Φ okyanus01 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Slm herkesin üzerine olsun. ( Külli irade - cüzi irade ) yani iki varlik sözkonusu mu ??? 1. Oysa Allah ü teala Ihlas suresinde kendini tarif ettigi gibi ( deki O ahad olan Allah tir ) . 2. La ilahe illallah cevrisini biz eger ister kavram olsun ister vücud sahibi olsun Allah tan baska ilah yoktur anliyorsak , elbette zaten ( baska ) iki varliga isaret ediyoruz farkina varmadan. Oysa Kelime i tevhid in manasi söyle olmasi gerekiyor ( La ilahe ) - ilah yok , ( illa ) sadece Allah var . Ilah , insanin medet umdugu her tür düsünce ve objeye verilen isim musemma dir . Allah ismi ile isaret edilen varlik AHAD , yani öyle bir tek ki , kendisinin disinda hic bir varlik olmasi mümkün olmayan , dogmamis , dogurmamis , bölünemez , parcalanamaz olan bir varliga isaret eder . Birseyler cagristiriyomu bu yorum sizlerde acaba ? Insan denilen varlik kendini et beden olarak algiladigindan , tüm olaylara sadece 5 duyusu ile yaklastigindan varligindaki sebebi hakikattan mahrum yasamakta. Simdi düsünelim hep birlikte ; Bizim aleme bakisimiz ve varsaydigimiz hersey gözlerimizin su anki görme yetenegi kadardir .Oysa icinde bulundugunuz odanin tavanini kaldirsaniz ve dev bir teleskop merceginden odaniza baksaniz , acaba odanin icinde bulunan esyayi nesneleri ve hatta koltuklarin üstünde oturan insanlari nasil görür ve algilariz ??? Sübhesiz az önce varsaydigimiz hersey birer atom ve molekül den ibaret oldugunu farkederiz. Evrende cogul olarak algiladigimiz hersey aslinda gözleimizin 4000 ile 7000 anström görme yetenegimizden kaynaklanan bir algilama seklidir.Sana teleskopla bakildiginda ( wave ) dalga boyundan baska bir sey degilsin aslinda. Esasen bu durumu bizler her aksam yatagimiza yattigimizda Rüya denilen olayla anliyabiliriz. Insan rüyasinda da kendini et beden ve 5 duyusundan ibaret sayar ve herseyi hisseder .Uyandiginda ise herseyin bir algilama oldugunu farkeder. Insan , hayvan , esya , nesne , madde , hersey birer isimden ibaret oldugunu daha nasil anlatabilirim sizlere. Bir Okyanusu düsünün , icinde sayisiz yasayan canli türleri ile.Birde o okyanusun dalgalarini düsünün. Her bir dalga boyu farkli yansir gözümüze.Kimi uzun ,kimi enli,kimi yüksek,kimi hizli,kimi siddetli vs. Simdi siz o dalgalarin varligindaki hakikatin sadece bir okyanus oldugunu bile bile nasil bir cogulluktan bahsedebilirsiniz ??? O isimlerle andigimiz degisik dalgaboylari aslinda birer mana oldugunu esasen var olan sadece bir okyanus oldugunu anlayabildi isek eger , meselelere bir adim daha yaklastiniz demek. O Ahad olan Allah , zerrelere bölünemez ,ondan bir parca ayrilamaz,ona bir parca ilave edilemez olan öyle bir teklikki ,öyle bir vahdeti vücudki ,evrenler ve evren ici evrenlerde heryerlerde sadece onun isim ve manalari mevcudtur,Ondan gayri vücud sahibi olan bir varlik yok.Sadece var olan O. Bugünün bilim isigina bakiyorsunuz, herseyin özde bir dalgaboyu oldugu ve bir enerjiden ibaret oldugunu savunuyorlar.Dolayesi ile maddecilik anlayisinin iflas ettigini bilim artik kanitlamistir. Eger herseyin özü bir enerji boyutu ise , ki bu enerjide bölünemez parcalanamaz boyutta oldugu da kesindir. Su mana cikiyor karsimiza ,varligimizin hakikati sadece tek olusu ,kesinlikle cogulluk diye algiladigimiz hersey birer isim den ibarettir. Bu da su demek IKI AYRI IRADEDEN BAHSEDILEMEZ ANLAMINDADIR ! Lütfen evrende bulundugumuz noktayi da ele alirsak ki söyle ; Bir kac tane uydusu olan Günes sistemi icinde yasamaktayiz . Hacmi icinde yasadigimiz dünyadan 1.303.706 defa büyük olan Günes. Ve bu günes sistemi gibi 400 milyar yildizi icinde barindiran ( Samanyolu ) . Dev bir galaxi degilmi ? Merkezden 32.000 Isik yili uzakliginda . Ne demek biliyormusunuz ? Bir arac düsününki 1 saniyede 300.000 kilometre hiz yapiyor x 60 saniye x 60 dakika x 24 saat x 365 gün = 1 ISIK YILI x 32.000 isik yili , akliniz alabiliyormu ??? Bizim dünya senemize göre bi kac milyon sene sonra Samanyolu galaxisine gelmis bulunuyoruz .Yaklasik 13,6 milyar yasinda olan bu galaxi 2,5 milyon Isik senesi yolu mesafesi uzakligi olan komsusu Andromeda Galaxisine saniyede 120 ile 300 km hizla kavusacagi ana dogru ilerlemekte. Yaklasik 500 milyon Isik yili uzakligindaki Chartwell Galaxisinden bahsetmeyecegim sizlere uzayin derinliklerinde kaybolmamaniz acisindan. Milyarlarca dünya senesi kadar süren bu yolculuk sonrasi bulundugunuz noktadan geriye bir baksaniz . Birakin icinde yasadiginiz dünyayi,birakin ait oldugunuz Günes sistemini , ve birakin tüm bu uydularla ait oldugunuz samanyolu galaxisini dahi görebilecekmisiniz ? veya varligini ( zi ) kabul edebilecekmisiniz ??? Ve bu kadar zaman sonra dünyaniza geri dönmeye yönelseniz ,acaba dünyaniz ve ait oldugu uydular yerinde olacaklarmi ??? Aradan milyarlarca ve milyarlarca seneler sonra. Bak dostum , Günes her gün senin icin dogup batmiyor. Dünya 365 gün süren günese olan yolculugunu senin hatirin icin yapmiyor.Günes 255 milyon sene süren Samanyoluna yolculugunu senin hatirin icin yapmiyor.Samanyolu 2,5 milyon ISIK YILI sürecek olan yolculugunu Andromedia ya senin hatirin icin yapmiyor. Onlar herdaim seyahat halinde idiler senin yeryüzüne geldiginde. Sen kendini bu dünya yasaminin icinde buldun. Din sana icinde yasadigin sartlari kosullari haber vermek icin gelmistir. Günes birimi zamanina göre 8,6 saniye yeryüzünde yasamis olan insan ölümü tattiktan sonra icinde yasiyacagi boyutlara karsi dünyada iken enerjini toplasin diye Allah Resulü olan Hz.Muhammed tarafindan haber ediliyorsun. Sunulan ibadetler her biri senin icin birer teklif tir . Diler alirsin uygularsin, hem dünyada hemde ölüm öteki sonsuz hayatinda icinde olacagin sartlara göre gerekli olan enerjini saglarsin. Dilersen almaz hem dünyada hemde ölüm öteki hayatinda karsilasacagin olaylara pasa pasa katlanirsin.Tercih senin . Sistem bu . Sunulan tüm ibadetlerin yukarida bir tanriyi hosnud icin degil ,tamamen kendi icinde yasadigin ve yasiyacagin sartlarda bagisikligini kazanman icin gerekli olan ibadetlerdir. Hem ; Farzedelimki yukarida bizleri yeryüzüne imtihan icin göndermis bir tanri var ve bu tanri süpernovada veya herhangi bir galaxi büyüklügünde biryelerlerde. Simdi iyi bir düsünelim sözüm o bilimsel yaklasamayanlara aslinda , bu tanri senin kildigin namazdan , tuttugun oructan, kestigin kurbandan, yaptigin ibadetten ne kadar etkilenir bir düsünün ??? Bu kadar uzakliktaki galaxilerden birinden bakildiginda SEN diye birsey varmiki imtihan olasin ??????????? Farzetki vücudunda trilyonlarca hücrelerden bir tanesi isyan etti , bundan sen ne kadar etkilenirsin ? Veya senin ona karsi isyanin onu ne kadar etkiler ??? Lütfen. Evren ici evrenlerin yaninda bir bakteriden de daha kücük boyutumuza ragmen kendimize ait bir özgür iradeden söz etmemiz ne kadar bilimsel ve mantikli olabilir ??? Bu noktada Allah ü tealanin bizlere haddimizi bildiren bir kac ayetini sizlere aktarmak istiyorum : 01. ALLAH ISTEMEDIKÇE SIZ ISTEYEMEZSINIZ!.. (Insan-30) 02. HALBUKI SIZI DE YAPAGELDIGINIZ SEYLERI DE ALLAH YARATMISTIR!.. (Saffat-96) 03. YERYÜZÜNDE VEYA NEFISLERINIZDE SIZE ISABET EDEN BIR MÜSIBET , BIZIM ONU YARATMAMIZDAN EVVEL , MUTLAKA BIR KITAPTA YAZILMISTIR . BUNU , ÖNCEDEN MUKADDER VE YAZILI OLDUGUNU BILIP; ELINIZDEN ÇIKAN SEYLERDEN DOLAYI ÜZÜLMEMENIZ VE ELINIZE GIREN ILE DE SEVINIP SIMARMAMANIZ IÇIN (açikliyoruz)!.. ALLAH DÜNYALIKLA BÖBÜRLENENI SEVMEZ" (Hadîd-22/23) 04. YÜRÜR HIÇ BIR MAHLUK HARIÇ OLMAMAK ÜZERE HEPSINI ALNINDA ÇEKIP YÜRÜTEN O'DUR!.. (Hud-56) 05. DE KI : HEPSI DE KENDI PROGRAMLARI DOGRULTUSUNDA (Sakûllerinde) FIILLER ORTAYA KOYARLAR. (Isra-84) 06. DILEDIGINI YAPAR. (Bürûc-16) 07. BIZ HER SEYI KADERIYLE HALKETTIK!.. (Kamer-49) 08. Nisa sûresi 79. -SANA GELEN HER IYILIK ALLAHTANDIR, SANA ISABET EDEN HER KÖTÜLÜKTE KENDINDENDIR 09. Bir evvelki 78. âyette de: "-EGER ONLARA BIRiYILIK DOKUNSA; -BU ALLAH KATINDANDIR! DERLER... EGER ONLARA BIR FENALIK DOKUNSA; BU SENIN YÜZÜNDENDIR!. DERLER.. DE KI; HEPSI ALLAH KATINDANDIR." BU KAVME NE OLDU KI BIR SÖZ ANLAMAZ OLDULAR 10. Âraf sûresi 34 ve Nahl sûrelerinin 61 âyetleri: "ECELLERİ GELDİĞİ ZAMAN NE BİR AN GERİ BIRAKILABİLİRLER, NE DE ÖNE ALINABİLİRLER.." 11. ALLAH" YARATTI SİZİ DE, YAPTIKLARINIZI DA!."Ali İmran, 6: 12. Yunus 99: "Eğer rabbın dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi de iman ederlerdi." 13. Yunus, 100 : "Her nefs "ALLAH"'ın izni ile ancak iman edebilir." 14. İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor? Kendisi, akıtılan meniden bir damla su değil miydi? (Kıyamet Suresi, 36-37) Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir. (Bakara Suresi, 116) Evet, bizde, "ALLAH’A RAGMEN", bir is yapabilecek potansiyel mevcut mu? Yoksa bu ayetler masal mi anlatiyor ??? Simdi ister istemez bi kac soru geliyor insanin aklina : Sual: Madem ki benim kaderim önceden yazılmış, olacak olan olacak, olmayacak olan da olmayacak, öyle ise ben de hiçbir şeyle uğraşmam, boş otururum!?.. Cevap: Şayet boş oturmak için varedilmiş isen, ancak o takdirde bu dediğini gerçekleştirebilirsin. Aksi takdirde, ne iş için yaratılmış isen, o iş sana kolay gelecek ve mutlaka o işi yapmaya devam edeceksin!.. ------------------------------------------------------------------------------------------ Başka bir sual: Allah benim Cehenneme gitmemi takdir etmiş ve cehennemliklerin işini bana kolaylaştırmış ise, bunda benim suçum ne?.. Cevap: Mülk sahibi mülkünde dilediği gibi tasarruf eder!.. Sen nasıl mülkün saydığın şeyde dilediğini yapmak istiyor ve bundan engellenirsen, benim hürriyetim nerede diye isyâna başlıyorsan; Allah da kâinatın mutlak meydana getiricisi olarak mülkünde dilediği gibi tasarruf etmektedir. Hiç bir kayıt ve şarta bağlı olmaksızın!.. ------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Peki Allah bana cebren bu işi yaptırmıyor mu?!.. Cevap 1: Cebbar olan Allah dilediğini yapar ve bundan dolayı da kendisine sual sorulmaz! Cevap 2: Esasen Allâh sana yaptırıyor diye bir şey sözkonusu değildir. Çünki gerçekte -sen’ diye bir varlık yok ki!.. -Sen’ ancak bir isimden ibaretsin!.. -sen’ ancak 5 duyunun hayal âleminde oluşturduğu bir varlıksın!.. -sen’ var kabul edilen bir izafî birimsin!.. Şayet sana hücre boyutunda baksak, sayısız hücrelerden ibaret bir kütlesin!.. Işık boyutunda baksak, renk renk ışıksın!.. Beyin yapın ve programın itibariyle seyretsek, belli bir görevi ortaya koymak için çeşitli özelliklerle programlanmış bir kozmik robotsun!.. Ama ne var ki bütün bunlarla beraber, özün itibariyle kâinatın herhangi bir yerinde mevcut olan tüm özelliklere de sahipsin!.. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Benim kendi varlığım olmadığına, varlığımın O’ndan başka, ayrı bir varlık olmadığına göre, cehennem niye olsun ve ben niye yanayım?.. Cevap: Şu anda da aynısın ve gerek maddî ve gerekse manevî sayısız yanışlar içerisindesin. Öyle ise şu anda nasıl maddî ya da mânevî yanışlar sözkonusu ise, ölümötesi yaşamda da aynı şekilde yanışlar sözkonusudur!.. -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Ben de, madem ki kaderim yazılmış, ibâdet etmiyorum!.. Nasıl olsa, cennetlik isem cennete gideceğim, cehennemlik isem cehenneme gideceğim. Cevap: Allah cennet için yarattığına cennetliğin amelini nasib eder, cehennem için yarattığına da cehennemliklerin amelini. Sen hangisi için isen onun ameli sana kolay gelir!.. Zaten senden ne tür amel çıkıyorsa, sen, o senden çıkan amelin neticesine ulaşacaksın!.. --------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Dua kazayı defeder!.. Bu kaderin değişmesi değil midir?.. Cevap: Kazayı defedecek dua dahi takdirdendir!.. --------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Peki irade-i cüzüm yok mu benim?... Cevap 1: Ne Kur’ân-ı Kerîm’de ne de bildiğimiz kadarıyla hadîs-i şerîflerde -iradei cüz’ diye bir tâbir geçmez! Cevap 2: Varlığın tümüyle O’ndan oluşu itibariyle, her zerrede kendi boyutlarında O’nun iradesi mevcuttur ve o mutlak irade sahibidir. Senin basiretini örten perdeyi kaldırmayı dilerse, görürsün ki sana ait olduğunu sandığın her şey O’na aittir!.. Mutlak irade’nin senden çıkışı halinde aldığı isimden başka bir şey değildir Cüzi irade. Gerçekte, "cüz-i varlık" yoktur ki; "cüz-i irade olsun!... Evren tek bir varlıktır... ------------------------------------------------------------------------------------------------ Sual: Öyle ise bendeki tüm eksiklik, kusur ve yanlışlar da O’na aittir!.. Cevap: Saydığın tavsifler, var sandığın varlığa nisbetle kabul edilmiş "izafî" tavsiflerdir. Gerçekte ne senin var sandığın varlıkların O'ndan ayrı birer varlıkları vardır; ne de eksik, noksan, kusurlu olan bir şey!.. ------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Varlıktaki bir takım süflî şeylere de o mu diyeceğiz? Cevap: Süflî şeyleri gören göz sahibi için, süflî şeyler o değildir!.. Basîret sahibine göre ise zaten böyle şeyler sözkonusu değildir. Zirâ onların beyni gözlerine tabi değil; gözleri beyinlerine tabidir. Gördükleri kadar düşünmek derekesinden düşünebildikleri kadar görmek mertebesine yükselmiş ve sonunda da varlıkların olmayışını idrak derecesine ulaşmışlardır. ------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Dediklerinin büyük bir kısmını anlayamıyorum. İçimden reddetmek de gelmiyor, öyle ise ne yapayım?.. Cevap: İlim öğren!..ilmin yaşı yoktur!..ilmi araştır ve nerede kimden olursa olsun gerçeğin ilminin talibi ol!.. Kıyâmet gelmedikçe ilim yeryüzünden kalkmış olmayacaktır.ilmi daima kaynağından araştır. Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in buyurduklarını bir yandan yap, diğer yandan da ilim gözüyle hikmetlerini araştır. Zirâ Allah bir kimsenin hayrını dilemiş ise, onu dinde anlayışlı kılar!.. Daima hikmet peşinde ol. Dedikodu ile saatlerini harcama. --------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Bu dediklerine kafam çalışmıyor..? Cevap: Öyle ise sadece Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in dediklerini tatbik etmeye çalış; başkalarına da ayakbağı olmamaya gayret et!.. ------------------------------------------------------------------------------------------------------ Sual: Kaderimde varsa ilme çalışmak çalışırım. Ama, kaderimde varsa o ilme ermek, zaten çalışmasam da bana gelir!?.. Cevap: Her şey bir sebeble halk olmuştur. O şeye erişeceksen, önce sana onun sebebine tutunmayı nasib eder ve sonra da o şeyi nasibeder!.. Yok zaten kaderinde o şeye ulaşmanı yazmamış ise, bu takdirde o şeyin sebeblerine yapışmak sana güç gelir, çalışmazsın ve neticede de o şeyden mahrum kalırsın. ------------------------------------------------------------------------------------------------------ Sual: Peki bir kısım âyet ve hadîslerde kişinin yaptıklarının karşılığını alacağını anlatıyor. Yapmazsan alamazsın diyor, bu kişinin elinde bir şeyler olduğunu göstermez mi?.. Cevap: Kişi kendisinden çıkan fiillerin neticesine erecektir. Müsbet ya da menfi!.. Ama kendisinden çıkanlar da Tek ve Mutlak varlığın takdir ettikleridir, bu da başka bir gerçek!.. -------------------------------------------------------------------------------------------------------- Sual: Ben ne yaparsam, onun neticesine erecek miyim?.. Cevap: Hakkında ne takdir edilmiş ise, o neticeye ulaşacak fiilleri ortaya koyacak ve ona ulaşacaksın!.. --------------------------------------------------------------------------------------------------------- Islam Dini insanin yeryüzüne gelis sebebini iki yönde ele alarak haber vermektedir. 1. insanin yaradanini tanimasi icin , kendindeki Halife olusunu idraki ile ilahi kuvveleri idrak edip sonsuz sinirsiz boyutlarda yaradanina ermesi icin insana teblig edilmistir. 2. insanin kendi boyutunu tanimasi , icinde yasadigi evrenleri dolayesi ile sart ve kosullarini idrak edip ,hem yasamakta oldugu hemde ölüm ötesi hayattaki evrensel boyutlarda karsisina dizilecek olaylara karsi bagisiklik kazanmasi icin teblig edilmistir. Kainatta bir senaryo geregi gibi hersey bir ISIM - MANA - FIIL den ibarettir . FIIL in sebebi MANAdan dolayidir, MANA nin sebebi ISIM den dolayidir , ISIMLER , Allah `ü tealanin sayisiz isim leridir. Söylede diyebiliriz ,seyreden kendisine sadece O dur. Sen ,ben , onlar ve hersey birer ilimden ibaretiz ve hicbir zaman aslinda varolmamis varliklariz . Siz nasil bir film izlerken icindeki figuranlarin sahsiyetlerini elestirmiyor iseniz ki, izlediginiz sadece islenen bir konudur ve bir yazari senaristi vardir. Ve bu filmde oyniyan figuranlarin nasil film icindeki fiillerini elestirme haklari yok ise , ki önemli olan onlar degil, ayni bu sekilde bizler ve evrenler esasen yoktan varedilip sadece Allah in ilahi isim ve manalarinin oyunculariyiz. VE ONA YAPTIKLARINDAN SUAL SORULMAZ . CÜNKI BÖYLE BIR MUHATABINIZ YOK.... Ben insanlari ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye DEGIL , ya sadece bana kulluk yapsinlar diye yarattim , buyuruyor. ALLAH ´in KULLUK ICIN YARATTIGI BIR BIRIMIN , O NA RAGMEN BIR KULLUGUNU YERINE GETIRMEMESI DÜSÜNÜLEMEZ . BU TÜR DÜSÜNCE ALLAH `IN KUDRETINE SINIR GETIRMEYE KALKISMAK DEMEKTIR ... BIRIMIN ( BENIM KENDIME AIT ÖZGÜR BIR IRADEM VAR ) demesi ALLAH BIR YERE KADAR TASARRUF SAHIBI , VE BURADAN ITIBAREN BENIM TASARRUFUM SÖZ KONUSU DEMEKTIR . Bu tür düsünce den uzak durulmasi tavsiye olunur. ADEM arapca bir kavram ,ve tercümesi türkce olarak YOK demektir, hic bir zaman varolmamis bir birimin kendi iradesinden sözedilemez. Irade TEK tir ,bu tek olan irade de sadece ALLAH a aittir. Sonsöz olarak bizler mana denizinin dibine dalmadan hic bir gercegi göremeyiz . Isim , mana ve fiil aleminde dalgaboylari ile ugrasip 8 bucuk saniyelik ömrümüzü heba etme yerine, mana denizine dalip herseyin hikmetini idrak edip kullugumuza devam etmeliyiz . Senin 70 senelik ömür dedigin sey bu dünyanin zaman birimine göredir . Ölüm denen ani tatdiktan sonraki zaman ise Günes sisteminin zaman birimine tabi olacaksiniz. Bu dünya da 3 bes dakikalik zevkler icin ölüm ötesinde milyarlarca sene sürecek güzel hayatlari KUMARA BASMAYA DEGMEZ . YA DOGRU ISE DEDIKLERIM ??? ( YOK tan HIC BIRSEY VAR EDILEMEZ , VAR OLAN HIC BIR SEY DE YOK OLMAZ ) Saygilar. not: bir fikri red etmek en kolay yoldur , ama zamana birakip arastirmak üzere en akilci yoldur. Alıntı
Φ shankara Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 """"Sual: Peki Allah bana cebren bu işi yaptırmıyor mu?!.. Cevap 1: Cebbar olan Allah dilediğini yapar ve bundan dolayı da kendisine sual sorulmaz! Cevap 2: Esasen Allâh sana yaptırıyor diye bir şey sözkonusu değildir. Çünki gerçekte -sen’ diye bir varlık yok ki!.. -Sen’ ancak bir isimden ibaretsin!.. -sen’ ancak 5 duyunun hayal âleminde oluşturduğu bir varlıksın!.. -sen’ var kabul edilen bir izafî birimsin!.. Şayet sana hücre boyutunda baksak, sayısız hücrelerden ibaret bir kütlesin!.. Işık boyutunda baksak, renk renk ışıksın!.. Beyin yapın ve programın itibariyle seyretsek, belli bir görevi ortaya koymak için çeşitli özelliklerle programlanmış bir kozmik robotsun!.. Ama ne var ki bütün bunlarla beraber, özün itibariyle kâinatın herhangi bir yerinde mevcut olan tüm özelliklere de sahipsin!.."""" NEREYE VARMAK İSTEDİĞİNİ PEK ANLAYAMADIM DOSTUM. YANİ TÜM TEZİN ASLINDA BİZLERİN YOK OLDUĞU İSE YANİ SEN BU BİLGİYE ERİŞTİYSEN BAZI SORULAR 1-)NİYE OLMAYAN BİRŞEYİ ANLATMAKLA BU KADAR UĞRAŞTIN 2-)ŞAYET YOKSAK ALLAH (C.C.) BİZLERİ NEDEN YARATTI 3-)HADİ SEN BU OLAĞAN ÜSTÜ BİLGİYE ULAŞTIN BİİZLERİ NEDEN HABERDAR EDİYORSUNDA KAFAMIZI KKARIŞTIRIYORSUN 4-)AMACIM SENİN TEZİNİ ÇÜRÜTMEK DEĞİL AMA OLMADIĞIMI DÜŞÜNMEK TE BENİ RAHATSIZ EDER Alıntı
