Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Vakit'ten Türkan Saylan Yorumu


Misafir Domuzbağı

Önerilen İletiler

Kültür Bakanımıza ve Milli Eğitim Bakanımıza Sağlık Bakanımıza VE DİĞERLERİNE CENAZE TÖRENİNİN YAPILACAĞI TARİHİ YANLIŞ BİLDİRMİŞLER.YOKSA ONLARDA GELİRLERDİ.ZANNETMEYİNKİ KOLTUKLARINDAN KORKUYORLAR.YALNIZCA HABERLERİ YOKTUR.

Gazateleri okusalardı keşke, kör dilenciden, sağır sultana herkes saatinde oradaydı :D

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

  • Cevaplar 110
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Kültür Bakanımıza ve Milli Eğitim Bakanımıza Sağlık Bakanımıza VE DİĞERLERİNE CENAZE TÖRENİNİN YAPILACAĞI TARİHİ YANLIŞ BİLDİRMİŞLER.YOKSA ONLARDA GELİRLERDİ.ZANNETMEYİNKİ KOLTUKLARINDAN KORKUYORLAR.YALNIZCA HABERLERİ YOKTUR.

 

Bu söylediğinize siz gerçekten inanıyor musunuz ? Hani ölen mahallemizdeki bakkal amca değilde.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaşananlar kültür ile kültürsüzlüğün, cesaret ile ödlekliğin, asalet ile soysuzluğun savaşından başka bir şey değil. AKP, apar topar sorguya çekmeler ve hapse attırmalarla kimlerden korktuğunu, kimlerin varlığına bile tahammül edemediğini ve bu şekilde de Atatürk'ün devrimlerine ne ölçüde düşman olduğunu geri dönüşü olamayacak şekilde kanıtladı.

 

Hayatları boyunca ''devrim'' sözcüğünün d'sini bile ağızlarına alamayanların ağaları, şeyhleri, paraya tapan efendileri vardır. Başka şey bilmezler. Kim ki yollarına taş koyar, fare imparatorluğunu ürkütür, işte o can düşmanlarıdır. Bunların davası yayılmak ve lağımlarında boğmaktır aydınlığı. Nerede fare vardır, gelir katılır bunlara. Kemirmeden yaşayamazlar. Masum kızları, kadınları, çaresiz bırakır, kemirirler. Küçükken kafalarına ne sokulmuşsa ölene kadar odur nakaratları. Bereketli topraklarda çöl kültürü satar pek delikanlı fareler.

 

''Gün olur, devran döner.'' derler. Zira kolay olmaz o kadar. Temizlik gerek, büyük bir temizlik...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ben de inançlıyım ama Vakit gazetesinin üslubunu, kendine biçtiği misyonu hiç beğenmiyorum.Allah Vakit'e kendi adına yargılama hakkını vermedi Vakit insanları dini değerler üzerinden sert bir şekilde İslam'a sığmayacak şekilde yargılıyor.İslam'da, dört dörtlük Müslüman olduğunu kimse düşünmesin, ömür boyu ibadet edersin son nefesine ramak kala inkarcı olarak gidersin, son nefesine kadar kişinin inançla alakası olmamıştır ramak kala imanlı gider kimin nasıl gideceği, kimin başına ne geleceği bilinmez düsturu vardır.Zaten Müslümanlığı özüyle içine sindir miş biri, birileri diğer insanların inancını kesin bir dille yargılama düsturunu göstermez bilir ki kendisinin de garantisi yoktur.

 

MUHABBETLE...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Prof. Nevzat TARHAN

 

Haber 7

 

İki Türkan Saylan Ve Genelkurmay

 

20 Mayıs 2009

 

 

Artık TSK ile ilgili yazı yazmak istemiyorum ama öyle basiretsizlikler var ki susamıyorum. İnşallah Genelkurmay polemiğe girecek konular açmaz bende eleştirme ihtiyacı hissetmem diyorum ama mümkün değil! Çünkü çok sevdiğim ordumun yanlış yönetilmesi karşısında susmayı sorumsuzluk ve korkaklık olarak görenlerdenim.

 

19 Mayıs 2009 Cumhuriyetimizin kuruluşunun ilk adımı atılması üzerinden 90 yıl geçti. Aynı gün bilimsel ve sosyal kimliği ile büyük çağrışımlar yapan Türkan Saylan toprağa verildi. Toprağı bol olsun. Herzaman ki gibi marjinal bir kadındı ölümü de hayatı gibi marjinal oldu.

 

Acaba bir kışlaya Türkan Saylan ismi verilecek mi?

 

Genelkurmay Başkanı Türkan Saylan’ın evi savcılık tarafından arandığında bir Tümgenerali evine ziyarete göndermişti. Vefatında da bir Kumay Albaya açıklama yaptırdı. Albay Aygün, “Türkan Saylan'ı kaybettik. Atatürk'ün görmek istediği Türk kadınını temsil eden Saylan'ın hizmetleri unutulmayacak ve her zaman saygıyla hatırlanacaktır. Kendisini rahmetle anıyorum” dedi

 

Sayın Başbuğ’un, açıkca aşırı seveni ve nefret edeni olan marjinal bir kişiyi ölüm gibi duygulu bir anı öne çıkararak yüceltmesi şahsi görüşü olabilir. Saygı duyarız. Ama mesaj gibi algılamayın demesi çelişkiyi gidermedi. Genelkurmay marjinal bir kişiye sahip çıkarak ciddi bir yanlış daha yaptı.

 

Türkan Saylan marjinaldi çünkü cehaletle mücadeleyi dinle mücadele ile karıştırmış idi. Daha da ilerisi biz yakından tanıyan öğrencisi olmuş bir kişi olarak onun ifadesi ile ‘Eğitimi dinin gölgesinden kurtarma’yı ego ideali edinmiş bir dava kadını olduğunu biliyorduk. Her konuşmasında bunu hissettiriyordu.

 

Din ve bilimi birleştiren 21 nci yüzyıl bilim felsefesini görmediği için marjinal kalmıştı.

 

Sayın Genelkurmay Başkanımız “Amacımız mesaj vermek değil. Türkan Saylan'ı anmak istedik. Kendisinin ölümü büyük bir kayıptır. Onu anmak, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin bir borcudur” dedi.

 

Genelkurmay Mevlana’yı anma törenlerinde de olmalı!

 

Bir defa Mevlana’yı anma töreninde göremediğimiz Genelkurmayı din karşıtı fikirleri, dava kadınlığı ve aktivistliği ile tanınan bir kişinin anılmasında görmek Anadolu insanının artık kanıma dokunuyor. Mevlana’ya karşı hiç mi bu ordunun borcu yok?!

 

Bu ordu sadece cehaletle mücadeleyi dinle mücadele olarak algılayanların ordusu değil aynı zamanda cehaletle mücadele ederken dinini sevenlerin de ordusu. Herkese eşit mesafede durması gereken Sayın komutan yanlış yapmaktadır.

