Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Sayın insantkarma,

 

"Bilimsel düşünce, bilimsel ahlak öznel olamaz, filozoflara mal edilemez"deki kastım, bilimsel açıklamalar dışı kendi klasik felsefe metodlarla düşünme/çıkarsama geleneğini kast etmiştim. Cümle fazla açık olmamış.

 

Mesela:

"Felsefe tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefeyle, gerçek din özdeştir." -Augustinus-

"Tanrıdır konusu, tanrının tanıtlanmasıdır." -A. Thomas-

"İnsan zihninin mahiyetini incelemektir."-Hume-

vs. vs.

 

Bırakalım sosylal konulardaki görüşleri, felsefenin ne olduğunu açıklarken dahi kabul edemeyeceğim görüşleri olan filozoflar için söylüyorum.

 

Sayın Bilimselci, ilkin, yaptığınız '' klasik felsefe metodlarla düşünme/çıkarsama geleneği '' tanımlaması ile rasyonalizmi (akılcılık ) kastettiğinizi düşündüm. Evet, Amprizm, Rasyonalizmin tamamen karşıtıdır. Ama, '' bunun dışındadır '' diye, katıksız bir Amprisist olan hatta, Amprizmin sistematiğini oluşturan filozof olan Hume’u örnek vermeniz, doğrusu benim kafamı karıştırdı.

 

Buna karşılık, diyalektik materyalizm, determinizm, pozivitizm, ampirizm gibi güvenilebilecek felsefi akımlar da var. Tam netleştirememiş olsam da(kaldıki filozolar bile) diyalektik materyalist yanlısı görüşlerin, açıklamaların, bilimsel ve doğru olduğunu düşünüyorum. (tartışma konusu)

 

Bilimsel ahlakın da(bilim ahlakı), istisnasız, filozofların, din adamlarının, ideolojilerin dar kalıplarıyla değil, bilimsel bilgi kaynaklı, evrensel olması gerektiğini savunanlardanım.

 

Bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olamayacağını düşünüyorum.

 

İnsan zihninde doğuştan a-priorik hiçbir bilginin olmadığını iddia eden Amprizm ya da deney ve gözlemle kanıtlanmadıkça hiçbir bilginin doğru kabul edilemeyeceğini savunan Pozitivizm ya da somut deneyimlerin ve pratik bilginin her şeyin ölçüsü olduğunu öne süren Pragmatizmin, her türlü deney ve gözlemin, belli bir bakış açısıyla yapıldığı gerçeği ( Hipotez ) veya gözlem sonuclarının yorumlanmasını sağlayan '' Tümevarma '' düşüncesinin zinindeki varlığı, insan zihinde apriorik bilgilerin olabildiğini göstermez mi ? O halde, bu apriorik bilgiler, yanlıştır denilebilir mi ? ( Deneyden elde edilmeyen Tümevarım, Hipotez geliştirme bilgileri )

 

Bunun yanısıra, Kuantum Mekaniğinin geçerli olduğu dolayısıyla, deteminizmin geçerli olmadığı bir alan olan atom altı düzeyde, '' hiçbir deneyin, deneycinin etkisinden bağımsız yapılamayacağı '' ilkesinin ( Heisenberg ), yaptığımız deneyleri subjektif hale getirdiği bilindiğine göre ve deterministik anlamda hakim olamadığımız bu gibi bir süreçte bilinemeyecek olanların olanaklılığı karşısında, '' Bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olamayacağını düşünüyorum '' ifadenizin kapsayıcılığının daraldığını söylemek de mümkündür.

Gönderi tarihi:
Din kurumunun insanlığın gelişiminde olumlu ve olumsuz rol oynadığını bilemeyeceğimizi anlattığım yazım veya bu tartışma da

ya da bu forumda yazdığım herhangi bir yazımda "ahlakın olumlusunu din kurar" gibi bir ifadem var mı ?

 

Onu bırak "iyi ahlak" "kötü ahlak" türü ahlak çeşitlerinin olmadığını söyleyen kişiyim ben bu forumda.

Geçiştirme teşebbüsüne izin vermeyeceğimi söylemiştim.

 

Biz burada bugün insanlığın sahip olduğu evrensel değerler ve birikimle tartışıyoruz, değerlendiriyoruz, yargılıyoruz. Ve insanlığın bugün sahip olduğu değerler, yargı kriterleri, ve yaklaşımlara vardığı yolculukta, gelişimde din kurumu hep vardı. Onun bir parçası, önemli belirleyenlerinden birisi olduğu sürecin sonunda vardığımız değer yargılarıyla onun rolünü yargılamamız biraz tuhaf değil mi ?

 

Bu kadar güçlü bir kurum olmuşken hep, bu kadar olumsuz bir rolü olsaydı. Sizce bugün bu noktada olabilir miydik ?

 

İnsaf yani. Geçiştirdiğimi sen söylüyorsun aslı olmadığı halde. Yukardaki anlatımın aynen şöyle, okuyan söylesin;

 

Din kurumunun ahlakı belirleyen güçlü ve önemli bir kurum olduğunu, olumsuz değil olumlu bir rolü olduğunu vurgulamış, bizi bu seviyeye(gelişime) getirdiğini belirtmişsin.

 

Ben ise gibi aksini söylüyorum. Dinlerin sürekli olumsuz etkileri olmuştur. Aynı fikirdemisin değilmisin?

 

Geçiştiren kim seni bu konuda tartışmaya davet ediyorum. Zira asıl konuya yeni gelindi.

 

Ayrıca, iyi ahlak ve kötü ahlak vardır. Doğa şartlarının değişebildiği kadar görece etkilenmiştir. Ama etik evrenseldir. Bilimseldir.

Gönderi tarihi:
İnsaf yani. Geçiştirdiğimi sen söylüyorsun aslı olmadığı halde. Yukardaki anlatımın aynen şöyle, okuyan söylesin;

 

Din kurumunun ahlakı belirleyen güçlü ve önemli bir kurum olduğunu, olumsuz değil olumlu bir rolü olduğunu vurgulamış, bizi bu seviyeye(gelişime) getirdiğini belirtmişsin.

 

Arkadaşımızın bir şey iddia edip bir sonra ki iletide onu değiştirmeyi bu başlıkta sıradan tartışma alışkanlığı haline getirdiğini görebiliyoruz.

 

İnsanlığın gelişimi boyunca din kurumunun var olduğunu, önemli ve etkili bir kurum olduğunu, iddia edildiği kadar olumsuz bir rolü olmuş olsaydı nasıl bu gelişkinlikte olabileceğimizi belirtmişim.

 

İnsanlığın gelişimi boyunca var olan kurumların iyi mi kötü mü rol oynadıklarını bilemeyeceğimizi belirtmişim.

 

Din kurumunun rolünü ölçmek için, elimizde din kurumunun olmadığı alternatif bir insanlık tarihi olması gerektiği ve ancak böyle kıyaslama yapabileceğimizi belirtmişim.

 

Bu yazım, bu başlıkta yazdığım bütün yazılar, bu forumda yazdığım bütün yazılar arasında "olumlu ahlakı din yapar" manasına gelecek herhangi bir yazım varsa göster.

 

Senin dostum, her iddiandan sonra konuyu değiştirme, geçiştirme çabandan gerçekten sıkıldım. Benim hakkımda bir ithamda bulunuyorsan bunun altını dolduracaksın.

 

Ben ise aksini söylüyorum. Dinlerin sürekli olumsuz etkileri olmuştur. Aynı fikirdemisin değilmisin?