Φ okyanus01 Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 5 Şubat , 2006 slm kardes, NEREYE VARMAK İSTEDİĞİNİ PEK ANLAYAMADIM DOSTUM. YANİ TÜM TEZİN ASLINDA BİZLERİN YOK OLDUĞU İSE YANİ SEN BU BİLGİYE ERİŞTİYSEN BAZI SORULAR 1-)NİYE OLMAYAN BİRŞEYİ ANLATMAKLA BU KADAR UĞRAŞTIN 2-)ŞAYET YOKSAK ALLAH (C.C.) BİZLERİ NEDEN YARATTI 3-)HADİ SEN BU OLAĞAN ÜSTÜ BİLGİYE ULAŞTIN BİİZLERİ NEDEN HABERDAR EDİYORSUNDA KAFAMIZI KKARIŞTIRIYORSUN 4-)AMACIM SENİN TEZİNİ ÇÜRÜTMEK DEĞİL AMA OLMADIĞIMI DÜŞÜNMEK TE BENİ RAHATSIZ EDER ----------------------------------------------------------- Varliginda ( BEN ) kavramini yüceltip , adeta Allah a karsi sirk kosan insanlarin sadece Evrendeki boyutlugunu farketsinler diye yazdim. Cünki Allah tan gayri birde BEN diyen insanlarin yeryüzünde yaptiklari zulümleri burada anlatmama gerek yok sanirim. Üstelik malesef ve malesef kendilerini ( müslüman ) atfeden bicok topluluklarin tamamen bir kargasa icinde yasadiklarini gözlemliyorum , sizinde malumunuzdur sanirim. Islami özünden anlayamadigimizin kanisindayim, bu yüzden Ilim ve Bilim isiginda Evrende veya Kainattaki yerimizi haddimizi check up yapma amaci ile yazdim. 2 nci sorunun cevabi yazimda var , yaradilis amacimizi bilmemizi istedim sadece. Acizhane teklifim yaziyi tekrar düsünerek mercekten gecirmen , göreceksin ki niyetim kafa karistirmak falan olmadigini anliyacaksin. Meselelere beseri gözle baktigimiz zaman yeryüzünde fitne ve fesatlara bir cözüm üretemeyiz. Ya ? Tüm meselelere Hakk gözünden baktigimiz zaman hersey farkli algilanabiliyor . Bu noktaya dikkat cekmek istedim. Coguldan Tek e bakis bizleri icinden cikilamaz bir kargasaya götürüyor. Tek ten cogula baktiginiz zaman bir cok konu anlasiliyor . Caninizi üzmeyin siz, herkes kapasitesi kadar anliyacaktir ve düsünebildigi kadar sorumluluk tasir merak etmeyin . Yazimda bahsettigim konudan siz sadece Insanlara sonsuz sinirsiz bir tolerans ve saygi icinde bulunmamiz gerektigi dersini cikarmaya bakiniz,simdilik size kafi gelecektir. Saygilar Alıntı
Φ shankara Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 SELAM KARDEŞİM şimdi biraz daha derine inelim. varolmayan birşey olaabilirmi. cevap olamaz. çünkü eğer insan beyninin cüz'i liğinden bahsediyorsak yani acizliğinden bizler nasıl oluyorda senin bahsettiğin kadar yani allahın bizleri neden nasıl ve niçin yarattığını tartışabiliyoruz. tartışabiliyoruz çünkü varız ve varlığımızı merak ediiyoruz. ......... varolan hiçbirşeyin yok olamayacağı gibi yok olan birşey ise insan beynince tasavvur edilemez. bulduklarımız zaten orada olanlardır. şüphesiz allah eğer isteseydi bizleri inananlardan veya kafirlerden kılabilirdi. ve eğer herşey oldu bitti allahın tasarrufunda olduysa bizlerin bunları tartışmamız birilerini imana getirmeye çalışmamız veya birilerini akıllandırmaya , bilgilendirmeye çalışmamız boş olduğu kadar bir karşı çıkışta olacaktı. ......... öyle ise hepimizin rahat olması ve bu dünyanın akarına veya kokarına karışmamamız gerekirdi. bu ise eminim ki toplumlarda bir kaosa sebep olurdu. bu konuda din felsefesin de üç farklı görüş vardır Bu görüşlerden birincisi, katı kaderci görüştür. Bu görüşe göre varolan her şey ile ilgili, bütün durumlar ve olaylar Tanrının taktirindedir. Olayların bireyin iradesine bağlı olmadan, Tanrı tarafından önceden değişmez bir şekilde belirlendiğine inanan bu katı görüşe göre iyilik ve kötülük Tanrı’ dandır. Bu görüşe göre insanın hiç bir özgürlüğü olmayıp kaderi karşısında boyun eğmeye mecburdur. İkinci görüş, iradeci görüş olup, birinci görüşün neredeyse tam zıddını savunmaktadır. Bu görüşe göre bireyin tam bir özgür iradesi olup bütün eylemlerinden sorumludur. Aksi halde bireyin yaptığı kötü işlerinde, Tanrının iradesi ve kulunu mecbur edişi söz konusu olur. Bu durumda Tanrı, zorla yaptırdığı kötü bir işten dolayı kulunu sorgulayıp sonrada cezalandıran, ona zulmeden durumuna düşer ki, Tanrı, tanımı gereği böyle olamaz. Bu görüşe göre, birey karar verebilecek, eylemlerini seçebilecek irade gücüne ve akla sahiptir. Bu neden dolayıdır ki, eylemlerinden insan sorumludur. Din felsefesinde savunulan son görüş ise orta bir yol izlemekte olup yukarıdaki iki görüşten bir sentez oluşturmuştur. Bu görüşe göre kader, Tanrının elinde kapsayıcı, bütün olan (irade-i külliye) ve bireyin elinde sınırlı olan (irade-i cüzziye), olmak üzere ikiye ayrılır. Birey kendi elinde olan sınırlı iradesiyle neyi ne kadar ve nasıl isterse; Tanrı da onu yaratır. Bu görüş, Tanrının meydana gelecekleri, bireyin seçimlerini, ezelden beri biliyor olmasının, bireyin iradesini kullanmasına mani olmadığını savunur. Bireyin bir durum karşısında seçim yapması, o olayın Tanrı tarafından ezelden beri biliniyor olamamasından değil, bireyin sınırlı iradesi ve kendi özgür seçiminden ileri geldiği, bu görüş tarafından savunulur. görüldüğü gibi sevgili kardeşim bazen birazını anlamak yeterli değil olayı tümüyle göremedikten sonra neyi tartabiliriz cevap hiçbirşeyi. kendi varlığımızda düşünemezken nasıl olurda allah gibi düşünmeye çalışırız küfre düşmezmiyiz. ilim bilim reddedilerek koyu bir kadercilik içinde yorum yapmak ne kadar da dargörüşlülük olacaktır. katı bir kabul ve sabit fikirlilik kocaman evrende bir adada ömür geçirmeye benzemezmi. saygılar... Alıntı
Φ doganceym Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Slm herkesin üzerine olsun. ( Külli irade - cüzi irade ) yani iki varlik sözkonusu mu ??? 1. Oysa Allah ü teala Ihlas suresinde kendini tarif ettigi gibi ( deki O ahad olan Allah tir ) . 2. La ilahe illallah cevrisini biz eger ister kavram olsun ister vücud sahibi olsun Allah tan baska ilah yoktur anliyorsak , elbette zaten ( baska ) iki varliga isaret ediyoruz farkina varmadan. Oysa Kelime i tevhid in manasi söyle olmasi gerekiyor ( La ilahe ) - ilah yok , ( illa ) sadece Allah var . Ilah , insanin medet umdugu her tür düsünce ve objeye verilen isim musemma dir . Allah ismi ile isaret edilen varlik AHAD , yani öyle bir tek ki , kendisinin disinda hic bir varlik olmasi mümkün olmayan , dogmamis , dogurmamis , bölünemez , parcalanamaz olan bir varliga isaret eder . Birseyler cagristiriyomu bu yorum sizlerde acaba ? Insan denilen varlik kendini et beden olarak algiladigindan , tüm olaylara sadece 5 duyusu ile yaklastigindan varligindaki sebebi hakikattan mahrum yasamakta. Simdi düsünelim hep birlikte ; Bizim aleme bakisimiz ve varsaydigimiz hersey gözlerimizin su anki görme yetenegi kadardir .Oysa icinde bulundugunuz odanin tavanini kaldirsaniz ve dev bir teleskop merceginden odaniza baksaniz , acaba odanin icinde bulunan esyayi nesneleri ve hatta koltuklarin üstünde oturan insanlari nasil görür ve algilariz ??? Sübhesiz az önce varsaydigimiz hersey birer atom ve molekül den ibaret oldugunu farkederiz. Evrende cogul olarak algiladigimiz hersey aslinda gözleimizin 4000 ile 7000 anström görme yetenegimizden kaynaklanan bir algilama seklidir.Sana teleskopla bakildiginda ( wave ) dalga boyundan baska bir sey degilsin aslinda. Esasen bu durumu bizler her aksam yatagimiza yattigimizda Rüya denilen olayla anliyabiliriz. Insan rüyasinda da kendini et beden ve 5 duyusundan ibaret sayar ve herseyi hisseder .Uyandiginda ise herseyin bir algilama oldugunu farkeder. Insan , hayvan , esya , nesne , madde , hersey birer isimden ibaret oldugunu daha nasil anlatabilirim sizlere. Bir Okyanusu düsünün , icinde sayisiz yasayan canli türleri ile.Birde o okyanusun dalgalarini düsünün. Her bir dalga boyu farkli yansir gözümüze.Kimi uzun ,kimi enli,kimi yüksek,kimi hizli,kimi siddetli vs. Simdi siz o dalgalarin varligindaki hakikatin sadece bir okyanus oldugunu bile bile nasil bir cogulluktan bahsedebilirsiniz ??? O isimlerle andigimiz degisik dalgaboylari aslinda birer mana oldugunu esasen var olan sadece bir okyanus oldugunu anlayabildi isek eger , meselelere bir adim daha yaklastiniz demek. O Ahad olan Allah , zerrelere bölünemez ,ondan bir parca ayrilamaz,ona bir parca ilave edilemez olan öyle bir teklikki ,öyle bir vahdeti vücudki ,evrenler ve evren ici evrenlerde heryerlerde sadece onun isim ve manalari mevcudtur,Ondan gayri vücud sahibi olan bir varlik yok.Sadece var olan O. Bugünün bilim isigina bakiyorsunuz, herseyin özde bir dalgaboyu oldugu ve bir enerjiden ibaret oldugunu savunuyorlar.Dolayesi ile maddecilik anlayisinin iflas ettigini bilim artik kanitlamistir. Eger herseyin özü bir enerji boyutu ise , ki bu enerjide bölünemez parcalanamaz boyutta oldugu da kesindir. Su mana cikiyor karsimiza ,varligimizin hakikati sadece tek olusu ,kesinlikle cogulluk diye algiladigimiz hersey birer isim den ibarettir. Bu da su demek IKI AYRI IRADEDEN BAHSEDILEMEZ ANLAMINDADIR ! Lütfen evrende bulundugumuz noktayi da ele alirsak ki söyle ; Bir kac tane uydusu olan Günes sistemi icinde yasamaktayiz . Hacmi icinde yasadigimiz dünyadan 1.303.706 defa büyük olan Günes. Ve bu günes sistemi gibi 400 milyar