Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Şimdi bu tartışmada şu ana kadar yüzlerce bilimsel kaynak verdim. Hiçbirisinde , demirefe arkadaşımızın dediği gib, "nasıl olmalı ile temel bilimler ilgilenmez ama uygulamalı bilimler ilgilenir" ya da bilimselci arkadaşımızın dediği gibi "pozitif bilimler nasıl olmalı ile ilgilenmez ama sosyal bilimler ilgilenir" diye bir ifade var mı? Buna benzer bir ifade var mı ? Bilimselci arkadaşımızın referans verdiği Bayet, nasıl olmalı ile, pozitif bilimler ilgilenmez ama sosyal bilimler ilgilenir mi diyor ? Temel bilimler ilgilenmez , uygulamalı bilimler ilgilenir mi diyor ? Bu arkadaşlarımız bunları nereden duymuşlarsa bizle de paylaşsınlar. Bu iddia ettiklerini söyleyen bir bilimsel kaynak varsa paylaşsınlar bizle. İnsana dair nasıl olmalı sorusuna cevap arayan, ister sosyal bilimlerden olsun, ister uygulamalı bilimlerden bir tez, teori görmüşlerse buyursunlar. Bu kadar basit. Yam_yam arkadaşımızın bana bilimi anlatmak için gönderdiği bir pdf dosya vardı, o kısmı sana alıntılayayım o halde. C. Bilimin özellikleri 1. Bilimsel açıklama ve ön-deyinin (tahmin) özellikleri Bilimsel açıklama bir olgunun oluş biçimini değil, oluş nedenini gösterme sürecidir. Meselậ ay tutulmasının, onun sonunda ortaya çıkan gel-git olayının nasıl oldukları kadar, niçin oldukları da bilimi ilgilendirir. Eski tanımlardaki gibi bilim sadece “ne” ve “nasıl” sorularına değil, “niçin” ve “neden” sorularına da cevap arıyor. http://www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf 1 Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Lise matematik bilgisiyle Fizik biliminin konularını anladığını zannetmek hatalıdır. Daha önceki iletimde söz etmiştim. Demirefe arkadaşımız Kaotik durumları anlatmaya çalışıyor ama iş, temel bilimlerden Fiziğe gelince ohm yasasını anlatıyor. Oysa, Kaosun yasalarla ilgili değil, süreçlerle ilgili olduğunu da daha önce kendisine defalarca tekrarladım ve anlatmaya çalıştım. Öncelikle, sınıflandırmanız çok yanlış. Psikoloji, Sosyoloji bilimleri zaten uygulamalı deney ve gözlemi kullanan yani pozitif bir sosyal bilimdir. Siyaset, Hukuk Bilimleri zaten uygulamalı formel mantık ile genelleme ve tümdengelim yöntemlerini kullanan normatif bir sosyal bilimdir. Bunların ayrıca uygulamalı bir dalları yoktur. Çünkü, kendileri uygulamalıdır. Psikoloji, Sosyoloji bilimleri insanı ve toplumu inceler, insan davranışlarının ve toplumsal olguları deney ve gözleme dayanarak açıklamaya çalışır. Bu ikisinin ortak alanı da sosyopsikolojidir. Bir psikoterapist Nevrotik hastasına, bulunduğu topluma, çevreye uyum sağlaması için o toplum ve çevre için geçerli olan iyi ve doğruları telkin edebilir. Yani, normal olanı. Normalin tanımı da, herhalde herkes bilir bunu yazmıyorum. En azından anlamayan için bir ip ucu vereyim : ayrık değişkenlerde Binom dağılımı, sürekli değişkenlerde normal dağılım yada sık bilinen adıyla çan eğrisinde ortalama değer ( en sık görülen ) civarı… Normal veya anormal yargısı, iyi yada kötü gibi bir değer yargısı değildir. Somuttur, gerçektir, değer yargısı değildir. Bir toplumbilim uzmanı ( sosyolog ), toplumsal hareketleri değerlendirirken ve toplum için yararlı olan görüşünü söylerken kendi felsefi görüşünü ortaya koyar. Yani, Hegelci ise olayları Hegelin idealist paradigması ile açıklar Marksist ise Marksist diyalektik ile ( genelde marksisttirler ), Postmodernist ise daha farklı…Yani herhangi bir toplumsal olayın nedenleri incelenir, ortaya konulur, ama bu nedenlerden emek-sermaye çekişmesi mi baskın nedendir, yoksa, ırk çatışması mıdır, din çatışması mıdır, bunlar yorum konusudur, yorum yapanın görüşlerini yansıtır.Zaten bu yüzden en çok tartışılan konular bunlardır. Bir siyaset bilimci, demokrasinin işletilmesini tartışırken sosyoloji biliminin uygulamalı dalını yürütmez. Çünkü, Siyaset Sosyoloji biliminin uygulamalı dalı değildir. Yukarıda da belirttiğim gibi Siyaset, zaten uygulamalı formel mantık ile genelleme ve tümdengelim yöntemlerini kullanan normatif bir sosyal bilimdir. Siyaset bilimci normlara göre konuşur. Siyaset felsefesinin ürettiği normlara göre…Demokrasi, monarşi, uluslararası siyaset normları gibi… Bir hakim kararını verirken sosyoloji ve psikolojinin ortak uygulama alanı olan hukuk bilimini uygulamaz. Çünkü, Hukuk bilimi, sosyoloji ve psikolojiden de beslenen Hukuk felsefesinin ürettiği yasalara göre karar verir. Bir ekonomist enflasyonun etiği aşındırdığını söylerken sosyoloji biliminin ekonomi uygulama dalını ortaya koymaz. Çünkü, Ekonomi sosyoloji bilimin uygulamalı dalı değildir. Matematik biliminin uygulamalı dalıdır. Bir ekonomist enflasyonun etiği aşındırdığını söylerken de Etik felsefesinin ortaya koyduğu yerel veya evrensel değerlerden bahsediyordur. Bir toplumda aşırı enflasyon parayla seksi arttırıyorsa ve bu kötü diye adlandırılıyorsa, ama başka bir toplumda aynı sonuç iyi yada normal kabul ediliyorsa, bu ekonomistin o toplumdaki değer yargısını baz alarak ortaya