapmalarini dogurmus ve Kurtulus savasinda Ingiliz-kürt isbirligi doruga tirmanmistir.Birinci Dünya Savasi sonrasi,Türkiye Emperyalistlercepaylasilmis ve isgal edilmis,Doguda Ermeniler,Batida Rumlar emperyalistlerin yardimina kosarak onlarla isbirligi yapmis ve yüzbinlerce Türk Ermeni ve Rum ceteleri tarafindan katledilmistir.

Tarihi inkar ederek carpitmak,gercekleri degilde düzmece tarihleri baz alip Türk ulusunu karalamak ancak Türk ulusunun düsmanlarina yarar.

Israil ve Kürt isbirligi inkar edilemiyecek kadar gercektir,diger gercek ise AKP iktidarinin siyasetinin Israil siyaseti olmasidir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

 

Israil ve Kürt isbirligi inkar edilemiyecek kadar gercektir,diger gercek ise AKP iktidarinin siyasetinin Israil siyaseti olmasidir.

 

1923 lerde de herhalde Israil vardi ve Kürt'ler o dönemde de Israil ile is birligi yaptigi icin devlete karsi isyanlarda bulundular.

 

Arkadasim bu isbirligi senaryolari eskidi, yenisini bulalim derim. Kendi vatandaslarinin kendisine neden karsi eylem yaptigini sorgulamayan bir devletin asla basi beladan kurtulmaz.

Gönderi tarihi:

1923 lerde de herhalde Israil vardi ve Kürt'ler o dönemde de Israil ile is birligi yaptigi icin devlete karsi isyanlarda bulundular.

 

Arkadasim bu isbirligi senaryolari eskidi, yenisini bulalim derim. Kendi vatandaslarinin kendisine neden karsi eylem yaptigini sorgulamayan bir devletin asla basi beladan kurtulmaz.

 

İsrail eğer bu sorun(lar)la ilgilenmezse İsrail olmaktan cıkacağı gibi İsrail devleti diye bir devlet de kalmaz.Ama bunu anlamak dahi olmaya gerek yok.

1923'lerde de İsrail'i Orta doğuya getirenler vardı. İngilizler, Fransızlar...

Gönderi tarihi:

İsrail eğer bu sorun(lar)la ilgilenmezse İsrail olmaktan cıkacağı gibi İsrail devleti diye bir devlet de kalmaz.Ama bunu anlamak dahi olmaya gerek yok.

1923'lerde de İsrail'i Orta doğuya getirenler vardı. İngilizler, Fransızlar...

Bu tür yaklasimlar ülkeye bir sey getirmez. Bakin 85 yildir geldigimiz noktaya göreceksiniz ne kadar faydasiz oldugunu.

 

Devlet kendi hatalarini sorgulamadigi sürece bizlere de Israil dehset senaryolari üretmek düser.

Gönderi tarihi:

Atatürk'ün 1919'da Kürtlerle ilgili sözleri nasıl sansürlendi?

 

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, dipnotlu, akademik atıflarla bezeli ama son derece siyasî bir konuşma yaptı beklendiği gibi Türkiye'nin gündemini değiştirdi. Özal, Demirel ve Erdoğan gibi siyasetin zirvesindeki isimlerin de zaman zaman gündeme getirdikleri "Türkiye halkı" vurgusunu bu defa bir orgeneralin de içine sindirmiş olması, önemli bir değişimdi.

 

Üstelik bunun kişisel bir yorum değil, Atatürk'ün bir sözüne dayandırılmış olması, kabul edilebilirliğini artırma gayretinin de ötesinde anlamlıydı. Anlaşılan, 'Post-Kemalizm' (Kemalizm-Sonrası) denilen, esasen Tek Parti döneminde oluşturulan Kemalist anlayışın çözülme süreci bundan sonra giderek hızlanacak.

 

Hızlı bir bakışla 22 Ekim 1919 gününe gidelim ve İstanbul Hükümeti'nin Başbakanı Salih Paşa ile Heyet-i Temsiliye üyeleri (Mustafa Kemal, Hüseyin Rauf ve Bekir Sami beyler) arasında imzalanan Amasya Protokollerine bakalım. 2 No'lu protokolün ilk maddesi şu cümleyle başlıyor:

 

"Beyannamenin birinci maddesinde Devlet-i Osmaniye'nin tasavvur ve kabul edilen hududu Türk ve Kürtlerle meskûn olan araziyi ihtiva eylediği ve Kürtlerin camia-i Osmaniye'den ayrılması[nın] imkânsızlığı izah edildikten sonra bu hududun en asgari taleb olmak üzere temin-i istihsali lüzumu müştereken kabul edildi."

