Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl "Bozkurt Tilki mi Oldu, Sırtlan mı?.." Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk "Pencere" adlı köşesinde "Bozkurt Tilki mi Oldu, Sırtlan mı?.." diye sordu. Selçuk'un "Ergenekon destanı, adı üstünde destan..." diye başlayan yazısı... Bozkurt Tilki mi Oldu, Sırtlan mı?.. Ergenekon destanı, adı üstünde destan... Geçmiş yüzyıllarda, tarihin derinliklerinde, Çin-i Maçin’de yaşanıp ağızdan ağıza tevatürle beslenen bu destan, biz Türkler için önemli mi önemli bir anlam taşıyor... Neden?.. Çünkü Ergenekon’un bozkurt olduğu üzerine geçmişten bugüne bir fikir birliği var... Söylenceye göre bir çıkmaza saplanan Türklerin önüne bir bozkurt düşüyor... Yol gösteriyor... Daha başka deyişle kurtarıcımız, rehberimiz, kılavuzumuz bozkurt... * Ergenekon yalnız eski zamanlarda Çin-i Maçin’de mi yaşandı?.. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Türklere kim yol gösterdi?.. Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti nasıl kuruldu?.. Atatürk’le ikinci Ergenekon destanını tarihimize yazdık... * Doğrusu ya ulusların destanlara gereksinmesi vardır... Yalnız bizde değil başka ülkelerde de toplumların geçmişini güzelleştirip insanları bütünleştiren masalsı öykülerin işlevi büyüktür; bu efsanelerde düş ile gerçek, tarih ile hayat birbirine karışır, kuşaktan kuşağa aktarılan bilincin zincirleme mirasında insanlar birbirlerine bağlanır; ulusal istenç elle tutulacak kadar somutlaşır, onurlu birlikteliğin gücünde geleceğe dönük el ele yürüyüşün ayak sesleri bugünden duyulur... * Ergenekon’un da Türklerin tarihinde ve bilincindeki işlevi buydu... Ama, ne oldu?.. Kim Ergenekon’a düşmanlaştı?.. Kim Ergenekon destanını geçmişimizden söküp güncel politikanın pisliğine, rezilliğine, haksızlığına, hırsızlığına alet etmek için yaşadığımız ********* tertibi tezgâhladı?.. * Ergenekon bugün neyi vurguluyor?.. Bozkurtu mu?.. Tilkiyi mi?.. Çakalı mı?.. Sırtlanı mı?.. Yılanı mı?.. Kertenkeleyi mi?.. El ele, onurlu bir toplum gibi geleceğe yürüyüşü mü?.. Yoksa kutsal İslamı kullanıp Türklüğün köküne kibrit suyu ekmek isteyen bir güruhun Türkiye’yi parçalamak isteyen dış kökenli tezgâhını mı?.. * Tarihimize kara çalarak, destanlarımızı kirleterek, hırsızlık, dolandırıcılık, üçkâğıtçılık, sahtekârlık üzerine yükseltilen deniz feneri rejiminin iktidar tezgâhı Türkiye’yi hiçbir yere taşıyamaz, çukura gömer... Ne kadar kirletip pisletmeye çalışsalar da Ergenekon destanı bugün de ulusun var oluşunda gerekli işlevini yerine getirecektir. 24 Temmuz 2009 Cumhuriyet Haber Portalı İstanbul -
Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl Bozkurtlar insanlara yol göstermez. Bozkurtlar fırsatını buldumu çoluk çocuk genç yaşlı demeden insanları parçalar ve yer
Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl Üzerinde kutsal koruma kalkanı olmayan, arkasında destekleyici dogmatik tehditler olmayan efsanelere ver veriştir... Aynı eleştirel yaklaşımı dogmatik efsaneler konusunda da bekleriz. Yoksa biz de biliyoruz kurdun insan yediğini, bunun eni konu bir efsane olduğunu bilmediğimizden değil. Dogmatik efsaneler yerden dabbetül arz çıkarır, tıss... Ses, eleştiri yok. Vardır bir tevili, tefsiri canım! Allameler bilir, biz bilmeyiz. Bizim görevimiz, "vardır hikmeti, hikmetinden sual olmaz" deyip en azından seslenmemek. Koskoca kutsal ifade! Çünkü arkasında inanmayanı ateşe atma tehdit desteği var. Üzerinde kutsal koruma kalkanı var. Ama bozkurt yol gösterir, fasarya olur...
Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl forumun yeni ritüeli bu; "ona niye öyle diyonuzda buna niye böyle demiyonuz" İnsanların eleştirilmesinden rahatsız oldukları bir konuda gösterdikleri temel reaksiyon haline geldi bu.
Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl "Bozkurt Tilki mi Oldu, Sırtlan mı?.."Cumhuriyet Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Başyazarı İlhan Selçuk "Pencere" adlı köşesinde "Bozkurt Tilki mi Oldu, Sırtlan mı?.." diye sordu. Selçuk'un "Ergenekon destanı, adı üstünde destan..." diye başlayan yazısı... . . İstanbul - AKP hükümetinin gücüne karşı çaresiz bir şekilde Türkçülerden medet umma.. Bu adamdan bunlarıda okudum ya artık gözlerim açık gitmez
Gönderi tarihi: 24 Temmuz , 2009 15 yıl AKP hükümetinin gücüne karşı çaresiz bir şekilde Türkçülerden medet umma..Bu adamdan bunlarıda okudum ya artık gözlerim açık gitmez
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Yazar AKP hükümetinin gücüne karşı çaresiz bir şekilde Türkçülerden medet umma..Bu adamdan bunlarıda okudum ya artık gözlerim açık gitmez Türkçüler kimdir sormadan edemedim ?? İlhan Selçuk'un söylemek istediği Ergenekonun dün ne anlam ifade ettiği bugün hangi anlamlar için kullanıldığı...