koyduğu bir bilimsel yargı olur. Günümüzde çoklu disiplinli ( multi-disipliner ) yada disiplinler arası (inter disipliner ) denen alanlar vardır. Hatta Bilişsel Bilim ( Cognitive Science ) diye bir bilim de gelişme yolundadır.Ancak, dünyada Felsefenin sorularını bilimin konusu yapan biri henüz ortaya çıkmamıştır. Dengesiz diyetin yararlı veya zararlı olduğunun söylenmesi somut bir sonuçtur ve kişiden kişiye, toplumdan topluma değişmez ve tüm zamanlarda geçerlidir. Dengesiz beslenmenin bilimsel adı yeme bozukluğu değildir. Senin dediğin Blumia Nevroza gibi durumlardır. Bu bir davranış bozukluğu ( Nevroz ) değil ruhsal bozukluktur ( Psikoz ). Psikozlar, patolojik olduğu için psikopatolojiyi, psikiyatriyi ilgilendirir.O nedenle, psikopatolojinin yargısı bilimsel, tıbbi bir yargıdır. Etik ile ilgisi yoktur. Fiziğin iki elektron birbirini iter yargısı gibi, sosyolojinin endüstri toplumlarında çekirdek aileler önem kazanmıştır yargısı da bilimseldir. Aynı şekilde, Fiziğin, depremin şurda, şu gün, şu saat, şu dakika, şu büyüklük ve şiddette , fırtınanın şurda, şu gün, şu saat, şu dakika olacak diyemeyişi gibi, Sosyolojinin de, 50 yıl sonra modern toplumlarda aile yapısı kesin şöyle olacak gibi bir yargısı da olamaz. Ya da, Tarih bilimcilerin Hırvat genç, Avusturya veliahtını öldürmeseydi 1. dünya savaşı çıkmazdı diyemeyecekleri gibi… İşte bu yüzden etik, hukuk, siyaset, estetik felsefe disiplinleri, olayları birkaç nedene indirgeyip nasıl olmalı önerisini sunan farklı farklı felsefeler ortaya koyarlar. Etik felsefesinde, kimi, erdemi, insanın güçlü olması, kimi, insanın bencil olması, kimi, insanın tutkularını aklı ile yönlendirmesi, kimi ise insanın deneyimlerinin neticesinde ortaya çıkması gerektiğini söylemiş. Siyaset felsefesinde toplumların mutluluğu için, faşizm, ulus bilinci, anti demokrasi, birlik, mücadele, liderlik ve gücü, Anarşizm, devletin yokluğunu , Komünizm, üretim araçlarında ortak mülkiyeti önemsemiş ve önermiş, Liberalizm serbest piyasa, özgürlük vs önerilerini getirmiştir. Hukuk felsefesinde, yasa koyucu olarak yargıçları kabul eden Anglosakson hukuku, yasama organı meclisi kabul eden Roma hukuku, Kuranı kabul eden İslam Hukuku, bireyden çok toplum çıkarlarını gözeten Sosyalist hukuk önerileri vardır. Estetik felsefesi de farklı farklı anlayışlar getirmiştir. Her güzel şeyin estetik olmayabileceği gibi... 2 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Diyorum ya insan önce bilimle ilgili temel kavramlara aşina olmalı ki okuduğunu anlayabilsin. Değişik insan topluluklarının iyilik ve kötülük üzerine kurdukları düşünceler bir yıldızın çizdiği eğriler kadar, ya da bir nesnenin yapısı kadar gözleme ve ölçüye elverişli, geçek doğrulardır. "Ahlak bilimi" doğaya aykırı doğmuş bir yaratıksa, ahlak olaylarının bilimi, yani ETHIOLOGIE fizik ve biyoloji kadar katıksızca pozitif olabilir. Burada altını çizdiğim bahsedilen disiplin nedir ? Ethiologie , yani türkçe etioloji. Etik le uzaktan yakından bir alakası var mıdır ? Hayır. Hiçbir alakası yoktur. Bayetin yaşadığı ve kitabı yazdığı yıllarda rağbet görmeyen bugünse, tıp alanında hastalıkların ve bozuklukların nedenlerini araştıran bilim dalı. Bayet kitabında tıp alanındaki hastalık ve bozukluklardan tek kelime bahstemiyorki "éthiologie" söylediğin anlamda kullanılsın. Google translate'ye Türkçe etik yazıp çevirtirsen bu kelimeyi sana verecektir. Üstelik cümlede ahlak olaylarının bilimi éthiologie dediği halde... Tartışma hırsı insanları ne hallere sokuyor... 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Yam_yam arkadaşımızın bana bilimi anlatmak için gönderdiği bir pdf dosya vardı, o kısmı sana alıntılayayım o halde. C. Bilimin özellikleri 1. Bilimsel açıklama ve ön-deyinin (tahmin) özellikleri Bilimsel açıklama bir olgunun oluş biçimini değil, oluş nedenini gösterme sürecidir. Meselậ ay tutulmasının, onun sonunda ortaya çıkan gel-git olayının nasıl oldukları kadar, niçin oldukları da bilimi ilgilendirir. Eski tanımlardaki gibi bilim sadece “ne” ve “nasıl” sorularına değil, “niçin” ve “neden” sorularına da cevap arıyor. http://www.egitim.aku.edu.tr/bilimfelsefesi.pdf Bu ne şimdi ? Ben zaten bu tartışmanın başından beri bilimin "neden" ve "nasıl" sorularına yanıt aradığını ancak "nasıl olması gerektiği" ile ilgilenmediğini söylüyorum dostum. Bilimin "neden ve nasıl" ile felsefenin ise "nasıl olmalı" ile ilgilendiğini söylüyorum. Bana kalkıp bilimin "neden" sorularına cevap aradığını mı sgösteriyorsun ? Yani benim tartışmanın başından beri söylediğim şeyi. Sen bence "sosyal bilimlerin nasıl olması gerektiğine yanıt aradığını" nereden okudun onu göster. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Bayet kitabında tıp alanındaki hastalık ve bozukluklardan tek kelime bahstemiyorki "éthiologie" söylediğin anlamda kullanılsın. Google translate'ye Türkçe etik yazıp çevirtirsen bu kelimeyi sana verecektir. Üstelik cümlede ahlak olaylarının bilimi éthiologie dediği halde... Tartışma hırsı insanları ne hallere sokuyor... neden bahsediyorsun ? Neye ethiologie yazıcımda bana neyi verecek ? Sen şimdi ethiologie'nin "etik" olduğunu mu iddia ediyorsun ? "etik" in fransızcası "ethique" dir. Ethiologie'nin türkçesi ise "etioloji" dir. İngilizcesi "Etiology" dir éthiologie, étude pour détecter les causes de certaines maladies Tekrar belirteyim Ethiologie ile Etik arasında ilgi ve alaka bile yoktur, kelime olarak. Bayet etiolojiden bahsetmektedir çünkü bilimin ahlaki olayların nedenlerini araştırması gerektiğini söylemektedir. Bayet yaşarken etioloji tıp tarafından kullanılmamaktaydı. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Bu ne şimdi ? Ben zaten bu tartışmanın başından beri bilimin "neden" ve "nasıl" sorularına yanıt aradığını ancak "nasıl olması gerektiği" ile ilgilenmediğini söylüyorum dostum. Bilimin "neden ve nasıl" ile felsefenin ise "nasıl olmalı" ile ilgilendiğini söylüyorum. Bana kalkıp bilimin "neden" sorularına cevap aradığını mı sgösteriyorsun ? Yani benim tartışmanın başından beri söylediğim şeyi. Sen bence "sosyal bilimlerin nasıl olması gerektiğine yanıt aradığını" nereden okudun onu göster. Diyelimki sosyal bilimler evlilik müessesesini, çok evlilik, tek evlilik olgusunun ne ve nasıl olduğunu araştırıyor. Burada tarasız durumdadır. Ama neden ve niçinliğine cevap aradığında, çözümü için sebeple birlikte hedef, yol göstermiş oluyor. Neden tek evlilk; kadın gururunu korumak için. Niçin çok evlilik; yardımseverlikten dolayı vs. gibi. Bu çözümlemeler nasıl olması gerektiğine de yol da göstermiş oluyor. Ne ve nasıl soruları ise yol göstermiyor. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 neden bahsediyorsun ? Neye ethiologie yazıcımda bana neyi verecek ? Sen şimdi ethiologie'nin "etik" olduğunu mu iddia ediyorsun ? "etik" in fransızcası "ethique" dir. Ethiologie'nin türkçesi ise "etioloji" dir. İngilizcesi "Etiology" dir éthiologie, étude pour détecter les causes de certaines maladies Tekrar belirteyim Ethiologie ile Etik arasında ilgi ve alaka bile yoktur, kelime olarak. Bayet etiolojiden bahsetmektedir çünkü bilimin ahlaki olayların nedenlerini araştırması gerektiğini söylemektedir. Bayet yaşarken etioloji tıp tarafından kullanılmamaktaydı. Gereksiz yere uzatıyorsun Cyrano. Etikin fransızcası "ethique" ise bilim eki ilavesi için "logie" ekini koymak zorunda. Harf uyumu için de "que" ekini kaldırıp "logie" ekini ilave ediyor. Kaldıki cümlede "ahlak bilimi ethiologie" demekte. Araya bir = işareti komadığı kalmış. Kitapta bir tek tıp ve hastalıklardan kelime yokki dediğin anlama gelsin. Ahlaktan bahsediliyor. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gereksiz yere uzatıyorsun Cyrano. Etikin fransızcası "ethique" ise bilim eki ilavesi için "logie" ekini koymak zorunda. Harf uyumu için de "que" ekini kaldırıp "logie" ekini ilave ediyor. Kaldıki cümlede "ahlak bilimi ethiologie" demekte. Araya bir = işareti komadığı kalmış. Kitapta bir tek tıp ve hastalıklardan kelime yokki dediğin anlama gelsin. Ahlaktan bahsediliyor. Arkadaşım , açarsın bir fransızca sözlük "ethiologie" ne anlama geliyor bakarsın. Burada fransızca uzmanlığına kalkışmaktan daha akıllıca olur bu değil mi ? Ayrıca ethique sözcüğünde "que" nin ek olduğunu nereden çıkardın ? Har uyumu için que yi çıkarması gerektiğini nereden çıkardın ? Artık faraziyede bir sınırız olsun. Bayet etiği kastediyor olsaydı etik derdi. Etik zaten fransızca bir kelime. Fransızca ahlak : morale Fransızca ahlakla ilgilenen disiplin : Ethique Bayet ahlaki olayların bilimi diyerek etiği kastediyor, etiğin bir bilim dalı olduğunu söylüyor olsaydı bu disiplinin ismini verirdi değil mi? Yani ethique. Yok ahlak bilimi anlamına gelen bir kelime oluşturmaya çalışsaydı o zamanda "moralogie" gibi bir kelime oluşturması gerekirdi. Etiyoloji sadece tıpta değil, her alanda nedenleri araştıran bilimdir. Bayet yaşarken tıp tarafından da kullanılmamaktadır. Bugün ise sadece tıp tarafından kullanılmaktadır. 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 29 Haziran , 2009 Diyelimki sosyal bilimler evlilik müessesesini, çok evlilik, tek evlilik olgusunun ne ve nasıl olduğunu araştırıyor. Burada tarasız durumdadır. Ama neden ve niçinliğine cevap aradığında, çözümü için sebeple birlikte hedef, yol göstermiş oluyor. Neden tek evlilk; kadın gururunu korumak için. Niçin çok evlilik; yardımseverlikten dolayı vs. gibi. Bu çözümlemeler nasıl olması gerektiğine de yol da göstermiş oluyor. Ne ve nasıl soruları ise yol göstermiyor. Birincisi ben "diyelim ki" yi sormadım. sosyal bilimlerin, nasıl olmalı sorusuna yanıt arayan disiplinler olduğunu nereden okuduğunu sordum. Okuduğun hangi bilimsel kaynak, eser, çalışma da sosyal bilimlerin böyle tanımlandığını sordum. Nasıl olmalı sorusuna yanıt arayan sosyal bilimler alanında hazırlanmış herhangi bir tez, teori, araştırma duyup duymadığını sordum. İkincisi, verdiğin örnek bir bilimsel çözümleme değildir. Tek eşli toplum kültürleriyle, çok eşli toplum kültürleri üzerine zaten bilimsel araştırmalar vardır. Sosyoloji ve antropoloji, kadın erkek nüfus dağılımı, mevcut üretim yöntemleri ve kadınların katılımı gibi faktörlerle açıklamaktadır. Kalınlaştırdığım cümle, "neden tek eşlilik olmalıdır" gibi bir sorunun cevabıdır. Ve bu soru bilimin ilgi alanına girmemektedir. Kalınlaştırdığım cümle bir bilimsel cevap değil, değer yargısıdır. Bilim değer yargıları üretmez. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Etiyoloji tartışmasına gerek olduğunu sanmıyorum. Bu kavram örneğin tıpta, bir hastalığın nedenlerini araştırmayı ifade eder. Tabii bir etik anlayışın nedenleri ile de ilgilenir. Bilimin "nasıl olmalı?" ile ilgilenmeyişinin anlamı şudur: Temel bilimlerde polarize bir bakış açısının yanıltıcılığından korunmak. Gerçekten temel bilimlerde bu tür polarize, gönlünün çektiği bakış açısına odaklanıldığında bir çok yanılgı ortaya çıkar. Bilimci olaylara objektif bakma yetisini yitirir, amaçlı bir arayışa girer ve yanlış yollara sapar. Örneğin arkeologlar yıllarca kafalarındaki kutsal kitaba dayalı öngörülerin çıkması gerektiği gibi polarize bir bakış açısına saplanarak, amaçlı, önyargılı kazılarda ısrar edebildiler. Burada tipik bir "nasıl olmalı" yargısına dayalı yanlış bilimsel çalışma yürütme söz konusuydu. Ya da ne bileyim, bakırı altına dönüştürecek bir formül mutlaka vardır, olmalı, illa ki olmalı gibi bir önyargı ve istekle kimya yapmak. Ya da biyolojide hayvan davranışlarını incelerken bir yaratıcının güdümünde oldukları izlenimi verecek bulgular görmeye çalışmak. Yani bu kısıtlama, temel bilimleri özgür bırakmak, önyargılardan kurtarmak ve objektif çalışmalarını sağlamak içindir. Temel bilimlere özgüdür. Hukukun, etiğin, estetiğin, tıbbın bu tür bir kısıtlamaya gereksinimi yoktur. Ya da şundan da karıştırılmış olabilir: Bir hakimin hükmünü verirken öfkelenmemesi gerekir. Etiğin bir olumsuz yargıyı "ayıp, günah" gibi subjektif tanımlamaması gerekir. Estetiğin bir olumsuz yargıyı "tiksinç" ve yıldızlanabilecek başka aktaramadığım sözcüklerle betimlememesi gerekir. Bunlar indi dediğimiz törelere, inançlara, önyargılara bağlı subjektif kavramlardır. Yoksa, uygulamalı bilimler olumlu-olumsuzdan, yararlı-zararlıya, iyi-kötüye, güzel-çirkine varan her türlü değer yargısını koyarlar. Fakat bilimin kendine has zarif, naif, kontrast yaratıcı ve değer yitirtici, düzey düşürücü (yıldızlamadan kaçınmak için bu tür biraz acaip sözcükleri yeğliyorum) kutuplandırıcı, ayrımcı söylemlerden kaçınan bir terminolojisi vardır. Bu bilimin en soylu güzelliklerinden biridir. Bunu mutlak bir kısıtlamaya ve bilimin eli kolu bağlıdır, felsefenin denetim ve güdümündedir, elinden bir şey gelmez gibi anlamlara çekmek yersizdir. Sen araştır, araştır, tüm nedenleri sonuçları ortaya koy, tam yargı belirtecekken: "Dur! Yetkin yok! Yetki felsefede!" Bu ne yahu? Bu arada belirtmek istediğim bir not var: Psikopat katiller, avcılık, vejeteryanlık gibi subjektif konularda kişisel fikirlerimi, hatta fikirlerimi bile değil, duygulanımlarımı aktardığımı önemle belirtmişimdir. Bunlarla ilgili savunma yapmak zorunda değilim, sırası geldiğinde sohbet ederim. Burada sohbetle iddia pek ayırt edilmiyor. O yüzden şu an hiç sohbet edesim yok... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Örneği geliştireyim; bir diyetisyen yeme bozukluğu olan bir hastasına bu şekilde giderse iğğ bir yağ tulumu veya iğğ bir yürüyen iskelet olacağını filan söylemez. söylememelidir. Söylerse bilimci sıfatından sıyrılır. Kişisel yargı ifade etmiş olur. Çiroz mu, dolgun mu seksidir'in tartışması çok yersizdir. Çirozla dolgunun kesin sınırını ayrımsamak imkansızdır. Bunun bir kabul edilebilirlik, tolore edilebilirlik sınırları vardır. Bu sınırlar da elbette indi, kişisel, toplumsal, yöresel... olabilir. Tüm bu görelilikler de bilimin içindedir, tek fark, nedenselliğin, veri girdisinin karmaşıklığıdır. Suyun kaynama şartları, dirençten geçen akım kesinliğinde yargılar bekleyemezsiniz. Tüm anlaşılması gereken bu. Ha ama bakın diyetisyenin yağ-kas oranını belirlediği cihaz bu dokuların farklı elektriksel iletkenliklerine dayalı çalışan bir cihazdır. Temel bilimler kökende... Şeytan ayrıntıda... Etikçi, örneğin tıp etiği uzmanı da yeterli bulgu olmadan tahmine dayalı "bu hastanın karaciğerinin yarısını bir alayım bakayım, belki yararı olur, olmazsa da elim alışmış olur" şeklinde bir ameliyat kararına "dur" diyecektir. Bunun yanlış, kötü, etiğe aykırı bir anlayış olduğunu belirtecektir. Etiğin sözüne kulak asılmamışsa, bu yanlış, kötü, etiğe aykırı olay hukuka intikal edecektir. Hakimin hukuk bilimiyle alakası olmayan, eline tutuşturulan yasaya bakıp "hmmm" diyen bir robot olduğu iddia edilemez. Hukuk fakültesi bitirmiş, tez hazırlamış, gerekirse anayasa mahkemesine başvuru yapabilen yetkin bir bilimcidir. Anayasa hukukçularının da bilimci olmadığı, erkin emrettiği anayasaya boyun eğen "erk böyle emretti, anayasa böyle yazıyor" dedikleri iddia edilemez. Buradaki kısıtlamalar, kafadan canı çektiği içtihadı yapmasın, içtihatlar kurumsal olsun diyedir. Yoksa hakim bilimci değil memurdur, emir kuludur diye değil. Böyle uygulamalar var dünyada, bilimin dışlandığı. Ama bu böyledir, böyle olmalıdır ve böyle gidecektir diye bir şey yok. Bilimin tek yetkin olduğu, en hakiki mürşit olduğu bir kavrayış düzeyidir, erişemeyen erişememiştir. Şekil: A da görüldüğü gibi... Ülkemizde de ne yazık yoğun şekilde olduğu gibi... Hâla bu skolastik bataklığı içine çekilmekte ısrar edildiğimiz, bu bataklıkta debelenip durmaya mahkum edilmek istendiğimiz gibi... Burada "olan" ile "olması gereken" arasında ince bir ayrıma geliyoruz. Temel bilim ile uygulamalı bilim dalı ayrımı yine gündeme geliyor... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Tek eşlilik çok eşlilik konusunda da sığ ve yoz, temel bilim ile uygulamalı bilim dallarını ayıramama anlayışını görüyoruz. Sanırsın hukuk sadece biyolojiye sorup, başka hiç bilim dalı yok gibi sadece ordan veri alıp çok eşlilik, tek eşliliğe karar verecek. Hukuk bu konuda psikolojiden, sosyolojiden de veri alacaktır. Etikten, yani tabii etik biliminden de veri alacaktır. Bitmedi kendi içinde bileşik değer yargısını oluşturacaktır. Fakat tek eşlilik kararına varması sadece hukuksaldır. Sadece hukuk önünde miras, mal ortaklığı, boşanma gibi konuları kapsar. İkinci eşi varmış, bana ne? Eşi ses çıkarmıyormuş, hukuka ne? Getirirse hukuk önüne, boşarım. Çatır çatır tazminatını da ödetir, malını da aralarında paylaştırırım. İkinci eşin hiç bir hak iddiası olmaz. Aha! İkinci eş mi? Gerilim 100 volt. Direnç 20 ohm. Geçecek akım 5 amper arkadaşım! Yandın sen! Bu mudur yahu? Hakim diyecek değil: -"Vay seni! İkinci eş mi? Bunu atın hemen, hrrr... Şuna bak ya? İkinci eş tutmuş. Seni gardrop (yıldızlanma endişesi) seni!" 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Ben hala "etik bilimi" ne ait kurumların nerede olduğunu, "etikçi bilim dalı" na mensup "bilim adamları" nın nerede yaşadığını ve varsa bir tanesinin adını sorduğum soruya cevap alamadım. Demirefe arkadaşımız Tolkier'in orta dünyası gibi bir dünya yaratmış hayalinde, bize orada ki bilim kurumları ve bilim insanlarından bahsediyor herhalde. Ya da bu "etik bilimi" ne ait bilim kurumları haşhaşinler gibi alamut kalesi tarzı bir yerde yaşıyorlar ve halk arasında gizleniyorlar kimse görmüyor onları . Bu soruyu her sorduğumuzda, hayat hikayesi ve komedyenlik denemeleri dışında birşey göremiyoruz. Bu "etik bilimi" öyle bir bilim dalıymış ki, hiçbir bilim adamı yok. Öyle bir "bilim dalı" imişki, hiçbir kurumu yok. Öyle bir "bilim dalı" imiş ki, alanında hazırlanmış hiçbir bilimsel çalışma, tez, teori vs yok. Ama bilim dalı, nereden biliyoruz, demirefe ve bilimselci arkadaşlarımız öyle söylüyor. Nerede bu "etik bilimi" ne mensup bilim adamları diyoruz. Demirefe arkadaşımız bize deontologları gösteriyor 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Etikbilimciler çalıştıkları bilim dallarında uzmandırlar, kendi bilim dallarından yetişirler. Felsefe tarafından atanmazlar. Einstein gibi, görelilik gibi popüler olmazlar... Tıp etiği, mühendislik etiği...vs. uzmanları tıp ve mühendislik eğitimi içinden yetişirler. Sayıları son derece azdır, çok olmaları da, popüler olmaları da gerekli değil... Başlı başına bir teori geliştirip adları verilmez, ekip olarak, etiğini uyguladıkları dal ile bütünleşmiş olarak çalışırlar. Zaten bir etik teorisi, etik laboratuarı olmaz. Teorileri temel bilimden, kendi dallarından alırlar. Laboratuarları toplumun tamamıdır. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Deontologlar o mesleğin, bilim dalının etik kuralları konusunda uzman derecesinde bilgi sahibi kimselerdir. Deontologlara o mesleğin, bilim dalının tarihi ve etik kuralları uzmanlık derecesinde öğretilir. Deontologlar varolan etik kurallarını uzmanlık derecesinde öğrenir, ve ilgili meslek bilim dalının icra edildiği kurumlarda faaliyetleri bu etik kurallarına uygun olup olmadığı yönünden denetler. Deontologlar yeni meslek etik kuralları oluşturan kimseler değildir. Ne deontoloji ne de deontologlar yeni etik kurallar oluşturmazlar. O bilim/meslek dalının ahlakının nasıl olması gerektiğiyle ilgilenmez deontoloji. Var olan ahlaki öğretiyi temel alır ; Deontoloji, bir mesleği uygularken uyulması gereken ahlaki değer ve etik kuralları inceleyen bilim dalıdır. İnsanın belirli ödevleri olduğunu varsayan ahlak öğretilerini temel alır ve bu öğretilerden kaynaklanan görev ve kuralların çeşitli mesleklerdeki somut izdüşümlerini inceler. wikipedia Deontoloji, Bilim Felsefesi alanında oluşturulmuş ve meslek tarihi boyunca benimsenmiş etik kurallarını inceler, alt ve üst kuralları sistematik olarak sıralar, bilim/meslek faaliyetlerinin etik yönden denetlenmesini sağlayacak araçları üretir. Etik disiplini ise ahlakın nasıl olması gerektiğiyle ilgilenen bir disiplindir. Her bilim/meslek dalı öğrenimi gören öğrenciye o bilim/meslek dalının etiği ders olarak verilir zaten. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Deontolojiye bir itirazımız yok. Toplumda geçerli ahlak anlayışlarını inceleyen bir bilim dalı elbette olacak. Özellikle tıpta örneğin kürtaj uygulanırken hastaların var olan kültürel değerleri temeli ne olursa olsun, (din, felsefe, töre...) dikkate alınmak zorunda. Siz kadını masaya yatırmadan "bak kızım, senin bu törelerin yanlış, etik bilimi şöyle der" diye brifing veremezsiniz. Var olan kültürel, moral değerleri üzerinden psikolojik travmasını önleyeceksiniz. Etik bilimi ayrı bir şey. Örneğin: Müslüman, Hıristiyan, Protestan ve Musevi dinlere mensup yedi doktor 25-27 Ocak arasında İstanbul'da bir araya gelerek 'Çoğul gebeliklerde bebeğin hakkı' konusunu tartışacak. Tıp literatürüne 'İstanbul deklerasyonu' olarak geçecek bu toplantının sonuçları dünyaya açıklanacak. Deklerasyon daha sonra Avrupa Gebelik Bilimi Derneği ve Dünya Gebelik Bilimi Derneği tarafından da tartışılacak. Toplantıda doktorlar, "Çoğul gebeliklerde bebeğin hakkı nedir?'' "Biz kendimizi bebeğin yerine koyarsak ne karar veririz?'' "Dördüz gebelikten ikiz gebeliğe, üçüzden ikize indirmek ne kadar etik?'' sorularına yanıt arayacak. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Zehra Kavak'ın evsahipliğini yapacağı bu önemli sağlık buluşmasına New York'taki Cornell Üniversitesi Başkanı ve Etik Bilimci Frank Chervenak, Paris Üniversitesi Kadın Doğum Bölümü Başkanı Prof. Yves Ville, İsrail'den Prof. Isaac Blickstein ve Prof. Dr. Eric Shinwell, Chicago Üniversitesi'nden Prof. Louis Keith, Hollanda'dan da Prof. Birgit Arabin katılacak. (Haber: Sabah) Burada adı geçenler deontologsa, "biz karışmayız, toplumun var olan ahkaki yargıları karar verir" derler, bu işe kalkışmazlardı. Etikbilimci oldukları için, bir etik değer yargısı oluşturmak için toplanıyorlar. Doktorların farklı dinlerden olması, tabii ki sembolik. Farklı kültürler bir araya gelmeli ki belli bir kültür anlayışı egemen olmasın diye. Burada bahsedilen din, sadece nüfus kağıdında yazan din. Yoksa bu ahlakı ne bilim, ne felsefe, yalnızca din oluşturur demek değil... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 “Sen Doğru Olanı Yap” kitabının yazarı Thomas G. Plante’ı “saygın bir psikolog ve etik bilimci” olarak tanıtan tanıtım yazısı: Santra Clara Üniversitesi Uygulamalı Etik Merkezi Kurucusu Mike Markkula tarafından yazılmış. (Bkz: Pandora) Psikoloji ile etikbilimin bir araya gelişine dikkat çekerim. Filozof ve etikçi değil... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Bir zamanlar bir çikolata reklamı vardı. "Süt bu çikolatanın neresinde?" diye soruluyor ve yanıtı çocuklar hep bir ağızdan "her yerindeee" diye bağırarak yanıtlıyorlardı. Belli başlı etikbilimci yoktur. Her alanda, her dalda etikle ilgilenenler vardır. Radikal yazarı Necmiye Alpay, edebiyatçı ve şair olan Ece Ayhan ve Leyla Erbil'i etikçi olarak tanımlamakta. Etikçinin olmadığı alan yoktur. Özellikle Erbil'in etik anlayışında Freud psikanaliz kuramından yararlandığını belirtmekte. Marx'dan yararlandığını da söylemekte. Buradan etiğe felsefeyi temel yaptığını da öyle görmek isteyen çıkarsayabilir. Ama sanırım bilimselci dostum Marx'ın anlayışının bilimsel olduğunu söyleyecektir, ben de buna katılırım. Felsefe temelli alan ve geliştirenlere lafımız yok, olabilir. "Asla sakın felsefeden etiğe yol aramayasuz!" diye bir yasak koyamayız. Biri de tutar din temelli ahlakı savunur, kitabını yazar. Ona da bir şey diyemeyiz. Onun savunusu da o! Bazı kaynaklarda da "etiğin felsefe ve bilim dalı olduğunu söyleyen farklı anlayışlar vardır" şeklinde ibarelere rasladım. Yani Yarasa dostum haklı galiba, bunun için bu kadar birbirimizi yememeliyiz gibi görünüyor. Polemik kışkırtması olmasa, ben çoktan bırakmıştım. Muhabbeti mi olur yahu, ha felsefe, ha bilim... Yeşil çuha mı paylaşamayıp ordan burdan çekiştireceğiz? O kadar çok tartıştık ki, din olmadan önce ahlak var mıydı yok muydu sorusu güme gitti! Benim konuya önem vermemin tek nedeni "En hakiki mürşit ilimdir" ebedi geçerli ışığı doğrultusunda, çıkmaya çalıştığımız skolastik batağına geri çekilmemize engel olmaktır... Orwell 1984 okuyanlar çok iyi bilirler: Bu ilkeyi yarınki kuşaklara, Atatürk'ü unutturdukları, tamamen ters tanıttıkları nesillere "ilim" derken dini ilimlerin kastedildiği şeklinde yutturabilirler! Bu tehlike eğer bilime sahip çıkmaz, skolastik batağından çıkmakta kararlı olmazsak, ciddi olarak vardır! 