yildizi icinde barindiran ( Samanyolu ) . Dev bir galaxi degilmi ? Merkezden 32.000 Isik yili uzakliginda . Ne demek biliyormusunuz ? Bir arac düsününki 1 saniyede 300.000 kilometre hiz yapiyor x 60 saniye x 60 dakika x 24 saat x 365 gün = 1 ISIK YILI x 32.000 isik yili , akliniz alabiliyormu ??? Bizim dünya senemize göre bi kac milyon sene sonra Samanyolu galaxisine gelmis bulunuyoruz .Yaklasik 13,6 milyar yasinda olan bu galaxi 2,5 milyon Isik senesi yolu mesafesi uzakligi olan komsusu Andromeda Galaxisine saniyede 120 ile 300 km hizla kavusacagi ana dogru ilerlemekte. Yaklasik 500 milyon Isik yili uzakligindaki Chartwell Galaxisinden bahsetmeyecegim sizlere uzayin derinliklerinde kaybolmamaniz acisindan. Milyarlarca dünya senesi kadar süren bu yolculuk sonrasi bulundugunuz noktadan geriye bir baksaniz . Birakin icinde yasadiginiz dünyayi,birakin ait oldugunuz Günes sistemini , ve birakin tüm bu uydularla ait oldugunuz samanyolu galaxisini dahi görebilecekmisiniz ? veya varligini ( zi ) kabul edebilecekmisiniz ??? Ve bu kadar zaman sonra dünyaniza geri dönmeye yönelseniz ,acaba dünyaniz ve ait oldugu uydular yerinde olacaklarmi ??? Aradan milyarlarca ve milyarlarca seneler sonra. Bak dostum , Günes her gün senin icin dogup batmiyor. Dünya 365 gün süren günese olan yolculugunu senin hatirin icin yapmiyor.Günes 255 milyon sene süren Samanyoluna yolculugunu senin hatirin icin yapmiyor.Samanyolu 2,5 milyon ISIK YILI sürecek olan yolculugunu Andromedia ya senin hatirin icin yapmiyor. Onlar herdaim seyahat halinde idiler senin yeryüzüne geldiginde. Sen kendini bu dünya yasaminin icinde buldun. Din sana icinde yasadigin sartlari kosullari haber vermek icin gelmistir. Günes birimi zamanina göre 8,6 saniye yeryüzünde yasamis olan insan ölümü tattiktan sonra icinde yasiyacagi boyutlara karsi dünyada iken enerjini toplasin diye Allah Resulü olan Hz.Muhammed tarafindan haber ediliyorsun. Sunulan ibadetler her biri senin icin birer teklif tir . Diler alirsin uygularsin, hem dünyada hemde ölüm öteki sonsuz hayatinda icinde olacagin sartlara göre gerekli olan enerjini saglarsin. Dilersen almaz hem dünyada hemde ölüm öteki hayatinda karsilasacagin olaylara pasa pasa katlanirsin.Tercih senin . Sistem bu . Sunulan tüm ibadetlerin yukarida bir tanriyi hosnud icin degil ,tamamen kendi icinde yasadigin ve yasiyacagin sartlarda bagisikligini kazanman icin gerekli olan ibadetlerdir. Hem ; Farzedelimki yukarida bizleri yeryüzüne imtihan icin göndermis bir tanri var ve bu tanri süpernovada veya herhangi bir galaxi büyüklügünde biryelerlerde. Simdi iyi bir düsünelim sözüm o bilimsel yaklasamayanlara aslinda , bu tanri senin kildigin namazdan , tuttugun oructan, kestigin kurbandan, yaptigin ibadetten ne kadar etkilenir bir düsünün ??? Bu kadar uzakliktaki galaxilerden birinden bakildiginda SEN diye birsey varmiki imtihan olasin ??????????? Farzetki vücudunda trilyonlarca hücrelerden bir tanesi isyan etti , bundan sen ne kadar etkilenirsin ? Veya senin ona karsi isyanin onu ne kadar etkiler ??? Lütfen. Dostum o kadar derin mevzulara dalmışsın ki sanki kainatın sırrını açıklıyorsun gibi geliyor insana okuyunca. ama hani diyorsunya biraz ilim öğrenmek lazım diye, işte biraz okuyup ilim öğrenince yazdıkların hakkındaki genel yorumum DALALETTEN BAŞKA BİR HAKİKATLERİ YOK olacaktır. Neden sorusunu soracak olursan o kadar sebeb var ki parça parça alıntı yapıp nedenlerini açıklamayı uygun buluyorum. 1. Öncelikle senin savunduğun vahdet-i vücud mesleğine bir bakalım; İslemiyetin en büyüklerinden olan dört halife, sahabeler, ehl-i beyt, müctehidin ve tabiinden hiç bir kimse senin gittiğin yolda gitmemişler. Akla şu soru geliyor acaba senin gittiğin yol mu doğru yoksa onarınki mi? Senin bahsini ettiğin vahdet-i vücud mesleği bir hal, bir meşreb ve nakız bir mertebedir(ama o yolda gidenler bile senin gibi bu tarz bir açıklama yapmıyor) İşte şu meşreb sahibi, eğer maddiyattan ve sebeblerden tecerrüd etmiş ve sebebler perdesini yırtmış bir ruh ise; vahdet-ül vücuddan değil, belki vahdet-üş şuhuddan(ondan başka hiç bir şey görememeden) ortaya çıkan, ilmî değil, hâlî (ama sen ilmî açıklamaya çalışıyorsun) bir vahdet-i vücud onun için bir kemal, bir makam temin edebilir. Hattâ Allah hesabına kâinatı inkâr etmek derecesine gidebilir. Yoksa sebebler içinde dalmış ise, maddiyatta boğulmuş ise, vahdet-ül vücud demesi, kâinat hesabına Allah'ı inkâr etmeye kadar çıkar. Evet cadde-i kübra, sahabe ve tâbiîn ve asfiyanın caddesidir. Cenâb-ı Hakk'ın, hiçbir şey ile müşabeheti yok. Tahayyüz ve tecezziden münezzehtir. Mevcudatla alâkası, hâlıkıyettir. Ehl-i vahdet-ül vücudun dedikleri gibi; mevcudat, evham ve hayalât değil. Görünen eşya dahi, Cenâb-ı Hakk'ın âsârıdır. Yani herşey O değil, belki herşey Ondandır. Çünki hâdisat, ayn-ı Kadîm olamaz. Şu mes'eleyi iki temsil ile akla yaklaştıralım Birincisi: Meselâ bir padişah var. O padişahın hâkim-i âdil ismiyle bir adliye dairesi var ki, o ismin cilvesini gösteriyor. Bir ismi de halifedir. Bir meşihat ve bir ilmiye dairesi, o ismin mazharıdır. Bir de Kumandan-ı Azam ismi var. O isim ile askeriyede faaliyet gösterir. Ordu, o ismin mazharıdır. Şimdi biri çıksa dese ki: "O padişah, yalnız hâkim-i âdildir; adliyeden başka daire yok." O vakit bilmecburiye, adliye memurları içinde, hakikî değil itibarî bir surette, meşihat dairesindeki alimlerin sıfatlarını ve hallerini onlara tatbik edip, gölge ve hayalî bir tarzda, hakikî adliye içinde tebeî ve gölgeli bir meşihat dairesi tasavvur edilir. Hem askeriyeye ait haller ve muamelelerini yine farazî bir tarzda, adliye memurları içinde itibar edip, hakikî olmayan askeriye itibar edilir ve hâkeza... İşte şu halde, padişahın hakikî ismi ve hakikî hâkimiyeti, hâkim-i âdil ismidir ve adliyedeki hâkimiyettir. Halife, kumandan-ı azam, sultan gibi isimleri hakikî değiller, itibarîdirler. Halbuki padişahlık mahiyeti ve saltanat hakikatı, bütün isimleri hakikî olarak iktiza eder. Hakikî isimler ise, hakikî daireleri istiyor ve gerektiriyor. İşte saltanat-ı uluhiyet Rahmân, Rezzâk, Vehhâb, Hallâk, Fa'âl, Kerîm, Rahîm gibi pek çok mukaddes isimleri hakikî olarak gerektiriyor. O hakikî isimler dahi, gerçek aynaları gerektiriyor. Şimdi ehl-i vahdet-ül vücud mâdem "Allahtan başka varlık yok" der, hakaik-i eşyayı hayal derecesine indirir. Cenâb-ı Hakk'ın Vâcib-ül Vücud ve Mevcud ve Vâhid ve Ehad isimlerinin hakikî cilveleri ve daireleri var. Belki aynaları, daireleri hakikî olmazsa; hayalî, ademî dahi olsa, onlara zarar etmez. Belki hakikî vücudun aynasında vücud rengi olmazsa, daha ziyade safî ve parlak olur. Fakat Rahmân, Rezzâk, Kahhâr, Cebbâr, Hallâk gibi isimleri ise, tecellileri hakikî olmuyor, itibarî oluyor. Halbuki o esmalar, Mevcud ismi gibi hakikattırlar, gölge olamazlar; aslîdirler, tebeî olamazlar. İşte Sahabe ve Asfiya-i Müçtehidîn ve Eimme-i Ehl-i Beyt, derler ki, Cenâb-ı Hakk'ın bütün esmasıyla hakikî bir surette tecelliyatı var. Bütün eşyanın, Onun icadıyla bir vücud-u ârızîsi(vücudu başkasından olan zatî olmayanbir vücudu) vardır. Ve o vücud çendan Vâcib-ül Vücud'un vücuduna nisbeten gayet zaîf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir; fakat hayal değil, vehim değildir. Cenâb-ı Hak, Hallak ismiyle vücud veriyor ve o vücudu idame ediyor. İkinci Temsil: Meselâ bulunduğun odanın dört duvarında dört tane boy aynası bulunsa, herbir ayna, kendinin şekline ve rengine göre eşyayı(odayı) kendi içinde ihtiva eyler; kendine mahsus misalî bir oda hükmündedir. İşte şimdi iki adam o odaya girse; birisi birtek aynaya bakar, der ki: "Herşey bunun içindedir." Başka aynaları ve aynaların içlerindeki şekilleri işittiği vakit, işittiklerini o tek aynadaki iki derece gölge olmuş, hakikatı küçülmüş, değişmiş o aynanın küçük bir köşesinde tatbik eder. Hem der: "Ben öyle görüyorum, öyle ise hakikat böyledir." Diğer adam ona der ki: "Evet sen görüyorsun.. gördüğün haktır; fakat vaki'de ve gerçekte hakikatın hakikî sureti öyle değil. Senin dikkat ettiğin ayna gibi daha başka aynalar var; gördüğün kadar küçücük, gölgenin gölgesi değiller." İşte esmâ-i İlâhiyenin herbiri, ayrı ayrı birer ayna ister. Hem meselâ: Rahmân, Rezzâk hakikatlı, asıl oldukları için, kendilerine lâyık, rızka ve merhamete muhtaç mevcudatı(varlıkları) ister. Rahman nasıl hakikî bir dünyada rızka muhtaç hakikatlı ruh sahiplerini ister; Rahîm de, öyle hakikî bir Cennet'i ister. Eğer yalnız Mevcud ve Vâcib-ül Vücud ve Vâhid-i Ehad isimleri hakikî tutulup öteki isimler onların içine gölge olmak haysiyetiyle alınsa, o esmâya karşı bir haksızlık hükmüne geçer. sonuç olarak şunu da ilave edeyim. bu meslek tamamen halî bir meslek oldğundan o hal içinde olamayanlar yukarıdaki bahsedilen Rahman, Rezzak gibi isimleri gölgede bıraktıklarından dolayı dalalete düşme ihtimallleri vardır. Zaten ehl-i sünnet vel cemaate göre de bu meslek sadece Muhyiddin-i Arabî(vahdet-i vücud fikrini ilk öne süren büyük evliyalardan) ve onun talebesi Saadettin-i Konevî'ye(Zaten Muhyiddi-i Arabî'yi bir tek o anlayailmiş) has kalmıştır. Onun gibi arkalarından takip edenler hep dalalete saplanmışlardır. Bu tarihçe sabittir. 