Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

N'olcak Kemalist beyaz Türklerin hali

 

Türkiye'nin en iyi okullarında okumuşlar. Zenginler. Toplumun kremasını oluşturduklarını düşünüyorlar. Ama hoşgörüsüz, bağnaz, cahil ve demokrasi karşıtılar.

 

Kimlerden mi söz ediyorum? Kemalist 'beyaz Türkler'den. Doç. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz'ın Açık Toplum Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi için yaptıkları araştırmadan çıkan tablo bu.

 

Sosyal ve ekonomik göstergeleri oldukça yüksek, ama farklı toplumsal, etnik ve dinsel kategorilere ilişkin yaklaşımları çok 'alçak'ta. Başörtülüler onlar için sadece 'sıkmabaş'. 'Nefret ediyorlar' onlardan, '*********' buluyorlar başörtülüleri. 'Böcek gibi ortalıkta dolanan' yaratıklar, 'avam'lar, 'görgüsüz'ler. Kürtler ise aşağı bir ırk; 'tembel', 'beyinleri az gelişmiş', medeniyet yoksunu, yabancıların oyuncağı... Üstelik, 'okumuşları okumamışlardan daha tehlikeli'.

 

Nasıl ama memleketin 'seçkinleri'?

 

Öyle bir ülke ki beyaz Türk seçkinleri 'cahil' dedikleri halkın yüz yıl gerisindeler; ülkenin en düşük siyasal değerlerini ve tutumlarını temsil ediyorlar.

 

Yüksek gelir düzeyi, elit kurumlarda alınan eğitim ve prestijli bir kariyer nasıl oluyor da bu denli zavallı, ırkçı, ayrımcı bir sosyal tutumla sonuçlanabiliyor? 'Düştükleri şu hale bakın' diyeceğim, ama sanırım hep böyleydiler; cahil, yetersiz, dünyayı anlamaktan aciz...

 

Türkiye'nin herhangi bir yerinde sıradan bir mahalle veya köy kahvesine gidip 40 kişiyle konuşun; kesinlikle daha 'aydınlık', hoşgörülü, ılımlı ve demokratça cevaplar alırsınız. Halka tepeden bakan bu 'beyaz Türkler' halkın çok, ama çok gerisinde.

 

Türkiye'nin Kürtler ve dindarlar tarafından işgal edildiği kansındalar; mahallelerine girilmiş, tatil beldeleri, işleri ellerinden alınmış. Kimi kendi dilini kullanıyor uluorta yerde, öbürü başörtüsüyle girmeye çalışıyor her yere. Beyaz Türklere ait değil miydi bu memleketin siyaseti, ekonomisi, kültür hayatı? Nereden çıktı bu ortaklar?

 

İşte bu yeni ortaklara karşı 'yeniden milli mücadele şart' diye düşünüyorlar. Şart da bu bizim beyaz Türklerde mücadele edecek 'yürek' yok. O yüzden işi askere havale ediyorlar. Asker, halkın çocuklarını kullanarak memleketi halktan temzileyecek beyaz Türkler için. Ne güzel değil mi?

 

Birisi diyor ki 'anti-demokratik olsa da burada zor kullanma hakkı vardır 'silahlı kuvvetler'in. Bu silahlı kuvvetler para-militer olabilir, gerilla şeklinde olabilir, devletin kolluk kuvveti olabilir'. Görüyorsunuz bizim beyaz Türklerde ne hukuk, ne hukuk devleti, ne demokrasi kaygısı var... Ergenekon'a bile razılar, yeter ki gelip memleketi Kürtlerden ve dindarlardan kurtarsınlar!

 

Bir başkası da şablonu tekrarlıyor: 'Eğer bana diyorsanız ki şeriat mı, yoksa darbe mi? Darbe tabii ki, bir saniye bile düşünmeden cevap veririm'. Böyle bir akıl yürütmeden daha uygun bir zemin olabilir mi Ergenekon darbecileri için? Ayrıca bu cevabı verenlerin tam söylemedikleri bir şey daha var; şeriat dedikleri şeyin demokrasiyle geleceğini düşünüyorlar. Onlar için demokrasiyle gelen AK Parti zaten şeriat demek. Ee, dolayısıyla 'AK Parti'ye karşı darbe mubah'. Mantık bu.

 

'İkinci sınıf diploma' sahibi 'ayak takımı'ndan insanların belli yerlere gelmesinden rahatsızlarmış bir de. Hepsi 'ezik tipler'miş. İyi de o 'tipler'e siyasette ve piyasada rekabet edemeyip kaybediyorlar; kaybettikçe de askerin arkasına saklanmaya çalışıyorlar.

 

Valla çok iyi niyetli beyaz Türkler de var. Mesela birisi; 'çok anlayışlıyım, çok iyi bir insanım, insanları çok seviyorum, ama başörtülü birisiyle arkadaşlık yapabileceğimi sanmıyorum. Çok önyargılıyım bu konuda' diyor. İnsanları tabii ki seviyor beyaz Türklerimiz, sadece başörtülüleri insan olarak görmüyorlar. Bu kadarcık kusur da olur canım! Kadınların parayla örtünmeye ikna edildiğini düşünen saftirikler de var aralarında. Dünyayı bu kadar yanlış okumak beyaz Türk olmakla mümkün galiba..

 

İhsan DAĞI-Zaman

 

Sabah sabah ne hoş oldu bu yazıyı okumak. Sabah sabah Zaman okursan bu olur tabii...Akşama kadar da kafa kalmıyor ki o vakitlerde okuyalım...Neyse çok uzun zaman önce izlediğim bir filmin bir kesiti geldi aklıma. Anlatacağım, kurtuluşunuz yok. Anlatacağım da baş kısmını tam hatırlamıyorum. Baş kısmını dedim diye tamamını anlatmayacağım "korkmayın".

 

İki başörtü"süz" hanım karşılarında gördüklerinde kaşlarından sarışın olduğu anlaşılan tesettürlü bayana nahoş gözlerle bakmaktadırlar. Kendi aralarında bu kadar güzel olmasına rağmen niye bu kadar bağnaz olduklarını konuşmaktadırlar. O arada senaristin ve yönetmenin işbirliğine kurban giderler ve bir veya iki insan gelip ingilizce biryerleri sorarlar. İngilize, ingilizce bilmedikleri için ilgisiz kalan iki modern kadından ayrılan ingiliz sarışın(ımsı)ya yaklaşır. Tesettürlü bülbül, şakı.arak cevap verir ingilize. İngiliz veya ingilizce konuşan japon (tipi tam hatırlamıyorum) tarif üzerine yola koyulur. Modern başörtü"süz"ler artık nefrete mi hayrete mi gark olurlar bilmem veya hatırlamam.

 

Burada daha sonraları çıkan bir reklam sloganı akla gelir. "ÇOK OLUYORSUNUZ". İslamcılar bağnazdır, geridir, yozdur giydirmeleri; islamcıların (islamcı kelimesine takılmayın türbanlı deyin geçin-erkeklerini kodlamak daha zordur bunların) atom mühendisi çıkarmaları, psikolog olmaları, harvard'da okumaları denklemi fena halde bozarak bir duvara toslamaya neden olmuştur. Neyse; gerisine sonra girelim.

 

Sabah sabah nerden çıktı bu yazı...

Gönderi tarihi:
ŞU BEYAZ TÜRKLER!!

 

Nam-ı diğer Sabetayistler -_-

 

Ve onların her birini yere göğe sığdıramayan aydın yaftası vurup peşlerinden giden bilinçsiz kitleler...

 

Suheda...

 

Sabetayistlikleri ve bilinç konusundaki yoksunlukları biraz ağır bir itham olmuş gibi geldi.

 

Senden de başka birşey beklemek mümkün değil değil mi? En ağır ithamı en kolay şekilde kim söyleyecek deseler hemen seni gösteririm. B)

 

Bu gözlüklü smile'yı mahsus koydum. Bugünlerde gözlerimde hem güneşe hem bilgisayara karşı alerji oluştu. İki ayrı gözlük almak zorunda kaldım hasılı...At gözlüğü gitti güneş gözlüğüyle ihtiyar gözlüğü edindik...Darısı başkalarının başına... ;)

 

Yafta kelimesi de Cemil MERİÇ'in "Bu Ülke" adlı kitabından okuduğumda çok hoşuma gitmişti de sanki bu yafta kelimesi o zaman negatif bir anlam ifade ediyordu. "Ve Hıristiyan Batı'nın göğsümüze iliştirdiği bu idam yaftasını, bir nişan-ı zişan gibi gururla benimsedi aydınlarımız"

 

Sahi kelimenin anlamı değişmediyse "aydın yaftası" biraz eğri durmuş gibi geldi ha ne dersin Suheda...

 

Onlara aydın diyerek taltif etme, onurlandırma bir yafta olmasa gerektir. Bir de "yaftalamak" var ki tam da konuya münhasır. Yaftala saldır.

 

Kimilerini tarikat liderlerinin peşine takılmakla, kendi düşünceleri olmamakla itham eden bazı gençlik; aynı şekilde bir dogma halini alan bir düşünceyi hararetle savunan öncülerin düşüncesi dışına çık/a/mayıp da hareket etmektedir ya; bu ironi de beni man.yak güldürmektedir.

 

Neyse; kendimizle dalga geçerken yanlış anlayacaklar olabilir. Hiç istemem.

 

Birşey daha diyeyim de anlaşılsın. Konu biraz sert, biraz ironik olacak gibi görünüyor. İroniden hoşlanmayanlar hele hele anlamayanlar, hele de kinayenin ne olduğunu bilmeyenler töğbe yaklaşmasınlar...Benden demesi, sonra sen beni anlamadın, ben seni anlamadım olmasın. Konu tamamen yanlış anlamalar üzerine gidebilir; size düşen; siz derken konuya katılanları kastediyorum. Tek katılan Suheda olduğuna göre. Suheda sana düşen; Bekir sana düşen saçmalamamak, Suheda'ya düşene sen mi karar vereceksin.

 

Neyse; bir konuda iki defa neyse demek ne diyeceğini bilmemekten ileri gelirmiş veya geçiştirme isteğinden.

 

Ne diyordu Rocknrolla'da adamın teki..."Hadi biraz dans edelim ha" mı...Yahu bunun konumuzla ne alakası var...

 

Hakan Albayrak'ın muhteşem kitabının adı neydi..."Kemalizm Terakkiye Manidir" mi.

 

Devam ederiz inşallah...

Gönderi tarihi:
ŞU BEYAZ TÜRKLER!!

 

Nam-ı diğer Sabetayistler -_-

 

Tabi insan "beyaz türkler" kavramını sadece bir kitapta duyduysa "beyaz türkler" kavramını sadece sabetayistlikle özdeşleştirebilir.

 

Ancak, o kitapta "sabetayist" olmakla itham edilen "beyaz türkler" in Türkiye'de ki "islami kesim" in önemli unsurlarından birisi olduğunu da bilirdi kitabı okusaydı arkadaşımız.

Gönderi tarihi:
Sabah sabah ne hoş oldu bu yazıyı okumak. Sabah sabah Zaman okursan bu olur tabii...Akşama kadar da kafa kalmıyor ki o vakitlerde okuyalım...Neyse çok uzun zaman önce izlediğim bir filmin bir kesiti geldi aklıma. Anlatacağım, kurtuluşunuz yok. Anlatacağım da baş kısmını tam hatırlamıyorum. Baş kısmını dedim diye tamamını anlatmayacağım "korkmayın".

 

İki başörtü"süz" hanım karşılarında gördüklerinde kaşlarından sarışın olduğu anlaşılan tesettürlü bayana nahoş gözlerle bakmaktadırlar. Kendi aralarında bu kadar güzel olmasına rağmen niye bu kadar bağnaz olduklarını konuşmaktadırlar. O arada senaristin ve yönetmenin işbirliğine kurban giderler ve bir veya iki insan gelip ingilizce biryerleri sorarlar. İngilize, ingilizce bilmedikleri için ilgisiz kalan iki modern kadından ayrılan ingiliz sarışın(ımsı)ya yaklaşır. Tesettürlü bülbül, şakı.arak cevap verir ingilize. İngiliz veya ingilizce konuşan japon (tipi tam hatırlamıyorum) tarif üzerine yola koyulur. Modern başörtü"süz"ler artık nefrete mi hayrete mi gark olurlar bilmem veya hatırlamam.

