Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BİR DOGMA OLDUĞU SÖYLENEN İNANCIMDAN FEVKALADE MEMNUNUM.


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

bilimsel kriteriniz nelerdir sayın yamyam? ona göre açıklayalım... en önemli kriteriniz bilim adamının ateist olması mıdır?

 

Bu konuda kriter bilimsel yöntemlerdir...

  • Cevaplar 81
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Gönderi tarihi:

Sivas olaylarını tartışıyoruz. Garip bir yere kaydı konu ya neyse...

Emin misiniz diye sorayım size.. Evet emin misiniz tepki gösterilmediğine. Olaydan sonraki bütün tepkisizliği incelediniz öyle mi? Hadi diyelim tepi göstermediler. Peki müslümanlar bugüne kadar neye tepki gösterdiler. Türk halkı neye tepki gösterdi. Kurtuluş Savaşı demeyin lütfen. o bir tepki değildi. İslama başörtüsüne uzanan ele dahi tepkisiz kalan bir halktan sivas olaylarına tepki göstermesini beklemek ahlaki bir beklenti değildir zannımca. Sivas olaylarını çıkartaların dinden bir haber oldukları apaçık ortadadır. İslam bu değildir. İslam budur diyenlerde islam korkusundan bir şekilde nemalananlardır.

 

Maalesef islami kesim sivas olaylarından hala Aziz Nesin'i sorumlu tutuyor. Bugün bazı islami internet sitelerinde de bunun izlerine rastlayabilirsiniz. Aziz Nesin hedef gösterilerek yapılan vahşet haklı gösterilmeye çalışılıyor. Bazıları ise kasıtlı olarak olayın panik halinden kaynaklandığını öne sürüyor. Halbuki hepimiz gördük ki, orada bulunanlar ağızlarından salyalar saçarak, tekbirler getirerek Türkiye için bir utanç sayfasına imza attılar. Sivas olaylarını provake edenleri bilmem de, olaya karışan binlerce kişi, din adına oradaydı. Söylemek istediğim, dini inancın provake edilmeye açık olduğudur. Bu da, dinin insan hayatındaki tüm diğer kutsallardan daha çok öne çıkarılmasından kaynaklanıyor. Sivas Olayları, Şeytan Ayetleri tartışmaları, Muhammed karikatürlerine gösterilen aşırı tepkiler vs.vs. Bu dün de böyleydi (Menemen olayı, 31 Mart Vakası vs.vs) bugün de böyle... İhtimal ki, yarın da böyle olacak. "İslam bu değildir" söyleminiz çok klasik bir söylem. "Bu konu İslam'ın dışındadır" da diyemezsiniz. Zira İslam'ın kendi söylemleri ve uygulamaları Hümanizmden uzaktır. Müslüman olmayanlara karşı hoşgörüsüzlük hakimdir. İslam'ın ilk yıllarında "senin dinin sana, benim dinim bana" dense de, sonraki ayetlerle bunlar nesh edilmiştir. İşte tüm bunlar dinin daha kolay provake edilmesine çanak tutuyor.

 

"başörtüsüne uzanan el" söyleminiz dahi provokatif bir söylemdir. Kimsenin günlük hayatta başörtüsüne karşı bir söylemi yok. Ama siz böyle bir söylemle başörtüsü takanları provake ediyor, sanki devlet dine tamamen karşıymış gibi, günlük yaşamdan dini tamamen kaldırmaya niyetliymiş gibi devlet erkine karşı bir antipati oluşturmaya çalışıyorsunuz. Zaten türban konusunda yapılmak istenen buydu. Demogoji yapılarak dini simgeleri devlet içine sokmaya çalışmak, başarılamazsa yine demogoji yapılarak devlet erkine ve bazı kurumlara karşı antipati oluşturmaya çalışmak. Maalesef geçen gün sayın başbakan da böyle bir söylemde bulunarak, başörtülü ile başı açık olanın elele dolaşamadığını ima etmeye çalıştı. Neyse ki, sağduyulu yurdum insanı bu oyuna gelmiyor. Türban konusunda asıl amacın ne olduğunu iyi kavramak lazım...

Gönderi tarihi:

Bu cümlenizden hiçbir şey anlamadım. Cehaletime verdim. Açıklarsanız cevap vermeye çalışacağım.

 

Arabistan'dan ve Ömer'den bir örnek verdiniz ve cezanın caydırıcılık fonksiyonunundan bahsettiniz. Arabsitan'da uygulanan bir cezanın Kur'an'da yer almasının mümkün olmadığını söylediniz. Ben de diyorum ki, İslam'a göre şer-i hükümlerin dışında caydırıcılığı olan herhangi bir cezanın uygulanması mümkün mü? Ya da Ömer örneğindeki gibi mazereti olanlara ceza verilmesin mi?

 

Biz, müslümanlar olarak bizlere gavur memleketlerinde dahi yapılmayan zulmün kendi ülkemizde yapılmasından şikayetçiyiz. Takiyye yapanlardan ben de ziyadesiyle rahatsızım. Ben R.T.E değilim. Ben N.E değilim. Ben F.G değilim. Sadece Bekir'im. Takiyye falan da yapmıyorum. Ben müslümanım ve dine aykırı ama dinilik kisvesi adı altında islama sokulan, sokuşturulmaya çalışılan herşeye karşıyım. Siz de onlar da takiyye yapmaktasınız.

Siyaset malzemesi yapılırken nerdey mişiz? Burdaydık. Ne yapmamızı bekliyordunuz. Siyaset malzemesi yapanları kılıçtan mı geçirecektik. Türban (bizce başörtüsü yasaklandı-hatta sakal dahi yasaklanmıştı) yasaklanmasaydı siyasete malzeme yapılabilir miydi? Türbanın siyasete malzeme yapılması "Türbanı serbesz bıraktırmak" jargonu (bu kelime uymadı ama başka birşey bulamıyorum şimdilik) üzerinden yürütüldü, yürütülüyor. Ve işin garip tarafı islamcı partiler de, solcu, milliyetçi, devletçi partiler de aynı cümlelerle seçim kampanyalarını yürütüyorlar.

Türban kelimesi bir uydurmaca, bir göz boyama, bir kıstırma hareketinin ilk adımıdır. Nasıl ki biz islama değil, şeriate karşıyız deniliyorsa biz başörtüsüne değil türbana karşıyız adlandırması da aynı minvaldedir. Başörtüsünün tek bir modeli mi vardır? Veya başörtüsü sadece şudur ve bütün müslümanlar bu şekilde başlarını örtmek zorundadır gibi bir sınırlama mı vardır bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz? Tesettürde, yüz ve ayaklar haricindeki yerlerin örtülmesi ve vücut hatlarının belli edilmemesi esastır. Bunu sağlayabilecek her tür giysi serbesttir. Köylüler öyle şehirliler böyle giyinebilir. Köylüler şalvar giyiyor diye şehirliler de şalvar giymeli midir? vs.vs.

Ben size daha ileri giderek başkaca birşey sormuştum. Üniversite öğrencilerinin siyasi faaliyet gütmeleri yasak mıdır? Siyasi simge taşımaları yasak mıdır? Madem türban siyasi bir simgedir en azından üniversite de serbest olamaz mı? Türbanın tanımlanmış bir hali var mıdır? Türbanla giril/e/meyen yerlere "Köylü işi başörtüsü " ile girilmesi serbest midir?

Gerisine sonra değinmeye çalışacağım.. Ancak konu kaymaya başladı. Bizim derdimiz ateistlerin niye dine karşı tavır takındıklarıydı...

Sizden başka da cevap veren çıkmadı... Konuya dahil olan arkadaşlara ayrıca teşekkür ediyorum. Ama lütfen evrim teorisinden bu başlık altında bahsetmeyelim. Ben bu konudan bıktım. Selamlar ile

 

Bakın gavur memleketlerinde ne olmuş :

 

Berlin kamusalda türban yasaklandı ( http://www.hurriyetim.com.tr/haber/0,,sid~...d~526812,00.asp )

 

Fransa'da türban yasağı ( http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=105772 )

 

Sadece türban değil, diğer dinlere ait simgeler de yasaklanmış... Bir önceki iletimde de yazdım. Günlük hayatta kimse kimsenin türbanına, başörtüsüne karışmıyor. Anacak bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmakta, istediğini elde edemeyince de demogoji yapmaktadır. Türkiye laik bir devlettir. Kurallar bellidir. Kamuya girdiğin zaman dini görüşünü, dini simgelerini bir kenara koyacaksın. Kimsenin kimseye zulüm ettiği yok. Bu müslüman için de böyle, hristiyan için de, musevi için de... Bu kural herkes için geçerli. Ancak bazı kesimler hala laik devleti içlerine sindiremiyor. Nerden, nasıl deleriz diye uğraşıp duruyorlar. Nedense bir çok alanda (şahitlik, miras, boşanma, 4 kadın) kadının özgürlüğünü kısıtlamayı uygun görenler, konu türban olunca "kadına özgürlük" nidaları atıyorlar. Saf vatandaş da bunlara inanıyor. Bize de olabildiğince asıl niyeti anlatmak düşüyor.

Gönderi tarihi:

 

Türban kelimesi bir uydurmaca, bir göz boyama, bir kıstırma hareketinin ilk adımıdır. Nasıl ki biz islama değil, şeriate karşıyız deniliyorsa biz başörtüsüne değil türbana karşıyız adlandırması da aynı minvaldedir. Başörtüsünün tek bir modeli mi vardır? Veya başörtüsü sadece şudur ve bütün müslümanlar bu şekilde başlarını örtmek zorundadır gibi bir sınırlama mı vardır bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz? Tesettürde, yüz ve ayaklar haricindeki yerlerin örtülmesi ve vücut hatlarının belli edilmemesi esastır. Bunu sağlayabilecek her tür giysi serbesttir. Köylüler öyle şehirliler böyle giyinebilir. Köylüler şalvar giyiyor diye şehirliler de şalvar giymeli midir? vs.vs.

Ben size daha ileri giderek başkaca birşey sormuştum. Üniversite öğrencilerinin siyasi faaliyet gütmeleri yasak mıdır? Siyasi simge taşımaları yasak mıdır? Madem türban siyasi bir simgedir en azından üniversite de serbest olamaz mı? Türbanın tanımlanmış bir hali var mıdır? Türbanla giril/e/meyen yerlere "Köylü işi başörtüsü " ile girilmesi serbest midir?

 

BAŞÖRTÜSÜ BİR İBADET DEĞİLDİR...