 

Sayın Saylan’ı kutsallaştırarak sevenlerden biri Genelkurmay Başkanımız olabilir. Fakat Sayın Genelkurmay Başkanımız şahsi kimliği ve görüşleri ile resmi kimliği ve görüşlerini karıştırmakla tarihi bir hata daha yaptı.

 

Saylan davası için çile çekti çalıştı çalıştı çalıştı... Karşılığını da bıraktığı nesiller ve idol haline getirilmesi ile aldı.Ölümünü ve dolayısıyla kişiliğini 19 Mayıs tan daha öne çıkaran siyasi grublar vardı ve doğal idi.Kişiliği Türkiyeyi birleştiren bir kişilik değildi.

 

Bilim kadını olan birinci kişiliği ve idealistliği çok kimsenin saygı duyduğu şahsiyeti idi. Ancak din karşıtı, cehaletle mücadeleyi dinle mücadele olarak ele alan ikinci kişiliği çok tepki çeken politize ‘Ordu göreve’ söylemi ile birleşmiş militarist bir antigelenekçiydi.

 

Fakat toplum içinde siyasi çağrışımları olan olaylarda ve marjinal konularda sessiz kalarak müdahil olmaması ve böylece toplumun bütününü kucaklaması gereken Genelkurmay Başkanımız yine hata yaptı.

 

19 Mayıs ruhu ile Türkan Saylan’ın ilişkisi

 

Sayın Türkan Saylan hataları ile sevapları ile aramızdan ayrıldı. Bizden ona yaşam felsefesine göre güzel temennilerde bulunmak düşer. Ama Sayın Saylan’ın idolleştirilerek kendi kültürümüze uymayan bir kuşak yetişmesi için çabalayanları tanımamız gerekir.

 

Çünkü Sayın Saylan yaşam biçimi ve tercihleri ile Türkiye’yi kendi kültüründen uzaklaştırarak modernleştirmek isteyenlerin yani İngiliz-Fransız yaşam biçimini ve kültürünü yüceltenlerin temsilcisi olmuştur.

 

19 Mayıs 1919’da Anadolu’da başlayan hareketin ruhu bu değildi. Askeri ve siyasi olarak yendiğimiz İngiliz ve Fransız’lara kültürel olarak yenilmek 19 Mayıs 1919 Bandırma Gemisi’nde ve Amasya, Sivas ve Erzurum’da ve 1923’de hedeflenen ideal değildi.

 

Gerçek Atatürk’un ruhunu incitecek abartılara takılmak marjinal kişiliklere sahip çıkmak Genelkurmay Başkanının eylemi olamaz. Çünkü Atatürk dinle mücadele etmedi cehaletle mücadele etti. İnönü çizgisi dinle mücadele etti. Olayları ayrıştırarak analiz edelim.

 

Ordumuzun borçlu olduğu atalarımızı sayabilir miyiz?

 

Mevlana gibi evrensel bir kişiliği kışlasına isim olarak vererek bu hata ancak telafi edilebilir.

 

Silahlı kuvvetlerin Türkan Saylan’a borçlu olduğundan bin misli daha fazla Yesevi’ye, Mevlana’ya,Yunus’a, Edebali’ye, Akşemsettin’e, Mehmet Akif’e borcu vardır. Lütfen bu borçları da hatırlayıp ödeyelim.

 

Maalesef apaçık mesaj olan söylemlerle mesaj değil diye çocuk kandırır gibi toplumu kandırmaya çalışmak hiç doğru olmadı.

 

Her anma töreni müteveffanın fikirlerini hatırlatıp mesaj verme törenidir. Halk bunun farkında değil mi zannediyorsunuz?

 

Lütfen anlayınız artık Sayın Generalim.

 

NEVZAT TARHAN - HABER 7

[email protected]

 

Hislerime tercüman olacak bir yazı dersem alınganlık yapanlar olur değil mi? Allah merhamet etsin dersem de Türkan Saylan alınganlık çıkarabilir veya takipçileri...Açıkçası ne diyebileceğimi tam kestiremiyorum.

 

 

Kelamın hasını da bulamıyorum ki hasılı kelam diyeyim. Öyleyse ben, kendi inancım doğrultusunda Allah merhamet etsin diyorum.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Hislerime tercüman olacak bir yazı dersem alınganlık yapanlar olur değil mi? Allah merhamet etsin dersem de Türkan Saylan alınganlık çıkarabilir veya takipçileri...Açıkçası ne diyebileceğimi tam kestiremiyorum.

 

 

Kelamın hasını da bulamıyorum ki hasılı kelam diyeyim. Öyleyse ben, kendi inancım doğrultusunda Allah merhamet etsin diyorum.

 

Türkiye'nin bir gercek aydini vefat etti,Haber 7'nin yani Kanal 7'nin haber portali Mevlana'dan bahsetmektedir.Mevlana ismi askeri bir kislaya verilirmi acaba,bekleyin Erbakan iktidar olursa,Ordu tamamen Fetulahci yapilirsa iste o zaman kislalara Mevlana,Imam Gazali,Abdülcanbaz isimleri verilir.

 

Türkan Saylan'a duyulan kin öyle bir duruma gelmis ki sanki bu kadin yobazliga karsi cikmakla kötü birsey yapmis oldu.Kapatin kizlar basinizi,ayaginiza giyin salvari,yüzünüzede takin peceyi demis olsaydi bugün ona kin besleyenler,ölümüne bile bayram edenler onu Allahin en sevgili kulu,cennetin en iyi kösesinde oturacak diye lanse ederdiler.

 

Kavga Türkan Saylan'la degildir.Kavga Atatürk ve Cagdaslikladir.Cagdasliga ve Atatürk'e karsi olanlar her yolu mübah saymaktadirlar.Onlari icin müslümanligin yolu iftira ve nefretten geciyor.Yazdiklarini okudugumda müslümanligin M harfine bile layik olamamis bu ortacag kafalilarin neden cagdas egitime karsi olduklarinida anlamak zor olmuyor.

 

Bu öyle bir kin ve nefret ki,bir cemaat seyhi ölseydi,bir tarikat sponsoru ölseydi tüm hükümet erkani ve baslarinda yüzde 47'nin baskani olmak üzere imamin arkasinda saf durur ve yandas medya sayesinde müslümanliklarini tescillendirmeye calisirlardi.yüzbin kisi o cenaze töreninde yer aldi,yürüdü.Hrant Dink icin Türkiye'yi ve dünyayi ayaga kaldiran AKP ve yandaslari Türkan Saylan icin bir cicek gönderme tenezzülünü bile gösteremediler,korktular cünkü yandas medya onlari tefe koyup calacakti.Ben herkesin Cumhurbaskaniyim,ben herkesin Basbakaniyim diyenler Türkan Saylan'in cenazesinde kimlerin baskani ve basbakani olduklarinida ispat ettiler.Istanbul valisi ise iktidardan aldigi talimat geregi o cenazeye katilamadi nasil katilsin ki makamindan olmayi göze alabilirmiydi?

