Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Laiklik,din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasıdır. Bu bize yıllardır öğretilen eksik tanım. Laikliğin doğru tanımı: "Devletin dinden soyutlaşması, dinden yalıtılması, dine dayandırılmaması, yasaların din baz alınmadan hazırlanması" şeklindedir. Hani bazı materyallerde yazar: "Free from acid" der. Asit içermez, asitten yalıtılmış, asitten bağımsız..." anlamlarına gelir. Laik devlet "free from din" dir. Aksi halde tanım sizin verdiğiniz gibi olsaydı, devlet kendi işine bakar, din kendi işine olurdu. Din kendi özerk yapısıyla devlete alternatif bir yapı oluşturur, devlet de karışamazdı. Böyle bir şey yoktur. Devlet kamu yararını gözeterek her şeye karışır, dine de karışır. Devlet isterse salgını gerekçe gösterir haccı yasaklar. Hijyeni gerekçe gösterir kurbanı yasaklar. Asayişi gerekçe gösterir toplu ibadeti yasaklayabilir. Devlet dine karışır. Ama din devlete karışamaz... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Kevin Boyle şu cümleyle özetliyor; "Leyla Şahin kararı, AİHS'ye aykırı" Yok ya? sahi mi Kevin efendi? Peki ben bu Kevin efendiye soruyorum: Biri Almanya'da göğsüne koca bir gamalı haç yerleştirip üniversite kapısına dayandı. Diyor ki "ben Hitler'im. Hitler'in ruhunu tenasuh yoluyla bedenimde taşıyorum. Tanrı beni dünyaya yeniden yeni bir din ile gönderdi. Dinime göre Yahudiler öldürülmelidir." Kevin efendi ne fetva keserler acaba? Avusturya'da ırkçı parti boykot edilirken hazretleri neredeydiler ki? Bu Kevin gibi uyanıkların bu gibi yutturmacalarını aşmak aslında akıl mantık sahipleri için çok kolaydır. Din yutturmacalarına pabuç bırakılmayan ABD'de biri çıkıp Pastafaryan parodi dinini ortaya atıp biyoloji kitaplarına yaratılışı sokmak isteyen dindar Hristiyanları kepaze etmiştir. Ama aklını mantığını dogmalara esir etmiş ülkelerde işin yoksa akıl dışı tabularla hurafelerle uğraş dur... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Dostum bu ülke de başörtüde yasaktı,Kürtçe de! Bak sevgili gökyüzü, beni kızdırıyorsun, haberin olsun! Sonra da "kızma abisi" diyeceksin yine! Yahu sen "fi tarihindeki yasaklara bakarsan telsiz de yasaktı döviz de..." dediğimi okumadın mı, görmek mi istemedin? Tamam, başımıza kakıp durma, eksikli kusurlu, hale yola koyamadığımız bir demokrasimiz var! Olmadı işte bir türlü, altyapı yetersiz, olmuyor! Olacak, işte aşama aşama oluyor yahu! At denize, yüzerse yüzer, yüzemezse boğulur anlayışıyla olmuyor ki bu işler! Demokrasi emek ister, özveri ister, çaba ister... Olacak be yahu! Başaracağız be yahu! Umut fakirin ekmeği be yahu!!! (Sinirimden gülüyorum ha!) Alıntı
Misafir semAzen Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Bakınız,ben de üniversite de okurken,çok kısa süre de olursa,İslami anlayışla kendini ifade eden öğrenci evlerinde kaldım.Orada verilen zihniyetti,orada ki insanları da çok iyi bilirim. Neden şaşırmadım acaba ? Bir zamanlar said kürdinin risalelerinden örnekler vererek amacları gözler önüne serilirken siz bunları da inkar ediyor ve itiraz moduna giriyordunuz .********* Düşünecek olursanız bu ve bunun gibi zihniyetlerin yaptığı sizi ve tuzağına düşürdüklerini kendilerine benzetme ve dönüştürme çabasıdır.Bu dayatma değil de nedir başka ne olmasını bekliyorsunuz. İsteyen herkes kendi dünya yaşamını dinsel hükümlere göre uyarlar ve yaşar bu onun hakkıdır. Ama isteyen herkes de dünya yaşamınıdin hükümlerinin dışında yaşar kimsenin bu iki tarafa da söyleyecek bir şeyi olmamalıdır. Biri ötekiden daha değersiz yada daha değerli değildir. Ve aslında kimsenin neye inandığı benim umurumda bile değil kimin nereye neyle girdiği, ister başörtüsüyle girsin, ister iççamaşırı ile.Benim anlatmaya çalıştığım bu değil. Ben laik bir insanım , başka bir insanı inancına göre değil, kişilik özellikleri ile, dürüst olup olmamasıyla, yararlı olup olmamasıyla, çalışkan olup olmamasıyla değerlendiririm. vs... Yukarıda alıntıladığım cümleler bana ait .Sanki ben bunları hiç söylememişimgibi idda ettiğiniz şeylere bakın her zaman ki gibi; korku,insanı yok saymak, kıyafet çağdaşlığın ölçüsü müdür? Kafaların bilime açık olmasından bahsediyorum, din eksenli yaşamda bunun mümkün olmadığından bahsediyorum. Bunun anlamını gerçekten kavradığınızdan emin misiniz? Hiç sanmıyorum. ******************* Ramazanda dükkan kapatmaya zorlamak insanları ,dayatma değil midir? Oruç tutmayanlara yapılan baltalı satırlı saldırıları hiç okumadınız mı? İçki ruhsatı olan yerlere zorluklar çıkarmak ve çoğunu sudan sebeplerle iptal edip, cezalar yağdırmak dayatma değil midir? Okullarda mescit açmak din eksenli bir yaşama kaymak değil de nedir? Sünni mezhebe göre insanları kabul etmek dayatma değil midir? Kendi düşünce tarzında olanları kadrolara doldurmak dayatma değil midir? (Nitelik ve niceliklerine bakılmaksızın) Yavaş yavaş dönüştürldüğümüzün farkına ne zaman varacaksınız? Son zamanlarda gazetelerde genelkurmaya sahte emirlerle sızarak olayı ergenekona bağlamak isteyen ve ışık evlerinde yetişen astsubayı da mı duymadınız? Fettullahın bu konudaki söylemlerini de mi duymadınız mesela şu ; "hedefimiz adliye ve mülkiye" Yok canım bunların hepsi korku, insanı yok saymak. Uyanın sayın mavi uyanın pembe gözlüklerinizi çıkarın da şöyle bir etrafınıza gerçekçi gözlerle bakmayı deneyin. İnsanları sürekli kendi doğrularına takılıp kalmakla suçluyorsunuz ama sizin takıldığınız noktaların çoğu doğru bile değil Kevin boyle dan örnek vermissiniz acaba avrupa da islama ve yandaşlarına uygulanan şeyleri de insan haklarına aykırı buluyor mu ? İsterseniz bu konuda da bir araştırma yapın . En azından tek taraflı düşünmemiş olursunuz. Bu anlamda aslına bakarsanız sizin samimiyetinize inanmıyorum.********** Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 21 Mart , 2009 Sayın Semazen, Neden şaşırmadım acaba ? Bir zamanlar said kürdinin risalelerinden örnekler vererek amacları gözler önüne serilirken siz bunları da inkar ediyor ve itiraz moduna giriyordunuz .********* Düşünecek olursanız bu ve bunun gibi zihniyetlerin yaptığı sizi ve tuzağına düşürdüklerini kendilerine benzetme ve dönüştürme çabasıdır.Bu dayatma değil de nedir başka ne olmasını bekliyorsunuz. diyerek ne kadar da kendi düşüncelerinize takılı kaldığınızı göstermiş oldunuz.Ben sadece yazdım,siz öfke ile beni eleştirme yoluna gittiniz.Üzüldüm. Ben kimsenin tuzağına düşmedim.Zihniyetim kimsenin tarağından geçmedi. Hangi dayatma?Siz o dayatmaya zaten beni tanımdan bana sunarak kendiniz düşmüşsünüz. Ramazanda dükkan kapatmaya zorlamak insanları ,dayatma değil midir? Oruç tutmayanlara yapılan baltalı satırlı saldırıları hiç okumadınız mı? İçki ruhsatı olan yerlere zorluklar çıkarmak ve çoğunu sudan sebeplerle iptal edip, cezalar yağdırmak dayatma değil midir? Okullarda mescit açmak din eksenli bir yaşama kaymak değil de nedir? pardon,ben ne yazdım ki siz bunu yazma gereği hisettiniz? Sünni mezhebe göre insanları kabul etmek dayatma değil midir? Kendi düşünce tarzında olanları kadrolara doldurmak dayatma değil midir? (Nitelik ve niceliklerine bakılmaksızın) Yavaş yavaş dönüştürldüğümüzün farkına ne zaman varacaksınız? Son zamanlarda gazetelerde genelkurmaya sahte emirlerle sızarak olayı ergenekona bağlamak isteyen ve ışık evlerinde yetişen astsubayı da mı duymadınız? Fettullahın bu konudaki söylemlerini de mi duymadınız mesela şu ; "hedefimiz adliye ve mülkiye" Fettulahçılar yada başkaları beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Benim samimiyetimi sorgulayacağımıza,gelin de beraber neden Laik abiler örtüye hayır derken Sünnilere işleyen toplumsal düzenlemeler ses çıkarmazı anlamaya çalışalım. ne dersiniz?ayrıca beni suçlamak yerine de yazın gerçeklerinizi,biz de görelim. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Bu bize yıllardır öğretilen eksik tanım. Laikliğin doğru tanımı: "Devletin dinden soyutlaşması, dinden yalıtılması, dine dayandırılmaması, yasaların din baz alınmadan hazırlanması" şeklindedir. Hani bazı materyallerde yazar: "Free from acid" der. Asit içermez, asitten yalıtılmış, asitten bağımsız..." anlamlarına gelir. Laik devlet "free from din" dir. Aksi halde tanım sizin verdiğiniz gibi olsaydı, devlet kendi işine bakar, din kendi işine olurdu. Din kendi özerk yapısıyla devlete alternatif bir yapı oluşturur, devlet de karışamazdı. Böyle bir şey yoktur. Devlet kamu yararını gözeterek her şeye karışır, dine de karışır. Devlet isterse salgını gerekçe gösterir haccı yasaklar. Hijyeni gerekçe gösterir kurbanı yasaklar. Asayişi gerekçe gösterir toplu ibadeti yasaklayabilir. Devlet dine karışır. Ama din devlete karışamaz... Bakınız,bu çok daha açıklayıcı bir tanım.Bir köşeye yazdım Bak sevgili gökyüzü, beni kızdırıyorsun, haberin olsun! Sonra da "kızma abisi" diyeceksin yine! Yahu sen "fi tarihindeki yasaklara bakarsan telsiz de yasaktı döviz de..." dediğimi okumadın mı, görmek mi istemedin? Tamam, başımıza kakıp durma, eksikli kusurlu, hale yola koyamadığımız bir demokrasimiz var! Olmadı işte bir türlü, altyapı yetersiz, olmuyor! Olacak, işte aşama aşama oluyor yahu! At denize, yüzerse yüzer, yüzemezse boğulur anlayışıyla olmuyor ki bu işler! Demokrasi emek ister, özveri ister, çaba ister... Olacak be yahu! Başaracağız be yahu! Umut fakirin ekmeği be yahu!!! (Sinirimden gülüyorum ha!) Siz kızmayın,ben sizi dinlerim Size sinir yakışmaz sevgili dostum.Düşünemiyorum sinirli halinizi.Kevin efendiyi görürsem söylediklerinizi iletirim. Tabi ki,inanıyoruz herşeyin daha güzel olacağına...varsa yanlışlar bu sadece birilerinin değil,hepimizin yanlışıdır.Umut fakirin ekmek kapısı,sabır da bizim kaderimiz. Teşekkür ederim. Alıntı
Misafir semAzen Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Öfkeyle yazmadım bu bir Bu yazdıklarım tamamen gerçek çünkü bu tarz iletileriniz mevcut. Kendi düşüncelerine takılı kalmak ne demek bunların aksini isbat edebilir misinz böyle olmadığını hayır edemezsiniz çünkü bunlar olan biten şeyler ve gerçek .Tuzağa düşmediğinizi idda ediyorsunuz ama etkileri halen sürüyor. söyler misiniz bana,inandığını yaşamakla onu başkalarına dayatmak arasında ki farkı nasıl belirliyorsunuz? Bunu yazdınız inandığını yaşamakla dayatma arasındaki farkı belirliyorum. İsteyen herkes kendi dünya yaşamını dinsel hükümlere göre uyarlar ve yaşar bu onun hakkıdır. Ama isteyen herkes de dünya yaşamınıdin hükümlerinin dışında yaşar kimsenin bu iki tarafa da söyleyecek bir şeyi olmamalıdır. Biri ötekiden daha değersiz yada daha değerli değildir. Ve aslında kimsenin neye inandığı benim umurumda bile değil kimin nereye neyle girdiği, ister başörtüsüyle girsin, ister iççamaşırı ile.Benim anlatmaya çalıştığım bu değil. Ben laik bir insanım , başka bir insanı inancına göre değil, kişilik özellikleri ile, dürüst olup olmamasıyla, yararlı olup olmamasıyla, çalışkan olup olmamasıyla değerlendiririm. vs... Bu cümlelerim zaten bu şeyleri eleştirdiğimin göstergesi. Kim nerede takılı belli oluyor Fettulahçılar yada başkaları beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Benim samimiyetimi sorgulayacağımıza,gelin de beraber neden Laik abiler örtüye hayır derken Sünnilere işleyen toplumsal düzenlemeler ses çıkarmazı anlamaya çalışalım. ne dersiniz?ayrıca beni suçlamak yerine de yazın gerçeklerinizi,biz de görelim. Sayfalardır nelerden bahsediyorduk? iyi pazarlar Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Öfkeyle yazmadım bu birBu yazdıklarım tamamen gerçek çünkü bu tarz iletileriniz mevcut. Kendi düşüncelerine takılı kalmak ne demek bunların aksini isbat edebilir misinz böyle olmadığını hayır edemezsiniz çünkü bunlar olan biten şeyler ve gerçek .Tuzağa düşmediğinizi idda ediyorsunuz ama etkileri halen sürüyor. Bunu yazdınız inandığını yaşamakla dayatma arasındaki farkı belirliyorum. Bu cümlelerim zaten bu şeyleri eleştirdiğimin göstergesi. Kim nerede takılı belli oluyor Sayfalardır nelerden bahsediyorduk? iyi pazarlar Ben sizin inananlara olan bakışınızı sorgulamıyorum.Benim haddime düşmez. Diyorum ki;eğitim kapısına gelmiş genç kızlarının başında ki örtüyü çekip çıkarmak hiçbir mantığa sığmaz. Ama bakıyorum ki,iletileriniz sadece beni eleştiriyor. Kişisel olan yaklaşımlar yada benim zihniyetim(!) mi burada tartışılan yoksa... Alıntı
