Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİNCİLİK VE IRKÇILIK DÜŞMAN MI?


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
Sayın taypa, katkılarınız için teşekkür ederim. Benim din konusundaki hayat tecrübem, din üzerine tartışmanın asla bitmeyeceğidir. Tabii biz bu forumda oldukça bir süredir bir çok tartışma yaptık. Aynı şeyleri başa sarmak sıkıcı gelebilir. Ben size kısaca söyleyeyim:

 

Dinde zorlama olmadığı, "sizin dininiz size, benim dinim bana" gibi söylemler, ilk dönem ayet içerikleridir. Bu söylemler sonra şekil değiştirmiş ve sizin o yazmaz dediğiniz asacaksın keseceksin formatına dönüşmüştür. Bu konuda son ültimatom, Tevbe suresidir. Ehli kitap olanlara cizye verme şartı, diğer tüm dinlere yasak getirmiştir.

 

Yani okuduğunuzu söylediğiniz Kurânı daha dikkatli okumalısınız. Size söylenenlere kulak asmayın, kendiniz okuyun, bir mealle yetinmeyin, karşılaştırın. Sonra "bize çok ılımlı tanıtılan bu din niye böyle katı çıktı?" diye şaşırmayın diye, ben söylemiş olayım...

 

Çünkü şu an Türkiye üzerine dayatılmaya çalışılan bir "ılımlı İslam" projesi var... Bu projenin propagandası bu yönde. Cini şişeden "usludur, iyidir, hoştur" deyip kapağını açtılar, çıkardılar. Göreceğiz ne kadar iyi, uslu, hoş, cicidir, bunu göreceğiz...

 

madem siz çok tartışma yaptınız daha kıdemlisiniz o zaman

hayat tecrübenize hayran kaldım .....rahatsız ettik .....

Gönderi tarihi:
Bu söylemler ırkçılık ile dinciliğin 180 derece zıt olduğunu kanıtlamaz. Tabii ki daha üst iddiası olan biri, dar kapsamı dışlayacaktır. Millet kurmak için de kabileciliği dışlarsınız. Aşama aşama bu işler...

 

Şimdi şıracı ile bozacı sıkışınca birbirlerini birbirlerine şahit gösterirler. Ama genelde bozacı şıranın iyi bir içecek olmadığını, şıracı da boza hiç içilir mi propagandasını yapar. Böyledir bu işler... Bana kalırsa da şıra dururken boza içilmez. Laf açılmışken hatta bozayı nasıl içmeyi başardıklarına şaşıyorum. Neyse konuyu saptırmayalım, ama yine de şıracının şahidi bozacı, bozacınınki de şıracıdır. Birbirlerini kötülediklerine bakmayın...

 

demirefe,

 

180 derece zıt olmayan bu kavramlar,birbirinin aynısı da değildir mutlaka.Siz,anladığım kadarıyla dini yanlış yoruumlayan bireylerden değil,kendisinden bahsediyorsunuz.

 

Şimdi,bilgiçlik taslamanın gereği yok.Haklı olduğunuz noktaların da olduğu su götürmez bir gerçek.Bazen,ayetlere baktığımızda cehennme azabı vardır,kafir vardır,onlarla dostluk kurmayın vardır...yani sizin dediğiniz bir nevi "ötekileştirme"

 

ırkçılık dediğimiz kavram da ki "ötekileştirme" dinde de vardır.Buna hayır demeyeceğim.

 

ama değerli dostum,ırkçılığın kendisinde olan ötekileştirme,dinde sadece bir disiplindir.

 

Şöyle diyeyim;ırkçılık herşeyden önce diğerine göre aidiyetteki "farklılıktır"

 

din de çok farklı bir aidiyet vardır,ümmetçilik daha doğrusu din kardeşliğinde ötekileştirme yoktur,nerede vardır diye soracak olursanız;

 

asıl ötekileştirme,İlah'ın ceza ve mükafatında vardır.

Gönderi tarihi:
"Dünyalar savaşı" nı sinema forumunda yorumladım ama, eklemeden duramayacağım:

 

Hepsi bir yana da, finalde o asker "Javelin'le vuracağız, Gustav'ı doldurun, hadi, hadi, hadi..." diye bağırmıyor mu, orada her seyredişimde heyecanlanıyorum. Ekranın içine atlayacak gibi oluyorum. Efsane ya, müthiş film... Tüm ayrıntılarını ezberlemişimdir. Mesela kilise yıkılırken yarıktan içeri düşen kilise haçının tripot çıkarken geri fırladığını kaç kişi farketmiştir? ben ona bile dikkat ettim.

 

Bir de oğlanın savaşmak için geri dönmeye çalışması beni çok etkiler. Ben de olsam duramazdım. Aptalca ama aynı şeyleri hissederdim. Kaçmak bana da çok ağır gelirdi...

Eskiden TRT1 de diziydi biliyorsunuzdur. O zaman heyecanla seyrederdim. Hatta filmin 50lerden kalma bir versiyonuda vardı. Spielbergin tadı başka tabi. Başlangıçta gemi çıktığında tüm elektronik aletler bozulurken, sonradan bodrumdan çıkınca arabanın çalışması gibi hatalar da vardı.

 

Ama esas önemlisi Spielberg'in bu filmi 11 Eylül saldırılarını andırır bir terör havasında yönetmesi. Bu yanıyla konumuzla bağlantılı sayılır. Dincilik adına apılan bir terör saldırısını, ırkçılık (ya da türcülük) temasıyla yansıtmış ve korelasyon kurmuş olması ilginç.

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:

Sayın gökyüzü, aynı olan kavramlar zaten tartışma konusu yapılamazdı. Aynılık iddiası söz konusu değil. Konu, paralel gittikleri konumları görebilmek.

 

Din veya başka konuyu çok tartışmalı günümüz uygulamalarından değil, kökeninden araştırmayı daima tercih ederim. Uygulamadaki bir yanlışı eleştirmekten çok, bu yanlışın bu güne süregelmesinde tarihsel kökenler nelerdir, onu merak ederim.

 

"Sadece" ile "disiplin" sözcükleri yan yana pek uyumlu durmuyor. Eğer disiplin haline getirilmişse, çok önemli yer tutan bir ilke anlamına gelir. Zaten de öyledir. Ötekileştirmenin en yoğun yapıldığı alan, dindir. Çünkü "öteki" sonsuza kadar sizden ayrı kalacak ve sonsuza kadar sizin bulunduğunuz yerin 180 derece zıttı bir yerde kalacaktır. "Öteki" ile sonsuza kadar bir araya gelip aynılaşamayacaksınız. Dünyada icat edilmiş bundan daha şiddetli bir "ötekileştirme" görülmemiştir...

Gönderi tarihi:
Sayın gökyüzü, aynı olan kavramlar zaten tartışma konusu yapılamazdı. Aynılık iddiası söz konusu değil. Konu, paralel gittikleri konumları görebilmek.

 

Din veya başka konuyu çok tartışmalı günümüz uygulamalarından değil, kökeninden araştırmayı daima tercih ederim. Uygulamadaki bir yanlışı eleştirmekten çok, bu yanlışın bu güne süregelmesinde tarihsel kökenler nelerdir, onu merak ederim.

 

"Sadece" ile "disiplin" sözcükleri yan yana pek uyumlu durmuyor. Eğer disiplin haline getirilmişse, çok önemli yer tutan bir ilke anlamına gelir. Zaten de öyledir. Ötekileştirmenin en yoğun yapıldığı alan, dindir. Çünkü "öteki" sonsuza kadar sizden ayrı kalacak ve sonsuza kadar sizin bulunduğunuz yerin 180 derece zıttı bir yerde kalacaktır. "Öteki" ile sonsuza kadar bir araya gelip aynılaşamayacaksınız. Dünyada icat edilmiş bundan daha şiddetli bir "ötekileştirme" görülmemiştir...

 

demirefe,

 

insanın kendisi ötekileştiren değil mi?

 

bana ötekileştirmeyenleri yazar mısnız?

 

Şu açık ki,ötekileştirmeyen kavram yoktur.

 

Böyle bakıldığı zaman,dincilik ve ırkçılık parallelik değil,aynı şarampole yuvarlanmış arabaların parçalarıdır.

Gönderi tarihi:
Öteden beri ırkçılık ile dinciliğin ayrılmaz parçalar olduğunu, birbirini desteklemeden ayakta duramayacaklarını savunurum. Dincilik veya ümmetçilik, sadece ırkçılığın ve milliyetçiliğin kapsamının genişletilmiş halidir. Kabilecilik en dar alandaki milliyetçiliktir. Irkçılık, "benim üstün ırkım bir yana, diğer aşağı ırklar bir yana" düşüncesidir. Ümmetçilik de bir üst aşamadır: "Cennete gidecek benim inananlarım bir yana, cehenneme gidecek öbür inananlar bir yana!" Bu bağlamda dincilik sadece dil, renk, dış görünüm gibi ögeleri bir yana bırakıp, dogmatik ögeleri öne çıkarmıştır, o kadar... Başka fark yoktur.

 

Üstelik ırkçı argümanları bilim ile bertaraf etmek çok kolayken, dini dogmalara bunu yapmak çok zordur. Çünkü ırkçı argümanlar elle tutulur, somut verilerdir ve aynı bilimsel argümanlarla kolayca safdışı edilebilirler. Örneğin genetik bilimi, ırklar arasında hiç bir sözedilebilir ciddi genetik ayrım bulamamıştır. Bir Çinli, kan grubu tutmak şartıyla bir Afrikalıya kan verebilir. Tüm somut veriler, ırkçılığı mahkum etmektedir.

 

İnsanların soyut dogmalara eğilimi ise hayretler vericidir. Bunu hiç bir bilim dalının yaygın olarak kırabilmesine olanak yoktur. Biri kalkar, Kurânda 365 tene "gün" kelimesi, 12 tane "ay" kelimesi geçtiğini, demir suresinin ayet sayısının demirin atom numarası ile aynı olduğunu iddia eder, bir kimse de doğru mu diye araştırmaya zahmet buyurmaz, dogmatik olarak mucize onaylanır hemen. Halbuki kısa bir araştırma, Kurânda Arapça "şehr" yani yılın ayları anlamındaki kelimenin 17 kez geçtiğini, "Arapça "yevm" yani senenin günü kelimesinin 400 den fazla geçtiğini, demirin atom numarasının 26, demir suresinde 29 ayet olduğunu ortaya koyar. Kurânda 111 kere "Ay" geçtğini, bunun Ay ile Dünya arasına sığabilecek Ay sayısı olduğunu iddia eder. Halbuki Kurânda "Kamer" kelimesi sadece 26 kere geçmektedir. Buna senenin ayı anlamında "şehr"i de ekleseniz bile 43 ediyor.

 

Yani açıkça "evet, yalan söylüyorum ama, Allah için söylüyorum" anlayışı. "Dolandırıyorum ama, İslam davasına kaynak sağlamak için dolandırıyorum. Çalıyorum, soyuyorum ama, İslami faaliyetlere kaynak bulmak için!"

 

Deniz feneri, Mercümek, batan holdingler, kayıp trilyon, vs...

KARDEŞ bu yazın için tşk.ederim,ancak şunuda iyi bilki CENABI ALLAH'IN BÖYLE BİR HESABI YOK,KURAN'ında böyle bir hesabı yok,bu işlerle uğraşan insanlara anlam veremiyorum,yani KURAN'IN İÇERİĞİ ve emirleri dururken böyle işlerle uğraşmak çok saçma,******,saygılar.

