Φ _asi_ Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2009 Gönderi tarihi: 25 Ekim , 2009 Türk Egemenliğinde Isparta Anadolu Selçukluları Dönemi Roma İmparatorluğu’nun M. Ö. 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu’na bağlanan Isparta, VIII. ve IX. yüzyılda yapılan idari ayrıma göre bir eyalet halini alıyor ve bir dini merkez niteliğini taşıyordu. İslam ordularının akınlarının Anadolu’ya yoğunlaştığı son dönemlerinde Avasım Bölgesi’ne yerleştirilen Türkler ve Selçuklu Devleti’nin kurulması Anadolu’nun geleceği için önemli tarihi olayların başlangıcı olmuştur. Bu akınların sonunda kazanılan Malazgirt Meydan Savaşı, Bizans gücünü kırarak, bütün Anadolu kapılarının Türkler’e açılmasına vesile olmuştur. Malazgirt Savaşı’ndan sonra hızla Anadolu’ya yayılan Selçuklular, kısa sürede Batı Anadolu’daki birçok yeri de ele geçirmişler; ancak, bu yörelerdeki Selçuklu egemenliği uzun sürmemiştir. Gerek Bizans’ın güçlü savunması, gerek Haçlı Seferleri buralarda sürekli bir egemenlik kurulmasına imkan vermemiş, ele geçirilen yerler Bizanslılar’la Selçuklular arasında birçok kez el değiştirmiştir. II. Kılıç Arslan zamanında (1156-1192) yoğunlaşan Bizans-Selçuklu savaşları, 1176’da Anadolu Selçukluları’nın Bizans ordusunu Miryakefalon’da büyük bir bozguna uğratmasıyla dönüm noktasına varmıştır. Bu savaş sonrasında Uluborlu da ele geçirilmiştir. Isparta yöresi bütünüyle, ancak 1204’te III. Kılıç Arslan’ın saltanatı sırasında fethedilebilmiştir. I. Keyhüsrev (1204-1210) ve I. Keykavus (1210-1219) dönemlerinde yöredeki Selçuklu egemenliği daha da pekişmiştir. Alaeddin Keykubad da (1219-1237), Antalya yöresini bütünüyle ele geçirince bölgenin fethi tamamlanmış oldu. Ancak II. Keyhüsrev döneminde (1237-1246) başlayan Moğol akınları, giderek Anadolu Selçuklu Devleti’ni çökertince Batı Anadolu’da egemenlik yöre yöre kurulan beyliklerin eline geçmiştir. Beylikler Dönemi XIII. yüzyıl başlarında Selçuklular’ın Isparta, Eğridir ve yalvaç yörelerine yerleştirdiği Teke aşiretine bağlı Türkmenler, Anadolu Selçuklu Devleti’nin sona ermesinden kısa bir süre önce bu yörede Hamidoğulları Beyliği’ni kurmuşlardır (1301). Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey beyliğe büyükbabasının adını vermiş ve önce Uluborlu’yu, daha sonra da Eğridir’i beyliğin merkezi yapmıştır. Hamidoğulları Beyliği, kuruluşundan bir süre sonra güneye doğru yayılarak, Gölhisar, Korkuteli ve Antalya’ya doğru genişlemiştir. Antalya ve çevresi Dündar Bey’in kardeşi Yunus Bey’in yönetimine girince Hamidoğulları Beyliği, Eğridir ve Antalya olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Isparta bu kollardan Eğridir’e bağlanmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışından sonra, Karamanoğulları Konya’yı ele geçirmiş ve tüm uçlara egemen olmak istemişlerdir. Ama aralarında Hamidoğulları’nın da bulunduğu uç beyleri bu girişime karşı çıkarak, sürekli savaşlarla bağımsızlıklarını korumaya çalışmışlardır. Dündar Bey XIV. yüzyıl başlarında oldukça güçlenerek Anadolu’daki öbür beyliklere oranla üstün bir duruma gelmiştir. Ancak Anadolu beylerine İlhanlı egemenliğini kabul ettirmek için 1314’te Anadolu’ya gelen Emir Çoban’a bağlılıklarını bildiren beyler arasında Dündar Bey de yer alıyordu. Ama, 1324’te