2. Bir diğer husus sadece Allah'ın var olduğunu isbat yöntemin Öncelikle her şeyin aslında bir dalgaboyu olduğunu dolayısıyla madde diye bir şeyin var olmadığını ve her şeyin bir isim ve manadan ibaret olduğunu iddia ediyorsun(söylediklerin kısmen doğru ama bence olayı yanlış anlamışsın) daha sonra hepsini birden var kabul edip insanın ne kadar aşağılık olduğunu isbatlamak için(aslında sen bu misali insanın var olmadığını isbatlamak için kullnaıyorsun ama ben sadece aşağılamak için verilebilecek bir örnek olmalıydı) bir çok galaksiden, nötrünadan vb. şeylerden bahsediyorsun hesap çıkartıyorsun. Yani herşeyi bi var ediyosun sonra yok ediyorsun sence olmayan kainatla olmayan bir şeye nasihat ediyorsun. sence bu bir tezat değilmi? 3. Gelelim şu enerji toplama meselesine "Günes birimi zamanina göre 8,6 saniye yeryüzünde yasamis olan insan ölümü tattiktan sonra icinde yasiyacagi boyutlara karsi dünyada iken enerjini toplasin diye Allah Resulü olan Hz.Muhammed tarafindan haber ediliyorsun. Sunulan ibadetler her biri senin icin birer teklif tir . Diler alirsin uygularsin, hem dünyada hemde ölüm öteki sonsuz hayatinda icinde olacagin sartlara göre gerekli olan enerjini saglarsin. Dilersen almaz hem dünyada hemde ölüm öteki hayatinda karsilasacagin olaylara pasa pasa katlanirsin.Tercih senin . Sistem bu . Sunulan tüm ibadetlerin yukarida bir tanriyi hosnud icin degil ,tamamen kendi icinde yasadigin ve yasiyacagin sartlarda bagisikligini kazanman icin gerekli olan ibadetlerdir. " Bunu okuyunca kusura bakma ama kendimi bir an oyun kahramanı gibi hissettim. Sanki oyunlardaki gibi enerji topluyosunuz bir sonraki levelde daha iyi savaşabilmek için . ama aslında kenid içinde tutarlı olabilir çünkü oyun karakterleri de aslında gerçek değiller. Kusura bakma ama ben hiç bir ayet ve hadiste enerji depolamayı öğrenmek için peygamberlerin gönderildiğini duymadım ve hiç bir alîmin kitabında böyle bir açıklama olduğunu da zannetmiyorum. aksini düşünüyorsan lütfen açıklama yap. Hem şu da çok ilginç. Hem Allah senin dediğine göre ihtiyar diye bir şey vermiyo insana yani aslında hiç bir şey yok ki ihtiyardan bahsediyoruz diyorsun, hem de tekliften bahsediyorsun. dilersek ugyularmışız enerji depolarmışız dilersek almaz azap çekermişiz. oh ne âlâ memleket sistem de buymuş. Karar ver diliyormuyuz yani istiyormuyuz yoksa isteyemiyomuyuz yoksa başka bi şey mi? 4. Farzedelim bakalım; " Hem ; Farzedelimki yukarida bizleri yeryüzüne imtihan icin göndermis bir tanri var ve bu tanri süpernovada veya herhangi bir galaxi büyüklügünde biryelerlerde." İnşaallah bu dediğini farzedyosundur eğer tanrı diye bahsettiğin Allah'ı süpernova'da veya başka bir yerde konumlanmış düşünüyorsan bu tam bir dalalet olur. Ha bunu vehdet-i vücuda inanmayanlar buna böyle inanır diye söylüyorsan hiç de öyle düşünmüyoruz. Bununla birlikte imtihanı resmen inkar ediyosun herhalde. bence iyi düşün... imtihanın olduğu ilgili o kadar ayet varki biraz bakmanı tavsiye ederim. "Simdi iyi bir düsünelim sözüm o bilimsel yaklasamayanlara aslinda , bu tanri senin kildigin namazdan , tuttugun oructan, kestigin kurbandan, yaptigin ibadetten ne kadar etkilenir bir düsünün ??? Bu kadar uzakliktaki galaxilerden birinden bakildiginda SEN diye birsey varmiki imtihan olasin ??????????? Farzetki vücudunda trilyonlarca hücrelerden bir tanesi isyan etti , bundan sen ne kadar etkilenirsin ? Veya senin ona karsi isyanin onu ne kadar etkiler ??? Lütfen." Evet Allah'ın elbette bizim ibadetlerimize ihtiyacı yok ve ona isyan etmemiz ona bir zarar vermez. Ama Allah (C.C.) bizim hakkımızda hüküm verirken bizim küçüklüğümüze göre değil yaptığımız fiillerin ve mahiyetimizin camiyetine göre hüküm verir ve önemser. Eğer Allah için o kadar önemsiz olsa idik kendini bize muhatab edip kitaplar ve peygamberler gönderir miydi? Demek insan küçük ama ehemmiyeti büyük. Hem senin dediğine göre de azabın bir manası kalmaz sadece depolanamamış bir enerjinin cezasını çekiyor. Hem(sence) seçim şansı olmadan enerji depolayamayan insana Allah haşa zulmediyor gibi. Oysa Allah (C.C.) Adildir. Eğer cehenneme atıyorsa bu adalet için olmalıdır haşa zorbalık ve egoistlik için değil. Evet Allah'a karşı hiç bir zarar edemeyiz ama küfürle ve ibadetsizlikle insan mevcudatın hukuklarına tercavuz edebilir ve Allah'ın isimlerini aşağılayabilir. İşte Allah mevcudatın hakkını insandan almak için cehenneme atıyor yoksa senin dediğin gibi değil. Nasıl olduğunu anlamadıysan daha sonra biraz daha açabilirim. Sözün özü şudur ki; Allah hiçbir ayetinde mevcudatı inkar edip onun üzerine Kur'anı bina etmemiştir. Aksine hep onları kendi varlığına delil gösterip "Allah'dan başka mevcud yok" yerine "Allah'ı göstermeyen ve ona şehadet etmeyen hiç bir şey yok" fikrini daima ayetlerde işaret etmiştir. İnanmıyorsan biraz araştır . Yazının ikinci kısmı ise kader ile alakalı yazmışsın. ona da geleceğim ama şimdilik bu kadar yeter. Çünkü kader kısmında dalaletin büyüğü var... Alıntı
Φ okyanus01 Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Yazar Gönderi tarihi: 6 Şubat , 2006 Selam Ilk önce böyle hassas bir konuya katkilarinizdan dolayi tesekkür ediyorum.Ve sonra sizlerden ricam elestrilerinizi kisisel degil fikren yapmaya gayret edin lütfen . Kimin ne kadar Imanli oldugu hususunu sadece ALLAH bilir . Bizler Insanlari yargilamak icin degil hakikatlarindaki Allah ismi manalarini idrak etmelerine yardimci olmak maksati ile kullugumuzu yerine getirmek icin YARADILDIK. Birilerin yargilamasi yüzünden , fetvalari yüzünden yeryüzünde ( müslüman alemi ) olarak konumumuzu , farkimizi biliyoruz degilmi ? Herkes sadece KENDI ADINA KONUSUR , ve GERCEK ISLAMI BAGLAMAZ . Bizler anladigimiz kadari konulari ele almaya gayret gösteririz, birbirimizden inanmayi bekleyemeyiz. Ha demek böylede düsünülebiliyormus degip Islami özünden daha iyi kavramaya calisiriz. Bildigimiz kadari ile de kimseyi herhangi bir inancla veya inancsizlakla itham veya yargilama hakkina sahib degiliz. BU KONUDA MUTABIK OLDU ISEK SOHBETIMIZI SÜRDÜREBILIRIZ , ÖN YARGISIZ OLMA SARTI ILE Uslubumuza elimizden geldigi kadar özen ve dikkat gösterelim . Esasen bana göre hos yaklasimlarinizin nasil olacagi hususu, cünki bu dahi ALLAH IN TAKTIRIDIR !!! Dikkatinizi su noktaya cekmek istiyorum: KADER ve TAKTIR konusunda ALLAH in iradesine onun disinda birde BEN im iradem var demekle ne kadar kisitlama getirdiklerinizin farkindamisiniz , farkinda olmadan. Önyargili olmadigimdan yazdiklarinizi degerlendirmeye aliyorum ilk önce , yanitimi sonra verecegim. Simdilik isterseniz bu konuda ayet ve hadisleri incelemenizi tavsiye ederim. Su an yaptigimz bir zikirdir , bir ard niyet olmadigina göre. Ben hicligimi idrak etmeye calisan biri , Sen varligini kanitlamak isteyen biri . Hidayete giden yollar nefsin adedince cok . Bakin ilim dostlarim , ilim dostlarim diyorum cünki insani sevmeyen ONU sevmemis olur. Bana göre yanildiginiz nokta belki ADIL - ADALET kavrami galiba. Insanlar olaylara bakarken hep adalet kavramindan bakmaya calisirlar. Siz adaleti nasil bilirsiniz merak ediyorum ? Ben adalet anlaysimi sunayim sizlere , en azindan bakis boyutumu degerlendiresiniz diye. ADALET , BIRIMIN VAROLUS GAYESINE GÖRE TASARLANMIS VE GEREKEN DONANIMA SAHIP OLMASIDIR. Nasil ? mantikli mi ? Bu HAKKIN bakis acisi !!! Birimin bakis acisi nasil ? Birim derken bu arada insan , hayvan , esya nebat ,yani varsaydiklarimiza birim diyoruz !!! Insan herkese esit dagilimin adina Adalet demis . Burada düsünmek gerekir. Yaradilisimiza bakalim bir ne kadar bi esitiz bu anlayisa göre. Sen bir fabrikatör babanin sulbünden dünyaya gelmissin , ben yollari bile olmayan köyümde fakir bir aileden dünyaya gelme. Senin iki saglam elin ayagin var , bense tekerlekli sandalyeye muhtac bicimde dünyaya gelmisim. Ben bilmem ne adalarinda cennet hayatini yasiyan petrol sahibi bir zengin, sen Irak ta her an basina bomba düsecek korkusu ile ürkek yasayan gariban biri. Sen Afrika ormanlarinin kiyti bir kösesinde bir kabilede aclikla pencelesen , ben soframdaki yemegi ( yinemi et sote diyerek assagilayan ) Yoksa din Kardesim , biz mi irade ettik bu sartlarda dünyaya gelmeyi ??? Aslan mi irade etti kuzulari parcalamayi ??? Timsah mi irade etti camurun icinde aksama kadar bir hayvan beklemeyi ??? Erkek veya Disi , Türk veya Kürt , zengin veya fakir , saglikli veya özürlü olmayi , Amerikada veya Afrikada bir ormanda dünyaya gelmeyi,Imansiz veya Imanli olmayi ,HANGIMIZ KENDISI SECTI ??? Kime soracagiz beni böyle yarattin diye ? Varmi öyle bir muhatabimiz ??? ELBETTE YOK. CÜNKI YARADAN BÖYLE TAKTIR ETMIS. ONA YAPTIGINDAN SUAL SORULAMAZ. Bu haddini bilmeyen insanoglunun adalet anlayisi !!! ------------------------------------------------------------------ Gelelim HAKK in adaletine. ALLAH Sistemi öyle yaratmiski , sistemde bir anayasa vardir. O da güclünün gücsüz üzerinde hakimiyeti dir . Evrende duygusalliga yer yoktur !!! Bu gücsüz kendinden daha güclü olana rastliyana kadar gücsüzü ezmeye calisacaktir. Bu da ALLAH IN ACZ SIFATI OLMAYISINDANDIR !!! Bu SISTEM gecerliligini ta sizin icinizdeki bakteri hücrelerinden alinda ta ölüm ötesi hayatta ki sonsuz evrelerde sürdürmekte ve sürdürecektir. Misal vermek gerekirse : 1. ( uzayda sürekli patlamalar olur ve ucan dev astroidler ( kaya parcalari ) kendilerinden güclü atmosferlerle karsilasinca helak olurlar ) 2. ( milyarlarca spermlerden biri olan sen hep diger gücsüzleri ezdin ve galip gelerek ana rahmine girmeyi basardin ) 3. ( hayvan alemi yasamlarini sürdürmek icin sürekli avlanmak zorundalar ve ac kalmamak icin bir diger gücsüz bulduklari hayvanlari yemek zorundalar.Ta ki kendileri bir güclü hayvana yem olana kadar ) misalleri cogaltabiliriz. Insana deginmeyecegim onu siz taktir edersiniz ! Simdi : Kimse bulundugu boyutu kendi iradesi ile secme hakkina sahip degilken , ister rizasi ile ister