Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Cevapladım, etik bilimi bu sorulara yanıt verir dedim.

 

Mesela, sorulardan birisini ele alalım.

 

İyilik ve güzelliği tanımlayan ' Etik bilimi ' nasıl bir bilimsel yöntem izler ve çıkarımları nelerdir ?

 

Güzel neye göre güzeldir, güzelliğin bilimsel ölçütleri nelerdir ?

 

İyilik neye göre iyiliktir, iyiliğin bilimsel ölçütleri nelerdir ?

Gönderi tarihi:
Sonra felsefe bilimi doğrudu ve bilim kanıtlanabilir bilgileri düzene soktu. Çelişen felsefi önermeler arasında tercihler yaptı. Felsefe bu arada dini de doğurdu. O da kendi yoluna devam etti. Felsefeden, yani insanın düşünmesinden iki yol doğmuştu: Din ve bilim.

 

Felsefenin dini doğurduğunu kim çıkarmış ? Felsefeyi din doğurmuştur.

Gönderi tarihi:

bilimin konusu ve yapısıyla ilgili temel bilgileri tekrar hatırlatmak gerekiyor sanırım.

 

Değerler ve değer yargıları bilimin konusu değildir. İyi, kötü, güzel, çirkin gibi değerler hiçbir bilim dalının konusu değildir. Felsefe ve sanatın konusudur.

Gönderi tarihi:

Felsefe, bilim ve dinin miladını belirlemek oldukça zor. Ben kesiksiz süreçlere inanıyorum. Kavramların adı konmadan önce de temellerinin, çok uzun süreçlerde oluşum halinde olduklarını düşünüyorum. Hiç şüphe duymam, bilinç düşünmeyi, düşünme felsefenin adı konmasa da en azından temelini oluşturmuş ve bundan iki farklı yol türemiştir: Din, bilim.

 

Düşünme derseniz, insana has bir şey midir, onu da bilmiyoruz. Bir şempanze de pekala kendine has biçimde düşünebilir. Afrika yabanıl hayatını araştıran Patricia Moehlmnan, bir anısında yavrusunu sırtlana kaptıran ceylanın, çaresizce yavrusunun can verişini izledikten sonra öfkesini çakallardan çıkardığını ve bir süre öfkesini yatıştıramadan çakallara saldırdığını anlatır.

 

Esasen insan adı verilen bir canlının miladını da kabul etmiyorum. Bu ağır işleyen bir evrim sürecidir ve ilk insan diye bir şey yoktur. İnsan gelişmiş bilince sahip olabilmiş bir hayvandır. Beynine bilinç gelip yerleşip pat diye bir ilk insan olmamıştır.

 

Felsefe, din, bilim sözcükleri ilk ne zaman, nerede anılmış? diye bir soru sorulup yanıtının araştırılması tarih açısından anlamlı olabilir. Ama ilk olarak kim düşünmüş? İlk bilimi kim yapmış? İlk inançla kim tapınmış? Böyle sorular yoktur. Cevabı yok demiyorum, böyle sorular yoktur.

 

Dogmatik düşünüş tarzının verdiği basmakalıp cevap "Adem aleyhisselam"dır. Adem aleyhisselam diye bir şey ise yoktur. Bu dogma insanlık düşüncesinin katili son derece yoz ve sığ bir anlayıştır. Her türlü yoz ve kısır düşünce, bu dogmadan ürer...

Gönderi tarihi:

Estetik de bilimdir. Tıpkı etik gibi. Mimari de bilimdir. Bilimden beslenmeyen hiç bir insanlık kültür ürünü yoktur. Bilim giderek tüm insanlık kültürünü tamamen kuşatacaktır. Süreç böyle işliyor.

 

Güzel nedir? Şudur: Belli hormonlarımızın salgılanmasını artıran, belli beyin bölgelerimizi harekete geçiren, belli nöronlarımız arasında elektrokimyasal aktiviteleri artıran imgeler...

 

İyi nedir? Kendimiz için beyin ödül bölgesini aktive ederken, başkalarının adalet duygularını incitmeyen, stres hormonları salgılamalarına ve zarar görmelerine yol açmayan eylemlerdir.

 

Bilim tüm bunları açıklar. Felsefeye gerek yoktur. Felsefenin görevi, bilime öncü kuram alternatifleri sunmaktır...

Gönderi tarihi:

neyin güzel, neyin çirkin olduğuna dair herhangi bir bilimsel çalışma, tez varsa alalım bir örneğini. Hangi güzellik, çirkinlik anlayışının bilimsel çalışmalar sonucunda oluştuğuna dair bir örnek varsa onuda alalım.

 

Bilimin, subjektif, değişken, göreceli değer yargılarıyla ilgilenmediği gibi temel bir bilgiye muhalefet etmek anlamsızdır.

 

üniversitelerde felsefe dersinde okutulan, felsefenin alt kollarına bilim dalıdır diyerek bu konulara ne derece yabancı olunduğunuda görebiliyoruz.

Gönderi tarihi:
neyin güzel, neyin çirkin olduğuna dair herhangi bir bilimsel çalışma, tez varsa alalım bir örneğini.

Yüzlerce var. "Güzel nedir? Şudur: Belli hormonlarımızın salgılanmasını artıran, belli beyin bölgelerimizi harekete geçiren, belli nöronlarımız arasında elektrokimyasal aktiviteleri artıran imgeler..." demiştim. Deneklere çeşitli yüzlerin gösterildiği ve bu sırada sinirsel ve hormonal etkinliklerinin ölçüldüğü sayısız çalışma var.

