Φ _asi_ Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2009 Isparta Halk Edebiyatı EFSANELER 1. Eğirdir İsminin Efsanesi: Zamanın birinde Eğirdir’de yaşayan bir bey, eşi ve çocuklarıyla birlikte Sivri Dağı eteklerinde avlanmaya çıkar. Bey orada bir geyik görür, okunu gerer ve geyiğe atar. Ancak ok geyiğe değil, arkada bulunan kayaya saplanır. İşte tam bu noktadan sular fışkırmaya ve çoğalarak akmaya başlar. Beyin çocuğu bu suya kapılır ve boğularak ölür. Bey, hanımının yanına koşar ve çocuğun boğularak öldüğünü bildirir. Hanım dalmış, elindeki tenkerekiyle yün eğirmektedir. Bey daha da bir isyankâr tavırla; “Hanım hanım çocuğu su aldı götürdü, sen hala elindekini eğirir durursun. Eğirdur bakalım” der. Böylece Eğirdir ismi ilk defa söylenmiş ve bu yöreye verilmiş bir isim olarak kalmıştır. 2. Anamas Efsanesi: Anamas Yaylası, Anamas Dağı’nın eteğindedir. Sütçüler, Beyşehir Gölü, Ş.Karaağaç arasında oldukça geniş bir yayladır. Yüksekliği 1500 metrenin üzerindedir. Anamas adının verilmesiyle ilgili iki tane rivayet bulunmaktadır. Birinci Rivâyet: Aksu İlçesi'nin ilk adı olan Anamas'da vaktiyle fakir bir ailenin oğlu, anasının yanlış telkinlerine kapılarak küçükken yumurta ve tavuk hırsızlığına başlamıştır. İşi gitgide büyüterek korkulur bir eşkıya olmuş, yol keser, haraç alır, her türlü pislikleri yapmaya başlamış. Nihayet yakasını hükümetin pençesine kaptırmış. Kıydığı canların, yollarını kestiği mazlumların bedduâsı onu darağacı altına getirmiş. Tam asılacağı sırada son isteği sorulmuş. Abdest almış ve iki rekat namaz kılmış ve ellerini göğe kaldırarak: "-Yarabbi, bu işlerde benim günahım yok. Beni bu kötü yollara anam öğütledi. Beni asma Anamı-as..." diye yalvarmağa başlamış. Derken adamı asmağa memur olan hükümet adamları, zavallı delikanlı yiğidin macerasını dinlemişler ve onu asmaktan vazgeçmişler. İşte, kendini bilmez, cahil bir ananın teşvikiyle hırsızlığa alışan masum delikanlının macerası bu dağlara Anamı-as adını verdirmiştir. İkinci Rivâyet: Çok eskiden bu dağda bir zengin ağa yaşarmış. Astığı astık, kestiği kestikmiş. Ağanın adamları, sürüleri, sürülerine bakan çobanları varmış. Çobanlarından biri özü sözü doğru, yağız bir delikanlı imiş. Delikanlı, ağanın kızına aşıkmış. Yıllarca "Ben bir çobanım, o ağa kızı" diye aşkını kor yapıp içinde saklamış. Ama bir zaman gelmiş dayanamamış "-Ana" demiş. "-Bana ağanın kızını isteyeceksin." Ana önce korkmuş, çekinmiş ama oğlunun solan yüzüne dayanamamış, gitmiş kızı istemiş. Meğer kız da çobanı severmiş. Ağa, kızının hatırı için çobanın dileğini hoş görmüş. Demiş ki: "-Kızımı veririm, ama, koyunlarımı bir gün susuz bırakacak, ertesi gün göl kıyısına götüreceksin." Çoban kabul etmiş. Ağanın dediği gibi sürüyü susuz bırakıp, göle götürmüş. Tam yaklaştıklarında başlamış kaval çalmaya. Cümle koyunlar, kuzular durmuşlar. Kavalın sihirli sesi onları büyülemiş, suyu görmez olmuşlar. Yalnız içlerinden biri kendini sudan alamamış. Binlerce başlık sürüdeki bir koyun yüzünden de ağa: "-Olmaz" demiş. Bir daha denemişler yine olmamış. Üçüncüsünde inatçı koyun da, kavalın nağmesine uyup su içmemiş. Bu defa ağa: "-Bir kere daha dene" deyince çoban kızmış. "Anamı assalar bu kızı almam" demiş ve vermiş kendini dağa. Bir daha ne gören olmuş, ne sesini duyan. "Anamı assalar" sözü de yılların altında ezile ezile değişerek Anamas olmuştur. Efsanede geçen hadise sonucunda çobanın "Anamı assalar" sözü zamanla yöreye Anamas adını vermiştir. Efsane içinde çobanın olağanüstü bir gücü ortaya konmuştur. Bu gücü aşkına olan samimiyetinden dolayı Allah tarafından aldığına inanılmaktadır. 