Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİNİN VE DİNCİLERİN SON KAÇIŞ NOKTASI


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Sayın Patates Soğancı, görünen o ki siz bana, ben size eksik anladığımızı, iyice ve dikkatle incelemediğimizi söyleye söyleye gideceğiz. Ben de sizin bana söylediklerinizin aynını sizin için düşünüyorum. Eksik, yanlı, bütünü dikkate almadan işinize gelen yerleri çelişkileri görmeden cımbızladığınızı düşünüyorum.

 

O halde bu işin tek çözümü var: Karşılıklı münazara yapmadan, siz düşündüklerinizi söyleyeceksiniz, ben de düşündüklerimi... Bu demek değil ki hiç yanıt vermeyeceğiz, hiç konuşmayacağız. Tabii ki böyle bir yasak önermiyorum...

Gönderi tarihi:
Belirtmek isterim ki tüm söylediklerimdeki amacım saldırmak, yaralamak, yıkmak değil. Tüm amacım inancın empoze edilebilir, dayatılabilir ve inanılması zorunlu, inanılmazsa kötü şeylerin olacağına inandırılacak bir olgu olmadığı. İnancın, her bir bireyin sadece kendine özel olarak içinde taşıdığı, hiç bir empozeye, dayatmaya, zorlamaya gelmeyen, çok hassas ve kırılgan bir duygusu olduğu...

 

Onu metalaştırmayın, şekillendirmeye, adlandırmaya, hele hele kullanmaya çalışmayın. Hiç ama hiç bir şeye alet etmeyin. Bırakın karanlık gecede gözlerim açık düşünürken gözlerimden akan yaşlarda gizlice pırıldasın, hiç ama hiç kimse ona elini uzatıp dokunmasın! O sadece ve sadece bana ait olsun!

 

Ne birilerinin sözlerine, yazdıkları kitaplara, ne yaptıklarına, ne isimlere, ne kalıplara, ne şekillere bağlı olsun. Hiç bir tanımı, şekli, şemali, adı, sanı olmasın. Sadece içimden taşıp gelen bir coşku olsun. Öyle coşkun, öyle özel olsun ki kimselerle paylaşamayayım, herkeslerden kıskanıp saklayayım. Hoyrat eller ona değmesin, görmez gözler görmesin...

 

Hatta onun ne olduğunu ben de bilemeyeyim. Ona isim takmayayım, şekil, kalıp biçmeyeyim. Sadece titreşimlerini, heyecanını hissedeyim. O öyle büyük, öyle ulaşılmaz olsun ki, zaman nehrinde akan bir damlanın parlayıp sönmesi kadar olan hayatımda ona dair bir fikir geliştirmemin olanaksız olduğunu anlayayım.

 

Onu hiç kimsenin anlayamamış, anlatamamış olduğunu bileyim. Onu gördüğünü, anladığını iddia edenler sadece buruk bir gülümsemeye yolaçsın bende.

 

İşte benim inancım budur...

 

 

Sayın Demirefe, güzel ifadelerinize bravo! Benim için Kuranda en önemli olan noktalardan birisi şudur:

 

Kur'an Allahı kusursuz niteliklerle tanıtmaya çabalar. Allahın her şeyleri bildiğini, en kuvvetli, güçlü, her seyi duyan, gören, en çok bilge, hikmet sahibi olan, hic bir seye ihtiyacı olmayan, yardımsever, cömert olarak tanıtır. Mamafih, bu özellikler Allahın yegane nitelikleri değildir. Aynı zamanda Allahı emretmeyi seven karşısındakilere söz hakkı ve davranış özgürlüğü tanımayan, öfkeli, hiddetli olarak gösterir.

 

Işte bunu dikkatli okuyanlar için Kur'anin bir uydurma oldugunun ispatıdır. Cünkü yukardakı Allahın sıfatları birbirini dışlar ve karşılıklıdır.

 

Eger Allahin hiç bir seye ihtiyacı yoksa ve aslında, özünde kusursuz ise niçin çevresindekilerinden kolaylıkla etkilenip ve duygularına kendisini kaptıran zayıf bir insan gibi geliyor? Allah tam, sınırsız güçlu ise niye zayıf insan gibi öfke ve kızgınlık duygularina kendisini verip, zayıflıktan doğan terslik, huysuzluk ve karamsarlık sıfatlarını gosteriyor?