 

Dindar bayan üniversite öğrencilerine açık mektup:

 

KURAN’A GORE, ISTEMEYEREK BAS ACMAK GUNAH DEGİLDİR

 

Sayın Türbanlı/Başörtülü Bayan Üniversite Öğrencileri,

 

Liseyi bitirdiniz, yüzbinlerce kişinin girdiği çok zor bir sınavı kazanarak üniversiteli oldunuz. Bu, aklınızı kullanabildiğinizi, mantık ve düşünce yeteneğinizin üstün olduğunun bir göstergesidir.

 

Okuduğunuz binlerce sayfalık bilgiyi özümlediniz, aklınızın süzgecinden geçirdiniz, yorumladınız ve işte, üniversiteli oldunuz.. İnancınıza göre kendinize bir dış görünüm seçtiniz, kıyafetiniz inancınıza uygun.. Ve, başınızı örtme gereğine inanıyorsunuz. Çünkü “size göre” Kuran'ın Nur (24) Suresi'nin 31.ayeti örtünmeyi emretmektedir:

 

Nur (24) suresi, 31. Ayet: Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. Tâbi kimseler, yahut henüz kadınlaryn gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar (Dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler). Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.

 

Burada, “ziynet” kelimesinin gerçekten ne anlama geldiği ayrı bir tartışma konusu olabilir.. Malum, ziynet, önce “takı” anlamına gelir. Sizin, “kadın bedeni” olarak yorumladığınız anlaşılıyor ki, başınızı örtüyorsunuz.

 

Ancak, ayetteki "Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar" cümlesinden, buradaki zinetin sert yürüyüşte ses getiren takı, mücevher gibi eşyalar olduğu gün gibi açıktır. Hırsızların, kağkaççıların dikkatini çekmemek için günümüzden 1400 sene önce yapılan Muhammed'in bu önermesi, bugün bir Tanrı sözü sanılarak kadınarın saçlarının başka insanlarca görülmemesi görülmemesi, hava ve güneş görmemesi için bir çeşit işkence emri olarak algılanması ve uygulanması son derece yanlıştır.

 

Buna rağmen, varsayalım ki, siz yine de bu şekilde algılamak istiyorsunuz:

 

Bu durumda, unutmamak gerekir ki, toplum yaşamında bazı kurallar vardır. Bu kurallara istesek de istemesek de uymak gerekir.

 

Kuran'ın, akla ve mantığa hitap eden bir kitap olduğunu düşünüyorsanız, ki, öyle düşündüğünüzü varsayıyorum, çünkü akıllı ve mantıklı bir kişi olarak ona inanıyorsunuz, başörtmek/türban konusunda da akıl ve mantığınızla çözüme ulaşacaksınız.

 

Çünkü; Kuran, "istemeyerek" yapılan davranışları Allah'ın affettiğini yazar. Ve, başörtmek, Islamiyet dininin farzları içinde yoktur.

 

Bildiğiniz gibi, Kuran'ın Nahl(16) Suresi'nin 115.ayeti leş, kan ve domuz etini yemeyi kesin bir ifade ile yasaklamıştır. Bununla beraber, bunları "istemeyerek" yerseniz, Allah'ın affedici olduğunu da belirtir.

 

Nahl(16)/115:

 

"Allah, size ancak les, kan, domuz etini, Allah'tan baskasi icin kesileni haram kilmistir. Kim istemeyerek ve siniri asmayarak yemek zorunda kalirsa, bilsin ki Allah, Gafur ve Rahim'dir."

 

Şimdi Kuran'ın bu ayeti ile örtünme konusundaki ayetini düşünecek olursak; göreceğimiz şudur:

 

Eğer, "istemeyerek" basınızı açarsanız, Allah size bir günah yazmayacaktır. Çünkü, O, gafur ve Rahim'dir.

 

Çünkü, açıkça yasak olmasına rağmen, leş, kan ve domuz etini "istemeyerek" yiyenlere Gafur ve Rahim olan Allah; süphesiz ki, başınızı üniversite kuralları gereği "istemeyerek" açtığınızda da Gafur ve Rahim olacaktır.

 

Kuran'daki bu ayetleri göz önünde tutarak, başınız açık resim çektirebilir, ve derslere girerken başınızı açabilirsiniz.

 

Unutmayınız ki, Kuran’da yazılı oldugu üzere, "istemeyerek" yaptığınız davranışlar için Allah, Gafur ve Rahim'dir.

 

Ayrıca, asla ve asla unutulmamalıdır ki; Başörtmek/Türban, Islamiyette buluna 32 farz arasında yoktur. Kısaca, başörtmek/türban, Islamiyet'te farz değildir.

 

Şimdi, İslamiyet'teki 32 farzı hatırlayalım:

 

ISLAM'da 32 FARZ

İslamiyet'e inananlar için; İman'ın şartları: 6 adet, İslam'ın şartları: 5 adet, Abdest'in şartları: 4 adet, Gusl'ün farzları: 3 adet, Teyemmüm'ün farzları: 2 adet, Namaz'ın farzları: 12 adet olmak üzere, 32 adet farz vardır:

 

İman'ın şartları:

Allah'ın "varlığına" ve "bir'liği"ne iman etmek

Allah'ın meleklerine iman etmek

Allah'ın kitaplarına iman etmek

Allah'ın peygamberlerine iman etmek,

Ahiret gününe iman etmek

Kader'e, hayr ve şerrin Allah'tan geldiğine iman etmek.

İslam'ın şartları:

Kelime-i şehadet getirmek

Namaz kılmak

Oruç tutmak

Zekat vermek

Hacca gitmek

Abdestin farzları:

Yüzü yıkamak

Kolları dirsekleriyle birlikte yıkamak

Başın dörtte birini meshetmek

Ayakları topuklarıyla birlikte yıkamak

 

Gusl'ün farzları:

Ağıza su vermek

Buruna su vermek

Bütün bedeni yıkamak

Teyemmüm'ün farzları:

Niyet etmek

İki darp ve meshetmek

Namaz'ın farzları:

Hadesten taharet

Necasetten taharet

Setr-i avret

İstikbal-i kıble

Vakit

Niyyet

İftitah tekbiri

Kıyam

Kıraat

Rüku

Secde

Ka'de- ahire

 

 

Görüldüğü gibi, "Başörtüsü/türban takmak" şeklinde bir farz yoktur. Farz olmayan birşeyi her yerde ve her şartta yapmaya çalışmak, en hafif tanımıyla "işgüzarlık" sayılabilir.

 

Namaz kılmak, Islam'da olmazsa olmaz farzlardan birisidir. Namazı vaktinde kılamayan birisi, namazı kazaya bırakıp sonradan kılabilir. Bu durumda, zamanında namz kılmamanın hiçbir günahı olmaz. Namaz gibi çok önemli bir "farz"da bile bu şekilde affedici ve kolaylık gösterici olan Islam dininde, "başörtüsü/türban takmak" gibi "farz olmayan" bir eylemde günde birkaç saat eksik kalmanın hiçbir günahı olmayacağı mantıken bellidir.

 

Kaldı ki, herhangi bir ibadetin gerçekleşmesinde, inananın kendisi dışındaki sebeplerden kaynaklanan eksikliklerde, bunun tüm kusuru ve varsa eğer günahı, inanana mani olan kişileredir.

 

Sonuç olarak:

 

1) Türban/başörtüsü takmak için direnmenin dini açıdan hiçbir mantıklı nedeni yoktur. Türban/başörtüsü takmak için direnmek, kişinin kendi huysuzluğu ve inatçılığının göstergesi olup, dine zarar verici ve Islamiyeti kötü gösterici bir davranıştır.

 

2)"İstemeyerek" yaptığınız davranışlar için Allah, Gafur ve Rahim'dir." Çağdaş yasalar ve kurallar nedeniyle, "istemeden açılan baş" için, herhangi bir günah yazılmaz.

 

-http://www.islamiyetgercekleri.org/islturbanaf.html-

Gönderi tarihi:

Türkiye Cumhuriyeti Laik bir devlettir. Laik bir devletin de maaşlı din adamı istihdam etmesi beklenemez. Eğer edecekse, ya tüm inançlar için din adamı istihdam edecek, ya da hiçbiri için etmeyecek.

.

.

.

Not: Bakanlıkların 2006 yılı bütçeleri için bknz: http://www.alomaliye.com/ekim_05/2006_mali_yili_butcesi.htm

Bu bilgiler için yürekten teşekkürler sevgili yam_yam...

Sevgi ve saygılar...

.

Gönderi tarihi:
Şari ne demektir. Şeriat koyan. Şari olarak Rabbimiz vardır ancak Hz. Peygamberin de şeriat koyma yetkisi vardır ve bunu yapmıştır. Kur'an-ı Kerim bir hukuk kitabı değildir. Özellikle de ceza hukuku kitabı değildir. Bu sebeple bütün cezalandırma şekilleri ve bütün suçların Kur'an-ı Kerim de geçmesini beklemek amiyane tabirle saflık olur. Tabi ki hakedene ceza verilecektir. Yoksa siz haketmeyenlere de ceza verilmesinden yanamısınız? Bir insanı öldürmek bütün hukuk nizamlarında suçtur. Ancak sizi öldürmeye çalışan bir insanı öldürmek suç olmaz. Bir hukuka uygunluk nedenidir. Tabi ki mazereti (sağlık raporundan bahsetmiyorum. :D -ancak konuyu hafife aldığınız da belli mazeret gibi bir kelime kullanışınızdan ) olan cezalandırılmayacak. Ceza en nihayetinde suçluya uygulanan yaptırımdır.

 

Muhammed neye göre şeriat koyma yetkisini almıştır. Eğer tanrı söylediyse, kitapta neden yok? Eğer tanrı söylemediyse, Muhammed kendi kafasına göre mi kurallar koymuştur? Eğer öyle ise, tanrı neden insanların (iddia o ki, tüm insanlığın) sosyal yaşamlarında önemli etkileri olacak kararları kendisi vermemiştir de Muhammed'e bırakmıştır? Muhammed bazı şeyleri tanrıdan daha mı iyi bilmektedir? Yoksa bir ceza kitabı oluşturmak için 22 yıl uygun bir süre değil midir? Ya da Muhammed'in cinsel hayatı (Hala kızları, dayı kızları, teyze kızları, evlatlığının karısı, kendisini Muhammed'e hediye eden kadınlar, cariyeler, Muhammed'in eşleriyle cinsi münasebet sırası, Muhammed'in 4 eş sınırlamasından muaf tutulması, Ayşe'nin masumluğu vs.vs.) bazı hukuk kurallarından daha mı önemlidir?