 

Geçiştiren kim seni bu konuda tartışmaya davet ediyorum. Zira asıl konuya yeni gelindi.

 

Türkçesi ; bu tartışma da iddia ettiklerimin bir anca unutulmasını ve artık okunmamasını istiyorum olmasın ?

 

Cyrano'nun onlarca kez sorduğu "hala sosyal bilimlerin nasıl olması gerektiğini arayan disiplinler olduğunu iddia ediyor musun?" sorusuna cevap vermekten kurtulmak için bir an önce konuyu değiştirmek istiyorum olmasın?

 

"hala etikin bir bilim dalı olduğunu iddia ediyor musun" sorusunun unutulması için konuyu değiştirme çabası olmasın ?

 

 

Ayrıca, iyi ahlak ve kötü ahlak vardır.

 

İyi ahlak, kötü ahlak tanımları ve ayrımı ilahiyata aittir. İyi ahlak, kötü ahlak tanımları din felsefesine özgüdür. Bizim "bilimselci" arkadaşımız yine bilimsel bir konuda ilahiyatın iddialarını savunuyor.

 

İlahiyat ahlakta kriter olarak dini emirleri alır. Dini emirlerle parallelik gösteren ahlakları "iyi ahlak" , parallelik göstermeyen ahlakları ise "kötü ahlak" olarak adlandırır.

 

Doğa şartlarının değişebildiği kadar görece etkilenmiştir. Ama etik evrenseldir. Bilimseldir.

 

Senin bu tartışmada ki iddiaların kadar "bilimsel"dir dostum ancak.

 

Ben ise aksini söylüyorum. Dinlerin sürekli olumsuz etkileri olmuştur. Aynı fikirdemisin değilmisin?

 

değilim. Hemen iddianı sunduğun bir başlık aç forumun istediğin bölümünde tartışalım. 18,000 yıllık din kurumunun insanlık gelişiminde sürekli olumsuz bir rol oynadığı iddianı neye dayandırıyorsan onu da yaz.

Ancak, bu topicte şu an sahiplenmeye dah çekindiğin iddialarına karşı çıkanlara dogmacılar, bilmemneciler diye ithamlar yükleyip sonra konuyu değiştirme çabasının prim görmeyeceğini unutma.

Gönderi tarihi:

Cyrano dostum,

 

"Olumsuz rolü olmamış" ta desen,

"Bu noktada olabilirmiydik" te desen,

"Gelişmişlik" te desen,

 

Üç açıklamanın anlamı da yine "olumlu" etkile(n)miş anlamına geliyor.

 

Sonra da, rolünün etkisini "bilemeyeceğim" diyorsun.

İnsanlığın gelişimi boyunca var olan kurumların iyi mi kötü mü rol oynadıklarını bilemeyeceğimizi belirtmişim.

Bilemeyecektin de neden "olumsuz olmamış" diyorsun. Bu "bilmek" değilmi?

 

Neden bu seviyedeyiz diyorsun? Seviye teşhisi "bilmek" değilmi?

 

Neden gelişmişlik oluşmuş diyorsun? Bu "bilmek" değilmi?

 

Zaten olumsuz olmadığını vurgulamış altını çizmişsin. Olumlu olduğunun altını çizMEmekteki çekingenliğin niye?

 

Senin bu açıklaman; tartışma konusunun ilk iletilerinden birisi. Ve tartışma konusu. Bunun üzerinde durmak/tartışmak istiyorum. Yeteri kadar konu dışına çıkıldı zaten. Arkadaşımız başlığı bunun için açmış. Din ahlakına gerek yok demiş. Fikrin ne?

 

Sosyal bilgi zaten konu içine giriyor. Ben de söylediklerimi doğrulayacağım. Arkasındayım. Sende sözünün arkasında ol. Konunun özünü tartışarak gidelim. Ayrıntılara girip te konuyu çarpıtmayalım. Yeni bir başlık istemek kaçamaktır.

 

Tekrarlıyorum. Konu, din kurumu ahlakı olumsuz yönde etkilemiştir. Başlık böyle.

 

Bu konuda bilgin yoksa, olumluluğu/olumsuzluğu hakkında cevap veremiyorum de, "olumsuz olmamıştır"ı fazladan yazmışım de konuyu kapatalım.

 

Yalnızca buna cevap ver... Aksi takdirde bende cevap vermeyeceğim.

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

 

"Olumsuz rolü olmamış" ta desen,

"Bu noktada olabilirmiydik" te desen,

"Gelişmişlik" te desen,

 

Üç açıklamanın anlamı da yine "olumlu" etkile(n)miş anlamına geliyor.

 

Sonra da, rolünün etkisini "bilemeyeceğim" diyorsun.

 

Bilemeyecektin de neden "olumsuz olmamış" diyorsun. Bu "bilmek" değilmi?

 

Neden bu seviyedeyiz diyorsun? Seviye teşhisi "bilmek" değilmi?

 

Neden gelişmişlik oluşmuş diyorsun? Bu "bilmek" değilmi?

 

Zaten olumsuz olmadığını vurgulamış altını çizmişsin. Olumlu olduğunun altını çizMEmekteki çekingenliğin niye?

 

Birincisi "bilemeyeceğim" demiyorum, bilimsel olarak bilinemez diyorum. Din kurumunun (ve dahi diğer temel kurumların) olumlu mu, olumsuz mu rol oynadığını ölçmek için bu kurumların rol almadığı alternatif bir tarihle kıyaslama gerektiğini söylüyorum.

 

Gelişmişlik diyorum çünkü insanoğlu'nun mağaralarda klanlar halinde yaşadığı günle bugün ki hali arasında ki somut farkı görebiliyorum.

 

Senin gibi teolojinin "iyi ahlak" "kötü ahlak" tanımlama ve ayrımını savunmuyorum. İyi ahlak , kötü ahlak diye ahlak çeşitleri olmadığını söylüyorum.

 

İnsanlık tarihi kadar eski, ve insanlığın gelişiminde her daim var olan, belirleyici olan kurumlara "olumlu" "olumsuz" roller biçmiyorum. Böyle roller biçilemeyeceğini söylüyorum (tarih yasası)

 

Ancak sen konuya yabancı olduğun için, herkesin bakış açısı ve tarih değerlendirme yönteminin kendinin ki gibi olduğunu sanıyorsun. Onun için de "olumsuz rol oynamıştır" söylemine karşı çıktığımda aksini söylediğimi iddia ediyorsun.

 

Din, ahlak, devlet, aile, hukuk bilinen insanlık tarihi boyunca var olan birbiriyle etkileşimde olan temel kurumlardır. İnsanlığın mağaralarda yaşamdan bugün ulaştığı noktaya geldiği yolculuğunda hep vardılar. Hiçbirinin oynadığı rol için "olumlu" "olumsuz" gibi tanımlar yapılamaz. Bilinemez.

 

 

 

Senin bu açıklaman; tartışma konusunun ilk iletilerinden birisi. Ve tartışma konusu. Bunun üzerinde durmak/istiyorum. Yeteri kadar konu dışına çıkıldı zaten. Arkadaşımız başlığı bunun için açmış. Din ahlakına gerek yok demiş. Fikrin ne?

 

Sosyal bilgi zaten konu içine giriyor. Ben de söylediklerimi doğrulayacağım. Arkasındayım. Sende sözünün arkasında ol. Konunun özünü tartışarak gidelim. Ayrıntılara girip te konuyu çarpıtmayalım. Yeni bir başlık istemek kaçamaktır.