 

Bunun cevabını anlayıp Kuranı okuyunca, insan yazıları olduğunu kolaylıkla görüldüğü bellidir.

Gönderi tarihi:

Sayın Demirefe

 

Benim sizin Kuran'la olan ilişkinizi anlattığınız mesajınız üzerine size söylemek istediğim şu:

 

Kuran, roman gibi, hikaye gibi, sayfa sayfa sırayla okunacak kitap değildir. Kuran, "üç boyutlu" bir kitaptır. Bu şu demektir; Kuran'ı hikaye okur gibi sayfa sayfa okursanız, verilmek istenen mesajı doğru olarak alamazsınız.

 

Kuran'ı okumanın yolu, sizi ilgilendiren konu hangisiyse, o konuyla ilgili ayetleri alt alta dizmek ve karşılaştırmaktır(Örneğin bu sistemle yazılmış Kuran çevirileri vardır. Bunlardan biri Prof. Dr. Ömer Dumlu'nun, Ozan Yayıncılık'tan "Konularına göre Kuran çevirisi"'dir).

 

Kuran'da birçok konunun defalarca tekrar edilmesinin sebebi budur.

 

Ayrıca göreceksiniz ki, "Müteşabih" (Kuran'da birden fazla anlama gelen, mecaz anlatım içeren kelime ve cümleler) denilen mucize sayesinde, Kuran'ın anlatmak istediğini açık ve net bir biçimde algılıyor olacağınız.

 

Not: Kuran okumak deyince bunları da söylemem lazım. Kuran'ı okumak için abdestli olmak da şart değildir. Kadınlar içinde aynısı geçerlidir. Kuran'ı elinize almadan önce abdestli olmanızı, önce üç kere öpüp başınıza koymanızı, illa Arapçasının okunmasını, kadınların regl halinde Kuran'a el süremeyeceklerini, okumadan önce çeşitli dualar okumanızı buyuranlar, sizin Kuran okumanızı, anlamanızı, böylece onlara olan muhtaçlığınızın ortadan kalkmasını istemeyenlerdir. Kuran'da hiçbir ayette bu tür şartlar yer almaz.

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:

Beni herhangi bir kitabın tümünde ne amaçlandığı ilgilendirir. Tabii ki incelemek için tümdengelim kadar tümevarım yöntemi de kullanabilirim. Ama sonuçta her iki durumda da beni ilgilendiren tümelliktir. Ortada dönen bir şey varsa, bu dönüşün hangi noktalarda eksenlendiğine bakarım. noktalar birleşince eksen ortaya çıkar. Amaç belirginleşir.

 

"Müteşabih" denen ayetlerin de belirsizlik oluşturmak için yazıldığını anlarım. Belirsizliğin amacı ise korku yaymaktır. Çünkü insan bilmediğinden, belirsizlikten, gölgelerden korkar. Korkunun amacı ise hegemonya kurmaktır. Hegemonyayı pekiştirmenin yolu da tehdit etmektir.

 

Sanmayın bu tehditler psikopat ve hasta ruhlar içindir. Çünkü tehdit onları daha da psikopatlaştırır. Psikopatinin çaresi bulunamadı henüz. Tehditler ancak normal ve sağlıklı insanları sindirir ve korkutur. Tıpkı halk önünde bir meydanda yapılan infaz gibi. Bu ancak normal, ruh sağlığı yerinde insanları ürkütür. Psikopatlar bu gösteri sırasında iyice coşarlar. Çünkü onlar yerine göre mağdur olmaktan da hoşlanırlar. Polisin kendisini vurması için kasıtlı tahrik yapan psikopatlar çok görülmüştür. Tıp psikopatiye bir çare bulamadı. Bu, kurdun yiyebileceğinin çok üzerinde koyunu gereksiz yere telef etmesi gibi doğadan kaynaklanan bir sapmadır. Bu sapmalara şu an tedavi anlamında hiç bir şey yapamıyoruz. Bunlar ne yapsanız normale dönemeyecek sapmalardır. Yitirilmiş genlerdir. Tek yol genetiklerinin sürmesine son vermek. Başka yapılabilecek bir şey yok.