İlhanlılar’ın Anadolu Valisi Temürtaş, Hamidoğulları Beyliği üzerine de yürümüş ve Antalya’ya sığınan Dündar Bey’i yakalatarak öldürtmüştür. Temürtaş, Dündar Bey’in elindeki yerleri kendi yönetimi altına almış ve Antalya’yı da Dündar Bey’in kardeşi Yunus Bey’in oğlu Mahmud’a vermiştir. Temürtaş’ın İlhanlı Hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’a karşı ayaklanarak Memlükler’e sığınmasından sonra, Dündar Bey’in oğlu Hızır Bey Anadolu’ya gelerek beyliğin yönetimini üstlenmiştir (1327). Hızır Bey 1328’de ölünce yerine geçen kardeşi Necmeddin İshak Bey, Beyşehir ve Akşehir yörelerini beylik topraklarına kattı. Yönetimde yeni düzenlemeler yaparak, ordusunu güçlendirdi. Komşu beyliklere karşı savaş hazırlıkları yaptığı sırada ölünce, yerine Gölhisar Beyi olan kardeşi Mehmed Çelebi’nin oğlu Muzaffereddin Mustafa Bey geçti. Onun zamanında beylikler her bakımdan en güçlü dönemini yaşamıştır. Ölünce yerine oğlu Hüsameddin İlyas Bey geçmiştir. İlyas Bey döneminde Hamidoğulları ile Karamanoğulları arasında süregelen çatışmalar daha da arttı. Karamanoğulları İlyas Bey’in topraklarının bir bölümünü işgal etti. Ama İlyas Bey, kaybettiği toprakları Germiyanoğulları Beyi Süleyman Şah’ın yardımıyla geri aldı. İlyas Bey’in 1374’ten önce öldüğü sanılmaktadır. Çünkü bu tarihte beyliğin başında oğlu Kemaleddin Hüseyin Bey bulunuyordu. Hüseyin Bey, Karamanoğulları’nın saldırılarını ancak Osmanlılar’ın yardımıyla engelleyebileceği düşüncesiyle, daha önce Eşrefoğulları’ndan alınan Yalvaç, Şarkikaraağaç, Beyşehir, Akşehir ve Seydişehir yörelerini 1374’te 80. 000 altın karşılığında Osmanlılar’a sattı. I. Murad ile iyi ilişkiler kuran Hüseyin Bey, Kosova Savaşı’nda Osmanlılar’a yardım etmek amacıyla oğlu Mustafa Bey komutasında bir birlik göndermiştir. Ancak bu savaşta 1. Murad ölünce, Karamanoğulları, Hamidoğulları’nın topraklarını bütünüyle ele geçirmiştir. 1390’da Karamanoğulları’nın üzerine yürüyen Yıldırım Bayezid, bu toprakları geri aldı. Böylece kısa bir süre için Karamanoğulları’na geçen Isparta yöresi bütünüyle Osmanlı yönetimine girmiştir. Kemaleddin Hüseyin Bey’in 1391’de ölmesiyle de Hamidoğulları Beyliği sona erdi. Yıldırım Bayezid, Hamidili’nin yönetimini oğlu İsa Çelebi’ye bıraktıktan sonra Antalya üzerine yürümüştür. Osmanlılar Dönemi Anadolu beylikleri, daha önce yitirdikleri toprakları, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü bunalım döneminde, yeniden ele geçirdiler. Bu arada Timur’un torunu Mehmed Mirza’nın hapisten kurtardığı II. Mehmed Bey de Karamanoğulları Beyliği’nin başına geçti. Karamanoğulları’nın egemen olduğu yerlerden başka, Osmanlılar’a bağlı Isparta, Eğridir, Kırşehir ve Kayseri’yi de ele geçirdi. Osmanlı Devleti Çelebi Mehmed’le yeni bir yönetime kavuştuktan sonra, kaybedilen yerleri ele geçirmek için girişimlere başlandı. Çelebi Mehmed, Karamanoğlu Mehmed Bey’i bir savaş sırasında esir aldı (1415). Böylece Isparta yöresi yeniden Osmanlılar’a bağlandı ise de bir süre sonra yine Karamanoğulları’nın eline geçmiştir. Mehmed Bey’in ölümünden sonra oğlu İbrahim Bey ile amcası Ali Bey arasında taht kavgaları başladı. İbrahim Bey II. Murad’dan yardım istedi ve yardım karşılığında Hamidili, Beyşehir ve Otlukhisarı’nı Osmanlılar’a bıraktı. II. Murad