 

Tekrarlıyorum. Konu, din kurumu ahlakı olumsuz yönde etkilemiştir. Başlık böyle.

 

Bu konuda bilgin yoksa, olumluluğu/olumsuzluğu hakkında cevap veremiyorum de, "olumsuz olmamıştır"ı fazladan yazmışım de konuyu kapatalım.

 

Yalnızca buna cevap ver... Aksi takdirde bende cevap vermeyeceğim.

 

Sen benim kullandığımdan farklı bir türkçe kullanmıyorsan konu sayfanın başında yazıyor. "din olmadan önce ahlak" vardı. konuda ki iddia "din ile ahlakın hiçbir bağı yoktur".

 

Olumlu etkilememiştir, olumsuz etkilememiştir. İyi ahlak , kötü ahlakyoktur. Ahlak vardır. Ahlak kuralları içinde yaşanan toplumun o zaman diliminde sahip olduğu iyi ve kötü değer yargılarının bütünüdür. Bir toplumun ahlakını "iyi" veya "kötü" olarak nitelendirenler, kendi ahlaklarını referans alarak yapar bunu. Ancak kötü olarak nitelendirilen ahlaka göre de, onların ahlakı kötüdür.

 

"din ahlakı olumsuz yönde etkilemiştir" neye göre ? Senin yaptığın bugünün değer yargılarıyla, geçmişin değer yargılarını yargılamak. bunun ne kadar abes olduğundan bahsetmeme gerek var mı ?

 

Geçmişte yaşayan bir insana göre de, bizim sahip olduğumuz ahlak, kötü ve olumsuz olacaktı. Yarının insanlarına göre bugün sahip olduğumuz ahlak kötü ve olumsuz olacak.

Gönderi tarihi:
Sayın Bilimselci, ilkin, yaptığınız '' klasik felsefe metodlarla düşünme/çıkarsama geleneği '' tanımlaması ile rasyonalizmi (akılcılık ) kastettiğinizi düşündüm. Evet, Amprizm, Rasyonalizmin tamamen karşıtıdır. Ama, '' bunun dışındadır '' diye, katıksız bir Amprisist olan hatta, Amprizmin sistematiğini oluşturan filozof olan Hume’u örnek vermeniz, doğrusu benim kafamı karıştırdı.

 

 

 

İnsan zihninde doğuştan a-priorik hiçbir bilginin olmadığını iddia eden Amprizm ya da deney ve gözlemle kanıtlanmadıkça hiçbir bilginin doğru kabul edilemeyeceğini savunan Pozitivizm ya da somut deneyimlerin ve pratik bilginin her şeyin ölçüsü olduğunu öne süren Pragmatizmin, her türlü deney ve gözlemin, belli bir bakış açısıyla yapıldığı gerçeği ( Hipotez ) veya gözlem sonuclarının yorumlanmasını sağlayan '' Tümevarma '' düşüncesinin zinindeki varlığı, insan zihinde apriorik bilgilerin olabildiğini göstermez mi ? O halde, bu apriorik bilgiler, yanlıştır denilebilir mi ? ( Deneyden elde edilmeyen Tümevarım, Hipotez geliştirme bilgileri )

 

Bunun yanısıra, Kuantum Mekaniğinin geçerli olduğu dolayısıyla, deteminizmin geçerli olmadığı bir alan olan atom altı düzeyde, '' hiçbir deneyin, deneycinin etkisinden bağımsız yapılamayacağı '' ilkesinin ( Heisenberg ), yaptığımız deneyleri subjektif hale getirdiği bilindiğine göre ve deterministik anlamda hakim olamadığımız bu gibi bir süreçte bilinemeyecek olanların olanaklılığı karşısında, '' Bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olamayacağını düşünüyorum '' ifadenizin kapsayıcılığının daraldığını söylemek de mümkündür.

 

 

Bilimselci, buna cevap vermemişsin. Neden ?

Gönderi tarihi:
Bilimselci, buna cevap vermemişsin. Neden ?

 

Vereceğim meşgulüm biraz.

Teşekkürler uyarın için.

Gönderi tarihi:
Ancak sen konuya yabancı olduğun için, herkesin bakış açısı ve tarih değerlendirme yönteminin kendinin ki gibi olduğunu sanıyorsun. Onun için de "olumsuz rol oynamıştır" söylemine karşı çıktığımda aksini söylediğimi iddia ediyorsun.

 

Aşağıdaki açıklamamı okuyup anlamış olsaydı, belki o şekilde bir değerlendirme yapmazdı kendisi.

 

Analitik olmayan ( Non-Lineer ) süreçlerde öngörümde bulunmak yani örneğin, hava tahmininde, hangi koşulların belirlenimde etken olabilecekleri, hangisinin daha baskın olabileceği bir yere kadar belirlenebiliyor. Çünkü, etkenler , ekonomi veya insansal durumlara göre nispeten daha az. Uzun vadede kestirim yapmak ise zorlaşıyor. Önemsiz görünen bir kelebeğin kanat çırpışı bile beklenmedik biçimde uzun vadede bir fırtınaya sebep olabiliyor. Sosyolojik, ekonomik süreçlerde yasalar belli olmasına rağmen ( arz-taleb vb. ), nedensel olmayan insan davranışındaki faktörlerin belirenemeyişi, yani, kesin şu nedenledir gibi bir yargıda bulunmanın olanaksızlığı, felsefecileri kendince bazı baskın etkenleri önemseyip bazılarını gözardı etme yoluna sevketmiştir. Yani, bazı ateist ya da dini düşünenlerin, tarihi, dogma ile özgür düşüncenin karşıtlığı ya da inanan ile inanmayanların karşıtlığı gibi paradigmalarla açıklamaya çalışmaları gibi veya Marks'ın, tarihi emek-sermaye çelişkisiyle açıklama yoluna gitmesi gibi.
Gönderi tarihi:
Din, ahlak, devlet, aile, hukuk bilinen insanlık tarihi boyunca var olan birbiriyle etkileşimde olan temel kurumlardır. İnsanlığın mağaralarda yaşamdan bugün ulaştığı noktaya geldiği yolculuğunda hep vardılar. Hiçbirinin oynadığı rol için "olumlu" "olumsuz" gibi tanımlar yapılamaz. Bilinemez.

 

Elbette bilinemez. Sizlerin tarihinde bilinemez. Ama insanlık tarihi biliyor.

 

Matbaanın din kurumuna takılarak 400 yıl ertelenmesi. Galileoların zindanlarda çürütülmesi, Brunoların diri diri yakılması, Sivasta 33 kişinin diri diri yakılması vs.ler din kurumunun etkisiyle olmamıştır.

 

Neyse "olumlu" sözünü geçiştirmek için yeni bir boyuta taşıyosun. Tarih nedir, ne bilir tartışacağız şimdi.

 

Dediğim gibi boşa yazıyorum ben.

Gönderi tarihi:
Sosyolojik, ekonomik süreçlerde yasalar belli olmasına rağmen ( arz-taleb vb. ), nedensel olmayan insan davranışındaki faktörlerin belirenemeyişi, yani, kesin şu nedenledir gibi bir yargıda bulunmanın olanaksızlığı, felsefecileri kendince bazı baskın etkenleri önemseyip bazılarını gözardı etme yoluna sevketmiştir. Yani, bazı ateist ya da dini düşünenlerin, tarihi, dogma ile özgür düşüncenin karşıtlığı ya da inanan ile inanmayanların karşıtlığı gibi paradigmalarla açıklamaya çalışmaları gibi veya Marks'ın, tarihi emek-sermaye çelişkisiyle açıklama yoluna gitmesi gibi.