 

İşte Kurân belirsizlikten sonra ateşleri, kızgın demir bukağıları, irinden içecekleri ve dikenli yiyecekleri gündeme getirir ve yüreklere, ama normal, sağlıklı, boyun eğdirilecek insanların yüreklerine korku salar. Böylece hegemonyasını pekiştirir.

 

Benim Kurânı net algılama konusunda sorunum yok. Son derece net anlıyor ve açık biçimde algılıyorum.

 

Abdest ve diğer ritüeller zaten beni ilgilendiren şeyler değil. Bu bağlamları Kurân okuyacağımda aklımdan bile geçirmediğim için bunların söylenmesinin benim açımdan bir gereği yok...

Gönderi tarihi:
Beni herhangi bir kitabın tümünde ne amaçlandığı ilgilendirir. Tabii ki incelemek için tümdengelim kadar tümevarım yöntemi de kullanabilirim. Ama sonuçta her iki durumda da beni ilgilendiren tümelliktir. Ortada dönen bir şey varsa, bu dönüşün hangi noktalarda eksenlendiğine bakarım. noktalar birleşince eksen ortaya çıkar. Amaç belirginleşir.

Sayın Demirefe

 

Her kitabın bir teması vardır. Ama Kuran kabul etmeliyiz ki biraz farklıdır. Hani bazı filmler vardır. Seyredersiniz ve hep bölük pörçük sahneler gösterilir ve hep merak edersiniz bu sahneler nereye varmak istiyor, acaba şunu mu anlatıyor, bunu mu diye. Son ana kadar hep belirsizlik sürer ve son sahnenin son anında her şey bütünleşir ve hatta film bittikten sonra, haaa bu bunun içinmiş, şu da şöyleymiş diye düşünmeye devam edersiniz. Her şey o son sahne ile aydınlanır ve birleşir. Bu tür filmlerin hiç bir anını kaçırmamak gerekir, yoksa kafamızda bütünleştiremeyiz. Ben Kuran'ı buna benzetiyorum. Üstelik Kuran'da farkına varılacak bir değil yüzlerce ayrı sonuç var bu şekilde. Bunu vurguladım, çünkü siz bir zamanlar araştırıp, sonunda bundan sadece çelişki ve anlamsızlık çıktığına karar verip, Kuran'ı reddettiğinizi yazmıştınız. Bu durumda Kuran'ı tüm bütünlüğü ile ele alamadan, henüz bir kısmını incelemişken bıraktığınızı düşündüm. Kuran gerçekten çok karmaşık ve kafa yoran bir kitaptır. Kafa yorulmadığında ise basit ve anlamsız gelir. Sonuca ulaşıncaya kadar düşünmenin bırakılmaması gereken bir kitap. Bir bilmece gibi düşünmek lazım. Hani birisi biraz anlamsız görünen zor bir bilmece sorar. Önce kafamız karışır ve anlayamayız. Düşünmeye devam eder ama çıkar bir yol bulamazsak, bu sefer de ne saçma bir soru, bunun kesin saçma bir cevabı vardır fikrine kapılırız. Çok ender insan bu sorunun cevabını bulabilir ve açıklayarak bize söylediğinde de, her şey oturur. Kuran'ı incelerken hep herkesin anlayacağı basitlikte yazılmış bir kitap olarak düşündüğümüzden, karmaşıklık beklemeyiz. Oysa Kuran'ın anlaşılması bir yarışmadır. Allah insanları yarıştırdığını ve onu anlayarak bulanları, bu yarışın galibi sayacağını söyler. Kuran o kişiler için apaçık olacaktır, aklıyla bunu bulabilen için. Bu yüzden her birey Kuran'ı kendi değerlendirmeli ve üzerinde çok düşünmelidir. Yine de çok az insan bunu bulacaktır. Yarışmalar böyledir. Belli sürede problemi hatasız çözenlere ödül verilecektir. Tüm çelişkileri yok etmek için de, Kuran'ı sonucu kesinlikle belli olan bir soru olarak kabul etmeniz gerekir. Çünkü insan için en zoru, bir sonucun olup olmadığının belirsiz olduğu problemlerle uğraşmaktır ve bu belirsizlik bizim bu problemi çözme şevkimizi kırar, yok canım yanlış bu soru der geçer gideriz. İşte o apaçık anlamlılık hali bu problemin kesin sonucunun olduğunu söylemektir. Buna ne kadar inanmazsanız, sonucu bulmanız o kadar zorlaşır. Her savaşı kazanmak için bilginin yanında, inanç ta vazgeçilmez bir şarttır.