 

Şer'i hükümler malum... 3 şahit varsa (kadın için 6) suçu sabit.. Yoksa masumdur. Farzedelim 2 kişi gördü.. Ne olacak? Serbest mi bırakacaksınız ? Ya da kısas hükümleri. Adam başka birini öldürdü. Sonra da ailesine çuvalla para verdi ve kendini affettirdi... Adalet bu mudur? Öldürülen affetti mi acaba? ("Öteki dünya" falan demeyin...)

 

"Mazeret" ifadesini, sizin Ömer örneğinde gösterdiğiniz fuhuş yapan kadın için kullandım. O zaman "ben fakirim" diyerek hırsızlık yapana da ceza verilmesin. Mazeret, mazerettir...

 

Neden illaki okul-cami karşılaştırması (şu an farkettim ki kıyaslama yapmıyorsunuz) yapıyorsunuz.Siz ateistler kaç okulun yapımına katkıda bulundunuz. saçmalamanın anlamı yok. Camiler sanki okullara inat açılıyor. Müslümanlar sanki okul düşmanı. Biz sanki eğitim karşıtıyız. Biz sanki bilim düşmanıyız. Nereden biliyorsunuz hem, halkın en son ihtiyacının ibadet yeri ihtiyacı olduğunu. Hiç aramak zorunda kaldınız mı da bilmediğiniz bir konuda ahkam kesiyorsunuz? Size göre ibadet sadece akşamları mı yapılan birşey veya Cumartesi, Pazar günleri? Evimizde de ibadet edebilir mişiz. Tabi ki camiye yardım okula yardımdan daha sevaptır. Sevap dediğimiz şey sonuçta Allah için yaptıklarımızın karşılığı değil midir? Hatırlatmanız için ayrıca teşekkürler. Ben TSK demiştim, yanılmışım. 28 Şubat sürecinde Camilerden derilerin gasp edilişinde jandarmanın sert tutumu hafızamda silahlı kuvvetleri etkin olarak hatırlamama neden olmuş.

 

Neden okul-cami kıyaslaması yaptığımı bir önceki iletimde yanıtlamıştım...

 

Bu arada, ........ birileri varsa, o da zat-ı alinizdir. Aramakmış... Özellikle kentlerde, ezan vakitlerinde 8-10 caminin ezanını duymayan mı var? Biri biter, biri başlar... Hazretler 3 dk mesafede cami olsun istiyorlar. Eğer aradaki mesafe 3 dakikadan fazla ise, yeni bir camiye ihtiyaç var demektir. Ama servislerle okula gitmek zorunda olan çocukları kimse görmez...

 

"Camiye yardım, okula yardımdan daha sevaptır." (Aklıma, çocukken bize söylenen kedi öldürmenin karşılığında 7 cami yaptırılması gerektiği geldi de, nasıl da kedileri gözüm gibi sakınırdım) İşte bu zihniyetten dolayı cami sayısı okul sayısından fazladır.

 

Kurban derisi toplama yetkisi sadece Türk Hava Kurumu'na aittir. Sokak sokak dolaşıp da kurban derisi toplayamazsınız. Özellikle o dönem islami örgütlerin bunu suistimal ederek kendilerine kaynak sağladıklarını göz önüne alırsanız (Bknz örnek: http://arsiv.hurriyetim.com.tr/hur/turk/00...rkiye/12tur.htm ) TSK'nın tepkisini doğal karşılamak gerekir. Hele ki 28 Şubat sürecinde... Kurban derilerinin tasarrufu kurban sahibine aittir. İstediği yere verebilir. Buna karışan da yok... Ancak THY dışında hiç bir kurum çıkıp da sokak sokak dolaşıp kurban derisi toplayamaz. İtirazınız buna ise tartışabiliriz.. Ama TSK'nın tepkisine ise, bunun nedenini de öğrenmiş oldunuz.

 

Dinini bilmeyen insanların bu şekildeki inançlarını dinlerini ortadan kaldırarak mı gidereceksiniz. Bu insanlar din konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları için yanlış inançlara kapılmışlardır. Bu da Türkiye de din eğitimi eksikliğinin en önemli göstergesidir. Halkımız kendi dinleri hakkında cahil bırakılmıştır. Bu insanların yanlış inançlardan kurtulmaları ancak ve ancak doğru din eğitimiyle mümkündür. Yani ki eğitim şart... :D

 

Hem büyücülük ve falcılık gibi inanışları içinde barındıracaksın, hem de "bunlar inancımızda" yok deyip işin içinden sıyrılmaya çalışacaksın... "Sen büyü vardır" dersen, elbette öteki de kendine büyü yapıldığına inanıp bir büyücüye gidecektir. Eğitim şart... Ama sizin dediğiniz gibi dini eğitim değil... Bu inançların külliyen yanlış olduğunu anlatacak bir eğitim lazım...

 

Felsefe dediğimiz olgu tanrı ve yaratılış merkezli bir düşüncenin tezahürüdür[/color]Bu felsefeyle ilgili cümlem. Ben felsefenin ve ilk filozofun ortaya çıkmasında tanrı ve yaratılış merkezli bir düşüncenin etken olduğunu yazmışım. Bu durum şunun tezahürüdür dediğimizde bu durum şundan olmuştur, bu durum şunun sonucudur demeye gelir. İnsan nasıl meydana geldiğini, dünyanın nasıl oluştuğunu düşündüğü anda felsefeye adım atmıştır. Zira metafizik bir alana adım atmıştır. Siz bana kaç tane ateist ilk çağ filozofu sayabilirsiniz. Felsefenin ilk çağından bahsediyorum. Thales ateist miydi? Dünyanın meydana gelişini bugün siz darwinistler kendiliğindenliğe dayandırıyorsunuz, ancak 1500'lü yıllara kadar hemen bütün medeniyetler ve filozoflar tanrı inancına dayandırıyorlardı. Bugün Heideger, Bergson, Guenon, Malabranc gibi filozoflar metafiziği açıklamaya inanılmaz şekilde uğraşmışlardır. Felsefenin en önemli mevzuu metafizik değil midir? Felsefe kişinin kendisine yontacağa kadar basit birşey değildir. En azından ben bunu başaramam. Keşke felsefi bir alanda cümle sarf ederken daha açıklayıcı ve daha kibar bir üslup kullansaydınız.

 

İyi de, zaten ilkçağ felsefesi dinden kopuş ve doğal olayların yine doğal nedenlerle açıklanması gerektiği inancıyla başlamıştır. Evet Thales ateisttir. Siz bu konularda bilgi sahibi olmadan atıp tutuyorsunuz. Dünyanın meydana gelişini Thales daha milattan önce maddi temelli olarak açıklamaya çalışıyordu...

 

Thales : Thales'in önemi ilk kez evreni maddi temelli olarak açıklamaya çalışmasıdır. Suyu ilk öğe saymasıyla birlikte olguları basitleştirerek maddeyi başka bir maddeyle açıklaması ve olayların nedenini mitolojik açıklamalarda ve Tanrılarda değil doğanın kendisinde araması Thales'i fiziğin kurucusu yapar.

 

Demokritos : Varoluş ile ilgili çok kesin bir görüş ortaya koymuştur. Evren'deki oluşuma, kesin bir zorunluluk egemendir. Bütün olup bitenleri bir raslantı ile izâha çalışmak saçmalıktır. "Yaratılmamış, yok olmayan, değişmeyen varlık, özdeksel atomdur. Öz, maddeyi temsil eder ve onunla her nesne yapılabilir." şeklinde özetlenebilecek bir görüşle, materialist doğa biliminin ilk temellerini atmıştır.

 

Yeterince açıklayıcı mı? Felsefe ve filozoflar ile ilgili bilgilerinizi tekrar gözden geçirmenizi öneririm..

 

Siz de 4 yıl Kur'an kursuna gittiğinizi söylemiştiniz, şimdi dinsizsiniz. Özür dilerim ben dinsiz tabirini küfür gibi kullandım ateistsiniz. Hasılı insan öyle yetiştirildi diye öyle inanmak zorunda değildir. Ateist ailelerin çocuklarının dindar, dindar aile çocuklarının da sizlerden olduğu vakidir. Putperest bir toplum, yetişmelerinin tamamen aksi olan bir inancı kabul etmişlerdir. Evet yetiştirilme bir nebze olsun kişilerin inançlarına etki etse de inançta asıl etken düşünce olmalıdır. Sonuçta inanma kabul etmedir. Her kabulde bir reddetme ihtimali ve iradesi mevcuttur. Taklitte ise böyle birşey yoktur. Dolayısıyla inanma da (inanç) akılla geliştirilebilir. Benim verdiğim örnekler içerisinde sahabeler de vardı. Yahudilerin veya Hristiyanların müslüman olmaları belki de ateislerin müslüman olmasından daha zordur. Bunu bilebilir miyiz? Zira kendilerine göre doğru bildikleri bir din halihazırda mevcuttur. Bu sebeple bu cümleleriniz de tutarsız kalmaktadır.

Selamlar ile...

 

Evet dinsizim... Ancak herkes benim kadar ilgilenmiyor, ya da bu konulara girmek için gerekli cesareti gösteremiyor. Kendisini, en iyisinin kurcalamamak olduğuna ikna etmiş... İnsanların din seçimindeki tercihini öncelikle aileleri, daha sonra da yaşadıkları toplum etkiler. Bu etki sizin dediğiniz gibi "bir nebze" değil, "Genel olarak" dır... Yani bazı istisnalar dışında... Bugün kaç kişi çıkıp da, "Ben müslüman olarak yetiştirilmedim. Daha sonradan kendi irademle müslüman oldum" diyebilir ? Ya da "Dinimi seçmemde yaşadığım toplum etkili olmadı.Tamamen bağımsız olarak seçtim" diyebilir ? Belki milyonda bir... Daha okuldan önce aileden başlar dini telkinler, sonra okulda devam eder. İnanmak düşünmeyle başlamaz... Sağlıklı düşünebilecek yaşa geldiğinde zaten beynin dini telkinlerle doldurulmuştur. Anlayabilecek olgunluğa geldiğinde iş işten geçmiştir zaten... İnanmak değil ama, işte inançsızlık düşünceyle başlar.. "Acaba bana öğretilenler doğru mu? " dediğin anda inanca bağlı bombanın fitili ateşlenmiştir. Çok geçmeden de o bomba patlar zaten...