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Türkçüler kimdir sormadan edemedim ?? İlhan Selçuk'un söylemek istediği Ergenekonun dün ne anlam ifade ettiği bugün hangi anlamlar için kullanıldığı... A olurmu canın cumhuryeti savunmak türkçülüktür.atatürkü onun ilkelerini savunmak türkçülüktür. Asker saip çıkmak sevmek güvenmek türkçlüktür Ana bunların hepsi bende mevcut
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Türkçüler kimdir sormadan edemedim ?? İlhan Selçuk'un söylemek istediği Ergenekonun dün ne anlam ifade ettiği bugün hangi anlamlar için kullanıldığı... Benim anlayamadığım, neden senin düşündüğün gibi düşünmek zorunda olduğumuz!? insanların düşüncelerine göre yorumları da elbette ki değişiyor.. İlhan Selçuk'un söylemek istediği bence senin söylediğin şeyler değil..
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Yazar Benim anlayamadığım, neden senin düşündüğün gibi düşünmek zorunda olduğumuz!? insanların düşüncelerine göre yorumları da elbette ki değişiyor.. İlhan Selçuk'un söylemek istediği bence senin söylediğin şeyler değil.. Aça Hanım, hangi iletimde 'benim düşündüğüm gibi düşünmek zorundasınız' ifadesi var, böyle baskıcı bir yaklaşımım asla olmadı.Farklı düşüncelere de her zaman saygım var, benimsemeyebilirim ya da karşı çıkabilirim o farklı bir durum. Böyle bir düşünceyi nasıl çıkardınız merak ettim. İlhan Selçuk'a gelince; Ergenekon destanı, adı üstünde destan... Geçmiş yüzyıllarda, tarihin derinliklerinde, Çin-i Maçin’de yaşanıp ağızdan ağıza tevatürle beslenen bu destan, biz Türkler için önemli mi önemli bir anlam taşıyor... Neden?.. Çünkü Ergenekon’un bozkurt olduğu üzerine geçmişten bugüne bir fikir birliği var... Söylenceye göre bir çıkmaza saplanan Türklerin önüne bir bozkurt düşüyor... Yol gösteriyor... Daha başka deyişle kurtarıcımız, rehberimiz, kılavuzumuz bozkurt... Ergenekon’un da Türklerin tarihinde ve bilincindeki işlevi buydu... Ama, ne oldu?.. Kim Ergenekon’a düşmanlaştı?.. Kim Ergenekon destanını geçmişimizden söküp güncel politikanın pisliğine, rezilliğine, haksızlığına, hırsızlığına alet etmek için yaşadığımız ********* tertibi tezgâhladı?.. * Ergenekon bugün neyi vurguluyor? Benim bu satırlardan anladığım Ergenekonun bir örgüt için kullanıldığı, gerçek anlamının sapıtıldığıdır. Siz belki farklı anlam çıkarabilirsiniz.
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Aça Hanım, hangi iletimde 'benim düşündüğüm gibi düşünmek zorundasınız' ifadesi var, böyle baskıcı bir yaklaşımım asla olmadı.Farklı düşüncelere de her zaman saygım var, benimsemeyebilirim ya da karşı çıkabilirim o farklı bir durum. Böyle bir düşünceyi nasıl çıkardınız merak ettim. İlhan Selçuk'a gelince; Sevgili deniz kızı; Benim düşündüğüm gibi düşünmek zorundasınız dediğinizi söylemedim ama bende yazınızı o şekilde yorumladım.. yani bi yazıyla ilgili sahip olduğunuz fikirler yaptığınız yorumu elbetteki etkiliyor.. benim bu yazıdan anldığım yol gösterici olan bozkurtla ilgili bugün çeşitli temellere dayandırılarak, bi ergenekon bağlantısı kurulmaya çalışıldığı ve bunun son derece yanlış olduğu.. Bu yazıyı Türkçülükten medet umma olarak görüyorum çünkü yazarın siyasi bakışı ve daha önceki yazıları gayet açıktır..