da, Hamidili’nin yönetimini Şarabdar İlyas Bey’e verdi. II. Murad’ın yardımıyla Karamanoğulları Beyliği’nin başına geçen İbrahim Bey, güçlendikten sonra Osmanlılar’a verdiği yerleri geri almak için girişimlere başladı. Tek başına karşı çıkamayacağını anlayınca da Sırplar ve Macarlar’la anlaştı. Bu anlaşmadan sonra Beyşehir ve Hamidili yöresine saldırarak, Hamidili Sancak Bey’ini tutsak etti. Bu olay üzerine II. Murad, önce Rumeli Beylerbeyi Sinan Paşa yönetiminde Macarlar üzerine bir kuvvet gönderdi. Macarlar’ı etkisiz hale getirdikten sonra da İbrahim Bey’in üzerine yürüdü ve yanında bulunan İsa Bey’i Karamanoğulları Beyi olarak ilan etti. Daha sonra, dönemin önemli bilim adamlarından Mevlana Hamza, arabuluculuk yaparak İbrahim Bey’i bağışlattı. İbrahim Bey, yine Beyliğin başında kaldı ve Osmanlılar’dan aldığı yerleri geri verdi. Bu olaydan sonra, XVI. yüzyıl başlarına değin Isparta ve yöresinde önemli bir siyasal olay olmadı. XVI. yüzyıl başlarından itibaren ise Osmanlı Devleti’ni uzun süre uğraştıran Şahkulu Ayaklanması, Isparta yöresini de etkiledi. Burdur, Isparta, Gölhisar ve Sandıklı yöresine de saldıran Şahkulu, buraları yağmaladı ve çok sayıda kişiyi öldürdü. Ayaklanma bastırılarak Şahkulu öldürüldükten sonra (1511), Isparta ve Antalya yöresinde ele geçirilen Şiiler Mora’ya sürüldüler. XVI. yüzyılda güneybatı Anadolu’daki önemli pazarlardan biri de Hamid pazarıydı. Gerek Hamidoğulları Beyliği döneminde ve gerek Osmanlı yönetimi sırasında Isparta, önemli bir dokumacılık merkeziydi. Ayrıca, Isparta çevresindeki ormanlardan elde edilen adragan zamkı Avrupa piyasalarında oldukça aranan bir üründü. Halıcılık ise ancak XV. yüzyıla doğru dış piyasalarda önem kazanmaya başladı. XVI. yüzyılın ikinci yarısından başlayıp giderek artan ekonomik bunalım, Osmanlı toplum yaşamını önemli ölçüde etkilemiştir. Bu dönemde dünyadaki fiyat artışları, ülke dışına yiyecek maddesi kaçırılmasına yol açmış, bu da Anadolu’da büyük bir yiyecek kıtlığına sebep olmuştur. Bunun yanı sıra, ekonomik bunalım sonucu topraklarını bırakmak zorunda kalan halk “levend” adı altında soygunculuk yapmaya başlamıştır. Isparta ve yöresi de bu olaylardan oldukça etkilenmiştir. Bu dönemde suhteler (medrese öğrencileri) de gruplar halinde Anadolu’nun çeşitli yerlerinde dolaşarak olaylar çıkarmış, soygunlar yaparak birçok insanı öldürmüşlerdir. 1559’da İstanbul’dan Hamid Sancağı Kadısına gönderilen bir fermanda, Isparta yöresinde dolaşan suhtelerin çıkardıkları olaylardan söz edilerek, bu kişilerin yakalanıp cezalandırılmaları için Mirza Bey adlı bir kişinin görevlendirildiği bildirilmektedir. Hamid Sancağı bu dönemde Ege Bölgesi’nden sonra suhte ayaklanmalarının en çok görüldüğü yerdir. O kadar ki, 1558’de Şehzade Bayezid ile sefere çıkan Hamid Sancak Beyi Mustafa Bey’e hemen sancaktaki görevine dönmesi bildirilmiştir. Hamidili’ndeki suhte olayları 1572 sonrasında da aynı yoğunlukta sürmüştür. 1573’te Hamid Sancağı’nda suhteler olay çıkarmış ve sancaktaki sipahiler bu kişilere yardım ederek yakalanmalarını önlemişlerdir. Bu dönemde olayların yoğunlaşmasına karşın Kıbrıs’a gönderilen sancak beyi, bir yazısında bu durumdan yakınmaktadır. Hamid Sancak Beyinin Kıbrıs’a gitmesinden sonra yerine vekil olarak bıraktığı Hamza Bey’in raporlarından öğrenildiğine göre, sancaktaki Beydili Köyü halkı Hüsam adlı bir suhteyi yakalayarak sancak beyine teslim etmiş ve bunun üzerine 200 kişilik bir grup köyü basmaya kalkışmışlarsa da sancak beyi ve sipahilerin çabaları karşısında başarısız kalmışlardır. 