Gönderi tarihi:

Thales : Thales'in önemi ilk kez evreni maddi temelli olarak açıklamaya çalışmasıdır. Suyu ilk öğe saymasıyla birlikte olguları basitleştirerek maddeyi başka bir maddeyle açıklaması ve olayların nedenini mitolojik açıklamalarda ve Tanrılarda değil doğanın kendisinde araması Thales'i fiziğin kurucusu yapar.

 

thales in denız kenarında oturduğunu ve suya baka baka bunu düşündüğünü bilmeniz lazım!!

Gönderi tarihi:

Thales : Thales'in önemi ilk kez evreni maddi temelli olarak açıklamaya çalışmasıdır. Suyu ilk öğe saymasıyla birlikte olguları basitleştirerek maddeyi başka bir maddeyle açıklaması ve olayların nedenini mitolojik açıklamalarda ve Tanrılarda değil doğanın kendisinde araması Thales'i fiziğin kurucusu yapar.

 

thales in denız kenarında oturduğunu ve suya baka baka bunu düşündüğünü bilmeniz lazım!!

 

 

sedelinam

canım seni seviyorum

 

iyiki varsın :clover:

Gönderi tarihi:

sardunyam bazen bakıyorum uzun uzadıya başkalarının düşüncelerı öne sürülerek tartışıldığı için ben kendı sentezlerımle bı sayfa yazmak yerıne kısa ama düşündürücü cevap yazmayı tercıh edıyorum.ha uzun yazanlara da saygım var yanlış anlaşılmasın ama kendı sorgularımız daha geliştiricidir dıye düşünüyorum

saygılar sanada özel sevgiler

Gönderi tarihi:
Bu durumda, unutmamak gerekir ki, toplum yaşamında bazı kurallar vardır. Bu kurallara istesek de istemesek de uymak gerekir._

Bilimselci? bu kurallar gökten zembille inmiş sanki.. her toplum kendi yapısına göre kendi kurallarını koyup uygular. Kuralları toplumun azınlığı değil çoğunluğu koyar?Toplum yaşamındaki bazı kurallar yurt dışından ithal edilmez, toplumun kendi yapısı içerisinde kurallar oluşur. Nitekim bu sebeple bir toplumda güzel bulunan bir davranış diğer bir toplumda çirkin karşılanabilir. Tekrarla eğer illaki toplum yaşamında kurallar vardır diyorsak, ki öyledir, bu kurallar toplumun genelince konulur. Zaten delilik de azınlığın durumu değil midir?

 

Eğer, "istemeyerek" basınızı açarsanız, Allah size bir günah yazmayacaktır. Çünkü, O, gafur ve Rahim'dir.- Bunun daha kolay bir yolu yok mu? Yani isteyerek başlarını örtmek gibi bir hakları olsa olmaz mı? Her mevsim Müslümanlığımızdan dem vurduğumuz bu ülkede başınızı istemeyerek açmak zorundasınız.

Görüldüğü gibi, "Başörtüsü/türban takmak" şeklinde bir farz yoktur. Farz olmayan birşeyi her yerde ve her şartta yapmaya çalışmak, en hafif tanımıyla "işgüzarlık" sayılabilir. Laikliğin dine karşı yorumuyla 1940?lara kadar başörtüsünün farz olup olmadığı tartışılmazken bugün her yerde başlarını örten işgüzar addediliyor. Vay canına? Bu ******* savunmaya ne demeli

 

1)Türban/başörtüsü takmak için direnmenin dini açıdan hiçbir mantıklı nedeni yoktur. Türban/başörtüsü takmak için direnmek, kişinin kendi huysuzluğu ve inatçılığının göstergesi olup, dine zarar verici ve Islamiyeti kötü gösterici bir davranıştır.

 

2)"İstemeyerek" yaptığınız davranışlar için Allah, Gafur ve Rahim'dir." Çağdaş yasalar ve kurallar nedeniyle, "istemeden açılan baş" için, herhangi bir günah yazılmaz.---

 

Bakıyorum ki, şarinin koyduğu kanunun çiğnenmesinin haram olmayacağını söylüyorsunuz. Helal olsun, hangi fıkhi bilgiyle böyle bir cürette bulunuyorsunuz.

 

Kendinizi inananların yerine koymanızı beklemek aptallık olur hiç şüphesiz. ama inananların neye, niye inanacaklarını, inananlar için neyin sevap neyin günah olduğunu takdir etmenizi de ziyadesiyle yadırgadığımı belirteyim. Bizim sevap ve günah algımız dine dayanmaktadır. Niketim her dinde de aynıdır bu vakıa. Günahın veya sevabın yeniden tanımlanmaya ihtiyacı yoktur. Haddi zatında bunun, tarafınızdan yapılıyor olması başlı başına sakattır. Nihayetinde başörtüsü bizim inancımızdandır. Yine aynı inancın bir gereği olarak takva bizi üstün kılar. Takva ise şüpheli şeylerden uzak durmak ve Allah'ın yasakladıklarına yaklaşmamak, helal saydıklarını yapmaya çalışmak için verdiğimiz çabanın adıdır. İslamda zorluklar yasakları mübah kılar denilmesi üstesinden gelinemeyen durumlar içindir.---(Hz. Ömer'in uygulamadığı ceza örneği yukarda mevcut) Başörtüsü yasağının üstesinden gelmeye dahi çabalamadık henüz ki, nasıl baş açmak mübah kılınsın. Başımız gözümüz defalarca yarılmadı. Biz müslümanlar sandıkla bu işin çözüleceğini sandık. Ilımlı insanlar olarak, şiddetten şiddetle sakındık. Sustukça daha fazla zorlandık daha fazla ödün vermek zorunda bırakıldık. Ve en son kertede dine inanmayanlar bize din dersi vermeye, bizim için günahın ve sevabın hudutlarını çizmeye başladılar. Takva sahibi bir müslüman açısından günahı mübah kıldıracak zorluk gerçekten aşılması imkansız bir zorluk olmalıdır. Bu yüzden başlarını açanlar günah işlemiş olmaz demek, bir gavur ülkesinde tepemizde demokles'in kılıcı sallanırken ve biz başımızın kapatılması için şehitler vermişken ve dahası yapılacak başkaca birşey kalmamışken mümkündür. Bu sebeple verdiğiniz bilgiler benim evrim teorisi hakkında kestiğim ahkamdan daha değerli değildir.

 

selamlar ile...

Gönderi tarihi:

yami: Muhammed neye göre şeriat koyma yetkisini almıştır. Eğer tanrı söylediyse, kitapta neden yok? Eğer tanrı söylemediyse, Muhammed kendi kafasına göre mi kurallar koymuştur? Eğer öyle ise, tanrı neden insanların (iddia o ki, tüm insanlığın) sosyal yaşamlarında önemli etkileri olacak kararları kendisi vermemiştir de Muhammed'e bırakmıştır? Muhammed bazı şeyleri tanrıdan daha mı iyi bilmektedir?

 

B: şimdi bir Kuran bir de hadis var ya...işte o hadislerin kaynağı da Allahtır, ama söz olarak değil. Hz. Muhammed (S.A.V)'in hatası olursa Allah tarafından düzeltilirdi. Hz. peygamberin hiçbir işi Allah'ın rızasından bağımsız olmazdı. Kuran birtakım esaslar bildirmiş, Hz. peygamber de bunların uygulanış örneğini göstermiştir. her şey Kuranda yazılsaydı, gökten puf diye inseydi, peygamber falan olmasaydı, bunları bize uygulamalı olarak gösteren bir şahıs olmayınca yine biz bu hükümleri gereğince yerine getiremezdik..Allah, Hz. peygambere uymayı, Allaha uymakla birlikte emrediyor.

Gönderi tarihi:

sağol dilku,

ben de açıklamamı yapacağım da yam yam'ın bitirmesini bekliyorum...

Konu o kadar karıştı, o kadar bir sondan bir baştan devam ettik, o kadar uzun oldu ki, bitirdi mi bitirmedi mi bilmiyorum,,, sanırım bitirdi ama ben yine de korkuyorum, ben sizi dinledim siz neden sabretmiyorsunuz dedi geçen gün,,, veya buna benzer birşeydi... Şimdi sıranın bana gelmesini bekliyorum...

 

Bu arada dilku, http://www.turkish-media.com/forum/index.p...pic=19875&st=20 bu başlıl altında bayağı uzun bir alıntıyla cevabım vardı bu konuda... sanırım oradan da bu konuda yararlanılabilir.

 

selamlar...

Gönderi tarihi:

Ben bir tane kurmuş dedim. Medine İslam Devleti. Ama siz kabul etmediniz. Benim açımdan komünist, ateist olmanız birşeyi değiştirmiyor. Bunun bir önemi yok. Ben denilene bakarım.

 

Bu daha önce sizinle başka bir tartışmamızdaki sözlerimden bazıları. Gücenmeyin, ben dediklerinize ziyadesiyle dikkat ediyorum. Kaale alıyorum. Üzülmeyin sözleriniz kaale alınmıyor diye? Sözlerimin arkasındayım,?

 

Birader, bugün Türkiyedeki yoksulluğun en önemli nedeni aldığımız borçların faiziyle boğuşuyor olmamız değil mi?Geri kalmış ülkelerin tamamının en önemli derdi bu değil mi?Borçlar yüzünden yatırım yapamamak. Çeviremediğiniz borçların faiziyle boğuşup, daha yüksek faizle borçlanmak. Yatırım ve atılımdan kısmak...- Bu benim faizle ilgili cümlelerim.

 

bugün bankaların vermiş olduğu krediler ile kaç kişi mal-mülk sahibi oluyor, kaç kişi işyeri sahibi oluyor, ya da işini genişletiyor haberiniz var mı? Olduğundan eminim ama nedense örneklerinizi hep tefecilik üzerinden veriyorsunuz.---

Buradan sonra benim cevabım vardı ve siz aşağıdaki paragrafı bundan sonra yazdınız?. Yazınızın baş kısmını eklemiyorum, zira aynı minvalde?

 

Ekonominin olduğu yerde faiz kaçınılmazdır. Bugün bankaların işleyiş sistemlerine iyi bakınız... Hepsi (Faizsiz bankacılık yaptıklarını iddia edenler dahil) aldıkları faiz ile, verdikleri arasındaki farktan kazanırlar. Para da bir meta niteliğindedir. Onun da kullanımının bir bedeli olacaktır. Yüksek faizin oluşturduğu olumsuzlukların nedeni faizin kendisi değil, paranın süratle değer kaybettiği gerçeğidir.