 

Özetleyelim: 1. Osmanlı Devleti'nin düşünülen ve kabul edilen sınırı Türkler ve Kürtlerin oturdukları araziyi kapsar. 2. Kürtlerin Osmanlı topluluğundan ayrılması imkânsızdır. 3. Türkler ve Kürtlerin yaşadıkları bölgenin kurtarılması ortak olarak en asgari talebimiz olarak kabul edilmiştir.

 

Cümlenin devamında ise İngilizler kastedilerek, yabancıların görünüşte Kürtleri bağımsızlıklarına kavuşturacakları vaadiyle yaptıkları tezvirlerin önüne geçmek maksadıyla bu hususun, yani Türk-Kürt ayrılmazlığının Kürtlere bildirilmesinin uygun görüldüğü belirtiliyor. (Orijinali: "Maahazâ ecanib tarafından Kürtlerin istiklali maksad-ı mahsusu altında yapılmakta olan tezviratın önüne geçmek için de bu hususun şimdiden Kürtlerce malum olması tensib edildi.")

 

Belgeler konusunda uyanık olmamız şart. Nitekim burada şüphemizi çeken bir nokta var. Bekir Sıtkı Baykal'ın yayınladığı "Heyet-i Temsiliye Kararları"na (Türk Tarih Kurumu Yay., 1989, s. 25) baktığımızda yukarıya aldığımız ilk cümlenin devamındaki tam 3 sayfanın 'kopuk' olduğu yazılıdır! Evet kopuk! İyi de bu kadar hayati bir kararın 3 sayfası neden kopuktur? Kim kopartmıştır? Arşivlerimizin birileri tarafından elden geçirildiğini mi anlamamız lazımdır bundan? Demek ki, belgeler üzerinde operasyonlar sadece Erzurum Kongresi tutanaklarına mahsus değilmiş.

 

Amasya Protokolü'nün ilk maddesinin ilk cümlesinden sonraki 3 sayfanın kopuk olduğunu söyleyen Prof. Bekir Sıtkı Baykal ne yapmış dersiniz? 'Neden kayboldu?' sorusunun ardından seğirteceğine, oraya bir dipnot koyarak Başbakanlık Arşivi'nden bu defa protokolün Sadrazam Salih Paşa'da kalan nüshasına bakmış ve orada tamamen farklı bir cümlenin yer aldığını görmüş. Yukarıda okuduğunuz ikinci cümle, Salih Paşa'nın nüshasında şaşırtıcı derecede farklı olup 1923 sonrasının ideolojik inşa ortamında "Türkiye vatandaşlığı"nın yerini "Türklük" alırken, Kürtlükle ilgili belgeler "baypas" edilmiş, sansürlenmiştir.

 

Şimdi Salih Paşa'ya verilen ve Mustafa Kemal, Rauf Orbay ve Bekir Sami beylerin imzalarının bulunduğu 2 numaralı protokoldeki o sansürlenen cümlenin baş tarafını orijinalinden okumayı deneyelim:

 

"Maahaza Kürtlerin serbesti-i inkişâflarını temin edecek vech ve surette hukuk-i örfiye ve ictimâiyece mazhar-ı müsâedat olmaları dahi tervîc ve ecânib tarafından Kürtlerin..." ("Atatürk'ün Bütün Eserleri", cilt 4, Kaynak Yay., 2003, s. 344'teki belgenin fotokopisinden okudum.)

 

Gerisi, yukarıdaki cümlenin aynısı. Ancak bu kısım, birileri tarafından müthiş bir beceriyle temizlenmiş ve belge düpedüz kesilip yeniden yapıştırılmıştır. Üstelik bu operasyonun yıllarca arşivlerde çalışmış olan Mithat Sertoğlu gibi bir 'üstad' tarafından yapılmış olması, insanda kime güveneceğine dair sağlam bir his bırakmıyor. Gerçekten de belgeler bile makaslanarak bu hale sokulduysa, yani hafızamıza şiddet uygulandıysa bizleri hangi polis koruyacaktır?

