Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Dünya da hiçbir zaman ajitasyon ve demogojinin basit gerçeği örtmekte başarılı olduğunu düşünmüyorum. Kendini "bilim savunucusu" gibi tanımlayan insanların bilim hakkında ortalama bilgiye sahip olması gerekir. Bilimsel doğrular, bilimde kabul görmüş doğrulardır. İster teori, isterse yasa olabilecek bir önerme olsun, bilimsel bilgi olabilmeleri için bilimsel yöntemlerle sınanıp, türüne göre doğrulanmış ya da yanlışlanamamış olmaları gerekir. bilimsel bilgi'nin referans kaynağı bilimdir. "Bilimsel bilgi" diye ortaya atılan bir iddiaya, bilimden bir referans gösterilemiyorsa, o kesinlikle "bilimsel bilgi" değildir. Sadece uydurmadır. Bu kadar açık ve net. Dolayısıyla iddialarına bilimden referans ve kaynak gösteremeyen kimselerin, iddialarını "bilimsel bilgi" diye pazarlayabilmeleri mümkün değildir. Alında tartışma ben kaynak istediğimde nihayete ermiştir. Mutlaka herkes bir çok bilimsel tartışmaya şahit olmuştur. İster panel, ister açık oturum, ister forum, isterse tvde ki tartışma programları olsun. Arş göründen profesörüne kadar bilim insanları katıldıkları bilimsel tartışmalara yanlarında kitaplar ve notlarla giderler. Kaynak gösteremeyecekleri hiçbir iddiayı ortaya atmazlar. Çünkü dediğim gibi bilim söz konusu olunca bu sadece uydurma olur. Yine, temelsiz, kaynaksız, referanssız faraziyeleri "bilimsel bilgi" diye sunabilmek için ajitasyon, demogoji, komedyenlik girişimleri, tartışmayı sulandırma gibi yöntemler yetersizdir. Zira basit gerçek her zaman alttan sırıtacaktır. O da, iddiaların temelsiz ve dayanaksız olduğu gerçeği. Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Sayın Demirefe, benim Bilim karşıtı olduğumu iddia etmeye kalkmanız çok yakışıksız olmuş. Bilim ve Felsefeyi hala karıştırıyor oluşunuzdan, benim Bilim dogmadır dediğim sonucuna varmışsınız. Halbuki söylediğim çok açık ve nettir; Determinizm FELSEFESİ, her şeyin deterministik olduğunu iddia etmektedir. Bu da, mutlak ve değişmez olduğu kabul edildiği oranda dogmadır. Şüphelenmemek burada anahtar kelimedir. Onca şey söylemeniz, doğru şeyler söylediğiniz anlamına gelmez, dimi ? Etik’in bilim dalı olmadığını benim söylemiş olmam da söylediklerimi başlı başına doğru yapmayacağı gibi… Oysa, Etik’in neden Felsefenin konusu olduğunu da açıklamışım.Etik’in Felsefenin konusu olduğunu da bir çok kaynakta bulabilirsiniz. Siz ise herhangi bir kaynak öne süremiyorsunuz. İddialarınız havada kalıyor. Epistomolojiyi, okuyup ne olduğunu bilmeden, kendinize göre yorumlamaya çalışmanız da biraz agnoioloji olmuş. Kusura bakmayın ama, Felsefeyi bu kadar hor görmeniz, Felsefeyi bilmediğiniz anlamına geliyor. ‘Etik, psikolojik ve sosyolojik bulgulara göre şekillendirilir’ demişsiniz Peki, şekillendiren kimlerdir. Bilimciler mi, Felsefeciler mi ? Bilim adamı, gözlemini yapar, varsayımını, öngörüsünü ortaya koyar, ardından yaptığı deneylerin sonucuna göre varsayımını doğrular yada düzeltme yapar. Bilim adamı yaptıklarını anlamlandırmaya çalışmaz, olayların ve gözlemlerin nasıl olduğu ile ilgilenir, anlamını bilme ve nasıl olması gerekliliği ile ilgili fikir ortaya koyma çabasına yöneldiği anda felsefe alanına girmiş olur. Bu yüzden, birçok bilimci aynı zamanda filozoftur.Analitik düşüncenin temeli, bir bilim ilkesi olan Determinizm ilkesini, Determinizm Felsefesi ile karıştırıyor olduğunuzu daha önce söylemiştim. Aslında, sizin tavrınız, Felsefenin sonunun geldiğini söyleyen 19.yy Pozivitistlerinin tavrıyla aynı. Bu yaklaşım tarzı günümüzde çok az destek görmektedir. Günümüzde, Bilim ve Felsefe ayrı alanlardır. İlgilendiği konuları farklıdır. Yöntemleri farklıdır. Felsefe, problemleri, geleneksel mantık ve sembolik mantık kullanarak çözmeye çalışır.Keza, Bilim felsefesi de bilimsel yöntem, bilimsel bilgi ve bilimsel kuramların anlamı üzerine aynı yöntemlerle felsefi çalışmalar yapar. Son ekleme, tarihsel felsefeleri su gibi bilseniz de bugün felsefeye teğet bile geçemezsiniz, eğer iki K'yı bilmiyorsanız. Bunlar Kaos ve Kuantumdur. Bilime kem bakıp felsefe mi yapacaksınız? Tabii ki bunu yapabilirsiniz. Müracaat: 1.) Kaos. Bundan pek bir şey çıkmaz. Determinizm bunu yuttu sindirmesine az kaldı. Müracaat: 2.) Kuantum. Kesin bir şeyler söyleyebilmek için CERN sonuçlarını beklemeye eliniz mahkum. Yine bilimin avucuna düştünüz... Sanırım, Kaosu ve Kuantumu tam anlayamamışsınız. Bunun da en önemli sebebi Matematik bilmemek. Size, anahtar kelime olarak, Lineer ( Analitik ) sistemler ile Non Linner (Analitik olmayan ) sistemler, deterministik bir süreçte ( Analitik ), değişkenlerin gerek ve yeter şartlarını, tersinirliği, Fraktal geometri kavramını araştırmanızı önerebilirim. ( Mühendisler yada Matematik-Fizikçiler ne demek istediğimi daha iyi anlarlar. ) Cern’de aranan Higgs bozonu belki her şeyin kuramının ortaya konulmasını sağlayacak. Dalga-Parçacık ikilemini çözecek. ( Kuantumun dayandığı prensip ) Kaos ise süreçlerle ilgilidir, yasalarla değil.Temel yasaların (4 kuvvetin ) birleştirilmesinin, Standart Modelin doğrulanmasının süreçle ilgisi yoktur. Tamamen matematik! Ben kaynak vermeyi, alıntı yapmayı sevmem. Ben bilgi vermiyorum, öğretmen değilim. Ben bilgiyi yorumluyorum. Bilgi herkese açıktır, isteyen açar öğrenir. Lise felsefe kitabını liseyi bitirince komşunun çocuğuna verdiyse, madem internetten forum açıyor, forumu açmadan önce bir zahmet kaynak sitelerini de açmayı bilir... Google bunun için var... Çağdaş dünyanın en önemli nimetlerinden biri Google'dır... Ben de alıntı yapmayı çok severim. Zira, öncelikle, ne tartışıldığının ve kavramların doğru anlaşılması bakımından alıntı yapmak gerekli oluyor. Bilim felsefesinin önemli isimlerinden Paul Feyerabend, bilimsel yöntemin genelleştirilmesi ve tek geçerli yöntem olarak mutlaklaştırılma girişimini eleştirmekte, bunun kuramsal-felsefi olarak temellendirilemez pozitivist bir tutum olduğunu öne sürmektedir.Yönteme Hayır adlı ünlü kitabında bu şekilde mutlaklaştırılan bilimsel yöntem anlayışının yanlışlığını hem bilim tarihi içinden örneklerle göstermeye çalışmaktadır, hem de gözlem, deney, önerme, hipotez, kuram gibi terimlerin kendi eleştirisine uygun içerimlerini belirtmektedir. Feyerabend'in itirazı esas olarak bilimsel yöntemin tek ve mutlak bir yöntem olarak kabul edilmesi ve dayatılmasına yönelik olarak görünmektedir. Bilim felsefesi 20. yüzyılda bilimin niteliği üzerine önemli tartışmalar kaydetmiştir ve bilinen anlamda nedensellik ilkesinin eleştirisi yaygın bir eğilim olarak şekillenmiştir.Bilim kuramcıları ve bilim felsefecileri kaos, olumsallık, belirsizlik, belirlenimsizlik, olasılık, raslantı gibi kavram ve kategoriler aracılığıyla bilimsel nedensellik fikrini karşılaştırmakta, farklı yollar aramaktadırlar. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Aşağıdaki alıntı, Anadolu Üniversitesi resmi sitesi akillisinif.anadolu.edu.tr den alınmıştır: ETİK BİLİMİNİN KISA BİR TARİHÇESİ—2 ETİK NEDİR? Etik insanların iyiliğini esas alır ve tartışmaya açar, (1) “Birey”lerin iyiliği (2) “Sosyal iyi”nin nitelikleri (3) Bu ikisi arasındaki ilişkiler (4) Bireylerin “sosyal iyiyi” veya “ahlaken doğru olanı” yaratmadaki motivasyonları (5) “Keyif alma” ile “iyi” arasındaki ilişkiler (6) “Erdem” in varlığı ve doğası (özellikle antik etikte) (7) Görev ve ahlaki zorunluluklar (modern etik) (8) Özgür irade (9) Pozitif ahlakın değerleri Etik biliminin sorguladığı ve çözmeye çalıştığı sorunlar ise şunlardır: - “Mutluluk” davranışlarımızın “nihai son”u mudur? - “Erdem”i “keyif” almaya tercih mi etmeliyiz? - “Keyif” ile “mutluluk” arasında ne fark vardır? - Şu cümleden ne anlamalıyız; “bana toplumun zorladığı belli bir tarzda davranmalıyım, ya da genelde Kabul gören prensiplere uymalıyım; örneğin verdiğim sözü tutmalıyım” - Kendimin ya da ailemin refahını sağlarken, başkalarının da refahını gözetmek zorunda mıyım? - Eğer böyle bir zorunluluk varsa bu ikisi arasında nasıl bir oran olmalı? - Özgür irade deyince ne anlaşılmalı? - Duygular mı yoksa akıl mı davranışlarımızın esasını oluşturmalı? - Teoride ve uygulamada “iyi”, “doğru”, “zorunluluk”, “görev”, “bilinç”, gibi kavramlar ne anlama gelir? Yukarıda sayılan problemler ve çok sayıdaki benzerleri Etik biliminin temel konusunu oluşturmaktadır. Buna göre Etik, insan davranışlarının « nihai son »unun gerçek değerini arayan ve bununla ilgili temel prensipleri araştıran bir bilimdir. Felsefi anlamda nihai son sadece kendi kendisiyle açıklanabilen bir değerdir ve nihai son denebilecek değer sayısı aslında çok azdır. Tüm değerlerin dayanağı olabilecek başka ve daha asli değerler olmasına karşılık “nihai son” denebilecek bir değerin dayanağı kendisinden ibarettir. “İyilik iyidir” dediğimizde bunun başka bir nedeni yoktur. Bu nedenle “iyilik” bir nihai sondur ve etik davranışın temel nedenlerinden başlıcası iyiliktir. Adalet, şeref, vatanseverlik, ... bu tür nihai sonlara örnek oluşturur. Nihai son yalın (teorik) Etik bilgisinin en önemli tanımıdır. Bilinçli olarak gerçekleştirilen bir davranışın sadece kendi kendini amaçlaması olarak tanımlanır. Buna bir örnek vermek gerekirse “iyi olmak zorundayız çünkü iyilik iyidir”. Günlük yaşamda çoğu hedef başka sonlara yol açtığı için nihai son sayılmamaktadır. Eğer bu prensipler ortaya konabilir, davranışlarımızın kuralları bu prensiplerden ortaya çıkacak şekilde tam olarak ve iyi bir şekilde formüle edilirse, bu kurallar bütününe “ideal ahlak” demek uygun olmaktadır. Ancak “ideal ahlak” günlük yaşamdaki karşı karşıya kaldığımız ahlak kurallarından farklıdır. Toplumsal yaşamda geçerli olan yasalar, etik kurallar ve benzeri düzenleyici prensipler uygulamaya geçildiğinde “pozitif ahlak” haline gelmektedir. Toplumlarda “ideal” ve “pozitif” ahlak farklılık gösterir. Çünkü ahlak ve etik kuralları yaşanan zamana ve bir toplumdan diğerine farklıdır. Örneğin, günümüzde pozitif ahlak kuralları sanayileşmeyi, duygusal yaşamdan keyif almayı, doğru olmayı ve insan yaşamına üstün değer vermeyi öngörmektedir. Ama bu kurallar her zaman böyle olmadığı gibi, her toplumda da böyle olmayabilmektedir. Sonuçta ideal ve pozitif ahlakın birbirinin aynı olduğunu kabul etmek hatalı olur. Pozitif ahlak zamana göre ve farklı kültürlere, gelenek ve göreneklere sahip olan toplumlar arasında değişebilir. Çok eşlilik, esir alıp satma, cadıların yakılması, işkence, rüşvet gibi bugün kesinlikle kabul etmediğimiz kavramlar bir zamanlar son derece yaygındı, yasaldı ve yadırganmıyordu. Etik, insan davranışlarının nihai sonlarıyla ilgilenir. Buna göre etik kriterleri kullanılarak nihai sona ulaşılıp ulaşılmadığı tartışılır. Bu yüzden de bahsi geçen kriterler, değerlendirme yöntemleri, “kanun” adı verilen ve geçerli kararlar vermeye yardımcı olan belli sayıda kurallar listelenmiştir. Bu kriter, kural ve yöntemler etik bilimini diğerlerinden ayırır. Bilinçli insan davranış doğrudan veya dolaylı olarak bahsedilen kriterler, kural ve yöntemler kullanılarak amaca ulaşmayı sağlar. Amaç ise nihai sona ulaşmaktır. Etik bilgisinde en önemli soru “amaçların veya varılmak istenen hedeflerin kendi içlerinde “iyi” olup olmadığıdır.” İnsanlar davranışlarını belirlerken sıklıkla etik seçimler yapmak zorunda kalırlar. Böylece bir davranış biçimini diğerinden öncelikli ve daha uygun bulunarak uygularlar. Bazı amaçlar belli bir sınırdan öte ilgi çekmeye başlarsa, başka sonlarla çelişmeye başlar; “zenginlik iyidir-zengin olmanın bir yolu da hırsızlıktır-o halde zengin olmak için çalabilirim” mantık dizisinde hırsızlığın da iyi olduğu sonucuna varılmıştır ki, bu hatalı bir düşünce zinciridir. Kaldı ki, bir bireyin kendisi için amaçladığı bir şey, bir başkasının ilgi alanı ve hedefi ile ters düşebilir, ya da çakışabilir. Bu sık görülen bir şeydir. Bu durumda bireylerin ve toplumun amaçları arasında bir uyum sağlanmalıdır. Hangi amaç ve ilgi hangisinden önce gelir bulunmalıdır. Bu da etik bilgisi ile belirlenir. Bu yolla bireysel etik ile sosyal etik arasındaki ayrım da bulunur. Etik nihai sonun gerçek değerini arayan bir takım prensipleri arar; böylece gerçek değerin “iyi” olup olmadığı belirlenmelidir. Peki “iyi” nasıl tanımlanmalıdır? Ahlaken iyi olanı bulmak etik bilgisi ile olur. Sınırlı bir iyiyi nihai son olan iyi ile kıyaslamak yoluyla, doğruları buluruz. Bunu yaparken kullandığımız kriterler davranışlarımızın neticesinde elde ettiğimiz doyumun kalitesi, süresi ve başkalarının veya toplumun amaçları ve normlarıyla ters düşüp düşmediğini izlemekten oluşur. Bu yolla gelip geçici, anlık doyumlarla; nihai son olan “iyi” sonlar birbirinden daha kolay ayrılır. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Kaynak sorunu böylece hallolduktan sonra, sayın instantkarma, benim sizin bilim karşıtı olduğunuzu ifade eden herhangi bir cümlem olmadığı için benim yakışıksız olan bir iddiam olmamış oluyor, ama sizin benim bilmediğim iddianız yakışıksız. Bu şekilde bir sonuç alamayız. X kişisi: Sen bilmiyorsun. Y kişisi: Hayır asıl sen bilmiyorsun. Ee? Sonuç? Ayrıca... Söylediğiniz kaos ve kuantum kuramlarının hepsini okudum. Şimdi buraya matematik formülleri döksem dudağınız uçuklayacağı için size kıyamam... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Demirefe arkadaşımızın verdiği kaynaktan ( Anadolu Üniversitesi resmi sitesi, -akillisinif.anadolu.edu.tr-) bilerek alıntılamadığı son kısmı da ben buraya alıntılayayım: Etik bir bilimse, demekki tarih boyunca Etik'e katkısı olan aşağıdaki filozoflar aslında Bilim adamlarıymış. Söz ettikleri şeyler, hep 'nasıl olmalı' ile ilgili konular olduğu halde ETİK TARİHİ, BAŞLICA FİLOZOFLAR VE DÜŞÜNCE AKIMLARI Antik çağ veya eski Yunan filozoflarına göre Etik kuramlarının ilk kez SOFİSTLER tarafından tartışılmaya başlandığını biliyoruz. Pozitif taraftan konuyu ele aldığımızda ilk kez PROTOGORAS (Abdera, M.Ö. 480): İyinin öznel (subjektif) olduğunu ifade eden şu sözleri belki etik tarihinin de ilk önermesi olmuştur; İNSAN HER ŞEYİN ÖLÇÜSÜDÜR (yani bütün davranışlarımıza esas aldığımız bireysel “iyi” pozitif anlamda insan beyninin ürünüdür ve bir grup insan bir araya gelerek sosyal bir yapı oluştuğunda ortaya konan ahlaki kurallar da bundan türemektedir). Negatif taraftan ise; GORGIAS (Leontini, M.Ö.483) (“iyi” ve “doğru” insanın aklındaki öznel değerler olduğundan, bunlar sadece sınırlı bazı duygulardan ibarettir) BAŞKA BİRİNİN “İYİ”LİĞİ BENİM DAVRANIŞLARIMIN SONUCUNU BAĞLAMAZ (Şüphecilik ve egoizm) Sofistlerden sonra bireyi etik davranışın temel öznesi olarak algılayan filozoflar ortaya çıktı. Bunların başında Sokrates sayılmalıdır. SOKRATES (Atina, M.