"Müteşabih" denen ayetlerin de belirsizlik oluşturmak için yazıldığını anlarım. Belirsizliğin amacı ise korku yaymaktır. Çünkü insan bilmediğinden, belirsizlikten, gölgelerden korkar. Korkunun amacı ise hegemonya kurmaktır. Hegemonyayı pekiştirmenin yolu da tehdit etmektir.

İşte o anladığınız anlamda korku olarak görmek için düşünmeye gerek yoktur. Üstün körü bakan biri bile bunu korku salma olarak algılar. Bunun böyle olmadığını anlamak için bu kitap üstünde çok emek harcamak gerekir. Ancak sonra bunun böyle olmadığını kavramak mümkün olur.

Sanmayın bu tehditler psikopat ve hasta ruhlar içindir. Çünkü tehdit onları daha da psikopatlaştırır. Psikopatinin çaresi bulunamadı henüz. Tehditler ancak normal ve sağlıklı insanları sindirir ve korkutur. Tıpkı halk önünde bir meydanda yapılan infaz gibi. Bu ancak normal, ruh sağlığı yerinde insanları ürkütür. Psikopatlar bu gösteri sırasında iyice coşarlar. Çünkü onlar yerine göre mağdur olmaktan da hoşlanırlar. Polisin kendisini vurması için kasıtlı tahrik yapan psikopatlar çok görülmüştür. Tıp psikopatiye bir çare bulamadı. Bu, kurdun yiyebileceğinin çok üzerinde koyunu gereksiz yere telef etmesi gibi doğadan kaynaklanan bir sapmadır. Bu sapmalara şu an tedavi anlamında hiç bir şey yapamıyoruz. Bunlar ne yapsanız normale dönemeyecek sapmalardır. Yitirilmiş genlerdir. Tek yol genetiklerinin sürmesine son vermek. Başka yapılabilecek bir şey yok.

Bu dediklerinizle hemfikirim.

İşte Kurân belirsizlikten sonra ateşleri, kızgın demir bukağıları, irinden içecekleri ve dikenli yiyecekleri gündeme getirir ve yüreklere, ama normal, sağlıklı, boyun eğdirilecek insanların yüreklerine korku salar. Böylece hegemonyasını pekiştirir.

Bütün bunlar ölümden sonrası içindir. Bunlar inanan insan için motivasyona yarar, Kuran'ı anlamak için daha fazla çaba sarf etmeye, inancını gerçeği bilerek bulmasına dayandırmayı sağlamaya zorlar. Bunlar zaten inanmayan insanların sorunu değildir ve inanmadıkları bir şeyden de korkmaları anlamsızdır. İnananlar zaten inanmıştır. Hegomonya kurulması bu yüzden gereksiz olur. Zaten hegomonyanın altındalardır çünkü. İsteyerek kabul etmişlerdir bu durumu.

Benim Kurânı net algılama konusunda sorunum yok. Son derece net anlıyor ve açık biçimde algılıyorum.

Size mutluluklar dilerim, o halde sizin için sorun yok zaten. Etrafta Kuran'ın anlatmak istediğini anlayıp çözdüğünü, fakat Kuran kopya vermeyi yasakladığı, hiç kimsenin kimseyi etkilememesi gerektiğini söylediği için bu durumu anlatmak istemeyen kişilerin varlığı kafanızda biraz şüphe uyandırsa iyi olur derim? Acaba bazı şeyleri gözden kaçırmış olabilir misiniz, üzerinde daha fazla düşünülmesi gereken şeyler olabilir mi, acaba bazı şeyleri göz ardı etmiş olabilir miyim? gibi soruları denemekte bir sakınca yok diye düşünüyorum. Ne de olsa insanlık tarihi böyle şeyler asla olamaz, imkansız diyen insanlarla dolu, bugün gülüp geçtiğimiz!

Abdest ve diğer ritüeller zaten beni ilgilendiren şeyler değil. Bu bağlamları Kurân okuyacağımda aklımdan bile geçirmediğim için bunların söylenmesinin benim açımdan bir gereği yok...

