Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2009 16 yıl Rahmetli babamın Malatya’daki dükkânının vitrininde henüz 5 yaşındayken ‘Yeter Söz Milletindir!’ diye bağırarak Demokrat Parti’ye oy istediğimden bu yana tam 59 yıl geçti. Bu 59 yıl zarfında yolumdan hiç sapmadan daima inancımın, hakkın, hukukun ve demokrasinin mücadelesini verdim. Allah ömür verdikçe de bu yolda mücadeleye devam edeceğim... 14 Mayıs 1950, Türk tarihinin önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte hukuka uygun şekilde yapılan ilk genel seçimlerde DP, yüzde 53,5 oranında oy alarak iktidara gelmiştir. DP’nin iktidara gelişini bir türlü hazmedemeyen jakoben seçkinler, oligarşik tahakkümlerini devam ettirebilmek için, Türkiye’nin demokratik rejime hazır olmadığını, ‘cahil’ halkın seçme ehliyetinin bulunmadığını ve Türkiye’de demokrasiye erken geçildiğini söylemişlerdir. Hattâ Karadayı gibi darbeci generaller daha da ileri giderek, ‘daha 25-30 yıl’ askerin himayesinin ve hâkimiyetinin devam etmesi gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Diğer taraftan, millet iradesine inanmayan bazı aydın geçinenler, ‘Türkiye şartlarında demokrasi’ ya da ‘militan demokrasi’ ifadeleriyle kısıtlı bir demokrasi uygulanmasını savunmuşlardır. *** Aslında Türkiye, köklü bir anayasa ve demokrasi geçmişi olan bir ülkedir. 24 Eylül 1808 tarihinden, bir bakıma Türk ‘Magna Carta’sı olarak alınabilecek olan Sened-i İttifak’tan bu yana iki asır geçmiştir. İlk Türk Anayasası olan Kanun-u Esasî, 23 Aralık 1876’da ilân edilmiş ve 1. Meşrutiyet Meclisi açılmıştır. Bu, ABD ve Fransız Anayasalarından sonra en eski anayasalardan biri ve 134 yıllık bir parlamento tecrübesi demektir. 2. Meşrutiyet ise 23 Temmuz 1908 tarihinde ilân edilmiştir. Atatürk, 23 Nisan 1920’de TBMM’yi açmış ve Millî Mücadele’yi ‘İrade-i Milliye’ zeminine oturtmuştur. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilân eden Atatürk’ün hedefinde çok partili, hürriyetçi bir demokratik rejim vardı. Nitekim, Cumhuriyetin ilânından sadece bir yıl sonra ikinci siyasî parti olarak Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kuruldu. Cumhuriyet tarihimizin ilk muhalefet partisi olan TCF, ne yazık ki yedi ay sonra CHF’nin isteği üzerine kapatıldı. Bundan sonra 12 Ağustos 1930’da, bizzat Atatürk’ün talimatıyla Serbest Cumhuriyet Fırkası kurulduysa da bunun da ömrü üç ay kadar oldu. Atatürk’ün vefatından sonra, ilk olarak ideolojik anlamda tek parti dikta sistemi kuruldu. Tarihimize ‘Şeflik Dönemi’ olarak geçen bu dönemde kopkoyu bir faşizm yaşandı. Ancak, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Müttefiklerin şart koşması üzerine, 7 Ocak 1946’da DP’nin kurulmasına -istenmeyerek de olsa- izin verildi. Ancak, 1946 Genel Seçimleri’nde ‘açık oy-gizli tasnif’ gibi gülünç antidemokratik uygulama neticesinde, CHP bir dönem daha iktidarda kalabildi. Nihayet 14 Mayıs 1950 tarihi, tek parti Şeflik Dönemi’nin de sonu oldu. *** Görüldüğü üzere, Türkiye’deki demokrasi tecrübesi ve mücadelesi, zannedildiği gibi yeni değildir. Demokratik rejime geçiş tarihi, 14 Mayıs olarak dahi kabul edilse, bu 59 yıllık bir mücadele demektir. 