Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Atatürk “Kürtlere Özerklik” Sözü verdi mi?


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sayın Biji'nin alıntılamış olduğu ileti, günümüz Türkçesine çevrilmiş bir iletiydi.

İletideki "Yerel Yönetim" "Ulusların kendisini yönetmesi" gibi ifadelere bakınca, bu kavramların iyice öğrenilmesi gerektiği düşüncesinden emin oldum.

Tarihli olmayan belgenin özgünlüğü ve gerçek anlamı ile ilgili tarama yaparken, başka bir yazıda, bu belgey ile ilgili yapılan açıklamaya rastladım ve alıntılamak gereği hissettim.

 

Öncelikle, tek başına okunduğunda, içeriğindeki kavramların, o dönemde ifade ettiği anlamlarını bilen birisi için bile "Özerklik/Otonom" anlamı vermeyen 5 maddelik, Biji'nin alıntılamış olduğu belge şudur:

El-Cezire Cephesi Komutanı Tuğgeneral Nihat Paşa Hazretlerine,

 

1-Aşamalı olarak, bütün ülkede ve geniş ölçekte doğrudan doğruya halk gruplarının ilgili ve etkili olduğu bir biçimde yerel yönetimlerin oluşturulması iç politikamızın gereğidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamız ve hem de dış politikamız açısından ölçülü yerel bir yönetim kurulmasını savunmaktayız.

 

2-Ulusların kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmiş bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler’in bu döneme kadar yerel yönetime ilişkin örgütlerinikurmuş ve başkanları ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanılmış olması ve oyladıklarında kendi kaderlerine gerçekten sahip oldukları BMM (Büyük Millet Meclisi) buyruğunda yaşam istekleri yayınlanmalıdır. Kürdistan’daki bütün çalışmaların bu amaca dayalı politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanlığı’nın görevidir.

 

3-Kürdistan’da Kürtler’in Fransızlar ve özellikle Irak sınırında İngilizler’e karşı düşmanlığını silahlı çarpışmayla durdurulamaz bir düzeye vardırmak ve yabancılarla Kürtler’in birleşmesini engellemek aşamalı olarak yerel yönetimler kurulmasının zeminini hazırlamak ve bu yolla yürekten bize bağlılıklarını sağlamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bağlılıklarını pekiştirmek gibi genel yollar benimsenmiştir.

 

4-Kürdistan’ın iç politikası El-Cezire Cephesi Komutanlığı’nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanlığı bu konuda Büyük Millet Meclisi Başkanlığıyla yazışmalar yapar. İller tarafından izlenecek yolu düzenleyip uyumu sağlayacağı için sivil yöneticilerin de bu konuda bağlı oldukları yer, Cephe Komutanlığı’dır.

 

5-El-Cezire Cephe Komutanlığı yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda değişiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasını hükümete önerir.

BMM Başkanı

Mustafa Kemal.”

 

(TBMM.Gizli Celse Zabıtları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550)

 

sanırım dahada bişey dememe gerek yok...

Gönderi tarihi:

5 Maddelik, kişiye özel belge ile ilgili olarak yapılan araştırma ise şudur:

 

Son günlerin gündem konusu “Kürt Açılımı”. Hazır bir açılım söz konusu olmuşken de “Nereye kadar açılalım?” sorusuna verilecek yanıta ışık tutması için belli Kürt çevreleri “…Zaten Atatürk de Kurtuluş Savaşı esnasında ‘Kürtlere Özerklik’ sözünü vermişti, TBMM 10 Şubat 1922’de Kürtlere Özerklik tanıyan bir yasayı bile kabul etmişti… En azından oraya kadar açılalım…”demeye getiriyorlar. Bu söylenenlerin birer söylenti olmaktan ileri gidebilir tarafı yoktur ve Gazi Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı öncesinde, esnasında veya sonrasında, en kritik dönemlerde dahi Kürtlere böyle bir taviz vermemiştir. 1918-1924 arası tüm gelişmeler bunun somut kanıtıdır. Gazi Mustafa Kemal’in Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu öncesindeki evrelerde, “Kürtlere Özerklik” anlamına gelecek bir söylemde bulunduğu hatta bunun eyleme de dönüşerek TBMM’den “gizli” bir yasa geçmiş olduğu iddiası, özellikle son dönemlerde çok sık dile getirilmektedir. Konunun kanıtı olarak da Gazi’nin daha ziyade 16-17 Ocak 1923’te İzmit’te İstanbul basını ile yaptığı konuşma ve Ahmet Emin Yalman’ın sorularına verdiği yanıtlar gösterilmektedir. Buna bağımlı olarak da, “…Kurtuluş savaşı günlerinde Kürtlerin desteğini sağlayabilmek için bu sözleri verdi ama sonunda devleti kurunca, bu sözleri unuttu…” demeye getirmektedirler. İşin bu yanı pek fazla sesli ifade edilmese de söylenmek istenen budur ve bu söylenenler tarihî gerçeklerle örtüşmemektedir.

 

Hemen belirtelim ki iddia edildiği gibi 10 Şubat 1922 tarihinde bir Meclis Oturumu yoktur ki, o gün bir kanun geçmiş olsun. Bunun bir an için Meclis’te değil de, bir tasarı olarak “Vekiller Heyeti” (Bakanlar Kurulu) toplantısında hazırlanmış olduğunu farz edelim, o zaman da “…Kanun neden gizli çıkarıldı? Kimden çekiniliyordu? Kanun uygulanmak için yapılır, gizli kanun kimin ne işine yarar? Gizli olduğuna göre belli ki usulüne uygun olarak ilan edilmemiş. Bu takdirde o metin ‘kanun’ hükmünde olur mu?… “ gibi bir çok soruya yanıt bulmamız gerekecektir.

 

Oysa İzmit’te söyledikleri son derecede açıktır ve şudur:

 

“ Adım adım bütün memlekette ve geniş ölçüde doğrudan doğruya halk tabakalarının ilgili ve etkili olduğu “mahalli idareler” kurulması iç ve dış siyasetimizin gereklerindendir. Kürtlerin oturduğu bölgelerde ise, hem iç siyasetimiz ve hem de dış siyasetimiz açısından adım adım mahallî bir idare kurulmasını gerekli bulmaktayız…”. Söylediği budur.

 

Gazi burada ifade ettiklerini El-Cezire Komutanı Nihat (Anılmaz) Paşa’ya gönderdiği 5 maddelik talimatta da aynen ifade etmiştir. Yani sadece Kürtlerin yaşadıkları illerde değil Türkiye’de tüm illerde, birer “tüzel kişilik” olarak “mahalli idareler” kurulacağını, bu idarelerin vakıflar, okullar, eğitim, sağlık , tarım, bayındırlık gibi konularda özerk olacağını, bu idarelerin Merkez’den bu konularda bağımsız kararlar alabileceğini söylemiştir. Ama bunun bir “otonomi” olmadığı açıktır.

 

Aslında Gazi İstanbul basınıyla bu görüşmeyi 16-17 Ocak 1923 tarihinde yaparken, 20 Ocak 1921 Anayasa’sı yürürlüktedir ve Gazi basın mensuplarına sadece bu Anayasa’nın ilgili maddelerinden söz etmektedir. Gerçekten de 10. Madde de “Türkiye coğrafî durum ve ekonomik ilişki bakımından illere, iller ilçelere bölünmüş olup, ilçeler de bucaklardan meydana gelmektedir. ” denilmektedir.

 

11. Madde ise , “İller, bölgesel işlerde tüzel kişiliğe ve özerkliğe sahiptir. İç ve dış siyaset, şeriata, adalete, askerliğe ait işler, milletlerarası ekonomik ilişkiler ve hükümetin genel vergileri ile, faydası birden çok ili kapsayan hususlar müstesna olmak üzere; BMM’ce konulacak kanunlar gereğince vakıflar, okullar, eğitim, sağlık, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işlerinin düzenlenmesi ve yönetilmesi İl Meclisleri’nin yetkileri içindedir.” demektedir. Bu artık anayasal bir hükümdür. Örneğin Kürt kökenli yurttaşlarımızın çoğunlukta yaşadığı bir ilde, bu İl Genel Meclisleri’ne seçilecek üyeler çoğunlukla Kürt kökenli olacakları için, bu yöre halkı o belirtilen konularda özerk olarak alacağı kararlar ve yapacağı uygulamalarla kendi kendini yönetmiş olacaktır. Gazi’nin söylediği budur ve sadece budur. Bundan bir “otonomi” anlamında özerklik sonucu çıkarmak en hafifinden “yanlış değerlendirme” olur. Eğer kastettiği otonomi olsaydı, o zaman o sözcüğü açıkça kullanırdı ama kullanmıyor.

 

Aksine, Ahmet Emin Yalman’a söylediği kelimesi kelimesine şudur:

 

“… Anayasa gereğince zaten bir tür yerel özerklikler oluşacaktır. O halde hangi liva’nın halkı Kürt ise, onlar kendi kendilerini özerk olarak idare edeceklerdir demektir… Şimdi TBMM hem Kürtlerin hem de Türklerin yetki sahibi vekillerinden oluşmuştur ve bu iki unsur bütün çıkarlarını ve kaderlerini birleştirmişlerdir. Yani onlar bilirler ki, bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmeye kalkışmak doğru olamaz.”(Bkz.Mustafa Kemal, Eskişehir-İzmit Konuşmaları,1923, Kaynak Yayınları, 1999, s.103).

 

Bu ifade ne demek? Net bir şekilde, “Otonomi olmaz!” demek.