 

Psikolojinin "ruhbilim" kabul edildiği ve deneysel, nesnel olamayacağı anlayışları çok gerilerde kaldı... Etik, estetik, hukuk, sanat, bunlar psikoloji ve sosyoloji bilimlerinin konularıdır.

Gönderi tarihi:
Yüzlerce var. "Güzel nedir? Şudur: Belli hormonlarımızın salgılanmasını artıran, belli beyin bölgelerimizi harekete geçiren, belli nöronlarımız arasında elektrokimyasal aktiviteleri artıran imgeler..." demiştim. Deneklere çeşitli yüzlerin gösterildiği ve bu sırada sinirsel ve hormonal etkinliklerinin ölçüldüğü sayısız çalışma var.

 

Yine bilimin konusu ile ilgili yanlış bir bilgi ve fikir.

 

Yüzlerce var tarzı farazi örnekleme ötesinde somut bir örnek görseydik daha güzel açıklayabilirdim ama, faraziye üzerindende açıklamaya çalışayım.

 

Bilim "güzel kadın şöyledir, güzel müzik şudur, güzel resim budur, güzel heykel budur" gibi bir tez ortaya atsaydı. Bilimin güzel olarak tarif ettiği objeyle ilgili yapılan deneyde, denklerin kültürü, coğrafi kökeni, ırksal kökeni, deneyin yapıldığı yıl gibi faktörlere bağlı olarak değişkenlik göstermemesi gerekirdi. Yani "güzel yüz" denilen yüz her denekte aynı şekilde hormon salınımına sebep olurdu. Ya da bu "yüz" her denekte "belli nöronlar arasında elektrokimyasal aktiviteleri artıran imge" olurdu. Oysa tahmin etmek zor olmayacağı gibi "güzellik" anlayışı ve beğeni, bırakalım her coğrafya veya kültürü her insan yani denek açısından farklılık gösterebilir. Hiçbir bilim adamıda açık söyleyeyim böylesine saçma bir deney yapmaz. Böylesine saçma bir sonuca varmaya çalışmaz. Böyle bir deney ve araştırmada yoktur.

 

İnsanların güzel buldukları objelerin beyinde ne gibi reaksiyonlara yol açacağını incelemek için deneyler yapılabilir. Bunun yoluda deneğin güzel bulduğu bir objeyi önüne koymaktır.

 

25 yıl önce ki "güzel kadın" imajıyla bugün ki "güzel kadın" imajı bile farklılık gösterir. Elli yıl önce en çok sevilen müzik türü ile bugün en çok sevilen müzik türü farklılık gösterir. On yıl önce çok güzel gelen giyim şekilleri bugün çok çirkin bulunabilir. Yüz yıl önce çok populer olan bir sanat akımı bugün hiç tutulmayabilir. 100 yıl önce çok beğenilen bir mimari bugün hiç beğenilmeyebilir. Ya da şu ülkede sevilen, beğenilen, güzel bulunan şeyler başka bir ülkede hiç beğenilmeyebilir.

 

Surma%20woman%20Ethiopai.jpg

 

Resimde ki kadının fotoğrafı bir surma erkeği denekle bir rus erkek deneğe gösterildiğinde beynin bilmemneresinde oluşacak reaksiyonlar aynı olmayacaktır.

 

3.jpg

 

Resimde ki rahmetli Neriman Köksal 1950'lerin Türkiyesi'nde bu görüntüsü ile güzellik ikonası iken. Bugünün güzellik anlayışına göre (neyse rahmetli sinema emektarını bu şekilde değerlendirmek istemiyorum, ne dediğim anlaşılmıştır)

 

Bilim değerlerle ilgilenmez, değerlerle ilgili yargıda bulunmaz.

 

Bilim evrensel, tutarlı, her zaman ve heryerde geçerli olacak doğruların peşinden koşar. Ortaya koyduğu her bilimsel bilgi ve doğruda illa bunu başarmıştır gibi birşey söz konusu değildir. Fakat bir disiplin olarak amacı budur. Yöntemleri buna göredir.

 

 

Bilimden bahsetmek için bilimi bilmek gerekir.

 

Bilimsel kuramların temel özellik ve kriterlerinden birisi şudur ;

 

"Bilimsel kuramlar hiçbir değer yargısı içermez"

 

Diğer bir deyişe en ufak bir değer yargısı içeren kuram bile baştan çürümüş kabul edilir ve reddedilir. Çünkü değer yargıları, insandan insana, toplumdan topluma, coğrafyadan coğrafyaya, zamandan zamana farklılık gösteren yargılardır.

Gönderi tarihi:
Felsefe, bilim ve dinin miladını belirlemek oldukça zor. Ben kesiksiz süreçlere inanıyorum. Kavramların adı konmadan önce de temellerinin, çok uzun süreçlerde oluşum halinde olduklarını düşünüyorum. Hiç şüphe duymam, bilinç düşünmeyi, düşünme felsefenin adı konmasa da en azından temelini oluşturmuş ve bundan iki farklı yol türemiştir: Din, bilim.