Ö. 469-399): Protogoras’ı negatif algılayan Gorgias ve buna bağlı egoist felsefecilere karşı olan SOKRATES Etik biliminin de kurucusudur. Aşağıdaki görüşler halen de geçerliliği olan temel görüşlerdir: ERDEM BİLGİDİR (dolayısı ile öğrenilir ve öğretilebilir); BİLGİLİ OLAN ONA GÖRE DAVRANIR; KİMSE GÖNÜLLÜ OLARAK KÖTÜNÜN İZİNDEN GİTMEZ; ERDEMSİZLİK SADECE İHMALDEN DOĞAR; İNSAN SADECE KENDİNİ TANIYARAK ÖZGÜRLÜĞE ULAŞABİLİR; KENDİ RUHUNDAKİ TUTKULARI ÖĞREN VE ONLARI DENETİM ALTINA AL Kİ AKIL YOLUNA ULAŞABİLESİN Sokrates felsefe okulunun çok sayıda öğrencisi ve izleyicisi olmuştur. Bunları iki ana grupta incelemek yerinde olmaktadır; Kinikler (Sinikler) Sirenaikler ANTISTENES ARISTIPPUS Yaşamın en üstün “nihai sonu” ERDEM’dir Tek somut “iyi” keyiftir. O halde ACI Çekmek ERDEM’e ulaşmanın en iyi yoludur akıllı bir kişi yaşamdan ne yapıp etmeli ve en büyük keyfi almalıdır. SOKRATES’in öğrencileri, Sokratik düşünce okulları PLATO (M.Ö. 427-347) Bireysel ve sosyal “iyi”yi ve aralarındaki ilyişkiyi tanımladı. “Devlet- Republic adlı ünlü kitabında kent ve devlet önetim düzeninde toplumsal katmanlarını ele aldı. Plato’ya göre; Devletlere ait dört ana erdem; Akıl, güç/cesaret, duygusal akıl, adalet kavramlarıdır. Bunlar arasında adalet en üstün erdem olup diğerlerini de içine alır. Aynı zamanda birey de “adil” olmak zorundadır. Plato, SOSYAL VE BİREYSEL “İYİ”Yİ TANIMLAMIŞTIR. İDEAL BİR DEVLETTE HÜKÜMDARLARIN TANIMINI YAPMIŞ, ONLARIN HEM FİLOZOF, HEM AKLA ÇOK ÖNEM VEREN VE ONU ENTELLEKTÜEL ÖNGÖRÜ İLE BİRLEŞTİREBİLEN, PRATİK ZEKASI YÜKSEK KİŞİLER OLMASININ GEREKTİĞİNİ BELİRTMİŞTİR. YÖNETİCİNİN EDEBİYAT, SANAT, JİMNASTİK, MATEMATİK (bu genellemeler ve ayrıntılar arasında doğruyu bulma yeteneği verir) KONULARINDA EĞİTİLMİŞ, CESARET İÇİN İSE SINANMIŞ KİŞİLER OLMASI GEREKTİĞİNİ İFADE ETMİŞTİR. ÜST DÜZEY YÖNETİCİNİN İLETİŞİM ESASINA GÖRE YAPILAN AKIL TESTLERİNDEN GEÇİRİLMESİ VE BU TESTLERDE EN BAŞARILI OLANLARIN SEÇİLMESİ GEREKTİĞİNİ SÖYLEMEKTEDİR. PLATO’YA GÖRE EN YÜKSEK “İYİ” ; FİKİRLER, İDEALLER VE EVRENİ ANLAMAYA ÇALIŞAN AKILDAN OLUŞAN MUTLAK İYİDİR. ÖLÜMLÜ BEDEN VE ÖLÜMSÜZ RUHU TANIMLAMIŞ; “İYİ” BİREYİ BİLGİ, DUYGU VE ARZU ÖGELERİ UYUM İÇERİSİNDE ÇALIŞAN, RUHUNUN HİÇ BİR BİLEŞENİ DİĞERLERİNİ ÇALIŞMAZ HALE GETİRMEYE ÇALIŞMAYAN, HER RUHSAL BİLEŞENİ GÖREVİNİ TAM OLARAK YAPAN KİŞİ OLARAK ORTAYA KOYMUŞTUR. ARISTO (Stagira, Trakya, M.Ö. 384-322) (bilimlerin ayrımı) POLİTİK BİLİMLERİ BÜTÜN BİLİMLERİN EN ÜST DÜZEYDE OLANI OLARAK TANIMLAR. ÇÜNKÜ SOSYAL İYİLİK BİREYSEL İYİLİĞİN ÜSTÜNDE YER ALIR. ARİSTO’YA GÖRE HER ŞEY DEVLETİN “İYİLİĞİ”Nİ AMAÇLAR. SADECE BİREYLER BİR TOPLUMU YARATTIKLARI İÇİN VE POLİTİK BİLİMLER (ETİK BİLİMİ) ERDEMLİ BİR İNSANIN RUHUNUN YAŞAM SÜRESİNCE TOPLUMUN KENDİSİNİ OLUŞTURDUĞUNU TANIMLAMAK GEREKLİDİR. ARİSTO’YA GÖRE “İYİ” ERDEM ESASINA GÖRE YAŞAM SÜRESİNCE İNSAN RUHUNUN YAPTIĞI FAALİYETLERDİR. GERÇEĞİN TANIMI ORTALAMALAR DOKTRİNİ: BÜTÜN İYİLERİN MİKTARI (örneğin ERDEM) EN AZ (KUSUR)VE EN ÇOK (MÜKEMMEL) OLMAK ÜZERE İKİ UCUN ORTALAMASI KADARDIR. Epikür (Hedonizmin kurucusu, bu akım çok daha önce Sirenaikler arasında yaygındı, sonraları antik Yunandan Sicilya ve oradan da Roma düşünce okullarına geçerek yaygınlaştı. İlk Romalı etikçiler psikolojik Hedonistler olarak bilinmektedirler) HEDONİZME GÖRE KEYİF HER AKLI BAŞINDA İNSANIN HEDEFİ OLAN BİRİNCİL VE DOĞAL “SON” DUR. BUNDAN BAŞKA BİR “İYİ” OLAMAZ. DUYULARIMIZLA YAŞAMIMIZ BOYUNCA NEYİN İYİ OLDUĞUNU ANLAMAYA ÇALIŞIRIZ. 1 Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Kaynak sorunu böylece hallolduktan sonra, sayın instantkarma, benim sizin bilim karşıtı olduğunuzu ifade eden herhangi bir cümlem olmadığı için benim yakışıksız olan bir iddiam olmamış oluyor, ama sizin benim bilmediğim iddianız yakışıksız. Bu şekilde bir sonuç alamayız. Sayın Demirefe, herşeyi bilmek mümkün mü ? Benim bilmediğim çok şey var. Bunu kabul etmek erdemdir. Bilim adamı tavrı zaten tevazüyu gerektirir. Aşağıda, beni bilim karşıtlığı ile aşağılayarak suçlayan siz değilmiydiniz ? Son ekleme, tarihsel felsefeleri su gibi bilseniz de bugün felsefeye teğet bile geçemezsiniz, eğer iki K'yı bilmiyorsanız. Bunlar Kaos ve Kuantumdur. Bilime kem bakıp felsefe mi yapacaksınız? Tabii ki bunu yapabilirsiniz. Müracaat: 1.) Kaos. Bundan pek bir şey çıkmaz. Determinizm bunu yuttu sindirmesine az kaldı. Müracaat: 2.) Kuantum. Kesin bir şeyler söyleyebilmek için CERN sonuçlarını beklemeye eliniz mahkum. Yine bilimin avucuna düştünüz... Ayrıca... Söylediğiniz kaos ve kuantum kuramlarının hepsini okudum. Şimdi buraya matematik formülleri döksem dudağınız uçuklayacağı için size kıyamam... Lütfen, bütün formülleri yazın. Bundan çok memnun olurum. Üzerinde tartışmak daha anlamlı olur gerçekten. Yalnız, seviyeyi korumak şartıyla Saygılarımla. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Yok artık, daha neler! Benim ne zaman etik hiç bir zaman felsefenin konusu olmamıştır şeklinde bir iddiam oldu? O kısım etiğin tarihçesi ile ilgilidir. Sapla samanı karıştırırsak daha çoook harman yeri döneriz. Lütfen! Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Sayın karma, alınganlığınıza bir anlam veremiyorum. Üzerinize alındığınız metinde size hitap edildiğini gösterir tek bir ima dahi gösterebilir misiniz? O metin bir deyimin (Amerika'yı yeniden...) açıklanması ile ilgili bir metin. Size hitap ettiğini nerden çıkarıyorsunuz? Neyse, önce yeni kaynak vereyim: Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Aylık Bülteni Şubat 2009 sayısında: "Türkiye Personel Yönetimi Derneği Etik Kurulu Başkanı Dr. Habibe Akşit, farklı tanımları olsa da etiği, genel olarak, “değişik ahlâk anlayışlarının kesiştiği ortak noktadan çıkan evrensel normlar bütünü” olarak tanımlıyor. Yani etik, “kişinin seçim, karar ve davranışlarını yönlendiren değerlere ilişkin kurallar” olarak belirginleşirken, etik bilimi ise bu kuralların bulunması ve tarif edilmeleriyle ilgileniyor." Ayrıca tdk sözlüğünde "etik bilimi" araması yaptığınızda (isim) Ahlak Bilimi tanımlaması çıkıyor. Matematik formüllerde ise o kadar acayip karekterler ve matematik simgeler var ki, buraya yazmam imkansız. O yüzden formüllerin de kaynaklarını vereyim: 1. Hadamard "Les Surfaces a courbures opposées et leurs lignes géodésiques. Konu: Başlangıç durumuna bağlı uzun dönemde kestirilemezlik. 2. P. Duhem "La théorie physique" Konu: Başlangıç durumuna hassas bağlılık. 3. H. Poincaré "Science et Méthode" Konu: Raslantının reddi 4. S. McDonald-C. Grebori-E. Ott-J. Yoke "Fraktal basin boundaries" Konu: Fraktalların analizi 5. J. Leray "Sur le mouvement d'un liquide visqueuxemplissant Konu: Akışkanların türbülans analizi 6. H. Poincaré "Théorie des tourbillons" Konu: Akışkan dinamiği ve türbülanslar 7. P. Cvitanovic "Universality in Chaos" Konu: Kaos teorisi 8. I. Steward "The New Mathematics and Chaos" Konu: Kaos 9. L. D. Landau "On the Problem of turbulance" Konu: türbülans 10. E. Hopf 11. T. s. Kuhn 12. S. Smale Daha var ama yazmak zor olmaya başladı... Üstelik bu konu başlığı iyice aştı. Ben determinizmi tartışıyorum bilim felsefesinde? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Hadi etik tarihini de okuyalım, ama iyi okuyun. Sokrates!in etik biliminin kurucusu olduğunu söylüyor. Aristo'nun bilimlerin ayrımını yaparken politik bilimleri ve etik bilimini en değerli bilimler olarak gösterdiğini söylüyor. O çağlarda düşünürler hem filozof, hem bilimcilerdi, hatırlatırım... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Bula bula bulunan açık, güvercin deneyi... Ben çok açık ve net soruyorum: Dogma ile koşullanma arasında direkt bir ilişki yok mu? Bu ilişki öyle çok dolaylı da değil. Yani dolaylı bir ilişki olsa tartışılacak ama, doğrudan bir ilişki var. Çocukluğundan şartlandırılmamış bir insana dogmaları dayatmanın zor olduğunu herkes bilir. Güvercinlerin yaptıkları hareketlerin "uğuruna" "inandıkları" diye zaten özenle ayrı ayrı tırnak içine alınarak esprili bir dil olduğu vurgulanmış. Güvercinler tabii ki uğura inanmaz. Orada vurgulanan, dogmanın temelinde koşullanma olduğu... Kaldı ki ben bunu bir sav, bir kanıt olarak ortaya koymamışım. Bir yorum getirmişim. Kuru kuru güvercinler şöyle yapmış, böyle yapmış... Eee, ne olmuş? Bir yorum getirmeden bu işin bir anlamı var mı? "Senin yorumun yanlış, dogma ile koşullanma arasında hiç bir bağıntı yoktur" dersin, bu da senin yorumun olur. Yorum farkı da hep olur! Ne yapalım yani, farklı yorumladık diye karşılıklı mevzilenmemiz mi gerekiyor? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Söz ettikleri şeyler, hep 'nasıl olmalı' ile ilgili konular olduğu halde Ey, iyi işte, kendiniz yazmışsınız. Felsefe "bilgi nasıl elde edilir?" sorusunu sormuş mu? Sormuş. Buna her filozof farklı, BİRBİRİ İLE ÇELİŞEN yanıtlar vermiş mi? vermiş. Bu ÇELİŞKİLİ yanıtlar ile (konumuz gereği örneğin) etik kurabilir misiniz? Kuramazsınız. Ne yaparsınız? Tercih yaparsınız. Felsefenin önerileri a, b, c, d, e, f, g, h dir. Bunlardan a, d, f, g yi alır, benimsersiniz. Tabii diğerlerini benimseyenler de olur. Ama bu yandaki benimsenenler bilimi kurar, geliştirir, bu günkü düzeyine getirir. Öbürleri yaya kalır, tarihin dehlizlerinde yiter giderler. Günümüzde esameleri okunmaz. Eğer onlar başarılı olsa, onların yöntemiyle bilim yapar, etiği de, hukuku da o yöntemlerle şekillendirirdik. Ne o, ne bu, hepsi kalsın, bilgi milgi lazım değil ki bilgiye ulaştıracak yöntem möntem lazım olsun diyenleri de unutmazsak, onların zaten bilim kaygıları yok. Demek ki o öbür yöntemler bilgiye ulaştırmıyormuş, yanlış önermelermiş. Yanılsamalarmış. O yolu tutturanlar bilgiye ulaşırdı aksi halde. Bu yolu tutturanlar bilgiye ulaştığına göre, bu yol doğruymuş. Naturel seleksiyon! Olay da bu! Bunda da anlaşılmayacak, karşı çıkacak hiç bir şey olduğunu sanmıyorum... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Bilim ve Felsefe ayrı alanlardır. Bu benim temel argümanlarımdan Sanırım, Kaosu ve Kuantumu tam anlayamamışsınız. Bunun da en önemli sebebi Matematik bilmemek. Eh artık, ne diyeyim! Size hitap etmeyen yazılara alınganlık yapın, bana doğrudan adımla hitapla "bilmiyorsunuz!" deyin! Nereden geliyor bu yoğurdun bolluğu böyle? Ben size ne zaman kaos dört kuvveti birleştirecek dedim? Türkçeyi Türkçeye tercüme edebilmek gibi bir yeteneğiniz varsa orasını bilmem. Ortaya söyledim diyemezsiniz, bana bilmediğim ve öğrenmem önerisi yapıyor ve bunları söylüyorsunuz. Sonra da bana üslup uyarısı yapıyorsunuz. Lütfen biraz dikkat... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 28 Mayıs , 2009 Aşağıdaki alıntı, Anadolu Üniversitesi resmi sitesi akillisinif.anadolu.edu.tr den alınmıştır: ETİK BİLİMİNİN KISA BİR TARİHÇESİ—2 ETİK NEDİR? Etik insanların iyiliğini esas alır ve tartışmaya açar, (1) “Birey”lerin iyiliği (2) “Sosyal iyi”nin nitelikleri (3) Bu ikisi arasındaki ilişkiler (4) Bireylerin “sosyal iyiyi” veya “ahlaken doğru olanı” yaratmadaki motivasyonları (5) “Keyif alma” ile “iyi” arasındaki ilişkiler (6) “Erdem” in varlığı ve doğası (özellikle antik etikte) (7) Görev ve ahlaki zorunluluklar (modern etik) (8) Özgür irade (9) Pozitif ahlakın değerleri Etik biliminin sorguladığı ve çözmeye çalıştığı sorunlar ise şunlardır: - “Mutluluk” davranışlarımızın “nihai son”u mudur? - “Erdem”i “keyif” almaya tercih mi etmeliyiz? - “Keyif” ile “mutluluk” arasında ne fark vardır? - Şu cümleden ne anlamalıyız; “bana toplumun zorladığı belli bir tarzda davranmalıyım, ya da genelde Kabul gören prensiplere uymalıyım; örneğin verdiğim sözü tutmalıyım” - Kendimin ya da ailemin refahını sağlarken, başkalarının da refahını gözetmek zorunda mıyım? - Eğer böyle bir zorunluluk varsa bu ikisi arasında nasıl bir oran olmalı? - Özgür irade deyince ne anlaşılmalı? - Duygular mı yoksa akıl mı davranışlarımızın esasını oluşturmalı? - Teoride ve uygulamada “iyi”, “doğru”, “zorunluluk”, “görev”, “bilinç”, gibi kavramlar ne anlama gelir? Yukarıda sayılan problemler ve çok sayıdaki benzerleri Etik biliminin temel konusunu oluşturmaktadır. Buna göre Etik, insan davranışlarının « nihai son »unun gerçek değerini arayan ve bununla ilgili temel prensipleri araştıran bir bilimdir. Felsefi anlamda nihai son sadece kendi kendisiyle açıklanabilen bir değerdir ve nihai son denebilecek değer sayısı aslında çok azdır. Tüm değerlerin dayanağı olabilecek başka ve daha asli değerler olmasına karşılık “nihai son” denebilecek bir değerin dayanağı kendisinden ibarettir. “İyilik iyidir” dediğimizde bunun başka bir nedeni yoktur. Bu nedenle “iyilik” bir nihai sondur ve etik davranışın temel nedenlerinden başlıcası iyiliktir. Adalet, şeref, vatanseverlik, ... bu tür nihai sonlara örnek oluşturur. Nihai son yalın (teorik) Etik bilgisinin en önemli tanımıdır. Bilinçli olarak gerçekleştirilen bir davranışın sadece kendi kendini amaçlaması olarak tanımlanır. Buna bir örnek vermek gerekirse “iyi olmak zorundayız çünkü iyilik iyidir”. Günlük yaşamda çoğu hedef başka sonlara yol açtığı için nihai son sayılmamaktadır. Eğer bu prensipler ortaya konabilir, davranışlarımızın kuralları bu prensiplerden ortaya çıkacak şekilde tam olarak ve iyi bir şekilde formüle edilirse, bu kurallar bütününe “ideal ahlak” demek uygun olmaktadır. Ancak “ideal ahlak” günlük yaşamdaki karşı karşıya kaldığımız ahlak kurallarından farklıdır. Toplumsal yaşamda geçerli olan yasalar, etik kurallar ve benzeri düzenleyici prensipler uygulamaya geçildiğinde “pozitif ahlak” haline gelmektedir. Toplumlarda “ideal” ve “pozitif” ahlak farklılık gösterir. Çünkü ahlak ve etik kuralları yaşanan zamana ve bir toplumdan diğerine farklıdır. Örneğin, günümüzde pozitif ahlak kuralları sanayileşmeyi, duygusal yaşamdan keyif almayı, doğru olmayı ve insan yaşamına üstün değer vermeyi öngörmektedir. Ama bu kurallar her zaman böyle olmadığı gibi, her toplumda da böyle olmayabilmektedir. Sonuçta ideal ve pozitif ahlakın birbirinin aynı olduğunu kabul etmek hatalı olur. Pozitif ahlak zamana göre ve farklı kültürlere, gelenek ve göreneklere sahip olan toplumlar arasında değişebilir. Çok eşlilik, esir alıp satma, cadıların yakılması, işkence, rüşvet gibi bugün kesinlikle kabul etmediğimiz kavramlar bir zamanlar son derece yaygındı, yasaldı ve yadırganmıyordu. Etik, insan davranışlarının nihai sonlarıyla ilgilenir. Buna göre etik kriterleri kullanılarak nihai sona ulaşılıp ulaşılmadığı tartışılır. Bu yüzden de bahsi geçen kriterler, değerlendirme yöntemleri, “kanun” adı verilen ve geçerli kararlar vermeye yardımcı olan belli sayıda kurallar listelenmiştir. Bu kriter, kural ve yöntemler etik bilimini diğerlerinden ayırır. Bilinçli insan davranış doğrudan veya dolaylı olarak bahsedilen kriterler, kural ve yöntemler kullanılarak amaca ulaşmayı sağlar. Amaç ise nihai sona ulaşmaktır. Etik bilgisinde en önemli soru “amaçların veya varılmak istenen hedeflerin kendi içlerinde “iyi” olup olmadığıdır.” İnsanlar davranışlarını belirlerken sıklıkla etik seçimler yapmak zorunda kalırlar. Böylece bir davranış biçimini diğerinden öncelikli ve daha uygun bulunarak uygularlar. Bazı amaçlar belli bir sınırdan öte ilgi çekmeye başlarsa, başka sonlarla