 

Kaldı ki 1923 yılına gelinceye kadar çok kritik dönemlerden geçilirken bile Kürtlere böyle bir taviz verilmemiştir. Örneğin Milli Mücadele’ye karşı ilk isyan hareketi, Mustafa Kemal Paşa’nın tam da Samsun’a çıktığı günlerde, Midyat, Nusaybin, Ömerkan, Dirilömer çevresinde İngiliz güdümünde ve desteğinde bir Kürt Devleti kurmak için başlatılan Ali Batı Ayaklanması’dır. (11 Mayıs-18 Ağustos 1919). Bir taraftan ülke baştan aşağı işgal edilirken ortaya çıkan bu isyancılara en ufak bir taviz verilmemiş, anlaşma yoluna gidilmemiş, sonunda isyan bastırılmıştır.

 

Gene İngiltere ve Fransa’nın kışkırtmasıyla, Güneydoğu Anadolu’da bir Kürt Devleti kurmak üzere Siverek cıvarında ortaya çıkan Milli Aşiret Olayı aynı şekilde zor da olsa bastırılmış ama bir taviz noktasına gelinmemiştir. (1 Haziran-6 Eylül 1920). Diğer bir aşiret isyanı Cemil Çeto Olayı’dır. (20 Mayıs-7 Haziran 1920). Nihayet tam da 2. İnönü Savaşı sürerken, Sivas, Erzincan ve Tunceli bölgelerinde iki ay süreyle etkin olan Koçkiri Ayaklanması (6 Mart-17 Haziran 1921) bile sonucu değiştirmemiştir. Kaldı ki, bu isyanı çıkartanların amacı Zara, Divriği, Refahiye, Kuruçay ve Kemah havalisinde “özerk bir yönetim” kurmaktı. Durum son derecede kritikti. Yunan Ordusu 2. İnönü Savaşını kaybetmese, Ankara yolu açılmış ve her şey bitmiş olacaktı. O yüzden Çankaya Muhafız Birliği’nin 100 kişilik kuvveti dahi cepheye sürülmüştü. Buna rağmen Batı’da Yunan’la, Doğu’da Kürt Asileriyle mücadeleye girildi ama taviz verilmedi, böyle bir otonomi kabul edilmedi.

 

Erzurum Kongresi bittikten sonra 12 aşiret reisine yazdığı mektuplarla, onların desteğini isterken bile, karşılığında en ufak bir ima yollu dahi olsa Kürtlere yönelik bir taviz vermedi. (Bkz. Orhan Çekiç, Samsun’dan Erzurum’a, Cumhuriyet Yayınları, İstanbul, 2007).

 

Bütün bunlara karşılık da, Kürt Sait İsyanı ve onu ileri yıllarda takip edecekler dahil hiçbir isyancı da, “…Bize Kurtuluş Savaşı esnasında yapacağımız hizmetler karşılığı “özerklik” sözü verilmişti. Sonra devlet kuruldu ama bu söz unutuldu. Bu nedenle silaha sarıldık, isyan ettik…” gibi bir savunma gelmedi. Bu kadar kritik dönemlerde bu tavizi vermeyen bir liderin, her zorluk aşıldıktan sonra 1923 yılında İzmit’te bir basın toplantısında böyle bir “otonomi”den bahsetmiş olabilmesi bütün bu açıklanan gerekçeler nedeniyle olanak dışıdır. Çünkü o liderin tek bir hedefi vardır:

 

Tam bağımsız, egemen, çağdaş, laik, sosyal bir hukuk devleti niteliğinde, bir ulus-devlet kurmak.

 

Yaptığı da budur ve O’nu bu çizginin dışında gösterecek her çaba, sonuçsuz kalmaya mahkûmdur.

 

Yard.Doç.Dr. Orhan Çekiç – [Maltepe Üniversitesi]

 

 

 

Gönderi tarihi:

ATATÜRK'ÜN AGZINDAN RESMI BELGELERLE KÜRTLER VE KÜRDISTAN

 

BELGE:1

"IKI HALKI ÇARPISTIRAN HAINDIR!"

Mustafa Kemal'in, 17 Eylül 1919 günü, Istanbul'daki Senato Üyesi Fuat Pasa'ya gönderdigi mektuptan:"...Bu Basbakan'in (Damat Ferit) cinayetlerine ortak olan Içisleri ve Savas Isleri Bakanlari da ulusun sesini bogmak, yasal bir toplantisini (Sivas Kongresi) tanimamak, Kürt'ü Türk'ü birbirine düsürerek, Müslümanlar arasinda çarpismalara neden olmak gibi haince girisimlerde bulunuyor..."

(Atatürk'ün Özel Arsivi'nden Seçmeler, Kültür Bakanligi Yayini, Sayfa: 71)

 

BELGE:2

"KÜRT,TÜRK KARDESINDEN AYRILMAYACAK"

Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettisi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi, 24 Haziran 1919 tarihli mesajin ilk maddesi:

"1- Mr.Novil adindaki bir Ingiliz Yüzbasisi, Urfa'dan Siverek yoluyla Viransehir'e giderek, Milli asiretlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs ve Urfa'ya dönmüs. Osmanli hükümeti için çok kötü propagandalar yapmis. Ancak asiret reislerinden aldigi kesin cevaplara sevinmistir. Kürtler, Türk kardeslerinden kesinlikle ayrilmayacaklarini, bu ugurda son kisilerine varincaya kadar ölüme hazir olduklarini söylemisller. Ayrica Ingilizler'in kendilerine vermek istedigi önemli miktardaki parayi almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermislerdir..."

(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 43)

 

BELGE:3

"KÜRTLER OYUNUN FARKINA VARDI"

Mustafa Kemal'in, Sivas'tan 24 Eylül 1919 günü, Amerika Birlesik Devletleri Inceleme Kurulu Baskani General Harbord'a gönderdigi ayrintili rapordan:

"Imparatorlugu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasinda bir kardes savasi çikarmak ve bagimsiz bir Kürdistan kurma planlarina ortak etmek üzere Kürtler'i kiskirttilar. Ileri sürdükleri tez, Imparatorlugun nasil olsa dagilacagidir. Bu düsüncelerini gerçeklestirmek için büyük paralar harcadilar. Her türlü casusluga basvurdular. Noil adinda bir Ingiliz subayi, uzun süre Diyarbakir'da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya basvurdu. Ama bizim Kürt yurttaslarimiz düzenlenen oyunun farkina vararak, O'nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular..."(Atatürk'ün Tamim Telgraf ve Beyannameleri, Nimet Arsan, Sayfa: 74-84)

 

BELGE: 4

"TÜRK,KÜRT,ÇERKES KARDESIZ"

Mustafa Kemal'in, Ankara'dan, Çerkes Ethem'in agabeyi Resit Bey'e gönderdigi 7 Ocak 1920 tarihli telgrafindan:

, "konu disi olarak, sunu da belirteyim ki, Anzavur'un alçakligi, kendisine ve kiskirtici olan Ingilizler ile ayakçilarina yöneliktir.Bu din ve devletin saglam bir uyrugu olan Çerkez kardeslerimiz, hepimizin övdügümüz bastacimizdir. Asil, bugün düsmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkez ve diger din kardeslerimizin elele vermesi, sarsilmaz bir bütün olusturmalari, namus ve yasamimizi kurtarmak için bir zorunluluktur..."

(Harp Tarihi Vesikalari Dergisi, Sayi: 34, Belge no: 849

 

 

BELGE: 5

"KÜRTLER, TÜRKLERLE BIRLESTI"

Mustafa Kemal'in, "NUTUK" adli eserinin, "Samsun'a Çiktigim Gün Genel Durum ve Görünüs" baslikli bölümünden:

"Anadolu halki, bastan asagi bölünmez bir bütün haline getirildi. Bütün kararlari, bütün komutanlar ve arkadaslarimizla birlikte aliniyor. Vali ve mutasarriflarin hemen hepsi bizden yanadir. Anadolu'daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayildi. Ingiliz korumasi altinda bir bagimsiz Kürdistan kurulmasiyla ilgili propaganda ortadan kaldirildi ve bu amaci güdenler yola getirildi. Kürtler Türkler ile birlesti..."

(Nutuk, Türk Dil Kurumu, Ankara, 1976, Sayfa: 15)

 

BELGE: 6

"KÜRDISTAN'I AYAKLANDIRIYORLAR!"

Mustafa Kemal'in, Nutuk adli eserinde yer alan ve 6. Kolordu Komutani'nin, Padisah'a gönderdigi mektuptan söz ettigi bölümden:

"...komutanlar, mektupta hükümetin savas yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasinda kan dökmeye kalkistigi ve Kürdistan'i ayaklandirarak, yurdu parçalatma planini da para karsiliginda yüklenmis oldugu belgelerle anlasildigindan, hükümetin bu iste kullandigi adamlarin bozguna ugrayarak kaçmak zorunda birakildiklarindan söz ediyorlar..."

(Nutuk, Inkilap Yayinevi, Ankara,1966, Sayfa: 100)

Gönderi tarihi:

BELGE: 7

"KÜRDISTAN'A OTONOM YÖNETIM!"

Altinda "Büyük Millet Meclisi ve Mustafa Kemal" imzasi bulunan ve El-Cezire KomutaniTuggeneral Nehat Pasa'ya gönderilen masaj:

"Kisiye Özel.

El-Cezire Cephesi Komutani Tuggeneral Nihat Pasa Hazretlerine,

1-Asamali olarak, bütün ülkede ve genis ölçekte dogrudan dogruya halk gruplarinin ilgili ve etkili oldugu bir biçimde yerel yönetimlerin olusturulmasi iç politikamizin geregidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamiz ve hem de dis politikamiz açisindan ölçülü yerel bir yönetim kurulmasini savunmaktayiz.