 

Burada daha sonraları çıkan bir reklam sloganı akla gelir. "ÇOK OLUYORSUNUZ". İslamcılar bağnazdır, geridir, yozdur giydirmeleri; islamcıların (islamcı kelimesine takılmayın türbanlı deyin geçin-erkeklerini kodlamak daha zordur bunların) atom mühendisi çıkarmaları, psikolog olmaları, harvard'da okumaları denklemi fena halde bozarak bir duvara toslamaya neden olmuştur. Neyse; gerisine sonra girelim.

 

Sabah sabah nerden çıktı bu yazı...

 

Dostum yazıyı bende okudum. Peki birşey sorucam, sen araştırmanın orjinal metnini okudun mu ?

 

Birde onu oku ve bakalım, Zaman'ın aktardığı gibi mi ?

 

İhsan Dağı adlı kalemşör! e beyefendi lütfen araştırmanın neresinde siz "başörtülüleri insan olarak görmediklerini" , böcek olarak gördüklerini, ********* bulduklarını kürtlerden ve başörtülülerden nefret ettiklerini gördüğünüzü gösterir misiniz desek ne cevap alırız o da meçhul.

 

Bu kalemşör için deneklerin kendi fikirleri yetmemiş. Onlar adına fikir yürütmüş. Onlar adına yürüttüğü fikirle gölge boksu yapmış.

 

Ben ne nefret gördüm, ne de düşmanlık. Deneklerde tek gördüğüm "kaygı" idi.

 

"Kaygı" yı nefret ve düşmanlık olarak göstermenin gayesi nedir ?

 

Türkiye'nin yakın tarihini düşündüğümüzde bu insanların kaygı duymasına yetecek kadar şey yaşanmamış mıdır

?

 

2009 yılındayız Türkiye'nin ikinci büyük islamcı partisinin lideri onbinlerce kişinin doldurduğu stadydumda "cihat" çağrısı yapıyor.

Gönderi tarihi:

Kürtlerle ilgili fazla birşey bulamadım da hem kürt hem türbanlı veya hem türbanlı veya başörtülüler hakkında bazı şeyler buldum.

 

Görüflmecilerin Kürt sorununun varl›¤› ve kaynaklar›yla ilgili olarak verdikleri cevaplar de¤erlendirildi¤inde,

öne ç›kan bulgulardan ilki, görüflmecilerin önemli bir bölümünün özyaflam öykülerinde Kürtlerin yoklu¤u ve

buna ba¤l› olarak fark›ndal›k eksikli¤i.

 

Ama Türkiye’yle ilgileri yok yani, öyle söyleyeyim. Yani

en az›ndan gündemle alakal› herhangi bir söyleyecekleri laf yok. Ama tabii flu da var, mesela k›sa dönem

olarak gittim. K›sa dönemler birlikte yap›yor acemili¤ini (...) Ben mesela k›sa dönemleri daha tehlikeli

gördüm, üniversite bitirmiflleri. Yani okumufl Do¤ulular, okumam›fl olanlardan daha tehlikeli geliyor

bana. [Tehlike derken neyi kastediyorsunuz?] Düflünme yetisine sahip olduklar› için daha böyle fley oluyorlar,

tehlikeli. Yani olaylara daha ayr›nt›l› bakma yetisine sahip olduklar› için daha böyle genel düflünme yetilerini

edinmifltir üniversite okumufl bir adam. Bu adamlar› örgütler de al›yor o ayr› ama. Daha tehlikeli gelmifllerdi

bana, öyle enteresan konuflmalar, fleyler, de¤iflik...

Bir de flöyle

bir fley var, Türkiye’de Kürtler olmasa bizim hani kilit sistemlerimiz de durur herhalde. Hani genelde

çöpçüler Kürttür, eve gelen temizlikçi Kürttür, flu Kürttür, bu Kürttür. Hani sistemler durur

hani o yüzden...”

Begüm (34), Kürt halk›n›n “tembel” oldu¤unu düflünüyor. “Ekonomik aç›dan hiçbir zaman zenginleflemeyece¤

ini düflünüyorum. Çünkü o kadar tembeller ki kendi önlerindeki çiçe¤i ya da börtüyü böce¤i bile sulamay›

bilmedikleri için hiçbir zaman geliflemezler. Sürekli a¤larlar, devlet devlet devlet diye. Devlet

senin neyine yard›m etsin yani?

 

Çünkü art›k çok

fazlalar ve bizi rahats›z etmeye bafllad›klar› için biz rahats›z olmaya bafllad›k. Eskiden böyle de¤ildi.”

Baflörtüsü/türban sorununu biz-onlar karfl›tl›¤› çerçevesinde yorumlayan görüflmecilerdeki tepkisel tutumlar

birörnek da¤›l›m göstermemekle birlikte en ›l›ml› söylemde bile muhafazakâr-‹slâmi hayat tarz›n› simgeleyen

“öteki”ne iliflkin tehdit alg›s›n›n izlerini görmek mümkün. Reel ya da potansiyel bir tehdidi temsil eden

“onlar”, görüfltü¤ümüz kiflilerin ait olmad›klar› ve olmak istemedikleri bir sosyal grubun temsilcileri olarak

Benim gördü¤üm tek fley flu,

benim etraf›mda benim gibi olan arkadafllar›m›n ço¤u çok öfkeli.”

Sevcan da (38), örtünme biçimleri aras›nda bir farkl›l›k görüyor:

“Benim için onlar›n, türbanl›lar›n tek bir ad› var, s›kmabafl. S›kmabafl afla¤›, s›kmabafl yukar›. Ben s›kmabafllarla

ifl yapm›yorum, yapmayaca¤›m. Mümkünse de görüflmeyece¤im. ‹nsan olabilir, bilmem ne olabilir.

Ama o ideolojisi için bunu yap›yorsa, adam gibi baflörtüsünü örtsün gelsin

 

Cumhuriyet balosunda bafl› ba¤l› biri olmasa daha mutlu

olurum. Mesela o kare beni rahats›z ediyor, tek bir kare. Ama o kareden yola ç›k›p da türbana da düfl46

man olacak kadar fley kör de¤ilim. O kare beni gerçekten rahats›z ediyor. Çünkü bu fley acayip bir fley de-

¤il mi, samimi konufluyorum çünkü fleyde, o kareyi düflününce, kafama geldi¤inde kötü oluyorum

Cumhuriyet balosunda görmek istemem adam›, orada beyaz Türklü¤üm ç›kar,

elim aya¤›m oynar

Arap ülkelerinden gelen lider efllerinin hepsi modern, bütün kad›nlar, bir tek bizimkinin

bafl› ba¤l›, Emine Erdo¤an’›n. Yani çok çirkin geliyor bana bütün o görüntüler, nefret ediyorum yani.”

Arap ülkelerinden gelen kad›nlar›n “bile” modern Bat›l› bir imaj verdi¤i bir uluslararas› buluflmada Türkiye’nin

beklenen Bat›l› imaj› verememesi hayal k›r›kl›¤› ve k›zg›nl›¤a yol aç›yor.

 

Cumhurbaflkan›n›n eflinin baflörtülü olmas› size ne hissettirdi?” sorusunu Begüm (34) “‹¤renç hissettirdi”

Generallerin Çankaya resepsiyonlar›na kat›lmayarak tav›r almalar›n› olumlu

karfl›layan Begüm, “Tav›r als›nlar tabii, nedir bu böyle böcek gibi kad›n ortal›kta dolan›yor, bir de o kad›n›n

medyada fl›kl›¤›ndan filan bahsediliyor” cümleleriyle tepkisini ortaya koyuyor.

oldu, baflörtülü birisiyle arkadafll›

k yapabilece¤imi sanm›yorum, çok önyarg›l›y›m çünkü. Önyarg›l›y›m, yani k›ram›yorum ben bunu.

Çok anlay›fll›y›m, çok iyi bir insan›m, insanlar› çok seviyorum, ama hay›r ben bu konuda önyarg›l›y›m.”

 

Bir fley söyleyemeyece¤im, görgüsüz. Görgüsüz insanlar›n da Türkiye’nin en üst seviyede oturup dünyaya

karfl› Türkiye’yi temsil etti¤i düflüncesi beni rahats›z ediyor aç›kças›.”

 

Bu arada benim açımdan İhsan Dağı'nın yazısı bir araştırmaya dayanıp dayanmaması noktasında bir değer taşımıyor. Kafamdaki düşünceleri yansıtan bir metindi o kadar. Bir araştırmaya dayanmasa dahi aynı etkiyi doğuracaktı bende. Yani ki sorun yok.

 

-http://www.aciktoplumvakfi.org.tr/pdf/seckinler-ve-sosyal-mesafe.pdf-

Metnin adresi. fl harfleri "ş" olarak okunmalıdır. Uğraşmak istemedim. Türbanlılarla ilgili metinleri okuyunca endişeyle karışık nefret de su yüzüne çıkacaktır gibi geliyor. Bu arada araştırmanın giriş kısımlarında bazı açıklamalarda deneklerin söylediklerinden çıkartılan bazı sonuçlara değinilmiş. Bunu da sonuç yerine kısmında okuyabiliyoruz. Okuyabiliyoruz da açıkca söylemek gerekirse bu araştırmaya katılan denekler adına benim çıkarabildiğim birkaç sonuç var.

 

1. si: Azınlıklar konusunda (Kürt) değilse inanılmaz ılımlılar ve birçok azınlıktan dostları var

2. si: Kürtlüğü yeni ve dışarıdan pompalanan bir dayatma, kışkırma olarak görüyorlar. Evvel yoğidi diyerek başlıyorlar.

3.sü: Konu türban olduğunda nefret ve endişeleri at başı gidiyor. Hem endişeleri var hem de nefretleri.

 

4. sü her araştırmada olduğu gibi aynı sonucu tüm topluma genellemek tamamen yanlış sonuca bizi götürür vesselam...

 

49. sayfaya gelmişim. Biraz hızlı bir okuma oldu ama yemeğe gitmem lazım...Sonra görüşürüz...Afiyet olsun...

Gönderi tarihi:
Suheda...

 

Sabetayistlikleri ve bilinç konusundaki yoksunlukları biraz ağır bir itham olmuş gibi geldi.

 

Senden de başka birşey beklemek mümkün değil değil mi? En ağır ithamı en kolay şekilde kim söyleyecek deseler hemen seni gösteririm. B)

 

Bekir'im bunu iltifat olarakmı kabul etmeliyim anlayamadım :)

 

 

Tabi insan "beyaz türkler" kavramını sadece bir kitapta duyduysa "beyaz türkler" kavramını sadece sabetayistlikle özdeşleştirebilir.

 

Ancak, o kitapta "sabetayist" olmakla itham edilen "beyaz türkler" in Türkiye'de ki "islami kesim" in önemli unsurlarından birisi olduğunu da bilirdi kitabı okusaydı arkadaşımız.

 

Hahaah işte bu nefisti... :)

Bahsedilen kitap Soner Yalçın'ın Efendisi galiba o kitap denilen aslında iki ayrı kitap iki ayrı araştırma ;) evet her ikisinide okudum hatta son on yılda okuduğum en güzel kitaptı Efendi (beyaz Türklerin büyük sırrı)

Bir diğeride yani efendi 2 beyaz müslümanların büyük sırrı..

Sebatayist olmakla itham edilen?burası oldukça ilginç yani öyle olduklarını kabul etmiyor arkadaşımız..

Sabetayistlerin ideolojilerini bilen herkes bilir,gizlilik en temel inançlarıdır.

Dolayısıyla yaşadıkları yerlerde ki yaygın din içerisinde gösterirler kendilerini..

Sebatayizm ile ilgi okunan en basit yazılarda bile bunları görmek mevcuttur,bunun için Soner Yalçın'ın o iki devasa kitabını okumaya bile gerek yok..

Gönderi tarihi:
Bekir'im bunu iltifat olarakmı kabul etmeliyim anlayamadım :)

 

Bilirsin, biz Türkler iltifatta zorlanırız ve bu sebeple bunu hep zor yoldan yaparız. İltifata mazhar olan da iltifatı anlamakta zorluk çeker böylelikle...

 

Pekiyi şimdi ben sana iltifat mı ettim.