1 Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 30 Haziran , 2009 Deontolojiye bir itirazımız yok. Toplumda geçerli ahlak anlayışlarını inceleyen bir bilim dalı elbette olacak. Özellikle tıpta örneğin kürtaj uygulanırken hastaların var olan kültürel değerleri temeli ne olursa olsun, (din, felsefe, töre...) dikkate alınmak zorunda. Siz kadını masaya yatırmadan "bak kızım, senin bu törelerin yanlış, etik bilimi şöyle der" diye brifing veremezsiniz. Var olan kültürel, moral değerleri üzerinden psikolojik travmasını önleyeceksiniz. Etik bilimi ayrı bir şey. Örneğin: Müslüman, Hıristiyan, Protestan ve Musevi dinlere mensup yedi doktor 25-27 Ocak arasında İstanbul'da bir araya gelerek 'Çoğul gebeliklerde bebeğin hakkı' konusunu tartışacak. Tıp literatürüne 'İstanbul deklerasyonu' olarak geçecek bu toplantının sonuçları dünyaya açıklanacak. Deklerasyon daha sonra Avrupa Gebelik Bilimi Derneği ve Dünya Gebelik Bilimi Derneği tarafından da tartışılacak. Toplantıda doktorlar, "Çoğul gebeliklerde bebeğin hakkı nedir?'' "Biz kendimizi bebeğin yerine koyarsak ne karar veririz?'' "Dördüz gebelikten ikiz gebeliğe, üçüzden ikize indirmek ne kadar etik?'' sorularına yanıt arayacak. Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın-Doğum Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Neşe Zehra Kavak'ın evsahipliğini yapacağı bu önemli sağlık buluşmasına New York'taki Cornell Üniversitesi Başkanı ve Etik Bilimci Frank Chervenak, Paris Üniversitesi Kadın Doğum Bölümü Başkanı Prof. Yves Ville, İsrail'den Prof. Isaac Blickstein ve Prof. Dr. Eric Shinwell, Chicago Üniversitesi'nden Prof. Louis Keith, Hollanda'dan da Prof. Birgit Arabin katılacak. (Haber: Sabah) Burada adı geçenler deontologsa, "biz karışmayız, toplumun var olan ahkaki yargıları karar verir" derler, bu işe kalkışmazlardı. Etikbilimci oldukları için, bir etik değer yargısı oluşturmak için toplanıyorlar. Doktorların farklı dinlerden olması, tabii ki sembolik. Farklı kültürler bir araya gelmeli ki belli bir kültür anlayışı egemen olmasın diye. Burada bahsedilen din, sadece nüfus kağıdında yazan din. Yoksa bu ahlakı ne bilim, ne felsefe, yalnızca din oluşturur demek değil... Deontoloji ne yapar ? İlgili meslek dalının etik kurallarını inceler, bu etik ilkelerin ilgili meslek dalında uygulanmasını sağlayacak araçlar geliştirir. Deontologlar ne yapar ? Meslek faaliyetlerini o mesleğin etik ilkeleri ışığında değerlendirir, denetler, o meslek faaliyetlerinde yaşanan etik problemleri çözer. Burada olan nedir ? Toplantıya katılan doktorlar tıp etiği ışığında kürtajın bir türünü tartışıyorlar. Soru ne ? "Dördüzleri , üçüze, ikize indirmek anne sağlığına zarar verir mi vermez mi " değil. Bu bilimsel bir soru olurdu. ve cevabı bilimsel bilgiler eşiğinde yanıtlanırdı. "Çoğul gebeliklerde bebeğin hakkı nedir?' "Biz kendimizi bebeğin yerine koyarsak ne karar veririz?'' "Dördüz gebelikten ikiz gebeliğe, üçüzden ikize indirmek ne kadar etik?'' Cevapları hiçbir bilimsel bilgi, deney, gözlem ile yanıtlanamayacak sorular. Bilimin cevap veremeyeceği sorular. Asıl soru ne? Yani toplantının yapılış sebebi. kürtajın bir türü olan bu operasyonun "ne kadar etik olduğu". Birşeyin etik olup olmadığını nasıl ölçersiniz. Etik kurallara uygun olup olmadığına bakarak. Doktorlar neyi tartışıyorlar, bu operasyonu tıp etiğine uygun olup olmadığını. Deontoloji neden var ? Bunun için. Bir konunun meslek/bilim etiği ilkelerine uygun olup olmadığını tartışmak ile, etik ilkeler üretmek birbiriyle alakasız farklı şeylerdir. Deontoloji tamda bunun için vardır; etik problemleri çözmek, mesleğin, bilim faaliyetlerinin etik ilkeler ışığında devam etmesini sağlamak için. artık arkadaşımız mantıksızlıkta sınır tanımamaktadır. Şimdi de "etik bilimi" nin bilim adamları olarak doktorları sunmaktadır bize 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Doktorlar, yani bilimciler, daha önce bir karara varılmamış, etiktir, değildir konusunda bir yargı üretilmemiş, bu konuda tereddütlerin olduğu, kiminin etiktir, kiminin değildir dediği bir konuyu ele alıyorlar. Eğer bu konuda mevcut bir görüş olsa, iddia edildiği gibi bu konulara yanlıştır doğrudur deyip etik oluşturmak felsefenin görevi olsa, tartışmazlardı. Felsefeden gelecek talimata göre hareket ederlerdi. Tersine etikbilimci doktorlar toplanıp bir etik karar oluşturma çabasındadırlar... 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Artık bıktırıcı hale geldi ama, çok önemli bir noktayı tekrar açıklığa kavuşturmalıyım: Başlangıçta bilim felsefenin içindeydi. Aristo etik hatanın geometrik hata gibi bilgi eksikliğinden kaynaklandığını söylerken etiğin bilim olduğunu söylüyordu, ama felsefe içinde söylüyordu. Çünkü bilim felsefeden ayrılmamıştı. Günümüzde bilim felsefeden bağımsızdır. Bu iki aşama arasındaki süreçte herhangi bir zaman dilimini aldığınızda, bilimin bir ölçüde felsefeye bağımlı sayıldığını göreceksiniz. Bu zaman diliminden eski bir zaman dilimine baktığınızda bu bağımlılığın daha fazla, yeni bir zaman dilimine baktığınızda daha az olduğunu göreceksiniz. Bu bir süreç ve modern çağda bilimin tam ve mutlak bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır. Bu asla bilim ve felsefe arasında çatışma anlamına gelmez, felsefe de bilimden tam ve mutlak şekilde bağımsızdır. Bu karşılıklı tam ve mutlak bağımsızlık olmadan modern çağ anlayışı gerçekleşmez. Veri alışverişi bağımsızlığa aykırı değildir. Bilim felsefeye "zamanında ben sana bağımlıydım, şimdi devran döndü, sen bana bağımlısın" dememiştir! İkisinin ayrı ayrı birbirinden tam bağımsızlığı esastır. Dinin ise ne felsefe, ne bilim üzerinde herhangi bir bağlayıcılığı, sözü edilebilir bile değildir. Konu bu... Ek: Dinin diğer iki alanla çatışması ise sözkonusu. Fakat bu, dinin her iki alanı denetlemeye kalkışması durumunda ortaya çıkar. Bu, karanlık çağlara dönüş anlamına gelir. Bu olmazsa bir sorun, bir çatışma olmaz. BFD üçlüsü arasındaki ilişkiler özetle böyle... 