 

Cumhurbaskani ve basbakan olmak hersey olmak demek degildir.Önemli olan kafalarin icinde ki örümceklerden kurtulabilmektir.Insan olabilmek saglam kafayla mümkündür.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Türkiye'nin bir gercek aydini vefat etti,Haber 7'nin yani Kanal 7'nin haber portali Mevlana'dan bahsetmektedir.Mevlana ismi askeri bir kislaya verilirmi acaba,bekleyin Erbakan iktidar olursa,Ordu tamamen Fetulahci yapilirsa iste o zaman kislalara Mevlana,Imam Gazali,Abdülcanbaz isimleri verilir.

 

Türkan Saylan'a duyulan kin öyle bir duruma gelmis ki sanki bu kadin yobazliga karsi cikmakla kötü birsey yapmis oldu.Kapatin kizlar basinizi,ayaginiza giyin salvari,yüzünüzede takin peceyi demis olsaydi bugün ona kin besleyenler,ölümüne bile bayram edenler onu Allahin en sevgili kulu,cennetin en iyi kösesinde oturacak diye lanse ederdiler.

 

Kavga Türkan Saylan'la degildir.Kavga Atatürk ve Cagdaslikladir.Cagdasliga ve Atatürk'e karsi olanlar her yolu mübah saymaktadirlar.Onlari icin müslümanligin yolu iftira ve nefretten geciyor.Yazdiklarini okudugumda müslümanligin M harfine bile layik olamamis bu ortacag kafalilarin neden cagdas egitime karsi olduklarinida anlamak zor olmuyor.

 

Bu öyle bir kin ve nefret ki,bir cemaat seyhi ölseydi,bir tarikat sponsoru ölseydi tüm hükümet erkani ve baslarinda yüzde 47'nin baskani olmak üzere imamin arkasinda saf durur ve yandas medya sayesinde müslümanliklarini tescillendirmeye calisirlardi.yüzbin kisi o cenaze töreninde yer aldi,yürüdü.Hrant Dink icin Türkiye'yi ve dünyayi ayaga kaldiran AKP ve yandaslari Türkan Saylan icin bir cicek gönderme tenezzülünü bile gösteremediler,korktular cünkü yandas medya onlari tefe koyup calacakti.Ben herkesin Cumhurbaskaniyim,ben herkesin Basbakaniyim diyenler Türkan Saylan'in cenazesinde kimlerin baskani ve basbakani olduklarinida ispat ettiler.Istanbul valisi ise iktidardan aldigi talimat geregi o cenazeye katilamadi nasil katilsin ki makamindan olmayi göze alabilirmiydi?

 

Cumhurbaskani ve basbakan olmak hersey olmak demek degildir.Önemli olan kafalarin icinde ki örümceklerden kurtulabilmektir.Insan olabilmek saglam kafayla mümkündür.

 

 

saygilarla

 

Çağdaşlığı anlayış şekli farklıdır. Çağdaşlığı anlayış bizi Türkan Saylan'dan ayırmaktadır. Yukarda çağdaş eğitime karşı olduğunu belirttiğiniz (ki yazarın yazısına göre konuşuluyor) kişinin eğitim düzeyi hakkında bir fikriniz yoksa da en azından isminin başındaki Prof. ünvanına bakabilirsiniz. Ne Profesörü olduğunu da biraz araştırsanız anlarsınız.

 

Evet; tüm dünyaca kabul görmüş, hümanist (nefret ediyorum bu kelimeden) Mevlana ismi de layık değil.

 

Ölen her profesörün arkasından hükümet erkanı cenazeye katılmak zorunda değildir. İkna odalarında görev almış birinin cenazesine katılmak temsil edilen camiaya en büyük zulüm olabileceği gibi bizzat kişinin kendine de ihanet olabilir.

 

Tersini soralım. Siz iktidar olsaydınız örneğin Hayrettin Karaman ölseydi cenazesine katılacak mıydınız? Mustafa İslamoğlu ölseydi katılacak mıydınız?

 

Sağlam kafa da sağlam vücutta mı bulunuyordu. Vücutları sağlam olmayanların kafaları sorunlu mudur öyleyse...İnsan olabilmekle sağlam kafa (ne demekse) arasında hiçbir alaka yoktur. Ne Türkan Saylan'la ne, Atatürk'le ve ne de çağdaşlıkla kavga söz konusu değildir. Kavga Atatürkçülük'ü kemalizmle, çağdaşlığı kıyafetle ve islamdan uzaklaşmayla alakalı anlayanlarladır. İnönünün despotizmiyle Atatürkçü olduğunu sananlarla, islamdan uzak olda istersen budist ol çağdaşsın anlaşıyla kavga vardır. Aslında bunun adı da düşünsel platformda çarpışmadır.

 

Her ne ise; yukardaki yazımın bir kısmında eksiklik var inşallah giderilir deyip kapatayım...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bir...

Çağdaşlığı anlayış şekli farklıdır. Çağdaşlığı anlayış bizi Türkan Saylan'dan ayırmaktadır.

 

İki...

Evet; tüm dünyaca kabul görmüş, hümanist (nefret ediyorum bu kelimeden) Mevlana ismi de layık değil.

 

Üç...

Ölen her profesörün arkasından hükümet erkanı cenazeye katılmak zorunda değildir. İkna odalarında görev almış birinin cenazesine katılmak temsil edilen camiaya en büyük zulüm olabileceği gibi bizzat kişinin kendine de ihanet olabilir.

 

Dört...

Ne Türkan Saylan'la ne, Atatürk'le ve ne de çağdaşlıkla kavga söz konusu değildir. Kavga Atatürkçülük'ü kemalizmle, çağdaşlığı kıyafetle ve islamdan uzaklaşmayla alakalı anlayanlarladır.

 

Yukarıdaki düşünceler sayın bekir'e ait...

 

Bende şunu söylüyorum...

  1. Yaptığı çalışmalarla, Türkiye’ye, ülke insanına ve özellikle kadın ve kızlarına... yazgı değiştirici etki yapan?
  2. Model örnek insan olarak, büyük bir güç birikimi yaratan?
  3. Hem bilimine hem de ekonomisine ölçülemeyen büyük etkiler yapan?
  4. Çocuklarımızı, kızlarımızı, kadınlarımızı sarıp sarmalayan ve onları tarih ve toplum önünde öne fırlatan, sahneye çıkartan?
     
    Saylan’ın anısı, ürettikleri, katkıları önünde, derin bir saygı ve tarifsiz bir sevgi ile eğiliyoruz.... :clover:
    ...
     
    Tercih okuyucunun...