Tefecilik faizin kötüye kullanılmasından kaynaklanır. Ancak tefeciliği örnek göstererek de, "faiz kaldırılmalı" diyemezsiniz. Bu trafik kazalarını örnek göstererek, motorlu taşıtların yasaklanmasını istemeye benzer...

 

Yukardaki ilk cümleler faizle ilgili cümlelerim. ikinci paragraf ise sizin faizle ilgili cümleleriniz. Ve üçüncüsü de..

 

Bir sistemin işleyiş şekli başlı başına onun iyi olmasını gerektirmez. Kaçınılmaz olan iyidir diye bir kaide mümkün müdür? Evet, haklısınız kapitalist sistem bu şekilde işlemektedir ancak bu işleyiş şekli iyi değildir. Bana fakirin yararına çalışan bir faiz (üçkağıt) ekonomisinden bahsedebilir misiniz? Sistemin başka şekilde işlemesi mümkün değildir deseniz bunu anlarım ancak sistemin başka şekilde işlemesi mümkün olmadığı için iyidir derseniz bu ........... öteye bir anlamı barındırmaz nezdimde. Para değer kaybetmezse, bankalar faizsiz kredi verecekler midir? Yukardaki sözlerinize bakılırsa (hangi sözler-aldıkları faiz ile verdikleri arasındaki farktan kazanırlar) hayır. Zira ayakta durabilmelerinin, para kazanabilmelerinin tek yolu verdikleri ile aldıkları arasındaki farktır. O halde eflasyonun olmadığı bir ülkede (varsayım) bankaların faizli para vermemeleri gerekir. Peki bu mümkün mü? Hayır, (her ne kadar biz temel neden sansak da) enflasyon faizin temel etkeni değildir, faiz olgusu çok para kazanmanın bir yoludur o kadar?Daha garip bir cümle etmişsiniz. Tefeciliği örnek göstermekle ilgili? Tefecilik örneği hangi cümlemdir? Bunu açıkça yazın da görelim?Verdiğim örnekler tamamen bankacılık üzerineydi, ki faiz olgusundan bahsediyorsak tabi ki bankalardan bahsedeceğiz, Haddi zatında, koçbank ve akbank?ın faiz hesaplamalarını vermiştim. Eğer bankalar tefecilik yapıyorlar diyorsan haklısın.. Bankalar benim zannımca da kanuni tefecidirler?

 

Benim faizle ilgili değinmediğim daha birçok nokta vardı, sizin gibi ekonomi okumuş birinin bileceğini varsayarak belirtmedim ama siz anlamadınız. Sayın yam yam, bankaların paranıza para verdiği bir durumda siz paranızı riske atar mısınız? Hayır. Yani, ne diye ben bir iş kurmanın derdinde olayım, ne diye bir fabrika falan kurmaya çalışayım. Tek kişinin buna gücü yetmez diyorsanız, anonim ortaklık diye bir şey var ticaret hukukunda. Faiz olgusu istihdama da set çekmektedir. bankaya yatırılan paraya faiz verilmeseydi, bu paraların değerini korumak veya parayı artırmak için insanlar bir şekilde ticarete atılacaktı. Bu da yeni istihdam alanları açacaktı?

Ben bankalarla ilgili daha garip bir şey söyleyeyim. Bankaya 2.000,00-YTL para yatırdınız. 1 yıl vadeli olduğunu varsayalım. Faiz oranı %13,5 olduğunda 2.226,35-YTL para alıyorsunuz. Peki verdiğiniz bu parayı banka 2 yıllığına tüketici kredisi kullandırdığında kaça satıyor.. 2.258,30 ?YTL, Koçbank?ınki, 2.266,68- ? Peki 2.000,00 YTL kredi çekmeye çalıştığınızda ne kadar kesinti yapılıyor. Yaklaşık 80,00YTL. Banka paranızı tam bir yıl bünyesinde barındırıp 1 yıl sonra size bu parayı öderken kendisi 12 aya varmadan size vereceği parayı çıkarmış oluyor. Kara bakın. Aslında benim de bir banka kurmam lazım. Tek başına kuramızsınız mı dediniz. Haklısınız. Adama bu kadar büyük bir pastayı da tek başına yedirmezler değil mi? Faizle ilgili değineceğim pek fazla birşey kalmadı sanırım. Okuyanlar artık bunlara göre faiz iyi midir kötü müdür bir karar verecekler.

 

Sadece türban değil, diğer dinlere ait simgeler de yasaklanmış... Bir önceki iletimde de yazdım. Günlük hayatta kimse kimsenin türbanına, başörtüsüne karışmıyor. Anacak bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmakta, istediğini elde edemeyince de demogoji yapmaktadır. Türkiye laik bir devlettir. Kurallar bellidir. Kamuya girdiğin zaman dini görüşünü, dini simgelerini bir kenara koyacaksın. Kimsenin kimseye zulüm ettiği yok. Bu müslüman için de böyle, hristiyan için de, musevi için de... Bu kural herkes için geçerli. Ancak bazı kesimler hala laik devleti içlerine sindiremiyor. Nerden, nasıl deleriz diye uğraşıp duruyorlar. Nedense bir çok alanda (şahitlik, miras, boşanma, 4 kadın) kadının özgürlüğünü kısıtlamayı uygun görenler, konu türban olunca "kadına özgürlük" nidaları atıyorlar. Saf vatandaş da bunlara inanıyor. Bize de olabildiğince asıl niyeti anlatmak düşüyor.

 

?SAYIN YAM YAM, YUKARDA BAŞÖRTÜSÜYLE İLGİLİ İKİ DEFA TEKRARLADIĞIM SORULAR MEVCUT. BANA BUNLARIN CEVABINI VEREBİLİYOR MUSUNUZ? BEN BİR DAHA BURAYA ALINTILAYACAĞIM?

 

Türban kelimesi bir uydurmaca, bir göz boyama, bir kıstırma hareketinin ilk adımıdır. Nasıl ki biz islama değil, şeriate karşıyız deniliyorsa biz başörtüsüne değil türbana karşıyız adlandırması da aynı minvaldedir. Başörtüsünün tek bir modeli mi vardır? Veya başörtüsü sadece şudur ve bütün müslümanlar bu şekilde başlarını örtmek zorundadır gibi bir sınırlama mı vardır bizim bilmediğimiz, sizin bildiğiniz? Tesettürde, yüz ve ayaklar haricindeki yerlerin örtülmesi ve vücut hatlarının belli edilmemesi esastır. Bunu sağlayabilecek her tür giysi serbesttir. Köylüler öyle şehirliler böyle giyinebilir. Köylüler şalvar giyiyor diye şehirliler de şalvar giymeli midir? vs.vs.

Ben size daha ileri giderek başkaca birşey sormuştum. Üniversite öğrencilerinin siyasi faaliyet gütmeleri yasak mıdır? Siyasi simge taşımaları yasak mıdır? Madem türban siyasi bir simgedir en azından üniversite de serbest olamaz mı? Türbanın tanımlanmış bir hali var mıdır? Türbanla giril/e/meyen yerlere "Köylü işi başörtüsü " ile girilmesi serbest midir?

 

-Meclis Başkanımız türbanın ne olduğunu, şeklini belirleyin. TSE standartlarını belirlesin dedi. Yasak koyan kurumlar standartlarını belirlesin dedi. Kim çıkıp da işte şudur, şöyle şöyle bağlarsanız bu türbandır dedi. Bunun haricinde başınızı örtüp gireceğiniz yere girebilirsiniz dedi. Hiç kimse... Hiç kimse... 71 yaşındaki bir kadın, yeşilkartlı bir kadın türbandan ne anlardı da, hastaneye kartındaki resim "başörtülü" olduğu gerekçesiyle alınmayıp da ölüme terkedildi. Bu mudur türban...16 yaşındaki kardeşim, siyasetten ne anlardı da başını açmak zorunda bırakıldı. Evet türban siyasi bir simgeyse siyasi simge olmayan başörtüsünü tanımlayın, ve hadi başörtüsüyle üniversiteseye giriş serbesttir deyin, diyebiliryorsanız... Lütfen komik olmayın...Bilmezden gelmeyin. Takiyye yapmayın... Zira hemen hiçbir şey beni kırmasa da bu konuda inanılmaz şekilde bocalıyorum. Üzülüyorum.

 

Bazı kesimler ısrarla türbanı kamusal alana sokmaya çalışmıyor. Aksine kamusal alandan çıkarmaya çalışıyor. Zira türban daha önce kamusal alanda serbestti. Cumhuriyetin ilk yıllarında dahi durum böyleydi. Sanılıyor ki, bu ülke laik olarak dünyaya geldi. Müslümanlar sonradan bu ülkeye geldi, bunlar mülteci (mürteci değil ha-siz onu da söylüyorsunuz ya neyse) ve şimdi bizim ülkemizde ******* inançlarını yaşamak istiyorlar. İslam bu ülkeye sonradan dahil olmamıştır. Laiklik bu halkın inançlarına dirençle bu ülkeye getirilmiştir. Halkın inançlarını hiçe sayarak bir laiklik uygulaması bu halka dayatılmıştır, dayatılmaktadır. Ve dahası durum hukuk ve demokrasi adı altında yapılmaktadır. Halk iradesini hiçe sayan demokratik bir anlayışla. Derdimiz laiklik değil, inançlarımızın gereğini yerine getirebilmek? Laiklikle bu yüzden bir çatışma yaşıyoruz.

 

Nasıl ki laikliği demokrasinin teminatı olarak görüyorsak, nasıl ki hür, eşitlikçi, katılımcı bir sistem hayal ediyorsak, nasıl ki ,,, nasıl ki? Nevi şahsına münhasır demokrasimiz, halkın bir kısmını hiçe sayıp, halkın bir kısmına karşı tutunamaz. Tutunmaya çalışırsa sürekli gördüğümüz ve ülkeyi kangrenli bir uzva çeviren darbelere daha çok seyirci kalırız. Zira bu halk her seçimde dini inançlarını garanti edeceğini belirten partilere oy vermektedir. İslami hassasiyeti olduğunu varsaydığı partileri iktidara getirmektedir. Seçim sonuçlarından da görüldüğü üzere halkın dininden vazgeçme heveslisi olmadığı belli. Dine karşı, devlet zihniyetinde bir karşı duruş mevcut. Bu da sürekli olarak bir çarpışmanın olacağını gösteriyor. Dindarlar ve laikler arasında sürekli darbeler yaşanacak gibi görünüyor. Bugüne kadar darbeyi hep laikler yaptı. (12 Eylülden uzun bir hikaye.) İslamcı ........ (Hakan ALBAYRAK?ın kulakları çınlasın) bu kadar sindirildikten sonra, Allah göstermesin bir ihtilal yaparlarsa akıbet hiç kimse için hayırlı olmayabilir.