Misafir semAzen Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Ve aslında kimsenin neye inandığı benim umurumda bile değil kimin nereye neyle girdiği, ister başörtüsüyle girsin, ister iççamaşırı ile.Benim anlatmaya çalıştığım bu değil. Ben laik bir insanım , başka bir insanı inancına göre değil, kişilik özellikleri ile, dürüst olup olmamasıyla, yararlı olup olmamasıyla, çalışkan olup olmamasıyla değerlendiririm. vs... Sadece yazdıklarınızı ve düştüğünüz çelişkileri sizin yazılarınızı örnek göstererek eleştiriyorum.Burada bir konu açılmış ve herkes kendi düşünce ve kültür birikimine göre yazıyor. Yani kendi zihniyetine göre ve eleştirilerde buna göre yapılır. Kusura bakmayın ama boşa zaman kaybısınız başka söyleyecek bir şey bulamıyorum. Benim vaktim değerli. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 22 Mart , 2009 Katılıyorum...vakit değerlidir. teşekkürler. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 23 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 23 Mart , 2009 Benim bu konu başlığı altına ekleyeceğim bir kaç cümle var: Eğitim ve savunma, bir vatandaşın vergi dairesine para yatırmaya gitmesi, bir karakola ifade vermeye gitmesi, bir hastaneye tedavi olmaya gitmesi gibi değerlendirilemez. Bu gibi "hizmet alan" kategorisinde değerlendirilemez. Çünkü eğitimde ve savunmada, karşılıklılık vardır, etkileşim vardır. Vatandaş gelip burada pasif bir hizmet almıyor. Bir sürece katılıyor, karşılıklı etkileşim içinde bir kamusal etkinlikte bulunuyor. Artık zorlama da sınır kalmadı. Eğitim devletin sağladığı bir hizmettir. Öğrenciler hizmet alan vatandaşlardır. Üniversite öğrencileri, devlet memuru, işçisi, askeri değildir. Devlet memurunun, işçisinin, askerinin, polisinin nasıl giyineceğine, nasıl davranacağına müdahele edebilir. Üniversite öğrencilerini, memur gibi gören YÖK zihniyetinin bu topiğin başlığında eleştirilen zihniyetten bir farkı yoktur. Aynıdır. Aynı olduğu için bilimadamlarını salt devlet memuru olarak görmeleriyle böyle bir rezalet yaşanmıştır. Modern dünya da yeri ve benzeri olmayan , üniversitelerin bilim ve özgür düşünce merkezleri değil sadece, meslek sahibi insanlar yetiştiren kurumlar olmasının sebebi olan kurumun zihniyetidir. Türkiye'de ne eğitim hizmetinde, ne savunma hizmetin de karşılıklı etkileşim vardır. Zira bu hizmetten yararlananların hizmetin nasıl verileceğine yönelik söz hakları veya yetkileri yoktur. Eğitim de, Üniversite öğrencilerinin, üniversitenin idaresi ile ilgili konularda söz sahibi olduğu bir ülke olmaktan Türkiye fersah fersah uzaktır. Öğrencileri geçtim, hocaların bile bir söz hakkı yoktur. Tüm yetki ve söz hakkı. Devletin tayin ettiği rektörler ve YÖK üyelerinin elindedir. Bakın örneğin, örgün eğitimde kıyafet yönetmeliği varken, yaygın eğitimde kıyafet yönetmeliği yoktur. Neden? Çünkü yaygın eğitimde etkileşimli eğitim yoktur. Açık öğretime kayıtlıysanız, öğretmenlerle etkileşime girmez, sadece sınav olmaya gider ve istediğiniz kıyafetle sınava girersiniz. Açık öğretim sınavlarının sürücü sınavlarından bir farkı yoktur. Ama KPSS sınavı farklıdır, çünkü oraya kamu personeli olmak için giriyorsunuz. Önce bilgi sonra akıl yürütme. Örgün eğitim sınavlarında geçerli olan bütün kılık kıyafet kuralları. Açıköğretim sınavlarında da geçerlidir. Örgün eğitim sınavlarına girmeye engel teşkil eden kılık kıfayetler, açık öğretim sınavlarına girmeye de engel teşkil eder. Sınava girerken giyip giyemeceğinizden, öğrenci kimliği, paso, diploma alırken vereceğiniz vesikalık resimde başınızın kapalı olup olamayacağına kadar hepsi aynı şekilde geçerlidir. .... Memleketimizin şekilci ve siyasal batı hayranı ilerici geçinen kafası karışıklarının düşücesidir bu. İki lafın birinde batı dünyasını göklere çıkarırken. Ancak diktatörlükle yönetilen geri ülkeler de ki uygulamaları ateşli bir şekilde savunurlar. Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 23 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 23 Mart , 2009 Yok ya? sahi mi Kevin efendi? Peki ben bu Kevin efendiye soruyorum: Biri Almanya'da göğsüne koca bir gamalı haç yerleştirip üniversite kapısına dayandı. Diyor ki "ben Hitler'im. Hitler'in ruhunu tenasuh yoluyla bedenimde taşıyorum. Tanrı beni dünyaya yeniden yeni bir din ile gönderdi. Dinime göre Yahudiler öldürülmelidir." Kevin efendi ne fetva keserler acaba? Avusturya'da ırkçı parti boykot edilirken hazretleri neredeydiler ki? herhalde aşağıdaki gibi bir fetva verirdi ; Bir de ABD'deki Ku Klux Klan örgütünden söz etmek isterim. ABD bir özgürlükler ülkesidir. Orada dinci de, ırkçı da olabilir ve bu görüşleri yasal platformda savunabilirsiniz. Buna yasak getirilmez. Çünkü yasaklayarak çözüm üretilmiş olmaz. ABD tüm görüşlerin serbestçe ifade edilebilmesini ve tartışılmasını benimsemiş bir ülkedir. Yanlış görüşler tartışma platformunda mahkum edilir. Yasaklanarak değil. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 24 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 24 Mart , 2009 Beni kafa karışıklığı ve şekilci batı hayranlığı ile suçlayanların aynaya bir kere daha bakmasını sağlayayım: Bu karşımdaki zihniyetin gözünde insanlar her durumda ikiye ayrılır. Siyahlarla beyazlar. Bunların ışığı tek renge indiren polarize ışın filtreli gözlüklerinden bakıldığında dünya siyah beyaz ve insanlar satranç taşları gibi görünürler. Bir insana baktıkları zaman önce kendi renklerinden mi diye bir kontrol ederler. Haaa, kendi renginden değil. O halde bunlar siyah satranç taşlarından! Tamam, her ne derse, her ne söylerse sonuna kadar karşı çıkılması gereken sınıfından! Ulu yüce hakkın ve doğruluğun timsali beyaz şah hazretlerimizi mat etmeye uğraşan, dünyayı ele geçirip insanlara kan kusturmak için çalışan kötü olan her ne varsa hepsinin timsali siyah şah piyonlarından! Hatta belki siyah şahın ta kendisidir! Açık öğretime devam eden tanıdıklarım olmasa, yanlış bilgiye inanacağım! Bizzat başını açmak zorunda kalmadığı için açık öğretime devam edenleri ismen, cismen biliyorum. Çünkü kendileri ile konuştum, konuşuyorum. Fakat hepsi birbirlerinden öğrenmiş, adeta örgütlenmişler. Ağız birliğiyle yok, açık öğretimden bitireceğim, başörtülü sınavlara giriliyor diyorlar. Eh sen bilirsin diyorum tabii. Yani bu konuşmaları yapmasam inanacağım ha! Hastaneye yatan bir insan, bir etkileşim süreci içine girmez. Yatar, tedavi olur. Ama eğitim kurumuna devam eden bir öğrenci öğretmeni ile birlikte karşılıklı aktif bir sürecin içinde yer alır. Soru-cevap etkileşimine girer, tez hazırlar, tartışır, beyin fırtınası yapar vs…Orada öğrenci-öğretmen birlikte, ortak bir çalışma içinde bir şey inşa etmekte, bir şey yaratmaktadırlar. Ha, Darwin Türkleri aşağılıyor diye öğreten eğitim sistemi bunu yapabiliyor mu, o ayrı... Batı ülkelerinde türban duyarlığı yoktur. Çünkü böyle bir sorunları yoktur. Ama ırkçılık duyarlıkları vardır. Bir insanın görüş olarak ırkçı olmasına bir şey diyemezsin, buna fetva gerçekten de verilebilir. Çünkü beyin silip yeniden programlama tekniği daha keşfedilmedi. Ama üniversiteye gamalı haçla girmeye izin vermezler. Tıpkı dini duyarlıkların olduğu yerde dini sembole izin verilmeyişi gibi... Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Altta açıklayacağım gibi, dünyaya bakışları elli yıl öncesinin kutuplu dünyasının kabesiyle sınırlı kalan zihniyetlerin kişilik analizi yapma girişimlerini ciddi bulmadığım için, genel olarak tartışmanın özünden kaydırılması girişimlerine prim vermeyen bir kimse olduğum için özünden devam edeyim. "Bizim bir tanıdık" ya da "bizim bir arkadaş söyledi" tadındaki referanslar yerine. Kişi elinin altındaki internet nimetinden yararlanıp basit bir şekilde açık öğretim kurumlarının sınav yönetmeliklerine bir göz atabilir. Bilmediği bir konuda ısrarcı olmak yerine. Açık Öğretim Fakültesi sınav yönetmeliğinden ; 7. Öğrenciler, kayıt koşullarında olduğu gibi başı açık olarak sınava gireceklerdir. Herhangi bir şekilde sınav salonuna başı örtülü olarak giren veya girdikten sonra başını örten öğrenciler salondan çıkartılır. Çıkmamakta ısrar eden öğrencilerin numaraları ile ad ve soyadları, Salon Sınav Tutanağına kıyafet açıklamasıyla yazılır. Hakkında kıyafet notu ile Bireysel Sınav İptal Tutanağı düzenlenen öğrencilerin o oturumdaki sınavlarının tümü geçersiz sayılır. Görüldüğü gibi, Açık öğretim sınavlarına başı kapalı olarak girmek yasaktır. Bu şekilde sınav salonuna giren öğrenci çıkartılır, ve o sınava katılmamış sayılır. Çıkmamakta ısrar ederse bu sefer sınav iptal tutanağı düzenlenir ve böylece final veya vize sınbavları boyunca (yanılmıyorsam iki gün) girdiği sınavların tümü geçersiz sayılır. Yani başı açık olarak girdikleri de. Üniversite de öğrencilerin, soru sorması, efendim tez hazırlaması vs. Onların hizmet alan vatandaşlar, üniversitenin ise hizmet veren bir kurum olduğunu değiştirmez. Öğrencilerin ne üniversitenin nasıl idare edileceğine, ne de müfredata hiçbir müdahele şansları olmadığı gibi söz hakları da yoktur. Öğrenciler üniversite de okuyarak bir kamusal etkinlikte falan da bulunmamaktadırlar. Onlar o kurum sağladığı eğitim hizmetinden yararlanan vatandaşlardır. Türkiye'de bir insanın görüş olarak şeriatçı olmasına, şeriat rejimini arzulamasına birşey diyemezsin. Ancak bunun propagandasını yapması, şeriat çağrısı yapması, şeriat amacıyla örgütlenmesi yasaktır. Bu amaçla örgütlendiği veya propagandasını yapan parti kapatılır. Türkiye'de bir insanın görüş olarak laikliğe karşı olmasına birşey diyemezsin. Ancak laiklik karşıtı bir örgütlenme yapması, siyasi parti ya da dernek kurması yasaktır. Kapatılır. Almanya'da üniversiteler de gamalı haç yasaktır. Ancak Almanya'da gamalı haç her yerde yasaktır. Yani gamalı haç adlı sembol, ister sokakta kullanın, isterseniz evinizin duvarına asın. Taşınması veya kullanılması, ceza kanunlarında suç olarak tanımlanmış bir fiildir. Dolayısıyla Gamalı Haç'ın Alman üniversitelerinde yasak olması, Alman ceza kanunlarında taşınması suç olarak tanımlanmış herhangi bir eşyayı taşımaktan farklı bir yasak değildir. Üniversiteye silahla gelmek, uyuşturucuyla gelmek gibi. Avrupa'nın ırkçılık duyarlılığı vardır, fakat arkadaşımızın "özgürlük" olarak nitelendirdiği şekilde. Avrupa'da ırkçı örgütler ve siyasi partiler diledikleri gibi örgütlenmekte, diledikleri gibi siyasi faaliyette bulunmakta, diledikleri gibi gösteri, yürüyüş ve açık hava toplantısı düzenleyebilmektedir. Bu ırkçı örgüt ve siyasi partilerin simgeleriyle de üniversiteye'de girersiniz başka yere de. Gamalı haç ise, batı daki hiçbir ırkçı örgütün, ya da siyasi partinin kullandığı simge değildir bugün. Zira ırkçılık nazizmden ibaret olmadığı gibi. Her ırkçı örgüt veya partinin siyasi simgesi de gamalı haç değildir. Velhasıl, Batı'da ırkçıların diledikleri gibi siyasi çalışma yapıp örgütlenebilmelerini bize "özgürlük" diye öven kimsenin. Türkiye'de Türban yasağını normal görmesi. Daha önce söylediğim gibi şekilci batı hayranlarının açmazıdır. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Açık Eğitim Fakültesi hakkında bilgi sahibi değilim. Ben Açık Liseden bahsettim. Açık Lisenin kıyafetle ilgili altıncı kısmında ilgili madde ise şöyle: Madde 45 — Sınavlarda, kılık-kıyafetin öğrencinin rahatlıkla tanınmasını sağlayacak şekilde sade ve temiz olması esastır. Disiplin Madde 46 — Lise’de, örgün orta öğretim kurumlarında uygulanan disiplin hükümleri uygulanmaz. Bu yönetmelikten önceki yürürlükten kalkan yönetmelik de farklı değil: Kılık-Kıyafet Madde 41 — Açıköğretim Lisesi, öğrencilerine, sınavlarda ve yüzyüze eğitmde, "Millî Eğitim Bakanlığı ile Diğer Bakanlıklara Bağlı Okullardaki Görevlilerle Öğrencilerin Kılık Kıyafetlerine İlişkin Yönetmelik" hükümleri uygulanmaz. Ancak, kılık - kıyafetlerin sade ve temiz olması gerekir. Hepsi bu. Herhangi bir kısıtlamadan bahsedilmiyor... "Üniversite de öğrencilerin, soru sorması, efendim tez hazırlaması vs. Onların hizmet alan vatandaşlar, üniversitenin ise hizmet veren bir kurum olduğunu" bence ise değiştirir... Ben ırkçılığın Nazizmden ibaret olduğunu filan söylemedim. Söylediğim, her ülkenin duyarlıklarının farklı olduğu. Duyarlık yükselirse başörtünün gamalı haç gibi her yerde yasaklanmasını da savunmuşum bakmışsın, niye olmasın? Alıntı
Misafir CYRANO Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Açık öğretime devam eden tanıdıklarım olmasa, yanlış bilgiye inanacağım! Bizzat başını açmak zorunda kalmadığı için açık öğretime devam edenleri ismen, cismen biliyorum. Çünkü kendileri ile konuştum, konuşuyorum. Fakat hepsi birbirlerinden öğrenmiş, adeta örgütlenmişler. Ağız birliğiyle yok, açık öğretimden bitireceğim, başörtülü sınavlara giriliyor diyorlar. Eh sen bilirsin diyorum tabii. Yani bu konuşmaları yapmasam inanacağım ha! bilgiden sonra ; Açık Eğitim Fakültesi hakkında bilgi sahibi değilim. Ben Açık Liseden bahsettim. Gerçekten 14-17 yaş arası lise öğrencilerinden bahsediliyormuş Ben başını açmak zorunda olmadığı için düz lise yerine açık liseyi tercih eden bir öğrenci duymadım. Başı açık sınavlara alıyorlar diye, düz liseyi bırakıp açık liseden bitiren öğrenci de duymadım. Böyle konularda görüşlerini dinlediğim 14-17 yaş arası arkadaşlarım da yok. Artı, zorlamada biraz sınır tanıyalım. Üniversitelerin eğitim hizmeti veren kurumlar olduğu da "sence, bence" kalıplarıyla değişmez. Amerika keşfedileli çok oldu. Duyarlılık konusuna gelince. Değinmeye de ihtiyaç yok. Batı'nın en duyarlı olduğu konulardan birisi olan ırkçılık tehlikesine rağmen, ırkçı örgüt ve partilerin serbestçe faaliyet gösterebilmesini bize örnek "özgürlük" olarak gösterip. Sonra türban yasağını, herkesin duyarlılığının farklı olmasıyla açıklamaya çalışmak. Dediğim gibi şekilci batı hayranlığının doğurabileceği bir çelişkidir sadece. Benzeri birçoğu gibi. Böyle zihniyetteki bir karşıtlık da zaten siyasal islam için, müttefikten daha bulunmaz nimettir. "istemezuk istemezuk" lar AKP için en değerli hazinedir. %47'deki eşşiz paylarıyla. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 14-17 yaş arası lise öğrencilerinden bahsediliyormuş Yok, Açık Lise öğrencilerinin hepsi 18 yaşın üzerindedir. Ne kadar olduğunu bilmiyorum, ama bir süre liseye devam etmemiş olmak kaydıyla Açık Lise'ye kayıt yaptırılabiliyor. Bu süre iki veya üç sene olabilir, emin değilim. Öyle kaydınızı liseden alıp Açık liseye aktaramıyorsunuz. Ya işte mevzuatı nerden bileyim, örgün eğitimden ilişkisinin kesilmiş, tasdikname almış filan olması gerekiyor, bilmiyorum. Ama en azından benim tanıdıklarım 18 yaşından küçük değiller. Genelde başörtüsü yüzünden liseye devam etmemiş kızlar ilgi gösteriyor. Bir de okulla ilişiği kesilip askere gitmek istemeyen erkekler... "Bence" lafın gelişi. AKP için en değerli hazinenin ne olduğu bilinçli ve bilgili herkes için malum. Bunu tartışmaya gerek duymam. Ayrıca benim oylarını artırma kaygısı çektiğim bir siyasal partim yok. Olsa ben de bazı "açılımlar" yapardım belki! İSKİ paralarını sekreter yedi diye CHP'nin başını yiyen bu halk, aynı belediye asfaltı ağlatırken bakacaksa, ben ne yapayım? Dogmalar beynini örümceklemiş demektir. Kılıçdaroğlu kütür kütür dosyaları ortaya koydu. Görünen köye daha başka kılavuz ister mi? Paraları sekretere yedirince tu kaka, üç metres birden tutunca şeriatın hükmü oluyorsa ben ne yapayım yahu? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 25 Mart , 2009 Söylediğim, her ülkenin duyarlıklarının farklı olduğu. Duyarlık yükselirse başörtünün gamalı haç gibi her yerde yasaklanmasını da savunmuşum bakmışsın, niye olmasın? Tabii ki bunun tersi de çok mümkün. Başörtüsünü tınlayan filan olmazsa, duyarlık ortadan kalkar, kimse ayırıcı bir dinsel sembol olarak görmezse (ki aslında öyledir. Bugünkü dini tesettür diye yutturulan kıyafetleri ashabı kiram efendilerimiz görseler derdest recmeylemeye kalkarlardı hafizanallah!) o zaman hiç bir karşıtlık olmaya da bilir. Bunu önümüzdeki günler gösterecek. Ilımlıdan ılımlıdan şeriat mı getirilmeye çalışılacak, kim karşı çıkacak, nasıl çıkacak, çıkmayacak mı, Ergenekon milleti iyice tırstırdı mı, yoksa insanlar beklemede mi, nedir ne değildir belli olacak. O değil de çıkacağı çok belli olan PKK affı da bu milletin, bu yirmi yaşında fidan gibi evlatlarını davul zurnayla kalleşlerle savaşmaya, gerekirse şehit düşmeye gönderen anaların yüreğini de yakmazsa harbiden uyuşmuştur bu insancıklar be! Tırsmışlar iyiden, allahın nizamının gelmesine hayır dersek çarpılırız neme lazım diye iyiden beyin örümceklemesi olmuşlar demektir. Göreceğiz... O değil de bir zaman geçsin be! Daha bu kalleşler karakollarımıza saldıralı kaç zaman geçti? Ellerinin kanıyla "ben sadece patates soyduydum dağda" deyip aramıza karışacaklar. "Sen terörle canın pahasına mücadele mi ettiydin, iyi iyi, çekil kenara şöyle" olacak bir de! Bunların derdi gücü Kürt sorunu filan da değil, söyleyeyim. Bu planın sadece ilk aşaması. Bu aşamanın amacı, ordunun bir gereği ve öneminin kalmadığı bir ortamı yaratmak. Ordu PKK ile savaştıkça çok güçlendi. Süreç tersine işletilecek. Yeni plan budur. Dert ise, İslam cumhuriyetini öyle hop diye ilan ederek filan değil, ılımlıdan ılımlıdan, aşama aşama gerçekleştirmek. Derin devlet buna göre formatlandı mı, iş biter. Ondan sonra geçmiş olsun. Artık bir daha format atılır mı, o da gergenekon mu olur ne olur, orası hayal... Tüm iş derin devlete formatın çekilmesi. Oraya kadar ılımlı, mehtabı uyandırmadan gider... Sonrası karanlık... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 26 Mart , 2009 Gönderi tarihi: 26 Mart , 2009 TOHUM Bahadır Altan (Kaptan Pilot) Tohumlar, uygun koşullar oluşuncaya kadar toprakta ya da saklandığı yerde uyur. Yeterli nem ve ısı oluşunca ancak, filizlenmeye başlar. Sonra bu filizler sürgün verip toprağın üzerine doğru yol alır. Bir sabah bakarsınız ışığa kavuşmuş ektikleriniz. Taze yapraklar hızla baş kaldırırlar güneşe doğru. Havacılıkta kazalar da aynı tohum gibidir. Elverişli zemin yoksa uyur toprağın altında. Bütün koşullar birleşip, zincir tamamlanmadan kolay kolay kaza olmaz. Hep, birileri çıkar, kazayı oluşturacak bu zinciri kırar ve zehirli sarmaşıkların ışığa ulaşmasını engeller. Ya nemi yok eder, ya sıcaklığı düşürür ya da zemini serleştirir. Yani basar üzerine, birilerinin özenle kabartıp, gübrelediği toprağın. Havacılıkta birer mayın olarak algılanması gereken binlerce kaza tohumu saklı toprağın altında. Biz uçucular kazalardan dersler çıkartırız. Her yıl tekrarlanan eğitimlerde en çömezimizle en tecrübeli kaptan yan yana onları inceler, üzerlerinde tartışır, yeniden yaşarız adeta. Bunlar yeterli değil kuşkusuz ama keşke bizim dışımızdakiler de üç gün sonra unutmamak için aynı çabayı gösterse! Yani “bütün aktörler,” başta yönetim kademeleri olmak üzere bize katılsa! Zincirin tamamlanmasını hep birlikte engellemeye çalışsak. Belki o zaman toprağın üzerine çıkmayı başaran bir deli sürgün, bir şubat sabahı aniden uzanıp Arısanları, Sezerleri, Özgürleri, Eskinleri aramızdan almayı başaramaz... “Ama bu kazada bir sorumluluğu yok THY yönetiminin!..” Beni bir bankanın yönetim kuruluna atamaya kalksalar “ bankaya bir düşmanlığınız mı var?” diye sorarım önce! Çünkü ben paradan hiç anlamam, ben havacıyım, ben uçarım. Yolcumun saçının teline zarar gelmemesi için, uçağımın boyasının çizilmemesi için, meslek onurumun zedelenmemesi için, bulutları delerim, dağları aşarım. Gerekirse Tahsin gibi, Murat gibi, Olgay gibi, Ulvi Murat gibi canımı veririm. Ama tüccarlıktan, reklamdan, nazar duasından, hiç anlamam. Bu konularda THY’yi yöneten üç kişilik icra komitesi bir numaradır! Onlar, şirket hızla büyürken insanları limitlerin üzerinde gece gündüz uçurarak nasıl maliyet düşürülür, nasıl reklam yapılır, nasıl kar edilir iyi bilirler! O nedenle söz, yetki, karar, ve de iktidar onlarda! Bu konuda ellerine su dökemez kimse! Peki “havacılık” derseniz, uçuş güvenliği derseniz, meslek etiği, onuru, disiplini derseniz, sosyal diyalog, hak, emek... Özetle “insan” derseniz yanıt alabilir misiniz? Ama “bu kazada sorumluluğu yok İcra Komitesi’nin!” Bu “üçlüye” bir çift sözümüz var: Efendiler! “Uçuş Emniyeti” deyince, binlerce havacının da sizler, eline su dökemezsiniz. Bilmezsiniz ama personelinizin çoğunun okuduğu lisenin bile adı “Hava Lisesiydi.” Havacılığın her dalında, yakıt kokusuyla, uçak gürültüsüyle, kar, sıcak demeden ter döktüler. Çoğu kazandıklarını meslek hastalıkları ve kanser tedavilerinde harcıyor, emekli olur olmaz yaşamlarını yitiriyor ama her koşulda yolcularına güler yüz gösteriyorlar. Bu konuda teknisyeninden, yolcusunu kurtarmak için çabalayan kabin memuru ve kaptanına kadar hiçbirimizin yanına bile yaklaşamazsınız! Kusura bakmayın ama bu konuda gerçekten, üçünüzü toplasak bir “havacı” etmezsiniz! Ağır gelmesin bu sözlerim, mahkemelere de koşmayın hemen. İspatlı belgelidir yazdıklarım. Biz de para konusunda sizinle aşık atamayız! Siz satıştan anlarsınız; halkın vergileriyle yaratılan bu şirketi “başarıyla” nasıl “pazarladığınızı” Necati Doğru Vatan Gazetesi’nde yazıyor. Bizim pazarladığımız sadece uzmanlık alanımızdaki emeğimizdir. Taşeronlarınızla birlikte satış, sizin işinizdir! Siz reklamın da alasını bilirsiniz! Ana vatanından getirttiğiniz “starlar” hem şirketin, hem sizin “reklamınızı” yaparlar, bir taşla beş kuş vurursunuz! Ama çok önemli bir farkımız var: Bizler neyi bilmediğimizi biliriz! Bir kazadan geriye size bir “adet” cenaze töreni, uzmanlara hazırlatılmış, nerede nasıl “vurgu” yapılacağı belirlenmiş bir konuşma ve bilmem kaç milyonluk sigorta maliyeti kalır sadece. Gözyaşlarınız, suratınıza makyaj gibi taktığınız o artık çok bildik gülümseme kadar içtendir! Ama biz yıllardır hiç unutmadık yitirdiklerimizi. O yüzden yüksek çıkar çığlığımız! Siz THY’nin başına, kantardan anladığı için kasabın, kuyumcu terazisinin başına konduğu gibi atandığınız zaman, bilmeniz gereken sadece, havacılık ve uçuş güvenliği konusunda “birşey bilmediğiniz” idi. O zaman öğrenme şansınız olacaktı. Ama ne yazık ki bunu bilemediniz! Sky Life dergisinde yayınlanan “Yolcu Memnuniyeti Birinci Önceliğimizdir!” başlıklı Genel Müdür imzalı yazı bunun çok net itirafıdır. Uçuş güvenliğinden habersizliğin belgesidir. THY’yi beş yıldızlı otel, bu gerçekleri açık açık yüzünüze söyleyenleri de düşman bellediniz. Kininize tanıktır bu satırların yazarı ve hala parçalamaya ezmeye sindirmeye çalıştığınız binlerce THY işçisi... Sizleri poh pohlayıp yağlayanların, THY deyince yemek mönüsünden başka birşey aklına gelmeyen Hıncal Uluç’tan, Engin Ardıç’a; Mehmet Barlas’tan M.Ali Birand’a basınımızın “değerli” köşe yazarlarının hiç mi payı yok bu sonuçta? Umur Talu ve Necati Doğru gibi birkaç duyarlı kalem dışında herkes “sizinle gurur duyuyordu!”