1574 baharında Anadolu askerlerinin sefere çağrılması, yöredeki suhte olaylarının da artmasına neden olmuştur. Isparta ve yöresindeki suhte olayları 1587’de daha da kanlı bir biçime bürünmüş, Hamid ve Teke sancaklarında zengin tımar ve zeamet sahiplerine saldırmaya başlamıştır. Isparta’da Taşviran Köyü’nü basan suhteler burada 32 kişiyi öldürmüşlerdir. Suhte ayaklanmalarının önlenememiş olması, aralarında Isparta’nın da bulunduğu birçok kent halkının hükümete karşı büyük güvensizlik duymasına yol açmıştır. Ayaklanmaları önlemek amacıyla il erleri serdarlarına, hatta çavuş ve subaşı gibi kişilere yetki verilmesi suhtelerin daha fazla taşkınlık yapmalarından başka sonuç vermemiştir. XVII. yüzyılda Isparta yöresini etkileyen önemli bir olay da Haydaroğlu ayaklanmasıdır. 1645’te, Isparta yöresinde ortaya çıkan Kara Haydar adında bir kişi soygunlar yaparak, yöreyi uzun süre tedirgin etmiş, daha sonra da yakalanarak öldürülmüştür. Oğlu Mehmed, babasının öcünü almak için Haydaroğlu adıyla yörede soygunculuğa başlamış, yakalanması için de Eski Anadolu Valisi İbşir Paşa görevlendirilmiştir. Gerek İbşir Paşa, gerek daha sonra görevlendirilen Küçükçavuş Ahmed Paşa, Haydaroğlu karşısında başarısız kalmışlardır. Ahmed Paşa, Haydaroğlu’nun en güçlü yardımcısı olan Katırcıoğlu’nun adamlarınca öldürülmüş ve askerlerinden bir bölümü Haydaroğlu güçlerine katılmışlardır. Bunun üzerine Haydaroğlu’nu yakalama görevi Ketencizade Mehmed Paşa’ya verilmiştir. Haydaroğlu, Mehmed Paşa’yı öldürdükten sonra Afyonkarahisar üzerine yürüyerek kenti yağmalamış, sonra Isparta üzerine yürümüştür. Bu dönemde Isparta Sancak Beyliği’ne Hacı Sinan Paşazade Mehmed Paşa atanmıştır. Ama Mehmed Paşa kendi yerine mütesellimi Abaza Hasan Ağa’yı göndermiştir. Haydaroğlu’nun kent yakınlarına geldiğini öğrenen halk, haber göndererek ne istenirse vermeye hazır olduklarını bildirdiler. Bunun üzerine Haydaroğlu Isparta halkından 3.000 kuruş vergi istedi. Kent halkı istenilen parayı toplamak gerekçesi ile onu oyalarken, Abaza Hasan Ağa da savaşabilecek durumdaki kişilerden bir güç oluşturarak, Haydaroğlu’na saldırdı ve yakalayarak İstanbul’a gönderdi. Haydaroğlu’nun İstanbul’da idam edilmesinden sonra en güçlü adamlarından ve Isparta yöresi Türkmenlerinden olan Katırcıoğlu, Haydaroğlu güçlerinin başına geçti. Bir süre devlete karşı başkaldırışını sürdüren Katırcıoğlu, daha sonra isteği üzerine bağışlanarak kendisine Beyşehir Sancağı verildi. Katırcıoğlu Karaman Valiliği ve Isparta Sancak Beyliği görevlerinde de bulunmuştur. XIX. yüzyıl başlarında Isparta bir veba salgını geçirmiştir. Bu salgın sonunda 200-300 kişi hayatını kaybetmiştir. Aynı dönemde ilk kız rüştiyesi, ”İnas Rüştiyesi” adı altında açılmıştır. Bu yüzyıl boyunca Isparta Sancağı, oldukça sakin bir dönem geçirdi. Osmanlı Devletinin son yıllarında Isparta’nın başlıca ekonomik etkinliği gül yağcılığı, halıcılık ve haşhaş üretimiydi. Isparta’nın ihracatı da bu ürünlere dayalıydı. 