 

Evet, üzerinde düşünülmesi gereken bir çıkarım.

Gönderi tarihi:
ALINTI(CYRANO @ 05-07-2009, 12:50)

Din, ahlak, devlet, aile, hukuk bilinen insanlık tarihi boyunca var olan birbiriyle etkileşimde olan temel kurumlardır. İnsanlığın mağaralarda yaşamdan bugün ulaştığı noktaya geldiği yolculuğunda hep vardılar. Hiçbirinin oynadığı rol için "olumlu" "olumsuz" gibi tanımlar yapılamaz. Bilinemez.

 

Elbette bilinemez. Sizlerin tarihinde bilinemez. Ama insanlık tarihi biliyor.

 

Matbaanın din kurumuna takılarak 400 yıl ertelenmesi. Galileoların zindanlarda çürütülmesi, Brunoların diri diri yakılması, Sivasta 33 kişinin diri diri yakılması vs.ler din kurumunun etkisiyle olmamıştır.

 

Neyse "olumlu" sözünü geçiştirmek için yeni bir boyuta taşıyosun. Tarih nedir, ne bilir tartışacağız şimdi.

Dediğim gibi boşa yazıyorum ben.

 

İnsanlığın gelişimi boyunca din kurumunun var olduğunu, önemli ve etkili bir kurum olduğunu, iddia edildiği kadar olumsuz bir rolü olmuş olsaydı nasıl bu gelişkinlikte olabileceğimizi belirtmişim.

Ama iş bilmeye gelince biliniyor.

Gönderi tarihi:
Elbette bilinemez. Sizlerin tarihinde bilinemez. Ama insanlık tarihi biliyor.

 

Matbaanın din kurumuna takılarak 400 yıl ertelenmesi. Galileoların zindanlarda çürütülmesi, Brunoların diri diri yakılması, Sivasta 33 kişinin diri diri yakılması vs.ler din kurumunun etkisiyle olmamıştır.

 

Neyse "olumlu" sözünü geçiştirmek için yeni bir boyuta taşıyosun. Tarih tartışacağız şimdi.

 

Dediğim gibi boşa yazıyorum ben.

 

Pardon insanlık tarihinden bahsederken, insanlık tarihiyle ilgili iddiaları konuşurken tarih dışında başka neyi tartışacağız ?

 

dediğin gibi boşa yazıyorsun çünkü, 9500 yıllık bir kurumun rolü üzerine, zaman, mekan ve özne kısıtlı çıkarımlar yapıp genel yargı üretmeye çalışıyorsun.

Gönderi tarihi:
nedensel olmayan insan davranışındaki faktörlerin belirenemeyişi, yani, kesin şu nedenledir gibi bir yargıda bulunmanın olanaksızlığı, felsefecileri kendince bazı baskın etkenleri önemseyip bazılarını gözardı etme yoluna sevketmiştir.

 

Neymiş bu insanların yada toplumların kaderini belirleyen muamma faktörler? Sanki çok gizemli gibi, insanları "düşünmeye" sevk etmek yerine, açıklasan da bizler de kara kara düşünmesek.

Gönderi tarihi:

her olayın birden fazla sebebi birden fazla sonucu vardır.

 

Mesela İsa'nın öğretileri ve hristiyanlık. Engizisyon, ortaçağ karanlığı, hristiyanlığın bilimle savaşı.

 

Diğer yandan, Roma İmparatorluğu'nun çöküşüyle parçalanan, küçük kontluklar, krallıklar, beylikler halinde yaşamaya başlayan Avrupa'lıları merkezi bir otorite halinde tek çatı altında toplaması. Merkezi otorite (vatikan) altında birleşen Avrupa'lıların oluşturdukları güçle düşmanlarına karşı büyük başarı elde etmesi, dünyanın önemli bir bölümünde haki m olmaları. Büyük sermaye birikimi. Buna bağlı olarak daha sağlıklı, daha eğitimli bir toplum yapısı. Bu ortamda bilim, sanat, felsefe alanında ki gelişim. Büyük bilimadamları, filozofların bu toplumlarda yetişmesi. Sanayi devrimi.

Gönderi tarihi:
Sayın Bilimselci, ilkin, yaptığınız '' klasik felsefe metodlarla düşünme/çıkarsama geleneği '' tanımlaması ile rasyonalizmi (akılcılık ) kastettiğinizi düşündüm. Evet, Amprizm, Rasyonalizmin tamamen karşıtıdır. Ama, '' bunun dışındadır '' diye, katıksız bir Amprisist olan hatta, Amprizmin sistematiğini oluşturan filozof olan Hume’u örnek vermeniz, doğrusu benim kafamı karıştırdı.

 

Hume, bilginin yalnızca insan zihni kaynaklı olduğunu, bundan dolayı da varlığın ancak insan zihniyle var olacağını söyleyen bir filozoftur. Bilimsel görüşle uzlaşmıyor.

 

İnsan zihninde doğuştan a-priorik hiçbir bilginin olmadığını iddia eden Amprizm ya da deney ve gözlemle kanıtlanmadıkça hiçbir bilginin doğru kabul edilemeyeceğini savunan Pozitivizm ya da somut deneyimlerin ve pratik bilginin her şeyin ölçüsü olduğunu öne süren Pragmatizmin, her türlü deney ve gözlemin, belli bir bakış açısıyla yapıldığı gerçeği ( Hipotez ) veya gözlem sonuclarının yorumlanmasını sağlayan '' Tümevarma '' düşüncesinin zinindeki varlığı, insan zihinde apriorik bilgilerin olabildiğini göstermez mi ? O halde, bu apriorik bilgiler, yanlıştır denilebilir mi ? ( Deneyden elde edilmeyen Tümevarım, Hipotez geliştirme bilgileri )

 

Bunun yanısıra, Kuantum Mekaniğinin geçerli olduğu dolayısıyla, deteminizmin geçerli olmadığı bir alan olan atom altı düzeyde, '' hiçbir deneyin, deneycinin etkisinden bağımsız yapılamayacağı '' ilkesinin ( Heisenberg ), yaptığımız deneyleri subjektif hale getirdiği bilindiğine göre ve deterministik anlamda hakim olamadığımız bu gibi bir süreçte bilinemeyecek olanların olanaklılığı karşısında, '' Bilimsel bilgi dışında hiç bir bilginin doğru olamayacağını düşünüyorum '' ifadenizin kapsayıcılığının daraldığını söylemek de mümkündür.

 

Aslında bana göre deneye duyulara dayanmayan apriori bilgi diye bir şey yoktur. İnsanların beyinlerine yüklenilmiş hazır bilgiler yoktur. Bilgiler deneylerle duyularla dış dünya gerçeklerinden, olgularından edinilir.

 

Epistemik olarak değerlendirirsek gerçeğe bilgiden değil, bilgiye gerçekten gidilir. Bilgi olguyu tanımlar. Herşeyi akılla açıklamak idealist felsefede mümkün. Mümkün ama desteksiz olarak mümkün. Doğruyu ve gerçekliği yansıttığını söyleyebilmek için bilimsel yönteme ihtiyaç vardır. Bilimsel yönteme dayanmayan hiç bir açıklama olgunun gerçekliğini yansıtma iddiasında bulunulamaz.