 

Bu topraklara sonradan sokulan laikliktir, türban değildir. Kamusal alana kimse türban sokmaya çalışmıyor, zaten kamusal alanda olan türbanı kamusal alandan çıkarmaya çabalamak mevcut. Laikliğin yaptığı dağdan gelip bağdakini kovmaya çalışmak. (amma da uydu ha)

 

Ve dahası, Zira bu konuda yargı uygulamalarının haricinde yasal bir dayanak yoktu. Başörtüsünün kamusal alanda yasak olduğuna dair bir kanun metni mevcut mudur? Hayır böyle bir metin mevcut değildir. Hiç bir siyasi iktidar (halkın tercihlerini yansıtan güç) böyle bir şeye bu ülkede cesaret edemez. Ama bürokrasi cesaret edebilir zira yeri halk tarafından belirlenmemiştir. Halktan korkmasını gerektirecek birşey yoktur ve demokrasiyle işi yoktur.

 

felsefe, demokrasi, teokrasi konularına vakit bulup değinebilirsem, pazartesi ve salı günü değineceğim. Haber vereyim dedim.

 

Gecikmemin sebebini de belirteyim. Ben haftanın 5 günü bir işte çalışıyorum, ve bilgisayar bu şekilde elimin altında bulunuyor. Yada internete bu bilgisayardan girebiliyorum diyeyim. Yani yazışmalarım mesai saatinde ve yoğun işlerimin arasında oluyor. malum, cumartesi ve pazar günleri tatil...

 

dileyene es-selamü aleyküm, dileyene selamlar, dileyene merhaba....

 

Allahtan geldik, yine ona döneceğiz...İşte bir müslümanın hayatının anlamı...

Gönderi tarihi:

yahu dilku sen beni mahvettin, :):D ,, çok gıcık bir cümle oldu...

 

5 dakika bu başlıktaki cevap verenleri aradım, kim bu yami, ne zaman cevap vermiş diye...

 

bizim jeton düşüne kadar geçilmedik ırmak kalmadı... Hala kendime gelememişim demek ki!

Gönderi tarihi:

valla yam yamın ve bilimselcinin bir gün bizlerin arasında olmasını çok isterim, ben onların bilgi birikimine saygı duyuyorum... ALLAH inşallah nasip eder... :D

 

Sardunya kardeş,

 

Övgüne teşekkürler...

Aranızda olmam mümkün olamaz...

 

Dürüstlüğümden, samimiyetimden kaybederim...

Hem bilimselci hem metafizikçi (inançlı) olmak yanlıştır, çelişkidir...

Ama dostluğuma %100 güvenebilirsin...

 

İyi dileklerimle...

Gönderi tarihi:

Sardunya kardeş,

 

Övgüne teşekkürler...

Aranızda olmam mümkün olamaz...

 

Dürüstlüğümden, samimiyetimden kaybederim...

Hem bilimselci hem metafizikçi (inançlı) olmak yanlıştır, çelişkidir...

Ama dostluğuma %100 güvenebilirsin...

 

İyi dileklerimle...

 

bilimselci

 

rica ederim ama gene bir kırıcı söz söyledin :( biz dürüst ve samimi değil miyiz? aşk olsun sana!!!

birgün anlarsın inancın bilimselciliğe ters düşmediğini umarım...

 

saygılar

Gönderi tarihi:

bilimselci

 

rica ederim ama gene bir kırıcı söz söyledin :( biz dürüst ve samimi değil miyiz? aşk olsun sana!!!

birgün anlarsın inancın bilimselciliğe ters düşmediğini umarım...

 

saygılar

 

Sardunya kardeş,

 

Okadar çok hassas olma,

Bak bu kırılma konusunda biraz felsefe yapalım...

 

Bilime göre hiç bir şey tam tekamül (kusursuz) etmemiştir.

İnançlara görede öyle değilmiki...

Dürüstlükte öyle...

Tam tekamül etmiş tam dürüst insan bulamazssın...

Bu size göre Tanrı yada Allahtır...

İnsan olamaz...

Bu durumda seni kırmış olmamam gerek...

 

Bilimi ve metafizik inancı bir arada tuttuğun için...

Bir o kadarda dürüst olmayı ver...

 

Ama insanlar mümkün olduğunca, en samimi en dürüst olmalılar...

Bunu ancak bilimle ve bilim ahlakı ile yapmak mümkündür...

 

İnançlılar itiraz edecek ama...

Bütün tartışmalar da buradan başlıyor zaten...

 

En iyi dileklerimle...

Gönderi tarihi:

kantçı bilimselci metafizik bilimlerin atasıdır ya...

sen çoooooooookkkk ön yargılısın kesinlikle...

en büyük sensin dimi..

Allahın hidayete erdirmediğini biz erdirecek değiliz..

 

biz yine Mevlana gibi

Gel, her ne olursan ol yine gel

Kafir, mecusi, putperest olsan da yine gel

Bizim dergahımız ümitsizlık dergahı degildir

Bin kere tövbeni bozmuş olsanda yine gel

demekle yetineceğiz..

Gönderi tarihi:
Teokrasi : Siyasi iktidarın, Allah'ın temsilcileri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyasi düzen, din erki. (TDK)

 

İnanılmaz zorlu bir eğitimden geçip de yetişen/yetişmesi gereken müçtehide itibar etmeyip; 550 milletvekilinin salt çoğunluğuyla (seçilme şartlarını hatırlamam gerekir mi-bunların içerisinden hırsızların da çıktığını hatırlatayım bari) yapılan kanuna itibar ediyoruz."

 

"Bence, müçtehidlerin hükmü (icma) bu noktada daha üstün bir değeri hakediyor. Eğitimi kim veriyor diye sormayın lütfen, zira şu an böyle bir heyeti oluşturacak bir okulumuz, fakültemiz yok. Zaten onun yetişme yeri de orası olmamıştır. Bunlar bahsi diğer.. Ama 30-40 yıl islam eğitimi alan bu kişilerin Kur'an ve sünnet mantığına uygun olarak ettikleri icmaın, bir kısmı ilkokul mezunu olan milletvekillerince çıkartılan kanunlardan daha aşağı bir değere sahip olması ne kötü..."

 

Yasama yetkisininin müçtehidlere bırakılması gerektiğini alenen ifade eden sizdiniz. Yukarıdaki mesajınızda da Türkiye'de uygulanan/uygulanmaya çalışılan demokrasiyi yermişsiniz. “Hür, insani, katılımcı ve adil bir sistemin adı ille de demokrasi olmak zorunda değildir”. alıntısına yer vermişsiniz. Üstelik daha iyi bir sistem için bir öneride de bulunmamışsınız. Siz benim yerimde olun da, bütün bunlara istinaden aklınıza teokrasiden başka bir şey gelsin.

 

Beni şaşırtan, başka bir başlık altında söylediğiniz şu sözler :

 

"Demokrasiyi, halkın oyunu, seçime verdiğim anlam inanılmaz derecede yüksek…

MADDE 4. – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3 üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

 

Halk çoğunluğu ile gelen bir hükümet dahi olsa, yukarıdaki hükümlere aykırı icraatlerde bulunamaz. Dahası, halk çoğunluğu ile gelmesi demek, hükümetin yukarıdaki maddelere muhalif icraatlarını, halkın büyük çoğunluğu destekliyor demek değildir. Demokrasi rejimi elbette kendini koruyacak tedbirler alacaktır. Böyle bir durumda sistemin koruyucuları devreye girmekten çekinmeyeceklerdir. Nitekim "Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" diyebilecek kadar ileri gidilebilmiş, ama sonu hayırlı olmamıştır. Halkın çoğunluğu antidemokratik bir sistem istiyor diye bunu getiremezsiniz. Çoğunluk kendisini uçuruma sürüklemek,ya da sürükletilmek istiyorsa, buna engel olmak insan olmanın gereğidir.

 

Demokrasi ; en dar anlamıyla (Kelime anlam) halk yönetimidir. Peki halk yönetimi ne demektir. Cumhuriyet adlandırmasının genişletilmiş şekli mi? Demokrasi kavramının sabit bir tanımını yapmak mümkün bulunmamaktadır, ancak neyin demokratik veya neyin anti-demokratik olduğunun tespiti mümkündür. Şöyleki, devlet yönetiminde söz sahibi olduğumuz, özgürlüklerimizin teminat altına alındığı, eşitliğin sağlandığı bir faraziyedir demokrasi. Bir faraziye, bir ütopya, bir idealdir zira bugün bunları sağlamış bir devlet yoktur. Bir sistemin, bir devletin belirttiğimiz varlıkları garanti etmesi durumunda, yönetim (siyasi iktidar diyelim) ister başkan, ister yarı başkan, ister parlamenter sistem, ister meclis hükümeti veya sayamadığım başkaca şeyler olsun (aristokrasi, oligarşi, monarşiden bahsetmiyorum) ona demokratiktir diyeceğiz. Teokrasiye sonra bakacağız…

 

Peki bahsettiğimiz icma, müctehid, ictihad ne demek oluyor.. Konunun kalanından bağımsız olarak bir cümlenin kopartılıp alıntılanması anlam kayması yaşatıyor hiç şüphesiz ama ben bir cümlemin dahi tek başına savunucusuyum. Yanlış bir şey söylemiş olsam arkasında durmaz ve hata etmişim derdim…Neyse, biz cümlemizden devam edelim. Yukarda demokrasinin özellikleri hakkında kısaca durduk. Belirttiğim icma, müctehid, ictihad olgusu demokrasiye aykırı mıdır? Bu haliyle evet…Hangi halinden bahsediyoruz..Seçilmemişlerin kanunlardaki etkisinden… İcma sonuçta müctehidlerden oluşan kurulun kararıdır, ictihad basit manasıyla bir müctehid’in yorumudur. Bunlar seçilmiş kişiler değildir.. Halk istediği müctehide inanıp inanmamakta serbesttir. (Müslümanlar için diyorum). Peki müctehidlerden oluşan bir icma heyeti seçimle işbaşına gelirse (işbaşından kasıt siyasi iktidar değil, yürütmenin haricinde bir yerden kanun yapımından veya kanun yorumundan bahsediyorum) bunun anti-demokratik olduğundan bahsedemeyiz. Demokratik rejimin en önemli saç ayaklarından biri yasa yapıcıların seçimle işbaşına gelmeleridir. Yasayı yapacak müctehidler halk tarafından seçilince bu demokrasiye uygun olmaz mı? Dünyanın bazı ülkelerinde bulunan anayasa mahkemesi (atanmışlar-seçilmiş değil) demokrasiye uygun bulunduktan sonra seçimle işbaşına gelen (ister anayasa mahkemesinin görevini kendilerine verelim, ister meclis alt komisyonu görevini, isterse milletvekillerinin yasama faaliyetlerine ilişkin yetkilerini) demokratiktir. Tekrarla, seçilmişlerin iradesinden daha üstün bir atanmış gücü bünyesinde bulunduran bu ülkede demokrasi, belirttiğim teminatları sağladıktan sonra bunu müctehidlerin eliyle yapmış olsa ne çıkar.. Bu sebeple müctehid, icma gibi kelimeler (barındırdıkları anlamlar) başlı başına demokrasiye aykırı değildir. Yeter ki uygulama da seçim, eşitlik, hürriyet, istensin…