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Bence İlhan Selçuk’un açıkça anlatmak istediği şu: Ergenekon adı üstünde bir mit’tir. Dinciler kendilerine engel olan kesimi ulusalcılar olarak görüyorlar ve tasfiye etmek istedikleri, dine dayalı, değiştirilmez, muhalefetsiz, yeryüzünde tanrının gölgesi konumlarını ilan edecekleri yönetim biçimi amaçlarının önünde duran bu engeli bu şekilde tanımlıyorlar. Dünyada da yükselen ve çekişen iki alternatif ideolojik gruplanma var. Ya dinci, ya ulusalcı ideolojiler. Ulusalcılık ırkçılığa kaydırılarak dejenere edilebilir ve çatışmaya, parçalanmaya zemin hazırlayabilir. Bunu dincilik kadar beceremez, bu konuda uzman dinciliktir. Din ayrımı yaptığı yetmez, karşı tarafı bu dünyada mahkum ve yerine göre yok ettiği yetmez, öbür dünyada da sonsuz işkencelere mahkum eder. Bu yetmez, bir de münafık tanımı, sapkın inanç kavramı icat eder. Bu ayrımın korkunçluğu hiçbir tasvir ile betimlenebilecek türden değildir. Yeryüzünde icat edilebilmiş en vahim ve korkunç ayrımcılık ve dogmatizmdir. Neyse konuya gelirsek, dinciliği bir kenara bıraktığınızda elbette gündeme ulusalcılık gelir. Ulusalcılık, ulus bilincini paylaşan ve anayasal vatandaşlık bağı ile andlaşmış olan bir toplum yapısı önerdiğinde, bu gayet olumlu ve yerinde bir yapılanmadır. Bunun dejenere olması için ırkçılığa kayması gerekiyor. Bu kayma nasyonal sosyalizm biçiminde olabileceği gibi ırkçı-dinci sentezde de gerçekleşebilir. Hem aşağı ırk, hem sapkın inanç suçlamasını birleştirdin mi, balkaymak… Gelsin artık holocaust… Bir ülkeyi paramparça etmenin en iyi yolu… İşte Ergenekon adlandırması buna dayanıyor. Bunlar kafaları dogma ile, mitlerle örülü oldukları için, aynını karşı taraf için de varsayıyorlar ve onların da mitlerden, dogmalardan beslendiğini varsaymaya, öyle göstermeye çalışıyorlar. Kah tutar bozkurtun tanrılaştırıldığından, kah tutar Atatürk’ün tanrılaştırıldığından dem vururlar. Herkes bilir ki ne bozkurtun mitten öte bir şey, ne Atatürk’ün insandan öte bir şey olmadığının çocuk bile çok iyi farkındadır. (*) Böyle abuk iddialar ancak sahiplerinin dogmatik, örümcekli, çağ dışı kafa yapısının aynası olmaktan başka bir şey değildir. Tutar bir iki coşkun, edebi tasvirli şiir örneklerini filan kanıt olarak sunarlar. “Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter” gibi… Bu devrimin coşkusunu anlatan bir sözdür. Coşkudur, abartıdır. Ama dogmatik kafada “küfür sözleri” tabusu çok şiddetli biçimde yer etmiş olduğu için, böyle coşkunluklara o kafada yer yoktur. Bu kafa, şeytanın ölümde su içirmesi ile bir koca ömrün boşa gideceği gibi saçma sapan inançlara sahiptir. Böyle sözlerden ölesiye korkar. Hallac'ı "enel hak" dedi diye en ağır işkencelerle, Aziz Nesin'i dogmaları eleştirdi diye yakarak öldürmek ister. Hem de toplumsal bir histeri biçiminde. Ayrıca bir şeyin (hayvanın, insanın, taşın, varsayımsal ilahın…) kutsal sayılmasının demek ki kötü bir şey olduğu sorusuna yanıt veremezler. Neyi kutsal ilan edersen et. Sen tutmuş varsayımsal bir ilahı kutsamışsın. Ayrıcalık mı kazanıyor senin dogman? Yine dogma, yine… Varsayımsal, gözle görülmez, mekandan zamandan bağımsız varsayınca ayrıcalık mı kazanıyor? Bir şeyinde boncuk bulmuş mu oluyorsun bunu düşünebildiğin!?! zaman? Aman ne büyük keşif! Nasıl da aklımıza gelmediydi? Hayret! Bunlar bir şeylerinde bu boncuğu bulmasalar sittin sene aklımıza gelmezdi yani! Önemle belirtmeliyim ki ben bugüne kadar “dogmaysa dogma, benim inancım bu” diyene en küçük laf etmemiş ve inancına saygı göstermişimdir. Dogma olduğunu, bu dogmaya dayalı toplum yönetilemeyeceğini, kişisel inanç olarak sadece kendisine inanan kişiyi bağlayan bireysel inanç olduğunu kabul edenle alıp veremediğim yoktur. İnanca müdahale insanlık dışıdır. Kişi neye istiyorsa ona inanır. İnancının gereğini de kişisel olarak, toplumu bağlar hale getirmedikçe, serbestçe yerine getirir. Konuya tekrar dönersek: Sonuçta bunlar mit, efsane, dogma çağrışımı yaptırmak istedikleri, zihin yapıları böyle çalışabildiği, başka türlü çalışmaya müsait olmadığı, bilimi filan hayatta kafataslarının içine sığdıramadıkları için, ortadan kaldırmak istedikleri önlerindeki engeli “Ergenekon” diye adlandırdılar. Olay bu… (*) Atatürk öldüğünde, ölüm nedeninin ne olarak açıklanacağı tartışma konusu olmuş ve "siroz" olarak açıklanması uygun görülmüştür. Gerekçesi de "gençlere içki sigara alışkanlığı konusunda ibret olur" dur. Atatürk gibi büyük bir adam bile içki sigaradan öldü, ona göre... anlamında. Bu mu kutsanan, tanrılaştırılan adam?
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Yazar Konuya tekrar dönersek: Sonuçta bunlar mit, efsane, dogma çağrışımı yaptırmak istedikleri, zihin yapıları böyle çalışabildiği, başka türlü çalışmaya müsait olmadığı, bilimi filan hayatta kafataslarının içine sığdıramadıkları için, ortadan kaldırmak istedikleri önlerindeki engeli “Ergenekon” diye adlandırdılar. Olay bu… Olayın özü bu işte.