Bunları zaten sizin için değil, hazır Kuran'ın nasıl okunması gerektiği konusundan bahsetmişken, bizi okuyan diğer insanların düşüncelerim hakkında fikir sahibi olması için yazmıştım.

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:

Sayın Patates Soğancı, anladığım kadarıyla sorunun varlığını kabul ediyorsunuz, Kurânın yazılış amacının korkutma ve hegemonya olduğunu kabul ediyorsunuz. Çoğu insan psikopat katiller ve tecavüzcüler için cehennem ve azap öngörüldüğünü filan sanıyorlar. Böyle bir şey yoktur. Psikopatların zaten hiç bir yerde yeri yoktur, zaten hiç bir sistemin bunlara hoşgörü ile bakmasını onaylamak olası değildir. Bizim hukukumuzda çok aksamalar var. Hiç bir şeyi düzgün yapamadığımız gibi hukuku da işletemiyoruz doğru dürüst. Bizim hukuku ölçü almak, dünyada "işte bakın hukuk budur" demenin mümkün olmadığını herkes kabul eder. Psikopat katiller için dine filan gerek yok. Evrim fikri, psikopatiye karşı daha acımasızdır. Bu genlerin evrimi sekteye uğratmaması ve insan evrimini geriye, hayvansal düşük düzeye çevirmemesi için bu genlerin yok edilmesi gerektiğini söyler. Biz evrime inanırsak idamı yasalara geri getiririz ve çoklukla da uygularız. Evrim, gelişim çıtasını geçemeyenlere hiç acımaz ve devre dışı bırakır.

 

Benim kişisel fikrim, psikopat katillerin tüm insanlık haklarının ellerinden alınarak kobay olarak kullanılmaları ve cesetlerinin de tıbbın hizmetine verilmesidir.

 

Din, kendi inanırlarını korkutur ve onlar üzerinde hegemonya kurar, siz de buna katılmışsınız zaten. Benimse hegemonya ile işim olmaz. Ben anayasal mutabakat çerçevesini ve vatandaşlık bilincini esas alırım. Tüm hegemonyalara karşıyım ve yıkılmalarını bir görev sayarım.

 

Siz sorunu çözmek için onu öteliyorsunuz, ileri bir tarihte çözüm vaad ediyorsunuz ki, Kurânın ikincil taktiği de tam olarak budur. Korkutmadan sonra da ödül mekanizmasını devreye sokar. İrinden lavdan içeceklerin yerini kevserler şaraplar alır, dikenli zakkumların yerini kızarmış et vaadleri… Zebanilerin yerini de huriler… Böylece olabilecek en üst düzey bir çelişki yaratmaya çalışır. Bu çelişkiler içinde bocalaması kaçınılmaz olan insanları da ruhsal bunalımların önce kucağına iter, sonra kurtuluşu kendinde gösterir.

 

Benim böyle basit taktiksel kandırmacalara karnım tok. Hiç işim olmaz ve öyle on yıl sonra bulmacayı çözersem Hawai tatili kazanırım belki umutları beslemeye hiç niyetim de yok. Benim uğraşmam gereken ve çözüm bekleyen bir problemim zaten var: Nedensellik. Yeraltına döşediğimiz süper mıknatıslar ve dev dedektörlerle örülü kilometrelerce uzunluktaki parçacık hızlandırıcı tüneller, gökyüzüne çevirdiğimiz ışık yılları mesafeleri yedi gün yirmidört saat pür dikkat dinleyen ve gözleyen radyo teleskop dizgeleri ile nedenselliğin bir ayrıntısını daha açıklığa kavuşturmak için dikkat kesildik.

 

Binlerce yıldır nedenselliği çözme savaşı veriyoruz, binlerce yıl daha vereceğiz...

Gönderi tarihi:
Benim böyle basit taktiksel kandırmacalara karnım tok. Hiç işim olmaz ve öyle on yıl sonra bulmacayı çözersem Hawai tatili kazanırım belki umutları beslemeye hiç niyetim de yok. Benim uğraşmam gereken ve çözüm bekleyen bir problemim zaten var: Nedensellik. Yeraltına döşediğimiz süper mıknatıslar ve dev dedektörlerle örülü kilometrelerce uzunluktaki parçacık hızlandırıcı tüneller, gökyüzüne çevirdiğimiz ışık yılları mesafeleri yedi gün yirmidört saat pür dikkat dinleyen ve gözleyen radyo teleskop dizgeleri ile nedenselliğin bir ayrıntısını daha açıklığa kavuşturmak için dikkat kesildik.