 

Bana göre; kişinin söylemek istediğini ne kadar zor olsada, içinden eğer öyle geçiyorsa eğip bükmeden söylemesi kişinin değerini artırır. Burada doğruluk sorunu devreye girse de dobralık sorunu devreye girmez en azından...

 

Konuyu açtım ama 3 günlük bir bahçe sulama derdi çıktı. Çiçek değil ha...Muhtemel görüşme tarihi 15/06/2009

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Hahaah işte bu nefisti... :)

Bahsedilen kitap Soner Yalçın'ın Efendisi galiba o kitap denilen aslında iki ayrı kitap iki ayrı araştırma ;) evet her ikisinide okudum hatta son on yılda okuduğum en güzel kitaptı Efendi (beyaz Türklerin büyük sırrı)

Bir diğeride yani efendi 2 beyaz müslümanların büyük sırrı..

Sebatayist olmakla itham edilen?burası oldukça ilginç yani öyle olduklarını kabul etmiyor arkadaşımız..

Sabetayistlerin ideolojilerini bilen herkes bilir,gizlilik en temel inançlarıdır.

Dolayısıyla yaşadıkları yerlerde ki yaygın din içerisinde gösterirler kendilerini..

Sebatayizm ile ilgi okunan en basit yazılarda bile bunları görmek mevcuttur,bunun için Soner Yalçın'ın o iki devasa kitabını okumaya bile gerek yok..

 

Dediğim gibi "beyaz türkler" tanımına salt bir kitaptan aşina olmak ancak ;

 

ŞU BEYAZ TÜRKLER!!

 

Nam-ı diğer Sabetayistler -_-

 

böyle bir cümle kurulmasına sebep olabilir.

 

Beyaz Türkler = Sabetayistler gibi bir mantık gayri ciddidir.

 

Kaldı ki Sabetayistliği Türkiye'nin gündemine sokan Yalçın Küçük'te, ardılı Soner Yalçın'da "Beyaz Türk" tür.

 

Soner Yalçın'ın hikayesini anlattığı aile Menderes'lerdir. Soner Yalçın bir komplo teorisyenidir. Kendisi de kitaplarında asla "öyledir" demediği halde, komplo teorisi şeklinde yazılmış kitapları okuyup iddia sahibi olmak memleketimiz insanına özgüdür.

 

Sebatayist olmakla itham edilen?burası oldukça ilginç yani öyle olduklarını kabul etmiyor arkadaşımız..

 

Menderes Ailesi Sabetayist midir değil midir? Sabetayistlik bir inanç, bir ideoloji, bir siyasi görüş değildir. Etnik bir unsurdur. Bir kişinin Sabetayist olabilmesi için, İspanya'dan göç eden yahudilerin soyundan gelmesi, bu soy içinde Sabetay Sevi'nin öğretilerini benimsemiş bir yahudi asıllı (dönme) olması gerekir. Bir kimseye veya bir aileye bu yafta yapıştırılabilmesi için, asgari olarak soy ağacı çıkarılıp iddiayı destekleyecek bilgi ortaya konulmalıdır.

 

Yalçın'ın kitaplarında ne böyle bir bilgi vardır. Nede temel iddiayı destekleyek net bir veri. Dediğim gibi komplo teorileri vardır. Komplo teorileri insanları düşünmeye ve araştırmaya iter. Ancak hiçbir komplo teorisi net bir sonuç vermez, ortaya koymaz (Yalçın'ında böyle bir iddiası yoktur)

 

Yok arkadaşımız kabul ediyor ve öyle olduklarını iddia ediyorsa, bunu neye dayanarak iddia ettiğini de ortaya koyabilir.

 

Bir kişi, kişiler veyahutta aileler için ortaya konan ithamlar kanıtlanmadığı sürece sadece ithamdır.

 

Ama, "memleket gerçekleri" ni kurtlar vadisi izleyerek "öğrenen" insanlar için, komplo teorisi bazında yazılmış kitaplar da mutlak gerçeği verir.

Gönderi tarihi:

Safsata üretiminin iç yüzünü gözler önüne seren Cyrano iletisi üzerine söylenebilecek bir söz bulamıyorum.

 

Benim dikkat çekmek istediğim, tüm dünyada dinciler artık radikal bir nefret pompalamaya ve toplumu saflaştırmaya, çatışma çıkarma çabasına yöneldiler. Eğer kafalarını sarıp sarmalayıp ya da bir kucak sakal bırakıp ortaya çıktıklarında kimse umursamazsa, tepki göstermezse deli oluyorlar. İstiyorlar ki herkes nefretle baksın. Gözlerini döndürüp döndürüp bir daha bakıyorlar, "bana nefretle bakıyor mu, bakmıyorsa niye bakmıyor? Bakması lâzım! Benden nefret etmeleri lâzım ki kin nefret tohumları yeşersin!"

 

Böyle bir nefret yoksa hayallerinden kurguluyorlar. Çünkü amaçları toplumu ayrıştırmak. Çünkü amaçları çatışma çıkarmak. Enkaz küllerinden yeni bir şey doğacağı gibi garip bir batıl inançları var.

 

En fazla hoşgörü propagandası yapan, bağlılarına "aman ha, sakın ha niyetinizi belli etmeyin. Bedir'de bir kerede çıkıldığı gibi çıkacağız. Sakın ha deşifre olmayın! Erken öten horoz olmayın" diye tembihlenip duran cemaat bile artık içini bastırmayı başaramıyor, içleri patladı.

 

İşleri güçleri birileri birilerinden nefret ediyor diye göstermek. Nefreti yaymak ve körüklemek. Bu iş çığırından çıktı artık ben söyleyeyim. Bu "hoşgörü" propagandistleri de bu kervana katıldığına göre... Olmadı hayali sanal nefretler üretiliyor. Belki göl maya tutar. Şansı denemekten başka çare kalmadı. Fırsat ele geçti, değerlendirildi değerlendirildi. Yoksa kaçacak... Telaş bu. Bu fırsatın bir daha ele geçmeyeceğini, ellerinde ne varsa tüm cephaneyi kullanmaları gerektiğini biliyorlar...

Gönderi tarihi:
Doç. Dr. Füsun Üstel ve Doç. Dr. Birol Caymaz'ın Açık Toplum Vakfı ve İstanbul Bilgi Üniversitesi için yaptıkları araştırma

 

Tamamen ajitasyon amaçlı ve taraflı bir anket. Yönlendirici sorularla seçilmiş 40 kişiyle yapılmış bir safsata…Ondan sonra da, sonuçları tüm Türkiyeye yayarak genelleştirme. Hiç de bilimsel değil. Ya, insaf! Hani esprisi bile yapılır; ‘ 100 kişiye sorduk ‘ falan diye… :)

 

Bu gibi çabalar, apaçık Zaman, Taraf türevi gazetelere malzeme olması için, Kemalizme nefretlerini kusmaları için bir bahane…

 

Yok, türbanlılara nefret varmış da, yok insan olarak görmüyorlar mış ta mış mış…Sanki, bu memlekette ramazanda yemek yediği için bıçaklananlar, dövülenler nefretten değil de sevgiden hastanelik olmuşlar yıllardır.

 

Bu ülkede şu nüans bir türlü anlaşılmaz. Efendim demokrasi hoşgörü rejimidir, kardeşlik, birbirimizi sevelim vs. Hayır efendim yok öyle bir şey. Demokrasi demek her şeyi ve herkesi sevmek demek değildir. Tahammül etmekle hoşgörü, sevmekle saygı duymak farklı şeylerdir.

Ben seni sevmeye mecbur muyum ? Hayır. Ama saygı duymaya mecburum.

 

Yaptığını hoşgörmek zorunda mıyım ? Hayır. Ama tahammül etmek zorundayım.

 

Formül budur.

 

Şimdi, birbirimizi kandırmayalım. Bu ülkede, hangi ideolojiden olursa olsun, bir mahalle baskısı kültürü vardır. Yani, bir tek tipleştirme eğilimi dini, etnik kökeni ne olursa olsun her grupta vardır. Yani bu toprakların kültüründe böyle bir şey var. Dolayısıyla, her iktidara gelen kendi vatandaş tipini oluşturmaya yönelir. Bunda Türkiye şartlarında şaşılacak bir şey yok. Her grup diğerini kendi penceresinden tanımlayabilir.

 

Türkiye'nin en iyi okullarında okumuşlar. Zenginler. Toplumun kremasını oluşturduklarını düşünüyorlar. Ama hoşgörüsüz, bağnaz, cahil ve demokrasi karşıtılar.
İslamcılar bağnazdır, geridir, yozdur

 

Ama, Kadıköyde türbanla gezenle, Fatihte mini etekle gezene gösterilen tepki arasında da bir fark var değil mi ?

 

Türkiye'nin en iyi okullarında okumuşlar. Zenginler. Toplumun kremasını oluşturduklarını düşünüyorlar.

 

İki başörtü"süz" hanım karşılarında gördüklerinde kaşlarından sarışın olduğu anlaşılan tesettürlü bayana nahoş gözlerle bakmaktadırlar. Kendi aralarında bu kadar güzel olmasına rağmen niye bu kadar bağnaz olduklarını konuşmaktadırlar. O arada senaristin ve yönetmenin işbirliğine kurban giderler ve bir veya iki insan gelip ingilizce biryerleri sorarlar. İngilize, ingilizce bilmedikleri için ilgisiz kalan iki modern kadından ayrılan ingiliz sarışın(ımsı)ya yaklaşır. Tesettürlü bülbül, şakı.arak cevap verir ingilize. İngiliz veya ingilizce konuşan japon (tipi tam hatırlamıyorum) tarif üzerine yola koyulur. Modern başörtü"süz"ler artık nefrete mi hayrete mi gark olurlar bilmem veya hatırlamam.

 

Bu iki söylem arasında bir tezat yok mu ?

 

Kürtlüğü yeni ve dışarıdan pompalanan bir dayatma, kışkırma olarak görüyorlar.

 

Hayır, bunu sanki Kemalistlerden başkası söylemiyormuş gibi. Belli ki, araştırmacılar bu sonucu özellikle Taraf gazetesi gibilerine malzeme olsun diye çıkarmış

 

islamcıların (islamcı kelimesine takılmayın türbanlı deyin geçin-erkeklerini kodlamak daha zordur bunların) atom mühendisi çıkarmaları, psikolog olmaları, harvard'da okumaları denklemi fena halde bozarak bir duvara toslamaya neden olmuştur.

 

İki başörtü"süz" hanım karşılarında gördüklerinde kaşlarından sarışın olduğu anlaşılan tesettürlü bayan

 

Bunlar da biraz kompleks yapıldığının belirtisi gibi… ;)

Gönderi tarihi:
ŞU BEYAZ TÜRKLER!!

 

Nam-ı diğer Sabetayistler

 

Ve onların her birini yere göğe sığdıramayan aydın yaftası vurup peşlerinden giden bilinçsiz kitleler...

 

Bir de bu tarz yorum yazanlar var, yani; başlığa bakıp ileti yazanlar.

 

Peki, sormazlar mı adama, Sabetaycı olduğu iddia edilen ( özellikle Adnan hocacı oğlu tarafından ) Cevat Babuna, niye TGRT de programlar yapıyordu diye ?

Gönderi tarihi:

Şimdi konu baş örtme, başı örtülü Harvard okuma, atom mühendisi olma, kaşlarından sarışın olduğu anlaşılma :D filansa... Dur şimdi, şunu ilave etmeden geçemeyeceğim: Başı örtülü olmasına rağmen bir seksenbeş boyundan ve edalı yürüyüşünden tesettür defilesi mankeni olduğu anlaşılan da var mı ola?

 

Neyse... Konu bunlarsa, bir sürü başını açan var, örten var... Daha dün bir kız gördüm, başını sımsıkı sarmış, fakat sıcağa dayanamayıp kap ceketini çıkarmış. Ceket çıkınca kollar açık, pantolon dersen streç bluejean... Bakacak olup da saçı açık olsa da baksak diyecek bir allahın kulu çıkarsa şaşarım! Fakat biraz dile pelesenk edilmiş gibi görünen bu söylem, aslında sayısız gözlemin ürünü. Bu tür örnekler çok fazla.

 

Harvard'ı bitirince belki başı açıkken örtecek, belki kapalıyken açacak. İnsan bu, su misali... Kıvrım kıvrım akar ya hani...