    Saygılar...
    DİPNOT

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Ya o korkunç ikna odalarına Kardelen kızları sokulsaydı

 

22 Mayıs 2009

 

 

Dün nihayet biraz normale dönüldü. Haberlerde Türkan Hanım'ın hayatı anlatılmadı, cenazeden görüntüler tekrar yayınlanmadı. Diyebilirim ki; dün Türkan Hanım sonunda kesin olarak öldü.

 

CNNTURK'ün sabah sunucusu dün nihayet matemden çıktı ama biraz abartılı çıktı. (Kısa eteğini nihayet giymişti ve programın kapanışında şöyle bir şey yaptı: Ayağa kalktı, eline bir karton süt aldı, kamışı içine soktu ve sütü emmeye başladı. Ben, birkaç gündür pantolon görüntüsünün uyuşukluğuna alışmış olduğum için, ancak o an uyanabildim. Ve bir daha uyuyabileceğimi de sanmıyorum.

 

Haber programının kalitesini yükseltmek için nacizane bir önerim de olacak. O ayağa kalktığında ekranın altından bant geçirmeyi kesin. Çünkü o bantta yazılanlarla biz hiç ilgili değiliz. Etiyopya'da bu olmuş, Sri Lanka'da şu olmuş, bana ne ya sabah sabah... Şu anda Sri Lanka ile Etiyopya'nın yeryüzünden tamamen silindiği haberi gelse 'Ya öyle mi, çok ilginç'ten ibaret olur tepkim.Yanlış zamanlarda yanlış haberlerle dolu olarak konulan o bantlar programın tüm kalitesini bozuyor benden uyarması...)

 

Sahte dövünmeleriniz, mahalle baskılarından kaynaklanan abartılı üzüntüleriniz, yanlış anlamakta olduğunuz laiklik gösterileriniz filan biraz bittiğine göre şimdi Türkan Hanım'ın hayatı ile ilgili sakin bir değerlendirme yapabiliriz herhalde. Türkiye'de laiklik sadece bir yaşam stili tercihi olarak algılanıyor. O yaşam stili tercihi içinde özellikle kadınların fiziksel görünümleri ve kılık kıyafetleri ile ilgili tercihler de çok önemli görülüyor. Bunlar gerçekten önemli olabilir ama laiklik bundan ibaret olan bir şey değil. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana laikliğin kavranılışının çıkış noktası bu olduğundan, resmi ideoloji devletin insanların inançlarını nasıl yaşayacaklarını belirleyip zorla kabul ettirmeyi laiklik olarak görmeye başladı.

 

Oysa laiklik her insanın istediği inancı istediği biçime, kısıtlama olmaksızın yaşama hakkının korunması olmalıydı. Resmi ideoloji baştan yanlış olduğundan o ideolojiye inanan ve ideolojiyi gündelik yaşama yaymakla kendisini sorumlu hisseden 'Cumhuriyetin kızları' bireysel olarak çok iyi insanlar da olsalar, iyi kalpli de olsalar inançlar konusunda hayli faşizan davranabildiler. Üniversiteye gelen türbanlı kızları kapıda kurulan o korkunç ikna odalarına sokarak o türbanı çıkartmaya ikna edeceğini düşünen zihniyetti bu. Türkan Hanım'ın bu uygulamaya açık destek verdiğini söylemiyorum ama fazla itiraz da etmedi. Çünkü türban meselesinin bir kandırılmadan, bir yanlış anlamdan ibaret olduğunu düşünen 'Çağdaş görünümlü Türk kadınları' grubundandı o.

 

İşte bu yüzden onun Kardelenleri arasında pek türbanlı kız yok. Bursları verenler olmamasıyla da övünüyor. 'Türbanlılara başkaları burs veriyor zaten' diyorlar.

 

O başkaları da Türkan Hanım da bütün iyi niyetine rağmen toplumda ayrışmaya ve ötekileştirmeye neden olmuştur. Tabii ki kötü niyetli. Bu insanın kalbinin temiz ve iyi olmasıyla ilgili bir konu değil. Bu ideolojinin bizi tamamen teslim alması ve irademiz dışında işler yaptırmasıdır. Cenazeyi laik Türkiye'nin bir gösterisi haline dönüştürenler, Türkan Hanım'ın arkadaşları, cenazeye özel ilgi gösteren TSK ve Deniz Baykal, laikliğe makul bir yeni tanım getirmenin, diyaloğun ve Türkiye'nin önünü açma imkanını kapadıklarını görmüyorlar maalesef. Güzel yaşamış ve güzel işler de yapmış olan Türkan Hanım'ın yaşamının toplumun bir bölümünü ötekileştiren ve yabancılaştıran bir yönünün olduğunu da hatırlamamız gerekiyor.

 

Keşke bu yanlışlar hiç yapılmasaydı ve keşke Türkan Hanım'ın evinin önünde birkaç türbanlı kız da ağlayabilseydi... Türkiye çok daha güzel bir ülke olmaya gidebilirdi.

 

Kalabalıklar ne bağırırlarsa bağırsınlar, Türkiye laik değildir ve bu şekilde de kalamayacak. Laikliği yeniden tanımlayacağız ve ideolojiyi Türkan Hanımlar'ın mahalle baskısından temizleyip laikliği Batılı bir şekilde yeniden tanımlayacağız. Belki o zaman ilk defa laik bir ülke olabileceğiz.

 

Bu zannedildiği kadar zor bir iş değil. Çünkü kendileri üzerine çeşitli oyunlar oynanılan kızlarımız, burslarla bölünenler, sınıflandırılanlar, özgür ortama girdiklerinde, kendi başlarına kaldıklarında kol kola yürüyüp, sevgililerini, hayatı konuşabiliyorlar.

 

Mini etekli genç kız ile türbanlı kızın kol kola yürüdüğü üniversite kampusu, çağdaş Türkiye'nin asıl yüzüdür. Laikliğin gerçek tanımı da aslında oradadır. Kendisini çağdaş ve modern veya dindar zannedenler çekseler ellerini, aslında makul insanlar kendiliklerinden yapacaklar yeni tanımlarını ve ortaya koyuverecekler. Türkan Hanım kızları sınıflandırmasıyla, tavırlarıyla, seçtiği yol arkadaşlarıyla bu gerçeği hiç anlamadı ve iyi de yapmadı.

 

Serdar TURGUT-Akşam Gazetesi

 

Garip bir durum cereyan etti. Serdar Turgut ikna odalarına açık destek vermediğini belirterek ama karşı da çıkmamıştı demiş. Ben, farklı şekilde hatırlıyorum. Benim hatırladığın doğrudur nihayetinde başörtüsü meselisinde Serdar Turgut'tan daha bilgiliyim.

 

Tercih okuyucunun da; Ey okur hangi tercih, ne tercihi...Bir tercih mi yapılması gerekiyor. Ya bizimlesiniz ya düşmanla gibi olarak algılayan ben miyim acaba...