Gönderi tarihi:
Sayın taypa, katkılarınız için teşekkür ederim. Benim din konusundaki hayat tecrübem, din üzerine tartışmanın asla bitmeyeceğidir. Tabii biz bu forumda oldukça bir süredir bir çok tartışma yaptık. Aynı şeyleri başa sarmak sıkıcı gelebilir. Ben size kısaca söyleyeyim:

 

Dinde zorlama olmadığı, "sizin dininiz size, benim dinim bana" gibi söylemler, ilk dönem ayet içerikleridir. Bu söylemler sonra şekil değiştirmiş ve sizin o yazmaz dediğiniz asacaksın keseceksin formatına dönüşmüştür. Bu konuda son ültimatom, Tevbe suresidir. Ehli kitap olanlara cizye verme şartı, diğer tüm dinlere yasak getirmiştir.

 

Yani okuduğunuzu söylediğiniz Kurânı daha dikkatli okumalısınız. Size söylenenlere kulak asmayın, kendiniz okuyun, bir mealle yetinmeyin, karşılaştırın. Sonra "bize çok ılımlı tanıtılan bu din niye böyle katı çıktı?" diye şaşırmayın diye, ben söylemiş olayım...

 

Çünkü şu an Türkiye üzerine dayatılmaya çalışılan bir "ılımlı İslam" projesi var... Bu projenin propagandası bu yönde. Cini şişeden "usludur, iyidir, hoştur" deyip kapağını açtılar, çıkardılar. Göreceğiz ne kadar iyi, uslu, hoş, cicidir, bunu göreceğiz...

 

ılımlı İSLAM ile cizye verme meselesini bir açarmısınız,anlayamadım.???????????

Gönderi tarihi:
bana ötekileştirmeyenleri yazar mısnız?

Bilimde ötekileştirme yoktur. Bilim bir böceği bile kendimizin de içinde olduğu evrimin başka bir parçası olarak görür. En basit gördüğümüz bir canlının, evrimsel süreçte bizim başaramadığımız bir şeyi başarmış olması olasılığını araştırır ve bu sayede belki büyük bir buluş yapılabilir. Bilim hiç bir şeyi küçümsemez, daha az önem atfetmez...

Gönderi tarihi:
cizye verme meselesini bir açarmısınız

Tabii, kısaca; İslam dini herkesi kendine uymakla yükümlü tutmuştur. Yalnız ehli kitap olarak adlandırılan, yani bir kutsal kitapları bulunan din mensuplarına bir ayrıcalık yapmış, cizye adı verilen bir miktar vergi ödeme karşılığı, dinlerinde kalma hakkı tanımıştır. Konu Tevbe suresinde geçer...

Gönderi tarihi:
Bilimde ötekileştirme yoktur. Bilim bir böceği bile kendimizin de içinde olduğu evrimin başka bir parçası olarak görür. En basit gördüğümüz bir canlının, evrimsel süreçte bizim başaramadığımız bir şeyi başarmış olması olasılığını araştırır ve bu sayede belki büyük bir buluş yapılabilir. Bilim hiç bir şeyi küçümsemez, daha az önem atfetmez...

 

Bilim insanlığın ortak olduğu tek söz sahipliğidir.

 

Dönelim insanlara,dönelim dinlere,ideolojilere,partilere....yani ortak olmayanlara!

 

Başta insan olmak üzere hepsini dünya üzerinden atmadıkça ötkileştirmenin sonu gelmez.

Gönderi tarihi:
Dinciliği ırkçılıktan çok farklı görenler olabilir. Elbette farklı yanları vardır da. Örneğin ırkçılığın insanları bir araya gelemez şekilde ayrımsadığını, bu ayrımı ortadan kaldırmanın bir yolunun olmadığı düşünülebilir. Öyle ya, Afrikalı derisini beyazlatamayacağına göre?! Ya da tersine düşünelim, niye hep kendimize yontuyoruz: Beyaz ne kadar güneşte kalsa kalıcı bir esmerlik olmayacağına göre? Üstelik ırksal özellikler deri rengi ile sınırlı da değil.

 

Halbuki din, potansiyel bir bütünleşme vaat ediyor. Aynı inancı paylaştın mı, tamam, iş bitiyor. Bir bütünleşme sağlıyorsun. Afrikalısı, Asyalısı aynı birliktelik etrafında bütünleşebiliyor. Bu da ırkçılığın ayrımcılığına karşın, dinin bütünleştirici bir özelliği olduğu sanısı ortaya çıkarıyor.

 

Halbuki kazın ayağı hiç de öyle değil. Avantaj gibi görünen bu durum, tam tersine bir dezavantaj. Çünkü farklı ırklar kendilerini farklı kabul edip, farklı alanlarda farklı şekillerde birbirinin işine burnunu sokmadan yaşamayı benimseyebiliyorlar. Dünyayı sadece benim ırkım kaplasın, başka ırk olmasın gibi bir iddiaya kalkışmak zaten gerçekçi olmadığı için üzerinde bile durmaya gerek duymuyorum da, “dünyayı yönetmeye yetkin ırk” iddiasının olabilirliğini kurcalamak lazım. Bu da olamaz. Kalkışan olursa haddini bildirirler yani. Yani şimdi diğer ırklar “efendimize boyun eğelim, biz aşağı bir ırkız, onlar üstün!” diye diz mi çökecekler? Böyle bir şey olamaz.