 

Efendiler, geçin bunları... Bunları konuşup durmakla ne köy olur, ne kasaba... Bunlar tarafsızken vaktiyle, zamanla taraf olan amaçlı, kasıtlı, organize işler...

 

Hem de yahu bu üçlü medya değil miydi, başı örtülü başı açık kol kola kardeş gibi geziyor, bir baş örtmeyle "noolacak yaav!" diyen? Şimdi birden nefret pompalayasıları niye geldi? Kaz yandıkça çevirmek iyi bir şey ama, çevire çevire kaz kömür oldu artık, indirin şunu ateşten...

Gönderi tarihi:
Tamamen ajitasyon amaçlı ve taraflı bir anket.

Şimdi 2x2 kaç eder sorusunu matematikçiye sormuşlar, "4 eder" cevabını biraz yavan bulup bir kaç kişiye daha soralım demişler. Ekonomiste sormuşlar, "piyasalar belirler" demiş. Tüccara sormuşlar, "vallaha aşağı etmez" demiş. Avukata sormuşlar, "ilgili yasa maddesine bakmak lazım" demiş. Bir de "bağımsız! kamuoyu araştırmacısı"na sormuşlar. "Siz kaç etmesini istiyorsunuz?" demiş...

Gönderi tarihi:

Maksat Atatürkcü'lüge vurmaksa kimlerin basi cektigini anlamak zor degildir.O yazi olmasa da o yaziya sahip cikanlar Atatürk karsiti olmaya hep devam edeceklerdir,cünkü onlar öyle yetistirildiler,onlara fazla yüklenmemek gerekir.

 

Gelelim,sabetayistlige.

 

Ben Türbana karsiyim ama sabetayist degilim,Atatürkcüyüm ve dinsizde degilim,ama türbana carsafa,ve onlara benzer ne varsa hepsine karsiyim,cünkü benim dinimde bunlarin hicbirisi yoktur,var diyenler yalan söyleyenler dini Kurani carpitanlardir.

 

Kürtler konusuna gelince,eger gercekten Bekir'in aktardigi sekilde ve orijinal metinde Kürtler'le ilgili o agir ifadeler kullanilmissa buna dogru demek en büyük yanlis olur.

 

Son olarak,her türlü fesadi, sacmaligi Kemalizm'e mal etmek ideolojik bir yaklasimdir, haksizdir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Bana göre; kişinin söylemek istediğini ne kadar zor olsada, içinden eğer öyle geçiyorsa eğip bükmeden söylemesi kişinin değerini artırır. Burada doğruluk sorunu devreye girse de dobralık sorunu devreye girmez en azından...

 

Konuyu açtım ama 3 günlük bir bahçe sulama derdi çıktı. Çiçek değil ha...Muhtemel görüşme tarihi 15/06/2009

 

Saygılar...

 

Hep derim bazı insanlar yürekleriyle konuşur,onlardan biriyim işte fikrimi söylerken ne kimseden aferin alma derdindeyim nede kimseye yaranma..

Bunu tabiki bileceksin sonuçta yıllardır burada yazıp çiziyoruz,az da olsa bizim gibi yazanlar hakkında hepimiz bilgi sahibi olmuşuzdur.

Kim gerçekten bilgiye sahip,kim boş,kim googleden topladığı yazıları kendi fikriymiş gibi sunuyor,kim hangi görüşün tesirinde yazıyor..

Bu özelliğim yüzünden sayısız etiketler yedim bu forumda,umurumdamı?elbette hayır,ne diyorum kimse için yazmıyorum.

Hem sen bana söylerken sanki kendin benden farklısın ;)

Bazı kelimeleri duymaya tahammülü olmayanları ülser etmekmi derdin,başörtüsü,din,zaman,Ak parti(bknz akp demedim)falan yazarlar bünyelerde ters etkiler yapıyor ama sen ısrarla devam ediyorsun :)

Ne dedik Beyaz Türkler kavramı dilimize yerleşeli çokta uzun zaman olmadı (bu arada bende beyaz Bir Türk'üm ama benim ki yalnızca ciltsel)Yıllardır bunlarla ilgi şeyler yazıldı çizildi okuyoruz elimizden geldiğince..

% 5 yada 3 lük hem ekonomik hem eğitim yönünden bir üst sınıf

Kimlerdir bunlar çoğunluğunun kökeni bana göre hepsinin sebatayist bir gurup.

Şimdi buna itiraz edenler olur "vay efendim okuduğun bir kitap"hayır sayısız kitap okudum Türkiyedeki sebatayistler hakkında hatta öyle ki bir ara paranoyalar bile geliştirmeye başlamıştım.

Neyse Soner Yalçın'ın efendisinde yazılanları itham olarak görenlere şöyle demek lazım adamın kitabında yararlandığını gösterdiği yüzlerce kaynaktamı itham,özellikle birebir röportaj yaptığı kişilerdemi?

O zaman bu itham olmaktan çıkar yalan olur,iftira olur demekki neymiş Soner Yalçın ve yararlandığını söylediği tüm kaynaklarlart yalandan ibaretmiş..

Peki şimdi bu arkadaşımıza şöyle bir soru sorma zorunluluğu doğuyor senin doğrun kimler?Yada referansın?

Öyle ya sende bir yerlerden bişeyler okuyarak adamın yazdıklarını red ediyorsun..

 

Bir diğer konu,arkadaşımızın kitabı okumadığı o kadar aşikar ki :) kitap hakkındaki bilgisi "yalnızca Menderes ailesini anlatıyor"demesinden belli..Googlede ancak bu kadarını bulmuş demekki..

Oysaki Evliyazadegiller ailesi ekseninde sebatayizmden tut,ittihat ve terakinin nasıl ve kimler tarafından hangi amaçla kurulduğundan,İzmir suikastinden,Efendi kelimesinin Osmanlıda ne anlama geldiğinden..

Ve bir ailenin neredeyse tüm fertlerinin Türk siyasetinde nasıl etkin olduğundan,İngilizlerle olan sosyo ekonomik ilişkilerimizin nasıl ABD saflarına kaydığından ve son olarak Menderes'in idamına giden süreçten..

 

Hadi tüm bunları red ettik,Soner Yalçın nasılsa bir kople teorisi uzmanı ya (bakın bu fikre arkadaşımız Soner Yalçın bir ara kurtlar vadisi dizisinin konseptliğini yapmıştı ya oradan kapılmış :)çok mu zalimim ne?ama eğleniyorum )hadi yararlandığını söylediği yüzlerce kaynakları ve kişileride red ettik peki doğrusu ne?

Yazı yazarken kişi siyasi görüşünden bağımsız yazabildiği zaman yazdıkları ciddiye alınır,aksi takdirde benim nazarımda tamamen kendi adıma konuşuyorum hiç bir önem arz etmez yazdıkları..

 

Ayrıca bana TGRT ve Cevat Babuna örneğini verenede ben şöyle bir soru yöneltebilirim.

Üzery Garih'in mezarı başında öldürüldüğü Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi kimdir?

 

Neyse yoğun çalışıyorum bu ara,sende o Adana sıcağında bahçe sularken güneşte fazla kalmamaya dikkat et..

Lazımsın -_-

Misafir Hakan Bohemian
Gönderi tarihi:

TERAKKİ VAKFI DAVASINDA ILGAZ ZORLU’NUN SAVUNMASI

 

KADIKÖY 4.ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ HAKİMLİĞİ’NE

DOSYA NO: 2001/265 E

CEVAP VEREN : Ilgaz Zorlu (DAVALI) Hobyar Mah. Cağaloğlu Yokuşu Sok. Özhekim İşhanı No: 1/ 1

KARŞI TARAF (DAVACI) : Nafiz Can Paker VEKİLİ : Av. Rifat Sirer

KONU: 07.02.2001 Tarihli Dava dilekçesine karşı cevap ve beyanlarının sunulmasıdır.

 

Dava çok uzun olduğu için kısaltarak aktarmaya çalışacağım.(H.B.)

 

Davada

SON BÖLÜM

 

Şimdi Sayın Nafiz Can Paker’in iddialarını tek tek yanıtlayayım:

 

a- Bay Paker kendisinin iyi bir işadamı olduğunu belirtmektedir.Hemen belirtmek isterim. Bir kişinin iş hayatınmda çok başarılı olduğu sadece bir firmadaki çalışmaları ile belirlenemez. Sayın Can Paker tıpkı ailemizin diğer mensupları gibi iş hayatına Türk Henkel firmasında başlamıştır.Kendisinin bu firmaya girmesi Yeni Tekstil firmasının sahibi ve Sayın Paker’in kayınpederi olan Memduh Paker kanalı ile olmuştur.

 

Bu firmanın Türkiye’ye gelmesini sağlayan kişi burada adını vermek istemediğim ailesi Selanikli olan ama sabetaycı olmayan gerçek bir musevi bir işadamıdır, kendisini Türk Kimya sanayiine adamış bu kişi sayın Can Paker’e her zaman yardım etmiş, kendisinin kısa zamanda yükselmesini sağlamıştır. Bu çok önemli bir noktadır. Henkel firmasının en üst seviyelerine kadar gelen Bay Paker kısa sürede Amerikan Devleti ile de yakın ilişkiler kurmuştur. Görünürde görev yaptığı hayır işleri tamamen 1919 larda Yalman ile filizlenen Mandacılık doktrininin Türkiye’de yerleşmesi maksadını taşımaktadır.

 

b- Sayın Paker’in terakki Vakfı ile ilişkisi ekteki resimde açıklıkla görülmektedir. Bay Paker kendisi sadece perde arkasındaki bir yönetici değildir, aynı zamanda bu vakfın açık ve seçik idarecisidir. Bu vakıftan ne şekilde para almaktadır? Bay Paker Terakki Vakfı’nın okullarından mezun olmadığı halde hangi saikle kaydı hayat şartı ile bu vakfın yöneticileri arasına girmiştir?

 

Bunun cevabı çok açıktır. Can Paker’in kayınpederi olan Sayın Memduh Paker daha gençlik yıllarında kızı Mihriban hanım ile akrabası olan Bay Can Paker’in evlenmesi için uğraşmıştır. Kendisi benim sık sık belirtiiğim gibi bir hahmadı. Bizzat Kızı Mihriban Hanım babasının bir hahm olduğunu biliyordu. Bu ailenin elinde Selanik’tan kalma cemaat belgeleri bulunmaktadır. Bu belgelerde cemaatimizin dini belgeleridir. Sayın paker çok iyi bilmektedir ki kayınpederi Kapancılar Grubu’nun son dini lidelerlerinden biriydi. Bomonti’de Karakaş’lar Grubu’ndan bir aileye ait bir fabrikaya her Cuma günü gelir Şabat tatilinin başlangıcına kadar buradaki karakaşlı hahamlarla dini meseleleri müzakere ederdi. Ben bu konuşmalar şahit olan hahamlarla görüştüm. Kaldı ki sabetaycı olmak, haham olmak ya da bu yolla itham edilmek bir hakaret midir? Eğer Bay paker bunu bir hakaret olarak addediyorsa mutlaka mahkememize bildirmelidir.

 

Zira kendileri ve içinde bulunduğu ekibin üyeleri Türkiye dışında yahudi olduklarını beyan ederlerken Türkiye’de bunu bir hakaret unsuru olarak mı addetmektedirler? Kaldı ki bu ekibin güçlü ismi müflis işadamı Sayn Mehmet Barlas A.B.D de musevi olduğu için baskı gördüğünü söyleyerek yetkili makamlardan oturma izni almıştır.

 

Terakki Vakfı’nın denetlenmesi hususunda mahkemenizin nazarı dikkatini celbedecek çok önemli bir belgeyi burada takdim etmek istiyorum. Vakıflar Müfettişi Sayın Mustafa Batu’nun sunduğu bu belgede şunlar yazılmaktadır: “ hepsi kamuoyunda saygın bir konuma sahip vakıf üyeleri hakkında birtakım ithamlarda bulunan kişi hakkında gerek vakıf tüzel kişilği olarak ve gerek ise şahsi davalar açıldığı, Emniyet birimlerinin konuya mutalli oldukalrı bilindiğinden, müfettişliğimizce ayrıca bir suç duyurusuna ihtiyaç bulunmadığı anlaşılmıştır.” İşte bu Türkiye Devleti’nin resmen anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olarak; sabetaycı kökenli kişileri favori kıldığının da resmi evrakıdır! (16/06/2000 Tarih ve 41-3/3 Sayılı Rapor: Raporu Yazan Müfettiş Mustafa Batu)

 

c- Bay Paker’in dava dilekçesinde yazan diğer bir iddiaya gelelim: “Canan Barlas’ın sabetaycı bir aileden gelmesi , İsmail Cem ile ilişkileri.