 

Binlerce yıldır nedenselliği çözme savaşı veriyoruz, binlerce yıl daha vereceğiz...

Sayın demirefe

 

İyi de bunun için biz de dikkat kesildik. Anladığım kadarıyla şu tevekkülcüler kafanızı karıştırmış biraz. Nedenselliğin dinle çatışması söz konusu değil ki, zaten bir ilgisi de yok, apayrı durumlar. Kaldı ki Tanrının olması da nedenselliği bozmaz, sadece neden tanrı olur. Tanrının kendisi de nedenlerden biri olabilir. Herhangi birşey de tanrının nedeni olabilir. Tanrı da nedensellik kapsamı içindedir.

 

Nedenselliğin hiçbir zaman hesaplanamayacağı noktaları olduğunu unutmayın. Hesaplanabilme halinde nedensellik devam eder. Ancak hesaplanamayacağı kanıtlanmışsa nedensellik o noktada kalır. Buna örnek durum, evrendeki hiçbirşeyin ne zamanını, ne mekanını tam olarak hesaplanamayacağının kesin olmasıdır. Evrende her şey titreşimden dolayısıyla da dalga hareketlerinden oluşur. Dalga eğridir. Her türlü eğrilikte konumun hesaplanabilmesi için işin içine Pi sayısı girer. Pi ise devirli olmayan ve sonsuza dek süren bir sayıdır. Ne kadar yaklaştığınızı düşünürseniz düşünün Pi size bir o kadar uzaktır. Pi ile yapacağınız her hesap yaklaşık çıkmak zorundadır. Bulduğunuz her konum, buna bağlı olarak her hız ve her zaman değeri yaklaşıktır. Pi'nin sonu olmadığından, evrendeki hiçbirşeyi kesin olarak ölçemeyeceğiniz kesindir. (Evrende ışık da dahil, doğrusal hareket yoktur, ışığın yoluda ayrıca eğridir). Yani size diyorum ki her neyi hesapladığınızı sanıyorsanız, her zaman yanlış çıkacaktır. İşte buna yol açan Pi'yi oturup bir düşünün. Nedenselliğin hesaplanabilirlik olasılığını 0'a düşürüyor, yani hiçbir şeyin asla doğru olarak hesaplanamayacağını kanıtlıyor tek başına. Mekan, zaman, hız belli değilse o zaman kütle, sıcaklık ta hesaplanamazdır. Dikkat edin belirsiz demiyorum, hesaplanma ihtimali tamamen yok diyorum. Yani doğru tahmin şansınız da sıfırdır diyorum. Evrene ait hiçbir şeyi hesaplayamayacağımız Kesin iken nedensellik te tıkanır. Çünkü hiçbir veriyi doğru bilmiyorsak, onun nedeninin ne olduğunu ancak tahmin ediyor oluruz. Yola yanlış olduğu kesin verilerden çıktığımıza göre, tahminin de yanlış olduğu kesindir. Tahminler kesinlikle yanlış olacağına göre, ortada nedensellik diye bir şey kalmaz, ama belki atmasyonculuk kalır. O Pi'yi iyi düşünün. Her şeyi hesaplanamazlığı ile etkileyen ve hesaplanamaz kılan Pi'yi. Bu Pi'ye tanrının eli derler bazıları, hiç duymuşmuydunuz bilmem. Her şeyin kesinlikle her zaman hesaplanamaz olması durumunun ne demek olduğunu çok iyi düşünün, bakalım tanrı ışığını hissedecekmisiniz.

 

Saygılar, sevgiler.

Gönderi tarihi:

Nedenselliği ne tevekkülcülere tepki olarak, ne de dine alternatif olarak ortaya atmadım. Sadece düşün tarzımı ve hayat görüşümü belirttim. Determinist olmamım nedeni dine karşı oluşum değil. Determinizm hiç bir şeye tepki değildir ve hiç bir kuramın alternatifi, karşıtı değildir. Determinizmin karşıtı vardır, indeterminizm.