 

Dinin iddiasına geldiğimizde, teorik olarak mümkündür ki her insan tek bir dine girsin ve dünyada tek din olsun. Bu teorik olarak mümkün. İşte bu “mümkünü vaki” yapmaya kalkışacak, bu amaç için kendini tutkulu bir şekilde adayacak çok ama çok idealist çıkar. Bu hamur çok fazla tutku, saplantı, hatta paranoya üretme potansiyeline sahiptir. İnsanlık bir kafatasçı üretirse öbür yandan bin dinci (bin Ladin gibi oldu :) ) üretir. Çünkü bir ırkçının hayal bile edemediği dünyayı tektipleştirme düşüncesi, dinci için son derece mümkün olmanın ötesinde, gerçekleşmesi için hayatını ortaya koyabileceği bir idealdir.

 

Hayatını ortaya koyar, çünkü inancına göre ortaya koyduğu, zaten koymasa da sonu gelecek olan hayata karşılık sonsuz bir hayat vaadi var. Bu bakımdan dincilik tehlikesinin insanlık için bir sınırı yoktur. Olabilecek en büyük tehlikedir.

 

Ama diğer yandan din dozunda tutulursa birleştirici olur mu, tabii ki. Bu bakımdan dini ortadan kaldırmak diye bir düşünce de gerçekçi değildir. Dini iyiye kullanmanın tek yolu vardır. Dogmatik din anlayışını bırakmak…

 

Dini bir kültürel motif, insanlık birikiminin bir ürünü, şiir, edebiyat gibi bir sanat olarak ele almak. Çok da fazla ciddiye almamak. Sorunun çözümü budur. Her zaman söylemişimdir, “Light Müslüman” lara saygım vardır…

 

Not: İnsandaki “öteki” algısının derman bulmaz bir içgüdüsel hastalık olduğunu, dini bütünleşme olsa bile mezhep ayrımından kaçınılamadığını henüz konu bile etmedim. Din bir cindir, asla şişede durduğu gibi durmaz… Asla şişeden çıkarılmaması gerekir.

sayın demirefe, yukarıda bahsettiğin bin dinci bin ladin denen insanın GERÇEK KURAN VE İSLAM'la hiçbir alakası yoktur,bir emperyalist ABD ve yandaşları oyunudur.

 

Ayrıca “Light Müslüman” tabiri çok saçma bir kelimedir,onlara ALLAH'IN çok güzel ayetleri vardır;

 

Enam suresi159.ayet: Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.

 

 

Nisa suresi171.ayet: Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberlerine iman edin, "(Allah) üçtür" demeyin.Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. Vekil olarak Allah yeter.

Gönderi tarihi:

"Kur'an'daki ve sağlam hadislerdeki" İslam dininin emrettiği inanç ve yaşama tarzı ile ırkçılık birbirine taban taban zıttır.

 

Hz. Muahammed "asabiyet" diye bahsettiği ırkçılı şiddetle reddetmiştir. Arab'ın Acem'e , Acem'in Arab'a üstün olmadığını; ÜSTÜNLÜĞÜN takva (Allah'a itaat) ile olduğunu belirtmiştir. Kişinin kendi milletini "sevmesi" ve öncelikle ona yardımcı olmak için çalışması gerektiğini de ifade ederek milliyetçiliği emretmiştir.

 

Irkçılık ile milliyetçiliği birbirine karıştırmamak lazım. "Irkçılık" , insanları "kanlarına ve kafataslarına" göre bölüp, kişinin kendi ırkını diğerlerinden üstün tutması olduğu halde; "milliyetçilik" çeşitli ırklardan gelseleler bile, aynı ortak vatanda yaşayıp, kültürel değerlerini paylaştıkları için bütünleşen bir toplumu "tek millet" sayma esasına dayanır.

 

Milliyetçilik birleştirici, ırkçılık bölücüdür.

 

Ama "DİNCİLİK" ise, her şeyde dini referans alma, kendi dini anlayışını başkalarına da kabul ettirmeye çalışma özelliğinde olduğu için, bir anlamda "dini istismar etmek" ile eş anlamlıdır bence.

 

Ülkemizde "dincilerin" büyük bir kısmının, ne yazık ki "birleştirici milliyetçiliğe" karşı; ama "bölücü ırkçılığa" taraftar olduğunu görüyoruz.

 

Onlara göre Türkiye'de herkesi "Türküm" demesi dine aykırı olup ırkçılık sayılmalı, ama buna karşılık sadece belli etnik gruptakilerin (Oğuz ırkından gelenlerin) "Türküm" demesi, diğerlerinin de kendi "ırklarına" göre bir milli kimlik edinerek, "Ben Türk değilim çünkü Oğuz ırkından gelmiyorum, ben Kürdüm, Çerkezim, Lazım...vb." demeleri gerekiyor.

 

Halbuki asıl ırkçılık bu değil midir?

Gönderi tarihi:
Ülkemizde "dincilerin" büyük bir kısmının, ne yazık ki "birleştirici milliyetçiliğe" karşı; ama "bölücü ırkçılığa" taraftar olduğunu görüyoruz.

Evet, dincilik ile dindarlığı ayırt edebilmek önemli bir sorun. Bunu ayırt edebilmek çok zor olabiliyor. Dindar insanların oyları kolayca yönlendirilebiliyor ve dinciler bu oylarla başa getirildiklerinde oyları verenlerin dinci değil dindar olması pek bir işe yaramıyor.

 

Ben her zaman dindara karşı olmadığımı, fakat ılımlı İslam projesine yine de karşı olduğumu hep vurgularım. Çünkü ılımlı İslam sonuçta dincilere bir oy deposu sağlıyor. Dinin ılımlı, ılımsız, hiç bir şekilde siyasallaşmasının halk iradesi ile engellenmesi gerekiyor. Bu da halkın dine dogmatik bakmamasından geçiyor. Bunun sağlanması şimdilik zor gözükse de olacaktır. Yeter ki dogmaları eleştirilemez tabu haline getirmeyelim, eleştirildiklerinde kıyametin kopmadığını, göğün üzerimize yıkılmadığını gösterelim...