 

Gelelim teokrasi meselesine…Bugüne kadar birçok yerde, bugün kurulu bir İslam devleti yok dedim. İkincisi bunu isteyen de yok dedim. Üçüncüsü bunun kurulma ihtimali yok dedim. Benim icmadan, müctehidden bahsetmemi yanlış yorumlamışsınız. Olabilir, insanlık hali…Ben Osmanlının yeniden gelmesini isteyebilir miyim? Oy hakkımdan vazgeçebilir miyim? Bunlara kısaca hayır diyelim… İcma ve müctehidlik olgusu bizi direkt olarak bir din devletine götürmez. Sonuçta icma ve müctehidlik dindendir ama böyle bir kurul diyanet bünyesinde oluşturulsa bu ancak bu dine mensupları bağlayacaktır. Yani diyanet bünyesinde böyle bir kurulun oluşturulması (Diyanet sonuçta Sünni Müslümanları sınırlandırmak için kurulmuş bir yerdir, diğer dinlere mensup olanlar için kurulmamıştır) ve kurulun verdiği kararlar ancak Sünni Müslümanlarca dikkate alınacaktır. Sonuçta icmayla sabit olan birçok konu olduğu halde buna uymayan birçok Müslüman da vardır. İcma olan konularda kendinizi sınırlı hissediyor musunuz sayın yam yam… Sanmıyorum… O halde icma=teokrasi değildir… Veya icmanın olduğu bir yer illaki teokrasi ile yönetiliyor/yönetilmektedir değildir..

 

Yasama yetkisi müctehidlere verilsin mi demişim… Hayır, ama müctehidlerin icmaı bence kanundan daha üstün bir değeri hak eder demiş olabilirim. Evet ben bir müslümanım ve kanım halen budur. Yasa yapılma yolu bellidir. Yasayı yapanlar bellidir. Çok yadırganacak insanlara hizmet eden kanunlar çıkartılmıştır, af kanunları çıkartılmıştır, bugün Erbakan için bireysel kanun çıkartılmıştır vs vs.. Ancak icma da bu yoktur… Yine icma kanundan üstün bir değeri hak ediyor ama, orada belirtmişim, 1400 yıldır böyle bir heyet yok bugün olması da mümkün değil demişim. Olmayan birilerine yasama yetkisinin bırakılması mümkün olabilir mi? Alenen ifade ettiğim “değer” mevzuu… Teorkarisi gibi bir terimi biz Müslümanlara karşı bir silah olarak kullanmaya çalıştığınız intibaı bende nasıl hasıl oldu anlamadım sayın yam yam…

 

Sayın yam yam, kimse özellikle müslümanlar kimsenin özgürlüğünü yok etmeye çabalamıyorlar. Türkiyede yaşıyorsak birinci derdimiz Türkiyedir. Buradaki müslümanlar sizlerin özgürlüğünüzü ortadan kaldırmanın derdinde değildir. Buradaki müslümanların özgürlüğünü tehdit olarak algılayan sizlersiniz. Evet demokrasi kendisini ortadan kaldıracak bir özgürlüğe müsade etmez (acaba gerçek anlamdaki demokrasi etmez mi-madem halkın oyunu en önemli şey sayıyoruz) ama demokrasi ilk önce özgürlüklerin teminatıdır, sınırı veya daraltılması değil...Demokrasi rejimi kendini koruyacak önlemlerden yoksundur bunu da iyi bilin....Darbe demokratik rejimin bir önlemi değildir, demokrasi dışı bir hamledir darbe.. Haddi zatında darbe diktatörlüktür, demokrasiyi ortadan kaldıran şeydir. Bunları da iyi tartmamız lazım.. Bu konu üzerinde ayrıca değineceğim..

Bahsettiğiniz topikten alıntılarda bulunacağım, en azından konu iyice sarahate kavuşsun temennisindeyim..

Sizin yazılarınız kırmızı olanlar...aşağıdakiler..

 

Bence, müçtehidlerin hükmü (icma) bu noktada daha üstün bir değeri hakediyor. Eğitimi kim veriyor diye sormayın lütfen, zira şu an böyle bir heyeti oluşturacak bir okulumuz, fakültemiz yok. Zaten onun yetişme yeri de orası olmamıştır. Bunlar bahsi diğer.. Ama 30-40 yıl islam eğitimi alan bu kişilerin Kur'an ve sünnet mantığına uygun olarak ettikleri icmaın, bir kısmı ilkokul mezunu olan milletvekillerince çıkartılan kanunlardan daha aşağı bir değere sahip olması ne kötü...

 

Hakim, kanundan aldığı yetkiye dayanarak hüküm verir. Bu kanunlar kimlerce yapılmıştır, kanunu yapan adamların yetkinlikleri nedir? Mecliste oy veren bu adamların seçilme şartları nelerdir? Neyse...

Ulemalar demişsiniz. İhtimal ki ulemanın anlamının bilmiyorsunuz. Ulema ilim adamı demektir. İslamda ulema olarak kötülediğimiz (ilim adamına da güvenemiyoruz ) ilim adamlarının yetkisi içtihad alanında yoktur. Müçtehidlerin vardır. Müçtehid; içtihad eden demektir. Her müçtehidin fetvası ona inananları bağlar. Ama bu noktada ben icmadan bahsettim sanırım. Müçtehidlerden oluşan icma heyetince Kur"an ve sünnette olmayan ve yeni bir düzenlemeyi gerektiren konular sarahate kavuşturulacaktır.

Aklı ve mantığı herşeyin üzerinde gözen bizlerin yaptığı kanunlardaki bazı saçmalıklara anlam yüklemeye çalışıyoruz. İnanılmaz zorlu bir eğitimden geçip de yetişen/yetişmesi gereken müçtehide itibar etmeyip; 550 milletvekilinin salt çoğunluğuyla (seçilme şartlarını hatırlamam gerekir mi-bunların içerisinden hırsızların da çıktığını hatırlatayım bari) yapılan kanuna itibar ediyoruz.

 

Bak işte burada beni çok kızdırdınız. İnanılmaz zorlu eğitimden geçen müçtehidlermiş... Kanunları müçtehidler çıkaracak öyle mi? Memleketim boş yere hukukçular ve toplumbilimciler yetiştiriyor zaten. Ne gereği var ki.... Kapatın hukuk fakültelerini, sıralayın ilahiyat fakültelerini... Beyefendiler açsınlar 1400 yıl önce yazılan bir kitaba baksınlar, bulamazlarsa sünnet'e baksınlar, yine bulamazlarsa Allah rızasını gözetip kanun çıkarsınlar. YOK ÖYLE YAĞMA...

Müçtehidlerin hükmü, zerre kadar değeri haketmiyor... Kanun Allah rızası için çıkarılamaz. Toplumsal koşullar, İnsan hakları ve Genel Hukuk doktrinleri gözönüne alınarak çıkarılır. Bunu da 550 milletvekili değil, konunun uzmanlarının oluşturduğu bir kurul hazırlar. Önce nasıl yasa çıkarılır onu öğrenin. Konunun uzmanları tarafından hazırlanan yasa tasarısı meclise sevkedilir. 550 milletvekili hazırlanan yasa tasarısının kabulüne ya da reddine karar verir. Kabul edilirse Cumhurbaşkanının onayına sunulur... "ANAYASA" diye bir tabir var (memursanız duymuşsunuzdur). Cumhurbaşkanı meclisten gelen yasa için, anayasaya uygunluğunu da gözeterek karar verir. Uygunsa onaylar. Resmi gazetede yayımlanır ve yürürlüğe girer.

Çıkarılan yasa Anayasaya uygun olmak zorundadır. Kişisel, yasa çıkarılamaz. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz. Çıkarılan yasanın anayasaya uygun olmadığını düşünüyorsanız açarsınız bir dava, iptalini istersiniz.

 

Böyle bir hakkınız var mı gerçekten? Kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine dava açma hakkı.. YOK...

Peki 1982 anayasası demokratik midir? Hayır. Anayasayı yapanlar demokrasiyle oraya gelmediler. 1300 yıldır bir icma heyeti yok.. Tabi, daha fazla değilse.. Ama 100 yıldır Bizde Meclis var... daha uzun... Anayasaya aykılığı iddia edilmeden yürürlükte kendini bulan af kanınlarını bir inceleyelim isterseniz. Adamın biri kardeşinizi öldürüyor ve devlet af ediyor. Pardon Meclis.. Yani 550... 32 yerinizden biri sizi bıçaklıyor ve şans eseri ölmüyorsunuz, adamın meclisin çıkardığı bir kanunla salıverildiğini görebiliyorsunuz.. Hakkınız ihlale uğradı, hadi kanunun anayasaya aykırılığını iddia ederek anayasa mahkemesine dava açın bakalım. Mümkün mü? HAYIR...

 

Lakin bir kanunun çıkartılmasındaki asıl sebebin gerçekten toplum yararı olduğunu düşünmek biraz zorlama bir düşünce olur. Bugüne kadar bir çok garip kanun metnini incelemek zorunda kaldım ve birçok kanunun kime hizmet ettiğini anlayamadım.

Anayasa madde 88- Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekileri yetkilidir.