3. Ayazmana Efsanesi: Ayazmana Senirkent ve Isparta'da olan bir mesirelik yerin adıdır. Rivâyete göre eveli bir anaynan gızı varımış. Evleri bitecik adayımış. Bunnarın bir sürü goyun guzuları varımış. Yakınnarında da su yoğumuş. Goyunnarı sulamaya de uzaklara giderlerimiş. Gız, çok bıkmış goyunnarı sulamak için uzaklara gidip gelmekten. Oturmuş, Allah'a yalvarmış: "-Allahım ne olur şuracıkda su olaydı. Su çıkar da istesen evimin ortasından çıkar" demiş. Bunun üzerine odanın ortasından su çıkmış Bi gış günü guru darı bi şey bişirceklermiş. Yakacakları galmamış. Gadın, yakıcak aramaya dışa çıkıyomuş. Amma, soğuktan, fazla uzaklaşamadan dönüyomuş. Her defasında da gız sormuş: "Ayaz mı ana?" derkene oranın adı Ayazmana galmış. Ayazma adı bu geçen efsanedeki hadisenin sonunda verildiğine inanılmaktadır. 4. Gelincik Dağı (Gelincik Ana) Efsanesi: Senirkent'in 10 km. doğusunda, Senirkent'in yaslandığı dağın doğuya doğru devamı olan, Barla dağının kuzeye bakan tepesinde, 2734 metre rakımlı bir tepe vardır. Bunun üzerinde çimenlik bir düzlükte etrafı gelişi güzel bir taş yığını biçiminde sıralanmış, bir duvarla çevrili, 10 metre uzunluk ve 5 metre genişlikte, oval bir alan içinde Gelincik Ana’nın yatmakta olduğu rivâyet edilmektedir. Birinci Rivâyet: Her yıl buraya yaylamayı âdet edinen Sarıkeçili oymağından bir oba, günün birinde yine yaylada çadır kurar. Obanın oğlu geçen yıl burada evlenmiş ve gelin kadın ilk kınalı parmak aşını burada yaktığı ocakta yapmış. Gelinin kaynatası ona, hemen ateş yakmasını ve saç kondurmasını söylemiş. Gelin, o an aklına gelen geçen seneden kalan, toprağa soktuğu üç yanık esiyi alıp getirmek için soktuğu tarafa gitmiş. Topraktan çekip getirmiş. Hâlâ yanmakta olduğunu gören kaynatası hayretler içinde kalarak esinin toprağın içinde bir sene yanık kalmayacağını, gelinin başka bir amaçla oraya kendinden önce geldiğini ve kendini kandırdığını söylemiş. Gelin tüm saflığıyla bakmış. Elindeki yanık esileri tüm gücü ile atarak: "-Allah’ım canımı al" demiş ve can vermiş. Attığı esilerden biri olduğu yerde, ikincisi kendisinin aşağısındaki Akdere denen derenin içinde, üçüncüsü Yassiören'in altında bulunmaktadır. Adları yanık katrandır. Bu dağa daha sonra bu gelinin ismi verilmiştir. Gelin-Kaynata arasında geçen bu hadiseden sonra yaylanan bu dağa Gelincik Dağı adı verilmiştir. Burada yatan Gelincik Ana mezarına adak adamaya, dilek dilemeğe gelinmektedir. İkinci Rivâyet: Her sene yaylamaya gelen Sarıkeçili oymağından olan Yörükler geldikleri tepedeki yaylaya bir çadır kurarlar. Daha yeni evli olan gelinin kaynanası gelinden bir ateş yakmasını ve yemek pişirmesini ister. Gelin şuradan, buradan, çalı, çırpı toplar, ancak çıkan rüzgardan ateşi yakamaz veya