2-Uluslarin kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmis bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler'in bu döneme kadar yerel yönetime iliskin örgütlerinikurmus ve baskanlari ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanilmis olmasi ve oyladiklarinda kendi kaderlerine gerçekten sahip olduklari BMM (Büyük Millet Meclisi) buyrugunda yasam istekleri yayinlanmalidir. Kürdistan'daki bütün çalismalarin bu amaca dayali politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanligi'nin görevidir.

3-Kürdistan'da Kürtler'in Fransizlar ve özellikle Irak sinirinda Ingilizler'e karsi düsmanligini silahli çarpismayla durdurulamaz bir düzeye vardirmak ve yabancilarla Kürtler'in birlesmesini engellemek asamali olarak yerel yönetimler kurulmasinin zeminini hazirlamak ve bu yolla yürekten bize bagliliklarini saglamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bagliliklarini pekistirmek gibi genel yollar benimsenmistir.

4-Kürdistan'in iç politikasi El-Cezire Cephesi Komutanligi'nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanligi bu konuda Büyük Millet Meclisi Baskanligiyla yazismalar yapar. Iller tarafindan izlenecek yolu düzenleyip uyumu saglayacagi için sivil yöneticilerin de bu konuda bagli olduklari yer, Cephe Komutanligi'dir.

5-El-Cezire Cephe Komutanligi yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda degisiklik ve düzenlemeye gerek gördükçe, bunun uygulanmasini hükümete önerir.

BMM Baskani

Mustafa Kemal."

(TBMM.Gizli Celse Zabitlari, Türkiye Is Bankasi Kültür Yayinlari, Ankara, 1985, Cilt: 3, Sayfa: 550)

 

BELGE: 8

"KÜRDISTAN'DA BULUNMAKTAN KIVANÇ DUYDUM!"

Mustafa Kemal'in, Adana'dan, 24 Mart 1919 günü, kendisi ve arkadaslariyla ilgili olarak ortaya atilan bir iddiaya karsilik, Istanbul'a Savas Isleri Bakanligi'na gönderdigi mektuptan:

"Arkadaslarimin bu alçakça suçlamaya karsi ne diyeceklerini bilemem. Yalniz kendi adima açikliyorum ki; Benim Anafartalar'da, Kürdistan'da, Suriye'de, baslarinda bulunmaktan kivançz duydugum kahraman ordular, haydutlarin degil, Osmanli ulusunun namuslu çocuklarindan kurulmustur.."

(Öyküleriyle Atatürk'ün Özel Mektuplari, Sadi Borak, Çagdas Yayinlari, Istanbul, 1980, Sayfa: 139)

 

BELGE: 9

"AYRILIKÇI KÜRTLER KAZANILDI!"

Mustafa Kemal'in, Amasya'dan, 22 Haziran 1919 günü, Sivas Valisi Resit Pasa'ya çektigi telgrafin ikinci paragrafi:

"Devletin bütünlesmesinin önem kazandigi bir sirada Ingiliz propagandasinin etkisinde ortaya çikan ve Kürdistan'in bagimsizligini isteyenler, görüsmeler yoluyla kazanilarak Halifelik ve Saltanat çevresindeki ortak amacimiza getirildi. Çok sükür hata anlasilarak aramiza dönmüsler ve kongreye (Sivas) çagrilmislardir. Bu ulusal ve yasamsal sorun için sizin gibi yurtsever, sözünü bilir düsünürlere düsen özveri, özellikle çok büyüktür.."

(Tarih Vesikalari Dergisi, Ankara, 1949, Sayi: 15, Sayfa: 162)

 

BELGE: 10

"BAGIMSIZ KÜRDISTAN ISTEYENLERLE GÖRÜSÜLDÜ"

Mustafa Kemal'in, 3. Ordu Müfettisi ünvaniyla, Istanbul'a, basta Halide Edip Adivar, Senato Baskani Ahmet Riza Bey ve eski Basbakan Ahmet Izzet Pasa'nin da bulundugu çok sayida aydin ve polotikaciya gönderdigi mesajdan:

"...Bu düsünceme siz de katiliyorsunuzdur, herhalde. Anlattigim durum, bugün genel bir kongrenin acele olarak taplanmasini gerektirmektedir. Bu çagri her yere ulastirilmistir. Devletin parçalanmasinin sözkonusu oldugu bir sirada, Ingilizler'in propagandasiyla ortaya çikan ve Kürdistan'in bagimsizligini isteyenler gibi akimlar da, karsilikli görüsmelerle, bu düsüncenin savunuculari, halifelik ve saltanat çevresindeki ortak amacimiza çekilerek durdurulmus ve kongreye çagrilmislardir.."

(Milli Mücadele, Sebahattin Selek, Cilt: 1, Sayfa: 324)

 

BELGE: 11

"OSMANLI ÜLKESININ PARÇALARI"

11 Eylül 1919 günü yayinlanan Sivas Kongresi Bildirgesi'nin 1. Maddesi:

"1- Yüce Osmanli devletiyle anlasik devletler arasinda yapilan antlasmanin imzalandigi 30 Ekim 1918 günündeki sinirlarimiz içinde kalan ve her yerde ezici çogunlugu Müslüman olan Osmanli ülkesinin parçalari (ki, bu parçalar bir sonraki belgede, yani Amasya Protokolü'nün ilk maddesinde -Osmanli topragi, Türkler ve Kürtler'in yasadigi topraklardir.- diye açiklaniyor.) birbirlerinden ve Osmanli bütünlügünden hiçbir nedenle koparilamaz bir bütün olusturur. Bu parçalarda yasayan bütün Müslümanlar; birbirlerine karsi, karsilikli saygi ve özveri duygulariyla dolu, etnik ve sosyal haklariyla, bulunduklari yöne kosullarina bütünüyle bagli öz kardestirler..."

Sivas Kongresi, Vehbi Cem Askin, Ankara, 1963, Sayfa: 158

 

BELGE: 12

"TÜRK VE KÜRTLERIN OTURDUKLARI YERLER"

Amasya Protokolü Tutanagi'nin 1. Maddesi aynen su cümlelerle basliyor:

"Bildirgenin 1. Maddesinde Osmanli devletinin düsünülen ve kabul edilen sinirlari, Türk ve Kürtler'in oturduklari yerleri kapsadigi ve Kürtler'in Osmanli toplulugundan ayrilmasinin olanaksizligi belirtildikten sonra, bu sinirin en az bir istek olmak üzere elde edilmesinin saglanmasi geregi ortaklasa kabul edildi.Bununla birlikte yabancilar tarafindan, görünüste Kürtler'in bagimsizligi amaci altinda uydurulan yalanlarin önüne geçmek için de, bu durumun Kürtlerce simdiden bilinmesi uygun görüldü..."

(1-Yurt Ansiklopedisi, Cilt: 1, Amasya maddesi.

2-Atatürk'ün Kurtulus Savasi Yazismalari, Mustafa Onar, Kültür Bakanligi Yayinlari, 1995, Cilt: 1, Sayfa: 268, Belge no: 348)

Gönderi tarihi:

BELGE: 13

"KÜRDISTAN'L A ILGILENMEK GEREKIYOR"

9. Ordu Birlikleri Müfettisi Mustafa Kemal, Havza'dan, 29 Mayis 1919 günü Genelkurmay Baskanligi'na çektigi telgraf:

"Bagimsiz Kürdistan görüsünü savunan, Diyarbakir'daki Kürt Kulübü ile hükümet yandasi olan öteki kulüpler arasindaki çeliskinin arttigini arastirmalarimdan ögrendim. Kürtler'e ve Kürdistan üzerinde etkili, savas sirasinda yakinlik ve sevgilerini çok iyi kazandigim Kürt ileri gelenlerinden bazilarina dogrudan, bazilarina Kolordu araciligiyla telgraflar çekerek, devletin gerçek durumunu ve kendilerince alinmasi gereken önlemler için geregi kadar bilgi vererek, etkili ögütlerde bulundum.

Son günlerde edindigim bazi bilgilere göre, Kürdistan bölgesiyle de ilgilenmek gerekiyor, Bunun için bagimsiz Kürdistan olmak üzere, Ingilizlerce de desteklenen hangi bölgelerdir ve ileride çok...(bu cümlenin sonu okunamiyor.) Yine Ingilizlerce kiskirtilan bölgeler hangileridir? Bu konuda yüksek Baskanliginizdaki bilgilerin bildirilmesi için emirlerinizi dilerim..."

(Har Tarihi Vesikalari Dergisi, Sayi: 4)

 

BELGE: 14

"KÜRTLER'LE UZLASIN!"

Mustafa Kemal'in, 15 Haziran 1919'da Diyarbakir Valiligi'ne gönderdigi telgraftan:

"Bütün milletin, hayat ve bagimsizligini kurtarmak için birlestigi su önemli günlerde, bir yabanci devletin korumasina siginarak düsük ve esir yasamayi tercih eden her türlü ilkenin, ülkeyi parçalayarak her türlü dernegin kapatilmasi çok hayati ve gerekli bir görev oldugundan, Kürt Kulübü konusundaki uygulamaniz tarafimizdan da uygun görülmüstür..

.......

Bu nedenle, Diyarbakir ve bagli yörelerde Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i Ilhak Derneklerinin olusmasina ve kurulmasina yardim edilmesini önemli salik veririm. Ve özellikle Kürt Kulübünün üyeleriyle, bugünkü telgrafim kapsaminda görüserek uzlasmak uygundur..."

(Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Sayfa: 10)

 

BELGE: 15

"KÜRTLER'I TEMSIL ETMIYORLAR"

Mustafa Kemal'in Diyarbakir Valisi'ne gönderdigi yukaridaki telgrafa karsilik, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi telgraftan:

"Diyarbakir'da Kürt Kulübünün Ingilizler'in kiskirtmasiyla, Ingilizler'in koruyuculugunda bir Kürdistan kurmak amacini izledigi anlasildigindan kapattirilmistir. Üyeleri hakkinda sorusturma yapiliyor. Kürdistan'in taninmis beylerinden aldigim telgraflarda, dagitilan bu Kürt Kulübü'nün hiçbir Kürt'ü temsil etmedigi, birkaç kendini bilmezin girisimlerinin sonucu oldugu, ülke ve ulusun bütünüyle bagimsiz ve özgür yasamasi ugrunda her türlü özveriye ve bu konuda emirlerinize hazir olduklari bildirilmektedir...

...Hükümetin (Istanbul) bayagi tutsak bir durumda olmasi, baskentin baskili bir askeri isgal altinda bulunmasi dolayisiyla ulusun kurtulusunun, yine ulus ordusuyla gerçeklesecegi sizcede bilinmektedir. Bu nedenle, ben Kürtler'i daha ötesi bir öz kardes olarak, bütün ulusu bir nokta çerçevesinde birlestirmek ve bunu dünyaya Müdafaa-i Hukuk dernekleri araciligiyla göstermek karar ve çabasindayim..."

(Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Sayfa: 49)

 

BELGE: 16

"EZICI COGUNLUK TÜRK VE KÜRT"

Mustafa Kemal'in, Edirne'deki 12. Kolordu Komutani Mehmet Selahattin Bey'e gönderdigi bir mesajdan:

"Ezici çogunlugu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karis bile verilemez..."

(Söylev, Hifzi Veldet Velidedeoglu, Cilt:1 Sayfa: 72)

 

BELGE: 17

"BEDIRHANLAR VE MALATYA OLAYI"

Mustafa Kemal'in Nutuk adli eserinden:

"Bay Novel adinda bir Ingiliz Binbasi, Bedirhanlar'dan Kamuran, Celadet ve Cemil Beylerle ve yaninda 15 kadar Kürt atlisiyla Malatya'ya gelmis ve kendilerini Mutasarrif Bedirhanli Halil Bey karsilamistir. Harput (Elazig) Valisi de, bir posta hirsizini izliyor görünerek otomobille Malatya'ya gelmistir. Bu amaçla bunlara Adiyaman'daki birlik de verilmistir.

Amaçlarini, Kürdistan kurmaya söz vererek Kürtler'i, islerimizi bozmaya ve bizi öldürtmeye yollamak oldugu anlasilmis ve karsi önlemlere basvurulmustur. Bu arada Vali ve ötekileri yakalatmak istiyoruz. Malatya Mutasarrifi da Kürt asiretlerini Malatya'ya çagirmistir. Bunun üzerine 13. Kolordu ise giristi. Gereken önlemler alinmistir. Yarin aksam Harput'tan gönderilen bir birlik, ortaligi karistiranlari tepeleyecektir..."

(Nutuk)

 

BELGE: 18

"DIN VE ULUSUNU SATMIS KÜRTLER!"

Mustafa Kemal'in, Erzincan'in Kemah ilçesinde yasayan ve Kürt asiretlere yakinligiyla bilinen eski Milletvekili Halet Bey'e, Sivas'tan, 9 Eylül 1919 günü gönderdigi mesajdan:

"...Ingiliz korumasinda bagimsiz bir Kürdistan kurulmasi amaciyla propaganda yapmakta olan Ingiliz Binbasilarindan Mr. Novel'in, din ve ulusunu satmis Kürt Beylerinden Ekrem, Kamran, Ali, Celadet'le birlikte Malatya'ya geldigi ve Istanbul hükümetini tutan, açikçasi ulus ve yurt haini olan Elazig Valisinin de bunlara katildigi ve Bedirhanilerden Malatya Mutasarrifi Halil Beyle birlikte sözde postayi soyan hirsizlari izlemek gibi uydurma bir gerekçeyle silahli Kürtleri toplamaya giristikleri ögrenildi.

Söyle ki, Kürtler'in kutsal halifelik makamina ve ülkeye olan baglilik ve ayrilmazliklarini göstermek üzere bazi agalarin birtakim Kürt kuvvetiyle birlikte Malatya'ya dogru yola çikip, padisah ve ulusa karsi Ingilizler'le isbirligi yapmak hainligine kalkisan ve yörenin temiz yürekli Kürtler'ini toplayarak onlarin askerlerce bos yere öldürülmelerine ve padisaha, ulusa baskaldirmis duruma sokulmalarina neden olan vatan hainlerinin alçakliklarini sözünü ettigim Kürtler'e en çabuk yoldan bildirip, çagriya uymalarinin saglanmasina çaba göstermelerini önemle bekler. Olanak varsa bu ise hemen girisilerek sonucun hemen bildirilmesini dileriz..."

 

(Rauf Orbay'in Hatiralari, YakinTarihimiz Dergisi, Cilt: 3, Sayi: 30, Belge no: 1113)

 

 

ATATÜRK'E AIT BELGELERIN YORUMU (1)

Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Eruzurum Subesi'nce, 30 Mayis 1919 günü yayinlanan bir bildiride, Dogu illeri için, "Bu illerimiz kan, din ve tarih kardesi olan Kürt ve Türk'ün namus ve vatanseverligine emanettir..." deniliyordu. Bu Cemiyet'in, 17 Haziran tarihli bir raporunda ise, "Kürt ile Türk'ten meydana gelmis birlesmis bir milletin haklari"ndan söz ediliyordu.

Erzurum Kongresi'nde, iki halkin kardesligi ifadesi açilarak resmi belgelere dökülüyordu: "Dogu bölgesinde yasayan unsurlar, birbirlerine karsi saygi ve fedakarlik duygulariyla dolu, irksal durumlarina ve toplumsal ile cografi haklarina saygili öz kardestirler..."

Gönderi tarihi:

20-22 Ekim 1919 günleri Amasya'da imzalanan protokolde yeni vatan, "Türk ve Kürtler'in oturdugu topraklar" ifadesiyle açiklaniyordu..

Sivas Kongresi'nde de bu görüsler aynen benimseniyordu..

 

Mustafa Kemal, 1919'da 1. Kolordu Komutani Cafer Tayyar Bey'e çektigi mesajlarda, "Kürtler de Türklerle birlesti" diyerek, sevincini belirtiyordu. Dogu Bölgesi'ndeki tüm görüsme ve yazismalarda, "Türk ve Kürt'ün birbirinden ayrilmaz iki öz kerdis oldugunu" israrla tekrarliyordu.

Büyük Millet Meclisi'nen açildigi günlerde yaptigi bir konusmada, yeni ülkeyi olusturan sinirlardan, "kardes milletlerin siniri" diye söz ediyor, "Bu sinirlar içinde Türk oldugu gibi Kürtler de vardir. Bu halklar birbirinin haklarina daima saygilidirlar..." diyordu.

 

 

1923 yilinin Ocak ayinda Izmit'te yaptigi önemli bir açiklamada ise bu söylemlerini daha da ileri götürüp somutlastirarak, "Kürtler'e bölgesel özerklik verilecek. Yeni Anayasa bunu saglayacak sekilde yapilacak..." diyecekti.

 

Bu derleme çalismasiyla; Mustafa Kemal'in, 1919-1923 yillari arasinda, baskalarina gönderdigi özel ve resmi bazi mektup, telgraf ve mesajlarda, "kürtler'i nasil gördügünü" ve özellikle "Kürt sorununun çözümü için (o günlerde) neler düsündügünü" kendi kaleminden tarihi belgelere dayanarak sergilemek istedim.

 

 

Aslinda, gerek genel olarak devletin ve gerekse Mustafa Kemal'in, bu konudaki belgelerinin tümüne tam olarak ulasildigi söylenemez. Bu durum, Osmanli Imparatorlugu'nun son dönemine ait belgeler için de geçerlidir. Kamuoyundan çesitli nedenlerle kaçirilan, imha edilen, sakli tutulup açiklanmayan birçok belgenin oldugu savunuluyor.

 

1919 yilinda Samsun'a çikisindan sonra, Cumhuriyet'in ilanina kadar süren 5 yillik sürede, atesli bir sekilde "Kürt ve Türk halklarinin kardesligini ve birlikte yasamayi kabul ettiklerini" anlatan, dönemin Basbakani ile diger yöneticileri kastederek, "Kürtle Türk'ü birbirine düsürüp vatan haini olduklarini"söyleyen bir Mustafa Kemal..

Iste, bu Mustafa Kemal'in bu düsünce ve tanimlamalarini, ne 1924 yilindan sonraki dönemdeki konusma ve yazismalarinda; ne de 1924 Anayasasi'nda göremez oluyoruz. Artik O, birakin "Kürdistan'i", "Kürt" adini dahi, ölünceye kadar agzina almayacak bir Mustafa Kemal'dir.

 

 

Artik O, 1932'lerde, "Diyarbekirli, Vanli, Erzurumlu, Trabzonlu, Istanbullu, Trakyali, Makedonyali hep bir irkin evlatlari, hep ayni cevherin damarlaridir.." diyen bir Mustafa Kemal'dir, hem de Diyarbakir'da...