 

Savunularınız indeterminizmi çağrıştırıyor. Pi sayısı hakkında kitaplar yazılmıştır, tabii ki ilginçtir.

 

Biz bilmiyoruz, peki tanrı her şeyin nedenselliğini tamamiyle biliyor mu?

 

Not: Bu soruyu tanrı önermenize dayanarak soruyorum. Yoksa benim tanrı diye bir sorunum yok.

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:
Sayın demirefe

 

İyi de bunun için biz de dikkat kesildik. Anladığım kadarıyla şu tevekkülcüler kafanızı karıştırmış biraz. Nedenselliğin dinle çatışması söz konusu değil ki, zaten bir ilgisi de yok, apayrı durumlar. Kaldı ki Tanrının olması da nedenselliği bozmaz, sadece neden tanrı olur. Tanrının kendisi de nedenlerden biri olabilir. Herhangi birşey de tanrının nedeni olabilir. Tanrı da nedensellik kapsamı içindedir.

 

Nedenselliğin hiçbir zaman hesaplanamayacağı noktaları olduğunu unutmayın. Hesaplanabilme halinde nedensellik devam eder. Ancak hesaplanamayacağı kanıtlanmışsa nedensellik o noktada kalır. Buna örnek durum, evrendeki hiçbirşeyin ne zamanını, ne mekanını tam olarak hesaplanamayacağının kesin olmasıdır. Evrende her şey titreşimden dolayısıyla da dalga hareketlerinden oluşur. Dalga eğridir. Her türlü eğrilikte konumun hesaplanabilmesi için işin içine Pi sayısı girer. Pi ise devirli olmayan ve sonsuza dek süren bir sayıdır. Ne kadar yaklaştığınızı düşünürseniz düşünün Pi size bir o kadar uzaktır. Pi ile yapacağınız her hesap yaklaşık çıkmak zorundadır. Bulduğunuz her konum, buna bağlı olarak her hız ve her zaman değeri yaklaşıktır. Pi'nin sonu olmadığından, evrendeki hiçbirşeyi kesin olarak ölçemeyeceğiniz kesindir. (Evrende ışık da dahil, doğrusal hareket yoktur, ışığın yoluda ayrıca eğridir). Yani size diyorum ki her neyi hesapladığınızı sanıyorsanız, her zaman yanlış çıkacaktır. İşte buna yol açan Pi'yi oturup bir düşünün. Nedenselliğin hesaplanabilirlik olasılığını 0'a düşürüyor, yani hiçbir şeyin asla doğru olarak hesaplanamayacağını kanıtlıyor tek başına. Mekan, zaman, hız belli değilse o zaman kütle, sıcaklık ta hesaplanamazdır. Dikkat edin belirsiz demiyorum, hesaplanma ihtimali tamamen yok diyorum. Yani doğru tahmin şansınız da sıfırdır diyorum. Evrene ait hiçbir şeyi hesaplayamayacağımız Kesin iken nedensellik te tıkanır. Çünkü hiçbir veriyi doğru bilmiyorsak, onun nedeninin ne olduğunu ancak tahmin ediyor oluruz. Yola yanlış olduğu kesin verilerden çıktığımıza göre, tahminin de yanlış olduğu kesindir. Tahminler kesinlikle yanlış olacağına göre, ortada nedensellik diye bir şey kalmaz, ama belki atmasyonculuk kalır. O Pi'yi iyi düşünün. Her şeyi hesaplanamazlığı ile etkileyen ve hesaplanamaz kılan Pi'yi. Bu Pi'ye tanrının eli derler bazıları, hiç duymuşmuydunuz bilmem. Her şeyin kesinlikle her zaman hesaplanamaz olması durumunun ne demek olduğunu çok iyi düşünün, bakalım tanrı ışığını hissedecekmisiniz.

 

Saygılar, sevgiler.

 

 

 

Yeraltına döşediğimiz süper mıknatıslar ve dev dedektörlerle örülü kilometrelerce uzunluktaki parçacık hızlandırıcı tüneller, gökyüzüne çevirdiğimiz ışık yılları mesafeleri yedi gün yirmidört saat pür dikkat dinleyen ve gözleyen radyo teleskop dizgeleri ile nedenselliğin bir ayrıntısını daha açıklığa kavuşturmak için dikkat kesildik.