yanında kibriti yoktur. Gelin bütün çabalarına rağmen ateşi yakamayınca cadaloz kaynana, elinde oklava değneğiyle geline çok şiddetli saldırır. Ne olduğunu anlamayan gelin geçen seneden kalan küllere başını eğer ve saçlarını küllere bular. Meğerse, ta geçen seneden küllerin altında kalmış olan kıvılcım zavallı gelinin saçlarını tutuşturarak orada yığılı çalı, çırpı de alev alev yanar ve gelin de bu alevlerin içinde kül olur. Facia yerine yetişen güveyi ve Obanın gün görmüşleri bu hale acırlar, göz yaşı dökerler. Hain kaynana diz çöküp Hakk'a yalvarır ve masum gelinine yaptığına pişman olur; ama, iş işten geçmiştir. Gelinciğin kemiklerini bu ocağın mezarına gömerler ve bu dağa Gelincik Ana adını verirler. 5. Isparta Adı İle İlgili Bir Efsane: Vaktiyle Gülistan denilen bir diyarın Gülsultan adında bir hükümdarı varmış. Bu hükümdarın elma yanaklı, kiraz dudaklı, pembe gül tenli ve ahu bakışlı güzel bir kızı varmış. Kız, pembe gül tarlaları arasında doğup büyüdüğü için kendisi de güller gibi kokarmış. Bütün tabiat bu kıza aşıkmış. Bu güzel kız yüzünden komşu hükümdar dağlar yıllarca birbirleriyle mücadele etmişler. Bunlardan Davras adında dağ, yanıp tutuşan bağrından semalara alevler fırlatmış. Neden sonra bu dağlar bir karara varmışlar. Demişler ki: "Elele, omuz omuza verelim. Geniş bir dağ halkası yapalım. Bu halkanın ortasında hasıl olacak ovayı bereketlendirelim. Ovanın güney bölgesini bağ, bahçe ve gül tarlaları ile süsleyelim. Hiçbirimize yâr olmayan sevgilimizi oraya yerleştirelim. Başına da bekçi olarak Yağız Karatepe ile Efe Sidre tepeyi dikelim. Onun güzelliğini uzaktan seyredelim." Öyle yapmışlar. Böylece dağ halkasının ortasındaki geniş ovanın güneyinde güzel Isparta bütün tarih boyunca emniyet içinde, düşman istilası görmeden, huzur ve sükun içinde, yeşil fistanının uzun eteklerini yayarak, sevdalılarına cilveler yapıp durmuştur. En nefis elma ile kirazın ve en güzel gülün yetiştiği bu diyarda yetişen kız da elbet güzel olacaktır. ATASÖZLERİ Aça kuru ekmek bal helvası gibi gelir. Acı sakız gibi yapışır, kedi gibi sırnaşır. Akrabalar, akrep olmuş kimse bilmez nettiğini, Akrabanın akrabaya akrep etmez ettiğini. Alan razı satan razı, ne halt eder it Niyazı. Alemin tenceresi kapalı kaynar. Anası ne ise danası da odur. Aramakla güzel bulunmaz. Aşı pişiren soğutsun, doğuran avutsun. Ata et ite ot döker. Atın bahtsızı arabacıya düşer. Başta akıl olmayınca kuru kafa neylesin. Bilmediğin ot karın ağrıtır. Bir bulutla kış olmaz. Boş keseden beleş bağışlar. Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme. Çalı çırpı ile ev yapılmaz. Çalıda gül bitmez, cahile söz yetmez. Dağa gidenin işi, kabak keçinin yaşı belli olmaz. Düğün evini bilmeden keşkek sahanının alıp koşma. Eşeğe semer yük değildir. Fukaranın cebi boş gönlü doludur. Göl yerinde, su eksik olmaz. Gül dikensiz olmaz. Hamam tokmağı gibi başa vurur. Her balık kendi yemi ile tutulur. Her çıkık yerini bulur. Her sakaldan bir kıl alsan köseye bir sakal olur. Herkes ayağına ipin nereden takıldığını bilir. Herkes gidişen yerini kaşır. Kar yağdığı gün tozar. Karının adını söyle ama kârını söyleme. Karpuz kesmekle yürek soğumaz. Katrandan