 

Çıkartılan cümlede ne var peki? Şu: "Bununla beraber, diyor belgemiz, Kürtlerin serbestçe gelişmelerini sağlayacak tarz ve biçimde kültürel ve toplumsal haklar bakımından müsaadelere mazhar olmaları dahi desteklenmiştir..." Bir başka deyişle Kürtlerin kendilerini geliştirmeleri için kültürel ve toplumsal haklarına erişmeleri konusunda mutabakat sağlanmıştır.

 

İşte size Milli Mücadele'nin en kritik belgelerinden birisinin hal-i pür-melâli. Artık siz karar verin bu ülkede gerçekten tarihçilik yapılıp yapılamayacağına.

 

Hoş, aynı ameliyat, Mustafa Kemal Paşa'nın İzmit konuşmasına da yapılmadı mı? Vaktiyle Doğu Perinçek sayesinde ("2000'e Doğru" dergisi, sayı 35, 30 Ağustos-5 Eylül 1987) Atatürk'ün "hangi livanın ahalisi Kürt ise onlar kendi kendilerini muhtar (özerk) olarak idare edeceklerdir" sözünün yer aldığı kısmın, 1982 yılında Türk Tarih Kurumu tarafından basılan metinden çıkarıldığını öğrenmiştik.

 

Bu kısımların neden çıkartıldığını İsmet İnönü'nün 1925'te söylediği "Vazifemiz Türk vatanı içinde bulunanları Türk yapmaktır" sözüyle veya 1980 darbesinden sonra Kürtçenin, hatta Kürt sözünün bile yasaklandığı bir inkâr fırtınası içine yerleştirdiğinizde anlayabilirsiniz ancak. Türk-Kürt kardeşliğini ve Kürtlerin ortak kurucu unsur olduklarını vurgulayan Mustafa Kemal'den "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk camiasıdır" fikrindeki Atatürk'e Türk vatanı içindekileri Türk yapmaktan söz eden bir asker başbakandan Türkler dışındaki etnik unsurları, daha açık söylersek Kürtlüğü "Türkiye halkı" olarak tanıyan bir başka askere.

 

Yoksa sessiz sedasız 90 yıl öncesine geri mi dönüyoruz? Bir de tarihte tekerrür yok derler. Sansürlenmeseydi hiç tekerrür mü ederdi?

Gönderi tarihi:

Türkler'in ne azinliklarla ne de diger etnik kökenlilerle hicbir sorunu olmamis tam aksine,MILLET-I SADIKA denilen Ermeniler emperyalistlerle Türklere karsi isbirligi yapmistir.Ayni sekilde Kürtcülük cereyanlarida Güneydogu'da Kürtlerin Ingilizlerle isbirligi yapmalarini dogurmus ve Kurtulus savasinda Ingiliz-kürt isbirligi doruga tirmanmistir.Birinci Dünya Savasi sonrasi,Türkiye Emperyalistlercepaylasilmis ve isgal edilmis,Doguda Ermeniler,Batida Rumlar emperyalistlerin yardimina kosarak onlarla isbirligi yapmis ve yüzbinlerce Türk Ermeni ve Rum ceteleri tarafindan katledilmistir.

Tarihi inkar ederek carpitmak,gercekleri degilde düzmece tarihleri baz alip Türk ulusunu karalamak ancak Türk ulusunun düsmanlarina yarar.

Israil ve Kürt isbirligi inkar edilemiyecek kadar gercektir,diger gercek ise AKP iktidarinin siyasetinin Israil siyaseti olmasidir.

 

 

saygilarla

 

Tarihi carpittiginizin farkinda degilsiniz sanirim cunku Turkiye Cumhuriyeti nezaman kurulmus istersen bir ona bakin.. Sozunu etmis oldugunuz birinci dunya savasinda Turkiye Cumhuriyeti henuz dogmamisti ve Osmanli imparatorlugu vardi ve birinci dunya savasida osmanli imparatorlugu tarafindan yapilmisti onlarda Turk degil osmanlilardi.. Turk kelimesi ise Turkiye Cumhuriyetinin kurulmasiyla Turkiye Cumhuriyeti vatandaslarina verilmistir. Bence bu korku ve komple teorilerine hic ama hic gerek yok Ermenilerle, Kurtlerle, Rumlarla bir probleminiz var ise acik acik soyleyebilirsiniz dolayli yoldan tarihleri birbirine karistirarak degil.