 

 

Görüsler farkli: Kimi, Mustafa Kemal'in, Kürtler'le iliskide, özellikle Cumhuriyet'in ilaninindan sonra büyük bir "u" dönüsü yaptigini düsünüyor. Kimi, "Hayir, Mustafa Kemal Kürtler'i seviyordu. Ancak sonralari çevresindeki asiri Türkçü kesimlerin etkisiyle bu konudaki düsüncelerini degistirdigini..." düsünüyor. Kimileri ise, daha da ileri gidip, "Mustafa Kemal'in bu ilisiklerinde içten olmadigini, 'köprüden geçinceye kadar' politikasini güttügünü, Kürtler'i kullanip bir kenara attigini..." öne sürüyorlar.

Bu tartismalara girmeden isterseniz tarihi belgeleri konusturalim:

 

 

"IKI HALKI ÇARPISTIRAN HAINDIR"

 

Evet, bu cümle Mustafa Kemal'e ait, sözünü ettigi halklar ise Kürt ve Türk halklaridir!.. Mustafa Kemal, Sivas'tan 17 Eylül 1919 günü, Istanbul'a, Senato (Ayan) Üyesi Fuat Pasa'ya gönderdigi ve "Saygilar sunar, ellerinizden öperim" ifadesiyle biten mektubunda, dönemin Basbakani Damat Ferit Pasa'dan sikayetçi oluyor. Mektubunun bir bölümünde su cümle dikkati çekiyor:

"...Bu Basbakan'in cinayetlerine ortak olan Içisleri ve Savas Isleri Bakanlari da ulusun sesini bogmak, yasal bir toplantisini (Sivas Kongresi) tanimamak, Kürt'ü Türk'ü birbirine düsürerek, Müslümanlar arasinda çarpismalara neden olmak gibi haince girisimlerde bulunuyor..." (1)

Mustafa Kemal, mektubun sonunda, "çevresindekilerin, Padisah'a ülkedeki gelismelere iliskin saglikli bilgi ulastirmadigini" belirterek, Fuat Pasa'dan, "mektubunda anlattigi gerçekleri Padisah'a iletmesini istiyor.

 

 

"KÜRT, TÜRK KARDESINDEN AYRILMAYACAK"

 

Mustafa Kemal, 3. Ordu Müfettisi olarak Amasya'dan, Erzurum'daki Kazim Karabekir Pasa'ya gönderdigi, 24 Haziran 1919 tarihli sifreli mesajin ilk maddesinde, Güneydogu'da meydana gelen bazi olaylara iliskin olarak su bilgileri veriyor:

 

 

"1-Mr.Novil adindaki bir Ingiliz Yüzbasisi, Urfa'dan Siverek yoluyla Viransehir'e giderek, Milli asiretlerinin ileri gelenleriyle görüsmüs ve Urfa'ya dönmüs. Osmanli hükümeti için çok kötü propagandalar yapmis. Ancak asiret reislerinden aldigi kesin cevaplara sevinmistir. Kürtler, Türk kardeslerinden kesinlikle ayrilmayacaklarini, bu ugurda son kisilerine varincaya kadar ölüme hazir olduklarini söylemisler. Ayrica Ingilizler'in kendilerine vermek istedigi önemli miktardaki parayi almayarak namus ve yurtseverliklerini göstermislerdir..." (2)

 

 

INGILIZLER'I ABD'YE SIKAYET

 

Amerika Birlesik Devletleri Inceleme Kurulu Baskani General Harbord'a ülkenin içinde bulundugu genel durumla ilgili çok uzun ve ayrintili bir rapor gönderen Mustafa Kemal, olup-bitenlerden Ingilizler'i sorumlu tutuyordu. Bu ülkeyi agir bir dille suçlayip, ABD'ye sikayet ediyordu. Sivas, 24 Eylül 1919 tarihli raporun, Kürtler'in durumunun anlatildigi 5. Maddesinin (B) bölümünün baslangiç maddesi söyle:

"Imparatorlugu bölmek ve Türkler ile Kürtler arasinda bir kardes savasi çikarmak ve bagimsiz bir Kürdistan kurma planlarina ortak etmek üzere Kürtler'i kiskirttilar. Ileri sürdükleri tez, Imparatorlugun nasil olsa dagilacagidir. Bu düsüncelerini gerçeklestirmek için büyük paralar harcadilar. Her türlü casusluga basvurdular. Noil adinda bir Ingiliz subayi, uzun süre Diyarbakir'da bu yolda çaba gösterdi ve her türlü yalan ve aldatmaya basvurdu. Ama bizim Kürt yurttaslarimiz düzenlenen oyunun farkina vararak, O'nu ve yüreklerini para ile satan bir grup haini bölgeden kovdular..."

Mustafa Kemal, ayni raporun 4. Maddesinin ikinci paragrafinda, Kürt ve Türkler'in disinda, Müslüman olmayan halklara iliskin görüslerini de söyle dile getiriyor:

"Kendileriyle çok uzun yillardir birlikte yasadigimiz Müslüman olmayan yurttaslarimiz (Ermeniler, Rumlar, Hristiyan ve Yahudiler) için en iyi niyetlerle içten sevgiler belirtmekten ve onlari da bizimle ayni esitlikte düsünmekten baska bir görüs ve duygumuz yoktur. Kesinlikle inaniyoruz ki, eger ülke, içinde simdiye kadar sürdürülen kötülüklerden kurtulursa, Imparatorlugun degisik uyruklari, birbirleriyle kesin baris içinde yasayacaklar, ortak, mutlu ve güvenli bir yasam sürdüreceklerdir..." (3)

 

 

"TÜRK, KÜRT, ÇERKEZ KARDESIZ"

 

Mustafa Kemal, Çerkez Ethem'in agabeyi Resit Bey'e gönderdigi bir telgrafta, Salihli'de Tümen Komutani olarak görev yapan Yarbay Ömer Lütfü Yasan ile arasindaki özel sürtüsme ve darginliga son vermesini istiyordu. Ankara, 7 Ocak 1920 tarihini tasiyan sifreli telgrafin bir bölümünde de, "konu disi olarak, sunu da belirteyim ki, Anzavur'un alçakligi, kendisine ve kiskirtici olan Ingilizler ile ayakçilarina yöneliktir.Bu din ve devletin saglam bir uyrugu olan Çerkez kardeslerimiz, hepimizin övdügümüz bastacimizdir. Asil, bugün düsmanlarla çevrili Türk, Kürt, Çerkez ve diger din kardeslerimizin elele vermesi, sarsilmaz bir bütün olusturmalari, namus ve yasamimizi kurtarmak için bir zorunluluktur..." (4) diyordu.

 

 

"KÜRTLER, TÜRKLER'LE BIRLESTI"

 

Nutuk'un girisinde "Samsun'a çiktigim gün genel durum ve görünüs" baslikli bölümde, ülkenin içinde bulundugu durumu degerlendiren Mustafa Kemal, Kürtler'in, Türkler'le birlestigini belirterek söyle diyor:

"Anadolu halki, bastan asagi bölünmez bir bütün haline getirildi. Bütün kararlari, bütün komutanlar ve arkadaslarimizla birlikte aliniyor. Vali ve mutasarriflarin hemen hepsi bizden yanadir. Anadolu'daki ulusal örgütler ilçe ve bucaklara kadar yayildi. Ingiliz korumasi altinda bir bagimsiz Kürdistan kurulmasiyla ilgili propaganda ortadan kaldirildi ve bu amaci güdenler yola getirildi. Kürtler Türkler ile birlesti..." (5)

Mustafa Kemal, yine Nutuk'ta da yer alan bir konusmasinda, 6. Kolordu Komutani'nin, Padisah'a gönderdigi bir mektuptan söz ediyor:

"...komutanlar, mektupta hükümetin savas yoluna gidep kongreyi basarak Müslümanlar arasinda kan dökmeye kalkistigi ve Kürdistan'i ayaklandirarak, yurdu parçalatma planini da para karsiliginda yüklenmis oldugu belgelerle anlasildigindan, hükümetin bu iste kullandigi adamlarin bozguna ugrayarak kaçmak zorunda birakildiklarindan söz ediyorlar..." (6)

Paragrafa geçen ve sonraki belgelerde Mustafa Kemal'in sik sik kullandigi "Kürdistan" adi, bu kez 6. Kolordu Komutanligi'nin ve diger bazi komutanlarin da imzaladigi, yani üst düzey askerlerin mektubunda karsimiza çikiyor.

Aslinda, Mustafa Kemal'in sikça kullandigi, ancak buna karsilik duyduklarinda bazilarinin cin çarpmisa dönüp, köse bucak kaçtigi "Kürdistan" adi yüzyillardan beri kullaniliyor. Bir bölümü Irak ve Iran ile Suriye, diger bölümü Türkiye'nin Güneydogusunu içine alan cografi alanin adi olarak...

Belki biraz konu disina çikmis olacagim. Fakat yeri gelmisken, bu adla ilgili olarak bazi noktalara deginmekte yarar görüyorum:

Iran, kendi topraklarinin Güneybatisina düsen topraklari "resmen" Kürdistan eyaleti adiyla taniyor. Harikatalarinda gösteriyor. Basin-yayin araçlarinda rahatlikla kullaniyor. Yine Iran, Istanbul'a düsen yolcu tasiyan Iran Havayollari'na ait uçaginin adini "Kürdistan" koyabiliyor.

Irak da ayni sekilde, bizim "Kuzey Irak" diye adlandirdigimiz alani, çok uzun bir süreden beri ve resmi olarak Irak Kürdistani olarak adlandiriyor. Basin-yayin araçlariyla resmi yazismalarda da bu ad kullaniliyor.