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Bence İlhan Selçuk’un açıkça anlatmak istediği şu: Ergenekon adı üstünde bir mit’tir. Dinciler kendilerine engel olan kesimi ulusalcılar olarak görüyorlar ve tasfiye etmek istedikleri, dine dayalı, değiştirilmez, muhalefetsiz, yeryüzünde tanrının gölgesi konumlarını ilan edecekleri yönetim biçimi amaçlarının önünde duran bu engeli bu şekilde tanımlıyorlar. .. Konuya tekrar dönersek: Sonuçta bunlar mit, efsane, dogma çağrışımı yaptırmak istedikleri, zihin yapıları böyle çalışabildiği, başka türlü çalışmaya müsait olmadığı, bilimi filan hayatta kafataslarının içine sığdıramadıkları için, ortadan kaldırmak istedikleri önlerindeki engeli “Ergenekon” diye adlandırdılar. Olay bu… (*) Atatürk öldüğünde, ölüm nedeninin ne olarak açıklanacağı tartışma konusu olmuş ve "siroz" olarak açıklanması uygun görülmüştür. Gerekçesi de "gençlere içki sigara alışkanlığı konusunda ibret olur" dur. Atatürk gibi büyük bir adam bile içki sigaradan öldü, ona göre... anlamında. Bu mu kutsanan, tanrılaştırılan adam? Şimdi kısaca sorucam ; Doğrusu ya ulusların destanlara gereksinmesi vardır Yalnız bizde değil başka ülkelerde de toplumların geçmişini güzelleştirip insanları bütünleştiren masalsı öykülerin işlevi büyüktür; bu efsanelerde düş ile gerçek, tarih ile hayat birbirine karışır, kuşaktan kuşağa aktarılan bilincin zincirleme mirasında insanlar birbirlerine bağlanır; ulusal istenç elle tutulacak kadar somutlaşır, onurlu birlikteliğin gücünde geleceğe dönük el ele yürüyüşün ayak sesleri bugünden duyulur... İlhan Selçuk'un bu yazdıklarını doğru buluyor musun ? Yani sende Selçuk gibi Ulusların destanlara, masallara ihtiyacı olduğunu düşünüyor musun ? Tabi, bilime dayalı bir tarih bilinci mi yoksa, mitolojiye dayalı bir tarih bilinci Ulusların birliğinde daha etkindir ve doğrusudur sorusuda mahfuz durumda. “Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamına olanak yoktur" Atatürk'ün bu sözüne katılıyor musun ?
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl çaresiz bir şekilde Türkçülerden medet umma.. Ne alakası var? İlhan Selçuk her gerçek Türk aydını gibi Atatürkçüdür, her gerçek Atatürkçü gibi de ırk anlamında değil, anayasal vatandaşlık, Türkiye Cumhuriyeti anayasası altında andlaşmış vatandaşlık bilincine sahip yurttaş anlamında Türkçüdür. Atatürkçülüğün böyle bir Türkçülük olduğunu, ırkçı olmadığını Orgeneral Başbuğ son derece net ve açık ortaya koydu. Kimse Atatürk Türkçülüğünü yeniden yorumladı, değiştirdi filan diyemez. Aynen Atatürk’ün düşündüğü ve ortaya koyduğu şekliyle açıklamıştır. İlhan Selçuk’un karşı olduğu Türkçülük, Turancılık, kafatasçılık, ırkçılık ve karışımı daha patlayıcı hale getirmekten başka bir işlevi olmayan Türk-İslam sentezi adı verilen görüştür. Bunlara önce de karşıydı, şimdi de karşıdır, sonra da karşı olacaktır. Bu sözde sentez de yok “ağırlık Türkçülükte olsun, İslam yardımcı olsun” yok “Ne münasebet ağırlık İslam’da olsun, Türkçülük yardımcı olsun” gibi bir sürü abuk polemiğe yol açmaktan başka işe yaramamıştır. Atatürk’ten uzaklaştığımız her adım bizi çıkmaz yollara saptıracaktır. Medet umduğunu söylediğiniz Türkçülük bunlarsa, alakası yoktur. Atatürk Türkçülüğü ise, zaten bu İlhan Selçuk’un her zamanki savunduğu, sahip çıktığı, zaten de bu yüzden tutuklandığı görüşüdür. Yüzbininci dalgayı da icat etseler, yıldıramayacaklar, susturamayacaklar, korkutamayacaklar, boşa kürek çekiyorlar… Binmişler adını kendi koydukları bir alamete, geminin dümenini ele geçirmiş kişinin işaretleri ile koca gemiyi bağladıkları sandalla çekmeye çalışıyor, kan ter içinde kürek çekeceğiz, rotayı değiştireceğiz diye didiniyorlar. Çok komikler… Biri çıkıp karikatürlerini yapmalı. Öylesine komikler… Dümendeki de habire bunlara gemiyi çekecekleri rotayı kaşgözle işaret edip duracağına dümeni çevirse? Yapmıyor. Dümende durmanın avantajını riske atmıyor. Az daha rotayı değiştirmekte ısrarcı olursa her seferinde direkten dönemeyeceğini biliyor. İşi daha da fazla riske etmeyip Atlantikte stajını yapan sözümona kaptan efendi hazretlerinin dümeni devralacağı günlerin hayalini kuruyor. Artık ondan sonra mahduma alıverdiği “gemicik”lerin kaptanlığını yapacak emekliliğinde herhalde. Dante bunları görse İlahi Komedya’yı daha bir başka türlü yazardı…
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl “Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz ulusların devamına olanak yoktur" Önemle belirtmeliyim ki ben bugüne kadar “dogmaysa dogma, benim inancım bu” diyene en küçük laf etmemiş ve inancına saygı göstermişimdir. Dogma olduğunu, bu dogmaya dayalı toplum yönetilemeyeceğini, kişisel inanç olarak sadece kendisine inanan kişiyi bağlayan bireysel inanç olduğunu kabul edenle alıp veremediğim yoktur. İnanca müdahale insanlık dışıdır. Kişi neye istiyorsa ona inanır. İnancının gereğini de kişisel olarak, toplumu bağlar hale getirmedikçe, serbestçe yerine getirir.