1 Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Sevgili demirefe; İnan ki seni anlamakta güçlük çekiyorum; zira bir söylediğin diğeri ile uyuşmuyor.. 20 sayfalık tartışma boyunca "bilimin ilgi alanına girmeyen hiç bir şey yoktur" parolasıyla bilimin felsefi konularda ahkam kesici bir kurum olduğunu iddia ediyordun, şimdi ise "bilim ve felsefe birbirinden ayrı iki kurumdur, biri diğerine karışmaz/karışmamalıdır" diyerek bizi "birisi bizimle dalga mı geçiyor" durumuna düşürüyorsun... Bilim felsefi konularda ahkam kesecek ise, hani ikisi de birbirine karışmazdı/karışmamalıydı? 2 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Konunun özü: din ahlakı gereksizdir. "Ahlak ta olsa, bilim dışı tespitlerin tümü yanlıştır." görüşü karşısında bir metafizikçi ne yapacak? Elbette konuyu oraya buraya çekiştirip, hedefi saptırıp, beyinleri bulandırıp, ortaçağ felsefesini, inanç değerlerini yamamaya çalışacak. Bunun en kurnazcasını günümüzde HY yapmaktadır. Egemen gurupların oluşturduğu, dinlerin de ilahlarıyla(!) yardımcı olduğu, ortaçağdan kalma ahlaki değerler, geçmiş tarihte bilimin yetersizliğiyle maalesef önlenememiştir. Bu gün ise gelinen nokta; ahlaki, kültürel, hukuki, siyasi, iktisadi, teknik problemlerin hemen hepsi bilimsel bilgiler ışığında çözülmektedir. Doğa ve insan yaşamı gerçekleriyle örtüşmeyen, yalnızca her hangi bir kişi veya gurup bilgisiyle oluşmuş, ideolojik, felsefi bilgilere hiç mi hiç ihtiyaç yoktur. Kaldıki, her bir kuralı insan haklarını olumsuz etkilemekte, gelişmeye engel olmaktadır. 1 Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Bu bir süreç ve modern çağda bilimin tam ve mutlak bağımsızlığı ile sonuçlanmıştır. Bu asla bilim ve felsefe arasında çatışma anlamına gelmez, felsefe de bilimden tam ve mutlak şekilde bağımsızdır. Bu karşılıklı tam ve mutlak bağımsızlık olmadan modern çağ anlayışı gerçekleşmez. Veri alışverişi bağımsızlığa aykırı değildir. Bilim felsefeye "zamanında ben sana bağımlıydım, şimdi devran döndü, sen bana bağımlısın" dememiştir! İkisinin ayrı ayrı birbirinden tam bağımsızlığı esastır. Dinin ise ne felsefe, ne bilim üzerinde herhangi bir bağlayıcılığı, sözü edilebilir bile değildir. Konu bu... Demirefe dostum merak edileni söylemiş zaten. Başka söze ne gerek var. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 Gönderi tarihi: 1 Temmuz , 2009 bilimin felsefi konularda ahkam kesici bir kurum olduğunu iddia ediyordun Hayır hiç öyle bir şey iddia etmedim. Bu iddia benim görüşüme temelden aykırı olur. İstersen bu foruma girdiğim ilk iletilere kadar git, hep bilim - felsefe - din alanlarının bağımsızlığını savunmuşumdur. Bilimin konusu olmayan hiç bir şey yoktur demem bilim felsefe alanında ahkam keser anlamına gelmez. Felsefe öneri yapar, bilim bu önerileri inceler. Bu anlamda. Felsefenin önerdiği, bilimin incelemediği hiç bir şey yoktur. Felsefenin görevi, "bu budur, bitmiştir, gerisi yoktur" anlayışı doğmasını önlemek, yeni öneriler sunmaktır. Elbette aksi halde bir bilim dogmatizmi de doğabilir. Örneğin bilim, "evren deterministiktir, bitmiştir. başka bir öneride bulunulamaz" demez. Felsefenin ortaya attığı indeterminist savları seve seve, isteyerek inceler. İndeterminist bir kanıt ortaya çıkabilir mi diye bakar. Çünkü bilim determinizmi indeterminizmin kanıtlanamayışı yoluyla kanıtlar. Yeryüzünde kendisini yanlışlamaya çalışarak doğrulayan, özeleştiriye sonuna kadar açık böyle bir başka yöntem yoktur. Felsefe de savlarını bilimsel bulgulara dayanarak ortaya atar. Aralarında böyle bir uyumlu veri alışverişi vardır. Denetim, karışma, yönlendirme her iki yönlü olarak da yoktur. Şimdi o zaman yanlış anlaşılma var demek ki ortada. Bilimselci dostum konuyu anlıyor. Yorumu gayet yerinde. Bilim ve felsefe arasında bir çatışma yoktur. Sorun ve çatışma, dinin felsefeye ve bilime egemen olmak istemesinden, skolastik çağı özlemesinden, bilime ve felsefeye kendine hizmet etmek zorunda olduklarını dikte ettiği karanlık çağlara özlem duymasından kaynaklanıyor. Felsefeyi bilime karşı kendi tarafına çekmeye çalışıyor. İkisi ile birden baş edemeyeceği için, felsefeyi kendinden gösterip bilime karşı kışkırtmak istiyor. Aynen siyasette olduğu gibi... Provakasyon, kışkırtma, çatışmadan, karşıtlıktan medet umma, bu hengamede iktidarını, sultasını dayatma özlemi... Din kendi kulvarında kaldığı, bilimi ve felsefeyi denetlemeye kalkışmadığı sürece hiç bir sorun yoktur. Kendi kulvarında gidebilir, gidebildiği yere kadar... Olay budur... 1 Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.