 

Düşünme derseniz, insana has bir şey midir, onu da bilmiyoruz. Bir şempanze de pekala kendine has biçimde düşünebilir. Afrika yabanıl hayatını araştıran Patricia Moehlmnan, bir anısında yavrusunu sırtlana kaptıran ceylanın, çaresizce yavrusunun can verişini izledikten sonra öfkesini çakallardan çıkardığını ve bir süre öfkesini yatıştıramadan çakallara saldırdığını anlatır.

 

Esasen insan adı verilen bir canlının miladını da kabul etmiyorum. Bu ağır işleyen bir evrim sürecidir ve ilk insan diye bir şey yoktur. İnsan gelişmiş bilince sahip olabilmiş bir hayvandır. Beynine bilinç gelip yerleşip pat diye bir ilk insan olmamıştır.

 

Felsefe, din, bilim sözcükleri ilk ne zaman, nerede anılmış? diye bir soru sorulup yanıtının araştırılması tarih açısından anlamlı olabilir. Ama ilk olarak kim düşünmüş? İlk bilimi kim yapmış? İlk inançla kim tapınmış? Böyle sorular yoktur. Cevabı yok demiyorum, böyle sorular yoktur.

 

Dogmatik düşünüş tarzının verdiği basmakalıp cevap "Adem aleyhisselam"dır. Adem aleyhisselam diye bir şey ise yoktur. Bu dogma insanlık düşüncesinin katili son derece yoz ve sığ bir anlayıştır. Her türlü yoz ve kısır düşünce, bu dogmadan ürer...

 

 

dinlerin ortaya çıkışı, felsefenin ortaya çıkışı, bilimin ortaya çıkışı hepsi birer "soru" dur. ve cevapları vardır bilimde.

 

Ne felsefe insanın düşünmesinden ibarettir. Ne bilim insanın alet kullanmasından ibarettir, ne de bunların miladı bunlardır.

 

Felsefede, bilimde, kendilerine ait özelliği, bütünlüğü sistemi olan disiplenlerdir. Açıkçası yine demogoji görüyorum.

 

Astronomiye milad olarak insanların kafasını yukarı kaldırıp gökyüzüne bakmasını almak ne kadar anlamlıysa, tıbba milad olarak bir yeri kanayan insanın eliyle kanayan yeri kapatmasını almak ne kadar anlamlıysa, Ancak o kadar anlamlıdır. Ve ciddidir.

 

Tıbbın, yarasını yalayarak temizleyen bir köpeğin yönteminden farkı neyse, astronominin gökyüzüne bakıp gecenin yaklaştığını anlayıp yuvasına çekilen kuşun yönteminden farkı neyse. Bunun farkıda odur.

 

Sistemli, tutarlı, bütünlüklü olması.

 

Felsefe dinden, bilim de felsefeden kopmuştur. Felsefe yokken din vardı. Bilim yokken felsefe vardı.

 

Bkz. Bilim tarihi

Bkz. Felsefe tarihi

 

Tarih bilimi felsefenin ve bilimin tarihini "bu sözcükler ne zaman ortaya çıktı" diyerek araştırmaz. Felsefe dediğimiz düşünce disiplinin ne zaman ortaya çıktığını araştırır. Bilim dediğimiz disiplinin ne zaman ortaya çıktığını araştırır. İnsanların ne ad verdiğine bakarak yapmaz bunu.

 

İnsanoğlu düşünmeye başlar başlamaz. Gerçek nedir ? Bilgi mümkün müdür ? Varlık ve zaman arasında ne tür bir bağ vardır gibi şeyleri düşünmeye başlamamıştır :)

 

Bu yüzdendir ki, insanoğlunun felsefeden önce ki ve felsefeden sonraki gelişim hızı kıyaslanamaz.

Gönderi tarihi:

Ben insanı bile milad kabul olarak kabul etmezken, insanı bilinç düzeyi çok artmış bir hayvan türü kabul ederken, anlaşmamız tabii ki olanaksız. Her şey süreçtir. Milad dediğimiz olay tamamen görecelidir.

 

Ama tabii anlaşmamızın şart olduğu gibi bir kural yok. Ben fikrimi söylüyorum, herkes de fikrini söylüyor. Benim fikrimce insan yüzbinlerce yıl gelişmiş bir hayvan olmanın ötesine geçemedi. Yüzbinlerce yıl boyunca taşları birbirine vurup basit şekiller kazandırmaktan ve bir ağaç dalı ya da kemik parçasını avucunda kavrayıp bir alet olarak faydalanmaktan başka bir fikir geliştiremedi. Bilinç düzeyi yeterli düzeye geldiğinde düşünmeye başladı. Bu, felsefeyi, o da din ve bilimi doğurdu. Benim fikrim bu şekilde... Kabul etmemek serbest, tabii ki ve doğal olarak...

 

Neriman Köksal ve Afrikalı kadın resimlerini içeren değerlendirmelere gelince... Bunlar veri girdilerinin karmaşıklığından başka hiç bir şey değildir. Bilimde bazen veri girdileri basit ve sınırlı, kolayca ölçülebilirken, bazen de veri girdileri sayısı belirlenemeyeceği kadar çok ve değişkenlik kapsanamayacak kadar fazla, dolayısıyla tüm değişkenleri ölçmek olanaksızdır. Fakat bu, bilimin o konudan ürküp o alana bulaşmamaya karar vermesine yol açmaz.