olmaz şeker, olsa da cinsine çeker. Kokmuş ete tuz çare eylemez. Köpek ekmek yediği kapıyı bilir. Lezzetsiz çorbaya tuz kâr etmez. Lokma çiğnenmeden yutulmaz. Malını övme pazarını öv. Nâdan ile ye iç sohbet etme. Oğlan yer oduna gider, çoban yer koyuna gider. Olacakla öleceğe çare bulunmaz. Ölenle ölünmez. Ölüye gülmezler deliye gülerler. Pişinceye kadar durur da soğuyuncaya kadar duramaz. Sahipsiz eşeğe kim olsa biner. Söyleme arsız edersin, kitleme hırsız edersin. Tencere kapağını bulamayınca kaynamaz. Turna katarıyla, leylek alayıyla uçar. Ulu ağacın gölgesi bol olur. Üzüm çöpsüz olmaz, armut sapsız olmaz. Yel esmeyince, çalı çıtırdamaz. Yenecek aş buharından bellidir. Yolda giden yorulmaz. Yörük at kendine özengi vurdurmaz. Yükün ağırını koca öküz çeker. Yürük at yemini kendi arttırır. Zenginin kokusu çıkmaz. Zengin isterse fakir bulursa yer. DEYİMLER Ayranı kabarmak: Öfkelenip köpürmek. Baş göz olmak: Evlenmek. Bir eli balda bir eli yağda: Bolluk içinde bir yaşayışı olmak. Çene çalmak: Arkadaşlarıyla şundan bundan konuşup vakit geçirmek. Çiçeği burnunda: Taptaze. Devede kulak: Büyük bir varlıktan ya da işten çok küçük bir parça. Eli kulağında: Olması, gerçekleşmesi çok yakın. Eli uzun: Fırsat buldukça öteberi aşıran. Gizli çıkı: Başkalarına duyurmadan, kimseye haber vermeden iş yapan kişi. Iska geçmek: Üzerinde durmamak, atlamak, önem vermemek. İçine kapanmak: Çevresindeki kişilerle ilişki kurmamak ve duygularını kimseye açmamak. İnsan sarrafı: İnsanların iyisini, kötüsünü iyi seçen kimse. İt sürüsü kadar: Pek çok gereksiz kişi bir arada. Kabir suali: Çok ayrıntılı, usandırıcı sorular sormak. Kof çıkmak: Bilgisiz, değersiz, işe yaramaz bir kişi olduğu anlaşılmak. Laf aramızda: Söylediğim aramızda gizli kalsın. Leke sürmek: Birine suç yüklemek. Notunu vermek: Değeri, nasıl bir kişi olduğu üzerine bir kanıya varmak. Oh çekmek: Birini üzen duruma sevinmek. Ölü mevsim: İşin ve alışverişin pek az olduğu aylar. Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, sorumsuzca oturup kalmak. Püsküllü belâ: Büyük sıkıntı ve zarar veren kişi ya da şey. Sır küpü: Bildiği sırları hiç kimseye söylemeyen kişi. Sudan ucuz: Çok ucuz, bedava gibi. Şifayı bulmak: Hastalanmak, hastalığı artmak. Taş atmak: Söz dokundurmak. Tıraş etmek: Usandıracak kadar uzun laflar söylemek. Toz olmak: Ortadan kaybolmak. Ucuz atlatmak: Tehlikeli bir durumdan az bir zararla sıyrılmak. Uyku bastırmak: Çok uykusu gelmek. Üç aşağı beş yukarı: Yaklaşık olarak, belli bir sayıdan biraz eksik ya da biraz artık olarak. Vaktini almak: Yapılması için bir süre uğraştırmak, epey bir zaman harcamasını gerektirmek. Vur patlasın, çal oynasın: Elindeki avucundaki parayı zevk ve eğlencesi uğruna harcayan kişinin durumu. Yağ bağlamak: 1. Semirmek. 2. Üzerine kat kat biriken yağ katılaşmış olmak. Yağlı müşteri: Bol paralı, çok alışveriş yapan müşteri. Zevkine varmak: Güzelliğini, tadını gereği gibi duymak. Zılgıt yemek: İyice azarlanmak. Zihni açılmak: Daha iyi anlar ve kavrar olmak. Zil zurna sarhoş: Aşırı derecede sarhoş. Zora binmek: İş, zor kullanmakla sonuçlanacak bir durum almak. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.