Gönderi tarihi:
Milliyetçilik birleştirici, ırkçılık bölücüdür.

Milliyetçilik konusu çok tartışma konusu olabiliyor. Esasen "millet"in din anlamına geldiği söyleniyor. Arapçada "milleti İbrahim" dendiğinde bununla İbrahim soyunun değil, İbrahim dininin kastedildiği söyleniyor. Hatta eski MSP'nin adında "Milli" kelimesini bu anlamda olduğu için kullandığı söyleniyor. Bunlar ne kadar doğru emin değilim.

 

Zaten de Türkiye'de kafatasçıya pek raslanmaz. Fakat dini bir renge büründürülerek Türklerin üstün ırk olduğu, yaratanın dinin bayraktarlığını Araplardan alıp Türk ırkına devrettiği gibi görüşlere sık raslanır. Milli kelimesi de Arapça kökenli olduğu için ulusalcılık, vatanseverlik gibi kavramlar alternatif olabiliyor. Ama yani "vatanımı seviyorum" anlamında milliyetçiyim diyene "olmaz, vatan böyle sevilmez, milliyetçi değil, ulusalcı ya da vatansever olacaksın!" diyecek halimiz yok! Sevgi karşılıklı bir şeydir. Sevgiye sevgi ile karşılık verilir. Yalnız bir not koyayım bu noktada: Herkes yoğurt sever ama bazıları yoğurdun sadece kaymaklı tarafını sever. Her yoğurt iyidir güzeldir, yararlıdır, hoştur çığırtkanlığı yapana da kanmamakta fayda var!

 

Milliyetçilik nasıl tanımlanmalıdır, milliyetçiyim demek iyi midir, kötü müdür, bunu ben pek tartışmayı tercih etmem. Yalnız dünyaya baktığımız zaman, iki siyasal akım yükselişte: Biri ırkçılık, biri dincilik. Bu ciddi bir konu ve tartışılması yararlı. Her ikisinin ilacı da "anayasal vatandaşlık" kavramının geliştirilmesi ve benimsenmesidir. Aynı vatan topraklarını paylaşan herkes, anayasa şemsiyesi altında hür ve eşittir...

Gönderi tarihi:
Ben her zaman dindara karşı olmadığımı, fakat ılımlı İslam projesine yine de karşı olduğumu hep vurgularım. Çünkü ılımlı İslam sonuçta dincilere bir oy deposu sağlıyor. Dinin ılımlı, ılımsız, hiç bir şekilde siyasallaşmasının halk iradesi ile engellenmesi gerekiyor. Bu da halkın dine dogmatik bakmamasından geçiyor. Bunun sağlanması şimdilik zor gözükse de olacaktır. Yeter ki dogmaları eleştirilemez tabu haline getirmeyelim, eleştirildiklerinde kıyametin kopmadığını, göğün üzerimize yıkılmadığını gösterelim...

 

demirefe,

 

bunu size çok defa sordum,ama cevap alamadım.Bir daha sorabilir miyim?

 

Nedir bu "ılımlı İslam" anlayışınız,bu İslam'ın kendisinde nerede?

Gönderi tarihi:
demirefe, bunu size çok defa sordum,ama cevap alamadım.Bir daha sorabilir miyim?

Gökyüzü, afedersin. İnan görmemişimdir. Yoksa yanıtsız bırakmazdım, bana inanmalısın. Her şeyden önce nezaketsizlik sayarım. Hemen yanıtlayayım.

 

Nedir bu "ılımlı İslam" anlayışınız,bu İslam'ın kendisinde nerede?

İlk şöyle söyleyeyim, İslam dediğiniz kavram yaşayan, değişen bir kavram. Aslı gökte levhi mahfuzda korunan bir şey değil. Dolayısıyla ılımlılaşa da bilir, sertleşe de bilir. Din tüm diğer kültür ürünleri gibi insanların toplam zihinlerinde yaşayan bir kavram. Dil gibi, sanat gibi, felsefe gibi, bilim gibi...

 

İlk yanlış değerlendirme burdan başlıyor. Dini kutsuyor, dogmalaştırıyor, tanrı katında aslı mevcut, bir nüshası yeryüzüne indirilmiş gibi düşünüyoruz. Din bir insanlık kültür ürünüdür ve insanlar tarafından yaratılmıştır. Gökten indirilmemiştir.

 

İlk olarak dedim ama, başka şey söylemeye gerek kalıyor mu bilmiyorum. Yine de kısaca söyleyeyim: İnsanlar ılımlı ele alırsa ılımlı olur, radikal ele alırsa radikal olur. İnsanların tutumuna bağlı...

Gönderi tarihi:
Evet, dincilik ile dindarlığı ayırt edebilmek önemli bir sorun. Bunu ayırt edebilmek çok zor olabiliyor. Dindar insanların oyları kolayca yönlendirilebiliyor ve dinciler bu oylarla başa getirildiklerinde oyları verenlerin dinci değil dindar olması pek bir işe yaramıyor.

 

Ben her zaman dindara karşı olmadığımı, fakat ılımlı İslam projesine yine de karşı olduğumu hep vurgularım. Çünkü ılımlı İslam sonuçta dincilere bir oy deposu sağlıyor. Dinin ılımlı, ılımsız, hiç bir şekilde siyasallaşmasının halk iradesi ile engellenmesi gerekiyor. Bu da halkın dine dogmatik bakmamasından geçiyor. Bunun sağlanması şimdilik zor gözükse de olacaktır. Yeter ki dogmaları eleştirilemez tabu haline getirmeyelim, eleştirildiklerinde kıyametin kopmadığını, göğün üzerimize yıkılmadığını gösterelim...

 

Bu sözlerinin tümü çok önemli gerçekleri ifade ediyor. Tamamına katılıyorum, çok güzel belirtmişsiniz.