 

Uzaya çıkar dünyaya bakarım yuvarlak olduğununa karar veririm. Bu deneyci(empirik) bilgi. Ay tulmasında ayın üzerindeki dünyanın gölgesinin yuvarlak olduğunu gözlemlerim, akılcı(rasyonalite) bilgi. Otoriterlerlerden gelen ve ayrıca sezgilerden gelen bilgi de var tabi. Buradaki en güvenilir ve doğru bilgi deneyci bilgidir.

 

Yine kuantum mekaniğinden edinilen parçacık ve dalga bilgileriyle, günümüzde insan yararına bir çok teknolojik gelişme olmuştur. Yarıiletkenlerin(chipler) yapımından tutta, manyetik rezonans çekimleri, lazer teknolojileri vs. kuantum mekaniğinden yararlanılmaktadır.

İnsanlık bu bilgilere beyinlerindeki hazır bilgilerle değil, maddeye ait zerreciklerden ulaşmışlardır. Bilimsel bilgidirler. Kuantumdaki tam belirlnemeyen ama olasılıkla izah edilen parça/foton hali bizi bilinmezliğe, madde ötesine götürmez. Aksine madde bilgisine bağımlı kılar.

 

Yine ve yeniden tekrarlamak gerekirki; bilimsel yöntem dışında doğru bilgiye ulaşmanın olanağı yoktur.

Yaşam bilinçle belirlenmez. Tersine bilinç yaşamla belirlenir.

Gönderi tarihi:
Hume, bilginin yalnızca insan zihni kaynaklı olduğunu, bundan dolayı da varlığın ancak insan zihniyle var olacağını söyleyen bir filozoftur. Bilimsel görüşle uzlaşmıyor.

 

Hume’un, bilginin insan zihni kaynaklı olduğunu değil de, bilginin insan zihninden bağımsız olduğunu söylemek için bir neden olmadığını söylemesi ile, bu açıdan idealizmin zihindeki düşünce dışında bir gerçekliğin varolmadığı savına yaklaştığı doğrudur. Ama, zihindeki bilgilerin, apriori olarak değil, deney, gözlem, duyular yoluyla elde edildiğini savunan deneyciliği onu idealizmden tamamen ayırır. Deneycilik, bilgiye sadece akıl yoluyla ulaşılacağını söyleyen rasyonalizminin de karşıtı bir görüştür. Yani, deney, duyu, gözlem yaptık bilgi doğrudan yada dolaylı olarak zihinde oluştu diyelim, peki gözleyemediğimiz,duyamadığımız ( buna deney aletleri de dahil ) şeylere var demek sizce doğru mu ? Hume, insan zihninin deney, gözlem yolu ile kavrayamadığı dolayısıyla düşüncesinde olamayan bir şeyi kabul etmiyor. Bu onun deneyciliğine halel getirmez ki, tersine daha da güçlendirir. Siz de zaten aynı şeyi düşünüyorsunuz ? Hume’u reddederseniz, gözlemleyemeyeceğiniz, deneyleyemediğiniz şeylere var demek zorunda kalırsınız, iyi düşünün.

 

Aslında bana göre deneye duyulara dayanmayan apriori bilgi diye bir şey yoktur. İnsanların beyinlerine yüklenilmiş hazır bilgiler yoktur. Bilgiler deneylerle duyularla dış dünya gerçeklerinden, olgularından edinilir.

 

Epistemik olarak değerlendirirsek gerçeğe bilgiden değil, bilgiye gerçekten gidilir. Bilgi olguyu tanımlar. Herşeyi akılla açıklamak idealist felsefede mümkün. Mümkün ama desteksiz olarak mümkün. Doğruyu ve gerçekliği yansıttığını söyleyebilmek için bilimsel yönteme ihtiyaç vardır. Bilimsel yönteme dayanmayan hiç bir açıklama olgunun gerçekliğini yansıtma iddiasında bulunulamaz.

 

Uzaya çıkar dünyaya bakarım yuvarlak olduğununa karar veririm. Bu deneyci(empirik) bilgi. Ay tulmasında ayın üzerindeki dünyanın gölgesinin yuvarlak olduğunu gözlemlerim, akılcı(rasyonalite) bilgi. Otoriterlerlerden gelen ve ayrıca sezgilerden gelen bilgi de var tabi. Buradaki en güvenilir ve doğru bilgi deneyci bilgidir.

 

Herşeyi akılla açıklamak aydınlanma öncesi rasyonalist felsefede vardır. İdealizm de değil. Bu ikisini sıklıkla karıştırıyorsunuz.

 

Ayrıca ben size tümevarım bilgisini sormuştum. Bu bilginin doğuştan varolduğunu bize psikoloji söylüyor. İnsan tümevarma bilgisine sahip olmasaydı fazla yaşamazdı. Elektrik prizine metal bir çubuk sokan bir çocuğu düşünelim, bir iki deneme sonrası hayatta kaldıysa eğer, tüm prizlerin çarptığı bilgisine ulaşmasını sağlayan bilgi nedir ? Onu, bu çıkarım yanlış olsa da, genelleme yapmaya götüren sezgi, yani tümevarım apiriorik bir bilgi değil midir ve yanlış bir bilgimidir ? Peki, onu prize çubuk sokmaya iten nedir ? Acaba bunun nedeni, fonsiyonel olarak ilkel beyin (amigdala ) kaynaklı id’l ego yani alt benlikten gelen bir dürtü olabilir mi ? Yani, bir hipotez üretme gibi, bu deneyde de bir ön yargı bulunmakta. Bunun apriorik bir yargı olduğu söylenemez mi ?

 

 

Yine kuantum mekaniğinden edinilen parçacık ve dalga bilgileriyle, günümüzde insan yararına bir çok teknolojik gelişme olmuştur. Yarıiletkenlerin(chipler) yapımından tutta, manyetik rezonans çekimleri, lazer teknolojileri vs. kuantum mekaniğinden yararlanılmaktadır.

İnsanlık bu bilgilere beyinlerindeki hazır bilgilerle değil, maddeye ait zerreciklerden ulaşmışlardır. Bilimsel bilgidirler. Kuantumdaki tam belirlnemeyen ama olasılıkla izah edilen parça/foton hali bizi bilinmezliğe, madde ötesine götürmez. Aksine madde bilgisine bağımlı kılar.

 

Yine ve yeniden tekrarlamak gerekirki; bilimsel yöntem dışında doğru bilgiye ulaşmanın olanağı yoktur.

 

Yaşam bilinçle belirlenmez. Tersine bilinç yaşamla belirlenir.

 

Bu da biraz '' üzümünü ye bağını sorma '' felsefesi ( pragmatizm ) olmuş.

 

Bir parçacığın hızının ve yerinin aynı anda belirlenemeyişi nedeni ile izlediği yörüngenin de dolayısıyla bilinemeyişi yüzünden yani tam olarak buradan geçmiştir diyemeyen veya oradan geçtiğini doğrulayamayan bir bilimsel bilgi, o parçacığın oradan geçmediğinin kanıtı olabilir mi ? Demek ki bilimsel bilgi dışında da mutlak doğrular olabilirmiş değil mi?

 

Elektronun hem hızını hem de yerini belirlemeye kalktığımızda yani deney düzeneğini ekstra detektörlerle geliştirdiğimizde ise, elektronun dalga özelliğini yitirmesi, onun dalga olmadığının bir kanıtı mıdır ? Bilimsel bilgi bize elektron kesin parçacıktır derse, onun dalga olmadığını mı düşünmeliyiz ? Ama aynı bilimsel bilgi onun başka şartlar altında dalga olduğunu da söylüyor.