1908’de İzmir’de kurulan “The Oriental Carpet Manufactures Limited” adlı şirket halı üretiminde Uşak’tan sonra en büyük ağırlığı Isparta’ya vermiş, burada 2160 tezgahlık bir imalathane kurmuştur. Yapılan araştırmalar sonucu Göller Bölgesi’nin Türkiye’nin ikinci derece deprem sahası içinde yer aldığı ortaya konmuştur. Dolayısıyla, Isparta’nın da merkezinde olduğu bu bölgede tarihi süreç içerisinde şiddetli depremler meydana gelmiştir. Bilinen en önemlileri, 1875’te Dinar, 1899’da Isparta ve 1914’teki Burdur-Isparta en şiddetli depremlerdir. 3/4 Ekim 1914 gece yarısı, Alaşehir, Denizli, Burdur, Isparta, Eğirdir, Seydişehir ve Akşehir’i kapsayan ve geniş bir alanı etkileyen 7.1 şiddetinde bir deprem meydana gelmiştir. Deprem, en kuvvetli bir şekilde Burdur-Eğirdir gölleri arasında hissedilmiş, özellikle Burdur ve Isparta ile bu iki şehir arasında kalan köylerde büyük zarara yol açmıştır. Arşiv vesikalarına göre sarsıntılar yer yer en az altı gün sürmüştür. Bu deprem, Isparta sancağında büyük yıkımlara sebep olmuştur. Isparta’da 3.700 binanın tamamen yıkıldığı, ayakta kalanların ise oturulacak durumda olmadığı tespit edilmiştir. Bu arada şehir merkezinde çıkan yangında, Pamuk Hanı, Kundakçıoğlu Hanı, 15 dükkan ve iki ev yanıp kül olmuştur. Depremin gece meydana gelmesi, ölü sayısının artmasına sebep olmuştur. Isparta şehir merkezi ve köylerinde enkaz altında kalarak ölenlerin sayısı 1.500, yaralananların sayısı ise 500 olarak tespit edilmiştir. Yaklaşık 20.000 kişi bir anda sokak ortasında kalmıştır. Deprem ayrıca, Keçiborlu Nahiyesi ile Kılıç, Senir, Çukur, Ali, Lağus (İlavus) Deregümü köylerinde büyük tahribat yapmıştır. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Ispartalılar bir taraftan depremde yıkılan evleri ve kayıplarının telafisi ile uğraşırken diğer yandan da memleket genelinde olduğu gibi savaşın açtığı zarar, yokluklar, hastalıklar ve benzeri sıkıntılarla uğraşmak zorunda kalmıştır. Milli Mücadele Dönemi Birinci Dünya Savaşı’nın Osmanlı Devleti ve müttefiklerinin aleyhine sona ermesinin ardından, 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Antlaşması’nın 7. Maddesi doğrultusunda, galip ülkeler, daha önce kendi aralarında yaptıkları gizli antlaşmalara göre çeşitli bölgeleri işgal etmeye başladılar. Bu işgallere karşı da bütün Anadolu’da tepki hareketleri ortaya çıkmaya başladı. İşte Türk milletinin varlığını ve istiklalini korumak için bütün imkanlarını sonuna kadar seferber ettiği olağanüstü bu döneme Milli Mücadele Dönemi denilmektedir. Anadolu’nun hemen hemen her yerinde millî teşkilatların kurulduğu, düşmana karşı topyekün bir ayaklanmanın millî bir galeyanın oluştuğu bu dönemde, millî mücadele ruhunun filizlenip, başarıya ulaşmasında Isparta’nın da olağanüstü hizmet ve katkıları olmuştur. a) Düşman İşgallerine Karşı Isparta’dan İlk Tepkiler: Yunanlıların İzmir’e ayak bastığı duyulur duyulmaz, Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi Isparta ve kazalarında da olağanüstü bir heyecan oluşmuş, halt galeyana gelmiştir. İzmir’in işgalinin ilk günü 15 Mayıs’ta bütün Yalvaçlılar İstanbul’da Sadrazamlığa işgali kınayan protesto telgrafları gönderdiler. Bu telgrafta; “Biz namusumuz ile yaşayacağız, namusumuz ile öleceğiz. Türk milleti zilletle yaşayamaz. Bu kadar hakir