 

Sizi desteklemek için bir iki cümle ekleyeyim. Dincilerin ılımlı islam dedikleri var ya, aslında "demokratik görünümlü şeriat idaresi". Halk iradesiyle bunun engellenmesi için de, halkın din konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bu konuda meydan şeriatçılara bırakılmamalı.

Gönderi tarihi:
Milliyetçilik konusu çok tartışma konusu olabiliyor. Esasen "millet"in din anlamına geldiği söyleniyor. Arapçada "milleti İbrahim" dendiğinde bununla İbrahim soyunun değil, İbrahim dininin kastedildiği söyleniyor. Hatta eski MSP'nin adında "Milli" kelimesini bu anlamda olduğu için kullandığı söyleniyor. Bunlar ne kadar doğru emin değilim.

 

Zaten de Türkiye'de kafatasçıya pek raslanmaz. Fakat dini bir renge büründürülerek Türklerin üstün ırk olduğu, yaratanın dinin bayraktarlığını Araplardan alıp Türk ırkına devrettiği gibi görüşlere sık raslanır. Milli kelimesi de Arapça kökenli olduğu için ulusalcılık, vatanseverlik gibi kavramlar alternatif olabiliyor. Ama yani "vatanımı seviyorum" anlamında milliyetçiyim diyene "olmaz, vatan böyle sevilmez, milliyetçi değil, ulusalcı ya da vatansever olacaksın!" diyecek halimiz yok! Sevgi karşılıklı bir şeydir. Sevgiye sevgi ile karşılık verilir. Yalnız bir not koyayım bu noktada: Herkes yoğurt sever ama bazıları yoğurdun sadece kaymaklı tarafını sever. Her yoğurt iyidir güzeldir, yararlıdır, hoştur çığırtkanlığı yapana da kanmamakta fayda var!

 

Milliyetçilik nasıl tanımlanmalıdır, milliyetçiyim demek iyi midir, kötü müdür, bunu ben pek tartışmayı tercih etmem. Yalnız dünyaya baktığımız zaman, iki siyasal akım yükselişte: Biri ırkçılık, biri dincilik. Bu ciddi bir konu ve tartışılması yararlı. Her ikisinin ilacı da "anayasal vatandaşlık" kavramının geliştirilmesi ve benimsenmesidir. Aynı vatan topraklarını paylaşan herkes, anayasa şemsiyesi altında hür ve eşittir...

 

Milliyetçilik sözü ile benim kastettiğim şey tam da "ulusalcılık ve vatanseverlik". Milliyetçiliği, ne yazık ki bir ırkı ya da ulusu diğerlerinden üstün görmek şeklinde anlayıp benimseyenler var, hem de bunlar çok fazla. Bana göre böyle düşünenler bilerek ya da bilmeyerek "ırkçılığı ve bölücülüğü" savunmuş oluyorlar.

 

Hattâ sırf müslüman oldukları için müslüman görünümlü teröristleri savunmak da İslam dünyasında çok yaygın. Bana göre bu da ırkçılık ve ilkellikten başka bir şey değil. Elkaide, Hamas gibi örgütleri sırf şeriatçı olduğu için savunan dinciler, aslında İslam'a aykırı bir şey yaptıklarının farkında değiller. Onların yaptığı da ırkçılık.

Gönderi tarihi:
İnsanlar ılımlı ele alırsa ılımlı olur, radikal ele alırsa radikal olur. İnsanların tutumuna bağlı...

 

Yazgan arkadaşımızın da belirttiği gibi, ''ılımlı İslam'' kavramını, son zamanlardaki bazı din adamlarının çağdaş yorumları ile karıştırmamak gerekir. ''Ilımlı İslam'', BOP gereği, ABD'nin müslüman ülkelere önerdiği bir tür siyasal sistemdir. İslam dininin çağdaş yorumları ise dinin siyasallaştırılmasına karşı çıkan, laiklikle uyumlaştıran yorumlardır. Bu yorumlara katılmak yada katılmamak başka bir şeydir. Ama ''Ilımlı İslam'' bunlar değildir.

Gönderi tarihi:

IRKÇILIK, MİLLİYETÇİLİK, DİNCİLİK VE MEZHEPÇİLİK ÇİFTE STANDARTLIDIR

 

Çağdaş ve uygar Türkiye'nin önünde çok tehlikeli iki tuzak var:

 

Biri "masum bir milliyetçilik" temeline oturtulan "ırkçı (etnik) bölücülük", öteki yine "masum bir ılımlı İslam" modelinden kaynaklanan "şeriatçılık".

 

 

* * *

Aslında Türkiye ile birlikte tüm dünyayı etkileyen "Küreselleşme" de ilk aşamasında bu eğilimleri destekleyen bir süreçti.

 

"İlk aşamasında" diyorum, çünkü, hemen Sovyetler'in dağılmasından sonra 2000'li yılların başına kadar yaşanan "ilk aşamada" küreselleşme, dünyadaki mevcut siyasal yapının ırk, milliyet, din ve mezhep çerçevesinde "yeniden düzenlenmesine" destek verdi.

 

Böylece Soğuk Savaş döneminde ortaya çıkan devletlerin ve bu devletler bağlamındaki siyasal yapının, küçük birimlere bölünerek, çok daha kolay yönetilebilir bir "parçalanmış dünya" yaratılması amaçlanıyordu.

 

Derken 2001 yılındaki 11 Eylül saldırısıyla doruğuna ulaşan "Küresel Terör", "Küreselleşmenin" bu yaklaşımının tehlikesini gayet açık bir biçimde ortaya koydu:

 

Irk, milliyet, din ve mezhep çizgilerindeki aşrı bölünme ve parçalanma terörü de bu çizgilerde "Küreselleştiriyordu".