 

insanlığın buldugu ve bulacagı butun ilimler zaten vardı biz yeni bir sey icat etmiyoruz sadece olan ilimi acıga cıkarıyoruz yine onun kurallarını kullanarak.Butun fizik ve atom kanunları elementler ve kimyasal reaksiyonları zaten mevcuttu...

Gönderi tarihi:
Determinizm'de "RASLANTI" olmaz,dolayısı ile raslantının "NEDENİ" olmaz

Zaten kastedilen bu. Raslantı olarak adlandırılan olguların gerçekte raslantı olmadığı. Bilgi yetersizliği nedeniyle raslantı olarak adlandırıldığı. Fakat bu kader anlayışı ile aynı değildir. Örneğin gökten bir taş düşse, bir bakış açısına göre nereye düşeceği tamamen raslantıya bağlıdır. Kadere göre, o taşın nereye düşeceği kaderde yazılıdır, o yazılı yere düşecektir. Determinizme göre ise o taşın nereye düşeceğini belirleyen nedenler vardır. Nedenleri kapsayabildiğimizde taşın nereye düşeceğini söyleyebiliriz. Nedenler göktaşı olgusunu da, yeryüzüne düşebilecek taşları da, bu taşın düşeceği yeri de belirlemiştir, ama bu ancak nedenler kapsanabildiğinde önceden bir yere yazılabilir. Takvimin arkasında o gün güneşin tam tutulacağının yazması gibi... Yazmasa da güneş o gün yine tutulacaktı.

 

Kuantum kuramının buna itirazı, gözlemin gözleneni etkilediği yönündedir. Görelilik de buna benzer bir savlama öne sürmüş, gözlemin, gözlemcinin hız ve konumuna göre değişkenlik gösterdiğini, hız ve konumumuzu ise kesin olarak belirleyemeyeceğimiz için determinizmin belirlenimcilik ayağının çöktüğünü savunmuştu.

 

Determinizmin savunusu, gözlem araçları geliştiğinde bu sorunların üstesinden gelinebileceğidir. Mikroskop keşfedilmeden hastalıkların nedensellikleri çözülemiyordu, mikroskop çığır açtı. Teleskop hakeza... Dünyanın en büyük mikroskopu (ve makinesi) olan LHC'den de kuantumda atılım bekleniyor.

 

Yani hazır bir felsefe, hazır bir evren açıklaması, hazır bir inanç biçimi yok. Onu biz bulup, biz geliştireceğiz. Her bulgu ile bakışımız, düşüncemiz ve bu arada inancımız yeniden formatlanacak. Hiç bir hazır, önceden hazırlanmış şey yoktur...

Gönderi tarihi:
Zaten kastedilen bu. Raslantı olarak adlandırılan olguların gerçekte raslantı olmadığı. Bilgi yetersizliği nedeniyle raslantı olarak adlandırıldığı.

 

Külli “İRADE”…

 

 

Örneğin gökten bir taş düşse, bir bakış açısına göre nereye düşeceği tamamen raslantıya bağlıdır.

 

“külli irade”…

 

Determinizme göre ise o taşın nereye düşeceğini belirleyen nedenler vardır.

 

DETERMİNİZM- KAOS- KUANTUM TEORİSİ= KÜLLİ İRADE.

 

Nedenleri kapsayabildiğimizde taşın nereye düşeceğini söyleyebiliriz. Nedenler göktaşı olgusunu da, yeryüzüne düşebilecek taşları da, bu taşın düşeceği yeri de belirlemiştir, ama bu ancak nedenler kapsanabildiğinde önceden bir yere yazılabilir.

 

“külli irade”…

 

Takvimin arkasında o gün güneşin tam tutulacağının yazması gibi... Yazmasa da güneş o gün yine tutulacaktı.

 

“KÜLLİ İRADE”…

Yani hazır bir felsefe, hazır bir evren açıklaması, hazır bir inanç biçimi yok. Onu biz bulup, biz geliştireceğiz. Her bulgu ile bakışımız, düşüncemiz ve bu arada inancımız yeniden"FORMATLANACAK". Hiç bir hazır, önceden hazırlanmış şey yoktur...

Der,Demirefe;ve...

 

Takvimin arkasında o gün güneşin tam tutulacağının yazması gibi... Yazmasa da güneş o gün yine tutulacaktı.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.