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Önemle belirtmeliyim ki ben bugüne kadar “dogmaysa dogma, benim inancım bu” diyene en küçük laf etmemiş ve inancına saygı göstermişimdir. Dogma olduğunu, bu dogmaya dayalı toplum yönetilemeyeceğini, kişisel inanç olarak sadece kendisine inanan kişiyi bağlayan bireysel inanç olduğunu kabul edenle alıp veremediğim yoktur. İnanca müdahale insanlık dışıdır. Kişi neye istiyorsa ona inanır. İnancının gereğini de kişisel olarak, toplumu bağlar hale getirmedikçe, serbestçe yerine getirir. Atatürk, Ulusların devamı için din kurumunun gerekli olduğunu söylüyor. Yani din kurumunu ulusların devamı için gerekli bir unsur olarak görüyor. Benim sorduğum budur. Dinin bireysel inanç boyutundan değil, kurum olarak ulus birliği ve ulusun devamı yönündeki rolünden bahsetmiş. Bu söz sosyolojik bir saptamadır. Buna katılıyor musun katılmıyor musun ? Dini olmayan Ulusların devamına olanak olmadığına katılıyor musun katılmıyor musun ? Ben laf kalabalığı değil direk cevap istiyorum.
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Verdiğim yanıt laf kalabalığı filan değildir. Direk cevaptır...
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Direk cevap, mahçup çekingin olmaz Ya evet katılıyorum Ulusların varlığını devam ettirebilmesi için din kurumu gereklidir, din kurumunun olmadığı uluslar varlığını devam ettiremez. Ya da, hayır katılmıyorum şeklinde olur. Ben burada "başka birisi söylemiş olsa yobazlık, dogmacılık bilmemnecilik diye adlandıracağım bir görüşü Atatürk'e ait olduğu için eleştiremiyorum"u görüyorum. Hattı zatında, Cyrano "Din kurumunun tarihte iyi veya kötü rol oynadığını bilemeyiz" dediğinde doğmacı bilmemneci olur. Atatürk'ün din kurumunu ulusların varlığı ve devamı için zorunlu gördüğü sözü gösterilince (demek ben bunu desem kimbilir ne ilan edilirmişim ) katılıyorum, katılmıyorum dahi denilemez.
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl Ne alakası var? İlhan Selçuk her gerçek Türk aydını gibi Atatürkçüdür, her gerçek Atatürkçü gibi de ırk anlamında değil, anayasal vatandaşlık, Türkiye Cumhuriyeti anayasası altında andlaşmış vatandaşlık bilincine sahip yurttaş anlamında Türkçüdür. Atatürkçülüğün böyle bir Türkçülük olduğunu, ırkçı olmadığını Orgeneral Başbuğ son derece net ve açık ortaya koydu. Kimse Atatürk Türkçülüğünü yeniden yorumladı, değiştirdi filan diyemez. Aynen Atatürk’ün düşündüğü ve ortaya koyduğu şekliyle açıklamıştır. İlhan Selçuk’un karşı olduğu Türkçülük, Turancılık, kafatasçılık, ırkçılık ve karışımı daha patlayıcı hale getirmekten başka bir işlevi olmayan Türk-İslam sentezi adı verilen görüştür. Bunlara önce de karşıydı, şimdi de karşıdır, sonra da karşı olacaktır. Bu sözde sentez de yok “ağırlık Türkçülükte olsun, İslam yardımcı olsun” yok “Ne münasebet ağırlık İslam’da olsun, Türkçülük yardımcı olsun” gibi bir sürü abuk polemiğe yol açmaktan başka işe yaramamıştır. Atatürk’ten uzaklaştığımız her adım bizi çıkmaz yollara saptıracaktır. Medet umduğunu söylediğiniz Türkçülük bunlarsa, alakası yoktur. Atatürk Türkçülüğü ise, zaten bu İlhan Selçuk’un her zamanki savunduğu, sahip çıktığı, zaten de bu yüzden tutuklandığı görüşüdür. Yüzbininci dalgayı da icat etseler, yıldıramayacaklar, susturamayacaklar, korkutamayacaklar, boşa kürek çekiyorlar… Binmişler adını kendi koydukları bir alamete, geminin dümenini ele geçirmiş kişinin işaretleri ile koca gemiyi bağladıkları sandalla çekmeye çalışıyor, kan ter içinde kürek çekeceğiz, rotayı değiştireceğiz diye didiniyorlar. Çok komikler… Biri çıkıp karikatürlerini yapmalı. Öylesine komikler… Dümendeki de habire bunlara gemiyi çekecekleri