 

Bir benzetim yaparsak, Ahmetin evden çıkıp bize geldiğini görsek ama hangi yoldan geldiğini göremesek, Ahmet ordan geçmiş de olabilir geçmemiş de diyen birisine güvenebilir misiniz ?

Ya da, Ahmet’in nerden geçtiğini helikopterle kuş bakışı belirlemeye kalktığımızda karşımıza Mehmet’in çıkması, onun Ahmet olmadığını mı gösterir ?

 

Bu durumda bizim olaya müdahalemiz, istek ve arzularımız, bilincimiz, yaşamı belirliyor diyebiliriz.

Gönderi tarihi:
Hume’un, bilginin insan zihni kaynaklı olduğunu değil de, bilginin insan zihninden bağımsız olduğunu söylemek için bir neden olmadığını söylemesi ile, bu açıdan idealizmin zihindeki düşünce dışında bir gerçekliğin varolmadığı savına yaklaştığı doğrudur. Ama, zihindeki bilgilerin, apriori olarak değil, deney, gözlem, duyular yoluyla elde edildiğini savunan deneyciliği onu idealizmden tamamen ayırır.

Düşünce dışında gerçekliğin var olmadığını iddia eden bir insanın, bilginin deney, gözlem ve duyular yoluyla elde edileceğini savunması yine idealizmdir.

Zira hume gerçekliğin insan zihninden bağımsız var olamayacağını savunmaktadır. Yani bay hume olmazsa gerçeklikte yoktur. Bu görüş komik değilmidir? Böyle bir görüşe, idealizm demekte haksızmıyım?

Deneycilik, bilgiye sadece akıl yoluyla ulaşılacağını söyleyen rasyonalizminin de karşıtı bir görüştür. Yani, deney, duyu, gözlem yaptık bilgi doğrudan yada dolaylı olarak zihinde oluştu diyelim, peki gözleyemediğimiz,duyamadığımız ( buna deney aletleri de dahil ) şeylere var demek sizce doğru mu ? Hume, insan zihninin deney, gözlem yolu ile kavrayamadığı dolayısıyla düşüncesinde olamayan bir şeyi kabul etmiyor. Bu onun deneyciliğine halel getirmez ki, tersine daha da güçlendirir. Siz de zaten aynı şeyi düşünüyorsunuz ? Hume’u reddederseniz, gözlemleyemeyeceğiniz, deneyleyemediğiniz şeylere var demek zorunda kalırsınız, iyi düşünün.

Ben elbette Platon'un akılcılığını değil, Hegelin temelini attığı diyalektik akılcılığı savunmaktayım. Gözlemleyemediğime, deneyleyemediğime var diyebiliyorsam eğer; Bilimsel bilgileri kabullendiğimdendir. Benim dışımda da doğru bilgilere ulaşılmaktadır mutlaka. Bilimsel bilgi evrenseldir.

Herşeyi akılla açıklamak aydınlanma öncesi rasyonalist felsefede vardır. İdealizm de değil. Bu ikisini sıklıkla karıştırıyorsunuz.

Karıştırıyor diyebilirsin. Aksine duruşumu netleştiriyorum. Benim için iki dünya görüşü vardır. Bilimsel olanı ve bilimsel olmayanı. Metafizik ögeler taşıyan her dünya görüşü sonuçta bilimsel değildir. Bir kaç bilimsel öge taşıyan görüşleri bilimsel

Ayrıca ben size tümevarım bilgisini sormuştum. Bu bilginin doğuştan varolduğunu bize psikoloji söylüyor. İnsan tümevarma bilgisine sahip olmasaydı fazla yaşamazdı. Elektrik prizine metal bir çubuk sokan bir çocuğu düşünelim, bir iki deneme sonrası hayatta kaldıysa eğer, tüm prizlerin çarptığı bilgisine ulaşmasını sağlayan bilgi nedir ? Onu, bu çıkarım yanlış olsa da, genelleme yapmaya götüren sezgi, yani tümevarım apiriorik bir bilgi değil midir ve yanlış bir bilgimidir ? Peki, onu prize çubuk sokmaya iten nedir ? Acaba bunun nedeni, fonsiyonel olarak ilkel beyin (amigdala ) kaynaklı id’l ego yani alt benlikten gelen bir dürtü olabilir mi ? Yani, bir hipotez üretme gibi, bu deneyde de bir ön yargı bulunmakta. Bunun apriorik bir yargı olduğu söylenemez mi ?

İnsanların dünyayı tanıma güdüleri onları duyularını kullanmaya yöneltir. Çocugun pirize metal çubuk sokuşu, cisimleri tanıma(deneyleme) özünden gelmektedir. Daha sonra da deneylediği bu bilgisiyle, basitçe tüme varma mantığını kullanır. Bunun deney öncesi akılcılıkla(apriori) alakası nedir? Deney öncesi akılcılık(bilinç kullanımı) ancak dış dünyadan çeşitli yöntemlerle edinilir.

Bu da biraz '' üzümünü ye bağını sorma '' felsefesi ( pragmatizm ) olmuş.

Bir parçacığın hızının ve yerinin aynı anda belirlenemeyişi nedeni ile izlediği yörüngenin de dolayısıyla bilinemeyişi yüzünden yani tam olarak buradan geçmiştir diyemeyen veya oradan geçtiğini doğrulayamayan bir bilimsel bilgi, o parçacığın oradan geçmediğinin kanıtı olabilir mi ? Demek ki bilimsel bilgi dışında da mutlak doğrular olabilirmiş değil mi?

Elektronun hem hızını hem de yerini belirlemeye kalktığımızda yani deney düzeneğini ekstra detektörlerle geliştirdiğimizde ise, elektronun dalga özelliğini yitirmesi, onun dalga olmadığının bir kanıtı mıdır ? Bilimsel bilgi bize elektron kesin parçacıktır derse, onun dalga olmadığını mı düşünmeliyiz ? Ama aynı bilimsel bilgi onun başka şartlar altında dalga olduğunu da söylüyor.

Olasılık kuramı istatistik, matematik, bilim ve felsefe alanlarında olayların olabilirliği ve karmaşık sistemlerin altında yatan mekanik durumlar hakkında sonuçlar ortaya koymak için kullanılmaktadır. Olasılık kuramı bizleri ruh dünyasına götürmez.

Bir benzetim yaparsak, Ahmetin evden çıkıp bize geldiğini görsek ama hangi yoldan geldiğini göremesek, Ahmet ordan geçmiş de olabilir geçmemiş de diyen birisine güvenebilir misiniz ?

Diyen kişi de Ahmeti görmemişse, olasılık hesabı yapıyor demektir. Ben de bu çerçevede değerlendiririm.

Ya da, Ahmet’in nerden geçtiğini helikopterle kuş bakışı belirlemeye kalktığımızda karşımıza Mehmet’in çıkması, onun Ahmet olmadığını mı gösterir ?

Böyle sorumu olur? Mehmetse Ahmet değildir.

Bu durumda bizim olaya müdahalemiz, istek ve arzularımız, bilincimiz, yaşamı belirliyor diyebiliriz.

Ne alaka! Bu bilimseldir. Bizi ruh dünyasına götürmez.