Konunun uzmanları değil. Eğer bütün milletvekilleri konunun uzmanıdır diyorsanız, Sedat BUCAK'ın dahi bir dönem milletvekili olduğunu hatırlatayım.. Milletvekili seçilme yeterliliği nedir.-Tartışmanın gerisi

http://www.turkish-media.com/forum/index.p...hl=şerihat&st=0 adresinde…

 

 

Şunu da hatırlatmadan geçmeyeyim: Ne bir asrı saadet devrindeyiz, ve ne de şu an islama uygun bir islam devleti mevcuttur. Bulunmayan bir islam devletindeki kadına yönelik yaptırım ve baskıların da islami olması beklenemez. Hz. Peygamberin devlet yönetimini esas almayan hiçbir devlet islami olduğundan bahsedemez. Halkı müslüman olan bütün ülkeler islam devleti değildir. Bir insan sırf kendine bir ismi verdi diye o ismin içini dolduruyor değildir. Özellikle İran ehl-i sünnete bağlı değildir. Kötü örnek örnek değildir.
Gönderi tarihi:
Thales : Thales'in önemi ilk kez evreni maddi temelli olarak açıklamaya çalışmasıdır. Suyu ilk öğe saymasıyla birlikte olguları basitleştirerek maddeyi başka bir maddeyle açıklaması ve olayların nedenini mitolojik açıklamalarda ve Tanrılarda değil doğanın kendisinde araması Thales'i fiziğin kurucusu yapar.

 

Demokritos : Varoluş ile ilgili çok kesin bir görüş ortaya koymuştur. Evren'deki oluşuma, kesin bir zorunluluk egemendir. Bütün olup bitenleri bir raslantı ile izâha çalışmak saçmalıktır. "Yaratılmamış, yok olmayan, değişmeyen varlık, özdeksel atomdur. Öz, maddeyi temsil eder ve onunla her nesne yapılabilir." şeklinde özetlenebilecek bir görüşle, materialist doğa biliminin ilk temellerini atmıştır.

 

Yeterince açıklayıcı mı? Felsefe ve filozoflar ile ilgili bilgilerinizi tekrar gözden geçirmenizi öneririm..

Evet dinsizim... Ancak herkes benim kadar ilgilenmiyor, ya da bu konulara girmek için gerekli cesareti gösteremiyor. Kendisini, en iyisinin kurcalamamak olduğuna ikna etmiş... İnsanların din seçimindeki tercihini öncelikle aileleri, daha sonra da yaşadıkları toplum etkiler. Bu etki sizin dediğiniz gibi "bir nebze" değil, "Genel olarak" dır... Yani bazı istisnalar dışında... Bugün kaç kişi çıkıp da, "Ben müslüman olarak yetiştirilmedim. Daha sonradan kendi irademle müslüman oldum" diyebilir ? Ya da "Dinimi seçmemde yaşadığım toplum etkili olmadı.Tamamen bağımsız olarak seçtim" diyebilir ? Belki milyonda bir... Daha okuldan önce aileden başlar dini telkinler, sonra okulda devam eder. İnanmak düşünmeyle başlamaz... Sağlıklı düşünebilecek yaşa geldiğinde zaten beynin dini telkinlerle doldurulmuştur. Anlayabilecek olgunluğa geldiğinde iş işten geçmiştir zaten... İnanmak değil ama, işte inançsızlık düşünceyle başlar.. "Acaba bana öğretilenler doğru mu? " dediğin anda inanca bağlı bombanın fitili ateşlenmiştir. Çok geçmeden de o bomba patlar zaten...

 

 

Şeriat koymayla ilgili cümlelerinizi dikkate almıyorum… Eğer şari, şeri, şeriat nedir bununla ilgili bir şeyler bilmek istiyorsanız, yukarda yerini belirttim.

 

Gelelim thales’e… İşte bu konu çok uzun olacak.. Sizinle ancak onu tartışabiliriz. Konu felsefeye kaydığında tartışmanın ucu açılıyor… Thales boşuna verilmiş bir örnek değildi. Thales’te mi ateistti sorusu boşuna sorulmuş bir soru değildi? Bu yüzden bana onun su kenarında yaşadığını söyleyip de bu yüzden böyle düşündüğünü söyleyip de beni kurtarmaya çalışan ---- ‘ teşekkür ediyorum ama, kurtuluş aramıyorum, yine de teşekkürler...Ne yaptığımın bilincindeyim...

 

Thales’in M:Ö: 6. yüzyılda yaşadığı ve ilk olarak felsefeyi onun başlattığı söylenir. (bunu bütün felsefecilerin kabul ettiğini söyleyemiyoruz)Aristoteles felsefenin başlangıcını Miletli filozof Thales’in yaşadığı dönemi kabul etmektedir.

Thales’in sözleri bize tam olarak gelmiş değildir. Bu sebeple onun hayatı ve özellikleri üzerine bildiklerimiz kuşkusuz çok değildir. Onun sözleri, hep başkalarınca bize aktarılmıştır. Ama evrenin özü sudur dediğini suyun her şeyde içkin olarak bulunduğunu söylediğini biliyoruz.

Thales’te ve bütün filozoflarda söz konusu olan nesneler değil, nesnelerin özüdür. O, dünyadaki çok şekilli varlıklarda, dağlarda, hayvanlarda, bitkilerde, rüzgarda ve yıldızlarda, insan eyleminde ve düşünüşünde neyin olup bittiğinin izine ulaşmak istemektedir. Bütün bunların özü nedir diye sormaktadır Thales. Şöyle sürdürür; bütün bunlar nereden gelmektedir, neden doğmaktadır, varoluşunu ve mevcudiyetini sürdürmesini sağlayan o Tek, (şimdilik Tanrı’dan bahsetmiyorum) her şeyi kuşatan şey, ilke nedir? Thales’in bu soruya verdiği cevap acayiptir. Belirtildiğine göre, o her şeyin kökeninin su olduğunu iddia etmiştir. Nasıl? Bizim dünyanın şekillerinin zenginliği olarak gözlerimizin önünde duran bütün bu şeyler, şu dağlar, yıldızlar ve hayvanlar, bizzat kendimiz ve içimizdeki ruh bütün bunlar sudan mı gelmektedir. Hepsi de en iç mahiyetlerine göre sudan başka bir şey değiller mi? Başlangıçtaki bu felsefe, tuhaf bir felsefe olmalı. Besbelli Thales’i bu ana düşüncesinden dolayı tam manasıyla materyalist olarak görmek mümkündür. (şimdilik haklı bir yaklaşım). Su, maddi bir şey olarak ezeli ilke haline getirilmiştir. Buna göre bu filozof her şeyi maddi olandan ortaya çıkarmak istemektedir. Felsefe tarihinin bazı okul kitaplarında onu böyle görüyoruz. (demek ki görünümün başkaca şekilleri de mevcut) şu da ekleniyor, elbette Thales bir ilkel maddecidir, çünkü realitenin ezeli cüz-i tamlarını araştırışta, onun tezi hiçbir vakıt doğrulanmamıştır. Dünyanın başlangıcındaki yapıcı ögelerine dair soru, suyun ezeli ilke olduğu mealindeki basit bir görüşle cevaplandırılamayacak kadar karmaşıktır. Buna göre Thales bir maddecidir ve bugün onu modası geçmiş görüşüyle ciddiye alamayız. (sabredin henüz bitmedi…)

 

Eğer Thales’in o cümlesinin hemencecik felsefi bir maddeciliğin ifadesi olarak yorumlarsak, suyun ezeli ilke olarak gördüğü cümlesini doğru mu anlamış oluruz? Thales’den maddeci yoruma asla uymayan bir ikinci cümlenin intikal ettiğini eklersek, bu sakınca daha da güclenmiş olur. Bu ikinci cümlesi şöyledir. Her şey tanrılarla doludur. Şimdi besbelli tüm realitenin bir ezeli madde ile izah edilmesi söz konusu değildir. Artık daha doğrusu şu nokta belirtilmektedir. Bizim karşımızda gördüğümüz şey, bu büsbütün görülür dünya, tanrıların mevcudiyeti mahallidir. İnsan dünyayı çevresinde gördüğü şeylerin sadece mevcut nesneler olduğunu sanırsa, dünyayı doğru kavramış olmaz. O şunu görmelidir: içlerinde tanrısal bir gücün oluşu nesnelerin mahiyetidir.

 

Buna göre Thales acaba su ile tanrılar üzerine dile getirtiği bu iki cümlede birbiriyle çelişen iki iddiada mı bulunmuştur. Zira bu ikisi birbiriyle karşıtlık teşkil etmektedir!? Ya realite sırf bir maddedir, ya da o tanrısal hayatla doludur, ama burada bir ‘ya, ya da’ egemen olursak, bu takdirde gerçek hangi taraftadır.

 

İşler karıştı ha… Thales ne yapmıştır. Birbiriyle çatışanı birbirine bağlamadan yan yana mı koymuştur, çelişkiyi sezmeden, barışmaz olanı mı öğretmek istemiştir. Yoksa her şeyin sudan doğduğuna dair iddiası, bütün nesnelerin tanrılardan geldiğine dair düşüncesi ile bağlantı halinde midir? Belki de bizim hatamız, sudan kaynaklanmayı, bu iki görüşün birleştirilemezliğini bugünün modern tabiat bilimleri anlamında yorumlamamızdan geçiyordur. Yani, biz onun sudan gelme tezini bugünkü bilimle değerlendirdiğimiz için yanılıyoruzdur. Biz maddeci bir yorumla gittiğimizde onun sözlerinin bir çelişki olduğunu sanıyoruz zira suya dair düşüncesi onu maddeci yapmaktadır. Yanılmamız, değerlendirmemizi felsefe alanında dahi yaşanılan döneme hasredeyişimizden olmasın.

 

Şunu düşünmemiz şarttır. Bugünkü anlamda maddeci bir görüş, tabiat bilimi nazariyesi M.Ö. 6. yüzyıldaki insanların görüşüne pek uymamaktadır. Thales her şeyin özü şudur dediğinde dönem dikkate alınarak, sözleri bir daha değerlendirilmelidir.

 

Devam edecek... iki üç sayfa daha thales hakkında yazacağım... aristoteles'ten, Thales'in büyük öğrencisi Anaximander'den alıntılar olacak....demokritos'un yazdığınız sözlerine bir bakın... Bütün olup bitenleri, ilk hücrenin oluşumunu, dünyanın oluşumunu rastlantılarla açıklayan kimlerdir.. Biz müslümanlar rastlantılara itibar etmeyiz... Özdeksel atom dediğiniz şeyi Said Nursi esir maddesi adını vermiş... İslam inancından çok da ayrı birşey yok bu sözlerinde hatta uyuşuyor bile diyebilirim. Varsa demokritos'un başkaca sözlerini yazın zira bu belirttikleriniz düşüncenizi desteklemiyor...

 

bu arada yazıların büyük bir kısmı alıntıdır.. ben de neresi alıntı neresi bana ait çıkaramaz oldum..

 

selamlar ile...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.