 

Bunun üzerine "Küreselleşme" süreci "ikinci aşamasına" geçti:

 

"Ulus devletlerin" egemen olduğu yapının yeniden güçlendirilmesi ve bu yapının insanlığı tehdit eden, yoksulluk, kaçakçılık (insan ve uyuşturucu) ve terör gibi sorunlarla başa çıkmakta "eşgüdümlü" bir biçimde kullanılması bu aşamanın belirgin özelliğidir.

 

Nitekim hem Genişleyen Avrupa Birliği, hem de Amerika Birleşik Devletlerinin "Büyük Orta Doğu ve Kuzey Afrika" projeleri bu anlamdaki "ikinci aşamanın" göstergeleri olarak ele alınabilir.

 

Dolayısıyla, mevcut siyasal yapıların, daha açık bir deyişle "Ulus Devletlerin" ırk, milliyet, din ve mezhep çizgilerinde bölünmesi, artık "Küresel eğilimlerin" kaçınılmaz sonuçları olmaktan çıktı.

 

Bunların yerine, Ulus Devlet yapılarının "Demokrasi" bağlamında güçlendirilmeleri, "Küreselleşmenin İkinci Aşaması"nın hedefi olarak görünüyor.

 

 

* * *

Tam bu noktada, ırk, milliyet, din ve mezhep kimliklerinin çifte standart kullanmaları, demokrasi modelinin güçlendirilmesinde önemli bir engel olarak ortaya çıkıyor:

 

Her kültürel kimlik aidiyeti, siyasallaştığı zaman, ister ırkçı, ister milliyetçi, ister dinci, isterse mezhepçi olsun, kaçınılmaz olarak insanları "biz" ve "ötekiler" olarak ikiye ayırır:

 

"Bizim" için doğru, haklı ve gerekli olan "ötekiler" için yanlış, haksız ve gereksizdir.

 

Böylece, "laik ve demokratik sosyal hukuk devleti" yapısı içinde kabul edilemeyen bir "çifte standart" durumu ortaya çıkar; devlet "bizlere" ve "ötekilere" farklı davranmaya zorlanır.

 

Bu yanlışı önlemenin tek ve biricik yolu ise "laik ve demokratik sosyal hukuk devleti" yapısını güçlendirmektir.

 

Günümüzde, sadece Türkiye Cumhuriyeti'nin çözüm arayışları değil, "Küreselleşmenin İkinci Aşaması" da böyle bir yaklaşıma destek veriyor.

 

Türkiye'yi ırkçı ya da milliyetçi terör çizgisinde bölmek isteyenler ve ülkedeki rejimi İslamcı, Sünni-Hanefi çizgide dinci bir yapıya dönüştürmek niyetinde olanlar bu gerçeği iyi algılamalıdırlar.

 

EMRE KONGAR

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:

Şimdi, bir de Marks'ın ''Tarihsel Materyalizm'' kuramına göre, insanlığın geçirdiği sosyolojik gelişme aşamalarını burada gözününe almak, tartışmalarda kavram kargaşasına düşmemek için yararlı olur kanaatindeyim:

 

* İlkel komünizm: Avcı ve toplayıcı dönemde, paylaşılan mülkiyete ve ilkel demokrasiye dayanan kooperatif aşiretler, kabileler.

* Kölelik: Toplumun kabileden şehir devlete geçtiği, köleliğin, özel mülkiyetin ve aristokrasinin doğduğu, tarımın yaygın olduğu dönem.

* Feodalizm: Kralın da dahil olduğu aristokrasinin yönetici sınıf haline geldiği, dinin önemli bir yer tuttuğu üçüncü dönem.

* Kapitalizm: Burjuva sınıfının yönetici, proletaryanın da ezilen sınıf olduğu, parlamenter demokrasinin yaygın politik sistem, piyasa ekonomisinin işlediği ve üretim araçlarına ağırlıkla özel mülkiyetin sahip olduğu dönem.

* Komünizm: İşçilerin devrim yaparak kapitalistleri kovduğu ve devletsiz, sınıfsız, mülkiyetsiz bir toplumun yarattıkları beşinci dönem.

Gönderi tarihi:
Öteden beri ırkçılık ile dinciliğin ayrılmaz parçalar olduğunu, birbirini desteklemeden ayakta duramayacaklarını savunurum. Dincilik veya ümmetçilik, sadece ırkçılığın ve milliyetçiliğin kapsamının genişletilmiş halidir. Kabilecilik en dar alandaki milliyetçiliktir. Irkçılık, "benim üstün ırkım bir yana, diğer aşağı ırklar bir yana" düşüncesidir. Ümmetçilik de bir üst aşamadır: "Cennete gidecek benim inananlarım bir yana, cehenneme gidecek öbür inananlar bir yana!" Bu bağlamda dincilik sadece dil, renk, dış görünüm gibi ögeleri bir yana bırakıp, dogmatik ögeleri öne çıkarmıştır, o kadar... Başka fark yoktur.

 

Üstelik ırkçı argümanları bilim ile bertaraf etmek çok kolayken, dini dogmalara bunu yapmak çok zordur. Çünkü ırkçı argümanlar elle tutulur, somut verilerdir ve aynı bilimsel argümanlarla kolayca safdışı edilebilirler. Örneğin genetik bilimi, ırklar arasında hiç bir sözedilebilir ciddi genetik ayrım bulamamıştır. Bir Çinli, kan grubu tutmak şartıyla bir Afrikalıya kan verebilir. Tüm somut veriler, ırkçılığı mahkum etmektedir.

 

Yani açıkça "evet, yalan söylüyorum ama, Allah için söylüyorum" anlayışı. "Dolandırıyorum ama, İslam davasına kaynak sağlamak için dolandırıyorum. Çalıyorum, soyuyorum ama, İslami faaliyetlere kaynak bulmak için!"