 

Kapsayabildiği kadarını araştırır, literatüre alır ve kapsanamayan kısmı için araştırmalarını sürdürür. Her bilimsel veri, "saf su 1 atm basınç ve 100 santigrad derece sıcaklıkta kaynar" kadar kesin değildir. Örneğin psikolojide hangi düzeyde psikopatik semptom nevrozken, hangi düzeyde semptomun psikoz olduğunun kesin bir çizgiyle ayrılamayacağı gibi. Sosyolojide hangi koşulların toplumsal çalkantıları tetikleyeceğinin kestirilemeyişi gibi. Tüm bu belirsizlikler bilimin bu alanlardan elini eteğini çekmesini değil, daha çok araştırma yapmasını gerektirir...

Gönderi tarihi:
"Bilimsel kuramlar hiçbir değer yargısı içermez"
Eğer bilimsel kuram, büyük galaksinin küçük galaksiyi yutması şeklinde astronomik bir kuramsa, bu kurama "büyük galaksinin bu yaptığı hiç de etik değil" şeklinde bir eklemleme yapmak, gerçekten de bilimsel olmayacaktır.

 

Ama kuram, psikolojik bir kuramsa, kişinin belli davranışlarının etik olmadığı, kendine ve çevresine zarar verdiği, sosyolojik bir kuramsa, enflasyonist politikaların toplumda etik davranışları azaltacağı öngörüleri son derece bilimseldir.

 

Eğer enflasyonist politikaların insanları çok etik davranışlara ittiği bir toplum veya zaman dilimi varsa, (bir zaman dilimi veya toplumda Neriman Köksal, bir başka zaman dilim ve toplumda Eva Herzigova güzellik ikonası ise) bu öznel durumun farklı koşullarını belirlemek ve nedenselliklerini ortaya çıkarmak da güzel ve ilginç bir bilimsel araştırma olacaktır. Bilimin ufkunu daha bir açacak ve genişletecektir.

 

Tüm sorun, nedenselliğin karmaşık veya basit oluşunda, değişkenlerin ölçülebilirliğinin zorluk düzeyinde... Canlı, cansızdan sadece çok daha karmaşık bir organizasyon, o kadar... İnsanın hayvanlardan çok daha yüksek bir bilinç düzeyine sahip oluşu gibi...

Gönderi tarihi:

Bu ve benzeri konularda daha önce de tartışmıştık. Ben bu konuda şunu belirtmek isterim. Daha önceki tartışmalarda da belirttiğim gibi, etik değerler konusunda bile bilimsel sayılabilecek gözlemler etkili olabilmektedir. Benzer konuyu ensest konusunda tartışmıştık. Bu tür ilişkilerin sonuçlarını gözlemlemek bile bilimsel bir gözlem sayılabilir ve bu tür gözlemler etik konusunda belirleyici olabilir. Bu durumda, bilimsel verilerin etik üzerinde hiç bir etkisi olmadığını söylemek ne kadar doğru olur?

 

örneğin güzel ve çirkin konusu. Karşı cinsin güzel olmasındaki seçiciliğin genlerin aktarılması ile ilgili kaygılarımızdan doğduğunu biliyoruz. Bu durumda, karşı cinsin sağlıklı, güçlü, güzel görünmesinin de bilimsel bir açıklaması var. Peki kime göre güzel? Sarışın mı? Esmer mi? :) Kim bilir? Belki bu konudaki seçiciliğimizin bile bilimsel bir açıklaması vardır... Peki bilimsel olarak hangisi daha güzeldir, yada hangi davranış daha iyidir dersek, bilim bununla uğraşmaz. Ancak örnekler gösteriyor ki, bunlarında bilimsel birer açılımı olmalıdır...

Gönderi tarihi:
Bilinç düzeyi yeterli düzeye geldiğinde düşünmeye başladı. Bu, felsefeyi, o da din ve bilimi doğurdu.

 

Tüm bu belirsizlikler bilimin bu alanlardan elini eteğini çekmesini değil, daha çok araştırma yapmasını gerektirir...

 

Bence, kişinin, ilkel dinlerin doğuşunun bilimsel açıklamasını, felsefenin sadece düşünmek olmadığını, felsefenin alanını, sistematiğini ve neden felsefe diye adlandırıldığını anlayabilmesi, sadece pozitif bilimlerle ilgili popüler kitaplar okumasını değil, daha çok araştırma yapmasını gerektirir. :)

Gönderi tarihi:
Ama kuram, psikolojik bir kuramsa, kişinin belli davranışlarının etik olmadığı, kendine ve çevresine zarar verdiği, sosyolojik bir kuramsa, enflasyonist politikaların toplumda etik davranışları azaltacağı öngörüleri son derece bilimseldir.

 

Eğer enflasyonist politikaların insanları çok etik davranışlara ittiği bir toplum veya zaman dilimi varsa, (bir zaman dilimi veya toplumda Neriman Köksal, bir başka zaman dilim ve toplumda Eva Herzigova güzellik ikonası ise) bu öznel durumun farklı koşullarını belirlemek ve nedenselliklerini ortaya çıkarmak da güzel ve ilginç bir bilimsel araştırma olacaktır. Bilimin ufkunu daha bir açacak ve genişletecektir.