 

Ey okur; ortada bir tercih meselesi yok. Türkan Saylan'a Allah'tan (onu sevmememe rağmen) merhamet dileyen ben. İslami konulardaki yaklaşımını ortaya koyan ben. Buna karşılık; ne kadar kızı okuttuğunu, ne derece iyi bir ilim adamı olduğunu söyleyen başkaları. Tercih bu mu?

 

Neyse Serdar Turgut'un yazısı yukarda. Can alıcı/yakıcı soru da bunların içerisinde. Niye türbanlı kızlar törene katılmadı...Niye katılmak istemedi...

 

Vesselam...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarhan efendi hazretleri başka nasıl bir genelkurmay başkanı arzu buyururlar? Hacca da elhamdülillah giden, cumaları kaçırmayan yetmez, beş vaktini hafizanallah ihmal etmeyen bir genelkurmay başkanı açar mıydı kendilerini? Şöyle maşşallah top sünnet sakalı da olsun mu?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Çağdaşlığı anlayış şekli farklıdır. Çağdaşlığı anlayış bizi Türkan Saylan'dan ayırmaktadır. Yukarda çağdaş eğitime karşı olduğunu belirttiğiniz (ki yazarın yazısına göre konuşuluyor) kişinin eğitim düzeyi hakkında bir fikriniz yoksa da en azından isminin başındaki Prof. ünvanına bakabilirsiniz. Ne Profesörü olduğunu da biraz araştırsanız anlarsınız.

.

.

.

Her ne ise; yukardaki yazımın bir kısmında eksiklik var inşallah giderilir deyip kapatayım...

 

Inönü'ye despot diyenlerin kimler oldugunu tarih cok iyi yazmaktadir,Atatürk düsmanliginin Inönü'nün sahsinda tecelli edisi yeni degildir.Kurtulus savasini hazmedemeyenler,kölelik rejiminden insanlik rejimine gecmeyi ortacag kafalarina sokamayanlar her dönem Atatürk veya Inönü karsiti olmuslardir.Inönü devri ile bugünkü despotlugu birbirinden ayiramayanlara gülüp geciyorum. *****

 

Bir Cumhurbaskani eger her prof'un cenazesine gitme mecburiyeti yoksa bir tarikat seyhinin cenazesine gitme mecburiyeti hic olamaz. Demek ki Cumhurbaskani herkesin cumhurbaskani degildir olamamistir. Olmasida mümkün degildir.Yüzde 47 ile dayatma bir cumhurbaskani ancak kendini o makama oturtanlarin cumhurbaskani olabilir,bugün de tarihi firsat diyerek ülkeyi nerelere sürükledikleride ortadadir.

 

Kavga Atatürkledir. pesinden yüzbin kisinin yürüdügü bir insan Serdar Turgut'un,Prof.Tarhan'in veya A'nin veya B'nin hosuna gitmesede cagdas bir aydindi,yurtsever ve insan severdi.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarhan efendi hazretlerine gerekli yanıtı verdikten sonra, gelelim Serdar Turgut'a...

 

Bir kere başlık ofsayt, ne "korkunç ikna oda"sı yahu? Böyle komik bir abartı daha görmemiştim!

 

Üstelik Türkan Saylan'ın cenazesinde başı kapalı bir sürü bayan vardı, içtenlikle de gözyaşı döküyorlardı. Hatta Türkan Saylan için ağlamayacağıma kendimi şartlandırmışken, başı örtülü bir bayanın sözleri ile direnen gözyaşlarım yuvarlanıp gitti.

 

Türkan Saylan gibi muhteşem anıt insanların arkasından ağlanmaz, çünkü onlar ölmezler.

 

Onun gibi dev anıt insanların hakkında bazı adamcıkların geveledikleri de hiç kaale alınmaz. Yok nihayet gerçekten ölmüşmüş de, haber spikerlerinin altından artık altyazılar geçmesinmiş de... Sana soran olmadı beyefendi... Sen altyazı geçmeyen kanalı aç, paşa paşa izle... Yatarken sütünü içmeyi de unutma, rüyana korkunç ikna odaları girer maazallah, hafizanallah...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köy Enstitüleri icin,Sovyetler Birligi ya da Nazi Almanyasindan alinmis diye iftiralarda bulunanlar da aynen bugün Türkan Saylan'a saldiranlar gibi,egitim karsiti,Onlar köylümüzün,köydeki cocuklarimizin okuyup bulunduklari bölgelere faydali olmalarini istemeyen dinci ve cagdaslik karsiti,onlar Atatürk karsiti kesimlerdi.17 Nisan 1940 yilinda kurulan Köy Enstitüleri,1948 yilinda revizyona ugratilmis 1954 yilinda da DP tarafindan bir daha acilmamak üzere kaldirilmisti.

 

Rahmetli Hasan Ali Yücel'e mecliste söyle bagiriyormuslar:"HASAN ALI!HASAN ALI! Bütün köy cocuklarini okutuyorsun da bizim tarlamizi,bagimizi kim sürecek?

Hasan Ali Yücel,o milletvekillerine "KÖY COCUKLARI SIZIN KÖLENIZ DEGIL,GIDIN KENDINIZ YAPIN "yanitini vermis.

 

Türkan Saylan'in cocuklari okutabilmek icin yapmis oldugu fedakarligi,din tacirleri hazmedemiyorlardi.Cünkü cagdas egitimi ne kadar cok cocugumuz alirsa cemaat okullari bos kalacaktir.8 yillik egitime karsi cikanlari söyle bir hatirlayalim,kimlerdi bunlar?Benim bildigim kadariyla,ne kadar Imam Hatipci,Kuran kurscu vardiysa onlardi karsi cikanlar.Zaten baska kimler olabilirdi ki?Bu ülkenin cagdaslik yolunda ilerlemesini hep o ortacag kafalilar önlemedimi?

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Köy Enstitüleri icin,Sovyetler Birligi ya da Nazi Almanyasindan alinmis diye iftiralarda bulunanlar da aynen bugün Türkan Saylan'a saldiranlar gibi,egitim karsiti,Onlar köylümüzün,köydeki cocuklarimizin okuyup bulunduklari bölgelere faydali olmalarini istemeyen dinci ve cagdaslik karsiti,onlar Atatürk karsiti kesimlerdi.17 Nisan 1940 yilinda kurulan Köy Enstitüleri,1948 yilinda revizyona ugratilmis 1954 yilinda da DP tarafindan bir daha acilmamak üzere kaldirilmisti.

 

Rahmetli Hasan Ali Yücel'e mecliste söyle bagiriyormuslar:"HASAN ALI!HASAN ALI! Bütün köy cocuklarini okutuyorsun da bizim tarlamizi,bagimizi kim sürecek?

Hasan Ali Yücel,o milletvekillerine "KÖY COCUKLARI SIZIN KÖLENIZ DEGIL,GIDIN KENDINIZ YAPIN "yanitini vermis.