çelişmeye başlar; “zenginlik iyidir-zengin olmanın bir yolu da hırsızlıktır-o halde zengin olmak için çalabilirim” mantık dizisinde hırsızlığın da iyi olduğu sonucuna varılmıştır ki, bu hatalı bir düşünce zinciridir. Kaldı ki, bir bireyin kendisi için amaçladığı bir şey, bir başkasının ilgi alanı ve hedefi ile ters düşebilir, ya da çakışabilir. Bu sık görülen bir şeydir. Bu durumda bireylerin ve toplumun amaçları arasında bir uyum sağlanmalıdır. Hangi amaç ve ilgi hangisinden önce gelir bulunmalıdır. Bu da etik bilgisi ile belirlenir. Bu yolla bireysel etik ile sosyal etik arasındaki ayrım da bulunur. Etik nihai sonun gerçek değerini arayan bir takım prensipleri arar; böylece gerçek değerin “iyi” olup olmadığı belirlenmelidir. Peki “iyi” nasıl tanımlanmalıdır? Ahlaken iyi olanı bulmak etik bilgisi ile olur. Sınırlı bir iyiyi nihai son olan iyi ile kıyaslamak yoluyla, doğruları buluruz. Bunu yaparken kullandığımız kriterler davranışlarımızın neticesinde elde ettiğimiz doyumun kalitesi, süresi ve başkalarının veya toplumun amaçları ve normlarıyla ters düşüp düşmediğini izlemekten oluşur. Bu yolla gelip geçici, anlık doyumlarla; nihai son olan “iyi” sonlar birbirinden daha kolay ayrılır. Sanırım etikin neden bir bilim dalı değilde felsefe kolu olduğunu bu alıntıda açıklandığından daha anlaşılabilir şekilde açıklayamazdık. Ancak arkadaşımız türkçede etik için "ahlak bilimi" , teoloji için "tanrı bilimi" gibi adlar kullanılmasına bel bağlayıp böyle bir çarpıtmaya gitmeyipte yazıyı okusa iddiasının ne kadar boş olduğunu anlardı. Birde kurnazlık yapış ve etik yaklaşımları oluşturan filozof ve felsefe okullarının sıralandığı kısmı almamış. teolojiyle ilgili "tanrı bilimi" adı kullanılarak hazırlanmış bir alıntı yapıp bakın işte "tanrı bilimi" diyor, teoloji bilim dalıdır şeklinde ki bir çarpıtmadan farkı yok. Bırakalım bilimle ilgili malumat sahibi olmayı. Hangi mantıklı insan şu listelenen "değer" lerle ilgili bir bilim dalının yargı bildireceğini iddia edebilir ? ""Tanrı bilimi (orjinal metinde "science of god" son zamanlara kadar Katolik düşüncesi altında, insanların serbest iradeye sahip olduklarını kabul etmekle beraber, doğa yasalarına da saygı gösteriyordu; ancak ara sıra mucizelere inanış bu saygıyı bir miktar gevşetiyordu. Onsekizinci yüzyılda, Newton’un etkisi altında tanrı bilimi ile doğa yasası arasındaki kaynaşma pek sıkılaşmıştı;"" Bertrand Russell"" The Scientific Outlook" Şimdi arkadaşımızın çarpıtma çabasıyla ne sonuca varırız ? Bakın teoloji bir bilim dalı, bertrand russel'da öyle diyor. Arkadaşımızın yapmaya çalıştığı böyle birşeydir. etik problemler genel, teorik problemlerdir. Onlara verilen cevap, felsefî bilgi oluş- turur. Örneğin: “Doğru eylem nedir?” sorusu ile “Bu durumda benim ne yapmam doğru olur?” sorusu epistemolojik bakımdan farklı şeyler soruyor. İlk (fel- sefî) soruya bir cevap, eylemle ilgisinde ‘doğru’ terimi- nin kavramsallaştırılmasıdır Bugün ‘etik’ adı altında karşımıza çıkan ahlâkların ve ahlâklılık bildirgelerinin ya da “meslek etiklerinin” de yaşamımızda önemli bir yeri vardır; ama felsefî bilgiyle oluşturuldukları ve değerlendirildikleri takdirde ve kendilerine özgü işlevleri bilindiği takdirde yaşamımızda yerleri vardır www.karto.itu.edu.tr/derslerimiz/etik/IKucuradi.pdf Etik Nedir? * “İyi”- “kötü”, “mutlak iyi”... * İnsan tutum ve davranışlarının iyi (doğru) ya da kötü(yanlış) yönünden temellendirilmesidir. * Felsefenin alt dallarından birisidir. * Sorgulayıcı - eleştireldir. * Açık uçludur. http://web.inonu.edu.tr/~sbe/Berna.ppt 1-ETİK NEDİR? NİÇİN GEREKLİDİR? Tarihsel olarak etiğe bakıldığında,farklı dönemlerde etiğe farklı görevlerin yüklendiği görülür.Bu görevler etiğin problem alanını oluştururlar.Felsefenin bir disiplini olarak “etik;insanın yapıp-etmelerini (eylemlerini) özel bir problem alanı olarak araştıran,bu alanın varlık nitelikleri ile,bu alanı yöneten ilkeleri,değerlerin varlık niteliklerini,insanın yapıp-etmelerinin bağımlı ya da bağımsız olduklarını inceleyen disiplin”dir http://www.hkmo.org.tr/resimler/ekler/GRZA_103_ek.pdf ETİK NEDİR ? * Etik sözcüğü her geçen gün günlük hayatımızda daha fazla yer işgal etmektedir. * Etik,bir etkinlik alanı olarak felsefenin bir dalı , ahlak felsefesi alanı; ahlaki olanın özünü ve temellerini araştıran bir felsefe etkinliğidir. * Etik ; insanın kişisel ve toplumsal yaşamdaki ahlaki sorunlarını ele alıp inceler http://gumushane.meb.gov.tr/files/egitim_v...etimde_etik.ppt Ansiklopedik kaynaklar ; Etik veya en yalın tanımıyla töre bilimi. Etik terimi Yunanca ethos yani "töre" sözcüğünden türemiştir. Aksiyoloji dalı olan etik, felsefenin dört ana dalından biridir. Yanlışı doğrudan ayırabilmek amacıyla ahlâk kavramının doğasını anlamaya çalışır. Etiğin batı geleneği zaman zaman ahlâk felsefesi olarak da anılmıştır. Türkçe ahlâk bilimi olarak da anıldığı olmuştur.(iş böyle anılma yüzünden konu hakkında yeterli bilgi sahibi olmayan arkadaşlarımız bu kadar ısrarcı olmaktadır. Wikipedia Ethics is a branch of philosophy which seeks to address questions about morality, (ahlak hakkında sorular soran felsefe kolu) İngilizce wikipedia. Görüldüğü gibi arkadaşlar, yerli yabancı, tüm ansiklopedik ve akademik kaynaklarda etikle ilgili aynı tanımı bulursunuz. Ahlakla ilgilenen felsefe kolu. Bu arkadaşımızın yaptığı gibi felsefe dersi altında okutulan bir başlığı alıp, Yazının içeriği felsefeden bahsettiği halde kavram karmaşasına bel bağlamak anlamsızdır. Ansiklopedik tanımındada belirtildiği gibi Felsefenin aksiyoloji kolunun bir dalı olan etik türkçede "ahlak bilimi" olarak kullanılmaktadır. Aynı zamanda başka bir felsefe dalı olan Teoloji'de "tanrı bilimi" olarak kullanılmaktadır. Çarpıtma ve ajitasyon basit gerçeği örtemez. Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Ben size ne zaman kaos dört kuvveti birleştirecek dedim? Türkçeyi Türkçeye tercüme edebilmek gibi bir yeteneğiniz varsa orasını bilmem. Ortaya söyledim diyemezsiniz, bana bilmediğim ve öğrenmem önerisi yapıyor ve bunları söylüyorsunuz. Sonra da bana üslup uyarısı yapıyorsunuz. Sayın Demirefe, 2 K’yı bilmiyorsunuz ve bilime muhtaçsınız laflarını ortaya söyledim diye sıyrılmaya çalışan sizsiniz. Evet, ben lafımı direk size söyledim, bunda alınacak bir şey yok…Biliyorsanız , bildiğinizi anlatmaya çalışırsınız. Ayrıca, sizin kaos’un dört kuvveti birleştireceğini dediğinizi de söylemedim. Söylediğim, 4 kuvvet birleşse ve kuantumun doğası çözülse de, determinizmi kurtarmaya yetmeyeceği, çünkü, determinizmi ihlal eden, Kaosun yasalarla değil, süreçlerle ilgili olduğunu ortaya koydum. Yani, Kaosun yada Kuantumun, temel yasalarla bir alıp veremediği olmadığını, sorunun bir süreci betimleyen sistemlerle ilgili olduğunu söylemeye çalıştım. Bu süreçlerin, belirlenimciliğe, gerekirciliğe, nedenselliğe darbe vurduğunu anlatmaya çalıştım. Daha Türkçesi, bir olayın sonucunu hesaplayamıyorsak, yada sonuçtan giderek nedeni budur diyemiyorsak, determinizmin geçerli olduğunu iddia etmemizin gerekçesinin kalmadığını söylüyorum. Matematik formüllerde ise o kadar acayip karekterler ve matematik simgeler var ki, buraya yazmam imkansız. O yüzden formüllerin de kaynaklarını vereyim: 1. Hadamard "Les Surfaces a courbures opposées et leurs lignes géodésiques. Konu: Başlangıç durumuna bağlı uzun dönemde kestirilemezlik. 2. P. Duhem "La théorie physique" Konu: Başlangıç durumuna hassas bağlılık. 