… Siz gübrelerken onlar hortum tuttular bu güne kadar… Hep birlikte suladınız, ısıttınız, kabarttınız toprağı… Tohumlar böyle filizlendi, yola koyuldular... Vereceğim örnekler çok somuttur sayın “İcra Komitesi”, elle tutulacak kadar somut. Öyle nazarla falan kandıramazsınız insanları. Şeytan işi de değil bunlar, sizin icraatınız! Bunları kaza oldu diye değil, daha önce de çeşitli yayınlarla, panel ve sempozyumlarda dile getirdiğimden, şimdi yazma hakkını kendimde görüyorum. İnsan hayatını ilgilendiren konularda susmanın sorumluluğunun, konuşmaktan ağır olduğuna inandığım için yazmaya da devam edeceğim... Bakınız neler yaptınız: Havacılıkta çok riskli olan bu büyüme hızına, personel yetiştirmek mümkün değildi. Uçaklara yetişmek için pilot sayısı altı yüzden birdenbire iki bine fırlayınca, bu pilotların “eğitimi”, “standardizasyonu” diye, şirketin sizi “hiç ilgilendirmeyen” bir meselesi ortaya çıktı! Üstelik bu eğitimin yapılacağı “Başkanlığa” atadığınız “Eğitim Başkanı” çok hızlı ceket ilikleyen ama o tarihlerde öğretmenlik vasfı bile olmayan biriydi. Dinlemediniz! Bu mesleğin geleneğidir, en deneyimlilerden en dinamiklerden en bilgili ve yabancı dili en iyi olanlardan bir “Baş Pilot” seçilir. Herkes ona saygı duyar, büyüktür sözü dinlenir. Siz iki yıllık bir kaptanı böyle bir makama atadınız. Bu “Baş Pilot”, en temel havacılık kurallarını önce kendisi uygulaması gerekirken hiçe sayarak, hem de bol yolluklu dış yatı uçuşlarıyla, maaşını ikiye katlayarak aylık limitleri aşınca, bir de “ödüllendirip”, “Uçuş Emniyet Başkanı” yaptınız. Yani şirketin Uçuş Güvenliğini, kuralları hiçe sayan, tam anlamıyla “kırmızı ışıkta geçen” bir “kaptana” emanet ettiniz. Neydi bu “kaptanın” özelliği? Bu konuda çok iyi eğitimler görmüş nitelikleri sınanmış birisi miydi acaba? Hayır, beş vakit namaz kılar ve Temel Bey’le birlikte sık sık Hacca giderdi sadece! Ha bir de pilotlara bol bol “savunma ve ceza” verirdi “esas duruşları bozuk” diye!.. Derdimizin kimsenin namazında haccında olmadığı açık… İtirazımız bunların mesleki yeterliliklerin ve etiğin önüne geçmesine. Ne yazık ki bunu da anlayabildiğinizden kuşkuluyum. THY’de pilot seçimini kim yapar? Eskiden örneğin Cem Kozlu mu karar verirdi dersiniz? Bu işin Hamdi Topçu’dan geçtiğini en yetkili ağızdan ben duyduğuma göre, sanırım duymayan yoktur. Sizler pilotları AKP’den “Hamil-i Kart” peşine düşürdüğünüzle övüne durun. Bunun sonuçlarının 10 yıl sonra çıkacağını da “bilmiyordunuz!”. Ya da öğretmen pilotların Boeing uçağında başarısız bulup “fail” ettikleri pilot, bizzat sizlerin talimatıyla önce uçuş okuluna öğretmen yapılır; oradan da A-320’ye atanır ve yolcuyla birlikte eğitilmeye çalışılırsa bu nasıl bir mesleki erozyona yol açar bunu da “bilemezdiniz!” Çünkü “bilmediğinizi bilmiyordunuz!” Esas sorun sizin bilmediklerinizi “bilen” ve “Kaptan” olan, yani aramızdan çıkan, Genel Müdür Yardımcılarınız, Uçuş İşletme Başkanlarınız Baş Pilotlarınız, Uçuş Emniyet Başkanlarınızın bunlara karşı ne yaptığıdır! Sayın THY İcra Komitesi, sizin gerçekten bir suçunuz yok bu kazada! Siz daha sonrakiler için toprağı gübrelemeye, sulamaya devam ediyorsunuz sadece. Bunu bilinçli yapmadığınız kesin. Eminim farkında bile değilsiniz! Zaten sorun da burada!.. Emniyetli uçuşlar... Bahadır Altan (Kaptan Pilot) Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 1 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 1 Nisan , 2009 Ben bir kez daha altını çize çize vurgulayayım da günah benden gitsin: Bu ülkede Kürt sorunu diye bir sorun ve başörtüsü yasağı diye bir yasak yoktur! Bunlar tamamen beyinlere adeta zorla empoze edilip dayatılmış yapay, kuramsal, gerçekte olmayan hayaletlerdir... Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Kürt sorunu diye kafalarimiza empoze edilmeye calisilan bu kavram aslinda SARK SORUNU'dur.Bu konularda bilgi sahibi olanlar veya oldugunu iddia edenler ne hikmetse bu SARK SORUNU'na hic deginmezler,heralde elleri yanar diye korkuyorlar,veyahutta saklamaya calistiklari bazi kirli senaryolar var. Türkiye de Kürt sorunu yoktur hic olmamistir,bu tamamen bölünmeye hedeflenmis odaklarin carpitmalaridir.Onlarin biz bölünmek istemiyoruz demeleri gercek disidir yani yalandir.Bal gibide bölünmek istemektedirler,dünkü Kürt isyanlari neye hizmet icindiyse bugünkü Kürt sorunu diye uydurulan yalanda ayni seydir,yani KÜRTISTAN kapisinin aralanmasidir.Burada demokratik haklar diye duygu sömürüleri yapilmaktadir,Kürtlerin hakki diye birtakim seyler uydurulmaktadir.Kardesim Kürtlerin sorunu varsa meclisteki 200 Kürt kökenli adami kim milletvekili secerek oralara gönderdi.Yoksa aydan mi geldiler.Yalanlari birakin artik.Ergenekon bahanesiyle,resmen ordu düsmanligi ve devlet düsmanligi yapilmaktadir.Ypanlarin kimler olduklarini anlatma geregi yok onlar kendilerini biliyorlar.Kim bu ülkede ayrilikcilik istiyorsa Ergenekon üzerinden devlet ve ordu düsmanligi yapmaktadir.Dinci yobazlarin Kürtcü bölücülerle omuz omuza olmalarinin hikmeti nedir acaba?bU iki kesimde Atatürk Cumhuriyetine ve Türk milletinin ordusuna düsmandir.Bunu istedileri kadar inkar etsinler hic birsey degismez. saygilarla Alıntı