Gönderi tarihi:

Tamamlanmamış kısmın tekrarı:

 

Herşeyi akılla açıklamak aydınlanma öncesi rasyonalist felsefede vardır. İdealizm de değil. Bu ikisini sıklıkla karıştırıyorsunuz.

 

Karıştırıyor diyebilirsin. Aksine duruşumu netleştiriyorum. Benim için iki dünya görüşü vardır. Bilimsel olanı ve bilimsel olmayanı. İçinde bir kaç bilimsel öge taşıyan metafizik görüşleri bilimsel olarak kabul edemem elbette.

Gönderi tarihi:
Aslında bana göre deneye duyulara dayanmayan apriori bilgi diye bir şey yoktur. İnsanların beyinlerine yüklenilmiş hazır bilgiler yoktur. Bilgiler deneylerle duyularla dış dünya gerçeklerinden, olgularından edinilir.

 

İnsanlar doğduklarında beyinlerine yüklenmiş hiçbir bilgi olmadığına emin misin ?

 

Tüm canlılarda hem doğuştan gelen bilgiler, hemde tecrübe ile edinilen bilgiler vardır. Nasıl anlatayım, zehirli yılanlar ve bitkilerin renkleri, avcıların görüntüsü, ilk besinin nasıl elde edileceği, var olan türlerde ensest yasağı vs türlerde genetik yolla nesilden nesile aktarılan bilgilerdir. Genetik yollarla edinilen bu bilgilere "içgüdü" adı verilir. İnsanoğlu teknolojik olarak geliştikçe içgüdülerle gelen bilgilere olan ihtiyacı azalmıştır. Ancak bu bilgilere yine sahiptir kullansa da, kullanmasa da.

 

amprizmin insanlar doğduğunda beyinlerinin boş bir levha gibi olduğu iddiasının bugün savunabilirliği kalmamıştır. Zira tüm canlılar evrim sürecinde genetik yolla bilgi aktarımına sahip olmuşlardır. İçgüdü dediğimiz bu bilgiler doğada ki kimi canlı türlerinin sahip olduğu tek bilgi iken, kimi canlı türlerinde ise sahip olunan tüm bilgilerin büyük bir kısmını oluşturur.

 

İnsanda ise, duyular ve deneylerle edinilen bilgiler çoğaldıkça , doğuştan gelen bilgilere olan ihtiyaçta azalır. Fakat yok oldukları anlamına gelmez. Alakasız durumlarda bile ortaya çıkabilirler.

 

Bir örnek ;

 

Forumun sinema bölümünde, korku filmleri başlığı altında değinmiştim. Sinema perdesinde, ya da televizyonda gördüğümüz, perdeden ya da ekrandan çıkıp bize zarar vermesi gibi bir ihtimal olmadığına emin olduğumuz. Kısaca kesinlikle bizim için tehlike oluşturmayacağını bildiğimiz halde. O yaratıklardan neden korkarız?. Korku filmlerinde bizi korkutan yaratıklar, canavarların görüntüsü, gözleri, dişleri, tırnakları, kulakları, sesleri atalarımızla beslenen avcılarımıza benzer. Onların bizim için tehlikeli olduğu bilgisi genetik olarak bize aktarılmıştır. Görüntülerini gördüğümüzde ekranda, korkarız. yani kendimizi tehlike altında hissederiz. Vücudumuz tek işlevi, tehlike anında çabuk kaçmamızı, avcının elinden kurtulmamızı sağlayacak ekstra enerji veren, adrenalin salgılamaya başlar. Daha hızlı kan dolaşımını sağlamak için damarlarımız genişlemeye başlar.

 

İnstantın bahsettiği, deney yapmamızı sağlayan bilginin kaynağı nedir ?

 

Deneyi bir sonuca ulaşmak için yaparız. Deneme yanılmayı da öyle.

Gönderi tarihi:
Aslında bana göre deneye duyulara dayanmayan apriori bilgi diye bir şey yoktur. İnsanların beyinlerine yüklenilmiş hazır bilgiler yoktur. Bilgiler deneylerle duyularla dış dünya gerçeklerinden, olgularından edinilir.

 

Bu cümle benim de çok dikkatimi çekti ama gerekli açıklama yapılmış. Yine de vurgulamadan edemeyeceğim.

Bilimin ta kendisi, bizim ve hayvanlar aleminin bir çok alışkanlığını, içgüdülerini, "öğrenme" olmadan yapılan hareketleri genlerimizde saklı olan "kodlanmış bilgi" olarak nitelerken, "yüklenmiş hazır bilgi yok" demek biraz bilimsel dışı olmuyor mu? Sanırım bu tarz bir karşı duruş, dini inanışların bu tür "kodlu" bilgilerin yaratan tarafından verildiği tezlerine karşı durmak amacını güden bir karşı duruş.

Gönderi tarihi:
Bu cümle benim de çok dikkatimi çekti ama gerekli açıklama yapılmış. Yine de vurgulamadan edemeyeceğim.

Bilimin ta kendisi, bizim ve hayvanlar aleminin bir çok alışkanlığını, içgüdülerini, "öğrenme" olmadan yapılan hareketleri genlerimizde saklı olan "kodlanmış bilgi" olarak nitelerken, "yüklenmiş hazır bilgi yok" demek biraz bilimsel dışı olmuyor mu? Sanırım bu tarz bir karşı duruş, dini inanışların bu tür "kodlu" bilgilerin yaratan tarafından verildiği tezlerine karşı durmak amacını güden bir karşı duruş.

 

Sayın YARASA, insan dışında, bir canlı türünü gerekliliğe iten, öğrenme gerekmeden, örgütlü, uyuma yararlı ve sürekli davranma eğilimi hayvana özgü olan içgüdü genetik olarak belirlenir ve yaşantıdan bağımsız olarak gelişir. Fizyolojik ve kendiliğindendir.

 

Ancak insanda içgüdü varsa da öğrenmeyle kendini geliştiren çağdaş insanda hiçbir içgüdü yoktur.

 

Mesela bebekler hayatta kalma dürtüleri (dürtü genelde içgüdü ile karıştırılır) olduğu için karınları acıktığında ağlayarak tepki verirler. Konuşmayı öğrendikten sonra aç/tok olduklarını belirtirler.

Gönderi tarihi:
Sayın YARASA, insan dışında, bir canlı türünü gerekliliğe iten, öğrenme gerekmeden, örgütlü, uyuma yararlı ve sürekli davranma eğilimi hayvana özgü olan içgüdü genetik olarak belirlenir ve yaşantıdan bağımsız olarak gelişir. Fizyolojik ve kendiliğindendir.

 

Sayın Muki, o kadar kesin bir ayırım yoktur. Örneğin, bir ev kedisi ile bir sokak kedisi arasında davranış ve uyum farkları bunun açık göstergesidir.

 

Ancak insanda içgüdü varsa da öğrenmeyle kendini geliştiren çağdaş insanda hiçbir içgüdü yoktur.

 

Mesela bebekler hayatta kalma dürtüleri (dürtü genelde içgüdü ile karıştırılır) olduğu için karınları acıktığında ağlayarak tepki verirler. Konuşmayı öğrendikten sonra aç/tok olduklarını belirtirler.

 

Bu da fazla kesin bir ifade. Çağdaş insanda iç güdü yoktur denemez.