zorunlu olarak bu yasaya boyun egmiyorlarmi ??? Elbette. Buyurmuyormuydu ALLAH " yerlerde ve göklerde hersey isteyerek veya istemeyerek boynunu O na egmekte ,, ? SENI YARATAN ALLAH , SENI TASARLAYAN ALLAH , SENI DILEDIGI DONANIMA BÜRÜNDÜREN ALLAH SENIN NASIL HARAKET EDECEGINI BILMIYORMU ??? Bizler herhangi durumumuzdan sikayetci olurken Allah i yaptigi isten dolayi elestirmiyormuyuz farkinda olmadan ??? Düsünmek gerekir. Veya en basit sekilde sorayim , ALLAH a herhangi söz veya fiil kisitlamasi getirebilirmiyiz ? Bizler kendi irademiz var derken ona kisitlama getirmeye kalkismiyormuyuz farkinda olmadan ? Su ayeti hatiliyalim " O her an yeni sandadir ,, yani sürekli tasarruf sahibidir HER BIRIMDE !!! Sadece kudret sahibi O iken , Ondan ayri kudret varsayilirmi ? Ciddi bir sekilde düsünelim lütfen. Bu tür düsünce sadece yukarida biryerlerde bir tanri varsaymakla düsünebilinir.Buda söz konusu degil. Eger Allah yarattiklarina özgür bir irade vermis olsaydi , bu su kaniyida dogurmazmiydi ? Bu halde ALLAH yarattiklari arasinda ayrim yapiyor olmazmiydi ? Biz insana zulmetmedik buyuruyor. Bunu nerden mi cikardim ? Insan , hayvan , esya , zerre , hersey Onun yarattiklari olduguna göre ,onlarinda kendine özgür iradeleri olmak gerekmezmiydi ??? Bu durumda Ayin Günesin diger gezegenleride özgürlüklerinden bahsedilemezmiydi ? Sonucunu diz düsünün . Günes saka ile bir kere dengesini oynatsa saniyede 300.000 kilometre hiz yapan Günes , bir saniye yerinden dengeyi oynatsa .Hm ? Buhar oluruz degilmi ??? Insanin herseyin özüde bir olduguna göre onlarin suursuz ve cansiz oldugunu söyliyemezsiniz herhalde. Güzel Insanlar sadece tefekkür edelim yeter , vicdaniniz size dogrulari yansitacaktir zaten .Aradiginiz her ilim icinizde hakikatinizda var,sadece düsünün. Insana hala düsünmeyecekmisiniz diye kac yerde uyari yapan niye sürekli bunu tekrarliyor ??? Biz , Allah in hepimizden ayni fiilleri bekledigini saniyoruz , Allah in Kur an daki emir leri muhatablarini bulmamasi mümkünmü ? Nasibi olan mutlaka taktiri üzre emir ve yasaklarina uyacaktir.Uymamasi düsünülemez zaten , cünki ALLAH a karsi gelecek güc YOK. Sonuc ; Allah her bir birimi ne icin , hangi gaye icin yaratti ise ,O gayeye ulasak rizkini , gücünü , olaylar dizilimini O birime programlamistir. Evrende hersey bir mükemmel tasarri ve program halinde iken , istedigin gibi davranma özgürlügünü bir sana kiyak cekti Allah öylemi ??? Unutmayin , Ibliste BEN demisti . ALLAH ta sen degil ben bilirim demis ve onu lanetlemisti. Saygilar ,ve iyi geceler herkese Alıntı
Φ doganceym Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 dostum selamlar... öncelikle şunu söylemeliyim ki daha önceki yazımda vurglamak istediğim bazı şeyler vardı onlara kısaca tekrar değinip konuya gireceğim... 1. Kendi vahdet-i vücud anlayışın tasavvufdakinden farklı olmakla beraber kendi içinde tutarsızlıkları var. Bununla birlikte vahdet-i vücud meselesinin çokça vartaları da var. Buna tarih şahiddir. Ayrıca kur'anın tarif ettiği yolun vahdet-i vücud olmadığına da kat'î kanaatim var. 2. Vahdet-i vücud meselesi ilmi değil hali bir histir. Onu hakiki manada hissedemeyen kainatı yokluk perdesine atamaz. Bunu açmıyorum ama ne demek istediğimi anlamak istiyorsan mektubat-ı rabbani de vahdet-i vücud meselesinin açıklandığı yeri tavsiye edebilirim. 3. Ayetlerle sabit olan imtihanı inkar ediyorsun. Bunun ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu sen daha iyi bilirsin. 4. Biz kesinlikle Allah'ın şurada veya burada olduğunu savunmuyoruz ona bir mekan tayin etmiyoruz. 4. Bence en önemlisi de bu. Allah'ın bazı isim ve sıfatlarını diğer bazılarından ayrı düşünerek açıklama yapamazsın. Yani demek istediğim Allah'ın fiilleri, bir ismi diğer ismini cerh edecek şekilde gerçekleşmez. Senin bu konuda büyük problemlerin olduğuna inanıyorum. Örneğin Allah Cabbardır ama aynı zaman da Adildir ve Hakemdir de. Ehaddır ama aynı zamanda Hâlıktır, Rahmandır, Rahimdir. Bilmem anlatabildim mi? Senin yazılarında hep bazı isimleri vurgularken bazılarına da ters düşecek açıklamalrın olduğunu düşünüyorum. Neyse gelelim konumuza... Önce benim anladığım adalet kavramına sonra da şu cüz'-i ihtiyari meselesine... Benim adalet anlayışıma göre adalet iki çeşittir: Biri müsbet, diğeri menfîdir. Müsbet ise, hak sahibine hakkını vermektir. Şu kısım adâlet, bu dünyada apaçık bir şekilde ihâtası vardır. Bu müsbet adalette; Herşeye hassas ve mahsus ölçülerle vücûd vermek, sûret giydirmek, yerli yerine koymak; her hak sahibine istidâdı nisbetinde hakkını vermek, yâni vücûdunun bütün ihtiyaçlarını, bekâsının bütün cihâzâtını en münâsib bir tarzda vermek(buna hukuk-u hayat deniliyor); Hem Cenab-ı Hakk'ın, istidâd lisanıyla, ihtiyâc-ı fıtrî lisanıyla, ızdırar lisanıyla sual edilen ve istenilen herşeye daimî cevap vermesi vardır. Yani ben bir birim olarak herkese eşit dağılımın adına adalet demiyorum. İkinci kısım menfîdir ki, haksızları terbiye etmektir(ve haklıların hakkını haksızlardan almaktır). Yâni haksızların hakkını, tâzib ve tecziye ile veriyor. Şu kısım gerçi tamamıyla şu dünyada görünmüyor. Fakat o hakikatın vücudunu hissettirecek derecede işaretler ve emareler vardır. Örneğin: Kavm-i Âd ve Semûd'dan tut, tâ şu zamanın mütemerrid kavimlerine kadar gelen sille-i te'dib ve tâziyane-i tazib, gâyet yüksek bir adâletin hükümran olduğunu hads-i kat'î ile gösteriyor. Bu adalet ise kendini tamamiyle ahirette gösterecek. Ve sanırım senin adalet anlayışında bu ikinci kısıma yer yok... Üstelik benim adalet anlayışıma göre evet Allah sünnetullah denilen bir anayasa koymuş. Ama bu güçlü olan güçsüz olanı ezer kuralına göre koyulmuş bir anayasa değil. Belki yardımlaşma, düzen, ölçü, adalet, rahmet, kerem, hikmet vb. hakikatler üzere kurulu bir anayasa. İnsan bedenindeki gıdaların hücrelerin imdadına şevk ile koşarcasına ilerlemeleri, koca güneş ve ayın hiç bir şekilde hadlerinden tecavüz etmeyerek hayat sahiplerinin imdadlarına koşmaları, güçlü olan ebeveynlerin güçsüz ve iktidarsız çocuklarının etrafında pervane gibi yardımlarına koşmalrı adeta kendi hayatlarını onlar için feda etmeleri, hayvanların insanların yardımına koşmaları sence çarpışmak mıdır? yoksa yardımlaşma, rahmet ve kerem mi? ve senin verdiğin örneklerde de hep bu nazarla bakılmalıdır. Eğer sadece bazı vahşi hayvanların ve zorba, zalim insanların haraketlerine göre hükmedersek öyle vahim sonuçlar ortaya çıkar ki sadece bir tanesini söyleyeyim; Güçlü olan zalim insanların güçsüz mazlumlara zulmü cezasız olurdu. Dolayısıyla firavun, haccac-ı zalimden tut, ta üstün ve güçlü ırk biziz diyen hitler, mussolini ve staline bugünümüzde amerika ve mafyalara kadar bir çok birim davalarında haklı olurlardı. Nasıl olsa düzeni koyan böyle koymuş olurdu. o düzene göre hareket etmek de ceza şöyle dursun belki tebriki gerektirirdi. Yanlış düşünmüyorumdur umarım. Gelelim şu cüz-i ihtiyari meselesine.. Ama ben mevcudatın varlığına inandığım için ona göre açıklama yapacağım; 1.Öncelikle her insan kendinde bir cüz-i ihtiyari olduğunu vicdanen hisseder. Yani ben elimi kaldırıp indirdiğim zaman, şu anda cevap yazıyorken veya sen bunu okurken, bunları zorla değil de isteyerek ve tercih ederek yaptığımızı vicdanına sorsan evet diyecektir. evet kainatta o kadar şey vardırki mahiyeti bizce meşhul olduğu halde vücudu kat'idir. Cüz'-i ihtiyaride bunlardan biridir. Yani insan rüzgarda savrulan bir yaprak gibi hareket etmez. 2. Kader denilen şey ilm-i ilahinin bir ünvanıdır. İlim ise malumata tabiidir. Yani nasıl olacaksa onu öyle bilir. dolayısıyla kader bizim cüz'i ihtiyarımızla nasıl tercih yapacağımızı bildiğimizden cüz'i ihtiyariyi red etmez belki destekler. Yoksa ilim düsturları, birşeyin vücuda gelmesinde esas değildir. Çünkü bir şeyin vücuda gelmesi iradeye ve kudrete bakar. Bununla birlikte ezel denilen şey; mazi silsilesinin bir ucu değildir ki ona göre bir zorunluluk düşünülsün. Belki ezel; geçmiş gelecek ve anı birden tutan bir ayna gibidir. Yani Cenab-ı Hakkın ilmi zamanlı mukayyed değildir. Bunu anlamak istersen bir örnek vereyim; Senin elinde bir ayna bulunsa sol tarafını geçmiş sağ tarafını da gelecek olarak düşünsek o ayna yukarılara çıktıkça içine aldığı daire genişler ve daha sonra bir tertib ile o sağ ve sol tarafı içine alabilir. o dairede meydana gelen olaylar birbirinin önünde, sonunda, engel denilemez. İşte kader, ilm-i ezelîden olduğu için; ilm-i ezelî, hadîsin tâbiriyle: “Manzar-ı â'lâdan, ezelden ebede kadar herşey, olmuş ve olacak, birden tutar, ihâta eder bir makam-ı â'lâdadır.” Onun için Allah'ın ilminden hiç bir şey kaçamaz ama O'nun bilmesi bizim hareketlerimizi zorunlu hale getirmez. 3. Kader sebeble sebebden ortaya çıkana bir bakar. Yâni, şu müsebbeb, şu sebeble vukua gelecek. Öyle ise denilmesin ki: “Mâdem filân adamın ölmesi, filân vakitte yazılıdır. Cüz'-i ihtiyarıyla tüfek atan adamın ne kabahati var, atmasaydı yine ölecekti?” Soru: Niçin denilmesin? Cevab: Çünki: Kader, onun ölmesini onun tüfeğiyle tâyin etmiştir. Eğer onun tüfek atmamasını farzetsen, o vakit kaderde olmayan bir ilişkiyi farzediyorsun. O vakit ölmesini ne ile hükmedeceksin! Ya Cebrî gibi(Senin fikrin de buna uyuyor); sebebe ayrı, müsebbebe ayrı birer kader tasavvur etsen veyahut Mu'tezile gibi kaderi inkâr etsen, Ehl-i Sünnet ve Cemâati bırakıp fırka-i dâlleye girersin . Öyle ise, biz ehl-i hak deriz ki: “Tüfek atmasaydı, ölmesi bizce meçhul.” Cebrî (ve muhtememlen sen de) der: “Atmasaydı yine ölecekti.” Mu'tezile der: “Atmasaydı ölmeyecekti.” 