bir millete katlanarak yaşamak isteyen bir Türk ve Müslüman düşünülemez. Biz daha ölmedik. Büyük hakanımıza şanlı tarihimizin son kurbanı olacağız. Gayret borcumuz, ya İzmir ya ölümdür. Vatan için ölmeye âmâdeyiz” deniyordu. Yine aynı gün Keçiborlu, Uluborlu ve Şarkikaraağaç işgallere tepki göstermiştir. İlçelerde bu gelişmeler meydana gelirken, Isparta’da millî mücadelenin öncülerinden olan Hafız İbrahim (Demiralay), memleketi olan Gelendost’un Afşar nahiyesine gelerek, evinde yörenin ileri gelenleriyle vatanın içinde bulunduğu durumu görüştü ve bu görüşmelerin sonucunda; “İzmir’in işgali meselesini İstanbul Hükümeti’nin siyaset masası değil, ancak Türk’ün kendi kuvvet ve silahı halledecektir” denilerek halk silahlı direnişe çağrıldı. Yine Isparta’da millî mücadelenin önderlerinden olan ve o günlerde henüz 22 yaşında olan Akkaşzâde Süleyman Turgut da Gençler Yükselme Cemiyeti Başkanı olarak Hafız İbrahim’le birlikte bütün Ispartalıların hislerine tercüman olarak Isparta’da bir protesto mitingi yapılmasına önayak oldular. 11 Haziran 1919’da Hükümet Konağı önündeki meydanda 15.000 kişinin katıldığı büyük bir miting düzenlendi. Mitingde alınan kararlar İtilaf Devletleri temsilcilerine ve Paris Barış Konferansına telgrafla bildirildi. O günlerde İzmir’den gelen bazı Ispartalıların Yunanlıların yaptığı insanlık dışı mezalimi anlatmaları üzerine halk büsbütün galeyana gelmiştir. Hafız İbrahim bu haberleri duyar duymaz Isparta halkını cihada davet etti. Bu davet üzerine tüm ahali Isparta’da toplanmaya başladı. İlk protesto mitinginin üzerinden daha 10 gün geçmeden 20 Haziran 1919 özellikle şehrin pazarı olması münasebetiyle Çarşamba günü Isparta’da ikinci bir miting yapıldı. Yaklaşık 18.000 kişinin katıldığı bu büyük mitingin öncekinden farkı silahlı bir toplantı ve gösteri olmasıdır. Mitingin başlangıcından sonuna kadar, şehrin bütün camilerinin minarelerinden tekbirler getirildi, halk Allah için cihada davet edildi. Oradakiler de bu davete yemin ederek söz verdiler. 21 Haziran 1335 Isparta Mili Müdafaa-i Vataniye Heyeti nâmına Tahir Paşazâde İbrahim Yunan işgallerine karşı müteyakkız olan Isparta halkı, aynı hassasiyeti İtalyan işgallerine de gösterdi. 1919 Ağustosun ortalarında İtalyan işgallerini protesto etmek için Isparta’da yaklaşık 8.000 kişinin katıldığı bir miting yapıldı. Mitingde alınan kararlar şiddetli bir dille İtalyanlara bildirildi. Bunun üzerine Burdur’daki İtalyan süvari bölüğü geri dönmeye mecbur oldu. b ) Isparta’da Millî Teşkilatlanma ve Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti: Mondros Mütarekesinden sonra Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi Isparta’da da cemiyetler kuruldu. Bunların başında Cemiyet-i İlmiye ve Gençler Yükselme Cemiyeti geliyordu. Isparta’da milli hislerin uyanması, bilinçlenmesinde ve kamuoyunun oluşmasında bu cemiyetlerin büyük rolü oldu. Bu cemiyetler düşmana karşı mücadele gündeme gelince Isparta Millî Müdafaa-i Vataniye Heyeti adı altında faaliyet göstermeye başladı. Bu arada İstanbul Hükümeti’ne sadık bazı mülkî idarecilerin milli yapılanmaya karşı olumsuz davranışları da oluyordu. Bütün olumsuz gelişmelere rağmen Heyet-i Temsiliye’nin aldığı olumlu tedbirler neticesinde 21 Eylül 