 

İnsanda ise, duyular ve deneylerle edinilen bilgiler çoğaldıkça , doğuştan gelen bilgilere olan ihtiyaçta azalır. Fakat yok oldukları anlamına gelmez. Alakasız durumlarda bile ortaya çıkabilirler.
Gönderi tarihi:
Sayın YARASA, insan dışında, bir canlı türünü gerekliliğe iten, öğrenme gerekmeden, örgütlü, uyuma yararlı ve sürekli davranma eğilimi hayvana özgü olan içgüdü genetik olarak belirlenir ve yaşantıdan bağımsız olarak gelişir. Fizyolojik ve kendiliğindendir.

 

Sevgili muki, evrim kuramını göz önüne aldığımızda insanların da hayvanlar ile ortak bir atayı paylaştığını biliyoruz. Peki ne oldu da insanın atasındaki içgüdü insan döneminde yok oldu? Ya da bu özellik yitirildi mi? Yitirildiyse veya değiştiyse bunun sebebi ne ve nasıl oldu? Bu konuda benim bir fikrim yok, bilmiyorum.

 

(dürtü genelde içgüdü ile karıştırılır)

 

Ayrıca içgüdü ve dürtü arasındaki farkı nedir bunu da açıklarsanız sevinirim.

Gönderi tarihi:
Düşünce dışında gerçekliğin var olmadığını iddia eden bir insanın, bilginin deney, gözlem ve duyular yoluyla elde edileceğini savunması yine idealizmdir.

Zira hume gerçekliğin insan zihninden bağımsız var olamayacağını savunmaktadır. Yani bay hume olmazsa gerçeklikte yoktur. Bu görüş komik değilmidir? Böyle bir görüşe, idealizm demekte haksızmıyım?

 

Yazılanı böyle algılamak daha komik! Hume gerçekliğin düşünceden bağımsız olması için bir gerekçe olmadığını söylüyor. Varsa senin aklında bir gerekçe yazabilirsin. Zihindeki idealardan yola çıkıp da, hissettiklerimizin bu ideaların yansıması olduğunu söylese tamam diyeceğim. Halbuki, o tam tersine, düşüncelerin, deney, gözlem ve izlenimlerden oluştuğunu söylüyor.

 

Gözlemleyemediğime, deneyleyemediğime var diyebiliyorsam eğer; Bilimsel bilgileri kabullendiğimdendir. Benim dışımda da doğru bilgilere ulaşılmaktadır mutlaka. Bilimsel bilgi evrenseldir.

 

Bu kelime oyunu. Herhalde sadece senin yaptığın deneyden söz edilmiyor. Gözlemleyemediğimiz, deneyleyemediğimiz yani senin anlayacağın, bilimin gözlemleyemediği, deneyleyemediği şeye var mı diyorsunuz ? Hume bilemeyiz diyor ? Dikkat :excl:

 

Karıştırıyor diyebilirsin. Aksine duruşumu netleştiriyorum. Benim için iki dünya görüşü vardır. Bilimsel olanı ve bilimsel olmayanı. İçinde bir kaç bilimsel öge taşıyan metafizik görüşleri bilimsel olarak kabul edemem elbette.

 

Hangi metafizik görüş ? Hume’u şimdi de metafizikçi mi yaptın yoksa ? :D

 

İnsanların dünyayı tanıma güdüleri onları duyularını kullanmaya yöneltir. Çocugun pirize metal çubuk sokuşu, cisimleri tanıma(deneyleme) özünden gelmektedir. Daha sonra da deneylediği bu bilgisiyle, basitçe tüme varma mantığını kullanır. Bunun deney öncesi akılcılıkla(apriori) alakası nedir? Deney öncesi akılcılık(bilinç kullanımı) ancak dış dünyadan çeşitli yöntemlerle edinilir.

 

Kendi cümlende söylemişsin zaten, '' İnsanların dünyayı tanıma güdüleri '', '' tüme varma mantığı ''… Genelleme yapmanın ne gibi bir deneyimle alakası var ? Tam tersine, genelleme yapanlar daha eğitimsiz kesimden çıkarlar. İyi düşün. :excl:

 

Olasılık kuramı istatistik, matematik, bilim ve felsefe alanlarında olayların olabilirliği ve karmaşık sistemlerin altında yatan mekanik durumlar hakkında sonuçlar ortaya koymak için kullanılmaktadır. Olasılık kuramı bizleri ruh dünyasına götürmez.

 

:) Ruh da nerden çıktı ? Bilimsel bilgi, o parçacığın oradan geçip geçmediğini kesin söyleyemiyor. Sadece her iki durumun olasılığını veriyor. Diyelim ki olasılıkları da eşit. Bilimsel olmayan hiçbir şeye inanmıyorsan, hangi yargıya inanacaksın. Parçacığın oradan geçtiğine mi, geçmediğine mi?

 

Diyen kişi de Ahmeti görmemişse, olasılık hesabı yapıyor demektir. Ben de bu çerçevede değerlendiririm.

 

Değerlendiririm demişsin ama değerlendirmemişsin. Yukardaki sorduğum soru ile aynı bu da.

 

 

Böyle sorumu olur? Mehmetse Ahmet değildir.

 

Ama, bilim sana hem Ahmet hem de Mehmet diyor yani hem dalga hem parçacık, ikisi de bilimsel, ikisi de doğru.Sen helikopterden aşağıya inip, Ahmetin seninle buluşacağı yere geldiğinde helikopterden görüp Mehmet olduğuna kanaat getirdiğin şahıs beklediğin Ahmet çıkıyor. Eğer, kendi evinden çıkarak yürüyüp gelen şahıs Ahmettiyse, neden yolda gördüğümüz Mehmetti. ?

 

Ne alaka! Bu bilimseldir. Bizi ruh dünyasına götürmez.

 

Bu ruh takıntısı nedir yahu ? Ben Kuantumun ilkelerini basitçe anlatmaya çalışıyorum. Bilimle ilgilenen bir insan hiç mi vakıf olmaz bu konuya, hiç mi bir şeyler okumaz bu konuda ?

Gönderi tarihi:

İç Güdü nedir:

İçgüdü: Canlıları ortak amaca yönelten, öğrenilmeyen, akılsal olmayan, düşünceden doğmayan, canlıda doğuştan bulunan, bedensel, biyolojik özelliktir.

 

Psikolog ve antropologların içgüdü ile ilgili araştırmaları şu gerçeği ortaya çıkarmıştır: İçgüdü soyaçekim yolu ile organizmaya geçmiş olan davranışlardır. Bu davranışlar, ilkel hayvanlarda aynı şekilde görülmezler. Nitekim böceklerin mükemmel işleyen içgüdüleri vardır. Oysa, maymunlarda bu derece mükemmel olan içgüdülere rastlanmaz. İnsana gelince, onda gerçek anlamda içgüdülü davranışların bulunmadığı bile söylenebilir.-odevarsivi.com-

 

Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii: TDK

 

İçgüdü ise bilincin tam zıttıdır. İçgüdüsel davranış hayvanlara özgüdür ve çevreye uyma süreci içinde gelişen biyolojik davranıştır. Oysa bilinçli davranış, doğanın insan tarafından amaca bağlı değiştirilmesinde ortaya çıkar.

İçgüdüsel davranışlarla öğrenilmiş davranışların gelişmesi birbiriyle ters orantılıdır. Genel olarak ele alırsak içgüdü belli bir olay karşısında belli bir davranıştır. İçgüdüler,yukarıda değindiğim gibi insanın da belirli bir özelliğidir, ancak belirleyici rol oynamazlar. -psikoloji.gen.in/t4751/bilinc-ve-icgudu-

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.