4. Soru: “Mâdem katli halkeden Hak'tır. Niçin bana katil denilir? Cevab: Çünki: dilbilgisi kuralınca yapan yani özne, masdardan üretilir (yani katil ile katletmek gibi). Yoksa o masdardan ortaya çıknalrdan türetilmez. Masdar kesbimizdir, katil ünvânını da biz alırız. Mastardan ortya çıkanlar ise, Hakk'ın mahlûkudur. Mes'uliyeti gerektiren eden birşey, mastardan hasıl olan şeyden türetilmez. Yani bir kişinin kesbi, o mastarı kendi üstüne alması, kazanması ve istemesidir denilebilir. Daha sonra Cenab-ı Hak bu mastarın (burada katletmek olsun) oluşması için gerekli şeyleri yaratır(Tetiğe basma, kurşunun çıkması, adamın vücudunu delmesi canının kabzedilmesi gibi). Yani sen ihtiyarınla seçersin Allah'da ona göre yaratır. 5. İnsanın İrade-i cüz'iyyesi ve cüz'-i ihtiyariyyesi gerçi zaîftir, bir emr-i itibarîdir(yani hariçte bir vücudu yoktur), fakat, Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zaîf cüz'î iradeyi, irade-i külliyyesinin ortaya çıkmasına bir şart-ı âdi yapmıştır. Yâni mânen der: “Ey abdim! İhtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyle ise mes'uliyet sana aittir!” Teşbihte hatâ olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan. Onu seçimde serbest bırakıp, “Nereyi istersen seni oraya götüreceğim” desen. O çocuk, yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette “Sen istedin” diyerek kızıp üstünde bir tokat vuracaksın. İşte Cenâb-ı Hak, Ahkem-ül Hâkimîn, nihayet zaafda olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyyesi ona nazar eder. Bu şekilde yapması onun külli iradesine bir halel getirmez bir noksanlık olmaz. Ben kendi fikrimi açıkladıktan sonra şimdi de senin fikirlerini biraz eleştirmek isityorum müsaade edersen... 1. "Insanin herseyin özüde bir olduguna göre onlarin suursuz ve cansiz oldugunu söyliyemezsiniz herhalde." Her şeyin özünün bir olduğuna katılmamakla birlikte cansız olmadıklarına da katılıyorum. Çünkü islamiyette cansız tabiri kullanılmaz "cemadat" yani donuklar tabiri kullanılır. 2. Cenab-ı hakkın ihtiyarımız olmadan taktir ettiği senin de bahsettiğin şeyler imtihana tabii değildir. Dolayısıyla onlardan hesaba çekilmeyiz. Dolayısıyla ihtiyarı ve (veya) nefs-i emmaresi olmayan ve şeytanın da musallat olmadığı canlılardan da sual sorulmaz. Ahiret gibi bir şeyden hesap gününden de bahsediyorsak bu ihtiyar ve nefs sahipleri için olmalıdır. Yoksa haşrin bir manası kalmaz... 3. Taktir meselesini karıştırıyorsun. Yukarıda da belirtiğim gibi kader herşeyi zamandan bağımsız olarak bilir ve ona göre yazar. İradesini ise bizim irademize bir şat-ı adi yapmış. Evet hiç bir şey onun kaderinin dışına çıkamaz bu bizim nasıl seçim yapacağımızı bilmesinden ileri geliyor yoksa bir zorunluluk yok. 4. Allah akıl sahipleri için bir teklif ve imtihan meydanı koymuş. isteyen istediği yolu seçmekte serbesttir ama Allah kimin neyi seçeceğini ilm-i ezelisiyle bilir. Onun bilmesi bizim seçimimize engel olmaz. 5. Sadece insanın değil melek ve cinnileri de cüz'-i ihtiyarileri vardır. Fakat meleklere nefs ve şeytan musallat olmadığı için hadlerinden tecavüz etmezler. Cinnilerde de cüz'-i ihtiyari var. Nitekim senin de belittiğin gibi şeytan da ben demiştir (nefsine uymuştur) ve kendi ihtiyarıyla (zorlama ile değil) bunu tercih etmiştir ve Allah onu lanetlemiştir. Nitekim sen de biliyorsun ki şeytan cinnilerdendir. Ama elbette ki Allah onun o şekilde sapıtacağını biliyorsu ama onun bilmesi şeytanın kararında zorlamadı. Bununla birlikte madem senin dediğin gibi madem cenab-ı hak öyle taktir etmiş yaptığından sual olunmaz. O halde ihtiyar verilmeyen canlıların sual etmekte hakları yoktur. Hatta Ayette de; "Şüphesiz biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmek istemediler, ondan çekindiler. Onu insan yüklendi. Çünkü o çok zalimdir, çok cahildir." (AHZAB/72) diyor. Demek onlara teklif etmiş ama onlar yüklenmek istememişler korkmuşlar yani Allah'a şirk koşmaktan vs. . Bırak itiraz etmeyi onlar istememişler bile bence böyle bir şeyi... Sanırım bu kadar yeterli... saygılarımla.... Alıntı
Φ d... Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 7 Şubat , 2006 Vahdeti Vücud ve Vahdeti Şuhud..biri eksik oldumu tek gözle görmek gibidir.. Mutlak doğru hiçbirimizin doğrusu değildir..her an yeni bir Şen de olan yani sürekli güncellenen bir doğruyu hah tamam budur demek çerçevenin içinde kalmak demektir..herbirimizin gördüğü,Güzelin bize dönük yüzüdür..o kadar çok yüzü vardırki 'O' güzelin...... Kimi Evrenin derinliklerinde boy ölçüşür kendisiyle..hem yoktur hemde everendeki hacmini hesaplar..kaç gram gelir enerjisi..kimide mikroskopun altına yatmış oralarda arar durur kendini..evet mana maddede gözükür..mana maddeden bir ölçü öndedir..manası olmayan hiç bir şey yaradılmamıştır..bizler gibi..İNSAN manasını öğrenmek için yola çıktımı Mana alemlerinde seyri Suluk eder..kesretinde kaybolduğu Vahdaniyeti idrak etmeye başlar..tek olanı kavramaya ve anlamaya başlar..fakat anlatamaz..o hal kişiye hususi haldir..karşısındakine efsane gelir..yada Hallac gibi kafasını kestirir.. LA MEVCUDE İLLALLAHU demek için CAN vermek gerekir..Gassalın önünde yatan Meyyit gibi olmak gerekir..El alış veriştedir Ellerle..Gönül oynaştadır Sevgiliyle..ve bunları söylemek için yaşamış olmak gerekir.. Yüzünüzü ayna olmadan göremessiniz değilmi dostlar..Dostunuza ayna olmaya bakın dostlar..Kamil Abimiz böyle derdi.. Kendi İlmihalinizi okuyun..iliminiz+haliniz=İlmihaliniz..şimdi nasıl neler neler yazdıysanız açın okuyun bakalım..şayet güzel okunaklı yazdıysanız,okurken yüzünüz kızarmıyorsa kendinizden..eyvallah..ya okurken gak guk,kem küm ediyorsanız tez zamanda yazınızı güzelleştirmeye bakın defter kapanmadan..derdi Kamil Abiler..gerçektende Kamildiler..bizlere Ruh üflediler..bize ayna oldular bütün çıplaklığı ile bize kendimizi gösterdiler..aman Yarabbi ne çirkin hallerdeymişiz..Hamdolsun ki buldurdular bu sofraları bu fakirede.. İlim denizinde kıyı yoktur dostlar..Alim olan Allahın huzurunda İlmimizle...... Alıntı
Φ doganceym Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Sevgili kardeşim d... Yazdıklarından tasavvuf ehli ve ehl-i kalb birisi olduğun anlaşılıyor. Yazdıklarından bir çoğuna katılmakla birlikte eğer muhatabın ben isem yazıklarımda vahdet-i vücud meselesi ile ilgili bazı anlaşılamayan yerleri açığa kavuşturmak için bir parça eklemeyi burada uygun buldum. Madem Kamil abileren bahsettin. Ben de bu Kamillerden en önde gelenlerinden nakşibendi tarikatının güneşi ve müceddid-il Elfüsani İmam-ı Rabbani'nin Mektubat-ı Rabbani'de geçen vahdet-i vücud meselesi ile alakalı sadece bir mektubunu aynen buraya koyuyorum. Daha bunun gibi bir çok mektubu da var onları da şiddetle okumanızı tavsiye ederim... Saygılarımla... "Bu mektûb, kölelerinin en aşağısı olan bu fakîre, ya’nî [(Mektûbât)ın birinci cüz’ünü toplamakla şereflenen] Yâr Muhammed Cedîd-i Bedahşî Talkânîye yazılmışdır. Tesavvuf büyüklerinin üç dürlü olduğu ve herbirinin hâlleri bildirilmekdedir: Tesavvuf büyükleri “kaddesallahü teâlâ esrârehüm” üç dürlüdür: Birincilere göre, âlem, ya’nî bütün varlıklar, Allahü teâlânın yaratması ile dışarda vardır. Âlemde bulunan herşeyin özelliklerini de Allahü teâlâ yaratmışdır. İnsanları cism olarak bilirler, madde olarak bilirler. Bu cismi de, Allahü teâlâ yaratmışdır derler. Yokluk denizine öyle dalmışlardır ki, ne âlemden haberleri vardır, ne de kendilerinden haberleri vardır. Başkasının elbisesini giymiş kimseye benzerler. Bu elbisenin kendilerinin olmayıp başkasının olduğunu bilirler. Böyle bilmeleri o kadar artar ki, elbiseyi, sâhibinde bilirler, kendilerini çıplak sanırlar. Böyle bir kimseyi (Sekr), şü’ûrsuzluk hâlinden kurtarıp, (Sahv) şü’ûrlu hâle getirirlerse, ya’nî Fenâdan sonra Bekâ ile şereflendirirlerse, elbiseyi kendi üzerinde görür. Fekat, başkasının olduğunu iyi bilir. Çünki önceki Fenâ, şimdi bilgi ile birlikdedir. Elbiseye tutulması, bağlılığı hiç kalmamışdır. Bunun gibi, kendi üstünlüklerini, iyiliklerini, elbise gibi başkasının bilirler. Fekat, bu elbiseyi vehmde, hayâlde bilirler. Dışarda elbise yokdur. Kendilerini çıplak sanırlar. Böyle görüşleri, öyle çoğalır ki, vehmdeki elbiseyi de atarlar. Kendilerini çıplak bulurlar. Sekrden kurtulup sahva gelince, vehmdeki elbiseyi de yanlarında bulurlar. Fekat, birinci şahsın Fenâsı tâmdır. Bundan hâsıl olan Bekâsı da dahâ olgundur. Bunu, inşâallahü teâlâ dahâ sonra açıklayacağız. Bu büyükler, Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin “rahmetullahi aleyhim ecma’în” Kitâbdan ve sünnetden çıkardıkları ve sözbirliği ile bildirdikleri îmân bilgilerinin hepsine, öylece inanırlar. Kelâm âlimleri ile bunların arasında hiçbir ayrılık yokdur. Kelâm âlimleri, bu bilgileri öğrenerek ve düşünerek bulmuşlar. Bunlar ise, keşf ile, zevk ile anlamışlardır. Bu büyükler, âlemin Allahü teâlâya hiçbir bakımdan benzerliği, bağlılığı yokdur derler. Nerede kaldı ki, Onun kendisidir veyâ parçasıdır demiş olsunlar. Allahü teâlâ, Mâlikdir, yaratıcıdır, insanlar ise, Onun kullarıdır ve mahlûklarıdır derler. Kendilerini hâl kaplayınca, bu bağlılığı bile unuturlar. Tâm fenâ ile şereflenirler. Tecelliyât-i zâtiyyeye kavuşurlar. Sonsuz tecellîlere mazhar olurlar. Tesavvuf büyüklerinin ikincisi, âleme Hak teâlânın zılli, görüntüsü derler. Fekat bunlar da, âlemin dışarda mevcûd, var olduğuna inanırlar. Bu varlık, kendi varlıkları değildir. Bir görüntü gibi varlıkdır derler. Bu varlıklar, Allahü teâlânın varlığı ile dışarda mevcûddür derler. İnsan ile gölgesi