Gönderi tarihi:
Tarihi carpittiginizin farkinda degilsiniz sanirim cunku Turkiye Cumhuriyeti nezaman kurulmus istersen bir ona bakin.. Sozunu etmis oldugunuz birinci dunya savasinda Turkiye Cumhuriyeti henuz dogmamisti ve Osmanli imparatorlugu vardi ve birinci dunya savasida osmanli imparatorlugu tarafindan yapilmisti onlarda Turk degil osmanlilardi.. Turk kelimesi ise Turkiye Cumhuriyetinin kurulmasiyla Turkiye Cumhuriyeti vatandaslarina verilmistir. Bence bu korku ve komple teorilerine hic ama hic gerek yok Ermenilerle, Kurtlerle, Rumlarla bir probleminiz var ise acik acik soyleyebilirsiniz dolayli yoldan tarihleri birbirine karistirarak degil.

 

Ya hu yapmayın, Ulus dediğiniz birliktelik, öyle "Hadi bi koşu Ulus oluverelim" demekle olmuyor ne yazık ki...

Bunun tarihsel derinliği, bir geçmişi vardır...

Toplumlar, Ulus olarak ortaya çıkabilmek için yüzyıllarca olgunlaşır, çeşitli aşamalar geçirirler...

 

Biz, Türk Devrim Tarihi'ni ele alırken, taaa EN GEÇ 1800'den hatta 1789'da Fransız İhtilali ve III Selim'in tahta çıkmasından başlatabiliyoruz.

Bu daha geriye götürülebiliyor fakat daha erkene getirilemiyor...

 

Nasıl ki Fransız İhtilali 1789'dan ibaret değil ve taaa Avrupa Aydınlanmasına

ve hatta 1453 İstanbul'un Fethi'ne kadar bile dayandırılıyorsa,

Türk Devrimi ve Ulusallaşması da öyle...

 

Türk Ulusu öyle 1923te "Haydin ya hu, Ulus oluverelim" demekle olunmamıştır...

 

Tarihi yeni baştan karalamayın lütfen!

 

Osmanlı İmparatorluğu'na bir bakın bakalım, kaç tane "Uluslaşma" modeli deneyimi/örneği geçirmiş

Ve niçin başarılı olamamış da, Türk Ulusal Kimliği başarılı olmuş...

 

"Türk" adı, tarihsel olarak bu coğrafyada yaşayanlara atanmış bir addır...

Kaldı ki tarihte çok bilinen bir paradoks vardır:

"Coğrafya mı Kitlelere isim verir, Kitleler mi Coğrafyaya isim verir?"

 

Ermeniler, Armenia bölgesinde yaşadıkları için mi adları Ermeni;

Yoksa adları Ermeni olduğu için mi o bölgenin adı Armenia?

 

Kürtler, Kürdistan denilen bölgede yaşadıkları için mi adları Kürt;

Yoksa adları Kürt olduğu için mi o bölgenin adı Kürdistan?

 

Azeriler, Azeria bölgesinde yaşadıkları için mi adları Azeri;

Yoksa adları Azeri olduğu için mi o bölgenin adı Azerbaycan?

 

Bunlar, o bölge ve kitleler ile ilgili pek net olmayan bilgiler...

Ancak şu bilgi gerçektir ki;

Anadolu'ya "Turchia" adını Türkler vermemiştir...

"Türk" adını da Anadolu'dan/Turchia'dan almamışlardır...

Fakat Anadolu'ya, Batılılar tarafından, 11. yüzyıldan beridir "Turchia" denmesinin

ve bu adın özellikle Osmanlılar döneminden beridir iyice kanıksanmış olmasının nedeni;

"Türk" kitlesinin Aşiret yapılarının artık dağılmaya yüz tutup,

Taa 19. yüzyılda şekillenecek olan Ulus Toplumsallaşmasının nedeni olacak olmalarına varacak süreci başlatmalarıdır...

 

Neden Osmanlı'da iyice kanıksanıyor?

Selçuklular döneminde, Türkler Anadolu'ya "Rumİli" derken,

ve Hükümdarlarına "Rumİli'nin Sultanı" ünvanı verirken,

Avrupa ve diğer tüm devletler, Anadolu'ya ve yaşayan tüm halka "Turchia" diyorlar...