1950’li yıllarda demokratik rejimle idare edilen ülke sayısının ne kadar az olduğu düşünülecek olursa, Türk Demokrasi Tarihi’nin değerlendirilmesinin önemi ortaya çıkacaktır. Türkiye’de halkımız demokratik rejimin şuurundadır; Millet İradesi’nin ne olduğunu, kendisini yönetmek iddiasındaki bürokratlardan çok daha iyi bilmektedir. Türk toplumunda eksik olan, antidemokratik müdahalelere ve darbelere karşı gereken tavrın alınamamasıdır. Bunda, milletimizin ordusuna olan sevgi ve saygısının da rolü vardır. Halbuki, darbeci bir general ile bir şakînin farkının olmadığını bilmek gerekir. Özellikle 28 Şubat Darbe Dönemi’nde yoğunluk kazanan demokrasi mücadelem esnasında, karadan 500 bin km. katederek Türkiye’nin yer yerinde 1276 konferans vermiş ve binlerce konuşma yapmıştım. ‘Sivil İtaatsizlik’ hareketinin başlatılması, ancak darbelere cesaretle karşı koymakla mümkündür. 14 Mayıs’ın bir ‘Demokrasi Bayramı’ olduğunu düşünüyor ve bütün demokratların bayramını kutluyorum. *** DP’nin hafta sonu kongresi var. Daha dün demokrasiyi savunduklarını söyleyenler, bugün demokrasi düşmanlarıyla kolkola komplo düzenlemekle meşguller... DP Genel Başkanlığı için Cindoruk’a oy verenler, demokrasiye, Demokrat Parti’ye ve millet iradesine ihanet etmiş olurlar. Bizden söylemesi...
Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2009 16 yıl Türkiye'nin bagimsizligindan ilk tavizi vermesi,Amerikan mandasina girmesi,boc batagina saplanmasi,ekonomik alanda milli ekonomisini kuramamasi kurulmus olanlarida ortadan kaldirmasi DP ile gerceklesmistir.14 Mayis'i demokrasi günü olarak ilan etmek isteyenler,Laik Türkiye Cumhuriyetine ve Atatürk ilke ve inkilaplarina karsi olan cevrelerdir.Hasan Celal'in DP sevdasini bu anlamda degerlendirmek gerekir. saygilarla
Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2009 16 yıl Yazar Türkiye'nin bagimsizligindan ilk tavizi vermesi,Amerikan mandasina girmesi,boc batagina saplanmasi,ekonomik alanda milli ekonomisini kuramamasi kurulmus olanlarida ortadan kaldirmasi DP ile gerceklesmistir.14 Mayis'i demokrasi günü olarak ilan etmek isteyenler,Laik Türkiye Cumhuriyetine ve Atatürk ilke ve inkilaplarina karsi olan cevrelerdir.Hasan Celal'in DP sevdasini bu anlamda degerlendirmek gerekir. saygilarla bu tarih t.c nin demokrasiyle bir hükümet seçtiği ilk tarihtir. dolyısıyla kendi siyasi görüşlerinize katılmayan şeyleri demokratik bile olsa kabul etmemek çok yanlış bir düşünce. o zaman istediğin seçimle gelsin istemediğin gelirse darbe olsun oooh..
Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2009 16 yıl bu tarih t.c nin demokrasiyle bir hükümet seçtiği ilk tarihtir. dolyısıyla kendi siyasi görüşlerinize katılmayan şeyleri demokratik bile olsa kabul etmemek çok yanlış bir düşünce.o zaman istediğin seçimle gelsin istemediğin gelirse darbe olsun oooh.. Halka bir tercih sunuldu ve halk secti.Tartisma bu alanda degil zaten.Demokrasi ile secilen bir iktidarin demokrasiyi nasil lagvettigidir konu.Bunlari birbirinden ayirmadan karsi elestiride bulunmak biraz ezbercilik olur bence. saygilarla
Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2009 16 yıl H. Celal Güzel'e katılmıyorum. Cindoruk iyidir, severim kendisini. Gerçi yaşı bilmiyorum fazla değil mi ama, enerjisi varsa niye genel başkan olmasın? Olabilir. Ergenekoncu olduğu ithamlarına filan da gülmeye bile tenezzül etmez. Söylediği şudur: "Ben 50 yıllık avukatlık hayatımda böyle dava görmedim." E, doğru. Böyle dava görülmemiştir. Hükümet - polis - bir kısım savcı üçgeninde giden bir olay... Hukukun en temel kavramlarının işlemediği bir sürece hukuk demek olası değildir...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.