Sayın Can Paker’i en iyi şekilde tanıyabilmek için burada şunları belirtmekte faydalar vardır: Sayın Canan Barlas gazeteci yazar Mehmet Barlas’ın eşidir ve köken itibariyle de sabetaycıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin 9. Cumhurbaşkanlığı seçimleri esnasında Sayın Can Paker’in de içinde bulunduğu “ liberal sol sabetaycı ekip” kendi gruplarından olan Dışişleri Bakanı İsmail Cem İperkçi’yi açıkça bu makama seçilmesi için desteklemişlerdir. Sayın İpekçi kendisi de ABD de yaşayan ve vaftiz olarak ailesi tarafından hıristyan dinine geçen ama yahudiliğini unutmayan ve bu dine inanan eski ABD Dışişleri Bakanı Albreight’a durumunu anlatarak kendisinin ABD yönetimi tarafından desteklenmesini istemiştir. Nitekim bununla igili olarak başta Türkiye kamuoyu olmak üzere ABD Musevi lovbisi tarafından da bir kampanya başlatılmıştır. Sayın Cem üstü kapalı bir biçimde Selanikli kökeniyle gurur duyduğunu bildiren bazı beyanatları ABD ve İngiltere Basını’nda da dile getirmiştir. Fakat bu sırada yzar Yalçın Küçük ve ben verdiğimiz demeçlerle İsmail Cem’in bu usevi kökeninin özellikle dile getirdirk. Benim Akit Gazetesi’nin 25.04.2000 tarihli sayısında yayımlanan mülakatımda ben şunları özellikle söyledim: “İsmail Cem’in dedesi hahamdır.. bu yazı ve Yalçın Küçük’ün beyanları T.B.M.M de milletvekilleri tarafından ele alındı, kapalı kulisler sonucunda Sayın İsmail Cem ‘in Cumhurbaşkanlığı konusu milletvekilllerinin vicdani kanaatleri neticesinde olamadı. Bunun üzerine aşağıda da detaylı olarak ele alınacağı gibi 28 Şubat’ta devlet içinde gerekli menfaatleri sağlayamayan “Yeni Sabetaycı Ekip” basın içinde kendi fikrini savunan Cengiz Çandar (kendisinin sabetaycı olduğuna dair musevi cemaatinin yayın organı olan Şalom Gazetesi’nde yayımlanan beyanı ektedir), Mehmet Barlas gibi gazeteceler yoluyla bir kampanya başlatıldı.

 

Savunmada özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum, bir kimsenin geçmişi ve kökeni nedeniyle eleştirilmesi çok açık bir biçimde ırkçılıktır, böyle bir şekilde insanların itham edilmesi de ortaçağ zihniyetidir . Ama bir kişi kendisi ile aynı kültürel özellikleri gösteren, kendisi ile aynı kökenden gelen kişilerle işbirliği yaparak bir gruplaşma içine giriyorsa bu tabiiki toplumbilimin ilgi alanına girer, ama bu davada beni suçlayanların yaptığı gibi bir örgüt kurarak devletin düzenini bir başka ülkenin çıkarlarını gözeterek değiştirme amacı güdüyorsa bu devletin ilgili organlarının araştırması gereken bir iştir. 1919 yılından beri başlayan Atatürk’ün Nutuk isimli eserinde açıkça beli,rtilen bir başka ülkenin himayesini arzulayan (manda özlemi) bu kişilerin amaçlarının mutlaka ama mutlaka engellnmesi gerekmektedir. Bu sebeple Türkiye’ye gönülden bağlı bir sabetaycı asıllı yurttaş olarak Sayın Bay Paker’in bana atmaya çalıştığı hakaret iddialarına karşılık ben de elimden geldiğince gerçekleri bilebildiğim kadarıyla burada zikredeceğim.

 

Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Sayın İsmail Cem İpekçi’nin özellikle A.B.D musevi lobisiyle görüşerek destek istemesi çeşitli kanallar vasıtasıyla bana ulaşmıştı. Bu Türk basınınnda da yer alıyordu. Kendisi isminin yıpranmaması için hiçbir şekilde açık olarak aday olmuyordu, fakat basında yapılan ve kimlerle yapıldığı belkli olmayan kamuoyu yoklamaları bir anda devreye girmiş ve gizli bir değer yaratma sistemi oluşturulmuştu. Bu sırada Prof. Yalçın Küçük’ün yazıları yayımlanmaya başladı. Ben de 25.04.2000 tarihinde benimle röportaj yapan Akit Gazetesi’ne İpekçi ailesiyle ilgili malumatlar verdim.

 

Lütfen dikkat edelim: Sayın İsmail Cem İpekçi, mensubu olduğu ailenin dini geçmişinden yani kısaca musevi kökeninden utandığı için soyadını değiştirmişti. Oysa yabancı basın ve Amerikan Musevi lobisi kendisini bir sabetaycı olarak görmekteydi ve bu sebeple böyle bir kişinin Cumhurbaşkanı seçilmesinin Türkiye’de önemli etkileri olacağına inanıyorlardı. Oysa Sayın Cem bu konuda asla Türkiye’de konuşmamıştır. Şimdi nasıl olurda yıllarca utandığı ve bu sebeple değiştirdiği aile soyadının ardına sığınmaktaydı. Kaldı ki sabetaycı kökenli bazı kişiler ve bazı musevi yazarlar ısrarla sabetaycılığın yokolduğunu bildirmekteydiler. Oysa bu gerçekdışıydı. Fakat Sayın Küçük’ün ortaya attığı iddialar ve benim yazım T.B.M.M de ki milletvekilleri üzerinde etki yapmıştır. Sorun şudur; sorun İsmail cem’in musevi kökenli olması değil, aslını inkar etmesidir. Acaba Sayın Cem bir gün Türkiye’den ayrılmak zorunda kalsa, solcu olduğu yıllarda acımazısca eleştirdiği bugün büyük destek verdiği ABD ye yerleşse ve vatandaşlaık almak için çaba gösterse acaba Sayın Halil Bezmen’in şu sözlerini söyler mi? : “Türkiye’de musevi olduğumuz için baskı gördük” (Hürriyet gazetesi ekte sunulmuştur)

 

Fakat ne yazık ki konu çarptırıldı.

Şimdi şu satırları dikkatle okuyalım (Barlas’ın 28.04.2001 Tarihli Yeni Şafak Gazetesi yazısı)

 

“ Dışişleri Bakanı İsmail Cem’in adı Cumhurbaşkanı adayları arasında geçiyor, bazı kesimler Cem’e olamaz ,çünkü O sabetaycıdır diye tepki gösterdi. (..) Ben de buna karşı Cem’in atalarının etnik kökenine veya dini inançlarına bakarak , Cem’in politik yaşamını değerlendirmek şeklinde yaklaştım. Ve mesele tırmandı. Sonunda bir gazetede benim ailemde de sabetaycılar olduğu için böyle dasvrandığım yazıldı. Ve hatta “Müslüman mahallesinde salyangoz satma“ benzeri ifadeler kullanıldı. Barlas daha sonraki günlerde de sabetaycılıkla ilgili yazılar yazarak bu polemiğin daha başında konuyu bir antisemitizm havasına getirerek; Sayın Dilipak’ı bu yolla eleştirmiştir. Bu polemiğe ara vererek Sayın Barlas’in nasıl gerçekleri saptırdığına dikkate edelim.

Nisan 1987 senesinde kendisinin ihale takipçisi bir gazeteci, olduğunu ortaya çıkaran Güneş gazetesi’ne karşı savaş açan Barlas; 23.04.1987 sayılı Güneş Gazetesi’ndeki köşesinde de Sayın Dinç Bilgin’in aile geçmişine üstü kapalı olarak dokundurmuştu. Eşi de sabetaycı olduğu için bunu açıkça yapamamıştı ama sonuçta; kendisi de insanların kökenlerini ortaya atarak politika yapmıştı. Şimdi bunları bir antisemitizm olarak nitelemesi tamamen amaçlıdır.

 

Görülmektedir ki antisemitizm iddiaları sabetaycı liberal sol hareketin ortaya attığı en büyük ididialardan biridir. Bu aslında uzun yıllardır inanmadıkları ve devamli eleştirdikleri kemalizmin ardına saklanan bu kişilerin en büyük silahıdır, kısaca kendilerine yapılan eleştirilerin dozu arttıkça ya sabetaycılıklarını ortaya koyarak özellikle ABD deki bazı çevrelerin desteğini almaya çalışmaktadırlar, ya da bize saldıran Atatürk’e saldırır iddialarını ortaya koynmaktadırlar. Oysa Güneş Gazetesi Başyazı iken savaştığı Dinç Bilgin’in aile kökenlerine kadar giden Barlas’ın sözleri ne çabuk unutulur?

 

Bugün Türkiye medyasını sabetayci liberal solcular ele geçirmiştir, bunların karşısında yazı yayımlama cesaretini tek gösterebilen kamuoyunda islamcı olarak mimlenen ve her zeminde alyhlerinde yazı yayımlanan Akit gibi gazetelerdir. Oysa hukuk devletini en önemli özelliği anayasımızda belirlenen basın özgürlüğüdür. Peki anayasa tarafından güvence altına alınan basın özgürlüğü ülke yönetiminde gruplar kuran böylesine bir teşkilartın içinde nasıl olabilecektir? Haklı ile haksızı ne ayıracaktır? Acaba kendisi de bir sabetaycı olan ve Sabah grubundan gerekli desteği alamayan eski başbakan Tansu Çiller’in kartel medyası sözleri nasıl değerlendirilebilinir?

 

Aslında –Bay Barlas’ın Sayın Cem’i desteklemesi mesnetsiz değildir. Ardında kökü 1970’lere dayanan büyük bir plan vardır. 1974 de TRT Genel Müdürü olan Sayın Cem’in ilk icraatları arasında TRT Haber Dairesi Başkanlığı’na Mehmet Barlas’ın getirilmesi vardır!

 

Sayın Mecbure Canan Barlas sabetaycı kökenlidir. Bu bir hakaret değildir. Bülbülderesi mezarlığında yapılacak küçük bir araştırma orada halen buılunan Paker soyadlı ailelerin bu kişilerle akraba olduğunu yapılacak nüfus tetkikleriyle beraber ispat edecektir.

 

Gelelim ekte sunduğum Terakki vakfı Genel Kurul listesine. Lütfen dikkatle abakalım:

 

Ecevit’in 1970’li yıllarda ki ekibi olan Sayın Bülent Tanla (Eski CHP Milletvekili), Sayın Prof. Ahmet Yücekök ( Ecevit’in danışmanı), Sayın Prof. Emre Kongar. Sayın Prof. Asaf Savaş Akat. Lütfen dikkatle bakaklım bu klişiler oralara tesadüfen mi gelmişlşerdir? Devletin bile varlığını belirtmekten korktuğu sabetaycılık hareketinin Kapancılar Grubuna mensup yeni liberal sol politikacılar acaba kaydı hayat şartı ile neden bu okulun yönetiminde görev almaktadırlar? Görüldüğü gibi sabetaycı hareket Rahşan Ecevit Hanımefendi’nin etrafında yeniden toparlanmıştır. Türkiyemiz tarihinin en büyük ekonomik krizinin içinde debelenirken bir Mesih edasıyla Türkiye’ye getirilen IMF Uzmanı Sayın Kemal (Samuel) Derviş Bey’in ekibine bakalım. Kendisine Türk Basınında kimlerin destek verdiğine lütfen özellikle bakalım. Gerçek acıdır ama ortadadır. Türkiyemizin yetiştirdiği onlarca uzmana karşılık sadece Sabetaycı kökeni itibariyle getirilen ve kendisi Atatürk’le kıyaslandırılan ve kauoyunda mesih olarak tekdim edilen sayın Dervişte bu ekibin bir üyesidir.Kendisi için kullanılan Mesih kelimesi alelade olarak ortaya atılmamıştır. Bu kelimenin manası büyüktür Sabetay Sevi’ye atfedilen ve yahudi dininin en büyük ünvanlarından biri olan bu sıfat özellikle sabetaycı kökenli medya mensuplarınca ortaya çıkartılmıştır. Yalnız unutmayalaım 1919 da ülkeyi bir başka memleketin mandasına sokmaya çalışan ve bu ülkede bu konuda hiçbir istekli yokken kendilerini bu işe adayan sabetaycı politikacılar gibi bu kişilerde özellikle bir himaye sisteminin destekçisidirler. Ve bugünkü DSP 1970 lerin CHP sinin üslendiği görevleri an be an üslenmeketedir. Sabetaycı ekip hızlı ve dikkatli çalışmaktadır. Gelecekte Türkiye siyasetinde etkili olacağından asla kuşku duyamayacağımız şu isimlere bakalım: Derviş, Can Paker ve Tansu Çiller!