 

Türkan Saylan'in cocuklari okutabilmek icin yapmis oldugu fedakarligi,din tacirleri hazmedemiyorlardi.Cünkü cagdas egitimi ne kadar cok cocugumuz alirsa cemaat okullari bos kalacaktir.8 yillik egitime karsi cikanlari söyle bir hatirlayalim,kimlerdi bunlar?Benim bildigim kadariyla,ne kadar Imam Hatipci,Kuran kurscu vardiysa onlardi karsi cikanlar.Zaten baska kimler olabilirdi ki?Bu ülkenin cagdaslik yolunda ilerlemesini hep o ortacag kafalilar önlemedimi?

 

 

saygilarla

 

 

Engin Ardıç-Sabah

 

CHP amigolarına özel yazı

 

 

Rıfat Serdaroğlu yazmış, Özdemir İnce'ye göndermiş, o da yayınlamış, sabah sabah pek güldüm.

Konu, Köy Enstitüleri... Hani şu "kapatmasaydınız kırolar adam olurlar, katliam yapmazlardı" dedikleri okullar...

Eski sağlık bakanı Serdaroğlu da bazı gerçekleri hatırlatıyor, "kim kapatmış, kim kapatmaktan beter etmiş, hatırlayın" diyor.

Biz biliyoruz, "CHP medyası" da hatırlasın:

1946 yılında Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel (oğlunun deyimiyle, çağın en güzel gözlü maarif müfettişi!) ve onun adamı, enstitülerin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç görevden alınıyorlar... Bakanlığa Reşat Şemsettin Sirer geliyor... Götüren kim, getiren kim? Cumhurbaşkanı kim? İsmet İnönü. Başbakan kim? Recep Peker.

1947 yılında enstitü öğrencilerinin yönetime katılmaları engelleniyor, kız ve erkek öğrenciler ayırılıyor... Enstitü öğretmenlerine toprak verilmesinden vazgeçiliyor, dağıtılmış kitaplar, araç ve gereçler, hayvanlar geri alınıyor... Köylünün okul yapma ve yapımında çalışma yükümlülüğü, yani "angarya" kaldırılıyor. Cumhurbaşkanı kim? İsmet İnönü. Başbakan kim? Recep Peker.

Gene aynı sıralarda, şu meşhur beyaz kapaklı "dünya klasikleri" enstitülerden toplattırılıyor ve ... yakılıyor! Evet, yakılıyor. Cumhurbaşkanı kim? İsmet İnönü. Başbakan kim? Recep Peker.

Gene bir süre sonra, "yüksek köy enstitüleri", yani bunlara öğretmen yetiştiren daha yüksek okullar da kapatılıyor. Cumhurbaşkanı kim? İsmet İnönü. Başbakan kim? Hasan Saka.

1948 yılında eğitim programı değiştiriliyor, "iş eğitimi" yani pratik marangozluk, dülgerlik, rençberlik falan gibi "köylüye köyünde gerekli ve yeterli olacağı varsayılan" dersler kaldırılıyor, tarih, coğrafya, fizik, kimya gibi dersleriyle enstitülerin diğer okullardan hiçbir farkı kalmıyor. Cumhurbaşkanı kim? İsmet İnönü. Başbakan kim? Hasan Saka.

Taaa 1954 yılında da, artık hiçbir özelliği ve ayrıcalığı kalmamış enstitüleri adlarıyla sürdürmek "abes" olduğundan, kapatılıyorlar, daha doğrusu öğretmen okullarına dönüştürülüyorlar. Cumhurbaşkanı kim? Celal Bayar. Başbakan kim? Adnan Menderes.

Ve bu adamlara bu yüzden elli beş yıldır küfür ediliyor.

Ötekilere edilmiyor.

Neden?

Çünkü onlar CHP demek.

Yücel ile Tonguç'u harcayan da İnönü, enstitülerin kimliğini değiştiren de İnönü, ona laf yok! Kuran da İnönü, bozan da İnönü, ona laf yok.

CHP amigoları akıllarını başlarına devşirsinler...

Acaba İnönü, "birer faşist eğitim kurumu olan enstitülerin çok partili dönemde, yani demokraside artık bir anlamlarının da, işlevlerinin de, sürdürülmeleri olanağının da kalmadığını" mı görmüştü de tükürdüğünü yalamış, onları törpülemişti?

Pazar günü mitinginiz varmış diye duydum, orada bir devlet büyüğünüze soruverin, sizi aydınlatsın... Miting işe yarasın.

 

Bu yazarın bu yazdıkları doğru mu acep...Birkaç gün evvel okumuştum bu yazıyı da aklımda kalmış...Yazarın bugün diğer yazılarına da baktım da "Esdudu" diye de bir yazısı var. Top sakal demişken enteresan da bir top sakalı var Engin Ardıç'ın. Top sakal nerden çıktı yahu diyenler olmasın.

 

Tekrar edeyim Prof. Nevzat Tarhan'ın aldığı eğitim ve kariyerini biliyor musunuz? Ne kadar çağdaş bir eğitim aldığı hakkında fikriniz var mı? Çağdaş eğitimi islamdan uzaklaşmak olarak algılayanlara soruyoruz...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Engin Ardic,ister topsakal,ister ......sakal farketmiyor,o ne yaparsa yapsin entel olamaz kendini öyle göstermeye calisir ama o seviyeye erismesi icin önce yapisini degistirmesi gerekir.Benim bildigim Engin Ardic daha düne kadar müthis bir Cem Uzan'ciydi ve onun kanalinda veryansin ediyordu,simdi de AKP'li olup bilmem kime küfrediyor,yani Engin Ardic ciddiye alinacak birisi degildir.Onun yazdiklarini referans olarak aldiginiza göre siz onu ciddi buluyorsunuz.Dolaysiyla yazdiklari bana birsey ifade etmiyor.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haa, işte şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik... Çok kere söyleyecek oldum, sıra gelmemişti... Ama şimdi tam yeri geldi, söyleyeceğim: O kadar AKP ye karşıyım, o kadar Engin Ardıç'tan hiç hoşlanmam. Sabah gazetesini derseniz kahvaltı örtüsü bile yapmam. Ama öldürsen de hakkını yemeyeceksin, Ardıç burada doğru söylüyor.

 

İsmet İnönü'yü hiç tutmam. Atatürk'e ölümüne bağlıyım, ama İnönü! Cık!

 

İlk icraatlarından birisi, Atatürk'ün kurduğu uçak fabrikasını kapatmak olmuştur. Bir diğer icraatı Atatürk resimlerini sadece paralardan değil, pullardan bile kaldırıp kendi resimlerini koymak!

 

Benim İnönü'nün savunacağım bir icraatı yoktur!

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Haa, işte şimdi zurnanın zırt dediği yere geldik... Çok kere söyleyecek oldum, sıra gelmemişti... Ama şimdi tam yeri geldi, söyleyeceğim: O kadar AKP ye karşıyım, o kadar Engin Ardıç'tan hiç hoşlanmam. Ama öldürsen de hakkını yemeyeceksin, Ardıç burada doğru söylüyor.