rotayı kaşgözle işaret edip duracağına dümeni çevirse? Yapmıyor. Dümende durmanın avantajını riske atmıyor. Az daha rotayı değiştirmekte ısrarcı olursa her seferinde direkten dönemeyeceğini biliyor. İşi daha da fazla riske etmeyip Atlantikte stajını yapan sözümona kaptan efendi hazretlerinin dümeni devralacağı günlerin hayalini kuruyor. Artık ondan sonra mahduma alıverdiği “gemicik”lerin kaptanlığını yapacak emekliliğinde herhalde. Dante bunları görse İlahi Komedya’yı daha bir başka türlü yazardı… Güldürdün beni sen çok yaşa.. Atatrük'ün Türkçülük bakış açısını sonuna kadar destekleyen biriyim ama İlhan Selçuk'un yazısını istersen biraz daha dikkatli oku.. Sencede biraz fazlaya kaçmamışmı Türkçülük vurgusu ve birazda çaresizce yakarış.. Ama ben zaten Türk milliyetcisi olduğum için zoruma gitmedi tam tersi çok hoşuma gitti..hatta dedim ya gözlerim açık gitmez diye
Gönderi tarihi: 25 Temmuz , 2009 15 yıl İnanç bireyseldir..Din ise toplumsal.. kavramlarda çelişki olmasa daha iyi anlaşılacak.. İnanç..yani İMAN..toplumsal değildir..bireyseldir..bunu toplumsalştırıp rant sağlayanlar din baronları din tüccarlarıdır.. Tarihin çöp sepeti bu tiplerle dolmuş ve taşmaktadır.. (her zaman olduğu gibi gülerim ben yine.. )
Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2009 15 yıl Birincisi, İlhan Selçuk'un yazısında Türkçülükten medet umma gibi bir izlenim algılamadım. İkincisi, din kurumunun gerekliliğine katılıyorum. Bu da açık bir ifade olmadıysa, şöyle söyleyeyim: Evet din gerekli bir kurumdur. Bu ifadem, şimdiye kadarki söylediklerimle hiç bir şekilde çelişmez. Daha kısa bir süre önce, bir başlıkta din-bilim-felsefe alanlarının bağımızlığını savunan benim çünkü. Dini yok etmek için bir savaş açılması ve insanların dindar olmaktan vazgeçmeleri için bir çaba harcanması gerektiğini düşünmüyorum. Yapılması gereken, dogmaların yerine bilimin yerleşmesidir. Sonrasında din kurumunun geçireceği evrime ben karışamam. Buna gelecek kuşaklar karar verir. Şu an kalkıp "bu dine kimse inanmasın, bu din yok olsun" diye bir çağrı yapmıyorum. Tersine, dinin kendi alanında özgürlüğünü, müdahale ile biçimlenemeyeceğini savundum. Din kurumunun gelecekte geçireceği evrime ben de Atatürk de karışamayız. O konu, herkesin erimi dışındadır. O yüzden, cümlenin ikinci kısmına gelirsek, dinsiz bir milletin yaşayamayacağı belirlemesi, subjektif bir belirlemedir, sözü söyleyenin içinde bulunduğu belli bir zaman dilimini kapsar. Gelecekteki durum öngörülebilir değildir. Gelecekte belki millet diye bir şey de olmayabilir, dünya tek millet olabilir. Ha, içinde bulunulan zaman dilimi olarak, katılıyorum. Dinsiz bir millet yaşayamaz, doğru. Üçüncüsü, iman-din diye bireysel-toplumsal diye bir ayrıma gidilemez, her ikisi de bireyseldir. Adam tutar, "inanılması zorunlu inançlar listesi" yayınlar ve bu maddelere iman getirmenin herkese, yani tüm topluma yüklenmiş bir vecibe olduğunu ilan eder. Hani nerde kalır o zaman imanın bireyselliği? Öyle iman bireysel, din toplumsal filan diye bir ayrım olmaz. Din, tüm ögeleri ile bireyseldir. Kurumsal derken ne kastedildiğini de açmak gerekir. Kurumsal demek toplumu yönetme yetkisine sahip demek değildir. Herkesin birden oruç tutmaya başlaması, dini bayramlar, toplu ibadet gibi kurumsallaşmış yönlerini elbette görmezden gelmiyor ve reddetmiyoruz. İnsanlara "herkes bireysel olarak farklı zamanlarda oruca başlayacak" diye dayatacak halimiz yok! Bu yönden bir toplumsallaşma var. Bu ancak bir senkronizasyondan başka bir şey değil. Bu, dinin toplumu "yönetme yetkisi" değil, "yönlendirme etkisi" dir. Bu etkiyi yok etme iddiam hiç olmadı. Konuda hiç bir çelişkim yoktur...
Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2009 15 yıl AKP hükümetinin gücüne karşı çaresiz bir şekilde Türkçülerden medet umma..Bu adamdan bunlarıda okudum ya artık gözlerim açık gitmez Ben bu yazida Türkçüler´den medet umma.. diye birsey cikaramadim Türk halkina uyandirma birseyi izahat etme acisindan dersen olur. Ergenekon´u kac kisinin sahip ciktigini hepimiz gördük? kimler sahip cikti.. burdan gercegi görebilirsin. Türkçülerden medet umma..zaten olamaz Türk halkindan dersen olur Türk halkinin milliyetci duygularini harekete gecirmek icin dersen oda olur. Birseyi izahat ediebilmeninde kurallari var Toplumlarda basit anlasilir yazilarin cok büyük önemi vardir İlhan Selçuk da onu yapmis.. Benim de hosuma giti.. ırk cilardan burda medet umma diye birsey görmüyorum..ırk cilardan neyi medet uma bilirsin.. o adi neden kullandilar diye görsen görsen onu görebilirdik? onuda göremedik? zaten ülkemizde ırk´cilik, yok.. ırk´cilik, adina Türk halkina Türk adinla arasina bir cekimserlik koymak var yani bahsettiginiz Türkçüler? Türk adini kullanmayin öcüdür öcü demesini sadece bu ülkede onu ögrenmis! bunu basarmis onu yapabiliyor.. İlhan Selçuk da bunu vurguluyor.. anliyabilirsek. Türk halkinin bu topraklarinin bütünlügünü egemenligini sahip cikarken bir takim seyleride sahip cikmasi gerektigini vurguluyor.. birileri bu yazidan degisik duygulara kapilirsa.. kendi soy agaclarina baksalar bu yaptiklari gecerlilik kazanacak fakat onuda bilmiyorlar.. Almanya´da Hitlerciler sadece hitler´e sahip cikar NEDEN? Alman halkinin adini kirletmemek icin Alman halkinla alakalari olmadiklari icin?.. Ancak temiz cagda bu yapilabilir Amerikada da bu böyle dünyanin heryerinde böyledir.
Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2009 15 yıl Ayrıntılı açıklama için teşekkürler Efendi Türkler... Günümüzde ırkçılığı savunmanın hiç bir yolu kalmamıştır. Çünkü bu kadar globalleşen bir dünyada ırkçılık demek, bırak Yugoslavyalaşmayı, kent devletler çağının bile gerisine, kentleri bile gettolaşmaya götürür. Küresel, tüm insanlığı pençesine alan toplu kıyımlar ve etnik temizlik holocaustları başlatmayı gerektirir. Böyle bir şey düşünülemez. Düşünenin aklından zoru var demektir. Bu yüzden ırkçı düşüncelere sahip olanlar dönüşmüş ve sentezler ortaya atmışlardır. Irkı "seçilmiş ırk" olarak sunmak için "gökler tarafından seçilme" varsayımları ortaya atmış, ırkçılığı dincilikle sentez etmişlerdir. Bu da hangisinin öncül ve ağırlıklı olacağı tartışmalarından başka bir yarar sağlamamıştır. Sakat bir karışımdır. Hrant Dink salt Ermeni olduğu için değil, Hristiyan olduğu için de öldürülmüştür. Malatya vahşeti öldürülenler ecnebi olduğu içinden çok, Hristiyan oldukları için, daha doğru deyimle "müslüman olmadıkları için" işlenmiştir. Tek yol, ulusalcılık, yani anayasal vatandaşlık bilincidir. Aynı anayasa andlaşmaları şemsiyesinde uluslaşmış toplumların oluşturduğu devletler... Her devletin vatandaşları, sahip oldukları toplumu, andlaştıkları anayasal bilinci ulus bilinci kabul eder. Bu devlete tarihsel bir atama yapılır. "Türkiye" gibi. Bu, saf Türk ırkından olanların, tamamı Türk kanından gelenlerin devleti demek değildir. Bu, sahip olunan toprakları vatanlaştıran tarihsel sürece yapılan bir atamadır. Tarih bilinci ile desteklenir. Türk ırkından olmayanlar da bu sürece saygı duyar. Bu isimden gocunmaz. Gocunmaya kalkmak ilkelliktir, bu ilkelliği ne Osmanlı, ne Selçuklu tebaası bile ortaya koymamıştır. "Ne alaka, Osman Beyle, Selçuk beyle anam tanışmışlar mıydı da ben Osmanlı, Selçuklu oluyor muşum?" ilkelliğini kimse göstermemiştir, göstermemelidir. Bu çok ilkel bir kabile bile değil, aşiret mantığıdır. Ancak aşiret zihniyetlilerin göstereceği ilkel bir tepkidir...