3. H. Poincaré "Science et Méthode" Konu: Raslantının reddi 4. S. McDonald-C. Grebori-E. Ott-J. Yoke "Fraktal basin boundaries" Konu: Fraktalların analizi 5. J. Leray "Sur le mouvement d'un liquide visqueuxemplissant Konu: Akışkanların türbülans analizi 6. H. Poincaré "Théorie des tourbillons" Konu: Akışkan dinamiği ve türbülanslar 7. P. Cvitanovic "Universality in Chaos" Konu: Kaos teorisi 8. I. Steward "The New Mathematics and Chaos" Konu: Kaos 9. L. D. Landau "On the Problem of turbulance" Konu: türbülans 10. E. Hopf 11. T. s. Kuhn 12. S. Smale Daha var ama yazmak zor olmaya başladı... Üstelik bu konu başlığı iyice aştı. Ben determinizmi tartışıyorum bilim felsefesinde? İyi ama, bunları okuduysanız, determinizm konusunda diretmemeniz gerekir. Zira, Hadamard, Duhem, Poincare, dinamik sistemlerin kararlı olup olmadığının belirlenemeyeceğini yani öngörülemezliğini ispatlayan ( determinizmin belirlenimciliğinin ihlali ) adamlar. Hatta, bunu ispatladığı için ödül alan Poincare! Neyse, bu tartışmayı ilgili başlıkta sürdürsek daha iyi olacak Orada da, daha önce cevap vermiştim size , sanırım görmediniz. 1 Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Orada vurgulanan, dogmanın temelinde koşullanma olduğu... Dogmanın ne olduğunu bir kez daha hatırlarsak, ‘Genelde deneyle kanıtlanamayacak olgulara bağlı olarak değişmez kabul edilen mutlak gerçeklerdir.’ Bu durumda, güvercinlerin yada maymunların merdivene çıktıkları zaman, elektrik şokuna maruz kalmaları veya maymunların diğer maymunlardan dayak yemeleri, doğrudan sebep-sonuç ilişkisine dayanan bir durum. Yani, ben de dayak yesem ben de çıkmam merdivene. Bu direk koşullanmadır. Deneyle doğrudan kanıtlanabilecek bir olgudur. Günlük hayattan örnek verirsem, diyelim evdeki eşyaların yerini değiştirdiğimizde, mesela, bir kömür sobamız var, hep sıcak ve her dokunduğumuz da elimiz yanmış. Ama sobanın yerini değiştirdiğimizde, ilk birkaç gün, sanki soba hala oradaymış gibi o taraftan geçerken çekiniriz. Bu koşullanmadır.Sebep-sonuç ilişkisine göre, beyinciğimize yerleşmiş, otomatik bir davranıştır. Bir hafta sonra yeni duruma göre, bu davranışımız sönümlenir. Çünkü, artık ordan geçerken yanmıyoruzdur. Yani, deneyle doğrulanabilir bir durum vardır ortada. Dogma olabilmesi için ise, hiçbir zaman deneyle doğrulanamaması gerekir. İyi insanların eli sobaya dokununca yanmaz gibi… Ben gündelik bilgi diye bir tanım yapmadım... Ben bilgiye iki kaynak önerisi olduğunu söyledim. Deneysel, gözlemsel, edinilen bilgi, buna sonuçta ve toplamda bilim diyoruz. Bir de dogmatik kaynak önerisi. Birinci kaynağı geçerli, ikinci kaynak önerisini geçersiz ilan ettim. Konu bu... Felsefenin önerileri a, b, c, d, e, f, g, h dir. Bunlardan a, d, f, g yi alır, benimsersiniz. Tabii diğerlerini benimseyenler de olur. Ama bu yandaki benimsenenler bilimi kurar, geliştirir, bu günkü düzeyine getirir. Öbürleri yaya kalır, tarihin dehlizlerinde yiter giderler. Günümüzde esameleri okunmaz. Eğer onlar başarılı olsa, onların yöntemiyle bilim yapar, etiği de, hukuku da o yöntemlerle şekillendirirdik. Ne o, ne bu, hepsi kalsın, bilgi milgi lazım değil ki bilgiye ulaştıracak yöntem möntem lazım olsun diyenleri de unutmazsak, onların zaten bilim kaygıları yok. Demek ki o öbür yöntemler bilgiye ulaştırmıyormuş, yanlış önermelermiş. Yanılsamalarmış. O yolu tutturanlar bilgiye ulaşırdı aksi halde. Bu yolu tutturanlar bilgiye ulaştığına göre, bu yol doğruymuş. Naturel seleksiyon! Olay da bu! Bunda da anlaşılmayacak, karşı çıkacak hiç bir şey olduğunu sanmıyorum... Öncelikle, Felsefe, hangi fikir bilime daha çok faydalıdır diye bir soru sorup cevap aramaz. Felsefe, en genel anlamda, değerlerle ve bu değerlerin kaynakları ile ilgilenir. Epistomoloji de Bilgiyi sorgular. Hangi bilgi, doğrudur, gerçektir, kökeni nedir gibi.. Ve en temel soru da ‘ dogma yada bilimsel bilgi mi geçerlidir ’ değil, ‘ akılla elde edilen mi ( Rasyonalizm ) yoksa deneyle elde edilen ( Amprisizm ) bilgi mi doğrudur ‘ sorusudur. Bu okullardan seleksiyona uğrayıp da halen devam etmeyen yoktur. 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Bu anlatımların neresini doğrultayım bilmiyorum. Karşı karşıya olduğum iddia, etiğe benden başka bilim diyenin olmadığı idi. Ben alıntımı felsefe kaynağından yapmışım. İyi de felsefeden kaynaklanmayan tek bir insanlık kültürü kırıntısı var mı? İnsan elini kaldırıp tırnaklarına baktığı anda felsefe yapar. Yerden bir taş parçası alırken felsefe yapar. Felsefe düşüncedir, bilinç yok olmadıkça yok olamaz. Tıpkı pankreasın insülin üretmesi gibi beyin düşünce üretir, bu zorunlu ve vazgeçilemezdir. Düşünmeyen insan, ölü insandır. Etiğin felsefe kaynaklı olduğu, felsefe dalı olduğuna dair milyonlarca alıntı yapabilirsiniz. Ben etik asla felsefeden köken almamıştır gibi bir iddiada zaten bulunamam, felsefeden değil, bilimden kaynaklıdır iddiasında abulunmam zaten tümüyle abesle iştigal olur, çünkü bilimin kaynağı da felsefe! Benim iddiamı bir kez daha net ve açk ifade edeyim: Felsefeden doğan bilim, giderek güçlenmiş ve felsefeden çok çok daha önemli hale gelmiştir. Olay, boynuzun kulağı geçmesi olayı! Daha basit nasıl anlatırım bilemiyorum artık! Determinizm konusunda söylenenler ise kökten, tümden, tamamiyle yanlış. Poincare modern determinizmin kurucusu iken determinizmi çürüten adam olarak lanse etmek, Galile dünya evrenin merkezi dedi demeye eşdeğerdir. Klasik determinizmi tarihe gömmüştür, evet. Sanırım karıştırma burdan çıkıyor. Determinizmi bilmiyorsunuz instantkarma! Açık seçik söylüyorum. Okuyun öğrenin! İster kırılın, ister gücenin! Klasik determinizme ait son söylem, Laplace olarak tarihe kaydedilmiş ve klasik determinizm onunla tarihe karışmıştır. Modern determinizmin son kuramı Kaos teorisidir. Modern determinizm, klasik determinizmi dışladıktan sonra "başlangıç durumuna hassas bağlılık" ile "uzun süreçte belirlenemezlik" sorununu bağdaştırmak için bocalamış, bu sorunu Kaos teorisi ile çözmüştür. Ancak hâlen on yıl sonra bugün öğleden sonra havanın açık mı kapalı mı olacağını, yanımıza o gün şemsiye alıp almamamız gerektiğini öngöremiyoruz! Fakat mikroskop yokken enfeksiyonlara da neyin neden olduğunu bilmediğimizden hastalanacağımızı öngöremiyorduk ve aşı olamıyorduk! Kaos budur. Pasifikte kopan fırtınaya Pekin'de kanat çırpan bir kelebek DE neden olmuştur. Ama bu, öngörme olanağımız olan bir etken değildir sadece. Ne kadar nedenselliği çözümleyebilme, o kadar belirlenimcilik. Ne kadar köfte, o kadar ekmek gibi... Nedenselliği ne kadar çözümlediysek, o kadar öngörü yapabiliriz. Determinizm Laplace'den sonra tüm nedenselliği en ince ayrıntısına kadar bilen bir varlık tasavvur etmemiştir. Böyle bir varlık yoktur. Son insan bireyi, son saatini yaşarken bilmediği nedensellikler olacaktır. Modern determinizm, mutlak bir belirlenimciliği değil, nedensellik oranında belirlenimciliği koymuştur. Mutlak belirlenimcilik iddiası, klasik determinizmdir. Kaderdir yani... Modern determinizm, tanrının sırlarını ancak tanrı bilir, insan erişemez demez. Bu, klasik determinizmdir. Modern determinizm, mutlak belirlenim yoktur der. Modern determinizm, belirlenim ilkesini nedenselliğin analizine bağlamıştır. Sacayaktan üç ilkeyi eşit almamış, öncelik sırasına göre dizmiştir. 1. Nedensellik. 2. Gerekircilik. 