 

İsmet İnönü'yü pek tutmam. Atatürk'e ölümüne bağlıyım, ama İnönü! Cık!

 

İlk icraatlarından birisi, Atatürk'ün kurduğu uçak fabrikasını kapatmak olmuştur. Bir diğer icraatı Atatürk resimlerini sadece paralardan değil, pullardan bile kaldırıp kendi resimlerini koymak!

 

Benim İnönü'nün savunacağım bir icraatı yoktur!

 

sayin Demirefe,Inönü ayri bir tartisma alanidir,burada anlatmaya calistigim Engin Ardic'tir Inönü degil.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yok... Serdar Turgut hakkında soru olmayacak mı?

 

YOK.

 

Rifat Serdaroğlu'nun mektubu

 

 

SAĞLIK ve Devlet Eski Bakanı Rifat Serdaroğlu'ndan bir mektup aldım. Aktarıyorum:

 

"17 Nisan 2009 tarihli Köy Enstitüleri başlıklı yazınızı okudum. Size, Kronolojik sıra ile bazı tarihi bilgiler vermek istiyorum. Böylece Köy Enstitüleri'ni kimin kapattığı, kimin kapatmaktan beter ettiğini görmüş olacağız:

 

KÖY ENSTİTÜLERİ KRONOLOJİSİ

 

1936 yılında Saffet Arıkan'ın Milli Eğitim Bakanlığı görevi sırasında, köy halkına pratik bilgi vermek amacı ile KÖY EĞİTMENİ PROJESİ'ne başlanır. Bu, Köy Enstitüleri'nin temelidir.

 

17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Kanunu kabul edilir. (TBMM'deki oylamalarla ilgili yazdıklarınıza aynen katılıyorum.)

 

1943 yılında yapılan 2. Milli Eğitim Şûrası'nda Köy Enstitüleri aleyhinde yaygın bir kulis faaliyeti yapılmış ve Köy Enstitüleri bir "İptidailiye dönüş" olarak kabul edilmiştir. (Bkz. Şûra kayıtları.)

 

1946 yılında Bakan Hasan Áli Yücel ve Köy Enstitüleri'nin mimarı Tonguç görevlerinden alınmışlardır. Milli Eğitim Bakanlığı'na Reşat Şemsettin Sirer getirilmiştir.

 

1947 yılında çıkarılan 5117 ve 5129 sayılı kanunlar ile öğretmene toprak verilmesi güçleştirilmiş, dağıtılmış kitaplar, aletler, hayvanlar ve malzemenin geri alınmasına karar verilmiştir. Öğretmen, yeni Türk köyünün yapıcısı değil, sadece okuma yazmayı öğreten tutucu bir bürokrat haline getirilmiştir.

 

1947 ve 1948 yıllarında çıkarılan 5012 ve 5210 sayılı kanunlar ile köylü, okul yapma yükümlülüğünden çıkarılmıştır.

 

1947-48 ders yılında, Köy Enstitüleri'nin beyin kadrosunu üreten YÜKSEK KÖY ENSTİTÜLERİ kapatılmıştır. (Bu kurum 1942-43 öğretim yılında açılmıştı.)

 

29.04.1947'de çıkarılan yönetmelikle öğrencilerin okul yönetimine etkin olarak katılmaları engellenmiştir.

 

09.05.1947 tarihli genelge ile, KIZ VE ERKEK ÖĞRENCİLER, BİRBİRLERİNDEN AYRILMIŞTIR.

 

20.05.1947 tarihli genelge ile, dünya klasiklerinden yapılmış çeviriler toplattırılmış ve yakılmıştır.

 

1948'de öğretim programı değiştirilmiş, iş eğitimi ilkeleri kaldırılarak, enstitüler klasik okullara dönüştürülmüştür."

 

CHP Mİ, DP Mİ?

 

"Bütün bunlar yapılırken iktidarda tek başına CHP vardı. 1954 yılında gerçek işlevinden uzaklaştırılmış olan Köy Enstitüleri DP iktidarı tarafından öğretmen okullarına dönüştürülerek kapatılmıştır.

 

Sayın İnce, şimdi size soruyorum; Köy Enstitüleri'ni, bütün bu yukarıda saydığım değişiklikleri yapan CHP mi kapatmıştır, yoksa DP mi kapatmıştır?

 

Ayrıca 1946'da Truman Doktrini ile Türkiye'ye askeri ve ekonomik yardımın BATI BLOKU'NUN KURALLARINA UYULMASI şartı ile gelmesi ile Hasan Áli Yücel'in Milli Eğitim Bakanlığı'ndan alınmasını (1946) da bu yukarıda belirttiğim bilgiler dahilinde değerlendirmek gerekir.

 

Sayın İnce, size bu sunduklarımı doğrulattıktan sonra kamuoyunu doğru bilgilendireceğinize inancım tamdır. Sağlık ve başarı dileklerimle saygılar sunarım."

 

İnsanlar, keşke başkalarının ne dediklerini bir okusalar da ona göre cevap verseler. Engin ARDIÇ'ı sevmezmiş. İyi de bahse konu tartışmanın fitilini Engin ARDIÇ ateşlememişti ki...Zaten kendi yazısının başında da durumu izah ediyordu. Sabah sabah çok (herhalde pek yazıyordu ama) güldüğünü belirterek.

 

-http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=11640458&yazarid=72&tarih=2009-05-13- isterseniz burdan okuyun. Belki daha fazla itibar ettiğiniz bir yazardır. Özü kuvvetli bir maden olan arkadaş yazmış ne de olsa...

 

Neyse tartışma bu değildi ama...Bozuk saatin dahi günde iki defa doğruyu gösterme ihtimaline binaen ben birçok yazarın yazısını okurum. Tabiiki sürekli takip ettiğim yazarlar da vardır ama onlardan başkasını okumam da mümkündür. Size de bunu salık veririm ki; bu kısımların da kime yazıldığını umarım kendisine bu mesajı yolladığım arkadaş anlamıştır...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

İnsanlar, keşke başkalarının ne dediklerini bir okusalar da ona göre cevap verseler. Engin ARDIÇ'ı sevmezmiş. İyi de bahse konu tartışmanın fitilini Engin ARDIÇ ateşlememişti ki...

Kardeş, ben ne okuduğumu da, ne cevap verdiğimi de çok çok iyi biliyorum da, senin ne okuduğundan haberin olmadığı gibi, ne yazdığından da haberin yok! Ben Ardıç'ı fitil mitil ateşleyip ateşlemediğinden filan sevmiyor değilim! Ne alaka yahu? Alakaya maydanoz iyi gitse, biz de doğrardık! Yok ben şimdi kafaya taktım, bu yazdığın cümleler arasında ne alaka var? X şahsı Y şahsını sevmezmiş... Ama fitili Y şahsı ateşlememiş! Bu ikisi arasında en küçük alaka varsa, anlayan beri gelsin.