Gönderi tarihi:

Osmanli Imparatorlugu'nda bu adin yer aldigi belgelere 16. Yüzyilda rastliyoruz. Örnegin, Kürt beylerinin, Yavuz Sultan'a gönderdikleri "Aruz-u hal-i ümera-i Ekrad" yeni "Kürt Beylerinin Durumu" baslikli mektubun ikinci cümlesinde "Memalik-i Kürdistan ki, bir aylik yola karib memleketlerdir." Yani günümüz Türkçesiyle "Kürdistan memleketi, bir aylik yola yakin (bir uçtan diger uca uzakligi bir aylik zaman alan) memleketlerdir" deniliyor. (7)

Yine 1846 yilinda Padisah Abdülmecit zamaninda Kürt ayaklanmasini bastiran pasa ve valilere "Kürdistan" adli bir madalya verildigini görüyoruz. Meydan Larousse Ansiklopedisi'nin ilgili maddesinde bu madalyaya iliskin olarak, "29 milimetre çapindaki madalyanin bir yüzünde padisahin tugrasi, öbür yüzünde kabartmali bir dag dizisi ve bunun yukarisinda 'Kürdistan' sözcügü altinda ise 'sene 1236' yaziliydi." bilgileri veriliyor.

Mustafa Kemal, Nutuk'ta Mondros Ateskes Antlasmasi'ndan sonra Türkiye ile yapilan 4 baris önerisini karsilastirirken, bu cografya ile ilgili gelismeleri "Kürdistan" basligi altinda anlatiyor. (8)

Osmanlilar'in en büyük arastirmaci-yazarlarindan Semseddin Sami de 1896 yilinda yayinlanan Kamus-ül Ala adli büyük ansiklopedik sözlügünde, "Kürdistan" baslikli maddede, bu cografi alanla ilgili genis bilgilere yer veriyor. Eserin bu bölümü geçtigimiz yillarda Mehmet Emin Bozarslan tarafindan Osmanlica'dan Türkçe'ye çevrilmisti...

Asil sorunu görmezlikten gelip bir renge bir cografi ada veya sözcüklere takilip, bunlari kullananlari bölücülükle suçlayanlara sormak gerekir: "Bu adlari yasaklarken, neden yillardir, 'ezeli düsman' olarak tanitip anlattiginiz Yunanlilar'in atalarindan kalan ve tanri veya tanriçalarinin adi olan "Ege", "Marmara" veya "Izmir" (Bu adlarin kaynagi için Meydan Larousse sözlügüne bakilabilir) ile daha yüzlerce yerlesim biriminin adini kullanmakta bir sakinca ve rahatsizlik görmüyorsunuz!.."

 

 

"KÜRDISTAN'A OTONOM YÖNETIM"

 

Bu ülkede, "Federasyon da tartisilabilir" dedigi için dönemin Cumhurbaskani Turgut Özal'i neredeyse vatan haini olarak ilan edenler, her nedense Mustafa Kemal'in El-Cezire Cephesi Komutani Tuggeneral Nihat Pasa'ya gönderndigi 'gizli' kayitli resmi yaziyi görmemezlikten geliyorlar. Yasar Kemal'in, geçtigimiz günlerde ATV Televizyonu'nda yayinlanan Siyaset Meydani programinda gündeme getirdigi, altinda "Büyük Millet Meclisi (Meclis, bu adla kuruluyor. Ilk belgelerin önemli bir bölümünde 'Türkiye' adi görülmüyor..) ile Mustafa Kemal imzasi bulunan ve Ankara 22 Temmuz 1922 tarihini tasiyan bu önemli belge aynen söyledir:

"Kisiye Özel.

El-Cezire Cephesi Komutani Tuggeneral Nihat Pasa Hazretlerine,

 

 

1-Asamali olarak, bütün ülkede ve genis ölçekte dogrudan dogruya halk gruplarinin ilgili ve etkili oldugu bir biçimde yerel yönetimlerin olusturulmasi iç politikamizin geregidir. Kürtlerle dolu bölgede ise, hem iç politikamiz ve hem de dis politikamiz açisindan ölçülü yerel bir yönetim kurulmasini savunmaktayiz.

2-Uluslarin kendilerini yönetmeleri yetkisi bütün dünyada benimsenmis bir ilkedir. Biz de bu ilkeyi benimsiyoruz. Kürtler'in bu döneme kadar yerel yönetime iliskin örgütlerini kurmus ve baskanlari ile yetkilerini bu amaç için bizce kazanilmis olmasi ve oyladiklarinda kendi kaderlerine gerçekten sahip olduklari BMM (Büyük Millet Meclisi) buyrugunda yasam istekleri yayinlanmalidir. Kürdistan'daki bütün çalismalarin bu amaca dayali politikaya yöneltilmesi El-Cezire Cehpesi Komutanligi'nin görevidir.

3-Kürdistan'da Kürtler'in Fransizlar ve özellikle Irak sinirinda Ingilizler'e karsi düsmanligini silahli çarpismayla durdurulamaz bir düzeye vardirmak ve yabancilarla Kürtler'in birlesmesini engellemek asamali olarak yerel yönetimler kurulmasinin zeminini hazirlamak ve bu yolla yürekten bize bagliliklarini saglamak Kürt yöneticilerinin sivil ve askerlik görevleriyle görevlendirilerek bize bagliliklarini pekistirmek gibi genel yollar benimsenmistir.

4-Kürdistan'in iç politikasi El-Cezire Cephesi Komutanligi'nca belirlenecek ve yönetilecektir. Cephe Komutanligi bu konuda Büyük Millet Meclisi Baskanligiyla yazismalar yapar. Iller tarafindan izlenecek yolu düzenleyip uyumu saglayacagi için sivil yöneticilerin de bu konuda bagli olduklari yer, Cephe Komutanligi'dir.

5-El-Cezire Cephe Komutanligi yönetim, adalet ve maliye (parasal) konularda degisiklik ve düzenlemeyegerek gördükçe, bunun uygulanmasini hükümete önerir.

BMM Baskani Mustafa Kemal." (9)

Gönderi tarihi:

Biji, alıntıladığın bu bilgilerden, hangiler "Özerklik" ve "Otonom" anlamı taşımaktadır, söyler misin?

 

"Yerel Yönetim"lerden aöz ediliyor...

O dönemde "Yerel Yönetim" nedir?

Osmanlının kurduğu Eyalet Sistemi'nin tamamen çözüldüğü bir ortam var ve yeni bir yapılanmaya gidiliyor.

Bu süreçte, Yerel Yönetimler ile ilgili yapılacak olanların, 1924 Anayasası'nda yer alacağını, yapılmış olanların da 1921 Anayasası'nda yer aldığı söyleniyor.

 

Neymiş bu "Yerel Yönetimler"in özellikleri?

 

"Bir yerel yönetim, diğer bir yerel yönetimin iç işlerine karışamayacak"

 

Bakıyoruz, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Yerel Yönetimlere;

Gerçekten de, örneğin;

Diyarbakır İl Meclisi'nin Diyarbakır ile ilgili aldığı bir karara, örneğin, Bitlis İl Meclisi ya da İzmir İl Meclisi karışamıyor...

Ya da Diyarbakır İl Meclisi'de diğerlerine karışamıyor...

Bu, özerklik ya da otonom değildir;

Ancak "Yerel yönetimlerin iç işlerine, diğerlerinin karışamaması ilkesi"dir...

 

Ayrıca "Musul" ile ilgili bilgilere dikkat edin.

"Ülke içerisinde bir sınır çizme ve ayrıcalık verme işleminin yapılamayacağı"ndan söz ediliyor ve sınırın, İngilizler'in etkisinde olan Musul ile ve orada İngiliz Güdümünde bulunan Kürtler ile ilgili bir kapsam olduğu da anlaşılıyor.

 

"Ulusların kendilerini yönetme hakkı"ndan ne anlaşılması gerektiği ise kongreler döneminden ve Misak-ı Milli'den beridir bellidir zaten.

Kürtler, Çerkezler, Türkmenler, Araplar ya da diğerleri, aynı Ulusun parçası olarak kabul edilmekte ve bağımsızlık azim ve kararları bir bütün olarak işlenmektedir.

"Kürt Ulusu" diye bir Ulus tanımlaması da yapılmamaktadır.

 

Ayrıca, Atatürk'ün "Kürdistan" tanımından tam olarak ne anladığı ortadadır:

 

BELGE: 8

"KÜRDISTAN'DA BULUNMAKTAN KIVANÇ DUYDUM!"

Mustafa Kemal'in, Adana'dan, 24 Mart 1919 günü, kendisi ve arkadaslariyla ilgili olarak ortaya atilan bir iddiaya karsilik, Istanbul'a Savas Isleri Bakanligi'na gönderdigi mektuptan:

"Arkadaslarimin bu alçakça suçlamaya karsi ne diyeceklerini bilemem. Yalniz kendi adima açikliyorum ki; Benim Anafartalar'da, Kürdistan'da, Suriye'de, baslarinda bulunmaktan kivançz duydugum kahraman ordular, haydutlarin degil, Osmanli ulusunun namuslu çocuklarindan kurulmustur.."

(Öyküleriyle Atatürk'ün Özel Mektuplari, Sadi Borak, Çagdas Yayinlari, Istanbul, 1980, Sayfa: 139)

 

O dönemde ne Anafartalar bir ülke ya da özerk bölgedir, ne Suriye bir ülke durumunda ya da bir özerk bölgedir, ne de Kürdistan...