 

Tüm sorun, nedenselliğin karmaşık veya basit oluşunda, değişkenlerin ölçülebilirliğinin zorluk düzeyinde... Canlı, cansızdan sadece çok daha karmaşık bir organizasyon, o kadar... İnsanın hayvanlardan çok daha yüksek bir bilinç düzeyine sahip oluşu gibi...

 

Tüm sorun, bilimin olayları açıklarken ve bilimsel yargıda bulunurken kullandığı değer yargılarını ( etik davranış ne demektir gibi ) üretenlerin kimler olduğunun anlaşılmasının zorluk düzeyinde…

Gönderi tarihi:

Sayın Cyrano da, sayın Yarasa da gayet net ve esprili bir dille anlatmışlar, ama bir de ben anlatmayı deneyeyim somut bir örnek üzerinden.

 

Şimdi, Kyle Minouqe’nin bel-kalça oranının ‘ Altın Oran ‘ olduğunu bilim, günümüz genel kabulüne dayanarak istatistiksel olarak söyleyebilir. ( Böyle bir haber okumuştum :) ) Yada, günümüz erkeklerinin genelinin beyinlerini inceleyerek, Kyle Minouqe gibi bir kalça-bel oranına sahip olan bir kadının,o erkek beyinlerinde yarattığı elektro kimyasal olayları açıklayabilir. Ama bu demek değildir ki, Kyle Minoqe tüm zamanlarda geçerli bir altın orana sahip ve de geçerli bir altın oran var. Öyle olsa,, Fellini’ye yada Tinto Bras’a hiç de bilimsel olmadıklarını söyleyerek haksızlık etmiş olmaz mıyız ? :)

 

Mesela, 60’lardaki Twiggy modası. Şimdi, kim kalkıp bir kadının çiroz gibi vücut oranlarına sahip olmasının, erkeğin genlerini devam ettirebilmek için uygun olduğunu söyleyebilir ? ( geniş kalça, iri göğüs, sağlıklı ve canlı bir ten vb.nin tam aksi )

 

Peki, bilim genlerin devam etmesi gerektiğini söyleyebilir mi ? Genlerin devam edip etmemesi bilimin umurunda mıdır ? Umurunda olmalı mıdır ?

 

Oysa, bildiğimiz gibi, 60’larda, Twiggy modasını dolaylı yoldan yaratan, o zamanlarda batı dünyasında etkin olan uzak doğu felsefeleriydi.

 

Kısaca, insanların öznel değer yargılarından yola çıkıp, belli bir zaman dilimindeki ve belli bir yerdeki, en sık görülen bir değer yargısını belirlemek yada bu kabulün neden olduğunu açıklamak, değer yargılarını açıklamaya çalışmak zaten bilimin işidir..

 

Ama, örneğimizdeki gibi bilim tanımı gereği, işi bu olmadığı için gerçekte olması gereken ideal oranı söyleyemez. Yani, Bilim ‘ Nasıl ’ı araştırır, ‘Nasıl olmalı ‘yı değil.

 

Bilimin yargı belirtemediği durumlarda yani değerlerle ilgili durumlarda değerlerin nasıl olması gerektiği ile ilgili yargıları felsefeciler üretir.

Gönderi tarihi:
Bu ve benzeri konularda daha önce de tartışmıştık. Ben bu konuda şunu belirtmek isterim. Daha önceki tartışmalarda da belirttiğim gibi, etik değerler konusunda bile bilimsel sayılabilecek gözlemler etkili olabilmektedir. Benzer konuyu ensest konusunda tartışmıştık. Bu tür ilişkilerin sonuçlarını gözlemlemek bile bilimsel bir gözlem sayılabilir ve bu tür gözlemler etik konusunda belirleyici olabilir. Bu durumda, bilimsel verilerin etik üzerinde hiç bir etkisi olmadığını söylemek ne kadar doğru olur?

 

Ensest konusunda ki tartışma neydi ? Ensest yasağı saltbir ahlaki tabu mudur. Yoksa genetik bir kaçınma mıdır ?

 

Ensest ilişkinin genlerin sağlıklı olarak gelecek nesillere aktarılmasında sorun yarattığı canlılarda evrim sürecinde oluşmuş bir genetik kaçınma vardır. Ve ne demiştik o tartışmada. İnsanoğlu ensest ilişkinin türün devamı açısından zararlı olduğu bir canlı türüdür. Ve insanoğlu ensest yasağına öğrenerek değil doğuştan sahip olur.

 

Diğer bir deyişle, genetik veya tıp bilimi ensest ilişkinin zararlı olduğunu belirlemeden öncede insanoğlu ensest yasağına sahipti. Çünkü bu doğuştan gelen bir güdü.

 

Dostum burada bilimsel verilerin etik üzerinde hiçbir etkisinin olmadığını iddia eden yok.

 

Bir ahlak kuralının bilimsel yönden geçerliliği olabilir örnekte ki gibi. Ama olmayabilirde. Peki biz ahlak kurallarını "bilimsel ve bilimsel değil" diyerek değerlendirebilir miyiz ? Ve ahlak kurallarını buna göre yargılayabilir miyiz ? Yada bilime endeksli ahlak kuralları oluşturabilir miyiz ?

 

Daha önce örnek vermiştim.

 

sakatların, özürlülerin kollanması. Neredeyse evrensel sayılabilecek bir ahlak kuralı. Yani her toplumda sakatların kollanması onlara yardım edilmesi iyi, güzel bir davranıştır. Bir görevdir. Peki bu ahlaki kuralın herhangi bir bilimsel altyapısı mı vardır ? Herhangi bir bilimsel bilgi ve doğruya göre mi oluşmuştur ? Hayır. O halde olmamalı mıdır ?