 

Ya kardeş, sen bana neyin kaynağını, arşivini gösteriyorsun? Ben Ardıç bu kez doğru söylüyor demedim mi zaten? Yani yemin ediyorum, kafama saksı düşüp de AKP li olmaya karar versem, bu tür yorumları okuyunca birden titrer ve kendime döner, AKP ye tekrar karşı olurdum ha!

 

Sen bozuk saate bile iki kere doğruyu gösteriyor diye bakıyormuşsun! Ben yanlış giden saate bile on yıl sonra belki denk gelip doğru gösterir diye bakıyorum! Ama Damat Ferit hükümetinden bile kötü bir hükümetin yandaşı bir yazarı sevemeyeceğim, kusura kalma...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kardeş, ben ne okuduğumu da, ne cevap verdiğimi de çok çok iyi biliyorum da, senin ne okuduğundan haberin olmadığı gibi, ne yazdığından da haberin yok! Ben Ardıç'ı fitil mitil ateşleyip ateşlemediğinden filan sevmiyor değilim! Ne alaka yahu? Alakaya maydanoz iyi gitse, biz de doğrardık! Yok ben şimdi kafaya taktım, bu yazdığın cümleler arasında ne alaka var? X şahsı Y şahsını sevmezmiş... Ama fitili Y şahsı ateşlememiş! Bu ikisi arasında en küçük alaka varsa, anlayan beri gelsin.

 

Ya kardeş, sen bana neyin kaynağını, arşivini gösteriyorsun? Ben Ardıç bu kez doğru söylüyor demedim mi zaten? Yani yemin ediyorum, kafama saksı düşüp de AKP li olmaya karar versem, bu tür yorumları okuyunca birden titrer ve kendime döner, AKP ye tekrar karşı olurdum ha!

 

Sen bozuk saate bile iki kere doğruyu gösteriyor diye bakıyormuşsun! Ben yanlış giden saate bile on yıl sonra belki denk gelip doğru gösterir diye bakıyorum! Ama Damat Ferit hükümetinden bile kötü bir hükümetin yandaşı bir yazarı sevemeyeceğim, kusura kalma...

 

Biz, boşuna insanlar, keşke başkalarının ne dediklerini bir okusalar da ona göre cevap verseler demiyoruz.

 

Bir önceki cevabınızda çok kısa bir cevap vermiştiniz. Ben de size verdiğim cevapta "YOK" dedim ve size başkaca bir cevap vermedim.

 

Neyse tartışma bu değildi ama...Bozuk saatin dahi günde iki defa doğruyu gösterme ihtimaline binaen ben birçok yazarın yazısını okurum. Tabiiki sürekli takip ettiğim yazarlar da vardır ama onlardan başkasını okumam da mümkündür. Size de bunu salık veririm ki; bu kısımların da kime yazıldığını umarım kendisine bu mesajı yolladığım arkadaş anlamıştır...

 

Eh okuduğunu anlayan insan da yukardaki gibi cevap vermez herhalde...Belki de dikkatten kaçmıştır...

 

İyice açıklayayım da dikkatten kaçmasın bari. Size verilen cevap sadece "YOK" cümlesidir. Cevap orada bitmiştir. İkinci kısım konuyla birebir alakalı olduğu için "Politika" ya yazılmıştır.

 

kendinize iyi bakın...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vakit Gazetesi yazarları kendilerini nerede görüyorlar?

Okuyucuları kendilerini nerede görüyor?

Allah Kuran'da diyor ki, "Allah'ı bırakıp insanları veli ediniyorlar"

İşte bunlar o zihniyetteler, Fehtullah Gülen'in gözüne girip onun hizmetinde bulunmanın Allah'a hizmet olduğunu sanıyor/sandırıyorlar... Veya başka ruhbanlık sıfatı yükledikleri kişileri bir öteki dünya rehberi görüyorlar/gösteriyorlar... Allah'a gerçek anlamda inanan ve Allah'a eş koşmaktan korkanlar, Allahlığa soyunurlar mı?

Onun adına hüküm verebilirler mi?

Bu kendilerini başka bir yerde görmenin "ruh biliminde" adı nedir merak ediyorum...

İslam dinini hoca efendilerinin fetvaları ile yorumlayıp ardından Allah'ın dinini sahiplendiklerini sanıp, göya onun dinini hakim kılmaya yemin edenlerin asıl hizmet ettikleri şey nedir?

Aslında en çok merak ettiğim şey Vakit Gazetesi yazarı ve okurları için Allah neyin ifadesidir?

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Tarhan efendi hazretleri başka nasıl bir genelkurmay başkanı arzu buyururlar? Hacca da elhamdülillah giden, cumaları kaçırmayan yetmez, beş vaktini hafizanallah ihmal etmeyen bir genelkurmay başkanı açar mıydı kendilerini? Şöyle maşşallah top sünnet sakalı da olsun mu?

 

:clover:

 

Elhamdulillah :D

 

Tabiki böylesi olursa ülkemiz için daha hayırlı olup islamın askerimizin en üst düzey komutanında dahi şekil bulmasından mütevelli, hepimiz berhudar oluruz, ayrıca böyle bir genelkurmay başkanının ülkesinde bulunan ümmeti muhammet yekten cennet ehli olacaktır, zira cumhurbaşkanımız namazında niyazında bir zat-ı muhterem değil mi? Türbansa mümin kadın için yegane ehli din göstergesi olup başımızdaki saçları her türlü haşerattan ve erkek gözünden sakınaraktan ehemmiyetle namus göstergesi olmaktadır...

 

Keza, din denilen şey kadınlar için başörtüsü erkekler için rakı sofrasından uzak durmakla olan birşeydir, ayrıca sakal, cübbe, takke, tesbih, teravih, zikir yaparsalar mübarekliğinde ötesine geçilecektir... -_-

 

Huzurunuzdan çekilirken ehlen ve sehlen saygılar sunsam günaha girermiyim :unsure:

 

Zira namahrem olabilir :P

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Size verilen cevap sadece "YOK" cümlesidir.

:) Bu mümkün olsaydı kabul ederdim... "Özü kuvvetli bir maden" sözünün "bakıradam" ya da "çinkozat" veya "kurşunman"a gitmediğinden "adım" gibi eminim!

 

Bu arada çok değerli sardunyam, enfes taşlamanız bir sanat yapıtı olarak gösterilecek kadar güzel. :clover:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Vakit Gazetesi, nefretin, kinin, gıybetin, maskenin, hedef göstermenin, beşeriyatı "inanan/inanmayan" olarak ayırmanın, bizden olmayanlar ölünce doğrudan cehenneme gidecek deyip Allah'lığa soyunmanın, bazı insanların ölümleri ile bile alay etmenin matbuat olmuş halidir...

 

Bu nefretle yaşayanlar insanların eceliyle ölümünü bırakın, bir suikaste kurban gitmelerinden bile büyük haz duyarlar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.