 

Deniz feneri, Mercümek, batan holdingler, kayıp trilyon, vs...

öncelikle yazdığınız yazıyı dehşete kapılarak okudum.diğer postları okumadım ama bu posta destek verenler varsa onları okumadığım için kendimi şanslı hissediyorum.

öncelikle ırkçılık ve milliyetçilik kavramlarının aynı olmadığını bilmeniz gerekir.ayrıca islam dinine mensup bir insanın ırkçılık yapmayacağını bilmeniz gerekir.siz ise tam aksini söylerek islamı bilmediğinizi yada bilmek istemediğinizi göstermektesiniz.

 

sizin pencerenizden bakarsak eğer sosyalizmin yaşandığı ülkelerde sosyalist olmayan insanların hapse atılmasına veya iltica etmeye zorlanldıklarına tanık olmaktayız. (bknz: hindistan'da başka parti kurmak isteyen adamın sürgün edilmesi)

 

herneyse efendim yani sosyalizmde de var bahsettiğiniz benden olmayan öte gitsin anlayışı..

 

islam adını kullanıp insanları dolandıran insanlar yokmudur? elbet vardır..ama bu islam'ın dolandırıcılığı emrettiğini göstermez.

 

ırkçılık meselesi için ise ırkçı bir insan gidip afrikalı birinin kanını almaz..bu şekilde de bu teorinizi çürütebiliriz..

Gönderi tarihi:

 

 

İnanç beyinden söz olarak çıktımı dışarıya, DİN oluyor..o çıkanı DİNleyen Din sahibi oluyor..çünki artık ortak inanca sahip iki kişi oldular..bu böyle katlanarak çoğaldımı cemaat, derken işte güç epeyce birikti haydi Devlet..vs..vs..

 

 

DİN tamam olmadan yani Dinden MAKSAT anlaşılmadan..din ile ilgili sorular bitmeden DİN hep Siyasal oluşumların,beklentileri olanların beklentilerine cevap verecek potansiyel güç olmaya devam edecektir.. :)

 

DİN tamam olmadan İNSAN doğmaz.. :)

 

Son peygamber demedimi Ayetinde..Bu gün Dininizi tamam ettim..diye..fakat anlayan kim Sn.Demirefe.. :D

Gönderi tarihi:

Ya Dayı, sen var ya! Sen bir başkasın ha! Ne demek istediğini ilk okuyuşta çözmek zor ama, şifrelerini anlayınca çözüyorum. Eyvallah Dayı'm... Sen başkasın, bir tanesin... Sana itiraz yok! Fakat tamam etti mi diyorsun yani şimdi? Ya da hiç bir zaman tamam olacak mı? Ha? Ver bakalım cevabını...

 

Şimdi Dayı'nın bu esprili ve gizemli üslubundan gerçek dünyaya iniş yapmak biraz zor ama, Emre Kongar'ın kendinden beklenebilecek düzeyde enfes yazısı için teşekkürler Domuzbağı... Güzel açıklamış. Kongar'ı izlemek lazım. Önemli bir düşünce adamı.

 

Ilımlı İslam ve çağdaş İslam yorumu... Bu zor ve ayırt edilmesi güç konu için şu an enerjim yok be Davut... Bu konuda hayli çene, pardon klavye çaldık zamanında. Görüşlerimi biliyorsunuz, açın okuyun demek yakışık almaz tabii, bir daha konuşabiliriz ama, çok da iddiacı olmamak lazım herhalde bu konuda. Örneğin bir Yaşar Nuri hoca başarabiliyorsa başarsın da görelim çağdaş yorumlamayı diyeyim, ne diyeyim. Şahsen beni kesmiyor açıklama ve yorumları, ama elinden geleni yapsın, belki başarır, bilemem yani.

 

İşin beni rahatsız eden yanı, dogmalara prim vere vere nereye kadar, bilmiyorum. Benim din yorumum çok farklı bilirsin. Ama beni kaç kişi dinler, Yaşar Nuri hocayı dinleyenlerin daha fazla olduğu kesin! :)

 

Yani ne diyeyim, umarım başarsın da çağdaş bir din çıksın ortaya... Sanmıyorum ama...

 

Ve ibrahimevren, birden çok tepkili yazmışsınız. Hindistan sosyalist bir ülke değil ki? :) Bu kadar dehşete kapılmayın, tartıştık diye gökkubbe başımıza inmeyecek, endişe etmeyin... Dikkat ederseniz konu ırkçılık=dincilik iddiası değil, kapsam farklılığı olduğu. Ben anlatamamışsam Emre Kongar'ı okuyun. Bakın Yahudi ve Arapların İbrahim'in oğulları İsrail ve İsmail'in torunları olduğu söyleniyor ama, birbirlerini bir kaşık suda boğacaklar nerdeyse... Perde bazen tüldür, bazen kalındır. Siz her durumda arkasını kolay da olsa, zor da olsa görmeye çalışın... Perdeye bakmayın, perdede bir şey varsa da gölge...

Gönderi tarihi:
Bilim insanlığın ortak olduğu tek söz sahipliğidir.

Dönelim insanlara,dönelim dinlere,ideolojilere,partilere....yani ortak olmayanlara!

Hayır dönmeyelim. İyi ya bilim ortak sahiplik, demek birleştirici. Orada kalalım bence... Suyun ırkı olur mu? Havanın dini olur mu? Elektriğin, rüzgarın, dalgaların, kuşların, balıkların, ağaçların, dağların, yağmurların, bulutların ırkı dini mezhebi var mıdır? Yoktur...

 

"Son buffalo öldürüldüğünde, son balık tutulduğunda, son kartal yere düştüğünde beyaz adam paranın kağıt olduğunu ve yenilemeyeceğini anlayacak." Kızılderili özdeyişi...

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.