 

Osmanlılar zamanında, Türklere yönelik yapılan kıyımlar ve Kürtleştirmeler,

Buradan da Türklerin gerçekleştirdikleri süreç,

Artık Anadolu'ya, Anadolu'da yaşayanlarca da "Türkiye" denilmesine neden oluyor.

"Rumİli" ifadesinin yok olduğunu

ve yok olma nedeninin bu süreç olduğunu görüyoruz...

 

Dolayısı ile;

Merak etmeyin,

Türk Olmak "Irka Dayalı" bir tanımlama olmadığı gibi,

20. yüzyılda 1923de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması ile ortaya çıkmış bir şey de değildir...

 

Size tarihsel ve toplumsal olarak daha da geniş bir biçimde anlatabileceğim

EN AZ 600-700 yıllık bir kökeni, bir geçmişi, bir gerçekliği vardır...

 

Bir de "Türkiye Cumhuriyeti ne zaman kurulmuş ona bakalım" demişsiniz...

Sanırım Amerikanın kuruluşunu 1776'dan, Rus Devrimi'ni 1917'den, Fransız Devrimi'ni de 1789'dan ibaret görüyorsunuz!!!

Daha öncesinde, bu yapıları oluşturacak temelleri ve gerçeklikleri yoktu sanırım!

Ne günlere kaldık!

Gönderi tarihi:

Turk kelimesi irka dayali olsa ne olur olmazsa ne olur benim icin bir onemi yok insanlar kendilerine neyi yakistiriyorlarsa onu diyebilirler bu Turkde olablir kurtte cerkezde turkmende veya herhangi bir isim. Ben insanlari insanlarin etnik kokenine gore yargilamam Turk kelimesi tarih oncesinden gelebilir ben onada birsey demiyorum ama Osmanli imparatorlugu doneminde genelde insanlar etnik kokeniyle kendilerini tanitirlardi bir yoruk bir turkmen azeri cerkez. Ayrica Benim orada soylemeye calistigim onemli bir noktada birinci dunya savasindan sonra emperyalisler tarafindan paylasilan Turkiye degildi Osmanli imparatorluguydu.. Gecmiste yasanan talihsiz olaylar insanlarin birbirlerinin etnik kimligi hakkinda hos olmayan seyler yazmasida iyi bir yaklasim degildir madem bu topraklarda yasiyorsunuz ozaman biraz hos gorulu olmak lazim etnik kokeni ne olursa olsun gecmiste Atalarimizin yaptiklari yanlislari bugunede tasimak sacma vede mantiksiz..

Gönderi tarihi:

Ya hu yapmayın, Ulus dediğiniz birliktelik, öyle "Hadi bi koşu Ulus oluverelim" demekle olmuyor ne yazık ki...

Bunun tarihsel derinliği, bir geçmişi vardır...

Toplumlar, Ulus olarak ortaya çıkabilmek için yüzyıllarca olgunlaşır, çeşitli aşamalar geçirirler...

.

.

.

Türkiye'de yasayanlar hala alt ve üst kimliklerinden dolayi sikintilar yasiyorlarsa, Kürt, Cerkez, Ermeni vs sorunlarimiz varsa demekki Türkiye hala ulusallasamamis. Sizin dediniz gibi öyle "Hadi bi koşu Ulus oluverelim" demekle olmuyor ne yazık ki...

 

Ulusallasabilmemiz icin önce ic barisi saglamamiz gerekli ve toplumun tümünü kapsayan bir devlet yapisi olmali. Gerisi bizlere zorla dayatilan ulusallastirmadan fazla ileri gitmez.

 

Bakin Türkiye'de büyük bir kesim "Ne mutlu Türküm diyen" sözünden "Türküm, dogruyum, ...." sözünden rahatsiz oldugunu ve kendileri icin rendice edici sözler odugunu acikca söylüyor. Bunun yaninda ayni devlette yasmalarina ragmen sadece din bazinda farkliliklar olan insanlar mesela Aleviler dahi hala esit vatandaslik olmadigindan sikaysetci.

 

Demekki Türkiye hala ulusallasamamis ve kendi vatandaslariyla barisamammis.