 

Bakalım bilimsel olarak ? Doğal seleksiyon vardır. Bilim derki, doğa da türün sağlıklı devamı için, hasta, yaşlı, sakat genler elenir. İnsan gibi sosyal canlı türlerinde hasta, sakat, yaşlı sürü üyeleri sürüden atılır. Öldürülür. En azından belgesel izleyenlerimiz bile bilir ki, yaşlanan bir yırtıcıya önce kendi yavruları saldırır. Şüphesizki bu canlılar bunu "cani" oldukları için yapmazlar. Türün geleceğini güvence altına almak için yaparlar.

 

Yaşlıların, sakatların, hastaların kollanması gerektiğine biz bilimsel yöntem ve bilgilerle varamayız. Bu anlayışı, bu değeri bilimsel yöntemlerlede sorgulayamayız. Bu bilimin görevi ve konusu değildir. "Sonucunun hesap ve deney yoluyla bulunamayacağı sorular" dandır bu. Yine daha önce bahsettiğim gibi, bunu naziler yaptı. Vardıkları sonuç, sakatları kısırlaştırmak, yok etmek oldu. Ekonomi derslerinde, şu kadar sayıda hasta ve sakatdan kurtularak üretim dışı atıl unsurların maliyetinin sıfırlanması ile konsolide bütçenin ilgili kalemlerde ne kadar fazla vereceğini sordular öğrencilere.

 

 

Eşine sadık ol, tek eşli ol. Niye ? Tek eşli bir canlı türü müyüz bilime göre ? İnsan dişisi ayda bir kaç kez yumurtlarken, insan erkeği hergün milyonlarca sperm üretir. İnsan erkeği çok sayıda dişiyi dölleyecek şekilde dizayn edilmiştir. Bu ahlak kuralının bilimsel bir altyapısı mı vardır ? O halde yok mu saymalıyız?

 

Bunlar değer yargılarıdır. Ve bilimin konusu değildir. Eşini aldatmak kötüdür diye bir bilimsel bilgi olmaz. Ya da hasta ve sakatlar kollanmalıdır diye. Bunlar doğada karşılığı olmayan insana özgü değer yargılarıdır.

 

Bu tartışmada bilimi kaynak alarak, bilime endeksli ahlak oluşturma gibi bir iddia vardır. Buna karşı da, böyle birşeyin olamayacağı, ve bilimin böyle bir konusu ve misyonunun olmadığı iddiası.

 

 

 

örneğin güzel ve çirkin konusu. Karşı cinsin güzel olmasındaki seçiciliğin genlerin aktarılması ile ilgili kaygılarımızdan doğduğunu biliyoruz. Bu durumda, karşı cinsin sağlıklı, güçlü, güzel görünmesinin de bilimsel bir açıklaması var. Peki kime göre güzel? Sarışın mı? Esmer mi? :) Kim bilir? Belki bu konudaki seçiciliğimizin bile bilimsel bir açıklaması vardır... Peki bilimsel olarak hangisi daha güzeldir, yada hangi davranış daha iyidir dersek, bilim bununla uğraşmaz. Ancak örnekler gösteriyor ki, bunlarında bilimsel birer açılımı olmalıdır...

 

Şimdik güzellik, estetikle alakalı bir değer. Cinsel çekicilik ise farklı birşey. İnstanta bahsetmiş. Binlece yıldır seksi kadın denilince akla gelen "iri göğüslü iri kalkaçı " kadın imajıdır. Yani, kolay ve sağlıklı doğum yapan, çok süt üreten kadın. Aynı şekilde, iri yarı, kaslı erkek. Bunlar iç güdüsel beğenidir. Genleri sağlıklı olarak bir sonraki nesle aktarmamız için ideal partneri bulmamızı sağlayacak doğuştan gelen bilgilerdir.. Öğrenilmez, Fakat "güzellik" üreme güdüsüne bağlı cinsel çekicilikten farklı bir yargı. Estetik. Ve estetik anlayışı sürekli değişen, toplumdan topluma, bireyden bireye, zamandan zamana farklılık gösteren bir anlayış.

 

Sadece kadın veya erkeğin güzelliği de değil, mimari, sanat, müzik, sinema, her konuda estetik anlayışı kişiden kişiye, toplumdan topluma, zamandan zamana değişir.

 

Altını çizdiğim şeylerle ilgili bilimsel açılım, "nedir" sorusuna yanıt aramaktır. İnsan güzel bulduğu bir kadına bakınca beyninde neler olur ? Sevdiği bir müziği dinlediğinde neler olur ? Zira bunlar bilimin konusu olan "nasıl" sorusudur.

 

Ama "nasıl olmalı" konusunda bilim birşey demez, uğraşmaz da. Yani, "hangi kadını güzel bulmalı", "hangi sinema türünü sevmeli" gibi.

Gönderi tarihi:
Ben insanı bile milad kabul olarak kabul etmezken, insanı bilinç düzeyi çok artmış bir hayvan türü kabul ederken, anlaşmamız tabii ki olanaksız. Her şey süreçtir. Milad dediğimiz olay tamamen görecelidir.