gibidir. Bir insanın gücü yetse, kendi sıfatlarını, özelliklerini, meselâ bilgisini, gücünü, irâdesini, hattâ acı ve tatlı duymasını, kendi gölgesine de verebilse, meselâ o gölge ateşe rastlarsa acı duysa, aklı olan ve âdetlere uyan bir kimse, o gölgenin sâhibi acı duydu demez. Üçüncü kısm âlimlerinin böyle dediklerini aşağıda göreceğiz. Bunun gibi, insanların kötü işlerinin hiçbirine, Hak teâlânın işidir denilemez. Meselâ gölge, kendi isteği ile hareket etmiş olsa, gölgenin sâhibi olan kimse, hareket ediyor denilemez. O kimsenin gücü ile ve irâdesi ile hareket ediyor denilebilir. Böylece, mahlûkların işlerini Allahü teâlâ yaratmakdadır. Kötü şeyleri yaratmak, kötü değildir. Belki kötü şeyleri yapmak ve kesb etmek kötüdür. Tesavvuf büyüklerinin üçüncüsü, vahdet-i vücûde inanırlar. Hâricde yalnız birşey vardır derler. Bu bir varlık, Hak teâlânın zâtıdır, kendisidir derler. Âlem hâricde yokdur. İlmde vardır derler. Varlıkdan hiçbir koku tatmamışdır derler. Bunlar da, âlemi Hak teâlânın zılli bilirler. Fekat, bu zıl olan, görüntü olan varlık his mertebesindedir. Doğrusu dışarda hiçbirşey yokdur derler. Hak teâlânın zâtında kendi sıfatları ve mahlûkların sıfatları vardır bilirler. Bu sıfatların yukardan aşağı azalma derecelerini, mertebelerini sayarlar. Her mertebede, o bir zâtı, o mertebeye uygun özelliklerde birlikde bilirler. Acıyı, tatlıyı duyan hep odur. Fekat vehmde, hisde var olan bu zıl, gölge gibi perdeler arkasında durmakdadır derler. Bunların sözlerinin akla ve islâmiyyete uymayan yerleri çokdur. Böyle yerlere cevâb vermek için çok sıkıntı çekerler. Bunlar da, kavuşmuş ve kavuşdukları derecelere göre yükselmişdir. Fekat bunların sözleri, müslimânların yoldan çıkmalarına sebeb olmakda, ilhâd ve zındıklığa sürüklemekdedir. Birinciler en kâmil, çok tâm ve sakatsız ve Kitâba, sünnete uygundurlar. Sakatsızlıkları ve uygunlukları meydânda ise de, olgun ve temâm olmaları şöyledir ki, insanın varlığının birkaç mertebesi, çok latîf ve maddelikden çok uzak olup, başlangıca benzemekde, oraya tâm bağlılığı bulunmakdadır. İnsandaki, (Hafî) ve (Ahfâ) böyledir. Bunun için, birçokları, sırrın Fenâsına kavuşdukları hâlde, bu mertebeleri başlangıcdan ayıramamışlar. Böylece (Lâ ilâhe) derken, bunları yok bilememişler, bunları başlangıc ile karışdırmışlar, birleşdirmişler. Kendilerini Hak teâlâ sanmışlar, dışarda [ya’nî ilmde ve vehmde değil, bunların dışında] yalnız Hak teâlâ vardır. Bizim hiç varlığımız yokdur demişler ise de, dışarda çeşidli eserler bulunduğundan, ilmde var olduklarını söylemişlerdir. Yine bundandır ki, (A’yân) ya’nî eşyâ, varlıkla yokluk arasında bir geçiddir demişlerdir. Mahlûkların varlıklarının mertebelerinden birkaçının başlangıcdan başka olmadığını görerek, varlıkları lâzımdır diyemedikleri için, varlıkla yokluk arasında geçid olduklarını söylemişlerdir. Böylece, mahlûklara vâciblikden birşey bulaşdırmışlardır. Bu şeylerin, mahlûkların olduğunu, fekat ismde ve görünüşde olsa bile, Vâcibe benzediklerini anlamamışlardır. Bu şeyleri başka bilselerdi ve mahlûkları Vâcibden tâm ayırsalardı, kendilerini Hak teâlâ olarak hiç görmezlerdi. Âlemi, Hak teâlâdan ayırırlardı. Varlığın bir olduğunu sanmazlardı. Bir kimseden eser bâkî kalmadıkca, kendinden eser kalmadığını bilse bile, kendini Hak bilmez. Bu da, onun kısa görüşlü olmasındandır. İkinci âlimler, her ne kadar bu mertebeleri de başlangıcdan ayrı gördüler ve (Lâ ilâhe) derken yok bildiler. Fekat, aslın zıl ile olan bağlılığından dolayı, bunların varlıklarının artıklarından birşey, mevcûd kaldı. Çünki, zıllin asla bağlılığı vardır. Zıl ile aslın başkalığı görüşlerinden gayb oldu. Birinci âlimler, Peygamberlerin sonuncusuna “aleyhi ve aleyhim minessalevâti etemmühâ ve minettehıyyâti ekmelühâ” çok bağlı oldukları için, mahlûkların bütün mertebelerini, Vâcibden ayırdılar. Bunların hepsini (Lâ ilâhe) derken yok etdiler. Mahlûkların Vâcib ile hiçbir bağlılığını görmediler. Ona hiçbir benzerlikleri yokdur dediler. Kendilerini, güçsüz, kuvvetsiz bir kul olmakdan başka bilmediler. Onu, kendi sâhibleri ve yaratıcıları olarak bildiler. Kendilerini sâhib sanmak veyâ Onun gölgesi sanmak, bunlara çok ağır gelmekdedir. Arabî mısra’ tercemesi: Herşeyin sâhibine gelen ne, toprağa düşen ne? Bu büyükler, herşeyi Hak teâlânın mahlûkları bildikleri için severler. Herşey, gözlerine sevgili görünür. Mahlûkların kendileri gibi, işleri de, Allahü teâlânın mahlûku oldukları için, hepsine boyun eğer, beğenirler. Hiçbir işi beğenmemezlik etmezler. İslâmiyyetin beğenmediği şeyleri, islâmiyyete uydukları için beğenmezler. Tevhîd-i vücûdî sâhibleri, herşeyi, Hak teâlâya mazhar oldukları için, hattâ Ondan başka olmadıkları için, sevdikleri ve boyun bükdükleri gibi, bu büyükler, Hak teâlânın mahlûkları oldukları için sever ve teslîm olurlar. Fârisî mısra’ tercemesi: Yolların nerden ayrıldıklarını iyi gör! Sevgili az sevilse de, ondan başka olmıyan şeyin de, o kadar sevileceğini herkes bilir. Fekat, sevgilinin kullarını, yapdıklarını ve kölelerini sevebilmek için, sevgilinin çok sevilmiş olması lâzımdır. Bu büyüklerin vilâyet makâmlarının en sonu olan (Abdiyyet), ya’nî kulluk makâmından tâm payları vardır. Bu seçilmişlerin hâllerinin doğru olduğunu gösteren en kuvvetli delîl, işâret, keşflerinin hepsinin Kitâba ve sünnete ve islâmiyyetin açıkca bildirdiği şeylere tâm uygun olmalarıdır. İslâmiyyetden kıl ucu kadar ayrılmamışlardır. Ey Allahımız! Muhammed aleyhisselâm hurmetine “sallallahü teâlâ aleyhi ve alâ âlihi ve selleme ve bâreke”, bizleri, bu büyükleri sevenlerden ve onlara uyanlardan eyle! Bu satırları yazan dervîş, önce tevhîd-i vücûdîye inanıyordum. Çocukluğumdan beri tevhîd bilgileri içindeydim. Buna inancım tâmdı. O zemân tevhîd hâllerim de yokdu. Tesavvuf yoluna girince, önce tevhîd yolu açıldı. Çok zemân, bu yolun makâmlarında dolaşdım. Bu makâmlara uygun çok bilgiler edindim. Tevhîd-i vücûdî sâhiblerine gelen hâller ve çözülemiyen bilgilerin hepsi, keşflerle ve akıp gelen bilgilerle çözüldüler. Çok zemân sonra, bu dervîşi başka bir nisbet, bağlılık kapladı. Bu nisbet kuvvetlenince, tevhîd bilgileri durdu. Fekat, o bilgileri yine beğeniyordum, inkâr etmiyordum. Böyle uzunca bir zemân geçdi. Sonunda, onları beğenmez, inanmaz oldum. Bu mertebenin çok aşağı olduğunu ve zıl makâmlarına yükselmek lâzım geldiğini gösterdiler. Fekat, bu inkârım elimde değildi. Bu makâmdan ayrılmak istemiyordum. Çünki tesavvuf büyüklerinin çoğu, bu makâmda bulunmakdadır. Zıl makâmına yükselince, kendimi, bütün âlemi, zıl, gölge gibi buldum. Yukarıda bildirilen, ikinci âlimler gibi oldum. Önceki makâmdan, buraya çıkardıklarını istemedim. Çünki, vahdet-i vücûdü dahâ yüksek biliyordum. O makâm, buna tâm uygundu. Büyük bir ni’met ve merhamet olarak, (Zıl makâmı)ndan da yukarı götürdüler. Abdiyyet, kulluk makâmına ulaşdırdılar. Bu makâmın dahâ olgun olduğu göründü. Yüksekliği anlaşıldı. Önceki makâmlardan pişmân oldum. Tevbe etdim. Bu dervîşi, bu yollardan geçirmeselerdi ve birbirlerinden üstünlüklerini göstermeselerdi, bu makâma getirilmekle alçaldığımı zan edecekdim. Çünki önceleri, Tevhîd-i vücûdîden dahâ yüksek makâm yok sanıyordum. Doğruyu açığa çıkaran, Allahü teâlâdır. Doğru yolu gösteren yalnız Odur. Bu fakîrin mektûblarında ve kitâblarında ve belki her sâlikin sözlerinde bulunan bilgilerin ve ma’rifetlerin, başka başka olması, kavuşulan makâmların başka başka olmalarındandır. Her makâmın bilgileri, ma’rifetleri başkadır. Her hâli bildiren söz başka olur. Görülüyor ki, bilgilerde başkalık, ayrılık yokdur. Ahkâm-ı şer’ıyyenin zemânla değişdirilmiş olması gibidir. Bu sözleri, te’assubla, inâd ile karşılamayınız! Sallallahü teâlâ alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ Âlihi ve sellem! " Alıntı
Φ d... Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Gönderi tarihi: 8 Şubat , 2006 Selam.. Yazımızı hiç kimseyi hedef almadan sadece paylaşmak için yazdık.. Doğanceym kardeş..Tevhid kitaptan dergiden öğrenilmez..o yazdıklarınız O Kamil abilerin ZEVKİ dir..o zaman diliminin Kemalatı İlahiyesinin O şahsiyetlerden tecellisidir..Su aynıdır..aynı öz su ile beslenen meyva ve yaprakları gibidirler Tuba ağacının..kökleri HAKta olan,dalı yaprağı ve meyvesini buradan görebildiğimiz TUBA ağacı..gözü açıkların görebildiği bir ağaç.. Tevhid HAL dir..halleri kişinin kemalatını yükseltir..alemler değişir derler..değişmez..sizin alemlere bakışınız değişir..düşünceniz ve bunu bağlı olarak yaşantınız değişmeye başlar..aynı ev aynı hanım aynı iş aynı çocuklar aynı devran döner fakat sizin olaylara verdiğiniz tepkiler farklılaşmaya başlar..dolayısıyla çevrenizde bulunanlar sizdeki hal güzelliği değişimini görmeye başlarlar..ve bu yaşama yansımış Tevhid halka halka genişlemeye başlar..tevhid ehli kendini değil RABBİNİ ön plana çıkarır..Tevhid kalpteki şüpheleri yaşayarak deneyimleyerek giderir..ve gözünün gördüğünü kalbi yalanlamaz..miraçta olduğu gibi.. Tevhidden murat İNSAN olmaktır..İlah değil.. ..O yazmış olduğunuz Mektubatları yazan Kamil abinin deneyimleri,halleri..ya bizim deneyimlerimiz..cömertlik ve sabır ölçülerimiz..ya YALAN...en pembesi bile şirk olan YALAN..masum minik yalanlarımız..minik şirklerimiz..olmuş bir tecelliye olmamış demek,olmamış bir tecelliyede olmuş demek bizce ŞİRK..hemde bizzat kişinin Allaha kendini ortak görmesi..anlaşılmıştır İnşallah..yalan. Neyse kardeş arada böyle meramımızı anlayan kardeşler çıkartıyorlar karşımıza sizin gibi.. Bahtın açık olsun. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.