Gönderi tarihi:

:clover: çok doğru bir tespit,bizim en büyük sorunumuz kendimizde,devletimizde hiç problem aramayıp bütün olanları dış güçlere mal etmek,şimdi Dominik sorduğu soruyu bir kerede ben soruyorum 85 yil öncedemi Mossad vardi?

Sayın dominik;

vet ülkemizin ürettiği ve de türettiüi saorunlrdır bu çektiğimiz, yaşadığımız olumsuzluklar. Ancak bizim dışımızda bu sorunun sürmesini isteyenler kimler?

Bu konuda çabalayanlar kimler? Ona dikkat çekiyorum.

Gönderi tarihi:

Sayın dominik;

vet ülkemizin ürettiği ve de türettiüi saorunlrdır bu çektiğimiz, yaşadığımız olumsuzluklar. Ancak bizim dışımızda bu sorunun sürmesini isteyenler kimler?

Bu konuda çabalayanlar kimler? Ona dikkat çekiyorum.

Sayin Ahmet AY, ben sizin dikkat cektiginiz noktayi saygiyla karsiliyorum ama ona ragmen ben disaridan kasiyanlara veya kasiyabileceklere karsi önlemimi almam gerekir diye düsünüyorum. Yani ben kendi vatandaslarimla sorunumu en azamiye indirmaye calisirsam disaridan kasiyacaklarinda sayisi o kadar azalir cünki kasiyacak yara bulamazlar. Kimseye firsat vermemek gerekir. Firsati verende bensem yarayi disaridan kasiyanada katlanmak zorundayim.

Gönderi tarihi:

Sayin Ahmet AY, ben sizin dikkat cektiginiz noktayi saygiyla karsiliyorum ama ona ragmen ben disaridan kasiyanlara veya kasiyabileceklere karsi önlemimi almam gerekir diye düsünüyorum. Yani ben kendi vatandaslarimla sorunumu en azamiye indirmaye calisirsam disaridan kasiyacaklarinda sayisi o kadar azalir cünki kasiyacak yara bulamazlar. Kimseye firsat vermemek gerekir. Firsati verende bensem yarayi disaridan kasiyanada katlanmak zorundayim.

Evet sayın dominik,

biz sorunlarımızı asgariye çekersek bizim üzerimizde oyun oynayanlar etkili olamayacaklardır. Sorun yıllarca "kuzu sarması" ülkenin MOSSAD'ının ne zamandan beridir bu ülkenin yumuşak karnını delik deşik ettiğidir. Bunun görmezden gelinmesine içerleniyorum. Elbetteki biz kendi sorunlarımızı anlamsız gerekçelerle büyütüp besliyoruz ve yabancı servisler de bunu fırsatbilip kaşıyorlar. Yanlış çoğukez olduğu gibi bizde...

Gönderi tarihi:

Türkiye'de yasayanlar hala alt ve üst kimliklerinden dolayi sikintilar yasiyorlarsa, Kürt, Cerkez, Ermeni vs sorunlarimiz varsa demekki Türkiye hala ulusallasamamis. Sizin dediniz gibi öyle "Hadi bi koşu Ulus oluverelim" demekle olmuyor ne yazık ki...

 

Ulusallasabilmemiz icin önce ic barisi saglamamiz gerekli ve toplumun tümünü kapsayan bir devlet yapisi olmali. Gerisi bizlere zorla dayatilan ulusallastirmadan fazla ileri gitmez.

 

Bakin Türkiye'de büyük bir kesim "Ne mutlu Türküm diyen" sözünden "Türküm, dogruyum, ...." sözünden rahatsiz oldugunu ve kendileri icin rendice edici sözler odugunu acikca söylüyor. Bunun yaninda ayni devlette yasmalarina ragmen sadece din bazinda farkliliklar olan insanlar mesela Aleviler dahi hala esit vatandaslik olmadigindan sikaysetci.

 

Demekki Türkiye hala ulusallasamamis ve kendi vatandaslariyla barisamammis.

 

Her ülkede her düzeyde sorunlar yaşanabilir Dominik...

Hiçbir ülke güllük gülistanlık değil, ne olmasını bekliyorsun?

Elbette ki bir ülkede sorunlar yaşanacak ve aşılacak.

Fakat her sorunu "Aman da bize ırkçılık uygulanıyor" diyerek bölücülüğe atamak hiç onurluca değil.