 

 

Ama tabii anlaşmamızın şart olduğu gibi bir kural yok. Ben fikrimi söylüyorum, herkes de fikrini söylüyor. Benim fikrimce insan yüzbinlerce yıl gelişmiş bir hayvan olmanın ötesine geçemedi. Yüzbinlerce yıl boyunca taşları birbirine vurup basit şekiller kazandırmaktan ve bir ağaç dalı ya da kemik parçasını avucunda kavrayıp bir alet olarak faydalanmaktan başka bir fikir geliştiremedi. Bilinç düzeyi yeterli düzeye geldiğinde düşünmeye başladı. Bu, felsefeyi, o da din ve bilimi doğurdu. Benim fikrim bu şekilde... Kabul etmemek serbest, tabii ki ve doğal olarak...

 

Faraziye yarıştırıyor oslaydık, kabul edip etmemenin serbestliğinden bahsedebilirdik. Ancak bilimsel temelde tartışıyorsak, ve bilimsel doğruların olduğu bir konuda tartışıyorsak o zaman bilimsel doğrulara aykırı faraziyeleri kabul etmek sadece abesle iştigal olur.

 

Dediğim gibi dinin, felsefenin, bilimin tarihi , bir bilim dalı olan tarihin konusudur. Tarih biliminin hangisinin hangisini, doğurduğu veya öncelediği ile ilgili faraziye ötesi yöntemleri vardır.

 

Tabi ki kendini yeteri kadar donanımlı bulan herkesin, ilgili bilim dalının, ilgili konuda ki doğrularına alternatif yeni tezler ortaya koyma hakkı vardır. Felsefenin dinden önce ortaya çıktığını iddia eden kişi, tezini hazırlayıp en yakın üniversiteye başvurabilir. Ne cevap alır. Orasını ben bilemem.

 

 

Neriman Köksal ve Afrikalı kadın resimlerini içeren değerlendirmelere gelince... Bunlar veri girdilerinin karmaşıklığından başka hiç bir şey değildir. Bilimde bazen veri girdileri basit ve sınırlı, kolayca ölçülebilirken, bazen de veri girdileri sayısı belirlenemeyeceği kadar çok ve değişkenlik kapsanamayacak kadar fazla, dolayısıyla tüm değişkenleri ölçmek olanaksızdır. Fakat bu, bilimin o konudan ürküp o alana bulaşmamaya karar vermesine yol açmaz.

 

Kapsayabildiği kadarını araştırır, literatüre alır ve kapsanamayan kısmı için araştırmalarını sürdürür. Her bilimsel veri, "saf su 1 atm basınç ve 100 santigrad derece sıcaklıkta kaynar" kadar kesin değildir. Örneğin psikolojide hangi düzeyde psikopatik semptom nevrozken, hangi düzeyde semptomun psikoz olduğunun kesin bir çizgiyle ayrılamayacağı gibi. Sosyolojide hangi koşulların toplumsal çalkantıları tetikleyeceğinin kestirilemeyişi gibi. Tüm bu belirsizlikler bilimin bu alanlardan elini eteğini çekmesini değil, daha çok araştırma yapmasını gerektirir...

 

 

 

Ne veri girdilerinin karmaşıklığı gibi bir durum söz konusudur, ne de ölçülemeyecek sayıda değişken. Oldukça basit bir deney olur. Bir kadının resmi, bir erkekte "beynin bilmemneresinde hormon salınımı" yaparken, diğerinde yapmıyorsa, paydos, mesai bitmiştir.

Gönderi tarihi:
Bu ve benzeri konularda daha önce de tartışmıştık. Ben bu konuda şunu belirtmek isterim. Daha önceki tartışmalarda da belirttiğim gibi, etik değerler konusunda bile bilimsel sayılabilecek gözlemler etkili olabilmektedir. Benzer konuyu ensest konusunda tartışmıştık. Bu tür ilişkilerin sonuçlarını gözlemlemek bile bilimsel bir gözlem sayılabilir ve bu tür gözlemler etik konusunda belirleyici olabilir. Bu durumda, bilimsel verilerin etik üzerinde hiç bir etkisi olmadığını söylemek ne kadar doğru olur?

 

Üstünkörü okuyup aynı şeyi savunduğumuzu zannetmişim. :)

 

Evet, Cyranonun da vurguladığı gibi bilimsel verilerin etik felsefesinde etkisi olmadığını söylemiyoruz. Ama başlıbaşına bilime dayalı evrensel bir etikin olmadığını söyleyebiliriz.

 

örneğin güzel ve çirkin konusu. Karşı cinsin güzel olmasındaki seçiciliğin genlerin aktarılması ile ilgili kaygılarımızdan doğduğunu biliyoruz. Bu durumda, karşı cinsin sağlıklı, güçlü, güzel görünmesinin de bilimsel bir açıklaması var. Peki kime göre güzel? Sarışın mı? Esmer mi? :) Kim bilir? Belki bu konudaki seçiciliğimizin bile bilimsel bir açıklaması vardır... Peki bilimsel olarak hangisi daha güzeldir, yada hangi davranış daha iyidir dersek, bilim bununla uğraşmaz. Ancak örnekler gösteriyor ki, bunlarında bilimsel birer açılımı olmalıdır...