3. Belirlenimcilik. Bu, öncelik sırasına göre dizilimdir. Birinci ayak nedensellik ilkesi. O olmadan diğer ilkeler olamazlar... Etik konusu bence bitmiştir, artık onda tartışacak bir şey görmüyorum. Determinizmi çok fazla şişen ve çok dağılan bu başlıkta tartışmayı değil, bilim felsefesinde tartışmayı öneriyorum. Saygılar... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Bu anlatımların neresini doğrultayım bilmiyorum. Karşı karşıya olduğum iddia, etiğe benden başka bilim diyenin olmadığı idi. Ben alıntımı felsefe kaynağından yapmışım. İyi de felsefeden kaynaklanmayan tek bir insanlık kültürü kırıntısı var mı? İnsan elini kaldırıp tırnaklarına baktığı anda felsefe yapar. Yerden bir taş parçası alırken felsefe yapar. Felsefe düşüncedir, bilinç yok olmadıkça yok olamaz. Tıpkı pankreasın insülin üretmesi gibi beyin düşünce üretir, bu zorunlu ve vazgeçilemezdir. Düşünmeyen insan, ölü insandır. Etiğin felsefe kaynaklı olduğu, felsefe dalı olduğuna dair milyonlarca alıntı yapabilirsiniz. Ben etik asla felsefeden köken almamıştır gibi bir iddiada zaten bulunamam, felsefeden değil, bilimden kaynaklıdır iddiasında abulunmam zaten tümüyle abesle iştigal olur, çünkü bilimin kaynağı da felsefe! Yani, siz, Etik bilimdir derken, Aristo’ya kadar ki süreçten mi söz ediyordunuz. ? Demek ki, şu anda Etik’in Felsefe konusu olduğunu kabul ediyorsunuz, tebrikler! Benim iddiamı bir kez daha net ve açk ifade edeyim: Felsefeden doğan bilim, giderek güçlenmiş ve felsefeden çok çok daha önemli hale gelmiştir. Olay, boynuzun kulağı geçmesi olayı! Daha basit nasıl anlatırım bilemiyorum artık! Ama şimdi, tartışmamızın konusu, bilim mi felsefeyi döver, felsefe mi bilimi döver miydi ? Hem konu dışına çıkıyorsunuz, hem de farklı alanlar olduğunu daha önce sizin de onayladığınız kurumları aynı kulvarda gösterip yarıştırmaya kalkıyorsunuz. Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Gönderi tarihi: 29 Mayıs , 2009 Determinizmi çok fazla şişen ve çok dağılan bu başlıkta tartışmayı değil, bilim felsefesinde tartışmayı öneriyorum. Saygılar... Konuyu burada tartışmamaya karar verdiğimize göre, bu söylediklerinize cevabım, aşağıdaki linkte, BİLİM FELSEFESİ konusu içindeki, BİLİMSEL DETERMİNİZM başlığı altında verilmiştir. Bu konudaki tartışmamız aşağıdaki linkteki başlıkta devam edecektir. -BİLİMSEL DETERMİNİZM- Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 4 Haziran , 2009 Demek ki, şu anda Etik’in Felsefe konusu olduğunu kabul ediyorsunuz Etikin felsefe konusu olduğunu reddetmenin bir yolu olamaz ki böyle bir yola gideyim. Sadece etik için değil, her konuda bilimin egemen ve baskın konuma geçmesi söz konusudur. Ben bilim ve felsefenin konu ve çalışma alanlarını çok ama çok fazla yerde açıkladım. Biraz da yoruldum artık. Bir konu bir yerde uzun uzadıya tartışılıyor, söylenecek her şey söyleniyor, bitiyor, aradan bir zaman geçiyor, sanki hiç bir şey söylenmemiş gibi sıfırdan, aynı tartışma bir daha başlıyor. İnanın artık tekrarlamak yorucu oluyor. Benim açımdan buradaki etik tartışması ile ilgili bir pürüz ve ikilem yoktur. Artık bir karar vermek isteyenler sanırım kararlarını vermişlerdir. Elimde olmayan bazı nedenlerle tartışmalarda bir süre bulunamadım, hemen şimdi bilimsel determinizm konusuna gidiyorum... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 7 Haziran , 2009 Bir kaç ileti öncesinde, Bu yüzden, birçok bilimci aynı zamanda filozoftur.Analitik düşüncenin temeli, bir bilim ilkesi olan Determinizm ilkesini, Determinizm Felsefesi ile karıştırıyor olduğunuzu daha önce söylemiştim. Aslında, sizin tavrınız, Felsefenin sonunun geldiğini söyleyen 19.yy Pozivitistlerinin tavrıyla aynı. Bu yaklaşım tarzı günümüzde çok az destek görmektedir. Günümüzde, Bilim ve Felsefe ayrı alanlardır. İlgilendiği konuları farklıdır. Yöntemleri farklıdır. Felsefe, problemleri, geleneksel mantık ve sembolik mantık kullanarak çözmeye çalışır.Keza, Bilim felsefesi de bilimsel yöntem, bilimsel bilgi ve bilimsel kuramların anlamı üzerine aynı yöntemlerle felsefi çalışmalar yapar. iletime, Bu benim temel argümanlarımdan yanıtını verip, aynı zamanda, Felsefe bu yüzden "bilgi" ortaya koymaz, etiğe de, başka hiç bir bilgiye de kaynaklık etmez. diyen biri, şimdi, Etikin felsefe konusu olduğunu reddetmenin bir yolu olamaz ki böyle bir yola gideyim. Sadece etik için değil, her konuda bilimin egemen ve baskın konuma geçmesi söz konusudur. Ben bilim ve felsefenin konu ve çalışma alanlarını çok ama çok fazla yerde açıkladım. Biraz da yoruldum artık. Bir konu bir yerde uzun uzadıya tartışılıyor, söylenecek her şey söyleniyor, bitiyor, aradan bir zaman geçiyor, sanki hiç bir şey söylenmemiş gibi sıfırdan, aynı tartışma bir daha başlıyor. İnanın artık tekrarlamak yorucu oluyor. diyor ve üstelik, Ama şimdi, tartışmamızın konusu, bilim mi felsefeyi döver, felsefe mi bilimi döver miydi ? Hem konu dışına çıkıyorsunuz, hem de farklı alanlar olduğunu daha önce sizin de onayladığınız kurumları aynı kulvarda gösterip yarıştırmaya kalkıyorsunuz. uyarımı dikkate almadan. Değerli forumdaşlar, ikilem yada pürüz olup olmadığına varın siz karar verin :) Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2009 Benim söylediklerim en başından beri son derece açık. Tekrar özetleyeyim. Başlangıçta her şey felsefe konusu idi. Daha doğru bir söylemle bilim, felsefeden ayrılmamıştı. Bilimciler filozoflardı. Filozoflar ise birbirine tamamen zıt da olabilen çok farklı şeyler söylüyorlardı. Bu yüzden bu birbiri ile çelişen bilgilere dayalı netlikler kurulamazdı. Sonra felsefe bilimi doğrudu ve bilim kanıtlanabilir bilgileri düzene soktu. Çelişen felsefi önermeler arasında tercihler yaptı. Felsefe bu arada dini de doğurdu. O da kendi yoluna devam etti. Felsefeden, yani insanın düşünmesinden iki yol doğmuştu: Din ve bilim. Bu açıdan hiç bir şeyin kaynağının felsefe olmadığını söyleme olanağı yoktur. Ben felsefe etiğe kaynaklık etmez derken amacım bu gerçeği reddetmek olamaz. Bunu da anlayın artık, anlamak isteyen lafı kuyruğundan tutmaz. Bugün artık etik kaynağını felsefeden değil, bilimden almaktadır anlamında söyledim. Konu bilim felsefeyi döver dövmez de olamaz. Bunun dövmekle ilgisi yok, felsefenin görevleri giderek azalmakta ve bilim bir çok görevi devralmaktadır. Daha önce felsefe konusu olan çok şey bugün bilimin konusu haline gelmiştir. Ne örneğin, zaman nedir sorusuna bilim tam yanıt veremese de göreli olduğu gibi en azından bir kısım gerçekleri ortaya koyabilmiştir. Felsefe elbette bilimin kanıtlarının yetişemediği alanlarda kuramlar üretmeye ve bilime öneriler sunmaya devam edecektir... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 9 Haziran , 2009 Felsefenin öneri sunma görevini biraz açmak isterim: Örneğin evrende yalnız mıyız, yoksa başka bilinçli canlılar var mı? Sorusunu ele alalım. Bunu bilime sorarsanız, bir yanıt alamazsınız. Çünkü bilim, hakkında elinde kanıtı olduğu konularda karar verir. Bilimin "bu böyleyse, şu da şöyle olmak gerektir" gibi bir söylemi olamaz. Bunun böyle olması, onun da öyle olmasını gerektirmez. Kanıt gerekir. Bu ile o arasında nedensellik bağını kanıtlamak gerekir. Halbuki felsefe bu konuda usavurum, mantık, hatta sezin bile kullanarak öneriler yapabilir. Bu öneriler birbirine zıt sonuçlar da içerebilir: Mantık 1: Dünya evrende o kadar ayrıcalıksız bir konumdadır ki, sayamayacağımız kadar çok benzeri olabilir. Neden hayat dünyaya has bir şey olsun? Evrende çok sayıda başka canlı barındıran gezegen vardır. Mantık 2: Hayat öyle nadide bir mucizedir ki, sadece bir tek şans yakalayabilecek kadar enderdir. Bu kadar ender bir şans, iki kere gülecek kadar fırsat yakalayamaz. İki öneriden hangisinin geçerli olduğunu bulmak bilimin işi. Dev çanakları süperbilgisayarlarla koordine eder ve tüm uzaydan anlamlı bir sinyal geliyor mu, tararsın. Sonuç olarak felsefe bilim için uzaklara, bilinmeze ışık tutmaya, yol göstermeye çalışmıştır ve bilimin de bu sayede araştırma azmi artmıştır... Felsefi determinizm ile bilimsel determinizm arasındaki fark da burda ortaya çıkar. Bilim elde edebildiği, kanıtlayabildiği kadar nedensellik bağlantılarını keşfetmiştir. Ama hepsini değil. Kanıt bulabildiği kadarını. Felsefi determinizm ise, çorbanın bir yudumunun tadına bakınca, tamamı hakkında bir fikir edinebileceği varsayımıyla, evrenin deterministik olduğunu varsaymaktadır. Bilimsel determinizm bir yöntem iken, felsefi determinizm bir inançtır. Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 Benim söylediklerim en başından beri son derece açık. Tekrar özetleyeyim. Başlangıçta her şey felsefe konusu idi. Daha doğru bir söylemle bilim, felsefeden ayrılmamıştı. Bilimciler filozoflardı. Filozoflar ise birbirine tamamen zıt da olabilen çok farklı şeyler söylüyorlardı. Bu yüzden bu birbiri ile çelişen bilgilere dayalı netlikler kurulamazdı. Sonra felsefe bilimi doğrudu ve bilim kanıtlanabilir bilgileri düzene soktu. Çelişen felsefi önermeler arasında tercihler yaptı. Felsefe bu arada dini de doğurdu. O da kendi yoluna devam etti. Felsefeden, yani insanın düşünmesinden iki yol doğmuştu: Din ve bilim. Bildiğimiz kadarıyla, tarih öncesi avcı-toplayıcı ilkel topluluklarda da din vardı. Pekiyi, aynı zamanda felsefe de var mıydı ve o topluluklarda da din felsefeden mi doğdu * Bu açıdan hiç bir şeyin kaynağının felsefe olmadığını söyleme olanağı yoktur. Ben felsefe etiğe kaynaklık etmez derken amacım bu gerçeği reddetmek olamaz. Bunu da anlayın artık, anlamak isteyen lafı kuyruğundan tutmaz. Bugün artık etik kaynağını felsefeden değil, bilimden almaktadır anlamında söyledim. Sayın Cyrano daha önce sormuş, bunları hala cevaplamamışsınız : Özgürlüğü tanımlayan bilim dalı hangisidir ? İyi insan, kötü insanı tanımlayan bilim dalı hangisidir ? Adaleti tanımlayan bilim dalı hangisidir ? Doğruluğu tanımlayan bilim dalı hangisidir ? İyilik ve güzelliği tanımlayan bilim dalı hangisidir? Eşitliği tanımlayan bilim dalı hangisidir ? Erdemi tanımlayan bilim dalı hangisidir ? Felsefenin konuları Filozoflar genellikle varoluş veya varlık, ahlak veya iyilik, bilgi, gerçek ve güzellik konularıyla ilgilenmişlerdir. Felsefe "phileo"=sevgi "sophia"=bilgi veya bilmek kelimelerinden türemiştir.Philosophia=bilgelik arayışı,bilgiyi sevmek,araştırmak ve peşinde koşmak anlamlarına gelmektedir. "filozof" da bilgeliğe ulaşmaya çalışan kişidir. Tarihsel olarak birçok filozof dini inançlara veya bilime de eğilmiştir. Filozoflar genellikle bilimin dışında kalan bu kavramlarla ilgili kritik sorular sorarlar. Felsefe nedir sorusunun cevabının aranması da bir felsefi uğraştır. Filozoflar genellikle şu soruların cevaplarını ararlar: * Gerçek nedir? Bir ifadeyi nasıl veya niye doğru veya yanlış olarak tanımlarız? Nasıl karar veririz? * Bilgi mümkün müdür Bildiğimizi nasıl biliriz? Doğru bilginin kökeni ve sınırları ? * Ahlaken doğru veya yanlış hareketler (veya değerler, veya kurumlar) arasında bir fark var mıdır? Hangi hareketler doğrudur, hangileri yanlıştır? Değerler mutlak mı, izafi midir? Yani nasıl yaşamak gerekir? Ahlakın kaynağı nedir ? * Gerçeklik nedir ve neler gerçek olarak nitelendirilebilir? Gerçek olan şeylerin doğası nedir? Bazı şeyler algımızdan bağımsız olarak var olabilir mi? Zaman ve mekanın doğası nedir? Düşünme ve düşüncenin doğası nedir? Birey olmak ne demektir? * Güzel nedir? Güzel şeylerin farkı nedir? Sanat nedir? * Din kavramının kökeni nedir ? Tanrı insanların korkularından kaynaklanan bir varsayım mıdır ? Tanrı var mıdır ? * Varlık, zaman ve mekan arasında ne tür bir bağ vardır? Esasen bu kavramlar arasında herhangi bir bağ var mıdır? Antik Yunan felsefesinde, yukarıdaki sorulardan ilk beşi sırasıyla, analitik veya mantıksal, epistemoloji, etik, metafizik ve estetik olarak adlandırılırdı. Bunların dışında da konular vardı ve bu tanımlamaları ilk kez kullanan Aristoteles aynı zamanda politika, modern fizik, jeoloji, biyoloji, meteoroloji ve astronomi'yi de felsefenin konuları arasına almıştır. Yunanlar Sokrates'in etkisiyle bir Analiz geleneği geliştirmişler ve konuyu daha iyi anlamak için parçalarına ayırmışlardır. Diğer gelenekler bu tip tanımlar kullanmamış veya aynı temaları ön plana çıkartmamıştır. Hint felsefesi Batı felsefesi ile benzerlikler taşısa da, binlerce yıldır felsefe ile ilgilenmiş olsalarda Japonca, Korece ve Çince'de felsefe kelimesi 19.yy'a kadar yoktu. Özellikle Çinli filozofların Yunanlara göre farklı bir sınıflandırması vardı. Tanımlamaları da genel özelliklere değil çoğunlukla metaforikti ve aynı anda birkaç konuya ilintiliydi [1]. Ancak batı felsefesinde de konular arasında kesin sınırlar yoktur ve 19.yy'a kadar batı filozoflarının çalışamalarında konusal bir ayrım yapılmamıştır. Gerçek felsefe Rönesans sonrası Alman İdealizmi sonrasında doruk noktasına ulaşmıştır.( Vikipedi ) Konu bilim felsefeyi döver dövmez de olamaz. Bunun dövmekle ilgisi yok, felsefenin görevleri giderek azalmakta ve bilim bir çok görevi devralmaktadır. Daha önce felsefe konusu olan çok şey bugün bilimin konusu haline gelmiştir. Ne örneğin, zaman nedir sorusuna bilim tam yanıt veremese de göreli olduğu gibi en azından bir kısım gerçekleri ortaya koyabilmiştir. ‘ Zaman nedir ’ diye bir felsefi soru var mı ? Ben size, bilimden bir yanıt vereyim : Zaman değişen maddenin bir fonksiyonudur. Başka örneğiniz var mı ? Bekliyorum. Felsefe elbette bilimin kanıtlarının yetişemediği alanlarda kuramlar üretmeye ve bilime öneriler sunmaya devam edecektir... Bu da Bilim felsefesi oluyor. Yani, felsefe demek sadece bilim felsefesi demek değildir. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 bunları hala cevaplamamışsınızCevapladım, etik bilimi bu sorulara yanıt verir dedim.felsefe demek sadece bilim felsefesi demek değildir.Doğru. Bunda bir sorun yok. Yalnız farkındaysanız iletimden yaptığınız alıntıların içine kendi cümlelerinizi karıştırmışsınız, bu da bana yanıtlamada zorluk çıkardı. İlk alıntı içine karışan ilk sorunuza yanıt: Her şey insanın düşünmesi ile doğmuştur. İnsanlık kültür birikimi adına ne gösteriyorsak, hepsi... Sizin itirazınız ve savınız ne? İlk din vardı, bilim ve felsefe dinden mi doğdu diyorsunuz? İkinci alıntı içine karışan ikinci sorunuza yanıtı da siz verin artık yahu, felsefenin araştırdığı sorunların köküne kıran girecek değil ya, yığınla var... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 Gönderi tarihi: 10 Haziran , 2009 Felsefeden, yani insanın düşünmesinden iki yol doğmuştu: Din ve bilim. Bildiğimiz kadarıyla, tarih öncesi avcı-toplayıcı ilkel topluluklarda da din vardı. Pekiyi, aynı zamanda felsefe de var mıydı ve o topluluklarda da din felsefeden mi doğdu ? Yani, ilkel toluluklarda filozof denen adamlar mı vardı ? Kabile büyücüleri filozof muydu, din adamı mıydı ? Felsefenin din ve bilimi doğurduğu milatları nedir ? Siz sanki, Aristo'nun aşıldığı noktada bilimin ortaya çıkışı gibi bir milat tanımlamışsınız din için. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.