 

Türkiye bir Ulus Devleti'dir ve bunu başarmıştır.

Ulus olmayı başaramayanlar, Aşiret yapısını kıramayanlardır.

Kürt sorunu bir mülkiyet paylaşımı, egemenliğin paylaşımı sorunudur.

Irk ile ilgili bir takıntı ya da sorun yoktur.

 

Türkiye'de o "Bir Kesim" dediğiniz kesimden başka hiç kimse "Ben Türküm" demekten rahatsız olmuyor.

Neden?

"Ben Türküm" diyebilen kesimlere bakın, hepsi ilkel aşiret/klan toplumsal yapılarını geride bırakmış ve artık toplumsallaşmalarını Ulus birlikteliğine atayabilmiş kitlelerdir.

Kültürlerini de çok güzel bir şekilde geliştirir ve yaşatırlar.

"Ben Türküm" demekten rahatsız olan kesime bakın;

Hala kana ve ırka dayalı toplumsal yapıyı korumayı "İnsan Hakkı" ve "Demokrasi" diyerek savunabilen bir kitle...

Aşiret yapısını sürdürmekte kararlı olan bir kitlenin, Ulusal birlikteliği sağlayabilmiş toplumlar arasında sorun çıkartıyor olması zaten doğaldır.

Sorunun kaynağı, Ulusallıkta değildir;

Sorun, o kitlenin toplumsal aşiret yapılarından kaynaklanmaktadır.

 

Uluslaşabilmeniz ve Barışı sağlayabilmeniz için, Aşiret/Feodal yapının yıkılması KESİNLİKLE şarttır.

Bugün bakın Ulus kavramını kabul edemeyen kitleye;

Hepsi Aşiret Reisidir...

Bu yapı yok olmadıkça, Türkiye'de Kürtler ile ilgili sorunlar yok olmayacaktır...

Bunun başka da bir yolu yoktur...

 

Sorunun ne olduğu açık ve nettir...

Gönderi tarihi:

Bilmemek ayip degil ögrenmemek ayiptir.Birinci Dünya Savasindan sonra nerenin isgal edilmis ve paylasilmis oldugunu bilmiyorsa bir insan baskasinada dil uzatma hakki yoktur.Birinci Dünya Savasi sonunda neresi paylasilmis ve Kurtulus savasi nerede nasil verilmistir.Eger bunlari idrakten acizseniz buna birsey diyemem ama kendi biligisizliginize baskalarinida ortak etmeye calismayin.Birinci Dünya Savasi sonunda Türkiye isgal edilmistir.Osmanli topragi dediginiz cografya Türklerin vataniydi.Ve Osmanlidan kala kala birtek Türkiye kalmisti o da emperyalistler tarafindan isgal edilip paylasildi.

Tarihi okuyun bir kere daha okuyun ve dostca bir tavsiye bir daha okuyun.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Her ülkede her düzeyde sorunlar yaşanabilir Dominik...

.

.

.

Sorunun ne olduğu açık ve nettir...

Hic bir Türk Türk olmasindan rahatsiz olmaz tabiiki, tabii irkcilik anlaminda söylenmedigi sürece. Ama Türk olmayanida zorla sen Türksün dedirtirsek herhalde rahatsiz olacaktir, olmayandan zaten süphelenirim. Siz neden ülkemizdeki Seyhlerin, yani dini yobazlarin insanlarimiz üzerindeki etkisini asiret reislerinin Kürt'ler üzerindeki etkisi kadar incelemiyorsun? Bir cok bölgelerde secimler ve diger kararlar bu seyhlerin tahlilleri dogrultusunda yapilmiyormu?

Birakin artik sadece Kürt vatandaslarimizi burada gelismemis olarak göstermeyi. Önce kendimizi düzeltelim. Tüm siyasi partilerin delege adaylari ve milletvekili adaylari sadece bir kisinin agzindan cikacak cevaba göre belirleniyor, o kiside partinin genel baskani. Bakin belediye secimlerinde adaylar nasil belirleniyor. Gene cogu bölgelerde Seyhlerin rizasi alinmadan ne milletvekili olabilirsin ne de partye oy verebilirsin. Cok yükseklerden ucmamamiz gerekir, cünki kanatsiz ucuyoruz ve küt diye kafa üstü yere cakiliriz.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.