Gönderi tarihi: 26 Temmuz , 2009 15 yıl İkincisi, din kurumunun gerekliliğine katılıyorum. Bu da açık bir ifade olmadıysa, şöyle söyleyeyim: Evet din gerekli bir kurumdur. Bu ifadem, şimdiye kadarki söylediklerimle hiç bir şekilde çelişmez. Daha kısa bir süre önce, bir başlıkta din-bilim-felsefe alanlarının bağımızlığını savunan benim çünkü. Dini yok etmek için bir savaş açılması ve insanların dindar olmaktan vazgeçmeleri için bir çaba harcanması gerektiğini düşünmüyorum. Yapılması gereken, dogmaların yerine bilimin yerleşmesidir. Sonrasında din kurumunun geçireceği evrime ben karışamam. Buna gelecek kuşaklar karar verir. Şu an kalkıp "bu dine kimse inanmasın, bu din yok olsun" diye bir çağrı yapmıyorum. Tersine, dinin kendi alanında özgürlüğünü, müdahale ile biçimlenemeyeceğini savundum. Din kurumunun gelecekte geçireceği evrime ben de Atatürk de karışamayız. O konu, herkesin erimi dışındadır. O yüzden, cümlenin ikinci kısmına gelirsek, dinsiz bir milletin yaşayamayacağı belirlemesi, subjektif bir belirlemedir, sözü söyleyenin içinde bulunduğu belli bir zaman dilimini kapsar. Gelecekteki durum öngörülebilir değildir. Gelecekte belki millet diye bir şey de olmayabilir, dünya tek millet olabilir. Ha, içinde bulunulan zaman dilimi olarak, katılıyorum. Dinsiz bir millet yaşayamaz, doğru. Üçüncüsü, iman-din diye bireysel-toplumsal diye bir ayrıma gidilemez, her ikisi de bireyseldir. Adam tutar, "inanılması zorunlu inançlar listesi" yayınlar ve bu maddelere iman getirmenin herkese, yani tüm topluma yüklenmiş bir vecibe olduğunu ilan eder. Hani nerde kalır o zaman imanın bireyselliği? Öyle iman bireysel, din toplumsal filan diye bir ayrım olmaz. Din, tüm ögeleri ile bireyseldir. Kurumsal derken ne kastedildiğini de açmak gerekir. Kurumsal demek toplumu yönetme yetkisine sahip demek değildir. Herkesin birden oruç tutmaya başlaması, dini bayramlar, toplu ibadet gibi kurumsallaşmış yönlerini elbette görmezden gelmiyor ve reddetmiyoruz. İnsanlara "herkes bireysel olarak farklı zamanlarda oruca başlayacak" diye dayatacak halimiz yok! Bu yönden bir toplumsallaşma var. Bu ancak bir senkronizasyondan başka bir şey değil. Bu, dinin toplumu "yönetme yetkisi" değil, "yönlendirme etkisi" dir. Bu etkiyi yok etme iddiam hiç olmadı. Konuda hiç bir çelişkim yoktur... Ben, ki bu benim kişisel görüşümdür, toplumların var kalmak için illa ki bir dine ihtiyaç duyacaklarını hiç sanmıyorum. O açıdan Atatürk'ün bu sözü (eğer tam olarak bu anlamdaysa) katılmıyorum. Sonuçta Atatürk'de eleştirilemez değildir ve kendi der; "Ben ardımda hiçbir eleştirilemez ayet ve dogma bırakmıyorum" diye. Bugüne kadar din olmadan toplumsallaşmış bir toplum var mıdır? Yoktur... Öncelikle neden yoktur peki? Çünkü insanlar ilk toplumsal birlikteliklerini kurarken besin, korunma ve türeme ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla toplumsallaşmışlardır. Bilinç evrildikçe ve doğayı anlama çabası geliştikçe bir "bilinemezler" kültü oluşmuş ve bunları anlamlandırabildikleri ölçüde, o yönde toplumsallaşmışlardır. Nasıl ki bugün, birşeyleri bizden daha iyi bildiğine inandığımız insanların peşinden gidiyorsak... Eğer ki Atatürk'ün birşeyleri bizden daha iyi bilmediğini düşünebilseydik; Onu takip etmeyi bırakırdık ve Atatürkçülük bir an yıkılırdı. Zamanında da doğayı en iyi kim anlamlandırmış, en iyi kim değerlendirmiş, en iyi kim yönlendirmiş; O, toplumuda yönlendirmiş ve önder olmuş... Bu daha sonra kutsal bir anlama bürünmüştür... Daha sonra ise; İnsanlara toplumsallaşabilmeleri için dinden başka bir alternatif verilmemiştir. O yüzden din olmadan toplumsallaşabilen bir toplum örneği yoktur. Fakat dinsiz insanların toplumda çok kolay yer bulabildiği ve medeni yasaların, hukukun, anayasal hakların toplum yaşamını biçimlendirdiği günümüze bakınca, Dinin toplumsallaşmada artık o kadar etken olmayabileceğini; Yerini zamanla "soyut borçlanmalar/sevap-günah" yerine Bireysel ve Toplumsal sorumluluklara bırakacağını düşünüyorum. Bu zaten gerçekleşebiliyor. Toplumda inançsız insan sayısı hiçte az değil. Ben en azından kendi çevremden biliyorum; tesadüfen bir araya gelip konuştuğum insanların hemen hemen 3te 1i deist, agnostik, ateist, panteist ama Dinsiz... Belki bu yaşadığım yerin toplumsal yapısından kaynaklanıyor olabilir ama yine de toplumsallaşmak ve ulusal bilince sahip olmak için illa ki dine ihtiyaç duyulmadığını gösterebilen bir örnektir. Din, geçmişe dair bir toplumsallaşma zamkıdır; doğru. Ancak işlevini günden güne yitirecektir, yitirmektedir. Dinin, insanlara yüklediği "Olumlu Sorumluluklar", artık bir "Tanrı'ya Olan Sadakat, Korku ve Sevgi Borçluluğu/Sorumluluğu"ndan dolayı değil; "Bireyin, Topluma ve Bireylere karşı edinilmiş vicdani sorumluluğu" halini almıştır. Çünkü "Tanrı hırsızlığın kötü olduğunu emretmiştir, çünkü o eşya, o eşya için ter dökenin hakkıdır" diyerek hırsızlık yapmayan inançlı bir insan ile, "Hırsızlık, başkasının hakettiği kazanımı haksızca gasp etmektir ve eğitimli, onurlu ve sorumluluk sahibi insana hırsızlık eylemini yapmak yakışmaz" diyerek hırsızlık yapmayan inançsız bir insan ve bu biçimde hırsızlığı tasvip etmeyen bu iki farklı insan; Hırsızlığın kötü bir eylem olduğu noktasında buluşuyorlar. Demek ki Hırsızlığın yapılmaması gerektiğini kavrayabilmek için illa ki bir dine ve bir buyruğa gereksinim duyulmayabiliyor. Örnek çoğaltılabilir... Saygılarımla...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.