 

Cinsel beğeni kriterlerinin belirlenmesi gibi, genel güzellik algısında ( estetik ) da, bir toplumdaki popüler felsefi kabüllerin ya da kapitalist toplumlarda tüketime yönelik yönlendirmelerin etkisi gibi nedenlerin olduğunun ispatlanması da bilimin işi olur tabii ama bu yönlendirmelerin kaynak olduğu düşünceleri üretenler de estetikle uğraşan filozoflar olur neticede.

Gönderi tarihi:

:D "Kadın dediğin çiroz gibi olmalı" ile "kadın dediğin etine dolgun olmalı" varsayımlarını felsefeciler de, isteyen herkes de öne sürebilir. Bu çelişik ve birbirinin zıttı varsayımlardan hangisinin daha geçerli ve doğru olduğunu araştırmak bilimin işi...

 

Ne yani şimdi bilim kurur kuru: "Allah ne verdiyse kolesterol, karbonhidrat, hepsini sınırsızca yalayıp yutmak kilogram artışına neden olur" mu desin?

 

"Dengesiz beslenme kötü sonuçlara yol açan kötü bir alışkanlıktır" demesin mi? Ya da sigara... Bilimin toplum içinde dumanını başkalarına solutmak etik değildir yargısını üretmesinin önünde ne engel var, anlamıyorum...

Gönderi tarihi:
paydos, mesai bitmiştir.

Mesaisi bitene gül güle, biz daha ayrıntılı değişkenlerin daha derin nedenselliklerini ortaya çıkarmak için fazla mesai yapacağız... :)

 

İnsan beyninin ödül bölgesinin harekete geçmesi, etiğe çok olumlu katkılar yapar. İnsan pozitif düşünür, empati yapabilmeyi becerir, içsel ve toplumsal uyumunda yükseliş olur, psikolojik ve sosyolojik yönden etik yararlar sağlanır. Konu direk olarak etik bilimi ile ilintili...

 

Bilim de robot değil, beynin ödül bölgesinin çalışmasının "iyi, güzel, hoş bir şey" olduğunu vurgularsa "aman bilimselliğime halel gelir, fildişi kulemden inip normal, sıradan insanlarla aynı havayı solurum, havam bozulur" diyecek değil. Diyen bilimci yanlış yapıyordur...

 

Surma erkeği de Las Vegas'ta bir hafta yaşayıp şöyle etrafını, dünyayı gördükten sonra Cindy Crafford gelip "dudağı halka ile genişletilmiş kadını boş ver, gel bu gün bana takıl" dese, reddedeceğini hiç sanmıyorum. Dudağı halkalı kadın, o an "puf!" yok... Kesin...

Gönderi tarihi:
bilimsel verilerin etik üzerinde hiç bir etkisi olmadığını söylemek ne kadar doğru olur?

Yarasa dostum, bunu anlatmaya çalışmak biraz zor oluyor ama, arkadaşların tek umudu şu: Benim "etikin felsefe ile hiç alakası olmamış, en başından beri bilimden başka hiç bir kaynaktan hiç bir şekilde beslenmemiş, veri almamıştır" diye siyah satranç taşı olmamı bekliyorlar. Bunu bir yapsam şapkayı göğe atacaklar ama, siyah-beyaz kesin ayrımına gideceksek oturalım satranç oynayalım yani... Çok da ortalık kızışacaksa pata götürürüz oyunu, olur biter! Pat ile biten, aslında zayıf olan tarafın patı zorladığı ve yakalamayı başardığı oyunlar en zevkli çekişmelerdir... Bazen matı yakalamaktan heyecanlıdır...

Gönderi tarihi:

Toplumdan topluma ve zamandan zamana göre değişebilen değer yargıları -elbette ki- bilimsel bir kökene sahip olmamakla birlikte, bu tür değer yargılarının gelişmesi bilimsel olarak incelenebilir ve kökenine inilebilir. Acaba tartışmadaki anlaşmazlık bu noktadan mı yükseliyor?

 

Bana göre en güzel renk mavidir derken bunun bilimsel bir yanı elbette yoktur. Bilimsel olarak bana fayda sağladığından değil, sadece beni hoşnut ettiğini hissttiğimden dolayıdır. Peki maviyi sevme nedenim nedir diye sorduğumda, maviye olan ilgim yaşamım boyunca edindiğim deneyimler sayesinde geliştiğinden bu deneyimlerin araştırılması bilimin işi değil midir? Yani bunun sebebi bilimsel bir açıklamadır. Ancak, tabii ki neyi seveceğime bilim karar vermeyecektir. Deneyimlerim bu sevgiyi ya da nefreti belirleyecektir.

 

Sanırım tartışmadaki anlaşmazlık bu noktadan ortaya çıkıyor...

Gönderi tarihi:

YARASA, emin ol maviyi sevmenin altında oldukça kapsamlı bir nedensellik vardır. Benim favori rengim mavidir ve bunun nedeninin denize olan tutkum olduğunu biliyorum. Üstelik gökyüzüne de deniz kadar tutkunum.

 

Kırmızıdan hoşlanmanın başka nedensellikleri vardır. Kırmızı sevenler genelde kışkırtıcı olmayı, tedirginlik yaratmayı seven insanlardır. Bilim bunları inceler, psikanaliz yöntemleri ile bu nedensellik ayrıntılandırılabilir.

 

Baştan beri söylediğim gibi bilimin kapsamının dışında tutulabilecek hiç bir şey yoktur...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.