1919’da Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti resmen kuruldu. Aynı günlerde Isparta mutasarrıflığı İstanbul Hükümeti ile bağlantısını keserek, Heyet-i Temsiliye’ye bağlandı. Bu bağlılık ve Isparta’daki milli teşkilat ve alt birimleri 27 Eylül 1919’da bir telgrafla Sivas’ta bulunan Mustafa Kemal’e bir rapor halinde bildirildi. Mustafa Kemal Paşa da bir gün sonra gönderdiği cevapla Isparta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetini bu faaliyetlerinden dolayı taltif ederek başarılar diliyordu. Artık Ekim 1919’dan itibaren Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Isparta’da tek otorite olarak her türlü sosyal ve siyasi olayları kontrolü altına aldı. İlk aşamada batı ceph,esinde Yunanlılara karşı mücadele eden milis kuvvetlerimize, ardından da daha sonra bölgeye gönderilen düzenli birliklere maddi, manevi ve insan gücü olarak yardımlarda bulundu. Isparta ve havalisinden toplanıp, cepheye gönderilen mücahitler cephede canla başla mücadelelerine devam ederken Hafız İbrahim, Mustafa Kemal Paşa’nın izniyle Fevzi Paşa’nın da isteği üzerine yeni bir kuvvet oluşturup, cepheye sevk etmek üzere görevlendirildi. 1920 yılı Ağustos ayı başlarında Ankara’dan Isparta’ya gelen Hafız İbrahim hemen hazırlıklara başladı ve üç gün içinde 100 süvari ve 200 piyadeden oluşan gönüllü teşkilatı meydana getirdi. Bu kuvvete “Demiralay” adı verildi. Aynı zamanda Demiralay’ın komutanlığını da üzerine alan Hafız İbrahim birliklerinin başında derhal cepheye hareket etti. Cepheye hareket ederken TBMM’ne bir telgrafla bilgi verirken şu ifadeleri kullanıyordu: “Cenâb-ı kâdir mukaddes gayemize bizi vasıl edinceye kadar silahlarımızı düşman sinesinden ayırmayacağımıza yemin ve alayın bayrağı altında ruhumuzu teslim etmeye imanımızla karar verdik”. Mustafa Kemal Paşa da Büyük Millet Meclisi adına gönderdiği cevabi yazıda vatanın korunması konusunda gösterdiği hassasiyet ve fedakarlığından dolayı Isparta sancağına teşekkür etti. Demiralay, cepheye ulaştıktan sonra Sarayköy, Buldan-Güney-Çal cephelerinde düşmana karşı mücadelesinde olağanüstü başarılar göstererek destanlar yazdı. Bu yüzden Batı cephesindeki başarılar içerisinde Demiralay’ın ayrı bir yeri vardır. Başarılarından dolayı TBMM ve Batı cephesi komutanlığının sürekli olarak takdirini toplamıştır. Demiralay, 2 Aralık 1920’de düzenli ordu içine alınmış ve 39. Piyade Alayı adıyla sonuna kadar millî mücadelede yer almıştır. Millî mücadelenin en şiddetli dönemlerinde Isparta, asker göndermenin yanı sıra cephenin yiyecek ve giyecek ihtiyacının hemen hemen tamamını karşılıyor, yiyeceklerin bir kısmını çoğu zaman halktan toplanan ayni yardımlarla sağlanıyordu. Düşman zulmünden kaçan Aydın muhacirlerine, hatta Maraş cephesine, nerede ihtiyaç varsa oraya yapabildiği kadar maddi yardımlar yapmıştır. Cephe gerisi hizmetleri içerisinde yaralı askerlerin bakımı ve tedavisi de vardı. Etrafındaki cepheye yakın illerin hemen hepsinin düşman işgalinde veya işgal tehdidinde bulunması sebebiyle cephe gerisi, lojistik hizmetler bakımından Isparta’yı daha da ön plana çıkarmıştır. Bu maksatla oluşturulan hastane hizmetleri bugünkü, bölgenin önemli ve tek asker hastanesinin de temelinin atılmasında önayak olmuştur. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.