Buraları hep birer coğrafi alan ve bölge adlarıdır.

Aynen Atatürk'ün "Lazistan" adını kullanması gibi...

Lazistan'da bir ülke ya da özerk bölge adı değildir.

 

19ncu yüzyıla kadar bu türlü coğrafi adlandırmalar hep olmuştur.

Örneğin, Batılılar, Anadolu'ya "Turchia" derlerken, Selçuklu ve Osmanlı, aynı coğrafya için "Rum-ili/Rumeli" demişlerdir.

Osmanlılara göre, bu bölge "Rumların yaşadığı";

Batılılara göre ise "Türklerin yaşadığı" bölgedir.

 

Kürtlerin yaşadığı bölge için "Kürdistan" denilmesi, orayı "Özerk" ya da "Otonom" bir yönetim şekline bürümez.

Bölgenin yapısı bellidir:

Feodal-Aşiret yapısı...

 

1923 yilinin Ocak ayinda Izmit'te yaptigi önemli bir açiklamada ise bu söylemlerini daha da ileri götürüp somutlastirarak, "Kürtler'e bölgesel özerklik verilecek. Yeni Anayasa bunu saglayacak sekilde yapilacak..." diyecekti.
uydurmasına gelecek olursak...

 

Atatürk'ün 1923 yılında İzmir ve Eskişehir'de yaptığı konuşmaların yer aldığı ve Arı İnan'ın yayınladığı kitapta, bu bilgiye rastlamadım.

Fakat Kaynak Yayınlarının yayınladığı kitapta yer aldığı konusunda bilgi aldım.

Ancak Orhan Çekiç'in makalesine baktığımızda, kendisinin bu kaynağa ulaştığını ve oradaki metinde geçen gerçek anlamın, Özerk olmaktan çok çok daha başka olduğunu,

Yerel Yönetimleri yani; Valilik, Kaymakamlık, Belediyecilik gibi yönetim birimlerini kastettiğini anlıyoruz.

 

Ayrıca "Kürtlere verilmiş söz!" şeklinde bir ifade kullanılıyor.

Belgelerden de anlaşılacağı üzere, hazırlanan belge "Kürtlere" ya da "Kürtleri temsil eden bir yönetime" gönderilmemiş...

Yine TBMM'ye bağlı bir kuruma gönderilmiş...

 

Anayasada yapılacağı söylenene düzenlemeler de zaten yapılmış:

1924 Anayasası ile ülke de İl İdareleri ve buna bağlı olarak İl Meclisleri kurulmuştur.

Bugün bile il meclislerine, halkın seçtiği kimseler katılır;

Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde, çoğunluk Kürt olur;

Lazların çoğunlukta bulunduğu yerlerde de çoğunluk Laz..;

Çerkezleri bol bulunduğu yerlerde de çoğunluk Çerkez olur...

 

Kastedilen şey, o dönemin kavramları çerçevesinde ele alındığında Özerklik ya da Otonomi değil;

Yerel Yönetimlerdir...

Valilikten tutun İhtiyar Heyetine kadarki yapılanmayı içeren bir teşkilatlanmadır.

Gönderi tarihi:

Burda asıl dikkatimi çeken Kürdistan ve Kürt kelimesi defalarca kullanılmıştır ancak Kürtlerin rızası olmamasına rağmen 1921 anayasası değiştirilerek yerine lozanda dış güçlerle varılan mutabakat sonucunda hazırlanan anayasa ''tek dil,tek millet'' söylemi içermiştir,Şex said isyanı üzerine yaptığım araştırmalarda şex said isyanının büyük oranda dini motifli olduğu ancak kurmak istenilen bir Kürdistan olduğu ortaya çıkmıştır.Daha sonrasında Şex said ve ona yakın olanların idamı ve ailelerinin bölgeden göç ettirilmesi,bölgenin ismin değiştirilmesi,şehir isimlerinin değiştirilmesi,dağ,ova,dere vb.isimlerinin değiştirilmesi,Soyadı kanununun çıkarılması ve doğuda bu amaçla görevli memurların türkçe bilmeyen halka ya Türklüğü övücü yada o insanları aşağlayıcı soyisimleri verdikleride bir gerçektir,daha sonrasında yaşanan isyanlar ve sonuçları zaten ortadadır...

Gönderi tarihi:

Burda asıl dikkatimi çeken Kürdistan ve Kürt kelimesi defalarca kullanılmıştır ancak Kürtlerin rızası olmamasına rağmen 1921 anayasası değiştirilerek yerine lozanda dış güçlerle varılan mutabakat sonucunda hazırlanan anayasa ''tek dil,tek millet'' söylemi içermiştir,Şex said isyanı üzerine yaptığım araştırmalarda şex said isyanının büyük oranda dini motifli olduğu ancak kurmak istenilen bir Kürdistan olduğu ortaya çıkmıştır.Daha sonrasında Şex said ve ona yakın olanların idamı ve ailelerinin bölgeden göç ettirilmesi,bölgenin ismin değiştirilmesi,şehir isimlerinin değiştirilmesi,dağ,ova,dere vb.isimlerinin değiştirilmesi,Soyadı kanununun çıkarılması ve doğuda bu amaçla görevli memurların türkçe bilmeyen halka ya Türklüğü övücü yada o insanları aşağlayıcı soyisimleri verdikleride bir gerçektir,daha sonrasında yaşanan isyanlar ve sonuçları zaten ortadadır...

 

 

Şeyh Sait İsyanı Musul’a harekât hazırlığında olan Türk ordusunu meşgul etmesi ve yıpratmısi için Ingilizler tarafından düzenlenmiş bir tezgahtır.

Aynen günümüz de pkk'nın yabanci ülkler tarafından kulanılıyor olması gibi.

 

Dini duyguların sömürülmesinin ve de çıkarlara alet edilmesinin bir örneği olan bu isyan, Musul davasında ülkemizi zora sokan ve İngilizlerin elini güçlendiren bir isyan niteliğindeydi.

 

Doğu’da Kürt Devleti kurmak isteyen İngilizlerin halkı bölücülük yapmaya ve din, iman elden gidiyor diyerek harekete geçmeye çağırıyor olmalarıydı.

 

Bu isyan aynı zamanda Doğu Anadolu’da yabancı emellere hizmet etmek niteliğinde oluşuyla tarihe düşen kara birer lekedir.

 

Dün başaramadıklarını bugün tarihteki başarısızlıklarının rövanşını almak için ülkemize zarar vermektedirler.

 

Başaramadılar çünki ...

Milli Mücadele sadece emperyalizme karşı değil aynı zamanda ülke içinde emperyalizmin hizmetindeki Şeriatçı güçler ve en başta da tarikatlara karşı yapılmıştır.

 

.........

Saygılar

Gönderi tarihi:

Herşeyi olduğu gibi Atatürk'ün manevi şahsiyetini de suistimal etmek isteyenler türemekteler...

 

Ben bu konuda akademik laflar etmeyeceğim, diyeceğim şudur: Atatürk'ü bilen, anlayan ve yaşayan bilir ki, O'nun mizacına, düşüncesine, yapısına ters bir şeydir özerklik...

 

Çünkü O yıkılmış, yakılmış ve ırzına geçilmiş Anadolu'dan hür, bağımsız ve egemenliğini kendi ellerinde tutacağına inandığı bir millet yaratmak istemiştir...

 

Türk Milleti, yıkılan Anadolunun evlatlarının bütünüdür... Onlara değil özerklik, ayrı dil, ayrı ırk, ayrı bilmem ne dayatılmamalıdır...

 

Milletleri millet yapan ortaklığın birinci şartı dildir... Ortak dil ile millet olunur anlaşılır!

 

İşte bu sebeple Cumhuriyeti kurmuş, ulusun adına da Türk Milleti demiştir... Daha hala bundan özerklik veya etnik özellik çıkaranlar varsa onlara söyleyecek söz tarihi iyi okumalarıdır...

 

Yoksa tarih daima .ptallar için tekerrür eder, durur.....

Gönderi tarihi:

Atatürkün kullanmış olduğu Kürdistan kelimesi bir coğrafi terimdir bir siyasi terimdir.Bunu kürt tarihçiler bile söylemiştir.Mezopotamya nasıl bir coğrafi terimse kürdistanda aynı şekild bir terimdir.Mezopotamya diye bir ülke yok farkında iseniz....

Gönderi tarihi:

Atatürkün kullanmış olduğu Kürdistan kelimesi bir coğrafi terimdir bir siyasi terimdir.Bunu kürt tarihçiler bile söylemiştir.Mezopotamya nasıl bir coğrafi terimse kürdistanda aynı şekild bir terimdir.Mezopotamya diye bir ülke yok farkında iseniz....

Zaten Kimsenin öyle bir iddası olmadı sayın taypa,mesele şu Osmanlı döneminde burada özerkliğe yakın bir sistem vardı bölgenin adı Kürdistandı ve Atatürkte bunu kabulleniyordu,savaş olup bittikten sonra Kürtlere ait ne varsa ismi değiştirildi ve hatta Kürtler bile resmi litaratürde yok sayıldı,Kürtlere Türküm deme zorunluluğu getirldi İşte kürt sorunun çıkış noktası budur...

Gönderi tarihi:
Zaten Kimsenin öyle bir iddası olmadı sayın taypa,mesele şu Osmanlı döneminde burada özerkliğe yakın bir sistem vardı bölgenin adı Kürdistandı ve Atatürkte bunu kabulleniyordu,savaş olup bittikten sonra Kürtlere ait ne varsa ismi değiştirildi ve hatta Kürtler bile resmi litaratürde yok sayıldı,Kürtlere Türküm deme zorunluluğu getirldi İşte kürt sorunun çıkış noktası budur...