Φ dünyahepimizin Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Kürt sorunu diye kafalarimiza empoze edilmeye calisilan bu kavram aslinda SARK SORUNU'dur.Bu konularda bilgi sahibi olanlar veya oldugunu iddia edenler ne hikmetse bu SARK SORUNU'na hic deginmezler,heralde elleri yanar diye korkuyorlar,veyahutta saklamaya calistiklari bazi kirli senaryolar var. Türkiye de Kürt sorunu yoktur hic olmamistir,bu tamamen bölünmeye hedeflenmis odaklarin carpitmalaridir.Onlarin biz bölünmek istemiyoruz demeleri gercek disidir yani yalandir.Bal gibide bölünmek istemektedirler,dünkü Kürt isyanlari neye hizmet icindiyse bugünkü Kürt sorunu diye uydurulan yalanda ayni seydir,yani KÜRTISTAN kapisinin aralanmasidir.Burada demokratik haklar diye duygu sömürüleri yapilmaktadir,Kürtlerin hakki diye birtakim seyler uydurulmaktadir.Kardesim Kürtlerin sorunu varsa meclisteki 200 Kürt kökenli adami kim milletvekili secerek oralara gönderdi.Yoksa aydan mi geldiler.Yalanlari birakin artik.Ergenekon bahanesiyle,resmen ordu düsmanligi ve devlet düsmanligi yapilmaktadir.Ypanlarin kimler olduklarini anlatma geregi yok onlar kendilerini biliyorlar.Kim bu ülkede ayrilikcilik istiyorsa Ergenekon üzerinden devlet ve ordu düsmanligi yapmaktadir.Dinci yobazlarin Kürtcü bölücülerle omuz omuza olmalarinin hikmeti nedir acaba?bU iki kesimde Atatürk Cumhuriyetine ve Türk milletinin ordusuna düsmandir.Bunu istedileri kadar inkar etsinler hic birsey degismez. saygilarla Inkarcilik gecmiste de fayda getirmedi gelecekte de getirmeyecek. Komplo teorilerini biliyoruz, bu tip korku seneryolariyla insanlarimizi neredeyse ruh hastasi yaptilar. Demokrasi, özgürlük ve kardeslik karsitlarinin dikdatörlük egemenliklerini sürdürme cabalarndan baska bir sey degildir bu inkarcilik politikasi. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Komplo teorilerini biliyoruz, bu tip korku seneryolariyla insanlarimizi neredeyse ruh hastasi yaptilar. Ey biz de aynısını ergenekon öcüsüyle yapmaya çalıştıklarını ama gülünç olduklarını savunuyoruz, ne olacak şimdi? Nasıl anlaşacağız? Millet ergenekondan içeri alırlar diye telefonda ne söyleyeceğini birbirine karıştırıyor. Telefonda bile şöyle bir gitsin bu hükümet deme ve biraz öfkeye kapılıp deşarj olmak için anasını da alsın gitsin gibi ifadelere sapma lüksü yok! "Haaa! Asker darbe yapsın, hükümet devrilsin öyle mi? Seni gidi darbe yanlısı! Sen kamera kayıtlarını incelesek cumhuriyet mitinglerine de katılmışsındır kesin. Alın bakıyım şunu içeri! Bilgisayarını da didik didik edin, harddiskten sildiği belgelere de geri kazanımla ulaşın. Yine bir şey çıkmazsa bir CD filan atıverin bir dosyanın arasına! Örgüt silahı filan çıkmadıysa bile ya finansörüdür, ya lobicisidir. Hiç bir şey yapmadıysa cumhuriyet mitingine katılmıştır! Alın bunu, alın!" Alıntı
Φ phantom_lord Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Ey biz de aynısını ergenekon öcüsüyle yapmaya çalıştıklarını ama gülünç olduklarını savunuyoruz, ne olacak şimdi? Nasıl anlaşacağız? Millet ergenekondan içeri alırlar diye telefonda ne söyleyeceğini birbirine karıştırıyor. Telefonda bile şöyle bir gitsin bu hükümet deme ve biraz öfkeye kapılıp deşarj olmak için anasını da alsın gitsin gibi ifadelere sapma lüksü yok! "Haaa! Asker darbe yapsın, hükümet devrilsin öyle mi? Seni gidi darbe yanlısı! Sen kamera kayıtlarını incelesek cumhuriyet mitinglerine de katılmışsındır kesin. Alın bakıyım şunu içeri! Bilgisayarını da didik didik edin, harddiskten sildiği belgelere de geri kazanımla ulaşın. Yine bir şey çıkmazsa bir CD filan atıverin bir dosyanın arasına! Örgüt silahı filan çıkmadıysa bile ya finansörüdür, ya lobicisidir. Hiç bir şey yapmadıysa cumhuriyet mitingine katılmıştır! Alın bunu, alın!" Ergenekon koskocaman bir balondur bu doğru... Ama bu ülkede kürt sorunu olduğıu yadsınamaz... Yıllardır en doğal hakları olmasına karşın kendi kültürlerini yaşayamıyorlar... Nüfus kağıdında doğum yeri Diyarbakır olduğu için içeri atılan çok insan tanıyorum... Ya da adı Rojin gibi bir kürtçe ismi olduğu için dayak yiyen... Biz bunlara geçit vermezken bölücülük olarak nitelendirirken en saygın okullarımızda bile İngilizce Fransıza eğitim veriyoruz be bunu Emperyalizm olarak nitelendirenleri komünist olarak yaftalıyoruz... Enteresan doğrusu... Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 3 Nisan , 2009 Ey biz de aynısını ergenekon öcüsüyle yapmaya çalıştıklarını ama gülünç olduklarını savunuyoruz, ne olacak şimdi? Nasıl anlaşacağız? Millet ergenekondan içeri alırlar diye telefonda ne söyleyeceğini birbirine karıştırıyor. Telefonda bile şöyle bir gitsin bu hükümet deme ve biraz öfkeye kapılıp deşarj olmak için anasını da alsın gitsin gibi ifadelere sapma lüksü yok! "Haaa! Asker darbe yapsın, hükümet devrilsin öyle mi? Seni gidi darbe yanlısı! Sen kamera kayıtlarını incelesek cumhuriyet mitinglerine de katılmışsındır kesin. Alın bakıyım şunu içeri! Bilgisayarını da didik didik edin, harddiskten sildiği belgelere de geri kazanımla ulaşın. Yine bir şey çıkmazsa bir CD filan atıverin bir dosyanın arasına! Örgüt silahı filan çıkmadıysa bile ya finansörüdür, ya lobicisidir. Hiç bir şey yapmadıysa cumhuriyet mitingine katılmıştır! Alın bunu, alın!" sıramı bekliyorum mesela en başından beri söylediğim gibi, Türkiye kıskaç altındadır, Bush hükümeti gider, Obama hükümeti gelir ama Amerika'nın devlet politikası değişmez, Türkiye'ninse bir politikası ve sistemi bile kalmamıştır... Türkiye korku imparatorluğuna dönüştü, Ergenekon'da, TSK ve Cumhuriyetçilerin tasfiyesidir, bu değişimin somut adımlarıdır, buna bilerek destek olanlar dışında öğretilmiş ezberler ile farkında olmadan inananlar var... Ben adım gibi eminim ki, bu dem geçecek fakat Türkiye'de çok insana bedel ödetecekler, Amerika ve İsrail'in Ortadoğu'da Türkiye'nin de yapısını içine alan başka planları var, o yapıyı komünizm korkusu ile yaratılmış din eksenli devlet ile oluşturmaktalar, anti-emperyalist kim varsa ya öldürülecek (ki öldürülenleri de kullanacaklar) ya tutuklanacak (ki cinayetlerde böylelikle bunların üstüne yıkılacak... Böylelikle Türkiye'de muhalif ve Kemalist bırakmamış olmaktalar... Kürtleri ayrı, Türkleri ayrı, dini ayrı kullanmaları bundan... Bunların gerçek olduğunu görmek için çok beklenmeyecek üstelik... Bugün Amerika'ya sırt dayayıp destek alanlarda Saddam'ı iyi hatırlamalılar... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.