 

Sayın Bülent Tanla, Sayın Can Paker ve Sayın Asaf Savaş Akat bir vakıf mensubu oldukları halde neden mal beyanında bulunmazlar? Ve neden devlet onlara en küçük bir şey yapamaz? Çünkü bu ekip açıkça iddia ediyorum Türkiye Cumhuriyeti’nin üstündedir.

 

Sabetaycılık bir yahudi tarikatıdır. Bu konuda Gershom G. Scholem’in şu yazısına bakalım:” İlahiyat yazısı”

 

O halde sabetaycı liberal sol ekip tıpkı İttihat Terakki içinde örgütlenmiş ve kuvvetlenmiş geçmişte aralarında kan bağı bulunan büyüklerinin oluşturduğu gizli örgütün birer devamcısı ve uygulayıcısıdırlar. Unutmayalım, 1908 yılında bir İmparatorluk olan Türkiye 1918 sonrasında artık işgal edilmiş ve ölüme terkedilmiş bir ülke konumundaydı. Sayın Ahmet Emin Yalman ve Halide Edip gibi sabetaycılarında kurtuluş olarak gördükleri manda sistemi bizzat Atatürk tarafından reddedilmişti. Ama bu insanlar asla yeni Cumhuriyete karşı sadık omadılar. Şlimdi hem köken olarak ve hem de düşünce olarak onların yolunda giden klişilerin burada zikredilmeleri gerekiyor. Bir tarikat olması gerektiği gibi di,nmi manalar ihtiva edeceğine bir siyasi gizli örgütt haline geirilmiştir. Bunu yazmak suç mudur? Bunu yazmak ırkçılık mıdır, bunu yazmak hakaret midir? Takdir yüve Türk adaletinindir!

 

Şimdi diğer bir delile gelelim. Ekte sunulan Türk Henkel dergisine bakalım: (Türk Henkel dergisinin yayın yönetmeni Mecbure Canan Barlas hanımefendidir. Şimdi sormak istiyorum, kamuoyunda devlet teşkilatında kişilerin yakınlarını işe yerleştirmelerine karşı olan Bay Can Paker, bizzat Genel Müdürü olduğu şirketin dergisinin başına nasıl Canan Barlas’ı getirebilmekte ve siyasetçilere ahlak dersleri verebilmektedir?

 

Şimdi Paker ilesi ile ilgili olarak bir başka yazarın satırlarını burada ele almak istiyorum. Fakat ondan önce bu yazarın kişiliği hakkında bazı noktaları belirtmek istiyorum. Gülçin Telci Hürriyet Gazetesi’nin köşe yazarlarından birisiydi. Kendisi yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak vefat etmiştir. Gülçin Telci’nin annesi Münevver Hanım’ın genç kızlık soyadı Malta’dır. Malta ailesi aynı zamanda benim de akrabamdır. Malta ilesinin bir ferdi olan ve Gülçin Telci’nin dayısının oğlu olan Yaşar Malta aynı zamanda Yeni Tekstil isimli şirketin ortağıdır. Bu sebeple Sayın Can Paker’in eşi ve kardeşi ile ortaktır. Bu sebeple Gülçin Telci Paker ailesi ile yakından tanışmaktadır. Yani yazdıkları birer dedikodu değil gerçektir ve bu gerçekler karşısında yazıların yayımlandığı tarihlerde Sayın Nafiz Can Paker hakarete uğradığını iddia ederek bu yazıları dava konusu yapmamıştır.

 

Şimdi Sayın Gülçin Telci’nin şu yazısına bakalım: (Hürriyet 11.10.1997) “Şimdi biraz eski günlere dönelim. 1991 seçimlerinde Barlas çifti koyu ANAPlıdır. Tansu milletvekili adayıdır. Çiller’in seçilememesi lazımdır. Otağtepe’den Türkiye idare edilmektedir. İstanbul Bankası dosyaları el altından gazetecilere dağıtılmaktadır. Tüm bunları nereden mi biliyorum? Bir kokteylde yakın dostum olan bir gazetecinin yanına Mecbure Barlas’ın ağabeyi Türk henkel Genel Müdürü Can Paker, Mehmet Barlas’la birlikte yaklaşır ve “İstanbul Bankası dosyasını istediğin takdirde sana veririm” der.

 

Artık o günler geride kalmıştır. Barlas çiftinin yediği içtiği artık Çiller ailesinden ayrı değildir. Barlas çiftinin kullandığı biz basın emekçileri lafı ise iyice sinirlerimi bozuyor. Zira Mecbure Barlas halen iki şirket dergisinin (Garanti bankası ve ağabeyinin ortaklarından olduğu Henkel Dergisi) genel yayın yönetmenidir ve çok iyi para kazanmaktadır. Mehmet Barlas’a gelince zaten kendini basın imparatoru olarak tanımlar. Ayak takımından uzak duru. Evinde sık sık iş toplantıları yapılır, siyasilerle tanışmak için ortamlar yaratılır. 5 Nisan kararları sırasında batmakta olan bir bankanın ortaklarıyla olan sorunlarını çözmek için hakemlik yaptığı günleri hala hatırlayanlar var.

 

Gelelim benim kuzenim, onun yakın arkadaşı Halil Bezmen olaylarına. Mecbure Hanım canından çok sevdiği Selma Hanım’ın Amerika’ya kaçışını birden bire kendi gazetesinde yazmıştı. Amerikaya gittikleri zaman evlerinde kadar yakın olan bu çiftin o günlerde aralarına hangi karakedi girmişti? Yoksa canından çok sevdiği ağabeyi ile Can Paker ve Halil bezmen’in işleri arasında birşeyler mi olmuştu? Daha bu konuda yazacak çok şey var. Ve gerekirse yazarım.” Kuşkusuz ki Gülçin Telci dürüst ve namuslu bir insandı. Ölümü sonrasında sağ ve sol basında hakkında çıkan yazılarda bunu ispatlamaktadır. Kendisi sabetaycı kökenli bir dürüst gazeteci olarak çok yakından tanıdığı bu insanların yaptıklarını biliyordu ama cemaate karşı olan duygularından bunları tam olarak ifade etmek istememiştir. Gülçin Gülçin Telci bu yazı sebebiyle cemaatin tepesinde bulunan ve kendi politik çıkarları için gerçekleri saptıran Can Paker’in kızkardeşi Canan Barlas ile tartışmıştı. ABD de bir restoranda karşılaştıklarında Canan Barlas ona şunları söyledi: “Bak ben hala Bab-ı Alideyim. Hiçbir yere gitmiyorum. Ama sana güle güle” (Hürriyet 05.05.1998)

 

Dikkat edelim, Canan Barlas’ın masasında kimler bulunmaktadır? Ali Nur Velidedeoğlu, Selma Bezmen. Unutmayalaım! Selma Bezmen’in eşi Halil Ali Bezmen’in ülkemizi ve milletimizi hedef alan şu sözlerine dikkat edelim: “Yahudi olduğum için Türkiye’de baskı gördük”

 

Acaba Bayan Canan Barlas neden Selma Bezmen ile görüşmektedir. Haklarında gıyabi tutuklama kararı bulunan ve Türkiye’yi karalayan Sayın Halil Bezmen hakkında neden Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı harekete geçmemektedir? Eğer Halil Bezmen ABD’de ben Kürdüm deseydi Türkiye’de Devlet Güvenlik Mahkemeleri harekete geçmez miydi? Ama ben Selanikliyim, sabetaycıyım baskıya uğradım dediğinde hiçbir DGM Savcısı bu sözleri suç olarak kabul etmöemiştir, edememiştir. Bu açıkça Türkiye Devleti’nin nasıl bir sabetaycı solcu liberal grubun elinde olduğunun bir işaretidir.

 

Evet Bayan Canan Barlas ve Bay Can Paker sıradan insanlar değillerdir. Onlar Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde bulunan insanlardır, yaptıkları araştırma konusu dahi edilemez. Bugün Doğuş Grubu’nun onlarca yetenekli yöneticisi varken NTV isimli TV kanalında onbeşgünde bir ülke ve dünya ile ilgili yorumlar yapmak üzere Bay Can Paker devrededir? Neden ve niçin? Bu çok açıktır. Yine dikkat edelim. Ülkemizi bir anda yok eden 21.02.2001 Kararlarından kaç gün sonra Sayın Can Paker Sabancı Holding yönetim kuruluna girmiştir? Neden? Acaba bu olay sırasında Bay Paker’in servetinde nasıl bir artış olmuştur? Kendisi bir vakıf okulunun mütevelli heyetinde olduğu halde mal beyanında bulunmamamaktadır. Benim tüm iddialarıma karşılık devlet bu konuda hiçbir şey yapamamaktadır. Bay Paker aynı zamanda TESEV isimli, bir vakfında yönetim kurulu başkanıdır. Bu vakıf ABD deki bazı örgütlerden para alarak raporlar yazmaktadır. Bu raporlar acaba Amerikan istihbarat birinmlerince Türkiye ilgili kararlarda dikkate alınmaktamıdır? MİT bu konuda bir araştırma yapmış mıdır, yapmakta mıdır? Mahkemenizi kanalıyla bunun sorgulamasını ayrıca talep etmekteyim.

 

Acaba Sayın Bülent Tanla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde neler yapmıştır? Kimi desteklemiştir? Şimdi 21.05.2000 tarihli Hürriyet Gazetesi’ne bakalım: “Üzülme, bir dahaki sefere cumhurbaşkanı sen olursun”. ABD Dışişleri Bakanı Allbreight Şmuel İpekçi’yi teskin etmek üzere özel bir gezi için Türkiye’ye gelmiştir. İşte İsmail (Şmuel)= İpekçi’ye Amerikan yahudi Lobisi’nin belgeli desteği. Kendisi 28 Şubat’ta ve son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde maalesef seçilememiştir, ama emin olunuz ki bundan sonraki ilk Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanacak kişidir, eğer bu demokratik gözüken yollarla yapılamayacaksa elbette ki başka yollarda denenencektir.

 

Savunmamın bu bölümünde tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri’ni tenzih ederek aşağıdaki satırları da yazmak zorundayım. General Çevik Bir sabetaycı kökenli bir aileye mensuptur. ABD de bunu açıklıkla söylemiş ve Ameraşikan Yahudi Lobisi’nin desteğini de almıştır. Şimdi hemen şu noktaya gelelim. 28 Şubat Hareketinde Çevik Bir ne yapmıştır? Bu hareketin önde gelen kişilerinden biridir, Genel Kurmay İkinci Başkanı olarak hareket etmiş ve DSP-ANAP koalisyonunu hazırlamıştır. Fakat Çiller ekibinin sabetaycı olmasını dikkate almadığı için yeni liberal sol politikacıların hedefi olmuştur. Ancak ne sayın Barlas, Ne sayın Çandar direkt olarak General Bir’i hedef almamışlardır. Buna lütfen çok dikkat edelim. Eğer 28 Şubat hareketi başarılı olabilseydi ve ABD hükümeti bu harekete destek verseydi emin olunuz ki bugün Türkiye Cumhuriyeti’nde en az on iki milyon eksilmiş olacaktı. Ve bu tıpkı İttihat Terakki’nin sabetaycı kökenli subaylarının yaptığı bir hareket olacaktı. Lütfen bunları dikkatle ele alalım.

 

Evet Sabetaycılık 1924’ten beri Türkiye Cumhuriyeti’nin çok ama çok ama çok önemli bir siyasi akımıdır. Bir dini hareket maalsef cenmaat çoğunluğunun sessiz kalan tepkilerine rağmen bir grup yöneticinin şahsi menfaatleri uğruna siyasi bir amaca dönüşmüştür. Asla arzu edilmeyen ve edilemeyecek bir harekettir ama ne yazık ki yuıkarıda sözü geçen kişilerce de istismar edilmektedir.