 

Biji, lütfen, ayırt etmek lazım...

 

Osmanlının son dönem toprak yapısını bir inceleyin bakalım, özerklik mi varmış yoksa merkeziyetçilik mi?

Merkeziyetçiliğin tipleri vardır öncelikle...

 

Osmanlı'nın Doğu'da uyguladığı sistem, vergilerin toplanmasının devredilmesine dayanırdı.

Mültezimler, belirli bir miktarı merkeze peşinen öderler ve vergiyi, tespit ettikleri oranda kendileri toplarlardı.

Bu, Özerklik değildir ve ekonomik açıdan %100 merkeze bağımlılıktır;

Merkez'in doğrudan yetki vermesi ile toplarsınız...

Ekonomik açıdan doğrudan merkeze bağlılık ise Özerkliğin olmadığının en temel kanıtıdır...

 

Bundan başka, bölgede oluşturulan silahlı güçler, özellikle Abdülhamit döneminde oluşturulmuş Yerel Aşiret Güçleri'ne dayanan Hamidiye Alayları idi.

Bu alaylar hukuki olarak kesinlikle Osmanlı Hukukuna bağlı idiler.

İç yapıları ve hukukları, yapılanmaları Osmanlı Hukukuna göre yapılandırıldı.

Bir suç işlediklerinde, doğrudan Osmanlı'nın Askeri Mahkemeleri'nde yargılanırlardı.

Merkeze bağlı yerel güçler olarak oluşturuldular ve örneğin rütbeleri de merkezden atanıyor, rütbe alacak kişiler İstanbul'da yetiştiriliyordu.

Askeri açıdan da doğrudan merkeze bağlılık da, Özerkliğin bir benzerinin bile olmadığının en önemli kanıtıdır...

 

Toprak parçası olarak ise bölge zaten bir Osmanlı Toprağı olarak anılıyordu.

Ülke içerisinde, Hamidiye Alaylarının "Sorumluluk Sahaları" dışında bir sınırlandırma olmamıştır.

Sorumluluk Sahası da askeri bir uygulamadır ve Özerklik demek değildir.

Yani Kürdistan Bölgesi, kesinlikle bir özerk yapıda değildir.

Merkeze doğrudan bağlı bir yapılanması vardır.

Osmanlı Devleti, Özerk yapıları yalnızca Balkanlarda ve Afrika Kıtasında kurmuştur.

Örneğin; Eflak, Boğdan, Trablusgarp, Mısır...

Buraları hep Özerk bölgelerdir ve bakıldığında doğrudan tam anlamı ile Özerk oldukları bellidir.

Mısır'ın kendi askeri yapısı vardır.

Eflak'ın kendi vergilendirme sistemi vardır.

Trablusgarp'ın kendi yönetim adlandırması ve görevlendirmesi vardır.

Buraların yapısı Kürt Aşiretlerin bulunduğu yapı ile karşılaştırılamaz bile.

Kürtlerin bulundukları yerleşimler her zaman Yerel Yönetimler açısından ele alınmıştır.

 

Haydi diyelim ki söylediklerim yanlış:

Bana, Kürtlerin o yaşadıkları bölgede yapılandırılmış olan "Özerkliğe Yakın! Bir Sistem"in özelliklerini ve hangi kanunlar ile bu şekilde yapılandırıldığını anlatır mısınız?

Çok rica ediyorum...

 

 

Ayrıca Atatürk bölgenin adına "Kürdistan" derken, Özerk bir bölge olarak değil,

Coğrafi bir yaşam alanı olarak tanımlamıştır...

Aynen;

Anafartalar, Suriye... vb gibi tanımlamalar kullanırken...

Suriye'de o zaman bir ülke değil,

Osmanlı Ülkesinde bir yerleşim yeriydi...

Anafartalar zaten öyle...

 

Dolayısı ile siz bir bölgenin Coğrafi Tanımlamasını değiştirebilirsiniz...

"Doğu Anadolu" adını da değiştirebilirsiniz...

"Ege Bölgesi" adını da değiştirebilirsiniz...

 

"Ege Bölgesi" denmesi örneğin, bölgenin "Helenlere Ait Olduğu"nun itirafı mıdır sizce?

Malum, "Ege : Aigeean" bir Helen Kıralının adıdır...

Yunanlılar çıkıp şöyle diyebilir mi?

"Atatürk, Küçük Asya'yı kurtadığından vicdan azabı duydu ve Ege adını verdi!"

Hayır...

 

"Kürdistan" adı coğrafi bir tanımlamadır ve Coğrafi isimler değşkenlik gösterebilir...

"Yurt" anlamında kullanılmamıştır hiç...

Gönderi tarihi:

Zaten Kimsenin öyle bir iddası olmadı sayın taypa,mesele şu Osmanlı döneminde burada özerkliğe yakın bir sistem vardı bölgenin adı Kürdistandı ve Atatürkte bunu kabulleniyordu,savaş olup bittikten sonra Kürtlere ait ne varsa ismi değiştirildi ve hatta Kürtler bile resmi litaratürde yok sayıldı,Kürtlere Türküm deme zorunluluğu getirldi İşte kürt sorunun çıkış noktası budur...

 

bir kere osmanlı dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti farklı bir mozaiktir.neden derseniz Monarşinin yıkılıp Demokrasinin getirildiği ve bir DEVRİMİN yaşandığı dönemleri kıyaslmak çok yanlış.Osmanlıdaki sistem eyalet sistemidir ve bunun sebebi devletin aşırı büyümesinden dolayı kontrol gücünün azalamsı hakimiyet esasının zayıf duruma düşmesi olmuuştur.

 

Gelelim sizin iddianıza.Daha öncede dedim kürdistan kelimesi bir coğrafi terimdir siyasi terim değildir.(Yuakrıda değildiri yazmayı unutmuşum.)Atatürk milli mücadele döneminde kürt vatandaşlara karşı hiç bir yaptırımda bulunmamıştır.Sadece Devletin osmanlıdan kalma feodal aşiret sistemli birlikten uzak ve laik düzenin den uzak olarak yaşamak ve yeniliklere karşı çıkıp dış güçlerin eline koz veren bölgelerde isyan çıkmıştır.Hatta isyan çıkartan kişilerde savunma beyanatlarında yardım aldıkları kabul etmişlerdir.Meclis tutanaklarında İStikal Mahkemesi ile ilgili kayıtlarda ve tarihi belgelerde bunlar görüldü.

 

Sizin bir çocuğunuz olsa onu türlü sıkıntılarla dünyaya getirdikten sonra büyüme aşamasına yeni dünyaya alışma dönemine girdiğinde etraftan gelecek olan sladırılarda ne yaparsınız onu korumak için gerekirse öldürürsünüz.Cumhuriyet yeni kurulan Türkiyenin bebeği idi.O bebeğin üzerine türlü türlü saldırılar türlü türlü hakaretlenmeler ve isyanlar çıkarıldı.Eğer sistemi korumak istiyorsan eğer bebeği korumak istiyorsan çünkü yoksa bebeğin ya zarar görecek yada ölecek ...işte o zaman gereken yapılır ve yapıldı da.Bu ülkenin kolluk güçleri o zaman hakettirilen ve gereken uygulamaları yaptı ve bazı insanlar bu bebeğe ve bu bebeğin getirdiği birlik beraberliğe karşı çıktığı içinde hakettiğini gördü.İsmet Paşa mecliste şeyh sait isyanından sonra olağan sonucu anlattığında ve askerlerin isyanı bastırdıklarını söyledikten sonra bütün mecliste Türk Ordusuna karşı bir alkış ve şu söz söylenmiştir "ÇÜNKÜ CUMHURİYETİN ORDUSU O" ...

 

Kürt sorunu tamamen bazı kürtlerin kendi kendisine bile değil birilerinin dürtmesi ile ortaya çıkarttıkları bir varsayımdan ibarettir ve soyut politikalarla bugüne kadar gelmiştir.Eğer ki zamanında orduya gerek bırakılmadan devlet gücünü gösterip yerine göre Cumhuriyetin Ordusunu yerine göre kendi milşiyetçi oluşum ve ULUS politikasını gereken şekilde ortaya çıkarsa idi bugün kürt sorunu dış güçlerin ana malzemesi olmazdı.

Gönderi tarihi:

bir kere osmanlı dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti farklı bir mozaiktir.neden derseniz Monarşinin yıkılıp Demokrasinin getirildiği ve bir DEVRİMİN yaşandığı dönemleri kıyaslmak çok yanlış.Osmanlıdaki sistem eyalet sistemidir ve bunun sebebi devletin aşırı büyümesinden dolayı kontrol gücünün azalamsı hakimiyet esasının zayıf duruma düşmesi olmuuştur.

 

Kürt sorunu tamamen bazı kürtlerin kendi kendisine bile değil birilerinin dürtmesi ile ortaya çıkarttıkları bir varsayımdan ibarettir ve soyut politikalarla bugüne kadar gelmiştir.Eğer ki zamanında orduya gerek bırakılmadan devlet gücünü gösterip yerine göre Cumhuriyetin Ordusunu yerine göre kendi milşiyetçi oluşum ve ULUS politikasını gereken şekilde ortaya çıkarsa idi bugün kürt sorunu dış güçlerin ana malzemesi olmazdı.

İnkar etmek dilin ve kültürün yok sayılması demokrasidir evet haklısınız elbette...

Kürt sorunu yoktur demekten hala hiç çekinmiyorsunuz ilginç...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.