Φ _asi_ Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2009 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2009 CUMHURİYET DÖNEMİNDE AKSARAY Cumhuriyetin ilk yıllarında (1920) yapılan ilk teşkilatlanmada, daha önce sancaklara bağlı olan mutasarrıflıklar vilayete dönüştürülmüştür. Aksaray Mutasarrıflığı da bu teşkilatlanma içerisinde müstakil vilayet yapılmıştır. O gün Aksaray Mutasarrıfı olan Abdullah Sabri Karter ilk Aksaray Valisi olmuştur. 1923 yılına kadar bu görevde kalan Karter 15 .11.1923’de görevi Ziya Günar’ a devretmiştir. Günar, 01.06.1932'de görevi Arif Hikmet Onatla bırakmıştır. Arif Hikmet Onat bu görevde iken T.B.M.M. tarafından çıkartılan 20.05.1933 gün ve 2197 sayılı "Bazı Vilayetlerin ilgası ve Bazılarının Birleştirilmesi Hakkında Kanun“la Aksaray kaza yapılmıştır. Bu Kanunun 3. maddesine istinaden Aksaray, daha önce kendisine bağlı olan Arapsun (Gülşehir) kazası ile birlikte Niğde’ye bağlanmış, Şerefli Koçhisar ise Ankara'ya bağlanmıştır. Aksaray, Cumhuriyetin ilk yıllarında sanayi hamlesine başlamış, ülkenin kalkınmasına o günkü şartlar içerisinde katkıda bulunmuştur. Bunun ilk örneklerinden bir tanesi, o günkü Aksaray mebusu Vehbi Çorakçılnın teşebbüs ve büyük gayretleri ile Azm-i Milli Un Fabrikasıdır. Yine 1926'da henüz ülkenin üç-beş şehri elektrik enerjisi ile aydınlatılırken, kurulan Hidroelektrik Santrali ile şehir aydınlatması sağlanmıştır. Milli Mücadele sırasında Kuvay-i Milliye Kuvvetleri'ni destekleyen Aksaray, 344 evladını vatan uğruna şehit olmuştur. Son yıllarda terör örgütlerince yapılan haince saldırılarda da 70'e yakın şehit vermiştir. 1933'de kaza olan Aksaray, bu yıldan sonra hak ettiği hiçbir yatırımdan faydalanamamıştır. Etrafındaki köy hükmündeki kazalar gelişir, güzelleşirken; Aksaray sürekli yerinde saymıştır. Türkiye’nin karayolları ağının en can alıcı noktasında olmasına, tarih boyunca kulanılan kral yolu ve ipekyolunun tam üzerinde bulunmasına rağmen, ne büyük bir sanayi tesisi kurulmuş, ne de büyük yatırımlara sahne olmuştur. 1970'li yılların sonunda temeli atılan motor fabrikası Mercedes firmasına devredilmiş ve Otomarsan adıyla 1980'li yılların ortasında faaliyete geçmiştir. Yine 1970'li yıllarada temeli atılan, binaları kurulan Et - Balık Kombinası öylece terkedilmiştir. Süt Endüstrisi Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından küçük ölçekli bir Süt ve Mamülleri Fabrikası kurulmuştur. Vilayet olduktan sonra süratle gelişen Aksaray nüfus ve sanayi açısından gelişimini sürdürmüştür.özellikle 2004 yılında kalkınmada öncelikli İllaer kapsamına alınmış, yakın bir zamanda havaalanına, şeker fabrikasına, organize sanayi bölgesine kavuşacaktır. Yine yıllardır daracık bir binada hizmet veren devlet hastanesi yerine, 200 yataklı bir Devlet Hastanesi, bunun yanında Sosyal Sigortalar Kurumu Dispanseri yapılmıştır. Şehir içi yolları, bulvarlı ve dörder şeritli hale getirilen Aksaray; içme suyu, kanalizasyon hizmetleri ve yapılan yeni kamu ve özel binalarıyla da Onbinyıl öncesinde başlayan yerleşik yaşamın kesintisiz devamını sergilercesine modern bir şehir hüviyetine kavuşmuştur. VİLAYET OLUŞUNUN TARİHÇESİ 1933 yılında çıkartılan bir kanunla kaza olarak Niğde’ye bağlanan Aksaray, bunu bir türlü kabullenememiştir. Çünkü nüfus bakımından, toprak bakımından, gelişmişlik bakımından bağlandığı Niğde Vilayeti'nden daha ön sıralardadır. Üstelik coğrafi konumu daha elverişlidir. Niğde milletvekili olarak seçilip T.B.M.M'de görevalan her Aksaraylı, verdikleri kanun teklifleri ile vilayet olma arzularını bütün yurt sathına duyurmuşlardır. Bu konuda ilk büyük çalışma Niğde Milletvekili iken Oğuz Demir Tüzün tarafından yapılmıştır. Oğuz Demir Tüzün, 01.04.1964 yılında verdiği bir kanun teklifi ile Aksaray'ın tekrar vilayet olmasını dile getirmiştir. Meclis içişleri ve Bütçe Plan Komisyonunda görüşülerek kabul edilmiştir. Ancak, Adana Milletvekili Kemal Sarıibrahimoğlulnun muhalefet şerhiyle birlikte Millet Meclisine sunulan teklif, meclis dosyalarında öylece kalırken, 1971 yılında yapılan ikinci teşebbüs de sonuçsuz kalmıştır. 