 

Savunmam sırasında üstünü özellikle basarak belirttiğim bir nokta var, bir kez daha yenilemek istiyorum: Bu savunmada özellkle altını çizerek belirtmek istiyorum, bir kimsenin geçmişi ve kökeni nedeniyle eleştirilmesi çok açık bir biçimde ırkçılıktır, böyle bir şekilde insanların itham edilmesi de ortaçağ zihniyetidir. Ama bir kişi kendisi ile aynı kültürel özellikleri gösteren, kendisi ile aynı kökenden gelen kişilerle işbirliği yaparak bir gruplaşma içine giriyorsa bu tabiiki toplumbilimin ilgi alanına girer, ama bu davada beni suçlayanların yaptığı gibi bir örgüt kurarak devletin düzenini bir başka ülkenin çıkarlarını gözeterek değiştirme amacı güdüyorsa bu devletin ilgili organlarının araştırması gereken bir iştir. 1919 yılından beri başlayan Atatürk’ün Nutuk isimli eserinde açıkça belirtilen bir başka ülkenin himayesini arzulayan (manda özlemi) bu kişilerin amaçlarının mutlaka ama mutlaka engellnmesi gerekmektedir. Bu sebeple Türkiye’ye gönülden bağlı bir sabetaycı asıllı yurttaş olarak Sayın Bay Paker’in bana atmaya çalıştığı hakaret iddialarına karşılık ben de elimden geldiğince gerçekleri bilebildiğim kadarıyla burada zikredeceğim Şu anda Şili Terakki Vakfı ve Haluk Arığ isimli Vakıf Başkanı tarafımdan hakkımda suç isnadı ile açılmış onaltıya yakın ceza ve hukuk davası mevcuttur, toplam 400 Milyar TL ye yakın bir tazminat talepleri mevcuttur. Oysa bilerek, isteyerek ve devlet içindeki güçlerini kullanarak bu kilşiler açık ve seçik olarak adalaeti yanıltma gayreti içindedirler.Er ya da geç hak yerini bulacak ve mutlaka günü birinde Rabbin yardımıyla bu grubun elindeki güçten korkmayan vicdanlı kamu idarecileri ortaya çıkacak ve gerekli işlemleri bu kişiler hakkında yapacaklardır.

 

NETİCE-İ TALEP: Tüm bu açıklamalarım neticesinde hali hazırda Türkiye’de yaşamakata olan sabetaycılar olarak adlandırılan gizli bir yahudi tarikati müslüman kimliği altında yaşamaktadır. Bu tarikat mensuplarının pek çoğu karışık evlilikler sebebiyle asimile olmaya doğru gitmektedirler, ancak burada sunulan delillerden de anlaşılacağı gibi sabetaycı kimlik onların kendilerini ifadelerinde önem arzetmektedir. Fakat bu grubun içinden çıkan, gruptaki dfiğer kişilerle aralarında bir duvar ören, sabetaycı kökenden gelmelerini özellikle Amerikan Yahudi Lobisi’nde bir çıkar olarak kullanmak amacında olan, tamamen dini bir hareket olan sabetaycılığı kendi politik çıkarları uğruna amaç ve inançlarından saptıran kişlerinde varlığı mevcuttur.

 

Halen Türk Siahlı Kuvvetleri’nden Adalet, Dışişleri, Milli Savunmma ve İçişleri Bakanlıklarında etkin bir biçimde örgütlenen bu çıkar şebekesi devletin en üst kademelerine kadar yerleşmiş biçimdedir. Fakat unutulmamalıdır ki bu kişler tüm cemaati temsil etmedikleri ve edemeyecekleri gibi sadece bir azınlık halindedirler.

 

Bu sebeple en kısa zamanda mahkemenizin bu davadan hareketle ortaya attığım iddialrımı ele almasını talep ediyorum. Bugün benim iddialarımı gerçekleştirecek devlet kayıtlarına ulaşmam ne yazık ki imkansızdır. Bu sebeple savunmama sırasında sık sık belirttiğim şu husuların mahkemeniz tarafından mutlaka ele alınmasını arz ediyorum:

 

1- Davacı Nafiz Can Paker’in mal varlığının tespiti, özellikle 21.02.2001 tarihinde Merkez Bankası başta omak üzere diğer bankalar nezdinde USD spekülasyonu yapıp yapmadığının belirlenmesi, hali hazırda Şişli Terakki Lisesi’ne ait olupta kendi üzerinde bulunan malların dökümlerinin çıkarılarak mahkemeye intikali,

2- Davacı Sayın Nafiz Can Paker’in Amerikan Vatandaşı olup olmadığının ve ABD hükümeti ya da sivil toplum örgütlerinden kendisine ve başkanı bulunduğu TESEV Vakfına nakdi ve ayni yardım yapılıp yapılmadığının tespiti

3- Davacının aile bireylerinin mezarlarının bulunduğu Bülbülderesi Selanikliler mezarlığında bulunan Kapancılar bölümünde yatan aile üyelerinin tespiti ile, davacının, kızkardeşi Canan Barlas’ın, eşi Mihriban Paker ve kayınbiraderi sayın Lütfü Paker’in ve onların büyükbabalarına kadar olan aile üyelerinin ayrıntılı nüfus kayıt örneklerinin mahkemenizce tespiti,

4- Türk Henkel ve Garanti Bankası dergilerinde davacının kız kardeşi gazeteci Canan Barlas’ın özellikle bu derfilerin yönetiminde yer alıp almadığının ve bu kurumlardan aldığı maaşların tespitine,

5- Türkiye aleyhinde iddialarda bulunan bölücü maksatlar güden ve bu sebeple TCK’nın 312. Maddesinde yeralan ....... maddesine muhalefet eden müflis işadamı Halil Ali Bezmen’in bu davayla ilgisinin göz önüne alınarak Adalet Bakanlığı’ndan bu kişinin Türkiye’ye iadesi işleminin neden engellendiğinin ve hakkında dava açılamadığının tespiti 6- M.İ.T, Emniyet Müdürlüğü, İçişleri, Dışişleri Bakanlığı’na mahkemeniz tarafından müracatla özellkle Sabetaycılar , Can Paker, Mehmet Barlas ve Canan Barlas hakkında Türkiye aleyhindeki çalışmalarıyla iligli bilgilerin olup olmadığının tespitine Karar verilmesini arz ederim.

 

Kaynak: Sebatay

Gönderi tarihi:

Simdi efendim,bu carsafli ve sakalli kesimde,bir sabetayist takintisi vardir.Sabetayin ne oldugunu bile bilmezler,sadece bir iki okuduklari kitap vardir,birazda hacilardan hocalardan cemaatlerden duyduklari vardir bu konuda.Bunlar kus ucarken bir sakallinin omuzuna kaka yapsa o kusu sabetay yapar cikarlar,ama ayni kus kafalarina yapsa o zaman kismet beklerler.

 

Bunlar Atatürkcüler'e dil uzatabilmek icin onlari sabetayistlerle özlestirirler.Laiklligi kim sonuna kadar savunursa sabetayist süphesini üzerine ceker.

Halbuki sonucta sabetayistlerde insandir.Müslümanin münafigi olurda sabetayistin yanlis olmazmi tabiiki olacaktir.Tarihimize baktigimizda onlarca sabetayist isim vardir ki bunlardan bu ülkeye cok yarari dokunanlar vardir ama kötülük yapanda vardir.Bunlar sabetayist olduklari icin hadi diyelim ki hepsi yanlis e peki sabah aksam Allah Allah diye etrafa tükürük savuranlar,kürsülerde, bu ülkenin topraklarini ****** cekemezsiniz diyenlere yaylim atesi yapanlar,Cuma günleri bir ordu koruma ve vatandas esliginde inanc sömürüsü yapanlari nereye yerlestirelim.Müslümanim esim türbanli diye Cankaya'da bizi istemiyorlar diyip oraya gelmeden önce ustasiyla birlikte götürdügü trilyon icin "Yargilanmaktan korkmuyorum,ama bu makam zarar görecek"diyen kisiyi nereye yerlestirelim.Trilyona ragmen cumhurbaskanligina göbek atarak gelen bu kisi neden o makama zarar verebilecegini düsünmedi acaba?

 

Kim bu ülkede insanlari etnik kökenine,inanclarina göre siniflandiriyor ve bu siniflandirma üzerinden siyaset yapiyor görüs belirtiyorsa bence bunlar en tehlikeli olanlardir.

 

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Ayrıca bana TGRT ve Cevat Babuna örneğini verenede ben şöyle bir soru yöneltebilirim.

Üzery Garih'in mezarı başında öldürüldüğü Nakşibendi Şeyhi Küçük Hüseyin Efendi kimdir?

 

Alparslan Türkeş’in de mürşiti, şeyhi oluyor dimi ? ( Soner Yalçının kitabına göre :) )

Gönderi tarihi:
Simdi efendim,bu carsafli ve sakalli kesimde,bir sabetayist takintisi vardir.Sabetayin ne oldugunu bile bilmezler,sadece bir iki okuduklari kitap vardir,birazda hacilardan hocalardan cemaatlerden duyduklari vardir bu konuda.Bunlar kus ucarken bir sakallinin omuzuna kaka yapsa o kusu sabetay yapar cikarlar,ama ayni kus kafalarina yapsa o zaman kismet beklerler.

 

Bunlar Atatürkcüler'e dil uzatabilmek icin onlari sabetayistlerle özlestirirler.Laiklligi kim sonuna kadar savunursa sabetayist süphesini üzerine ceker.

Halbuki sonucta sabetayistlerde insandir.Müslümanin münafigi olurda sabetayistin yanlis olmazmi tabiiki olacaktir.Tarihimize baktigimizda onlarca sabetayist isim vardir ki bunlardan bu ülkeye cok yarari dokunanlar vardir ama kötülük yapanda vardir.Bunlar sabetayist olduklari icin hadi diyelim ki hepsi yanlis e peki sabah aksam Allah Allah diye etrafa tükürük savuranlar,kürsülerde, bu ülkenin topraklarini ****** cekemezsiniz diyenlere yaylim atesi yapanlar,Cuma günleri bir ordu koruma ve vatandas esliginde inanc sömürüsü yapanlari nereye yerlestirelim.Müslümanim esim türbanli diye Cankaya'da bizi istemiyorlar diyip oraya gelmeden önce ustasiyla birlikte götürdügü trilyon icin "Yargilanmaktan korkmuyorum,ama bu makam zarar görecek"diyen kisiyi nereye yerlestirelim.Trilyona ragmen cumhurbaskanligina göbek atarak gelen bu kisi neden o makama zarar verebilecegini düsünmedi acaba?

 

Kim bu ülkede insanlari etnik kökenine,inanclarina göre siniflandiriyor ve bu siniflandirma üzerinden siyaset yapiyor görüs belirtiyorsa bence bunlar en tehlikeli olanlardir.

 

 

saygilarla

 

:) hemşocuğum sahi sen bilgilerini nereden alıyorsun?

yoksa büyük sırra vakıf olanlardanmısın?

E okumadığına göre!!!

 

 

Alparslan Türkeş’in de mürşiti, şeyhi oluyor dimi ? ( Soner Yalçının kitabına göre :) )

 

:)

sen bana Türk siyasetinde onların eteğini öpmeden belli bir aşamaya gelmiş tek bir siyasetçi göstersene ;)

Gönderi tarihi:
sen bana Türk siyasetinde onların eteğini öpmeden belli bir aşamaya gelmiş tek bir siyasetçi göstersene ;)

 

Muhsin Yazıcıoğlu da değil mi ? :)

 

Dostum, bak açık söyleyeyim; ilk iletinden itibaren konuyu saptırdın, farkında değilsin.

 

Konumuz ‘ Beyaz Türkler, Sabetaycı mıdır, değil midir ? ’ tartışması değil. Çünkü, bu deyimi ilk çıkaran Soner Yalçın değil, 90'lı yıllarda Serdar Turguttu. Ve onun ‘ Beyaz Türkler ' tanımında ' sabetayistler ' gibi bir sıfat da yoktu. Bekirin ilk yorumunu ve alıntısını okursan anlarsın.