1987 genel seçımleri sonunda meclise Niğde Milletvekili olarak giren Aksaray milletvekilleri Raşit Daldal ve Mahmut Öztürk’de aynı konuda çalışmalar yapmışlardır. Verdikleri kanun teklifleri ile Aksaray'ın il yapılmasını istemişlerdir. Millet Meclisinde görüşülen ve kabul edilen tasarı 15.06.1989 gün ve 3578 sayı ile kanunlaşmış ve Aksaray 56 yıl sonra tekrar eski günlerine kavuşmuştur. AKSARAY ADI NEREDEN GELMiŞTiR? Tarihte kurulan her köyün, her şehrin adının ister gerçek olsun, ister rivayet, isterse efsane bir hikayesi vardır. Aksaray'ın da adı hakkında bir çok rivayet, bir çok efsane anlatılır. Aksaray’ın adının ilk olarak I. Hattuşili ye ait eski Hitit metinlerinde geçen “Nenessa (Nenossos) olduğu sanılmaktadır.M.Ö. 718 yılında Yeni Asur kralı II.Sargon vergi vermeyi durduran ve Muşkili Mita (Frig kralı Midas) ile Kargamış Kralı Pisiris ile işbirliğine giren Şinukhtulu Kiaki’ye karşı Tabal seferi başlatmıştır. Aksaray İli yakınlarında olduğu düşünülen bu kentin adı, eski Asur metinlerinde Şinakhatum olarak geçmektedir.Sefer sonucunda Kiakki’nin egemenliği sona ermiş. Şinukhtu kenti Atunalı Kurti’nin yönetimine bırakılmıştır. Aksaray Merkezinde bulunan Hitit hiyeroğlifli stelde adeta Aksaray’ın Geç Hitit dönemindeki Şinukhtu kenti olduğuna desteklemektedir Persler bölgeyi işgal ettiklerinde “Güzel atlar ülkesi” manasına gelen “CAPPADOCIA” adını bu bölgeye vermişlerdir. “Garsaura” olarak bilinen Aksaray’a M.Ö. 42’de son Kapadokya Kralı Archelaos kendi adına atfen “Kolonea-Archelais” adını vermiştir. Orta Çağlarda, Bizans Döneminde bu adın “Taxara” şeklinde değiştiği izlenir. En eski Selçuknamelerde “Aksera, Aksara” sözcükleri kentin adı olarak kullanılmıştır. Aksaray’da büyük evliyalar yetişmesinden dolayı bir adı da “Dar-i Süleha” dır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bu kenti, “Piga Helena” olarak nitelemiştir. “Aksaray” adına dair rivayetler şöyledir; Dar-üs-Zafer Haçlı seferleri sırasında II. Kılıçarslan başkent Konya dışında askeri bir üs kurmayı düşünür. Bunun için de günümüzdeki Aksaray'ı seçer. Şehri sağlam surlarla, medrese, cami, hastane, bedesten vb. kamu yapılarıyla süsler. Her zafer dönüşünde Aksaray'a uğrar, şenlikleri burada başlatır. Şehire de”Zafer Yurdu” manasında “DAR - ÜS – ZAFER” adını verir. Dar-üs-Süleha Kılıçarslan burayı o kadar çok sevmektedir ki, kötü niyetli kişilerin bu kente giremeyeceğine dair bir ferman Çıkartır. Suç işleyenin hemen başı vurulacaktır. Evliya Çelebilnin anlattığına göre bu amaçla sarayın giriş kapısının iki yanına tunçtan iki aslan heykeli yaptırır. Bunlar şehre gözcülük eder, kötü niyetli kişiler kente girdiklerinde aslanlar ağızlarından çıkardıkları alevlerle onları yakar, kül ederler. Bu yüzden iyilerin, doğruların, salihlerin yaşadığı Aksaray'a "iyilerin yurdu", "Salihlerin yurdu" anlamına gelen "DAR - ÜS - SÜLEHA" adı verilmiştir. Ah Saray - Aksaray Bir zamanlar Selçuklu sultanlarından birinin çok sevdiği kızı hastaIanır. Ülkenin tüm hekimleri saraya çağırılır, ama hastalığın sebebi anlaşılamaz. Kızın “Ah Saray” iniltileri odalarda yankılanmaktadır. o sırada saraya derviş kılıklı bir adam gelir. Sultan‘dan izin alıp hastayı görür, konuşturur, nabzını dinler.Sevda kelimeleri geçtikçe kızın nabzının hızlandığını görür. Kızın kime sevdalı olduğunu, onun nerede yaşadığını öğrenir.Kız saraydan kurtulup sevdiğine kavuşamayacağını düşündükçe “Ah Saray” diye inlemektedir. Derviş, sultanın huzuruna çıkar. Sultana: - Sultanım gözdenizin kurtulmasını ister misiniz? diye sorar. Sultan: - "Evet, onun yaşaması, benim yaşamamdır," der. Derviş öğrendiklerini Sultana anlatır, hastalığın dermanının iki sevdalının evlendirilmesi olduğunu söyler. Rivayetlere göre delikanlıyı buldurtur, getirtir. Düğün, dernek kurulur. Bundan sonra “Ah Saray” iniltileri “AKSARAY"a dönüşür. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.