 

Ya da ben sana kestirmeden sorayım :

 

Türkiyede Kemalistler, sence ırkçı, din düşmanı, halktan kopuk, çelişkili ve demode midir ?

 

Yapılan anket çalışması genelleştirilebilir mi ? Yani, anketin yapıldığı, yabancı kolejlerde okumuş, iş yaşamında en iyi yerlere gelmiş 40 kişiye bakarak, tüm Kemalistlerin onlarla aynı fikirleri taşıdığını söyleyebilir miyiz ?

 

Bak Bekir de fark etmiş bunu ve sana söylemiş :

 

Suheda...

 

Sabetayistlikleri ve bilinç konusundaki yoksunlukları biraz ağır bir itham olmuş gibi geldi.

 

Bana göre; kişinin söylemek istediğini ne kadar zor olsada, içinden eğer öyle geçiyorsa eğip bükmeden söylemesi kişinin değerini artırır. Burada doğruluk sorunu devreye girse de dobralık sorunu devreye girmez en azından...

 

Senin verdiğin cevap ise alakasız :

 

Kim gerçekten bilgiye sahip,kim boş,kim googleden topladığı yazıları kendi fikriymiş gibi sunuyor,kim hangi görüşün tesirinde yazıyor.

 

Ayrıca, aşağıdaki ifadelerin de çelişkili :

 

Yazı yazarken kişi siyasi görüşünden bağımsız yazabildiği zaman yazdıkları ciddiye alınır, aksi takdirde benim nazarımda tamamen kendi adıma konuşuyorum hiç bir önem arz etmez yazdıkları..

 

Bazı kelimeleri duymaya tahammülü olmayanları ülser etmekmi derdin,başörtüsü,din,zaman,Ak parti(bknz akp demedim)falan yazarlar bünyelerde ters etkiler yapıyor ama sen ısrarla devam ediyorsun

 

Hem sen bana söylerken sanki kendin benden farklısın

 

kimse için yazmıyorum.

 

:)

 

ö yle ki bir ara paranoyalar bile geliştirmeye başlamıştım.

 

% 5 yada 3 lük hem ekonomik hem eğitim yönünden bir üst sınıf

Kimlerdir bunlar çoğunluğunun kökeni bana göre hepsinin sebatayist bir gurup.

 

:)

Gönderi tarihi:
:) hemşocuğum sahi sen bilgilerini nereden alıyorsun?

yoksa büyük sırra vakıf olanlardanmısın?

E okumadığına göre!!!

 

 

 

 

:)

sen bana Türk siyasetinde onların eteğini öpmeden belli bir aşamaya gelmiş tek bir siyasetçi göstersene ;)

 

 

Söylemem hemsom,büyük sirdir.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:
Muhsin Yazıcıoğlu da değil mi ? :)

 

Dostum, bak açık söyleyeyim; ilk iletinden itibaren konuyu saptırdın, farkında değilsin.

 

Konumuz ‘ Beyaz Türkler, Sabetaycı mıdır, değil midir ? ’ tartışması değil. Çünkü, bu deyimi ilk çıkaran Soner Yalçın değil, 90'lı yıllarda Serdar Turguttu. Ve onun ‘ Beyaz Türkler ' tanımında ' sabetayistler ' gibi bir sıfat da yoktu. Bekirin ilk yorumunu ve alıntısını okursan anlarsın.

 

Ya da ben sana kestirmeden sorayım :

 

Türkiyede Kemalistler, sence ırkçı, din düşmanı, halktan kopuk, çelişkili ve demode midir ?

 

Yapılan anket çalışması genelleştirilebilir mi ? Yani, anketin yapıldığı, yabancı kolejlerde okumuş, iş yaşamında en iyi yerlere gelmiş 40 kişiye bakarak, tüm Kemalistlerin onlarla aynı fikirleri taşıdığını söyleyebilir miyiz ?

 

:)

 

Muhsin Yazıcıoğlumu?siyasette hatırı sayılır bir yere gelememiş ama olabilir belkide..

Ölümünü düşününce yada tam tersidir..

 

Türkiyede Kemalist diye etiketlediğiniz kimlerdir?yada bu "kimler"duruşlarında ne kadar samimidir..

Açıkcası ben bu ülkede gerçek Atatürkçü olduğuna inanmayacak kadar samimiyetten uzak çıkar politikası üzerine kurulu bir Kemalizm mantığı görmekteyim.

Evet Türkiyede Kemalizm adı altında kendi propagandalarını yapanlar halktan kopuk çelişkili ve demodedir..

Irkçıdır demiyorum bakın,bu ülkede hiç bir zaman ırkçılık diye bir kavram oluşmamıştır.Milliyetçi deyip daraltmaya çalışırsanız bu kapsam benide içine alır o zaman..Ve ben onlarla aynı kalıp içerisinde yer almak istemiyorum (biraz fazlamı cesurca oldu bu?huyum kurusun)

Yazdığım hiç bir şeyde çelişki yok,o sizin hüsnü kuruntunuz bu kadar net konuşan birine söylenecek en son şeydir çelişki..

Kaç kişi var burada düşüncelerini tüm çıplaklığıyla ortaya döken..

Gönderi tarihi:

Başlığın kendisi bir ironiyi barındırıyordu. Şu ... Türkler. Buraya "beyaz" kelimesi konularak aslında "çılgın" başlıklı yere de bir gönderme yapılıyordu.

 

21. yüzyılda halka rağmen halk için anlayışı olsa olsa böyle adlandırılabilirdi. Şu çılgın beyaz Türkler diye de yazabilirdik. Mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır.

 

Pekiyi; asıl mesele belli bir topluluğun kendi korkuları yüzünden çoğunluktan uzaklaşmaları mı, yoksa toplumun önemli bir kısmından hoşlanmamaları onları bilincsiz olarak görmeleri, onların bu devleti yönetme yeteneğinden uzak hissetmeleri mi?

 

Tarih boyunca yönetim alanında yöneticinin kim olması sorunsalı hep tartışılagelmiştir. Aristokrasi-oligarşi paralelindeki garip mesele de bir şekilde başımıza beyaz Türklerle mi bela oldu nedir? Oligarşi de nerden çıktı. Şaka bir tarafa; nedir şu beyaz Türk denilen mevhum.

 

Tarihsel bir arkaplan aramanın derdinde değilim. Burada ne olarak kodladığımız önemli. Beyaz Türk'e; kemalist, elit, iyi eğitimli, toplumun bazı kesimlerinden nefret eden, onların yönetilenler olarak kalmasını isteyen, bu ülkenin sadece kendilerince yönetilmesi durumunda iyi bir yere varacağını vehmeden, laiklik hariç bütün herşeyden vazgeçilebileceğini düşünen kesim olduğunu belirtsek acaba hangi kitleyi işaret etmiş oluruz.

 

Tabi ki; bu tanımlamalar içerisinde daha ucu olabileceği gibi ılımlı kişiler de olabilir. Mesela kendilerinin yönetimde söz sahibi olamamalarındansa askerin sürekli olarak yönetimi elinde bulundurmasını arzu edenler olabilir. Mesela Cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olmasını görmektense Genel Kurmay Başkanının yerini bırakıp Cumhurbaşkanı olmasını isteyenler olabilir.

 

Pekiyi nedir bu Beyaz Türk'ün sorunu. Çağdışı kalmak. Konuya yazdığım bir yazıda ingilizce konuşabilen bir türbanlıdan bahsetmiştim. Bazı arkadaşlar da; üstü radikal müslüman altı laik bazı kızlardan bahsediyorlardı. Veya kolları mıydı. Herşey değişiyor. Din değişiyor, insanlar değişiyor...Ben Harvard'la müslüman olgusundan bahsederken; evvel zamanlarda müslümanlığın terakkiye mani olduğunu belirtenlere birşeyler söyleme gayretindeydim. İnsan, pekala müslüman olabilir ve müslüman olarak demokratik de olabilir. Müslüman olarak ilerici, çağdaş da olabilir. Tamam hala korkunç insanlar vardır. Lakin güzel insanlar da vardır. Geliştikçe, daha çok demokrasi oldukça kötü yanlarımız törpülenecek. Konuştukça birbirimizi anlayacağız. Yeter ki; korktuklarımız acaba gerçekten bu korkuyu hakediyorlar mı?

 

Geçmişimizde bu korkuları galeyana getirecek olaylar yaşanmış olabilir. Pekiyi bunların bir kısmının kurmaca olduğunu hala göremiyor muyuz? Bir kısmının diyorum. Bu korkuları galeyana getirecek komploları göre göre ...

 

Bu yönüyle Beyaz Türk, zamanı okuyamayarak çağdışı kalmıştır. Diğerlerini (kendisi olmayanları) hem bir umacı olarak kodlayarak ve hem de böylelikle ötekileştiren anlayışın çağın uzağında kaldığını bilmemektedir. Bu durum aslında iki vahşinin hay.van'ın hem birbirine saldırma ihtimali hem de birbirinden korkma ihtimaline eşdeğer bir durum olabilir. Kemalist Türkler ötekileştirdiklerinden korkarken ötekiler de Kemalist Türkler'den korkuyor olabilirler...Pekiyi Kemalist Türkler radikal müslümanların bugüne kadar yaptıklarının yanında ne yaptı ki radikal müslümanlar korkuyorlar. Radikal müslüman derken aslında dalga geçiyorum. Nihayetinde türbanlı herhangi bir müslüman, onların (nasıl ötekileştirme yapıyorum ama-sürekil beyaz Türkler ötekileştirme yapıyor derken onlar diyerek ben ne yapıyorum) gözünde zaten radikal. Pekiyi 28 Şubat'ta acaba Beyaz Türkler neler yaptı. Hössssttt...Bunun konumuzla ne alakası var. 367 konusunda neler yaptılar. Veya Esasın şekil bakımından denetimi konusunda neler oldu...Bunlar şaka mı...

 

Gerçeğe esaslı yoldan ulaşılamadığında şakaya başvurmak gerekirmiş.

 

Neyse; devam edeceğiz. Sahi "Kemalizm Terakkiye Manidir" i okuyan var mı aranızda...

Gönderi tarihi:

"Beyaz Türk" tanımı çok subjektif ve anlamsız geliyor bana. Böyle bir güruh yoktur.

 

"AK" Parti de bu renk atamasından dolayı beyaz Türkler'in partisi mi ola ki? Erdoğan bu yüzden "İlla da ak parti diyeceksiniz" diye ısrar ediyor olmasın? Siyah Türk olmalı ki beyazı da olsun. Bunlar bence abesle iştigal. Tut ki biri kendine beyaz Türk desin. Beni ilgilendirmiyor. Ama beyaz et sağlıklıdır, tavsiye ederim...

 

Sıkma başlı, kolsuz bluzlu ve streç blucinli kız konusuna geldiğimizde... Ben bunu "işte bunların müslümanlığı bu kadar inandırıcı" anlamında eleştirmiyorum. Din tabii ki yaşayan, hayatla birlikte evrimleşen bir olgudur, değişebilirliğine hiç bir itiraz yok. Benim derdim "İslamiyete uygun giyinin!" uyarısı yapmak değil.

 

Ortaya çıkan çelişkiyi, dogmanın mantığı nasıl körelttiğini ve sembolün, nesnenin, fetişin aklı da mantığı da nasıl silindir gibi yamyassı edip geçtiğini anlatıyorum. Sıkmabaş bir kere sembol oldu ya, işin sembole tapınmaya kadar neredeyse varma durumuna geldiğini...

 

Yani şimdi dine en aykırı varsayılan şey nedir, bilmiyorum, herhangi bir haram, dini yasak düşünün. O yapılırken başın sımsıkı bağlı olması, yani kişinin başını böyle sımsıkı bağlamasını bir din gereği olarak göstermesi. Ne bileyim, banka memuresi başı açık olup, faiz öderken, finans kurumunun memuresinin başını sımsıkı bağlayıp kâr payı ödemesi... Aynı oranda... O da yüz liraya bir lira atıyorum, faiz veriyor, bu da yüz liraya bir lira kâr payı veriyor. İkisi de yatırılan sermayeyi aynı şekilde değerlendiriyor. Böyle bir takım göstermelik mantıksız durumlar oluyor...

 

Üstelik ikisi de battığında bankaya borçları çatır çatır ödetilirken, finans kurumu dinci iktidara sırtını dayayıp keyfine bakıyor...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.